Karşılıksız Çıkan Çekte Cirantanın Sorumluluğu ve Hakları Nelerdir

Karşılıksız çek, ticari hayatta sıkça karşılaşılan bir sorun olup, bu durumda çeki ciro eden kişilerin (cirantaların) sorumluluklarının ve haklarının neler olduğu önem arz etmektedir. Temel olarak cirantanın, çekin ödenmemesi durumunda çek hamiline karşı sorumludur. Aşağıda karşılıksız çekte cirantanın sorumluluk ve haklarının neler olduğuna değineceğiz.

Cirantanın Temel Borç ve Yükümlülükleri

Ödeme Sorumluluğu: Cirantanın en temel yükümlülüğü, aksi şart edilmedikçe, çekin ödenmemesinden dolayı hamile karşı sorumlu olmasıdır. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2012/8233 E., 2012/15286 K. sayılı kararında belirtildiği üzere, “…hamil davalının kendisinden önceki cirantalara başvurusunda cirantaların çek hamiline karşı sorumlu oldukları” esası geçerlidir.

İmzaların Bağımsızlığı (İstiklali) İlkesi: Cirantanın sorumluluğu, çekteki diğer imzaların geçersiz olmasından etkilenmez. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2015/2841 E., 2015/16765 K. sayılı kararında vurgulandığı gibi, “Bir poliçe, poliçe ile borçlanmayı ehil olmayan kimselerin imzasını, sahte imzaları, mevhum şahısların imzalarını yahut imzalayan veya namlarına imzalanmış olan şahısları herhangi bir sebep dolayısıyla ilzam etmeyen imzaları taşırsa diğer imzaların sıhhatine bu yüzden halel gelmez.” Bu ilke, cirantanın kendi cirosundan dolayı sorumlu olacağını ifade eder.

Silsiledeki Yeri: Ciranta, genellikle kendisinden sonra gelen hamillere karşı sorumludur. Ancak çek hukukunda çekin ödenmemesi nedeniyle müracaat olunabilecek kişiler, çeki elinde bulunduran şahıstan önceki hamiller (cirantalar), lehtar, düzenleyen ve avalistlerdir.

Cirantanın Hakları ve Sorumluluktan Kurtulma Halleri

Rücu Hakkı: Çek bedelini ödeyen ciranta, kendisinden önceki cirantalara, lehtara ve keşideciye rücu etme hakkına sahiptir. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2009/17525 E., 2009/26017 K. sayılı kararında, lehtarın ödemek zorunda kaldığı bedelin tamamı için keşideciye rücu edebileceği belirtilmiştir.

Hamilin Kötü Niyeti veya Ağır Kusuru: Ciranta, hamilin çeki iktisap ederken kötü niyetli olduğunu veya ağır kusurlu olduğunu ispatlayarak sorumluluktan kurtulabilir. Örneğin hamilin çekin bedelsiz kaldığını bilerek ve ciranta zararına hareket ettiğinin ispatlanması halinde ciranta sorumluluktan kurtulabilir.

İmzanın Sahteliği: Ciranta, çekteki ciro imzasının kendisine ait olmadığını ispatlarsa sorumluluktan kurtulur. Bu, mutlak bir def’i olup, iyi niyetli hamile karşı dahi ileri sürülebilir

Bedelsizlik İddiası ve Temel İlişkiden Doğan Def’iler: Ciranta, çeke dayanak teşkil eden temel ilişkinin geçersizliğini veya çekin bedelsiz kaldığını, ancak bu durumu bilen ve bile bile borçlunun zararına hareket eden hamile karşı ileri sürebilir.

