NAVLUN SÖZLEŞMELERİ

Av.Meryem GÜNAY, Av.Dr.Mehmet Günay

1. Navlun Kavramı ve Navlun Sözleşmelerinin Deniz Ticaretindeki Önemi

Navlun, bir yükün deniz yoluyla taşınması karşılığında ödenen ücreti ifade eder. Bu ücretin belirlenmesi ve ödenmesi ise, deniz ticaretinin temel sözleşme türlerinden olan “navlun sözleşmeleri” ile güvence altına alınır. Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 1138. maddesinden itibaren, navlun sözleşmesinin kuruluşu, kapsamı ve tarafların yükümlülükleri detaylandırılmıştır.

2. Navlun Sözleşmesinin Tanımı ve Hukuki Niteliği

Navlun sözleşmesi, Türk Ticaret Kanunu’nda taşıyanın, bir yükü navlun bedeli karşılığında deniz yoluyla belirli bir yere taşımayı taahhüt ettiği bir anlaşma olarak tanımlanır (TTK, m.1138). Türk hukukuna göre navlun sözleşmesi, bir taşıma sözleşmesi niteliği taşır ve aynı zamanda Borçlar Kanunu çerçevesinde bir borç sözleşmesi olarak değerlendirilir. Bu bağlamda, navlun sözleşmesi, taraflar arasında karşılıklı hak ve yükümlülükler doğuran, taşıyanın yükü güvenli bir şekilde taşıma ve varış noktasına teslim etme sorumluluğunu üstlendiği, taşıtanın ise navlun bedelini ödeme yükümlülüğü taşıdığı bir anlaşmadır.

Navlun sözleşmesinin hukuki yapısı, tarafların edim yükümlülükleri ve sorumluluklarının net şekilde belirlenmesi yönünden önem taşır. Bu tür sözleşmelerde, taşıyan ve taşıtanın hak ve yükümlülükleri yasa ile detaylandırılmış olup, deniz taşımacılığının güvenli, düzenli ve sözleşmeye uygun biçimde yürütülmesini sağlamak amacıyla düzenlenmiştir.

3.Navlun Sözleşmesinin Tarafları ve İlgilileri

Taşıyan: Navlun sözleşmesinde deniz yoluyla eşya taşıma taahhüdünde bulunan taraftır. Taşıyan, yükü belirlenen varış noktasına güvenli bir şekilde ulaştırmakla sorumlu olup geminin denize, yola ve yüke elverişli olmasını sağlamakla yükümlüdür. Bu yükümlülükler, taşıyanın navlun sözleşmesindeki temel sorumlulukları arasındadır

Taşıtan: Taşıyan ile navlun sözleşmesi akdeden veya kendi adına ve hesabına navlun sözleşmesi akdedilen kişidir. Deniz yoluyla eşya taşıma karşılığında navlun ödemeyi üstlenir. Taşıtan, aynı zamanda yükleten olarak da hareket edebilir. Ancak bu zorunlu değildir. Taşıtan, taşımayı talep eden olarak taşıyanın taşıma yükümlülüğünü yerine getirmesini bekler ve navlun bedelini ödeme sorumluluğunu üstlenir.

Yükleten: Yükleten, navlun sözleşmesi kapsamında taşınacak malı gemiye getiren veya teslim eden kişidir. Yükleten, yükün taşıyana teslim edilmesi ve doğru bilgi sağlanması gibi sorumlulukları taşır. Bu kişi aynı zamanda taşıtan da olabilir, ancak taşıtandan farklı bir kişi olarak da hareket edebilir.

Donatan: Gemisini deniz taşımacılığı faaliyetlerinde kullanan kişiye donatan denir. Eğer donatan, gemisini başka birine devretmeden ve başka bir amaca tahsis etmeden deniz yoluyla eşya taşıma işini doğrudan üstlenirse, aynı zamanda “taşıyan” sıfatını da kazanmış olur. Böylelikle donatan, yük taşıma faaliyetini gemisinin işletmesini devretmeden kendisi yürütür ve navlun sözleşmesinde taşıyan olarak yer alır.

Gemi İşletme Müteahhidi: Kendisine ait olmayan bir gemiyi, deniz ticareti kapsamında kendi adına işleten kişiye gemi işletme müteahhidi denir. Bu kişi, gemiyi doğrudan veya kaptanı aracılığıyla kullanabilir. Gemi işletme müteahhidi, üçüncü şahıslarla olan hukuki ilişkilerinde, donatan gibi kabul edilir ve gemiyi işletme yetkisi dolayısıyla navlun sözleşmesinde donatan sıfatıyla işlem yapabilir.

