
Giriş
Bu çalışma, eşler arasında usulüne uygun olarak akdedilmiş bir mal ayrılığı sözleşmesi bulunmasına rağmen, boşanma sürecinde veya sonrasında tarafların birbirlerinden talepte bulunup bulunamayacağı sorusunu, sunulan Yargıtay kararları ışığında analiz etmektedir. İnceleme, mal ayrılığı rejiminin talepler üzerindeki etkisini, taleplerin türüne göre (mal rejiminden kaynaklanan alacaklar ve boşanmanın fer’i niteliğindeki talepler) ayrıştırarak, bu taleplerin ileri sürülebilme usul ve şartlarını ortaya koymaktadır.
1. Mal Ayrılığı Sözleşmesinin Mal Rejiminden Kaynaklanan Talepler Üzerindeki Etki
Yargıtay kararları, usulüne uygun olarak (genellikle noter aracılığıyla) yapılmış mal ayrılığı sözleşmelerinin hukuki geçerliliğini ve bağlayıcılığını kabul etmektedir. Bu tür bir sözleşme, eşlerin evlilik birliği içinde edindikleri malların kendi kişisel malları sayılmasını ve boşanma halinde mal paylaşımına tabi tutulmamasını sağlar.
Sözleşmenin Kapsamı ve Feragat: Bir sözleşme, sadece mal ayrılığı rejimini seçmekle kalmayıp, aynı zamanda önceki mal rejimlerinden doğan haklardan da açıkça feragat içeriyorsa, mal rejimi tasfiyesi davasının reddedilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2024/5365 sayılı kararında bu durum açıkça belirtilmiştir:”…tarafların mal ayrılığı sözleşmesini seçtikten sonra önceki mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklı haklarından açıkça feragat ettikleri…”
Katkı Payı Alacağı Hakkı: Mal ayrılığı rejiminin temel mantığına rağmen, Yargıtay içtihatları ile geliştirilen “katkı payı alacağı” kurumu önemli bir istisna teşkil etmektedir. Bu hak, bir eşin, diğer eşin mülkiyetindeki bir malın edinilmesine veya iyileştirilmesine yaptığı maddi katkının karşılığını talep etmesine olanak tanır. Hukuk Genel Kurulu’nun 2021/1492 sayılı kararında bu alacağın şartları detaylandırılmıştır: “Katkı payı alacağı… evlilik birliği devam ederken bir eşe ait mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına diğer eşin para ya da para ile ölçülebilen maddi veya hizmet değeriyle katkısının karşılığı olmak üzere hesaplanan mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklı alacak türüdür.” Bu talebin kabulü için katkının ispatlanması şarttır. İspat yükü, katkıda bulunduğunu iddia eden eştedir. Düzenli bir gelire sahip olmak ve çalışmak, katkının varlığına dair bir karine oluşturabilir (HGK-2023/1238).
2. Mal Ayrılığı Sözleşmesinde Boşanmanın Fer’i Niteliğindeki Talepler (Nafaka ve Tazminat)
Mal ayrılığı sözleşmesi, boşanmanın mali sonuçlarından olan yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminat taleplerini etkilemez. Bu talepler, mal rejiminden bağımsızdır ve kendi özel koşullarına göre değerlendirilir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2024/3041 sayılı kararı bu ilkeyi net bir şekilde ortaya koymaktadır: > “…hukukumuzda ileride nafaka ve tazminat talep etmeden boşanacağına dair yapılan sözleşmelerin hukuki dayanağının olmadığı, doğmamış haktan feragat edilemeyeceği…“
Bu doğrultuda, bir eş mal ayrılığı sözleşmesi imzalamış olsa dahi, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecekse yoksulluk nafakası veya boşanmaya neden olan olaylarda diğer eşin kusuru varsa maddi/manevi tazminat talep etme hakkını saklı tutar.
3. Anlaşmalı Boşanma Protokolleri ve Feragatin Kapsamı
Uygulamada en çok uyuşmazlığa neden olan konulardan biri, anlaşmalı boşanma protokollerinde yer alan genel ifadelerin mal rejimi tasfiyesini kapsayıp kapsamadığıdır.
Geniş Yorum: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2013/1601 sayılı kararında, protokeldeki “tarafların mal talepleri yoktur” şeklindeki genel ifadenin, mal rejiminden kaynaklanan alacak taleplerini de kapsadığı ve bu yönde bir feragat teşkil ettiği kabul edilmiştir.