Süresinde İbraz Edilmeme ve Zamanaşımı: Çekin süresinde bankaya ibraz edilmemesi veya zamanaşımına uğraması durumunda cirantanın kambiyo hukukundan doğan sorumluluğu sona erer. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2015/33523 sayılı kararında, “çekin süresinde muhatap bankaya ibraz edildiği, ibraz günü de gösterilmek suretiyle çekin üzerine yazılmış olan tarihli bir beyanla tespit edilmelidir. Aksi takdirde alacaklı müracaat hakkını kaybeder.” denilmiştir. Zamanaşımına uğramış çek yazılı delil başlangıcı sayılabilir.

İbraz Süresinden Sonra Yapılan Ciro: Çekin ibraz süresi geçtikten sonra yapılan ciro, alacağın temliki hükmünde olup, cirantanın hak ve yükümlülükleri bu çerçevede değerlendirilir (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi-2011/7160-2011/8841).

Çekin Yeniden Tedavüle Çıkarılması: Keşideci tarafından lehtar lehine düzenlenen, lehtar tarafından tekrar keşideciye ciro edilen ve keşideci tarafından yeniden tedavüle çıkarılan çeklerde, ilk tedavüldeki lehtar cirantanın sorumluluğu kalmaz.(Yargıtay 12. Hukuk Dairesi-2019/6789-2020/4150; Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi-2020/960-2021/640).

Şikayet Hakkı (Ceza Hukuku Açısından): Karşılıksız çek düzenleme suçunda şikayet hakkı, çeki tahsil amacıyla bankaya ibraz eden hamil ile “karşılıksızdır” işlemi yapıldıktan sonra çeki elinde bulunduran ve aynı zamanda “karşılıksızdır” işlemi yapılmadan önceki dönemde geçerli ve meşru ciranta olan kişiye aittir (Yargıtay 19. Ceza Dairesi-2018/3072-2018/5874; Yargıtay 19. Ceza Dairesi-2019/18941-2020/6993). Ancak cirantanın cirosu iptal edilmişse şikayet hakkı olmaz. (Yargıtay 7. Ceza Dairesi-2021/20718-2022/8339). Şikayet hakkı, fiilin öğrenildiği tarihten itibaren üç aylık süre içinde kullanılmalıdır (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesi-2018/4731-2019/18).

Sonuç olarak karşılıksız çıkan bir çekte cirantanın borç ve yükümlülükleri ile hakları, somut olayın özelliklerine, çekin tedavül geçmişine, ciro silsilesine, tarafların iyi niyet durumlarına ve usuli işlemlerin yerine getirilip getirilmediğine göre değişkenlik göstermektedir. Genel kural olarak ciranta, çek bedelinin ödenmemesinden dolayı hamile karşı sorumludur ve bu sorumluluk “imzaların istiklali” ilkesi gereği kendi cirosuyla sınırlıdır. Ancak cirantanın, çek bedelini ödemesi halinde kendisinden önceki sorumlulara rücu etme hakkı; hamilin kötü niyetini, imzanın sahteliğini, çekin bedelsiz kaldığını veya zamanaşımı gibi durumları ispatlayarak sorumluluktan kurtulma hakkı gibi önemli hakları da bulunmaktadır. Ayrıca, belirli koşullar altında karşılıksız çek düzenleme suçundan dolayı şikayetçi olma hakkı da mevcuttur. Ayrıca bir makale önerisi.

Neden Uzman Görüşü / Avukat Gereklidir?

Karşılıksız çıkan bir çekle karşılaşıldığında, özellikle ciranta sıfatına sahip kişilerin hukuki sorumlulukları ve sahip oldukları haklar, son derece teknik ve detaylı düzenlemelere tabidir. Ciro silsilesi, çekin ibraz süresi, zamanaşımı, temel ilişkiden doğan def’iler, rücu hakkı, imza sahteliği savunması gibi konular, kambiyo senetlerine özgü özel hukuk bilgisi gerektirir. Tuzla başta olmak üzere İstanbul’un hızla gelişen ilçeleri olan Pendik, Kartal, Maltepe, Gebze, Darıca ve Çayırova gibi bölgelerde faaliyet gösteren ticari işletmeler ve bireyler, karşılıksız çek sorunlarıyla sıklıkla karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle Tuzla’daki organize sanayi bölgeleri ve ticaret hacmi yüksek firmalar açısından, ciranta sorumluluğu konusunda yanlış hukuki yönlendirmeler, ticari itibar ve mali denge açısından ciddi riskler oluşturabilir.

