
Giriş
Bu çalışma, evlilik yoluyla Türk vatandaşlığının kazanılmasına ilişkin usul ve esasları, idari başvuruların reddine yol açan temel nedenleri ve bu red işlemlerine karşı açılan davalarda yargı mercilerince en sık iptal konusu yapılan hususları, sunulan Danıştay ve Bölge İdare Mahkemesi kararları ışığında analiz etmektedir. Analiz, 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun (TVK) 16. maddesinde düzenlenen şartlar, bu şartların idare tarafından yorumlanma biçimi ve idarenin takdir yetkisinin yargısal denetimi ekseninde şekillenmektedir. Çalışma, başvuru sahipleri ve vekilleri için ret kararlarının hukuki dayanaklarını ve yargısal denetimde öne çıkan kritik noktaları ortaya koymayı amaçlamaktadır.
1. Vatandaşlık Kazanımının Usul ve Esas Yönünden Şartları
İncelenen kararlara göre, evlilik yoluyla vatandaşlık kazanımının şartları TVK Madde 16’da açıkça belirtilmiştir. Bunlar:
Süre ve Devamlılık: Bir Türk vatandaşı ile en az üç yıldan beri evli olmak ve başvuruda evliliğin devam ediyor olması.
Esasa İlişkin Şartlar:
a) Aile birliği içinde yaşama: Evliliğin fiilen ve manen bir birliktelik olarak sürdürülmesi, formalite veya menfaat amaçlı olmaması.
b) Evlilik birliği ile bağdaşmayacak bir faaliyette bulunmama: Özellikle fuhuş gibi eylemlerden uzak durulması.
c) Millî güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunmama: Başvuranın adli sicil durumu ve genel güvenlik açısından sakıncalı bir halinin olmaması.
Bu esasa ilişkin şartların yanı sıra, Danıştay 10. Dairesi’nin 2019/10218 E. sayılı kararında vurgulandığı üzere, başvuru sırasında Türkiye’de yasal olarak bulunulduğunu teyit eden geçerli bir “ikamet tezkeresi (ikamet izni)” sunulması gibi usuli şartların eksikliği de başvurunun reddine neden olabilmektedir.
2. Yargı Kararlarında En Çok İptale Konu Olan Hususlar ve Hukuka Aykırılık Nedenleri
Yargı kararları, idarenin ret işlemlerindeki belirli hukuka aykırılıkları sistematik olarak ortaya koymaktadır.
a. Suçun Niteliğinin Değerlendirilmemesi ve “Milli Güvenlik” Şartının Geniş Yorumlanması İdarenin en sık başvurduğu ret gerekçesi olan “milli güvenlik ve kamu düzenine engel hal”, mahkemeler tarafından en çok denetlenen alandır. Danıştay, kanun koyucunun bu şartla her türlü suçu değil, devletin varlığına ve işleyişine yönelik ciddi tehdit oluşturan suçları (isyan, casusluk, terör, uyuşturucu kaçakçılığı vb.) kastettiğini vurgulamaktadır. Bu doğrultuda, niteliği itibarıyla kamu düzenini ciddi şekilde tehdit etmeyen suçlara dayalı ret kararları iptal edilmektedir.
Danıştay 10. Daire, 2020/6745 E., 2023/7962 K. sayılı kararında “resmi belgede sahtecilik” suçunun, 2021/3093 E., 2022/289 K. sayılı kararında “imar kirliliğine neden olmak” suçunun, İdare Dava Daireleri Kurulu’nun 2023/1055 E., 2023/2179 K. sayılı kararında ise “basit yaralama” suçunun vatandaşlığa engel teşkil etmeyeceğine hükmedilmiştir. Bu kararlarda ortak olan vurgu şudur:”…davacı hakkında yapılan yargılama sonucu işlediği sabit görülen suçun niteliği… birlikte değerlendirildiğinde, anılan suçun davacının Türk vatandaşı olmasına engel teşkil edecek mahiyette olmadığı…”
b. Eylemin Zamanlaması: Evlilik Öncesi Fiillerin Gerekçe Gösterilmesi Mahkemeler, TVK Madde 16/1-b’de yer alan “evlilik birliği ile bağdaşmayacak bir faaliyette bulunmama” şartının, adından da anlaşılacağı üzere, evlilik birliği kurulduktan sonraki dönemi kapsadığına hükmetmektedir. Başvuranın evlilik tarihinden yıllar önce işlediği fiillerin (genellikle fuhuş) bu madde kapsamında ret gerekçesi yapılması hukuka aykırı bulunmaktadır.