Dar ve Açık Yorum (Ağırlıklı Görüş): Buna karşın, çok sayıda Yargıtay 8. Hukuk Dairesi kararı ve HGK kararındaki karşı oy, bu görüşün aksini savunmaktadır. Bu görüşe göre, mal rejimi tasfiyesi boşanmanın bir eki (fer’i) değildir ve bağımsız bir davadır. Bu nedenle, bu haktan feragat edilebilmesi için feragatin son derece açık olması gerekir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 2012/5314 sayılı kararında bu şart şöyle ifade edilmiştir: “Mal rejiminden kaynaklanan istekler boşanmanın eki niteliğinde istekler olmadığından anlaşma ya da protokol, mal rejimlerini de kapsıyor ise bu taktirde taşınır ve taşınmaz mal niteliğinde bulunan katkı payı ya da artık değere konu olan bu tür eşyaların açık bir biçimde tek tek, bentler halinde protokolde yer alması gerekir.” Bu görüş, “doğmayan haktan feragat olmaz” ilkesiyle de desteklenmektedir. Zira katılma alacağı gibi haklar, boşanma kararının kesinleşmesiyle muaccel hale gelir ve bu tarihten önce yapılan genel feragat beyanları geçersiz kabul edilebilir (Yargıtay 8. HD – 2014/11905).
Sonuç
Mal ayrılığı sözleşmesi, eşlerin boşanma sırasındaki malvarlığı taleplerini tamamen ortadan kaldıran mutlak bir engel değildir. Raporun dayandığı yargı kararları ışığında şu sonuçlara varılmıştır:
Nafaka ve Tazminat Talepleri: Mal ayrılığı sözleşmesi, yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminat taleplerini engellemez. Bu haklardan önceden feragat edilemez.
Mal Rejimi Talepleri: Sözleşme, edinilmiş mallara katılma rejiminden kaynaklanan “katılma alacağı” gibi talepleri kural olarak engeller. Ancak bu engelin de istisnaları vardır.
Katkı Payı Alacağı: En önemli istisna, bir eşin diğerinin malvarlığına yaptığı kanıtlanabilir maddi katkıları talep edebilmesidir. Bu hak, mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemler için dahi Yargıtay tarafından tanınmaktadır.
Feragatin Açıklığı: Anlaşmalı boşanma protokollerinde veya mal rejimi sözleşmelerinde mal rejiminden kaynaklanan haklardan feragat edildiğine dair hükümlerin geçerli olabilmesi için, bu feragatin son derece açık, net, koşulsuz ve hangi malvarlığı değerlerini kapsadığını belirtecek şekilde yapılması gerekmektedir. Genel ve muğlak ifadeler, Yargıtay’ın ağırlıklı görüşüne göre feragat olarak yorumlanmamaktadır.
Sonuç olarak, bir mal ayrılığı sözleşmesinin varlığı, her türlü talebin reddedileceği anlamına gelmemekte; her bir talep, niteliğine, sözleşmenin ve/veya protokolün içeriğindeki ifadelerin açıklığına ve Yargıtay’ın konuya ilişkin güncel içtihatlarına göre ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Bir yazı önerisi.

Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?
Mal rejimi, katkı payı alacağı, nafaka ve tazminat gibi talepler, hem Türk Medeni Kanunu hükümleri hem de Yargıtay içtihatları doğrultusunda teknik bilgi ve dikkatli bir hukuki analiz gerektiren karmaşık alanlardır. Özellikle mal ayrılığı sözleşmesi yapılmış eşler açısından, hangi hakların tamamen ortadan kalktığı, hangilerinin ise korunmaya devam ettiği, çoğu zaman ancak uzman bir avukatın profesyonel değerlendirmesi ile netleşir.
Boşanma veya mal rejimi tasfiyesi aşamasında yapılan hatalı beyanlar, yanlış yorumlanan protokoller veya eksik düzenlenen feragat hükümleri, geri dönüşü zor hak kayıplarına yol açabilmektedir. Bu nedenle, özellikle İstanbul, Tuzla, Kartal, Pendik, Gebze, Tepeören ve Bayramoğlu gibi bölgelerde aile hukuku ve mal rejimleri alanında deneyimli bir avukat desteği almak, sürecin doğru yönetilmesi açısından büyük önem taşır.
Mal rejimi sözleşmesi veya katkı payı alacağı davası gibi konularda, yalnızca mevzuatı bilmek değil, aynı zamanda Yargıtay’ın güncel içtihatlarını yorumlayabilmek gerekir. Bu sebeple, her dosyanın kendi özelliklerine göre stratejik bir yaklaşımla ele alınması, hak kayıplarının önlenmesi ve adil bir sonuç elde edilmesi için uzman avukat desteği kaçınılmazdır.



