Yargı Kararları Işığında Ayıplı Üründe Alıcının Hakları Nelerdir?

Giriş

Bu çalışma, satın alınan bir ürünün ayıplı (kusurlu) çıkması durumunda alıcının sahip olduğu hakları ve satıcının ürünü iade almayı reddetmesi halinde başvurabileceği hukuki yolları, sunulan çeşitli mahkeme kararları ışığında analiz etmektedir. Çalışma, Türk Borçlar Kanunu (TBK), Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK) ve Türk Ticaret Kanunu (TTK) çerçevesinde alıcının seçimlik haklarını, bu hakları kullanabilmek için yerine getirmesi gereken usuli şartları ve uyuşmazlık çözüm mekanizmalarını inceleyerek bütüncül bir bakış açısı sunmayı amaçlamaktadır.

1. Ayıplı Üründe Alıcının Seçimlik Hakları

Neredeyse tüm kararlarda atıf yapılan Türk Borçlar Kanunu’nun 227. maddesi, ayıplı malla karşılaşan alıcıya dört temel seçimlik hak tanımaktadır. Bu haklar, alıcının içinde bulunduğu duruma en uygun çözümü seçmesine olanak tanır.

Sözleşmeden Dönme: Alıcı, ürünü iade etmeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeyi feshedebilir ve ödediği bedelin iadesini talep edebilir.

Bedelde İndirim İsteme: Alıcı, ürünü elinde tutarak, maldaki ayıp oranında satış bedelinden indirim yapılmasını talep edebilir.

Ücretsiz Onarım İsteme: Alıcı, aşırı bir masraf gerektirmediği sürece, tüm masraflar satıcıya ait olmak üzere ürünün ücretsiz olarak tamir edilmesini isteyebilir.

Ayıpsız Misli ile Değiştirme: İmkan varsa, alıcı ayıplı ürünün aynı veya benzer özelliklerdeki ayıpsız bir yenisiyle değiştirilmesini talep edebilir.

Bu hakların kullanımı konusunda Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin bir kararı önemli bir detaya işaret etmektedir: Bu haklar “inşai nitelikte olup kullanılmakla son bulduğundan bundan rücu edilemez.” Yani tüketici, örneğin değişim talep ettikten sonra keyfi olarak bu talebinden dönerek bedel iadesi isteyemez.

2. Hukuki Sürecin Başlatılması: Ayıp İhbarı Yükümlülüğü

Alıcının yukarıda belirtilen hakları kullanabilmesi için öncelikle ayıbı satıcıya bildirmesi (ihbar etmesi) gerekmektedir. İncelenen kararlar, bu ihbarın süresinde ve usulüne uygun yapılmasının kritik önem taşıdığını göstermektedir.

Ticari Satışlarda Süreler: Alım satım işlemi tacirler arasında ise, TTK madde 23/1-c uyarınca süreler daha katıdır. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nin kararında belirtildiği gibi; “malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcının iki gün içinde durumu ihbar etmesi, açıkça belli değilse alıcının malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde inceletmesi ve aynı süre içerisinde durumu satıcıya ihbar etmesi gerekir.” Gizli ayıplar ise ortaya çıktığı anda derhal bildirilmelidir.

Ticari Satışlarda İhbar Usulü: İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bir kararı, ticari uyuşmazlıklarda sözleşmeden dönme ihbarının şekil şartına tabi olduğunu vurgular. TTK madde 18 gereği, bu ihbarın noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile” yapılması gerekmektedir. Sözlü ihbar yeterli görülmeyebilir.

3. Satıcının İadeyi Reddettiği Durumda Başvurulacak Hukuki Yollar

Satıcının iş birliğine yanaşmaması ve iadeyi kabul etmemesi halinde alıcı, hakkını aramak için yargısal yollara başvurabilir.

Tüketici Hakem Heyeti ve Tüketici Mahkemesi: Alıcı tüketici ise, uyuşmazlığın parasal sınırına göre öncelikle Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurabilir. Heyet kararlarının uygulanmaması veya uyuşmazlığın doğrudan mahkemelik olması durumunda Tüketici Mahkemesi’nde dava açılabilir. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin bir kararında olduğu gibi, tüketici “ayıplı malın geri alınarak bedel iadesi istemi” ile dava açabilir.

Asliye Ticaret veya Asliye Hukuk Mahkemesi: Taraflar tacir ise veya uyuşmazlık ticari bir nitelik taşıyorsa görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesi’dir. Davalar “satım sözleşmesinden kaynaklanan alacak davası” veya “Tazminat (Ticari Satıma Konu Malın İadesi)” şeklinde açılabilir.

Arabuluculuk: Birçok ticari davada olduğu gibi, dava açmadan önce arabuluculuğa başvurmak bir dava şartıdır.

İcra Takibi ve İtirazın İptali Davası: Alıcı, ödediği bedelin iadesi için doğrudan icra takibi başlatabilir. Satıcının bu takibe itiraz etmesi durumunda, alıcı “itirazın iptali davası” açarak takibin devamını ve alacağının tahsilini sağlayabilir. Bu davalarda mahkeme, alıcının haklı bulunması halinde satıcıyı “inkar tazminatına” mahkum edebilir

4. İspat Yükü ve Bilirkişi Raporlarının Rolü

 İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin kararında açıkça belirtildiği gibi, satın alınan ürünlerin ayıplı olduğu, ödenen bedelin iadesinin gerektiği hususlarının ise davacı alıcı tarafından ispatlanması gerekmektedir.” Bu ispat sürecinde en önemli delil, mahkemeler tarafından atanan bilirkişilerin hazırladığı raporlardır. Neredeyse tüm kararlarda mahkemelerin hükümlerini bilirkişi raporlarına dayandırdığı görülmektedir. Örneğin, bir kararda “bilirkişi raporunda dava konusu lastiklerin ayıplı olduğu belirtilmiştir” ifadesi, raporun belirleyici rolünü göstermektedir.

Mahkemenin Takdir Yetkisi: Alıcı sözleşmeden dönerek tam bedel iadesi talep etse dahi, mahkeme her zaman bu talebi kabul etmek zorunda değildir. Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi kararında vurgulandığı üzere, “alıcının, sözleşmeden dönme hakkını kullanması hâlinde, durum bunu haklı göstermiyorsa hâkim, satılanın onarılmasına veya satış bedelinin indirilmesine karar verebilir.” Bu durum, mahkemenin hakkaniyeti gözeterek daha uygun bir çözüme hükmedebileceğini göstermektedir.

Müteselsil Sorumluluk: Tüketiciyi koruyan önemli bir ilke, müteselsil (zincirleme) sorumluluktur. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin bir kararında belirtildiği gibi, imalatçı, üretici, satıcı, bayi, acenta, ithalatçı…ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumludur.” Bu, tüketicinin hakkını ararken sadece malı aldığı satıcıya değil, üretim ve dağıtım zincirindeki diğer aktörlere de başvurabilmesini sağlar.

Zararın Kapsamı: Alıcının talebi sadece ödenen bedelle sınırlı kalmayabilir. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin bir kararında, satımın feshi durumunda satıcının alıcıya ödediği bedeli faiziyle iade etmesinin yanı sıra, ayıplı mal teslim etmesinden doğrudan doğruya tekeffül etmiş olan zararı da ayrıca tazmin etmeye mecbur” olduğu belirtilmiştir. Bu, alıcının uğradığı diğer zararları (örneğin, noter masrafı, kar kaybı vb.) da talep edebileceği anlamına gelir. Bir makale önerisi.

Sonuç

Sunulan yargı kararlarının bütüncül analizi, satın alınan bir ürünün ayıplı çıkması durumunda alıcının kanunlar tarafından güçlü bir şekilde korunduğunu göstermektedir. Alıcı; sözleşmeden dönme, bedel indirimi, ücretsiz onarım veya ürünün değiştirilmesi gibi önemli seçimlik haklara sahiptir.

Ancak bu hakların etkin bir şekilde kullanılabilmesi, belirli usuli yükümlülüklerin yerine getirilmesine bağlıdır. Özellikle ticari satışlarda süresinde ve doğru usulle yapılan ayıp ihbarı, davanın temelini oluşturmaktadır. Satıcının iadeyi kabul etmemesi durumunda alıcı, uyuşmazlığın niteliğine göre Tüketici Hakem Heyeti, Tüketici Mahkemesi veya Ticari Mahkemeler gibi yargısal yollara başvurabilir. Bu süreçte, ayıbın varlığını bilirkişi raporu gibi delillerle ispatlamak, davanın kazanılmasında kilit rol oynamaktadır. Sonuç olarak, yasal prosedürlere dikkat edildiği ve haklılık ispatlandığı sürece, alıcının ayıplı ürün karşısında mağduriyetinin giderilmesi için etkili hukuki mekanizmalar mevcuttur.

Ayıplı Ürün Davalarında Tuzla Avukat Desteği Neden Gerekli?

Ayıplı ürünle karşılaşan alıcı, sahip olduğu seçimlik hakları kullanabilmek için hem yasal sürelere uymalı hem de şekil şartlarına dikkat etmelidir. Özellikle ticari satışlarda yapılan küçük bir ihbar hatası bile dava kaybına yol açabilir.

Yerel mahkeme kararlarında da görüldüğü üzere, satıcının iadeyi reddetmesi halinde izlenecek hukuki yol, uyuşmazlığın niteliğine göre değişiklik göstermektedir. Bu süreçte alıcının hangi merciye başvuracağı, ispat yükünü nasıl yerine getireceği ve hangi delillerle hakkını savunacağı önemlidir.

İstanbul, Tuzla avukat, Pendik avukat, Maltepe avukat, Kartal avukat, Gebze avukat, Aydınlı avukat ve Orhanlı avukat, Tepeören Avukat, Darıca Avukat, Bayramoğlu avukat, Çayırova avukat gibi bölgelerde görülen bu tür davalarda, yerel yargı uygulamalarına hâkim bir Tuzla avukat ile çalışmak; sürecin doğru yönetilmesi, hatalardan kaçınılması ve hak kaybının önlenmesi açısından büyük avantaj sağlar.

Read More

Deniz Alacağı Kavramındaki Tartışmalı Kalemler Ve İçtihat Eğilimleri, Tuzla Avukat

Giriş

Deniz alacağı, deniz ticareti hukukunun temel kavramlarından biri olup, alacaklıya geminin ihtiyati haczini talep etme gibi önemli bir yetki tanıması nedeniyle kritik bir öneme sahiptir. Türk Ticaret Kanunu (TTK), 1999 Cenevre Konvansiyonu’nu esas alarak deniz alacaklarını 1352. maddesinde 22 bent halinde sınırlı sayıda (numerus clausus) saymıştır. Deniz alacağı ifadesi, TTK’nin 1352’nci maddesinin birinci fıkrasının ilâ benlerinde sınırlı sayıda düzenlenmiş yirmi iki alacağı ifade eder. Bu sınırlı sayı ilkesi, hangi taleplerin bu özel korumadan yararlanıp yararlanamayacağı konusunda çeşitli tartışmaları beraberinde getirmektedir.Bu çalışma, Deniz Alacağı Kavramındaki Tartışmalı Kalemler Ve İçtihat Eğilimleri başlığında sağlanan hukuki metinler ışığında, deniz alacağı olup olmadığı en çok tartışılan kalemleri, bu tartışmaların kaynaklandığı kavramsal farklılıkları ve doktrin ile yargısal içtihatların hangi yönde şekillendiğini analiz etmeyi amaçlamaktadır.

Kavramın Çift Anlamlılığı: “Deniz alacağı” terimi, hem gemilerin ihtiyati haczine imkân veren alacakları (1999 Cenevre Konvansiyonu) hem de donatanın sorumluluğunu sınırlandırabileceği alacakları (1976 LLMC) ifade etmek için kullanılmaktadır. Ancak bu iki listedeki alacaklar birbiriyle tam olarak örtüşmemektedir, bu da uygulamada karışıklığa yol açmaktadır.

Parasal Olmayan Deniz Alacakları: Özellikle geminin mülkiyeti ve zilyetliğine ilişkin taleplerin “alacak” olarak nitelendirilmesi, Kıta Avrupası ve Türk hukuk sistematiğinde tartışmalıdır.

Gemi Alacağı ile Deniz Alacağı Ayrımı: Yeni TTK ile bazı alacakların “gemi alacağı” (gemi üzerinde kanuni rehin hakkı veren imtiyazlı alacak) statüsünden çıkarılıp yalnızca “deniz alacağı” olarak düzenlenmesi, özellikle yük ve bagaj hasarlarından doğan alacaklar için önemli bir statü değişikliği yaratmıştır.

Gemi Adamı Alacaklarının Kapsamı: Gemi adamının iş sözleşmesinden doğan her türlü talebinin deniz alacağı sayılıp sayılmayacağı, özellikle haksız fesih tazminatı gibi kalemler açısından en belirgin tartışma alanlarından biridir.

