
Giriş
Bu çalışma, vasinin yükümlülükleri, vasi olarak atanma görevini kabul etme zorunluluğu ve bu yükümlülüklerin ihlali durumunda ortaya çıkacak hukuki sonuçlar hakkında sunulan Yargıtay, Bölge Adliye Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi ve ilk derece mahkemesi kararlarının analiziyle hazırlanmıştır. Analiz, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) ilgili maddeleri çerçevesinde vasilik kurumunun temel sorumluluklarını, bu görevin kabulüne ilişkin yasal mekanizmaları ve görev ihmalinin doğurabileceği yaptırımları ortaya koymayı amaçlamaktadır.
1. Vasinin Yükümlülükleri
Yargı kararları, vasinin sorumluluklarının geniş bir yelpazeyi kapsadığını ve temel amacın vesayet altındaki kişinin menfaatlerini korumak olduğunu tutarlı bir şekilde vurgulamaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Anayasa Mahkemesi kararlarında bu ilke, TMK’nın ilgili maddelerine atıfla net bir şekilde ortaya konulmuştur: “Vasi kanunda düzenlenen vesayet organlarından biridir ve tayin edildiği küçük veya kısıtlının gerek kişiliği gerekse mal varlığına ilişkin menfaatlerini muhafaza etmek, kısıtlıyı korumak, bütün kişisel işlerinde ona yardım etmek ve hukuki işlemlerinde onu temsil etmekle sorumludur (4721 sayılı Kanun md. 447-448).” (Yargıtay HGK-2022/747-2023/1080) Bu genel çerçeve, “iyi bir yönetimin gerektirdiği özeni gösterme” (Yargıtay 18. HD-2013/11987) ve “mal varlığını iyi bir yönetici gibi özenle yönetme” (Yargıtay HGK-2020/465-2022/1416) yükümlülüğü ile somutlaşmaktadır. İncelenen kararlarda belirtilen spesifik yükümlülükler şunlardır:
Mali Yükümlülükler: Malvarlığı defteri tutmak, yıllık ve kesin hesap raporlarını vesayet makamına sunmak (Yargıtay 18. HD-2013/10045, Yargıtay 2. HD-2022/7890), kısıtlının malvarlığını yönetmek ve gelirini kendisine ödemek.
Temsil ve İzin Yükümlülükleri: Kısıtlıyı hukuki işlemlerde temsil etmek, genel kurullara katılıp oy kullanmak (BAM-İstanbul 43. HD-2022/1065) ve kısıtlının yerleşim yerini değiştirmek gibi önemli kararlar için vesayet makamından izin almak (Yargıtay 5. HD-2024/821).
Kişisel Bakım Yükümlülükleri: Kısıtlının kişisel işlerinde ona yardım etmek, yaşam koşulları ve ihtiyaçlarıyla ilgilenmek, gerektiğinde sağlık raporlarını temin etmek (Yargıtay 5. HD-2023/4969) ve ona “bakmak” (Yargıtay 18. HD-2013/7577).
2. Vasi Olarak Atanma Görevini Kabul Etme Zorunluluğu
İncelenen kararlar, vasilik görevinin bir zorunluluk olmadığını, ancak belirli usullere tabi bir “kaçınma hakkı” olduğunu göstermektedir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin bir kararında bu hak açıkça ifade edilmiştir: “Türk Medeni Kanunu’nun 422. maddesi uyarınca, ‘vasiliğe atanan kişi, bu durumun kendisine tebliğinden itibaren on gün içinde kaçınma hakkının kullanabilir.'” (Yargıtay 2. HD-2011/7192-2011/19661)
Vasi adayı, ileri sürdüğü kaçınma sebeplerinin (özürlerinin) vesayet makamı tarafından incelenmesini talep edebilir (Yargıtay 18. HD-2013/18520). Ancak, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin bir kararı önemli bir detayı ortaya koymaktadır: TMK m. 423 uyarınca, “vasiliğe atanan kimse atanmasına itiraz edilmiş olsa bile vasiye ait görevleri yerine getirmekle yükümlü olduğu” belirtilmiştir. Bu durum, kaçınma hakkının kullanılmasının veya atamaya itiraz edilmesinin, süreç sonuçlanana kadar görevleri askıya almadığını göstermektedir.