Danıştay 10. Dairesi’nin 2016/1358 E., 2020/5616 K. sayılı kararında bu durum net bir şekilde ifade edilmiştir:”5901 sayılı Kanun’un 16. maddesinde yer alan hüküm uyarınca davacının ancak evlilik tarihinden sonra evlilik birliği ile bağdaşmayan bir faaliyetinin bulunduğunun tespit edilmesi halinde vatandaşlık başvurusu bu sebebe dayanılarak reddedilebilecektir.” (Aynı yönde bkz: 2015/2781 E., 2020/3212 K.; 2016/2766 E., 2020/4436 K.; Ankara BİM 10. İDD, 2017/320 E., 2017/353 K.)
c. “Aile Birliği İçinde Yaşama” Şartının Dar ve Şekilci Yorumlanması İdare, eşlerden birinin (genellikle Türk vatandaşı eşin) cezaevinde olması durumunu, “aile birliği içinde yaşama” şartının ortadan kalktığı şeklinde yorumlayarak başvuruları reddetmektedir. Ancak Danıştay, bu yorumu hukuka aykırı bulmaktadır. Mahkemeye göre, eşlerden birinin iradesi dışında zorunlu bir sebeple (tutukluluk/hükümlülük gibi) ayrı kalması, tek başına aile birliğinin sona erdiği anlamına gelmez. Önemli olan, evliliğin manevi bağlarla devam edip etmediğidir.
Danıştay 10. Dairesi’nin 2016/1913 E., 2020/6958 K. sayılı kararında belirtildiği üzere:”…iyi niyetli olan yabancının sırf eşi suç işleyerek hapse girdiği için mağdur edilmesinin, işlemediği bir suçtan ötürü cezalandırılması neticesini doğuracağı…”
Benzer şekilde, 2016/13579 E., 2021/1030 K. sayılı kararda, davacının cezaevindeki eşine maddi destek olması ve ailesiyle ilişkisini sürdürmesi, evlilik birliğinin manevi olarak devam ettiğinin kanıtı olarak kabul edilmiş ve ret işlemi iptal edilmiştir.
d. Yetersiz, Taraflı veya Çelişkili İdari Araştırma Vatandaşlık başvurusunun reddi gibi önemli bir işlemin, somut, objektif ve yeterli bir araştırmaya dayanması zorunludur. Mahkemeler, eksik veya çelişkili delillere dayalı ret işlemlerini iptal etmektedir.
Danıştay 10. Dairesi’nin 2016/13970 E., 2020/4563 K. sayılı kararında, sadece davacının eşiyle husumetli olan tek bir kişinin beyanına dayanılarak yapılan araştırmanın yetersiz olduğuna hükmedilmiştir.
2016/16078 E., 2020/4353 K. sayılı kararda ise, idarenin ret kararına dayanak aldığı mülakat formu ile sosyal inceleme raporu arasında çelişkiler bulunması, işlemin iptal sebebi sayılmıştır.
e. Eşin Durumunun Başvurana Atfedilmesi ve Cezaların Şahsiliği İlkesi İdare, başvuranın kendisi kanuni şartları taşısa dahi, Türk vatandaşı eşinin adli sicil kaydını veya hakkındaki istihbari bilgileri gerekçe göstererek başvuruları reddedebilmektedir. Ancak yargı kararları, bu yaklaşımın “cezaların şahsiliği” ilkesine aykırı olduğunu sıklıkla vurgulamaktadır. Başvuranın, eşinin eylemlerine iştirak ettiğine dair somut bir delil bulunmadıkça, sırf eşin durumu nedeniyle başvurunun reddedilmesi hukuka aykırı bulunmaktadır. (Bkz: Danıştay 10. Daire, 2016/12540 E., 2020/5618 K.; İDDK, 2021/3757 E., 2022/439 K.)