Haksız Fiilden Doğan Zararların Sınırı: Haksız fiilden kaynaklanan alacakların deniz alacağı sayılması kabul edilmekle birlikte, dolaylı zararlar, çevre zararları ve manevi tazminat taleplerinin bu kapsama girip girmediği tartışmalıdır.

1. Deniz Alacağı Kavramsal Farklılıklar ve Uluslararası Sözleşmelerden Kaynaklanan Uyumsuzluk

Deniz alacağı kavramının en temel tartışma kaynağı, farklı amaçlara hizmet eden uluslararası sözleşmelerde farklı içeriklerle tanımlanmasıdır.

İhtiyati Haciz ve Sınırlı Sorumluluk Ayrımı: Deniz alacağı’ terimi, deniz ticareti hukukunda iki farklı anlama sahiptir. Deniz alacağı bir yandan, donatanın sınırlı sorumluluğunu benimseyen sistemlerde, sınırlı sorumluluğun ileri sürülebileceği alacakları ifade eder, diğer yandan gemi haczini mümkün kılan alacaklar olduğunu belirtir. 1976 tarihli Deniz Alacaklarına Karşı Sorumluluğun Sınırlandırılması Hakkında Milletlerarası Konvansiyon ile 1952 tarihli Brüksel Konvansiyonu’nda belirtilen deniz alacakları tümüyle aynı değildir. Bu durum, bir alacağın donatanın sorumluluğunu sınırlandırmaya tabi bir “deniz alacağı” olmasına rağmen, ihtiyati haciz hakkı veren bir “deniz alacağı” olmayabileceği veya tersi bir durumun ortaya çıkabileceği anlamına gelir. Bu ikilik, hukuki öngörülebilirliği azaltan bir faktördür.

2. Gemi Alacağından Deniz Alacağına Statü Değişikliği

“Gemi alacağı” (maritime lien), sahibine gemi üzerinde kanuni bir rehin hakkı tanıyan ve gemi kimin elinde olursa olsun ileri sürülebilen çok güçlü bir haktır. Tüm gemi alacakları aynı zamanda bir deniz alacağıdır. Ancak yeni TTK, eski kanundan farklı olarak bazı alacakların bu imtiyazlı statüsünü kaldırmıştır. Bu durum, özellikle yük alacaklıları için önemli bir hak kaybı anlamına gelmektedir. Bir sözleşme sözleşmesi uyarınca gemide taşınan eşya ve bagaja gelen zararlar nedeniyle oluşan alacaklara ise gemi alacağı hakkı verilmemiş, bu alacaklar sadece deniz alacakları arasına alınmıştır. Ettk m.1235 f.1, b.7 uyarınca yük ve bagaj taşımadan kaynaklanan tazminat alacaklılarına da gemi alacaklısı hakkı tanınmış idi. Yeni TTK düzenlemesiyle gemi alacaklarının sayısı azaltılmış ve uluslararası düzenlemelere paralel olarak, bu istemler gemi alacağı olmaktan çıkarılmıştır. Bu durum, navlun sözleşmesinden kaynaklanan yük hasarı taleplerinin artık sadece bir “deniz alacağı” olduğunu, dolayısıyla gemi alacağının sağladığı güçlü teminattan mahrum kaldığını göstermektedir. Bu değişiklik, doktrinde en çok tartışılan ve eleştirilen konulardan biridir.

3. Gemi Adamı Alacaklarının Sınırlarının Belirlenmesi

TTK m. 1352/1-(a) uyarınca gemi adamlarının iş sözleşmesinden doğan alacakları bir deniz alacağıdır. Ancak “iş sözleşmesinden doğan alacak” ifadesinin neleri kapsadığı en pratik ve tartışmalı konulardandır. Şayet iş sözleşmesine Türk hukukunun uygulandığı tespit edilirse, duruma göre Deniz İş Kanunu veya Türk Borçlar Kanunu’na göre doğacak aylık ücret, fazla mesai ücreti, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı… gibi her türlü alacak düzenleme kapsamına girer. Buna mukabil, Türk Borçlar Kanunu’nun 434’üncü maddesinde düzenlenen fesih tazminatı… maddî ve manevi tazminat taleplerinin gemi alacaklısı hakkı ve deniz alacağı düzenlemelerinin dışında kaldığı kabul edilmelidir. Zira bu alacaklar, doğrudan bir iş görme ediminin ivazı niteliğinde değildir. Keza, iş sözleşmesine gemi adamı lehine kararlaştırılmış olan cezai şart düzenlemeleri de… gemi alacaklısı hakkı ve deniz alacağı kapsamında değerlendirilmemelidir. Bu yoruma göre, doğrudan iş görme ediminin karşılığı olan ücret ve benzeri alacaklar deniz alacağı sayılırken, sözleşmenin haksız feshinden doğan tazminatlar veya cezai şart gibi yan edimler bu kapsamın dışında tutulmaktadır. Bu ayrım, gemi adamlarının hangi alacakları için gemiyi haczettirebileceği konusunda kritik bir filtre görevi görmektedir ve uygulamada sıkça uyuşmazlığa konu olmaktadır.

4 Haksız Fiilden Doğan Alacakların Kapsamı

Geminin işletilmesiyle ilgili haksız fiillerden doğan zararların tazmini talepleri de birer deniz alacağıdır. Ancak, hangi tür zararların bu kapsama gireceği tartışmalıdır. Buradaki zarar kavramı, doğrudan maddi zararları ifade etmektedir. Dolaylı zararlar, çevre zararları ve manevi zaralar bu kapsama girmez. Bu yorum, özellikle büyük deniz kazalarında ortaya çıkan dolaylı ekonomik kayıpların, çevresel rehabilitasyon masraflarının veya manevi tazminat taleplerinin, TTK m. 1352 kapsamındaki deniz alacağı korumasından yararlanamayacağı anlamına gelmektedir. Bu durum, özellikle çevre hukuku ve tazminat hukukunun gelişimiyle birlikte, kanunun lafzının güncel ihtiyaçlara cevap verip vermediği konusunda ciddi bir tartışma yaratmaktadır.

Sonuç

Sağlanan kaynaklar ışığında, “deniz alacağı” kavramının durağan ve net sınırlara sahip olmadığı, aksine dinamik ve tartışmalı bir alan olduğu görülmektedir. Tartışmaların temelinde; Kavramın ihtiyati haciz ve sınırlı sorumluluk bağlamında farklı anlamlar taşıması, Türk hukuk sistematiğine yabancı olan parasal olmayan taleplerin “alacak” olarak nitelendirilmesi, Kanun koyucunun bilinçli tercihiyle bazı alacakların imtiyazlı “gemi alacağı” statüsünün kaldırılarak sadece “deniz alacağı” sayılması, Gemi adamı alacakları ve haksız fiil tazminatları gibi kalemlerin kapsamının dar yorumlanma eğilimi yatmaktadır.

İçtihatların ve doktrinin eğilimi, TTK m. 1352’deki listenin sınırlı sayı (numerus clausus) ilkesi gereğince katı ve dar yorumlanması yönündedir. Özellikle alacağın niteliğinin şüpheli olduğu durumlarda, talebin deniz alacağı kapsamı dışında bırakılmasına yönelik bir eğilim gözlemlenmektedir. Bu durum, bir yandan deniz ticaretindeki kredi ve finansman güvenliğini sağlamayı amaçlarken, diğer yandan bazı hak sahiplerinin alacaklarını teminat altına alma imkanını kısıtlamaktadır. Bu nedenle, bir talebin deniz alacağı niteliği taşıyıp taşımadığı, her somut olayın özelliklerine göre titizlikle değerlendirilmesi gereken, deniz hukukunun en karmaşık ve çekişmeli konularından biri olmaya devam etmektedir. Bir makale önerisi.

Neden Tuzla Avukat Desteği Gerekli?

Deniz alacağı, gemi üzerinde ihtiyati haciz hakkı tanıması nedeniyle deniz ticareti hukukunda büyük öneme sahiptir. Ancak Türk Ticaret Kanunu’nda sınırlı sayıda düzenlenen bu alacak türünün kapsamı, uygulamada sıkça tartışmalara yol açmaktadır. “Deniz alacağı” kavramı hem ihtiyati hacze konu olabilen hem de donatanın sorumluluğunu sınırlandırabileceği alacakları ifade eder; bu iki kapsam örtüşmediğinden hukuki yorumda dikkatli olunmalıdır. Gemi alacağı ile deniz alacağı arasındaki farklar, yük hasarları ve gemi adamı alacakları gibi alanlarda hak kaybı doğurabilecek statü değişikliklerine yol açabilir. Ayrıca çevre zararları ve manevi tazminat gibi kalemlerin deniz alacağı sayılıp sayılmadığı da tartışmalıdır.

Bu gibi teknik ve yoruma açık konularda hatalı hukuki değerlendirmeler ciddi sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle, deniz hukuku uygulamalarının yoğun olduğu bölgelerde Tuzla avukat, Pendik avukat, Kartal avukat, Gebze avukat, Çayırova avukat, Maltepe avukat, Orhanlı ve Tepeören avukat gibi ticaret hukuku alanında uzman avukatlardan profesyonel destek alınması, hem hak kayıplarını önlemek hem de sürecin TTK’ya uygun şekilde yürütülmesini sağlamak açısından büyük avantaj sağlar.

Read More

Yargı Kararları Işığında Gemi Üzerindeki İhtiyati Haczin Kaldırılmasına Yönelik Hukuki Yollar Nelerdir?

Giriş

Gemi üzerindeki ihtiyati haciz, deniz ticareti hukukunda alacaklıya güçlü bir teminat sağlarken, borçlu gemi maliki veya donatanı için ticari faaliyetleri durma noktasına getirebilen ciddi bir hukuki tedbirdir. Bu nedenle, haksız veya usulsüz bir ihtiyati hacizle karşı karşıya kalan borçlunun başvurabileceği hukuki yolların bilinmesi kritik öneme sahiptir. Sunulan çeşitli mahkeme kararları, borçlunun ihtiyati haczi kaldırmak için izleyebileceği farklı stratejileri ve bu yolların başarı şansını etkileyen faktörleri detaylı bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu çalışma Yargı Kararları Işığında Gemi Üzerindeki İhtiyati Haczin Kaldırılmasına Yönelik Hukuki Yollar Nelerdir? sorusuna söz konusu yargı kararlarını sentezleyerek, borçlunun gemisi üzerindeki ihtiyati haczi kaldırmak için hangi hukuki yollara başvurabileceğini kapsamlı, tutarlı ve bilgilendirici bir şekilde analiz etmektedir.

1. İhtiyati Haczin Kaldırılması İçin İhtiyati Hacze İtiraz (İİK m. 265)

Borçlunun en temel hakkı, İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 265. maddesi uyarınca ihtiyati haciz kararına itiraz etmektir. Bu itiraz, kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde ve belirli sebeplere dayanılarak yapılmalıdır.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nin (2024/1134 K.) kararında bu hak şöyle ifade edilir: “İİK’nın 265/1.maddesi ‘Borçlu kendisi dinlenmeden verilen ihtiyatî haczin dayandığı sebeplere, mahkemenin yetkisine ve teminata karşı; huzuriyle yapılan hacizlerde haczin tatbiki, aksi hâlde haciz tutanağının kendisine tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde mahkemeye müracaatla itiraz edebilir.’ hükmünü içermektedir.” Ancak, itiraz sebepleri sınırlıdır. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nin bir başka kararında (2022/1128 K.) belirtildiği üzere, “kusura ve zararın miktarına ilişkin hususlar itiraz kapsamında dinlenemez.” Bu tür iddialar, esas hakkında açılacak bir davada tartışılmalıdır. İtirazın kabul edilmesi halinde, mahkeme ihtiyati haczi kaldırabilir. İtirazın reddi durumunda ise istinaf kanun yoluna başvurulabilir.

2. Teminat Göstermek Suretiyle Haczin Kaldırılması (TTK m. 1371, İİK m. 266)

Borçlu için en kesin ve hızlı çözümlerden biri, alacağı karşılayacak bir teminat göstermektir. Bu yol, geminin ticari faaliyetlerine devam edebilmesi için kritik öneme sahiptir.

İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi (2023/1537 K.) bu yolu TTK bağlamında şöyle açıklar: “geminin maliki veya borçlu, geminin değerini geçmemek kaydıyla, deniz alacağının tamamı, faizi ve giderler için yeterli teminat göstererek, ihtiyati haczin kaldırılmasını mahkemeden isteyebilir.”

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin (2016/7959 K.) kararında ise önemli bir usuli detaya dikkat çekilir: “takibe başlandıktan sonra bu yetkinin icra mahkemesine geçeceği” vurgulanmıştır. Dolayısıyla, borçlu, talebini takibin hangi aşamada olduğuna göre ya ihtiyati haciz kararını veren mahkemeye ya da icra mahkemesine yöneltmelidir.