Gönderilen: Gönderilen, taşınan yükün varma limanında kendi adına teslim alma hakkına sahip olan kişidir. Gönderilen, yükü teslim almakla birlikte, navlun ve ona bağlı masrafları, sürastarya ücretini ve teslim işlemlerinin gerektirdiği diğer tüm giderleri ödemekle yükümlüdür. Ayrıca, teslim aldığı yükle ilgili olarak kendi hesabına ödenmiş gümrük, resmi ve diğer masrafları da üstlenmek zorundadır. Gönderilenin bu sorumlulukları, teslimin dayandığı navlun sözleşmesi veya konşimento hükümlerine göre belirlenir.

Broker: Broker, navlun sözleşmesinin kurulması sürecinde taşıyan ve taşıtan gibi tarafları bir araya getiren, bu işlem için aracılık yapan kişidir. Brokerler, taşıyan ve taşıtan arasındaki iletişimi sağlamak, sözleşme şartlarını müzakere etmek ve her iki tarafın da çıkarlarını gözeterek uygun bir anlaşmaya varılmasını temin etmekle görevlidir. Brokerin rolü, taraflar arasındaki tüm detayların, navlun bedeli, taşınacak yükün miktarı, taşınma koşulları gibi unsurların netleştirilmesine aracılık etmeyi içerir. Sözleşmenin imzalanması ve tarafların anlaşmaya varmaları sonucunda broker, hizmeti karşılığında belirli bir komisyon alır. Bu komisyon, genellikle navlun bedelinin belirli bir yüzdesi olarak hesaplanır ve brokerin tarafsız hizmet sağlaması amacıyla her iki taraftan da komisyon alması yaygın bir uygulamadır.

4. Navlun Sözleşmesi Türleri

a) Yolculuk Çarteri (Voyage Charter) Sözleşmesi:

Türk Ticaret Kanunu’nun 1138. maddesi kapsamında düzenlenen yolculuk çarteri sözleşmesi, taşıyanın geminin tamamını, bir kısmını veya belirli bir bölümünü taşıtana tahsis ederek belirli bir yolculuk veya sefer için yük taşıma yükümlülüğünü üstlendiği bir navlun sözleşmesidir. Yolculuk çarterinde, taşıyan yükü belirlenen varış noktasına ulaştırmakla sorumludur ve navlun bedeli sefer başına belirlenir. Bu tür sözleşmelerde gemi, yalnızca belirli bir sefer için tahsis edilir. (TTK, m.1138/1-a) Yolculuk çarter sözleşmesi, taşıyan ve taşıtan arasında sözleşmenin şartlarını belirten ve her iki tarafın hak ve yükümlülüklerini içeren bir çarter partisi ile yazılı hale getirilir. Bu partinin düzenlenmesi, tarafların karşılıklı anlaşması ve masrafları karşılaması koşuluyla mümkündür (TTK, m.1139)

b)Kırkambar Sözleşmesi

Kırkambar sözleşmesi, yolculuk çarterinden farklı olarak, geminin tamamını değil, yalnızca belirli bir kısmını veya yük taşıma alanını kiralamak amacıyla yapılan bir navlun sözleşmesidir. Kırkambar sözleşmesinde taşıtan, gemide ayrılmış belirli bir yer veya kapasite karşılığında yükünü taşıtır. Bu tür sözleşmelerde taşıyan, ayrılan kargo alanında yükün taşınmasını sağlar ve varış noktasına güvenli teslimatı üstlenir. Kırkambar sözleşmesi, geminin bir kısmını kullanmak isteyen taşıtanlar için esnek bir çözüm sunar ve genellikle daha küçük yük taşımaları için tercih edilir. (TTK, m.1138/1-b).

c) Yolculuk Çarteri ile Kırkambar Sözleşmesi Arasındaki Farklar

Gemi Kullanımı: Yolculuk çarterinde geminin tamamı veya önemli bir bölümü tahsis edilirken, kırkambar sözleşmesinde yalnızca belirli bir kargo alanı ayrılır.