Read More

Yargıtay Kararları Işığında Beş Yıllık Sürenin Dolmasıyla Kira Tespit Davası Nasıl Açılır?

Beş yıllık sürenin geçmesine dayalı kira tespit davası açabilmenin çeşitli şartları vardır. Aşağıda Yargıtay kararları ışığında beş yıllık sürenin geçmesine dayalı kira tespit davasının açılabilmesinin şartları ve özellikleri başlıklar halinde ele alınmıştır.

Kira Tespiti Davası İçin Geçerli Bir Kira İlişkisinin Varlığı ve Kira Bedelinde Uyuşmazlığın Bulunması

Beş yıllık sürenin geçmesine dayalı kira tespit davasının açılabilmesi için her şeyden önde taraflar arasında geçerli bir kira sözleşmesinin bulunması esastır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2017/1535 E.)

Kira bedelinin miktarına ilişkin taraflar arasında bir uyuşmazlık olma ve kira bedelinin dava yoluyla tespiti istenmelidir. Kiracının talep edilen veya daha fazla bir bedeli ödemiş olması dahi davanın reddi için yeterli değildir. (Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, 2015/6194 E.)

Hukuki Yararın Bulunması

Bu, tespit davalarının en temel şartlarından biridir ve mahkemece re’sen gözetilir. Davacının, dava açmakta hukuken korunmaya değer, güncel bir yararı olmalıdır (Yargıtay 14. HD, 2011/14698 E.; Yargıtay HGK, 2010/3-119 E.; Yargıtay 3. HD, 2023/5202 E.). Bir tespit davasının kabule şayan olabilmesi için, bu davanın konusunu oluşturan hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının menfaatinin bulunması gerekir.

Tespit davası, geleceğe yönelik kira bedelleri için açılmalıdır. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi (2016/379 E.) kararında, “dava tarihinden önceki dönemler için eda talebi içermeyen tespit davası açılmasında davacının hukuki yararı bulunmadığı” belirtilmiştir.

Dava Açma Süresi ve Şekline Uyulmuş Olması :

Türk Borçlar Kanunu’nun 345. maddesi ve Yargıtay içtihatlarına göre “yeni dönemin başlangıcından en geç otuz gün önceki bir tarihte açıldığı ya da kiraya veren tarafından bu süre içinde kira bedelinin artırılacağına ilişkin olarak kiracıya yazılı bildirimde bulunulmuş olması” koşuluyla yeni dönemin başından itibaren etkili olur.

Kira sözleşmesinde artış şartı varsa, yeni dönemin kira bedelinin tespiti için dönem bitimine kadar dava açılabilir ve bu durumda ihtar şartı aranmaz (Yargıtay 6. HD, 2014/5693 E.). “Sözleşmede kira artış iradesini yansıtan koşulun varlığı ihtarın hukuksal önemini ortadan kaldırmaktadır.”

Süresinde açılmamışsa, mahkeme davacıya bir sonraki dönem için tespit isteyip istemediğini sormalıdır (Yargıtay 3. HD, 2010/2403 E.; Yargıtay 6. HD, 2014/5706 E.).

Dava, her zaman açılabilir ancak tespitin hangi dönem için geçerli olacağı ihtarname veya dava dilekçesinin tebliğ tarihi ve sözleşme şartlarına bağlıdır (Yargıtay 3. HD, 2010/2403 E.).