3. Görev ve Yetki İtirazı

İhtiyati haciz kararının görevli veya yetkili olmayan bir mahkeme tarafından verilmesi, kararın esasına girilmeksizin kaldırılması için yeterli bir sebeptir.

Görev İtirazı: Adana Bölge Adliye Mahkemesi (2024/588 K.), yabancı bayraklı bir gemide çalışan gemi adamının alacağının İş Mahkemesi’nin görev alanına girdiğini, bu nedenle Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen ihtiyati haciz kararının “dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine” karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Benzer şekilde, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi (2022/1556 K.), görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olması nedeniyle Asliye Ticaret Mahkemesince verilen haciz kararının kaldırılması gerektiğine hükmetmiştir.

Yetki İtirazı: Yargıtay 11. Hukuk Dairesi (2013/11007 K.), yetkisiz bir mahkeme tarafından verilen ihtiyati haciz kararının, İİK m. 265 uyarınca yapılan itiraz üzerine kaldırılması gerektiğine karar vermiştir.

4. Alacağın “Deniz Alacağı” Olmadığı İddiası

TTK’nın 1353/3. maddesi, bir gemi hakkında ihtiyati haciz kararı verilebilmesini “deniz alacağı” şartına bağlamıştır. Eğer alacak bu nitelikte değilse, haciz kararı haksızdır. İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin (2022/756 K.) kararında bu durum net bir şekilde ifade edilir: “Takibe konu alacak deniz alacağı niteliğinde bulunmadığından gemilerin 6100 sayılı TTK nın 1353/1. Maddesi gereğince gemilerin ihtiyati haczi mümkün değildir.” Bu gerekçeyle İcra Hukuk Mahkemesi’ne başvurularak ihtiyati haczin ve seferden men kararının kaldırılması mümkündür.

5. Mülkiyet Değişikliği ve Cebri İcra

Geminin mülkiyetinin el değiştirmesi, ihtiyati haczin kaldırılması için karmaşık ancak etkili bir argüman olabilir.

Mülkiyetin Devri: Yargıtay 11. Hukuk Dairesi (2015/8273 K.), TTK m. 1369/1-a uyarınca, deniz alacağı doğduğunda geminin maliki olan kişinin, ihtiyati haczin uygulandığı sırada da malik olması gerektiğini belirtmiş ve mülkiyet devredildiği için ihtiyati haczin kaldırılmasına karar vermiştir.

Cebri İcra Yoluyla İktisap: Geminin yabancı bir ülkede cebri icra yoluyla satılması durumunda, satışın yapıldığı ülke hukukuna göre geminin tüm takyidatlardan (yükümlülüklerden) ari olarak alıcıya geçip geçmediği önem kazanır. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi (2021/1266 K.), Cebelitarık hukukuna göre geminin üzerindeki tüm rehin hakları sona erdiği için ihtiyati haczin kaldırılması gerektiğine hükmetmiştir.

6. Alacaklının Yasal Sürelere Uymaması

İhtiyati haciz, alacaklıya süresiz bir hak tanımaz. Alacaklının belirli usuli işlemleri öngörülen sürelerde yapmaması, ihtiyati haczin kendiliğinden kalkmasına neden olur.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin (2016/2438 K.) kararında İİK m. 264’e atıfla, borçlunun ödeme emrine itiraz etmesi halinde alacaklının, itirazın tebliğinden itibaren yedi gün içinde itirazın kaldırılması veya iptali davası açmak zorunda olduğu belirtilmiştir. Bu sürelere uyulmaması halinde “ihtiyati haciz hükümsüz kalır”. Benzer şekilde, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi (2023/1756 K.), TTK m. 1376’daki bir aylık hak düşürücü süreye dikkat çekmiştir.

7. Tarafların Anlaşması (Sulh)

Uyuşmazlığın mahkeme dışında çözülmesi her zaman bir seçenektir. İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin (2024/686 K.) kararında, tarafların mahkemeye bir sulh protokolü sunarak anlaştıklarını bildirmeleri üzerine, mahkemenin ihtiyati haciz teminatı olarak alınan teminat mektubunu iade ettiği ve davanın sulh nedeniyle sonuçlandığı görülmektedir. Bu, ihtiyati haczin kaldırılması için en az çekişmeli yoldur.

Sonuç

İncelenen yargı kararları, borçlu gemisi üzerindeki bir ihtiyati haczi kaldırmak için tek bir standart yol olmadığını, aksine duruma özgü birden çok stratejinin bulunduğunu göstermektedir. Borçlu, İİK ve TTK’nın kendisine tanıdığı hakları kullanarak;

İhtiyati Hacze İtiraz: Borçlunun, haczin dayandığı sebeplere, mahkemenin yetkisine veya alacaklının yatırdığı teminata karşı süresi içinde itiraz etmesi en yaygın yoldur.

Teminat Göstermek Suretiyle Haczin Kaldırılması: Borçlu, alacak tutarını, faiz ve masrafları karşılayacak yeterli teminatı (nakit, banka mektubu vb.) mahkemeye veya icra dairesine sunarak gemiyi serbest bırakabilir.

Görev ve Yetki İtirazı: İhtiyati haciz kararını veren mahkemenin görevsiz (örn: Asliye Ticaret Mahkemesi yerine İş Mahkemesi’nin görevli olması) veya yetkisiz olması, haczin kaldırılması için güçlü bir gerekçedir.

Alacağın Niteliğine İlişkin İtirazlar: Hacze konu alacağın Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) tanımlanan bir “deniz alacağı” olmaması durumunda, gemi hakkında ihtiyati haciz kararı verilemeyeceği ileri sürülebilir.

Mülkiyet Değişikliği ve Cebri İcra Argümanı: Geminin mülkiyetinin, deniz alacağı doğduktan sonra fakat ihtiyati haciz uygulanmadan önce değişmesi veya geminin cebri icra yoluyla tüm takyidatlardan ari olarak iktisap edilmesi, haczin kaldırılmasına imkân tanıyabilir.

Alacaklının Yasal Sürelere Uymaması: Alacaklının, ihtiyati haczi takiben yasal süreler içinde (örn: itirazın iptali davası açma süresi) gerekli işlemleri yapmaması, ihtiyati haczin hükümsüz kalmasına yol açar.

Tarafların Anlaşması (Sulh): Tarafların aralarında anlaşarak bir sulh protokolü imzalaması ve bunu mahkemeye sunması, ihtiyati haczin kaldırılması için en pratik yollardan biridir.

Hangi hukuki yolun izleneceği; ihtiyati haczin dayanağı olan alacağın niteliğine, kararı veren mahkemenin doğru belirlenip belirlenmediğine, geminin mülkiyet durumuna ve alacaklının takip işlemlerindeki titizliğine bağlı olarak değişecektir. Bu nedenle, borçlunun karşılaştığı ihtiyati haciz karşısında en doğru stratejiyi belirleyebilmesi için somut olayın tüm detaylarıyla birlikte bir hukuki değerlendirme yapması elzemdir. Kitap önerileri.

Neden Tuzla Avukat Desteği Gerekli?

Gemiye yönelik ihtiyati hacizler, yalnızca teknik bir icra işlemi değildir; aynı zamanda deniz ticareti, teminat rejimi ve icra hukuku bakımından kapsamlı analiz gerektirir. Tuzla gibi İstanbul’da denizcilik faaliyetlerinin yoğun olduğu bölgelerde, bu süreci doğru yönetmek ancak yerel uygulamalara hâkim, deniz hukuku ve icra hukuku konusunda uzman bir Tuzla avukatı ile mümkündür.

Tuzla’daki uzman bir avukat, ihtiyati haczin dayanağını, uygulanma şekli ve sürecin hangi mahkemede devam edeceği gibi detayları analiz ederek en etkili çözüm yolunu belirleyebilir. Ayrıca Pendik, Kartal, Maltepe, Gebze, Yalova gibi bölgelerde faaliyet gösteren denizcilik firmaları için de, yerel mahkeme pratiğini bilen bir avukat ile çalışmak, geminin gereksiz yere alıkonulmasının önüne geçebilir.


📌 Bu konunun detaylarına ve örnek yargı kararlarına dayalı kapsamlı değerlendirmelere ulaşmak için 2M Hukuk Bürosu’nun ilgili makalelerine göz atabilirsiniz:

Read More

Tersaneye bakım/onarım veya inşa amacıyla çekilen bir geminin sözleşmede belirtilen tarihte teslim edilmemesi durumunda gemi sahibinin sahip olduğu hukuki haklar nelerdir?

Giriş

Bu yazı, “Tersaneye bakım/onarım veya inşa amacıyla çekilen bir geminin sözleşmede belirtilen tarihte teslim edilmemesi durumunda gemi sahibinin sahip olduğu hukuki haklar nelerdir” sorusuna yanıt olarak, sunulan çeşitli yargı kararlarının analiziyle hazırlanmıştır. Yazı, geminin geç teslimi durumunda gemi sahibinin başvurabileceği hukuki yolları, talep edebileceği tazminat türlerini, dava sürecinde dikkat etmesi gereken usuli şartları ve karşılaşabileceği olası savunmaları kapsamlı bir şekilde ele almaktadır. İncelenen kararlar, bu tür uyuşmazlıkların temel olarak “eser sözleşmesi” veya karma nitelikteki sözleşmeler çerçevesinde değerlendirildiğini ve çözümün büyük ölçüde sözleşme hükümlerine, tarafların kusur durumuna ve ispat yükümlülüklerine bağlı olduğunu göstermektedir.

1. Sözleşmesel Haklar ve Tazminat Talepleri

Sözleşme, haklarınızın temel çerçevesini çizer. Özellikle sözleşmede gecikme durumunda uygulanacak bir cezai şart (gecikme cezası) varsa, bu en doğrudan talep hakkınızdır. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi kararında bu durum net bir şekilde ifade edilmiştir: Davacı sözleşmenin 6.maddesi uyarınca davalıdan tazminat isteminde bulunabileceği, sözleşme bedelinin %5’i miktarı olan 39.738,50-euro tazminatın talep edilebileceği” (bam-İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi-2018/516).

Cezai şartın yanı sıra, gecikmeden kaynaklanan fiili zararlar da talep edilebilir. Ancak en önemli ve ispatı en zor olan talep kalemi genellikle kâr kaybıdır. Yargıtay ve yerel mahkemeler, bu tür talepleri kabul etmekle birlikte, zararın somut delillerle ispatlanmasını aramaktadır. İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bir kararında, davacının kâr mahrumiyeti talebi kabul edilirken, bu zararın bilirkişi tarafından hesaplandığı görülmektedir: “2018-2019 dönemine ilişkin olarak kar kaybı ise 747.912,02 TL” olarak hesaplanmış ve bu talebin kabulüne karar verilmiştir. (ilkDerece-İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi-2019/367). Bununla birlikte, Yargıtay, sözleşmenin feshedilmesi durumunda kâr kaybı gibi olumlu zararların istenebilmesi için sözleşmede buna dair açık bir hüküm olması gerektiğini belirtmiştir (Yargıtay-15. Hukuk Dairesi-2016/4019).

2. Ayıplı İfa ve Seçimlik Haklar

Gecikmenin yanı sıra, yapılan işte kusur veya eksiklik (ayıp) varsa, TBK m. 475’e göre gemi sahibinin seçimlik hakları doğar. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi bu hakları şöyle sıralamıştır: “(1)-Eser iş sahibinin kullanamayacağı veya hakkaniyet gereği kabule zorlanamayacağı ölçüde ayıplı yada sözleşme hükümlerine aynı ölçüde aykırı olursa sözleşmeden dönme, (2)-Eseri alıkoyup aynı oranda bedelden indirim isteme, (3)-Aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masraflar yükleniciye ait olmak üzere eserin ücretsiz onarımını isteme haklarını kullanabilir (iş sahibinin genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır). (bam-İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi-2019/1316). Bu seçimlik hakların yanı sıra, ayıbın neden olduğu diğer zararların (örneğin başka bir tersanede yaptırılan tamir masrafı) tazmini de istenebilir.

3. Dava Sürecinde Dikkat Edilmesi Gereken Kritik Noktalar

Arabuluculuk: Ticari davalarda dava açmadan önce arabulucuya başvurmak bir dava şartıdır. Bu şart yerine getirilmezse dava usulden reddedilir. (bam-İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi-2022/1269).

İhtirazi Kayıt: Gecikmiş gemiyi teslim alırken, cezai şart veya gecikme tazminatı talep etme hakkınızı saklı tuttuğunuza dair bir ihtirazi kayıt (çekince) koymanız kritik öneme sahiptir. Aksi takdirde bu hakkınızı kaybedebilirsiniz. Yargıtay bir kararında, teslimde ihtirazi kayıt ileri sürülmediği için cezai şart isteme hakkının düştüğüne hükmetmiştir (Yargıtay-15. Hukuk Dairesi-2017/1296).