Navlun Bedelinin Belirlenmesi: Yolculuk çarterinde navlun bedeli sefer başına belirlenirken, kırkambar sözleşmesinde ayrılan kargo alanı veya yük miktarına göre belirlenir.

Kullanım Amacı: Yolculuk çarteri genellikle büyük yükler ve tek bir taşıtan için yapılan seferlerde kullanılırken, kırkambar sözleşmesi küçük miktarda yük taşıyan birden fazla taşıtanın olduğu durumlarda tercih edilir.

5. Navlun Sözleşmesinin Kurulması ve Şekli

Navlun sözleşmeleri esasen sözlü olarak yapılabilse de, uygulamada yazılı şekilde yapılması ispat açısından avantaj sağlar. Yazılı olarak yapılan sözleşmelerde taraflar arasındaki koşullar ve haklar detaylı bir şekilde belirtilir, bu da anlaşmazlık durumlarında belgelere dayanarak hak iddia edebilme kolaylığı sağlar. Yazılı navlun sözleşmeleri, özellikle büyük hacimli yük taşımalarında veya özel şartlar gerektiren taşımalarda tercih edilmektedir.

Yolculuk çarter partisi, taşıyan ve taşıtan arasında yapılan navlun sözleşmelerinde taraflardan birinin talebi üzerine düzenlenebilen yazılı bir belgedir. Türk Ticaret Kanunu’nun 1139. maddesi uyarınca, yolculuk çarteri sözleşmesi kurulduğunda, taraflardan her biri giderini karşılamak koşuluyla, sözleşme şartlarını içeren bir yolculuk çarter partisinin düzenlenmesini ve kendisine verilmesini talep edebilir (TTK, m.1139). Yolculuk çarter partisi, tarafların anlaşma koşullarını yazılı hale getirmeleri açısından önemlidir ve ispat belgesi olarak kullanılır. Bu belge, bir emtia senedinden ziyade, tarafların hak ve yükümlülüklerini belirleyen bir ispat aracıdır.

Yolculuk çarter partisi dışında, taşıma işlemi sırasında düzenlenen diğer bir önemli belge konşimentodur. Konşimento, yükün gemiye yüklenmesinin ardından taşıyan tarafından düzenlenir ve yükü temsil etme kabiliyeti olan bir emtia senedidir. Taşıyan ve taşıtan arasındaki ilişki, navlun sözleşmesi hükümlerine dayanırken, taşıyan ve konşimento hamili arasındaki ilişki konşimento hükümlerine tabidir. Eğer konşimentoda, yolculuk çarter partisindeki herhangi bir şarttan bahsediliyorsa, bu şartın konşimento hamili tarafından kabul edilmesi için çarter partisinin bir nüshasının konşimento devredildiğinde hamiline verilmesi gerekmektedir.

Kırkambar sözleşmesinde, yolculuk çarterinde olduğu gibi sözleşmenin tarafları arasında özel şartları belirten bir belge düzenlenmesi talep hakkı bulunmamaktadır. Ancak, yükletenin talebi üzerine taşıyan, yükleme işlemi sırasında bir konşimento düzenlemek ve vermekle yükümlüdür. Bu konşimento, taşıyan ile gönderilen arasındaki ilişkiyi düzenlerken, aynı zamanda kırkambar sözleşmesinin içeriğini ispat açısından da önemlidir. Kırkambar sözleşmelerinde, yolculuk çarteri kadar detaylı bir sözleşme düzenlenmemekle birlikte, taşımanın niteliği ve tarafların haklarını belgelemek için konşimento düzenlenmesi uygulamada yaygındır.

Navlun sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılması, özellikle HMK’da yer alan “senetle ispat zorunluluğu” kapsamında önemlidir. Yazılı bir belgeye dayanmayan sözlü anlaşmalar, anlaşmazlık halinde ispat açısından sorun yaratabilir. Bu nedenle, uygulamada yazılı navlun sözleşmeleri ve yolculuk çarter partileri gibi belgeler kullanılarak tarafların anlaşması kayıt altına alınır.

6. Navlun Sözleşmesinde Yer Alması Gereken Esas ve Yan Unsurlar

a) Esas Unsurlar(Essential Terms)

Tarafların Kimlik Bilgileri: Taşıyan ve taşıtanın isimleri, adresleri ve iletişim bilgileri belirtilmelidir. Taraflar arasında sözleşme koşullarının anlaşılır olması için tarafların tam kimlikleri yazılmalıdır. Bu, sözleşmenin yasal geçerliliği açısından önemlidir.