3. Yükümlülüklerin İhlalinin Hukuki Sonuçları
Vasinin görevini ihmal etmesi veya kötüye kullanması durumunda yargı kararlarında en sık atıf yapılan hukuki sonuç, görevden alınmadır. Bu yaptırım, TMK’nın 483. maddesine dayanmaktadır ve neredeyse tüm ilgili kararlarda tekrar edilmiştir: “Vasi, görevini ağır surette savsaklar, yetkilerini kötüye kullanır veya güveni sarsıcı davranışlarda bulunur ya da borç ödemede acze düşerse, vesayet makamı tarafından görevden alınır.” (Bursa BAM 5. HD-2022/2089-2023/74 ve çok sayıda Yargıtay kararı)
Kararlar, görevden almanın sadece vasinin kusurlu davranışlarına bağlı olmadığını da göstermektedir. TMK m. 483/2 uyarınca, “vasinin görevini yapmakta yetersizliği sebebiyle vesayet altındaki kişinin menfaatleri tehlikeye düşerse, vesayet makamı kusuru olmasa bile vasiyi görevden alabilir” (Yargıtay HGK-2024/780). Görevden alma talebi, ayırt etme gücüne sahip kısıtlı veya her ilgili tarafından yapılabileceği gibi, vesayet makamı tarafından re’sen de gerçekleştirilebilir.
Görevden almanın yanı sıra, vasinin mali sorumluluğu da önemli bir hukuki sonuçtur. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin bir kararında bu durum net bir şekilde belirtilmiştir: “Vasi, yükümlülüklerini yerine getirmez ve görevini yerine getirirken kusurlu davranışıyla vesayet altındaki kişiye zarar verirse, bu zarardan sorumlu olur.” (Yargıtay 18. HD-2013/10045-2013/11231)
Bu sorumluluk, kısıtlının malvarlığında oluşan zararların tazmini için vasi aleyhine “maddî tazminat davası” açılabilmesine olanak tanır (Yargıtay 2. HD-2022/7890). Ayrıca, vasinin eylem ve işlemlerine karşı vesayet makamına şikayette bulunma hakkı da (TMK m. 461) mevcuttur.
Sonuç
İncelenen yargı kararları ışığında, vasilik kurumunun, vesayet altındaki kişinin hak ve menfaatlerini en üst düzeyde korumayı amaçlayan ve ciddi sorumluluklar içeren bir görev olduğu anlaşılmaktadır. Vasinin yükümlülükleri, kısıtlının hem şahsını hem de malvarlığını özenle yönetmeyi gerektirir. Bu görevin kabulü zorunlu olmamakla birlikte, yasal kaçınma hakkı kullanılsa dahi süreç sonuçlanana kadar sorumluluk devam etmektedir. Yükümlülüklerin ağır surette savsaklanması, kötüye kullanılması veya yetersiz kalınması halinde ise kanun, vesayet makamına vasiyi görevden alma ve kısıtlının menfaatlerini korumak için gerekli diğer tedbirleri alma yetkisi tanımıştır. Ayrıca, kusurlu eylemlerle verilen zararların tazmini, vasinin şahsi sorumluluğunu doğuran bir diğer önemli hukuki sonuçtur. Bir yazı önerisi.

Neden Uzman Bir Avukat Desteği Gereklidir?
Vesayet hukuku, hem Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 404–483. maddeleri hem de Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi içtihatları çerçevesinde oldukça teknik ve dikkat gerektiren bir alandır.
Vasinin atanması, görevden alınması, kaçınma hakkı, sorumluluğu ve tazmin yükümlülüğü gibi süreçlerde küçük bir usul hatası dahi hem kararın iptaline hem de kısıtlının hak kaybına yol açabilir.
Bu nedenle, vesayet davalarında uzman bir avukatın rehberliği büyük önem taşır. Deneyimli bir vesayet hukuku avukatı, hem vesayet makamı (Sulh Hukuk Mahkemesi) hem de denetim makamı (Asliye Hukuk Mahkemesi) nezdinde süreci doğru şekilde yönetir, yasal süreleri takip eder ve kısıtlının menfaatlerini korur.
İstanbul’un Tuzla, Kadıköy, Kartal, Beykoz, Pendik, ayrıca Gebze, Tepeören, Bayramoğlu ve Çayırova bölgelerinde faaliyet gösteren 2M Hukuk Avukatlık Bürosu, vesayet ve vasilik davalarında kapsamlı danışmanlık ve temsil hizmeti sunmaktadır.
Profesyonel destek, yalnızca davanın hızlı ve usule uygun yürütülmesini değil, aynı zamanda kısıtlının kişisel ve malvarlığı haklarının güvence altına alınmasını da sağlar.