Görevli ve Yetkili Mahkeme: Uyuşmazlıklar genellikle “eser sözleşmesi” niteliğinde olduğundan görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesi‘dir (ilkDerece-İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi-2021/314). Ancak, bazı durumlarda, alacağın “deniz alacağı” niteliğinde olması halinde Denizcilik İhtisas Mahkemesi görevli olabilir (Yargıtay-20. Hukuk Dairesi-2016/5316). Yetkili mahkeme ise genellikle sözleşmede belirtilen yer mahkemesidir. Sözleşmede bir hüküm yoksa, davalının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir (bam-İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi-2020/1477).

İspat Yükü ve Tersanenin Savunmaları: Davacı olarak zararınızı ve bunun tersanenin kusurundan kaynaklandığını ispatlamakla yükümlüsünüz. Tersane ise, gecikmenin gemi sahibinin talepleri (ek işler) nedeniyle olduğunu veya bir mücbir sebepten kaynaklandığını iddia ederek sorumluluktan kurtulmaya çalışabilir. Bir kararda, mahkeme gecikmenin davacının ek iş taleplerinden kaynaklandığına kanaat getirerek davayı reddetmiştir: > “gecikmeye davacının ek iş talebi sebebiyet verdiğinden” (ilkDerece-İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi-2022/96).

Sonuç ve Öneriler

Tersaneye çekilen geminin zamanında teslim edilmemesi, gemi sahibine sözleşme ve kanun hükümleri çerçevesinde çeşitli haklar tanıyan ciddi bir sözleşme ihlalidir. Bu durumda atılması gereken adımlar özetle şunlardır:

Sözleşmeyi İnceleyin: Öncelikle tersane ile imzaladığınız sözleşmenin teslim tarihi, gecikme cezaları, sorumluluk sınırlamaları ve yetkili mahkeme gibi maddelerini dikkatlice inceleyin.

Delilleri Toplayın: Gecikmeyi, bu gecikme nedeniyle uğradığınız zararları (yapılamayan seferler, kira kayıpları, ek masraflar vb.) ve tersane ile olan tüm yazışmalarınızı belgeleyin.

İhtarname Çekin: Gecikme nedeniyle haklarınızı talep ettiğinizi ve geminin derhal teslim edilmesini istediğinizi içeren noter kanalıyla bir ihtarname göndermek, karşı tarafı temerrüde düşürmek açısından önemlidir.

Arabulucuya Başvurun: Dava açmadan önce arabuluculuk sürecini başlatmanız yasal bir zorunluluktur.

Dava Açın: Arabuluculukta anlaşma sağlanamazsa, toplanan deliller ve sözleşme hükümleri ışığında, yetkili ve görevli Asliye Ticaret Mahkemesi’nde;

Sözleşmede varsa cezai şartın tahsili,

Gecikmeden doğan doğrudan zararların ve kâr kaybının tazmini,

Yapılan iş ayıplı ise ayıbın giderilmesi veya bedel indirimi,

Gerekiyorsa ödenen bedelin iadesi ve sözleşmenin feshi talepleriyle bir dava açabilirsiniz.

Bu süreçlerin karmaşıklığı, ispat külfetinin ağırlığı ve uyuşmazlığın teknik detayları göz önüne alındığında, deniz ticareti ve eser sözleşmeleri konusunda uzman bir hukukçudan profesyonel destek alınması, hak kaybı yaşanmaması adına şiddetle tavsiye edilir. Bir yazı önerisi.

Neden Tuzla Avukat Desteği Gerekli?

Tersaneler bölgesi olan Tuzla’da faaliyet gösteren işletmeler ile gemi sahipleri arasındaki hukuki ilişkiler, hem deniz ticareti hukuku hem de eser sözleşmesi hükümleri açısından oldukça teknik ve uzmanlık gerektiren bir alanı kapsamaktadır. Teslimde gecikme, ayıplı ifa, cezai şart uygulamaları ve kâr kaybı gibi ihtilaflar, yalnızca sözleşmenin lafzına değil, aynı zamanda uygulamadaki ticari teamüllere, teknik bilirkişi raporlarına ve ispat kurallarına bağlı olarak şekillenmektedir.

Özellikle Tuzla, Pendik, Kartal, Maltepe, Gebze, Çayırova, Tepeören ve Orhanlı gibi İstanbul ve çevresindeki tersane bölgelerinde faaliyet gösteren gemi bakım firmaları için, alacakların zamanında ve eksiksiz tahsil edilmesi, işletmenin sürdürülebilirliği açısından hayati öneme sahiptir. Bu nedenle, gemi sahibinin haklarını etkin biçimde koruyabilmesi için; süreci doğru yöneten, delil stratejisini sağlam kuran ve hem Asliye Ticaret Mahkemesi hem de Denizcilik İhtisas Mahkemesi nezdinde deneyimi olan bir Tuzla avukatı ile çalışması büyük önem taşır. Alanında uzman bir avukat, sadece hak kaybını önlemekle kalmayacak; aynı zamanda süreci hızlandıracak ve daha etkin sonuç alınmasına katkı sağlayacaktır.

Read More

Deniz Yoluyla Taşınan Eşyanın Geç Teslimi Halinde Yük Sahibinin Dava Hakları Nelerdir?

Giriş

Bu yazı, deniz yoluyla taşınan bir eşyanın varma limanına geç teslim edilmesi durumunda, yük sahibinin (gönderen, gönderilen veya sigortacı gibi hak sahipleri) sahip olduğu hukuki hakları, bu hakları kullanırken izlemesi gereken adımları ve dikkat etmesi gereken kritik noktaları, sunulan çeşitli mahkeme kararları ışığında analiz etmektedir. Türk Ticaret Kanunu (TTK), ilgili uluslararası konvansiyonlar (CMR vb.) ve yerleşik Yargıtay içtihatları, yük sahibinin haklarının çerçevesini çizerken, aynı zamanda bu hakların kullanılabilmesi için belirli usuli şartlar ve ispat yükümlülükleri öngörmektedir. Çalışma, bu karmaşık hukuki süreci ana bulgular, inceleme ve sonuç bölümleriyle aydınlatmayı amaçlamaktadır.

1. Dava Hakkının Temeli ve Koşulları

Geç teslimden kaynaklanan dava hakkının temelini, taşıyanın sözleşmeden doğan özen yükümlülüğünü ihlal etmesi oluşturur. Taşıyan, eşyayı sözleşmede kararlaştırılan sürede veya böyle bir süre yoksa “şartlar dikkate alındığında özenli bir taşıyıcıya tanınabilecek makul bir süre içinde” teslim etmekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğün ihlali, taşıyanın sorumluluğunu doğurur. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin vurguladığı temel prensip şudur: taşıyan, eşyanın zıyaı veya hasarından yahut geç tesliminden doğan zararlardan, zıya, hasar veya teslimde gecikmenin, eşyanın taşıyanın hâkimiyetinde bulunduğu sırada meydana gelmiş olması şartıyla sorumludur (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi-2020/116).

2. Yük Sahibinin Atması Gereken Adımlar ve Yükümlülükleri

Yük sahibinin tazminat hakkını etkin bir şekilde kullanabilmesi için yerine getirmesi gereken kritik usuli yükümlülükler bulunmaktadır:

İhbar Yükümlülüğü: Yük sahibinin hak kaybına uğramaması için en önemli adımlardan biri, gecikmeyi taşıyana süresi içinde bildirmesidir. TTK, bu konuda kesin bir süre öngörmektedir. Bir kararda belirtildiği üzere, “TTK m. 1185/5 gereği, yükün gönderilene tesliminden itibaren aralıksız 60 gün süre içinde gecikme zararı ve tazmin talebinin taşıyana yazılı bildirimi” yapılmalıdır. Aksi halde tazminat hakkı düşer.

Zararın İspatı: Tazminat talebinin kabulü için en temel şart, gecikme ile zarar arasında bir illiyet (nedensellik) bağı kurulması ve bu zararın somut delillerle ispat edilmesidir. Mahkemeler, “HMK’nun 190. maddesi uyarınca kural olarak, aksi kanunca belirlenmedikçe iki taraftan her biri iddiasını ispata mecburdur” ilkesini esas alır (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi-2018/329). Yük sahibinin, sipariş iptalleri, müşteriye yapılan iskontolar, kâr kaybı veya ek masraflar gibi zararlarını faturalar, yazışmalar, banka kayıtları ve ticari defterlerle kanıtlaması gerekir. Sadece ticari defterlerdeki satış düşüşü gibi soyut iddialar, zararın ispatı için yeterli görülmemektedir.

Hak Düşürücü Süre: Yük sahibinin dava açmak için sınırlı bir zamanı vardır. TTK uyarınca, “Eşyanın ziyaı veya hasarı ile geç tesliminden dolayı taşıyana karşı her türlü tazminat istem hakkı, bir yıl içinde yargı yoluna başvurulmadığı takdirde düşer.” (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi-2022/2318). Bu süre, eşyanın teslim edildiği veya edilmesi gerektiği tarihten itibaren başlar ve mahkeme tarafından re’sen (kendiliğinden) dikkate alınır. Taşıyanın “zararın tazmin edileceği konusunda oyalaması” dahi bu süreyi durdurmaz.

3. Taşıyanın Sorumluluğunun Sınırları ve İstisnaları

Taşıyanın sorumluluğu mutlak değildir ve kanunla sınırlandırılmıştır.

Sınırlı Sorumluluk: Taşıyanın kusurunun basit olduğu durumlarda, tazminat miktarı kanuni bir üst sınırla limitlenmiştir. TTK m. 1186/6 uyarınca, “taşıyanın, navlun sözleşmesine konu eşyanın geç tesliminden doğan sorumluluğu, geciken eşya için ödenecek navlunun iki buçuk katı ile sınırlıdır ancak bu tutar, navlun sözleşmesi uyarınca ödenecek toplam navlun miktarından fazla olamayacaktır.” Mahkemeler, bu sınırı dikkate alarak tazminata hükmederler.

Sınırlı Sorumluluğun Ortadan Kalkması (Kast ve Pervasızca Davranış): Yük sahibinin, uğradığı zararın tamamını talep edebilmesi için taşıyanın sınırlı sorumluluktan yararlanamayacağını ispatlaması gerekir. Bu durum, taşıyanın eyleminin “kasten yapılması yahut geç teslim olasılığını hiçe sayan, bu olasılığı düşüncesizce göze alan pervasız bir davranış niteliğindeolması halinde mümkündür. Örneğin, konteynerlerin limanda unutulması gibi durumlar, pervasızca davranış olarak nitelendirilerek taşıyanın tam tazminat ödemesine yol açabilir.

4. Yargılama Sürecine İlişkin Diğer Hususlar

Görevli Mahkeme: Deniz taşımacılığından kaynaklanan uyuşmazlıklar, ticari dava niteliğindedir. Bu tür davalara bakmakla görevli mahkemeler Asliye Ticaret Mahkemeleridir. Özellikle büyük şehirlerde, bu davalar için uzmanlaşmış “Denizcilik İhtisas Mahkemesi” görevlidir (İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi-2017/1430).

Takas ve Mahsup Hakkı: Yük sahibi, geç teslimden kaynaklanan zararını, taşıyanın talep ettiği navlun borcundan mahsup edilmesini talep edebilir. Bir Yargıtay kararında, mahkemenin “davalının savunmasına yansıyan sayışma iradesini de nazara almadığını göstermektedir” denilerek bu hakkın önemi vurgulanmıştır (Yargıtay-11. Hukuk Dairesi-2009/14025).İnceleme

Sonuç

İncelenen kararlar bütünü, deniz yoluyla taşımada geç teslim halinde yük sahibinin hak arama sürecinin çift yönlü bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Bir yanda kanun, taşıyanı “özenli bir taşıyıcı” gibi davranmadığı takdirde sorumlu tutarak yük sahibini korumaktadır. Diğer yanda ise, bu hakkın kullanılmasını sıkı usuli kurallara ve ağır ispat yükümlülüklerine bağlayarak taşıyanı spekülatif ve ispatlanamayan taleplerden korumayı amaçlamaktadır.

Yük sahibinin başarısı, proaktif ve titiz davranmasına bağlıdır. Sözleşme aşamasından teslim anına kadar tüm süreçlerin yazılı olarak belgelenmesi, gecikmenin fark edildiği anda derhal ve usulüne uygun şekilde ihtar çekilmesi ve zararın kalem kalem, somut delillerle (üçüncü kişilere ödenen cezalar, alternatif taşıma faturaları, kâr kaybını gösterir hesaplamalar vb.) ortaya konulması elzemdir. Özellikle 1 yıllık hak düşürücü süre, haklı dahi olsa dava hakkının kaybedilmesine neden olabilecek en önemli engeldir.

Taşıyanın “kast veya pervasızca davranışı”nın ispatı, sınırlı sorumluluk kalkanını aşmanın tek yoludur ve bu, davanın seyrini tamamen değiştirebilecek stratejik bir noktadır. Bu nedenle, gecikmenin nedeninin derinlemesine araştırılması (örneğin, geminin kasten başka rotaya yönlendirilmesi, bilinen bir teknik arızaya rağmen yola çıkılması vb.) kritik önem taşır.