Geminin Tanımı ve Özellikleri: Taşıma işini yapacak geminin adı, bayrağı, kapasitesi, sınıfı, yaşı, teknik ve fiziki özellikleri detaylı olarak belirtilmelidir. Geminin eşya taşıma kapasitesinin (dwt) ve su çekim derinliğinin belirtilmesi, taşınacak yükün güvenli bir şekilde taşınmasını garanti etmek açısından önemlidir.

Taşınacak Yükün Miktarı ve Cinsi: Taşımaya konu olan yükün miktarı, cinsi, özellikleri ve gerekirse ambalaj şekli belirtilmelidir. Örneğin, dökme yük veya konteyner taşıması gibi yükün niteliği navlunun belirlenmesini etkileyebilir. (TTK m. 1195/1).

Yükleme ve Boşaltma Limanları ve Zamanları: Yükleme ve boşaltmanın yapılacağı limanlar ve bu işlemlerin gerçekleştirilmesi için öngörülen tarihler açıkça yazılmalıdır. Limanda oluşabilecek gecikmelere karşı yükleme ve boşaltma süreleri ile sürastarya süresi ayrıca belirtilmelidir.

Navlun Bedelinin Belirlenme Şekli ve Ödeme Yöntemi: Miktar Esaslı Navlun: Taşınacak yük miktarına göre (tonaj, ölçü veya sayısına göre) belirlenebilir. Örneğin, belirli bir tonaj üzerinden veya konteyner başına navlun hesaplanabilir.  Götürü Ücret : Yük miktarından bağımsız olarak sabit bir ücret belirlenebilir, böylece toplam navlun miktarı eşyanın miktarına bakılmaksızın sabitlenmiş olur. Bu durum, genellikle yükün tam miktarının önceden belirlenemediği durumlarda kullanılır (TTK m. 1195/1). Zaman Üzerinden Navlun: Taşımanın zaman esasına göre yapılması durumunda, belirli bir süre üzerinden navlun hesaplanabilir ve yükleme veya boşaltma işleminin başlama tarihi dikkate alınarak navlun işlemeye başlar (TTK m. 1194/1). Ayrıca, ödeme koşulları ve süresi, gecikme durumunda uygulanacak faiz oranı gibi detaylar da belirtilmelidir.

Navlun Bedelinin Ödeme Zamanı; Genel kural taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça, navlun alacağı, eşyanın tesliminin istendiği anda ve her durumda boşaltma süresinin sonunda muaccel hale gelir (TTK m. 1197). Bu  taraflar, navlun alacağının ödeme zamanını farklı şekillerde belirleyebilirler. Örneğin yükleme limanında peşin ödeme: Navluna, eşya gemiye yüklendiğinde hak kazanılacak şekilde peşin ödeme yapılması kararlaştırılabilir. Bu durumda, navlun eşyanın gemiye yüklenmesi ile birlikte muaccel hale gelir. Boşaltma limanında ödeme: Taraflar, navlunun boşaltma limanında, eşyanın teslimi anında ödeneceği yönünde anlaşabilirler. Peşin Ödeme İçin Alternatif Zamanlar: Peşin ödeme sözleşmede daha spesifik bir zaman diliminde de kararlaştırılabilir. Örneğin, “eşyanın gemiye yüklenmesi”, “taşıyanın konişmentoyu imzalaması” veya “eşyanın teslim alınması” gibi aşamalardan herhangi biri peşin ödeme anı olarak belirlenebilir. Ertelenmiş Ödeme Seçenekleri: Ödeme tarihinin ileri bir tarihe ertelenmesi de sözleşmede belirtilen bir seçenek olabilir. Örneğin, konişmentonun imzalanmasından 5 gün sonra ödeme yapılması gibi bir hüküm eklenebilir.

Navlun Bedelinin Ödeme Şekli: Navlun ödemesi banka transferi, nakit veya çek gibi farklı şekillerde yapılabilir. Taraflar, ödeme şekline dair spesifik düzenlemeleri sözleşmeye ekleyebilir.

Yolculuk Masrafları: Geminin işletme giderleri (yakıt, kumanya, gemi personelinin maaşları), yolculuk esnasında meydana gelen kanal ve liman ücretleri, kılavuzluk ücretleri gibi masrafların kimin tarafından karşılanacağı belirtilmelidir. Taraflar aksi yönde bir anlaşma yapmadıkça yolculuk giderleri genellikle taşıyan tarafından karşılanır (TTK m. 1196/2).