f. Muvazaalı Evlilik İddiasının Yargı Kararı Olmaksızın Tespiti İdarenin, kendi yaptığı soruşturma neticesinde evliliğin formalite olduğu kanaatine vararak “aile birliği içinde yaşama” şartının ihlal edildiği gerekçesiyle başvuruyu reddetmesi sık karşılaşılan bir durumdur. Ancak Danıştay, bu konuda önemli bir hukuki sınırlama getirmiştir. Danıştay 10. Dairesi’nin 2012/8144 E., 2015/4051 K. sayılı kararında açıkça belirtildiği üzere:”Evlilik ilişkisinin geçersizliğine hükmedilmesi ancak adli yargı yerince bu konuda verilecek bir karar ile mümkün olduğundan, yargı yerlerince verilmiş bir karar olmadıkça idarece, evliliğin formalite (muvazaalı) olduğu konusunda bir değerlendirme yapılarak idari işlem tesisine hukuken olanak bulunmamaktadır.”
g. Yürürlükten Kaldırılmış Yönetmeliklere Dayanılması İdare Dava Daireleri Kurulu’nun 2020/3097 E., 2021/403 K. sayılı kararında değinildiği üzere, davacının iptalini istediği yönetmelik hükmünün dava açıldığı tarihte yürürlükte olmaması, davanın konusuz kalmasına neden olmaktadır. Bu durum, idari işlemin dayanağı olan mevzuatın güncelliğinin ve dava açılırken doğru hukuki metne dayanılmasının önemini göstermektedir.
Sonuç
Evlilik yoluyla Türk vatandaşlığı kazanımı, kanunda belirtilen objektif şartların yanı sıra, idarenin özellikle “milli güvenlik ve kamu düzeni” ile “aile birliği” konularında sahip olduğu geniş takdir yetkisine tabidir. İncelenen yargı kararları, bu takdir yetkisinin sınırsız olmadığını ve hukukun genel ilkeleriyle (cezaların şahsiliği, orantılılık, somut delile dayanma) sınırlandığını göstermektedir. Yargı mercileri, idarenin varsayımlara, evlilik öncesi olaylara, yetersiz araştırmalara veya kanunun amacını aşan geniş yorumlara dayalı ret işlemlerini istikrarlı bir şekilde iptal etmektedir. Özellikle suçun niteliğinin kamu düzeni açısından yarattığı tehdit, aile birliğinin manevi boyutu ve idari araştırmanın objektifliği, yargısal denetimde belirleyici rol oynamaktadır. Bu nedenle, ret kararlarına karşı açılacak davalarda, idarenin gerekçesinin bu hukuki denetim kriterleri çerçevesinde analiz edilmesi büyük önem taşımaktadır. Bir yazı önerisi.

Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?
Evlilik yoluyla Türk vatandaşlığının kazanılması, yalnızca bir evlilik akdine değil, detaylı hukuki analiz ve idari süreç yönetimine dayanan karmaşık bir prosedürdür. Bu nedenle başvuru sahiplerinin ve yabancı eşlerin süreci vatandaşlık ve yabancılar hukuku alanında uzman bir avukat eşliğinde yürütmeleri büyük önem taşır.
Özellikle İstanbul, Kadıköy, Tuzla, Pendik, Maltepe, Kartal, Gebze ve Tepeören gibi bölgelerde yaşayan yabancı uyruklu bireyler için vatandaşlık başvurularında, idare tarafından yapılan güvenlik araştırmaları, aile birliği tespitleri ve mülakat süreçleri oldukça titiz yürütülmektedir. Bu aşamalarda yapılan küçük hatalar, eksik belgeler veya tutarsız beyanlar, başvurunun reddedilmesine ya da uzun süren dava süreçlerine neden olabilir.
Deneyimli bir vatandaşlık avukatı, sürecin her aşamasında profesyonel rehberlik sunarak:
Başvuru dosyasının eksiksiz ve mevzuata uygun hazırlanmasını sağlar,
“Aile birliği içinde yaşama” ve “milli güvenlik” şartlarına ilişkin olası idari yorumlara karşı etkili savunma geliştirir,
Ret halinde açılacak iptal davalarında, Danıştay ve Bölge İdare Mahkemesi içtihatlarına uygun şekilde hukuki argüman oluşturur,
Mülakat öncesi hazırlık, ifade tutarlılığı ve belge kontrolü konularında kişiye özel danışmanlık verir.
Bu nedenle, evlilik yoluyla Türk vatandaşlığı sürecinde uzman bir avukatın desteği, hem başvurunun olumlu sonuçlanması hem de olası yargı aşamalarında hak kaybı yaşanmaması açısından belirleyici rol oynar.