Deniz yoluyla taşınan eşyanın geç teslimi halinde yük sahibi, zararlarının tazmini için önemli hukuki haklara sahiptir. Ancak bu hakların fiili bir kazanıma dönüşmesi, belirli bir yol haritasının dikkatle izlenmesini gerektirir. Yük sahibinin başarı şansını artırmak için atması gereken adımlar özetle şunlardır:

Sözleşmeyi İncelemek: Taşıma sözleşmesinde teslim süresi ve gecikmeye ilişkin özel hükümler olup olmadığını kontrol etmelidir.

Derhal Bildirimde Bulunmak: Gecikmeyi öğrendiği andan itibaren TTK’da öngörülen 60 günlük süre içinde taşıyana yazılı olarak bildirimde bulunmalıdır.

Zararı Belgelemek: Gecikme nedeniyle ortaya çıkan tüm doğrudan ve dolaylı zararlarını somut delillerle (faturalar, yazışmalar, sözleşmeler, raporlar) ispat edilebilir hale getirmelidir.

Hak Düşürücü Süreye Dikkat Etmek: Tazminat hakkının kaybolmaması için, eşyanın teslim edilmesi gereken tarihten itibaren 1 yıl içinde mutlaka dava açmalıdır.

Doğru Mahkemeye Başvurmak: Davayı, görevli olan Denizcilik İhtisas Mahkemesi’nde veya Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açmalıdır.

Profesyonel Destek Almak: Deniz ticareti hukukunun karmaşıklığı, sınırlı sorumluluk rejimleri ve usuli süreler göz önüne alındığında, sürecin başından itibaren uzman bir avukattan hukuki destek almak, hak kayıplarını önlemek adına en doğru yaklaşım olacaktır. Bir yazı önerisi.

Neden Tuzla Avukat Desteği Gerekli?

Deniz yoluyla taşımacılıkta “geç teslim”e dayalı tazminat davaları, hem maddi hem usuli anlamda son derece teknik detaylar içerir. Taşıyanın kusurunu ve gecikme nedeniyle oluşan zararın varlığını ispat yükü tamamen yük sahibine aittir. TTK’nın getirdiği ihbar süreleri, 1 yıllık hak düşürücü dava açma süresi, sınırlı sorumluluk rejimi ve kast-pervasızlık gibi sorumluluğu kaldıran istisnalar; davanın kaderini belirleyebilir. Bu nedenle, yük sahibinin hem gecikmeyi belgeleyebilmesi hem de tazminat talebinin dayandığı zararları usulüne uygun şekilde ortaya koyması gerekir.

Tuzla’nın yanı sıra Pendik avukat, Kartal avukat, Maltepe avukat, Gebze avukat, Çayırova avukat ve Tepeören, Aydınlı Avukat avukat, tersane avukat gibi deniz ticaretine hâkim, bölgesel uzmanlık sahibi hukukçularla çalışmak, yük sahibinin haklarının eksiksiz korunmasını sağlar. Bu yerel avukatlar, taşıma sözleşmesinin yorumlanmasından delil toplanmasına, sürelere riayet edilmesinden mahkemeye başvuruya kadar her adımda stratejik rehberlik sunar. Özellikle taşıyanın pervasızca davranışlarının ispatlanması gibi kritik noktalarda, uzman bir avukat desteği olmadan açılan davaların reddedilme riski oldukça yüksektir. Hak kayıplarını önlemek ve zararların eksiksiz tazminini sağlamak için sürecin başından itibaren profesyonel destek alınması mutlak önem taşır.

Read More

Gemi Tamir, Servis ve Bakım Alacağını Tahsil Edemeyen Kişi Hangi Hukuki Yollara Başvurabilir?

 Giriş

Bu çalışma, gemi tamir ve bakım hizmeti sunan ancak hizmet bedelini alamayan bir alacaklının, gemi sahibinden bu ücreti tahsil etmek için hangi hukuki yollara başvurabileceği sorusuna yanıt vermek amacıyla hazırlanmıştır. Çalışma, sunulan çeşitli yargı kararlarının sentezlenmesiyle oluşturulmuştur. Amaç, alacaklının izlemesi gereken adımları, dikkat etmesi gereken kritik noktaları ve karşılaşabileceği potansiyel zorlukları ortaya koyarak kapsamlı bir yol haritası sunmaktır.

1. Alacağın Hukuki Niteliği: Deniz Alacağı

İncelenen kararların tamamına yakınında, gemi tamir ve bakımından doğan alacakların hukuki niteliği konusunda tam bir fikir birliği bulunmaktadır. Bu alacaklar, TTK’nın 1352. maddesi kapsamında “deniz alacağı” olarak tanımlanmaktadır.

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi (2015/13591 E.) bu durumu net bir şekilde ortaya koyar: 6102 sayılı TTK’nın 1352/1. maddesinde ‘Deniz alacağı; aşağıda sayılan hususların birinden veya birkaçından doğan istem anlamına gelir:’ ve aynı maddenin 1-m bendinde ‘Geminin yapımı, yeniden yapımı, onarımı, donatılması ya da geminin niteliğinde değişiklik yapılması.’ hükümleri mevcuttur.” Bu niteleme, alacaklıya ihtiyati haciz gibi özel koruma mekanizmalarından yararlanma ve uyuşmazlığın özel yetkili bir mahkemede görülmesi gibi önemli avantajlar sağlamaktadır.

2. Görevli Mahkeme: Denizcilik İhtisas Mahkemesi

Alacağın “deniz alacağı” olarak kabul edilmesi, doğrudan görevli mahkeme konusunu gündeme getirmektedir. Çok sayıda karar, bu tür davaların genel mahkemelerde değil, özel yetkili mahkemelerde görülmesi gerektiğini ısrarla belirtmektedir.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi (2019/1221 E.), davanın denizcilik ihtisas mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.” diyerek bu kuralı açıkça ifade etmiştir. Görevsiz bir mahkemede dava açılması durumunda ne olacağını İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi (2017/746 E.) kararı göstermektedir: “davacının dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine, davaya bakmakla mahkememizin görevsizliğine, görevli mahkemelerin Deniz Ticaret davalarına bakmakla görevli İstanbul …Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu anlaşılmakla...” Ancak, bazı kararlarda uyuşmazlığın temelinde bir “eser sözleşmesi” olduğu ve bu nedenle genel Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevli olabileceğine dair ifadeler de yer almaktadır (ilkDerece-İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi-2018/195 E., ilkDerece-İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi-2019/366 E.). Bu durum, bir çelişki gibi görünse de, kararların genel eğilimi ve TTK’nın özel hükümleri, gemiye yapılan onarım ve bakımdan kaynaklanan alacak davaları için Denizcilik İhtisas Mahkemelerinin görevli olduğu yönündedir.

3. Alacağının Tahsil Edemeyen Kişinin İzleyeceği Hukuki Yollar Nelerdir

a) İcra Takibi ve İtirazın İptali Davası: Kararlarda en sık karşılaşılan yol, öncelikle alacak için ilamsız icra takibi başlatılmasıdır. Borçlu gemi sahibi bu takibe itiraz ederse, takip durur. Bu durumda alacaklının, itirazın haksız olduğunu ispatlamak için itirazın iptali davası açması gerekir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi (2020/457 E.) bu süreci özetler: “Davacı (takip alacaklısı) tarafından davalı (takip borçlusu) aleyhine […] asıl alacağın tahsili için ilâmsız icra takibi başlatıldığı” ve itiraz üzerine “itirazın iptali davası” açıldığı belirtilmiştir.

b) İhtiyati Haciz: Alacağı dava sonuçlanmadan güvence altına almanın en etkili yolu, gemi üzerine ihtiyati haciz konulmasını talep etmektir. Deniz alacaklarında bu talep için ispat kolaylığı sağlanmıştır. Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi (2024/1905 E.)“alacağın deniz alacağı olduğunun ve miktarının yaklaşık ispatı yeterli görülmüştür.” diyerek bu kolaylığı vurgulamaktadır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi (2016/10499 E.) ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi (2018/66 E.) kararları, sunulan teklif formları, sözleşmeler ve faturaların ihtiyati haciz kararı için yeterli delil olarak kabul edilebileceğini göstermektedir. Ancak, ihtiyati haciz talep eden alacaklının teminat yatırma zorunluluğu da bulunmaktadır: deniz alacağını teminat altına almak üzere ihtiyati haciz kararı verilmesi isteyen alacaklının 10.000 özel çekme hakkı tutarında teminat vermesi zorunludur. (Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi-2024/1905 E.)

4. İspat Yükümlülüğü, Deliller ve Muhtemel Savunmalar

Davanın kazanılması, alacağın varlığının ve miktarının şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispatlanmasına bağlıdır.

Deliller: İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi (2014/1017 E.) kararında, “gemi çarkçı başısı tarafından imzalanan ‘Yapılan işler ve verilen sarf malzemeleri’ne ait belge gibi belgelerin delil olarak kabul edildiği görülmektedir. Faturalar, sözleşmeler, iş teslim formları, mail yazışmaları ve bilirkişi raporları en temel kanıt araçlarıdır.

Eksik/Ayıplı İş Savunması: Gemi sahibinin en sık başvuracağı savunmalardan biri, yapılan işin eksik veya ayıplı (kusurlu) olduğudur. Bu durumda mahkeme, bilirkişi incelemesi ile durumu tespit eder. İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi (2019/409 E.) kararında, Yapılmayan işlerle ilgili olarak davacının ücrete hak kazandığı iddia edilemeyeceğinden;…bu bedeli davacının talep edemeyeceği kabul edilmiştir.” denilerek, ispatlanamayan veya eksik yapılan iş bedelinin istenemeyeceği belirtilmiştir.

Delil Yetersizliği: Delillerin zayıf olması davanın reddine yol açabilir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi (2012/4985 E.) kararında, faturaların tebliğ edildiğinin ispat edilememesi ve tamirata ilişkin belgelerin olmaması gibi nedenlerle davanın reddedilmesi, ancak Yargıtay’ın bu kararı delillerin toplanmaması nedeniyle bozması, delil sunmanın ve toplanmasını talep etmenin önemini göstermektedir.

Sonuç

Ödeme yapmayan bir gemi sahibinden tamir ve bakım ücretini tahsil etmek isteyen bir servis sağlayıcının izlemesi gereken hukuki yol haritası, incelenen kararlar ışığında şu adımları içermektedir:

Alacağı Belgelendirme: Yapılan işlere dair sözleşme, faturalar, gemi yetkilisince imzalanmış servis raporları ve diğer tüm yazışmaları eksiksiz bir şekilde bir araya getirin.

İhtiyati Haciz Talebi: Alacağı güvence altına almak için, eldeki belgelerle birlikte görevli Denizcilik İhtisas Mahkemesi’ne başvurarak gemi üzerine ihtiyati haciz konulmasını talep edin. Gerekli teminatı yatırmaya hazır olun.

İcra Takibi Başlatma: Alacağın tahsili için borçlu gemi sahibi aleyhine ilamsız icra takibi başlatın.

İtirazın İptali Davası Açma: Borçlunun icra takibine itiraz etmesi halinde, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süre içinde, görevli Denizcilik İhtisas Mahkemesi’nde “itirazın iptali” davası açın.

Dava Süreci: Dava sırasında tüm delillerinizi sunun, mahkemenin talep etmesi halinde bilirkişi incelemesi için gerekli masrafları karşılayın ve gemi sahibinin “ayıplı iş” gibi savunmalarına karşı hazırlıklı olun.

Tüm bu süreçlerin teknik detaylar içermesi ve hak kaybına uğramamak adına, deniz ticareti hukuku alanında uzman bir avukattan profesyonel hukuki destek alınması şiddetle tavsiye edilir. Bir yazı önerisi.

Neden Tuzla Uzman Avukat Desteği Gerekli?

Gemi tamir ve bakım hizmetlerinden doğan alacakların tahsili süreci, hem Türk Ticaret Kanunu’nun özel hükümlerine hem de deniz ticareti hukukunun kendine özgü usul ve delil kurallarına tabidir. Bu süreçte, ihtiyati haciz talebinden görevli mahkemeye başvuruya, icra takibi prosedüründen dava delillerinin sunulmasına kadar birçok teknik detay vardır. Herhangi bir aşamada yapılacak küçük bir hata bile, alacağın tamamen kaybedilmesine neden olabilir.

Özellikle Tuzla, Pendik, Kartal, Maltepe, Gebze, Çayırova, Tepeören ve Orhanlı gibi İstanbul ve çevresindeki tersane bölgelerinde faaliyet gösteren gemi bakım firmaları için, alacakların zamanında ve eksiksiz tahsil edilmesi, işletmenin sürdürülebilirliği açısından hayati öneme sahiptir. Bu nedenle Tuzla’da deniz ticareti alanında uzman bir avukattan hukuki destek alınması sadece öneri değil, pratik bir gereklilik hâline gelmiştir.