Yükleme ve Boşaltma Masrafları: Taşıyan veya taşıtanın bu masraflardan sorumlu olup olmadığı, sözleşme koşullarına göre belirlenir. FIOST (Free In/Out Stowed Trimmed) kaydı varsa, yükleme ve boşaltma masrafları taşıtan tarafından ödenecektir. Eğer taşıyan bu masraflardan sorumluysa, navlun bedeli bu masrafları kapsayacak şekilde belirlenmelidir.

Ek Ücret ve Sürastarya (Demurrage): Yükleme ve boşaltma işlemlerinin belirlenen süreyi aşması halinde ödenecek sürastarya (demurrage) ücreti belirtilmelidir. Bu ücret, taşıyanın maruz kaldığı ek maliyetlerin karşılanmasını sağlar. Sürastarya süresi işlemeye başladığında zaman üzerine belirlenen navlun işlemeyecektir (TTK m. 1194/2).

Savaş, Buz ve Liman Yoğunluğu Gibi Ek Riskler: Savaş veya liman yoğunluğu gibi öngörülemeyen durumlarda doğacak ek masrafların kim tarafından karşılanacağı belirtilmelidir. Özellikle tehlikeli bölgelere yapılan taşımacılıkta savaş riski nedeniyle navluna ek ücret (War Risk Surcharge) öngörülmesi yaygındır. Benzer şekilde, liman yoğunluğu nedeniyle ortaya çıkacak maliyetler için liman yoğunluğu ek ücreti (Port Congestion Surcharge) uygulanabilir.

Sigorta Masrafları: Taşıyanın üstlendiği sigorta türleri ve kapsamı, navlun bedeline dahil olup olmadığı belirtilmelidir. Özellikle savaş riski, soğuk zincir gerektiren ürünler veya tehlikeli maddeler için taşıyanın ek sigorta gereksinimleri göz önünde bulundurulabilir. Çarter sözleşmesinin geçerli bir şekilde kurulabilmesi için üzerinde anlaşılması gereken temel unsurlar şunlardır:

Taşıma Coğrafi Sınırları ve Liman Değişikliği Yetkisi: Geminin hangi limanlar arasında faaliyet göstereceği belirtilmelidir. Taşıtanın liman değişikliği yapma yetkisi varsa, bu yetkinin kapsamı ve sınırları da sözleşmede yer almalıdır.

Taşıyanın Sorumlulukları ve Garanti Koşulları: Taşıyanın geminin denize ve yola elverişliliğini sağlama, gemiyi temiz ve güvenli bir halde sunma yükümlülükleri belirtilmelidir. Ayrıca, herhangi bir arıza durumunda gemiyi onarma veya değiştirme garantisi gibi hususlar da eklenebilir.

b) Yan Unsurlar (Additional Terms) ve Özel Klozlar

Yakıt Düzenleme Faktörü (BAF) ve Para Birimi Düzenleme Faktörü (CAF): Yakıt fiyatlarında ve döviz kurlarındaki dalgalanmaların etkisini azaltmak amacıyla sözleşmede yakıt düzenleme faktörü (Bunker Adjustment Factor – BAF) ve para birimi düzenleme faktörü (Currency Adjustment Factor – CAF) uygulamasına yer verilebilir.

Mutad Navlun: Sözleşmede navlun bedeli açıkça belirtilmediyse, taraflar yükleme yerindeki ve zamanındaki mutad (yaygın) navluna göre ödeme yapar. Mutad navlunun tespiti için yükün cinsi, taşınacağı mesafe, taşıma şekli, geminin yaşı, hızı, teknik donanımı ve mevsim şartları gibi faktörler dikkate alınır (TTK m. 1195/1).

Broker Komisyonu: Sözleşme broker aracılığıyla yapılmışsa, broker ücreti ve bu ücretin ödeme şekli belirtilmelidir. Broker komisyonu, genellikle navlun bedelinden belirli bir yüzde olarak hesaplanır.

Sürastarya ve Acele Primi (Despatch): Bekleme süresi aşıldığında ödenecek sürastarya ücreti ve bekleme süresinden daha kısa sürede yükleme veya boşaltma yapıldığında ödenecek acele primi belirtilmelidir.

