Haksız fiilden doğan tazminat davalarında aynı konuda görülen ceza davasının “bekletici mesele” yapılmasının “makul sürede yargılanma hakkı” üzerindeki etkisi nedir?
İç hukuk uygulamamızda sıkça rastlandığı üzere haksız fiilden doğan tazminat davaları, aynı konuda görülen ceza davasının sonuçlanmasına kadar bekletilmektedir. Bu konuda AİHM, iç hukukta hukuk mahkemesinin, ceza mahkemesinin nihai kararıyla bağlı olmadığı halde ceza davasının sonuçlanmasının “bekletici mesele” yapılmasını eleştirmektedir. Dahası AİHM, ceza davasının sonuçlanmasının beklenmesini makul süre aşımını engelleyen geçerli bir mazeret olarak kabul etmemektedir. (bkz.Mustafa Türkoğlu/Türkiye, 2006, pr.40) Bir kitap önerisi.

Neden Bireysel Başvurularda Uzman Avukat Desteği Gerekli?
Haksız fiilden doğan tazminat davasının ceza davası beklenerek sürüncemede bırakılması, AİHM içtihadına göre makul sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açabilmektedir. Ancak bu ihlalin bireysel başvuruya konu edilmesi, oldukça teknik bilgi ve doğru strateji gerektirir.
Bireysel başvuru sürecinde; hangi tarihten itibaren makul sürenin aşıldığının tespiti, ceza davası ile hukuk davası arasındaki ilişkinin açıklanması, bekletici mesele yapılmasının gerekliliği ile ihlal arasındaki bağın kurulması zorunludur. Bu noktada uzman avukat desteği olmadan yapılacak başvurularda hak kaybı yaşanması oldukça muhtemeldir.
Uzman avukat desteğinin gerekli olmasının başlıca sebepleri şunlardır:
Süre hesaplaması: Makul sürenin hangi aşamada aşıldığının tespiti ve başvurunun 30 gün içinde yapılması hayati önem taşır.
Delil ve belgelerin sunulması: Mahkeme dosyaları, duruşma tutanakları ve karar örnekleri başvuruya eksiksiz eklenmelidir.
İhlalin hukuki temellendirilmesi: Bekletici mesele uygulamasının neden “makul sürede yargılanma hakkı” ihlaline yol açtığı, AİHM içtihatlarıyla desteklenmelidir.
Başvurunun kabul edilebilirliği: Teknik hata veya eksiklikler, ihlalin esasına girilmeden başvurunun reddedilmesine sebep olabilir.
Bu nedenle, bireysel başvurunun uzman avukat desteğiyle hazırlanması hem kabul edilebilirliği artırmakta hem de ihlalin güçlü bir şekilde ortaya konulmasını sağlamaktadır. Böylelikle başvurucunun gerçekten yaşadığı ihlalin telafi edilme olasılığı da yükselmektedir.