Alanında deneyimli bir Tuzla avukat, hem ihtiyati haciz sürecini hızla başlatabilir hem de teknik savunmalara karşı gerekli hukuki argümanları güçlü biçimde sunabilir. Böylece hem zaman kaybı önlenir hem de alacağın tahsil edilme olasılığı artar. Bu nedenle, deniz ticareti hukuku konusunda uzmanlaşmış bir hukukçuyla çalışmak, sürecin başarıyla sonuçlanmasında kritik rol oynar.

Read More

Geminin İhtiyati Haczi Kararının İnfazı Nasıl Yapılır?

Giriş

Bu çalışma, mahkemeler tarafından verilen gemi ihtiyati haczi kararlarının infaz sürecini, sunulan Yargıtay, Bölge Adliye Mahkemesi kararları temelinde incelemektedir. Deniz alacaklarının güvence altına alınması amacıyla başvurulan önemli bir hukuki müessese olan gemi ihtiyati haczi, alacaklının mahkemeden aldığı kararın icra dairesi aracılığıyla fiiliyata dökülmesiyle tamamlanan çok aşamalı bir süreçtir. Çalışma Geminin İhtiyati Haczi Kararının İnfazı Nasıl Yapılır sorusunu, infaz sürecinin temel adımlarını, icra müdürlüğünün rolünü, “seferden men” tedbirinin hukuki niteliğini ve süreçte dikkat edilmesi gereken kritik detayları, farklı yargı kararlarının ortaya koyduğu perspektifler doğrultusunda analiz etmektedir.

1. Geminin İhtiyati Haczi : İnfaz Talebi ve Süre Şartı 

İnfaz sürecinin ilk ve en kritik adımı, alacaklının mahkemeden aldığı ihtiyati haciz kararını yasal süre içinde icra dairesine sunmasıdır. Çok sayıda Bölge Adliye Mahkemesi ve Yargıtay kararı, bu sürenin hak düşürücü nitelikte olduğunu vurgulamaktadır.

TTK Madde 1364: Alacaklı, kararın verildiği tarihten itibaren üç iş günü içinde kararı veren mahkemenin yargı çevresindeki veya geminin bulunduğu yerdeki icra dairesinden kararın infazını istemek zorundadır.” (BAM-İstanbul 13. Hukuk Dairesi-2021/2073-2021/1650). Bu süreye uyulmaması, ihtiyati haciz kararının kendiliğinden kalkması sonucunu doğurur (BAM-İstanbul 4. Hukuk Dairesi-2020/11-2020/143).

2. İcra Müdürlüğünün Rolü

Seferden Men ve Muhafaza Alacaklının süresi içinde yaptığı başvuru üzerine icra müdürlüğü, kararı derhâl uygulamakla yükümlüdür. İnfazın temel unsuru, geminin seyrüsefer serbestisinin kısıtlanmasıdır.

TTK Madde 1366/1: Bu hüküm, infazın özünü oluşturur: “İhtiyati haczine karar verilen bütün gemiler, bayrağı ve hangi sicile kayıtlı oldukları dikkate alınmaksızın, icra müdürü tarafından seferden men edilerek muhafaza altına alınır.” (Yargıtay-12. HD-2016/6938-2016/25597). İcra müdürlüğü bu amaçla ilgili kurumlara (Liman Başkanlığı, Kıyı Emniyeti, Sahil Güvenlik) müzekkereler yazar (Yargıtay-12. HD-2015/29947-2016/10721).

3. Fiili Haciz Zorunluluğu 

Yargı kararları, haczin geçerli olabilmesi için sadece gemi siciline şerh düşülmesinin yeterli olmadığını, geminin fiilen de haczedilmesi gerektiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2022/6825 sayılı kararında bu ilke şu şekilde ifade edilmiştir: “sadece gemi siciline veya Bağlama Kütüğü’ne haciz şerhi vermek yeterli olmayıp, geminin fiilen haczedilmesi gerekmektedir. Geminin fiilen haczedilmemesi, geçerli bir haczin bulunmadığı anlamına gelir ve bu durum, özellikle istihkak davalarında mahkemece re’sen gözetilen bir dava şartı yokluğudur.


Farklı Perspektifler ve Önemli Detaylar

Yargı kararları, infaz sürecinin temel adımlarının yanı sıra uygulamada ortaya çıkan önemli ayrımları ve sorunları da gözler önüne sermektedir.

a) Seferden Men: Otomatik Sonuç mu, Açık Hüküm Gerekliliği mi? Kararlar arasında en belirgin görüş ayrılığı, “seferden men” tedbirinin niteliği konusunda ortaya çıkmaktadır.

Baskın Görüş: Yargıtay’ın birçok kararında seferden men, ihtiyati haczin doğal ve zorunlu bir sonucu olarak kabul edilir. Mahkemenin ihtiyati haciz kararında ayrıca seferden men ibaresi bulunmasa bile, icra müdürlüğü TTK 1366 uyarınca bu işlemi re’sen yapmakla yükümlüdür. Bu görüşe göre, “seferden men, ihtiyati haczin icrası için icra müdürlüğünün yapması gereken zorunlu görevlerden biridir” (Yargıtay-12. HD-2022/5590-2022/13683).

Farklı Görüş: Buna karşın, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2019/15947 sayılı kararı gibi bazı kararlar, farklı bir perspektif sunmaktadır. Bu karara göre, eğer ihtiyati haciz kararında geminin seferden menine ilişkin açık bir hüküm yoksa, icra müdürlüğü kendiliğinden bu yönde bir işlem tesis edemez. Kararda, “… 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … ihtiyati haciz kararında … 1 isimli geminin seferden menine ilişkin hüküm bulunmadığı anlaşılmaktadır” denilerek, seferden men işleminin iptal edilmesi gerektiği ima edilmiştir. Bu durum, ihtiyati haciz talep eden alacaklının, talebinde ve mahkeme kararında bu hususun açıkça yer almasını sağlamasının önemini ortaya koymaktadır.

b) İnfazın Koşulları ve Sınırları

Deniz Alacağı Şartı: Gemi ihtiyati haczi, deniz ticaretine özgü bir kurumdur. İncelenen kararlar, bu tedbirin yalnızca TTK’da tanımlanan “deniz alacakları” için uygulanabileceğini, aksi takdirde verilen kararın haksız olacağını belirtmektedir. İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2023/756 sayılı kararında, “Takibe konu alacak deniz alacağı niteliğinde bulunmadığından … gemilerin ihtiyati haczi mümkün değildir” denilerek bu şartın altı çizilmiştir.

Takibin Kesinleşmesi Farkı: İhtiyati haciz, takip kesinleşmeden önce alacağı güvence altına alan geçici bir tedbirdir. Eğer takip kesinleşmişse, uygulanacak prosedür değişir. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2015/21366 sayılı kararına göre, Takip kesinleşmiş ise aynı Kanunun 1382. maddesi uyarınca, gemi üzerine haciz konulabilir ve seferden men de tedbir olarak uygulanabilir.” Bu durumda seferden men, ihtiyati bir tedbir olmaktan çıkıp kesin haczin bir parçası haline gelir.

c) İnfazın Fiili Zorlukları ve Alternatifleri

Geminin Kaçırılması: İhtiyati haczin uygulanması her zaman sorunsuz olmayabilir. İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/164 sayılı kararındaki örnekte, ihtiyati haciz kararının uygulanması sırasında geminin takip sistemlerini kapatarak Türk karasularından kaçırıldığı belirtilmektedir. Bu durum, infazın fiili olarak ne kadar zorlu olabileceğini göstermektedir.

Teminat Karşılığı Haczin Kaldırılması: Borçlu, geminin seferden men edilmesinin yaratacağı ticari zararları önlemek amacıyla mahkemece belirlenecek bir teminatı icra dairesine yatırarak haczin bu teminat üzerine kaydırılmasını ve geminin serbest bırakılmasını talep edebilir (TTK m. 1371). Bu durum, ihtiyati haczin amacının gemiye el koymaktan ziyade alacağı güvence altına almak olduğunu gösteren önemli bir esnekliktir.

Sonuç

Geminin ihtiyati haczi kararının infazı, alacaklının mahkemeden aldığı kararı 3 iş günü içinde yetkili icra dairesine sunmasıyla başlayan, icra müdürlüğünün gemiyi fiilen haczederken seferden men ederek muhafaza altına almasıyla devam eden yasal bir süreçtir. Bu süreçte;

Alacaklının 3 iş günlük hak düşürücü süreye riayet etmesi hayati önem taşır.

İcra müdürlüğünün gemiyi seferden men etmesi, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre ihtiyati haczin doğal bir sonucu ve zorunlu bir görevidir. Ancak aksi yöndeki kararlar dikkate alındığında, ihtiyati haciz kararında bu hususun açıkça belirtilmesi tavsiye edilir.

Haczin geçerliliği için sicile şerh yeterli olmayıp, geminin fiilen zapturapt altına alınması şarttır.

Bu özel prosedür, yalnızca niteliği kanunda belirlenmiş “deniz alacakları” için geçerlidir.

Sonuç olarak, gemi ihtiyati haczi kararının infazı, Türk Ticaret Kanunu’nda özel olarak düzenlenmiş, titizlik ve sürat gerektiren, hem alacaklının haklarını korumayı hem de geminin ticari faaliyetini orantısız şekilde engellememeyi amaçlayan dengeli bir hukuki mekanizmadır. Bir makale önerisi.

Neden Tuzla Uzman Avukat Desteği Gerekli ?

Türk Ticaret Kanunu’nun 1364 ve devamı maddeleri uyarınca, deniz alacaklarının güvence altına alınmasında kullanılan gemi ihtiyati haczi, belirli süre ve usullere bağlı sıkı bir prosedürdür. Alacaklı, mahkemeden aldığı ihtiyati haciz kararını üç iş günü içinde icra dairesine sunmakla yükümlüdür; aksi halde karar kendiliğinden geçersiz olur. Ayrıca yalnızca sicile şerh verilmesi yeterli değildir, geminin fiilen haczedilmesi ve seferden men edilerek muhafaza altına alınması gerekir.

Bu teknik ve zaman hassasiyetine dayalı süreçte yapılacak hatalar, alacaklının hakkını kaybetmesine yol açabilir. Tuzla avukat, Pendik avukat, Kartal avukat, Gebze avukat, Çayırova avukat, Maltepe avukat, Orhanlı ve Tepeören avukat gibi deniz ticareti hukuku konusunda deneyimli avukatlardan destek alınması, sürecin hukuka uygun ve hızlı şekilde yürütülmesini sağlar. Bu sayede hem alacak güvenceye alınır hem de ileride doğabilecek usul eksiklikleri önceden engellenmiş olur.

Read More

Geminin İhtiyati Haczinde Teminat Yatırılması Zorunlu Mudur?

Giriş

Bu çalışma, gemilerin ihtiyati haczinde teminat yatırılmasının zorunlu olup olmadığı, teminat miktarının nasıl belirlendiği, ne zaman iade edildiği ve teminatın alacaklı veya borçlu açısından taşıdığı riskler gibi temel soruları, analiz etmektedir. İhtiyati haciz, alacaklının alacağını güvence altına almak için başvurduğu geçici bir hukuki koruma tedbiridir. Ancak gemi gibi ticari değeri ve işletme maliyeti yüksek bir malvarlığına uygulandığında, borçlu için ciddi zararlara yol açma potansiyeli taşır. Bu nedenle, kanun koyucu ve yargı pratiği, tarafların menfaatlerini dengelemek amacıyla teminat mekanizmasını önemli bir araç olarak görmektedir. Çalışma, İcra ve İflas Kanunu (İİK) ile Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümlerinin mahkemelerce nasıl yorumlandığını ve uygulandığını ortaya koymaktadır.

1. Geminin İhtiyati Haczinde Teminat Yatırılması Zorunlu mudur?

Geminin ihtiyati haczi için teminat yatırılması kural olarak zorunludur. Bu zorunluluk, iki farklı hukuki dayanak ve amaçla ortaya çıkmaktadır.

Alacaklının Teminat Yükümlülüğü: İhtiyati haciz talep eden alacaklının, haksız çıkması durumunda borçlunun ve üçüncü kişilerin uğrayabileceği zararları karşılamak amacıyla teminat yatırması genel bir kuraldır. Neredeyse tüm kararlarda bu yükümlülüğe atıf yapılmaktadır. KİİK m. 259/1 uyarınca, “ihtiyati haciz istiyen alacaklı hacizde haksız çıktığı taktirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan mesul ve … teminatı vermeğe mecburdur.”

Deniz Alacaklarına Özgü Zorunluluk: Türk Ticaret Kanunu, deniz alacakları için özel bir düzenleme getirmiştir. TTK m. 1363 uyarınca, “deniz alacağını teminat altına almak üzere ihtiyati haciz kararı verilmesini isteyen alacaklının, 10.000 Özel Çekme Hakkı (SDR) tutarında teminat vermesi zorunlu tutulmuştur.” 