Islah yasağının bulunması

“Kira bedelinin tespitine ilişkin talep bölünemez ve kira bedeli davacı tarafından bir seferde açık ve net olarak istenilmesi gerekir.” Bu nedenle, “kira bedelinin tespiti davalarında fazlaya ilişkin haklar saklı tutulamaz ve saklı tutulan bu hakla ilgili olarak ıslah talebinde bulunulamaz.” (Yargıtay HGK, 2017/2792 E.).

Davanın Niteliği ve Mahkemenin Rolü:

Kira tespit davaları bir eda davası olmayıp, tespit davası niteliğindedir (Yargıtay 3. HD, 2008/2091 E.; Yargıtay 6. HD, 2014/4519 E.) Bu davalar kamu düzeni ile ilgilidir ve hakim, “kanun, içtihadı birleştirme kararları ve Yargıtay içtihatları ile belli edilen yöntemlere uygun olarak kira bedelinin tespiti yoluna gitmek zorundadır.” (Yargıtay HGK, 2017/1535 E.; Yargıtay HGK, 2017/3197 E.; Yargıtay HGK, 2017/2792 E.).

Hakim, tespiti istenilen yıla ilişkin kira bedelini “açık, net ve tam olarak belirlenmesi gerekir.” (Yargıtay HGK, 2017/3197 E.).

Birbirini Takip Eden Dönemler:

Bir önceki dönem için kira tespit davası sonuçlanmış olsa bile, sonraki dönem için dava açılabilir. Ancak mahkeme, “bir sonraki dönem için tespit yaparken, bir önceki dönemin tespitine ilişkin mahkeme kararının kesinleşmesinin beklenmesi gerektiği”ni dikkate almalıdır (Yargıtay 3. HD, 2010/14829 E.)

Sonuç olarak özetle;

Kira tespit davası açılabilmesi için geçerli bir kira ilişkisi bulunmalı ve kira bedeline ilişkin taraflar arasında uyuşmazlık mevcut olmalıdır. Davanın açılmasında güncel ve korunmaya değer bir hukuki yararın bulunması, özellikle eda davası imkânının değerlendirilmesi önem taşır. Bu dava, yalnızca hak sahibi olan taraflarca (kiraya veren veya kiracı) açılabilir ve zamanlaması, talep edilen kira döneminin başlangıcından itibaren sonuç doğuracak şekilde yasal sürelere ve sözleşme koşullarına uygun olmalıdır. Dava, geçmişe dönük değil, geleceğe yönelik kira bedelinin tespiti amacıyla açılır. Tüm bu şartlar, bir bütün olarak ele alınmalı ve her somut olayın kendine özgü koşulları çerçevesinde yorumlanmalıdır. Kira tespit davaları, hem usule hem de esasa dair teknik ayrıntılar içeren, dikkatli planlanması gereken davalardır; bu nedenle dava açmadan önce uzman bir hukukçudan profesyonel destek alınması, hak kayıplarını önlemek açısından büyük önem arz eder.

Neden Uzman Görüşü Gerekli?

Kira tespit davaları, teknik detaylar ve süre kuralları nedeniyle hatalı başvuru durumunda hak kayıplarına yol açabilecek davalardır. Ayrıca ıslah yasağı, ihtar süreleri ve talebin açıkça belirtilmesi gibi katı kurallar nedeniyle, dava açmadan önce bir gayrimenkul hukuku avukatından destek alınması büyük önem taşır.

İstanbul, Tuzla, Maltepe, Pendik, Kartal, Gebze, Çayırova ve Darıca gibi bölgelerde taşınmaz sahipleri veya kiracılar, piyasa koşullarına uyumlu kira bedelinin mahkeme eliyle belirlenmesini istediklerinde, yerel emsal kira araştırması ve dilekçe hazırlığı gibi kritik aşamalarda hukuki danışmanlık almalıdır. Bu, yalnızca davanın başarı şansını artırmakla kalmaz, aynı zamanda zaman ve maliyet kayıplarını da önler. Ayrıca bir makale önerisi.

Read More