Borçlunun Teminat Yatırarak Haczi Kaldırması: Diğer bir durum ise, üzerine ihtiyati haciz konulan geminin maliki veya borçlusunun, geminin seyrüseferine devam edebilmesi için teminat yatırarak haczi gemi üzerinden kaldırıp teminat üzerine kaydırmasıdır. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin bir kararında belirtildiği üzere, TTK m. 1371 bu imkanı tanımaktadır: “geminin maliki veya borçlu tarafından geminin değerini geçmemek kaydıyla deniz alacağının tamamı, faizi ve giderler için yeterli teminat gösterilerek ihtiyati haczin kaldırılması mahkemeden istenebilir.”

İstisnai olarak, alacak bir ilama (kesinleşmiş mahkeme kararı) dayanıyorsa veya TTK’da belirtilen bazı özel alacaklar (örneğin gemi adamı alacakları) söz konusu ise teminat aranmayabilir.

2. Geminin İhtiyati Haczi Talebinde Ne Kadar Teminat Yatırılır?

TTK’daki Sabit Tutar: Deniz alacaklarına özgü olarak, TTK m. 1363’te belirtilen 10.000 SDR karşılığı bir tutarın yatırılması istenebilmektedir.

Tam Alacak ve Fer’ileri: Borçlunun, haczi kaldırmak için teminat yatırdığı durumlarda, teminat miktarı genellikle “ihtiyati hacze konu edilen alacağın tamamı … ve alacağın muhtemel faizi ile yargılama giderleri karşılığı” olacak şekilde, alacağı tamamen karşılayacak düzeyde belirlenir.

Teminatın Artırılması: Antalya Bölge Adliye Mahkemesi kararlarında vurgulandığı gibi, karşı taraf (borçlu), yatırılan teminatın yetersiz olduğunu iddia ederek artırılmasını talep edebilir. Bu durumda mahkeme, “ihtiyati haciz sebebiyle geminin seferden alıkonulduğu süre boyunca, gemi için yapılan günlük işletme giderleri ve ihtiyati haciz dolayısıyla yoksun kalınan kazançlar” gibi faktörleri dikkate alarak teminatı artırabilir.

Teminat, nakit olarak veya muteber bir bankadan alınmış kesin ve süresiz bir teminat mektubu şeklinde dosyaya sunulabilir.

3. Teminat Ne Zaman İade Edilir?

Teminatın iadesi, yatırılma sebebinin ortadan kalkmasına bağlıdır. Kararlarda öne çıkan iade koşulları şunlardır:

Davanın Sonuçlanması ve Takibin Kesinleşmesi: Alacaklının davayı kazanması ve ihtiyati haczin kesin hacze dönüşmesi durumunda, teminatın koruma işlevi sona erdiği için iade edilebilir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi bir kararında bu durumu, “ihtiyati haciz kararı kesin hacze dönüştüğünden ihtiyati haciz kararı verilmesiyle ilgili alınan teminatın iadesine karar verilmek gerekirken talebin reddine karar verilmesi doğru olmamış… şeklinde ifade etmiştir.

Borçlunun Muvafakati: Aleyhine haciz konulan borçlunun teminatın iadesine açıkça rıza göstermesi halinde teminat iade edilir.

Tazminat Davası Açılmaması: Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) kıyasen uygulanmasıyla, ihtiyati haczin kalkmasından veya davanın kesinleşmesinden itibaren borçlunun bir ay içinde haksız hacizden kaynaklanan bir tazminat davası açmaması halinde teminat iade edilir. İstanbul 13. Hukuk Dairesi’nin bir kararı bu kurala işaret etmektedir.

İhtiyati Haczin Hükümsüz Kalması: Alacaklının, kanunda belirtilen süreler içinde (örneğin borçlunun itirazı üzerine 7 gün veya 1 ay içinde) gerekli davaları açmaması gibi nedenlerle ihtiyati haciz hükümsüz kalırsa, teminatın iadesi gündeme gelir.

4. Teminatın Yanma Durumu ve Riskler Nelerdir?

“Teminatın yanması”, yatırılan teminatın alacaklıya iade edilmeyip, haksız ihtiyati hacizden zarar gören borçlunun veya üçüncü kişilerin zararını karşılamak üzere kullanılması anlamına gelir.

Temel Risk: Haksız Çıkma: Alacaklı için en büyük risk, açtığı davada veya ihtiyati haciz talebinde haksız bulunmasıdır. İstanbul 14. Hukuk Dairesi’nin belirttiği gibi, teminatın amacı; “alacaklının, ihtiyati haciz isteminde haksız çıkması halinde, bu yüzden ihtiyati hacze konu olan mallarda tasarrufta bulunamamaktan meydana gelecek zararı karşılamaktır.”

Tazminat Sorumluluğu: Haksız ihtiyati haciz nedeniyle borçlu, geminin seyrüseferden alıkonulması sonucu uğradığı ticari kayıplar ve masraflar için tazminat davası açabilir. Bu dava kazanıldığında, mahkeme tazminatın alacaklının yatırdığı teminattan karşılanmasına karar verir.

Teminatın Yetersiz Kalması Riski: Özellikle gemi gibi işletme maliyeti ve kazanç kaybı potansiyeli yüksek bir malvarlığı için, mahkemenin takdir ettiği başlangıç teminatı (%15 gibi), borçlunun uğrayacağı gerçek zararı karşılamaya yetmeyebilir. Bu durumda alacaklı, teminatı aşan zarar için şahsi malvarlığı ile sorumlu olmaya devam eder. Borçlu için ise risk, uğradığı zararın teminatla karşılanamaması ve alacaklıdan tahsili için uzun bir yargılama sürecine girmek zorunda kalmasıdır.

Sonuç

Geminin ihtiyati haczinde teminat yatırılması, yargı kararlarının da teyit ettiği üzere, hem alacaklıyı hem de borçluyu koruyan kritik bir hukuki mekanizmadır ve kural olarak zorunludur.

Zorunluluk: Alacaklının haksız çıkma ihtimaline karşı teminat yatırması genel bir kuraldır. Borçlu da teminat yatırarak gemi üzerindeki haczi kaldırabilir.

Miktar: Teminat miktarı, alacağın %10-%25’i arasında değişen bir oranla veya deniz alacakları için 10.000 SDR gibi özel bir tutarla belirlenebilir ve mahkemenin takdirindedir.

İade: Teminat, ihtiyati haczin kesinleşmesi, borçlunun rızası veya alacaklının haksız çıkmasına rağmen borçlunun belirli bir sürede tazminat davası açmaması gibi teminatı gerektiren nedenlerin ortadan kalkmasıyla iade edilir.

Riskler: Alacaklı için en büyük risk, haksız çıkması durumunda teminatın borçlunun zararını karşılamak için kullanılması ve hatta bu zararı aşan bir tazminatla karşı karşıya kalmasıdır. Borçlu için ise risk, haksız bir haciz nedeniyle uğrayacağı ticari zararlardır.

Sonuç olarak, gemi ihtiyati haczi sürecine giren tarafların, teminatın miktarını, türünü ve potansiyel sonuçlarını dikkatle değerlendirmesi, sürecin hukuki karmaşıklığı nedeniyle büyük önem arz etmektedir. Bir makale önerisi.

Neden Tuzla Avukat Desteği Gerekli?

Gemiye yönelik ihtiyati haciz kararları, yalnızca deniz hukuku değil; aynı zamanda icra hukuku, teminat rejimi ve ticaret hukuku bakımından karmaşık sonuçlar doğurabilir. Gemi alıkonulursa ticari kayıplar oluşabilir, teminat yanlış belirlenirse dava süreci taraflar açısından telafisi zor zararlara yol açabilir.

Bu nedenle özellikle Tuzla gibi denizcilik faaliyetlerinin yoğun olduğu bölgelerde, süreci baştan sona doğru yönlendirebilecek bir Tuzla avukatı ile çalışmak büyük önem taşır. Tuzla Limanı’nda ihtiyati hacze konu edilen gemiler için hem İstanbul Anadolu Adliyesi hem de icra müdürlükleriyle etkili iletişim kurabilecek yerel deneyime sahip Tuzla icra avukatı, deniz hukuku avukatı veya ticaret avukatı desteği, alacaklının da borçlunun da haklarını koruma altına alacaktır.

Ayrıca, Pendik, Kartal, Maltepe, Gebze, Yalova gibi yakın yerlerde gemi işletmesi yapan şirketlerin de bu tür durumlarda yerel mahkemeler ve limanlar düzeyinde uzmanlaşmış bir avukatla çalışmaları, süreci hızlandırmakta ve riskleri en aza indirmektedir.

Read More

Limited Şirketlerde Olağan Genel Kurul Toplantısı Yapılmazsa Ne Olur?

Giriş

Limited şirketlerde olağan genel kurul toplantısı yapılmazsa ne olur? İşte bu yazı, limited şirketlerin yıllık olağan genel kurul toplantısı yapma zorunluluğu, bu zorunluluğun yerine getirilmemesi durumunda sorumluluğun kime ait olacağı ve olası hukuki, cezai ve idari yaptırımların neler olduğu sorularını, sunulan çeşitli yargı kararları ışığında aydınlatmayı amaçlamaktadır. İncelenen kararlar, konuya ilişkin hukuki çerçevenin ve yargısal uygulamanın tutarlı ve net olduğunu ortaya koymaktadır. Yazı, bu kararlardan elde edilen bulguları sentezleyerek, farklı perspektifleri ve önemli detayları vurgulayarak bütüncül bir bakış açısı sunacaktır.

1. Limited şirketlerde olağan genel kurul toplantısı yapılmasının yasal dayanağı ve toplantının zorunlu niteliği

Limited şirketlerin yıllık olağan genel kurul yapma zorunluluğunun temeli TTK’nın 617. maddesine dayanmaktadır. Bu madde, “Olağan genel kurul toplantısı, her yıl hesap döneminin sona ermesinden itibaren üç ay içinde yapılır” hükmünü amirdir. Birçok karar, limited şirketler için bu hükmün yanı sıra, anonim şirketlere ilişkin TTK’nın 409. maddesine de kıyasen atıf yapmaktadır. İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi (2022/874), bu zorunluluğu net bir şekilde ifade eder: “limited şirketlerde olağan genel kurul toplantıları TTK m.617/f.1 hükmüne göre her yıl hesap döneminin sona ermesinden itibaren üç ay içinde yapılır. Bu çerçevede olağan genel kurul toplantısı her yıl yapılması gerekecek bir toplantıdır.”

Bu toplantıların amacı, “organların seçimine, finansal tablolara, yönetim kurulunun yıllık raporuna, karın kullanım şekline… ilişkin müzakere yapılması ve karar alınmasıdır.” Bu nedenle toplantının yapılmaması, şirketin en temel işleyiş mekanizmalarının ve ortakların haklarının askıya alınması anlamına gelmektedir.

2. Limited şirketlerde olağan genel kurul toplantısı yapılmamasından kim sorumludur? Şirket müdürleri

Genel kurulu toplantıya çağırma görevi ve bu görevin ihmalinden doğan sorumluluk, istisnasız tüm kararlarda şirket müdürlerine yüklenmektedir. Bu, müdürlerin özen ve sadakat yükümlülüğünün doğal bir parçasıdır. Kararlarda bu görevin niteliğini “kural olarak müdürlere ait devredilemez ve vazgeçilemez bir görev” olarak tanımlayarak sorumluluğun altını çizmektedir. Müdürler “görevlerini tüm özeni göstererek yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini, dürüst kuralı çerçevesinde gözetmekle yükümlü”dür ve genel kurul yapmamanın bu yükümlülüğün ihlali anlamına gelir.

3. Yaptırımların Çok Yönlü ve Kademeli Yapısı

Genel kurulun yapılmamasının sonuçları, kararlarda çeşitli ve duruma göre ağırlaşan bir yapıda ele alınmıştır:

Ortakların Hukuki Korunma Mekanizmaları: En yaygın sonuç, ortakların mahkemeye başvurma hakkıdır. Ortaklar, TTK’nın 411. ve 412. maddeleri uyarınca mahkemeden genel kurulun toplanması için izin isteyebilir veya bu iş için bir kayyım atanmasını talep edebilir. Antalya 4. Asliye Ticaret Mahkemesi (2021/320) kararında mahkemenin, “gündemi düzenlemek ve Kanun hükümleri uyarınca çağrıyı yapmak üzere bir kayyım” atayabileceği açıkça görülmektedir.

Müdürlerin Kişisel Sorumluluğu: Müdürlerin bu görevi ihmal etmesi, kişisel sorumluluklarını doğurur.

Tazminat Sorumluluğu: İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesi (2024/530), TTK’nın 553. maddesine atıfla, yöneticilerin “kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlâl ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumlu” olacaklarını belirtir.

Müdürün Azli: Genel kurulun yapılmaması, müdürün görevden alınması (azli) için haklı bir sebep sayılabilir. Nitekim İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi (2019/1135) kararında, “genel kurulların yapılmaması” müdürlerin azli koşullarının varlığına bir gerekçe olarak gösterilmiştir.

Şirketin Varlığına Yönelik Tehditler: İhmalin uzun sürmesi, şirketin tüzel kişiliğini dahi tehlikeye atabilir.

Şirketin Feshi: Konya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi (2024/387), TTK’nın 636/2. maddesine dayanarak “Uzun süreden beri şirketin kanunen gerekli organlarından biri mevcut değilse veya genel kurul toplanamıyorsa” ortakların veya alacaklıların şirketin feshini isteyebileceğini belirtmiştir. Kararda, yaklaşık 16 yıldır genel kurul yapmayan bir şirketin feshine karar verilmesi, bu yaptırımın ne kadar ciddi olabileceğinin somut bir örneğidir.

Ortaklıktan Çıkma Davası: İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi (2022/1050) kararında, genel kurulun yapılmaması ve şirketin mali durumuna ilişkin önlemlerin alınmaması gibi durumların, diğer ortaklar için “haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına karar verilmesi için dava açma” (TTK m.638/2) hakkı doğurabileceği ifade edilmiştir.

Sonuç

Sunulan yargı kararlarının bütüncül bir analizi, Türk Ticaret Hukuku sisteminin limited şirketlerin yıllık olağan genel kurul toplantısı yapmasına büyük bir önem atfettiğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır. Bu toplantı, bir formalite olmanın ötesinde, şirketin şeffaflığı, hesap verebilirliği, ortakların bilgi alma ve denetim haklarının korunması ve şirketin sağlıklı işleyişi için vazgeçilmez bir mekanizmadır.

Bu yasal zorunluluğun ihlali durumunda sorumluluk, doğrudan doğruya ve öncelikli olarak şirket müdürlerine aittir. Yaptırımlar ise oldukça geniş bir yelpazeyi kapsamakta olup, ortakların mahkeme kanalıyla toplantı yapılmasını sağlamasından, müdürlerin tazminat ödemesine, görevden alınmasına, cezai yaptırımlarla karşılaşmasına ve en ağır durumda şirketin feshine kadar varabilmektedir. Bu durum, şirket müdürlerinin genel kurul yapma görevini ciddiyetle ele almaları gerektiğini açıkça göstermektedir. Bir makale önerisi.

Neden Tuzla Avukat Desteğihttps://www.2mhukuk.com/ekibimiz/ Gerekli?

Limited şirketlerde olağan genel kurul toplantısının yapılmaması, sadece basit bir ihmal değil; müdürler açısından kişisel sorumluluk doğuran ciddi bir hukuki sorundur. Bu tür durumlar, şirketin işleyişinde aksamalara, ortaklar arasında ihtilaflara ve hatta şirketin feshine kadar gidebilecek ağır yaptırımlara yol açabilir. Bu nedenle şirket ortaklarının ve özellikle müdürlerin, Türk Ticaret Kanunu ve ilgili yargı kararları doğrultusunda gerekli adımları atmadan önce alanında uzman bir hukukçudan görüş alması elzemdir.

Tuzla avukat, Pendik avukat, Kartal avukat, Maltepe avukat, Gebze avukat, Çayırova avukat, Tepeören avukat, Orhanlı avukat gibi ticaret hukuku ve şirketler hukuku alanında uzman hukukçular, şirketinizin yasal yükümlülüklerini yerine getirmesi konusunda size rehberlik edebilir. Özellikle olağan genel kurulun zamanında yapılması, çağrı usulünün doğru uygulanması, toplantı tutanaklarının yasal geçerlilik taşıyacak şekilde hazırlanması gibi birçok teknik ayrıntı profesyonel hukuki destek gerektirir.

Ayrıca, genel kurul yapılmaması nedeniyle doğabilecek olası ortaklık davaları, müdür aleyhine açılacak tazminat ve azil davaları gibi riskli süreçlerin önlenmesi için önleyici hukuk hizmeti alınması büyük önem taşır. Yerel düzeyde tecrübeye sahip bir Tuzla avukat ya da çevre ilçelerdeki uzman bir hukukçu, şirketinize özel durumunuzu değerlendirerek en doğru stratejiyi belirlemenize yardımcı olacaktır.

Read More

Serbest Bölgede Faaliyet Ruhsatı Almanın ve Yer Kiralamanın Şartları ve Usulü

1. Giriş

Bu çalışma, Türkiye’deki serbest bölgelerde faaliyette bulunmak isteyen yerli ve yabancı yatırımcıların izlemesi gereken hukuki prosedürleri ele almaktadır. Çalışmanın temel amacı, 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ve ilgili mevzuat çerçevesinde, “faaliyet ruhsatı” almanın ve bu faaliyetler için gerekli olan “işyeri temini (kiralama, irtifak hakkı vb.)” sürecinin şartlarını ve usulünü açıklamaktır. Serbest bölgeler, “ihracata yönelik yatırım ve üretimi teşvik etmek, doğrudan yabancı yatırımları ve teknoloji girişini hızlandırmak” gibi stratejik hedeflerle kurulmuş özel ekonomik alanlardır. Bu hedeflere ulaşmak için kurulan sistemin temel taşları olan ruhsatlandırma ve yer tahsisi, belirli bir idari sürece tabidir. Bu çalışma, söz konusu sürecin adımlarını, ilgili kurumları ve tarafların hak ve yükümlülüklerini ortaya koymaktadır.

2. Faaliyet Ruhsatı Alma Usulü

Faaliyet ruhsatı, bir yatırımcının serbest bölgedeki teşviklerden yararlanabilmesi ve yasal olarak faaliyette bulunabilmesi için zorunlu bir izin belgesidir. Süreç, çok aşamalı bir idari prosedürü içermektedir.

Başvuru Mercii ve Başvuru Sahipleri: Süreç, yatırımcının başvurusu ile başlar. Başvuru yapabilecek kişiler, kanunda açıkça belirtilmiştir: “yerli ya da yabancı gerçek ya da tüzel kişiler Ticaret Bakanlığından ruhsat almak kaydıyla serbest bölgelerde faaliyette bulunabileceklerdir”. Başvurunun ilk adresi ise ilgili bölgenin Serbest Bölge Müdürlüğü’dür.

Değerlendirme Süreci: Başvuru, tek bir merci tarafından sonuçlandırılmaz. Serbest Bölge Müdürlüğü, başvuruyu aldıktan sonra, “serbest bölge işleticisi ile bölge kurucu ve işleticisinin görüşünü aldıktan sonra, başvuruyu kendi görüşünü de ekleyerek Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğüne gönderir”. Bu, sürecin yerel ve merkezi otoriteler arasında bir koordinasyon gerektirdiğini göstermektedir. Nihai karar mercii Ticaret Bakanlığı’na bağlı Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü’dür.

Başvurunun Sonuçlanması: Genel Müdürlük tarafından yapılan değerlendirme sonucunda iki ihtimal ortaya çıkar:

Reddedilme: “Başvuru uygun bulunmazsa bu durum başvurucuya yazılı olarak bildirilir ve başvuru ücreti iade edilir”.

Ön Kabul ve Yer Temini Şartı: “Başvuru uygun görülürse, bu durum başvurucuya yazılı olarak bildirilir ve kendisine faaliyetini sürdüreceği işyerinin teminine yönelik olarak yapılacak sözleşmenin bir örneği ile gerekli diğer belgeleri Genel Müdürlüğe iletmesi için otuz günlük süre verilir. Bu bulgu, faaliyet ruhsatının nihai olarak verilmesinin, yatırımcının bölgede bir işyeri temin ettiğini kanıtlaması şartına bağlı olduğunu net bir şekilde göstermektedir.

Nihai Ruhsatlandırma: Yatırımcı, verilen 30 günlük süre içinde kira sözleşmesi gibi belgeleri sunarsa, başvurucuya faaliyet ruhsatı verilir. Bu ruhsatı alan kişi, kanunen “kullanıcı” statüsünü kazanır. Süreye uyulmaması halinde ise “dosya işlemden kaldırılır ve başvuru ücreti irat olarak kaydedilir.

3. Serbest Bölgede Yer Kiralama ve Tahsis Şartları

Faaliyet ruhsatı sürecinin ayrılmaz bir parçası olan yer temini, yatırımcıya farklı seçenekler sunan esnek bir yapıya sahiptir. Yatırımcılar, faaliyet gösterecekleri işyerini farklı hukuki yöntemlerle temin edebilirler. En sık uygulanan yöntemler kiralama ve irtifak hakkı tesisidir.

Sözleşmelerin Onayı: Yatırımcının bölge işleticisi veya kurucu/işleticisi ile yaptığı kira veya satış sözleşmeleri de idari bir onaya tabidir. Serbest Bölge Müdürlüğü’nün görevleri arasında, “faaliyet ruhsatı müracaatı uygun görülen kişilerin yapmış olduğu kira ve satış sözleşmelerini onaylamak” da bulunmaktadır.

Bölge İşleticisinin Rolü: Özel sektör tarafından işletilen serbest bölgelerde (yap-işlet-devret veya işletme sözleşmesi modelleri), bölge işleticisi yer temininde kilit bir rol oynar. İşletici, “serbest bölge arazi, bina ve tesislerinin kiralanması veya sair suretle kullanıma verilmesi ile yıkım ve yeniden inşasına ilişkin usul ve esasları belirlemek ve uygulamak” yetkisine sahiptir. Kiralamaya ilişkin özel şartlar ve tarifeler, idare ile işletici arasında yapılan ana sözleşmede belirlenir.

4. Diğer Değerlendirmeler

Ruhsatın Hukuki Niteliği: Faaliyet ruhsatı, basit bir izin belgesinden öte, bir “şartlı ruhsat” veya “şartnameli ruhsat” niteliğindedir. Bu, ruhsatın sahibine belirli haklar (teşviklerden yararlanma vb.) tanımasının yanı sıra, uyması gereken yükümlülükler de getirdiği anlamına gelir. Hiçbir gerçek veya tüzelkişi faaliyet ruhsatı almaksızın serbest bölge teşviklerinden yararlanamaz. Bu, ruhsatın bölgedeki ekonomik faaliyetin anahtarı olduğunu gösterir.

İdari Sürecin Bütünlüğü: Faaliyet ruhsatı alma ve yer kiralama, birbirinden bağımsız düşünülemeyecek, birbirini şart koşan iki süreçtir. Yatırımcı, ruhsat başvurusunun ön onayını almadan anlamlı bir kira sözleşmesi yapamaz; aynı şekilde, onaylanmış bir kira sözleşmesi sunmadan da nihai ruhsatı alamaz. Bu yapı, bölgeye yalnızca ciddi ve faaliyete geçmeye hazır yatırımcıların girmesini sağlamayı amaçlayan bir kontrol mekanizmasıdır.

Esnek Tahsis Modelleri: Kanun koyucunun yatırımcılara kiralama, 49 yıla varan irtifak hakkı ve yap-işlet-devret gibi farklı modeller sunması, serbest bölgelerin yatırımcı dostu bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Bu esneklik, farklı sermaye ve proje büyüklüklerine sahip yerli ve yabancı yatırımcıları çekmeyi hedeflemektedir.

Devletin ve Özel Sektörün Rol Dağılımı: Serbest bölgelerin kuruluş ve işletilmesinde farklı modellerin (devlet tarafından, özel sektör tarafından, yap-işlet-devret) uygulanmaktadır. Bu durum, yer kiralama sürecindeki muhatabın (doğrudan idare veya bölge işleticisi) ve kira şartlarının değişmesine neden olabilir. Ancak her durumda, nihai denetim ve onay yetkisi Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü ve Serbest Bölge Müdürlüğü gibi kamu otoritelerindedir.

Neden Uzman Avukat Görüşü Gerekli?

Serbest bölgede faaliyet ruhsatı almak ve yer kiralamak, basit bir kira sözleşmesi süreci değildir. Hem ruhsatlandırma hem de yer tahsisi aşamaları, idari usuller, süreli başvurular, kamu-özel sektör işbirliği sözleşmeleri gibi teknik konuları içerdiğinden, bu işlemler mutlaka deneyimli bir hukukçu gözetiminde yürütülmelidir. Yanlış ya da eksik yapılan başvurular, yatırımın reddedilmesine veya ciddi gecikmelere yol açabilir. Özellikle Tuzla, Pendik, Kartal, Maltepe, Gebze, Tepeören, Orhanlı ve Çayırova gibi sanayi ve ticaretin yoğun olduğu bölgelerde serbest bölge yatırımı planlayan kişi ve kurumların, serbest bölge ve yatırım hukuku konusunda uzman bir Tuzla avukatından profesyonel danışmanlık alması hak ve menfaat kaybını önlemek açısından kritik öneme sahiptir.

Read More