Zarar, Gecikme ve Mücbir Sebep Klozları: Mücbir sebep hallerinde (örneğin savaş, grev, doğal afet) sözleşmenin nasıl işleyeceği belirtilir. Bu klozlar, tarafların sorumluluklarını ve zarar-ziyan taleplerini düzenlemek için önemlidir.

İşletme Sınırları (Trading Limits): Taşıtanın gemiyi kullanabileceği coğrafi sınırlar belirtilmelidir. “Trading Limits” olarak adlandırılan bu sınırlar, geminin hangi bölgelerde faaliyet gösterebileceğini belirler.

Off-Hire Klozu: Geminin kullanılamaz hale geldiği durumlarda (makine arızası, mürettebat grevi vb.), çartererin navlun ödemesinden muaf olduğu süreler off-hire klozu ile düzenlenir.

6. Taşıyanın Sorumlulukları

a) Yükün Sağlam Teslimi

Taşıyan, navlun sözleşmesine göre üstlendiği yükümlülükleri yerine getirirken yükü sağlam şekilde teslim etmekle yükümlüdür. Bu kapsamda, taşıyan, eşyanın zıyaı, hasarı veya geç teslimi nedeniyle doğabilecek zararlardan sorumlu tutulabilir. Bu sorumluluk, eşyanın taşıyanın hâkimiyetinde bulunduğu süre içerisinde meydana gelen ziya, hasar veya gecikmeler için geçerlidir. Taşıyanın hâkimiyeti, yükün yükletenden teslim alındığı andan, gönderilene veya kanunen yetkili makamlara teslim edildiği ana kadar olan süreci kapsar (TTK, m. 1178/1-3) b)

Taşıyan, yükü taşıma sözleşmesinde belirlenen sürede veya makul bir sürede teslim etmek zorundadır. Eğer teslim süresi açıkça belirlenmemişse, taşıyan tedbirli bir taşıyandan beklenen makul sürede yükü teslim etmelidir. Bu süre geçer ve yükün teslimi aralıksız altmış gün içinde gerçekleşmezse, yükün zayi olduğu varsayılır. Gecikme durumunda taşıyan, yükün gecikmeden ötürü uğradığı zararları tazmin etmekle yükümlüdür (TTK, m. 1178/4-5).

b) Geminin Denize ve Yola Elverişliliği:

Taşıyan, geminin denize ve yola elverişli olmasını sağlamak zorundadır; yükleme öncesinde geminin eksiksiz hazırlanması ve seyahat için gerekli koşulların sağlanması bu kapsamda olup bu şartlar sağlanmazsa taşıyan sorumlu olur (TTK, m. 1141).

c) Dikkat ve Özen Yükümlülüğü

Taşıyan, eşyanın yüklenmesi, istifi, elden geçirilmesi, taşınması, korunması, gözetimi ve boşaltılmasında tedbirli bir taşıyandan beklenen dikkat ve özeni göstermekle sorumludur. Bu, taşıyanın yüklemeden boşaltmaya kadar olan süreçte, her aşamada maksimum özen göstermesi gerektiğini ifade eder (TTK, m. 1178/1). Ayrıca taraflar, sözleşmede aksi bir hüküm kararlaştırmadıkları sürece, taşıyanın yüklemeden itibaren, özellikle eşyayı koruma ve güvenliğini sağlama yükümlülüğü devam eder.

Taşıyan, taşıma süresince yükte meydana gelebilecek kayıp, hasar veya gecikmelerden sorumludur. Bu sorumluluk, yükün taşıyanın hâkimiyeti altındaki “limandan limana” taşıma süresini kapsar ve teslim süresi ile yükün güvenliği taşıyanın dikkatine bırakılmıştır (TTK, m. 1178/2).

7. Taşıyanın Sorumluluktan Kurtulma Halleri

a)Taşıyana Yüklenemeyecek Sebepler

Taşıyan, kendi kusuru veya ihmalinden kaynaklanmayan sebeplerden doğan zararlardan sorumlu değildir. Taşıyanın burada sorumluluktan kurtulabilmesi için, zararın taşıyan veya adamlarının kastı ya da ihmali dışında geliştiğini kanıtlaması gerekir. Burada ispat yükü taşına aittir. Taşıyanın “adamları” kavramı, geminin mürettebatını, taşıma işletmesinde çalışan veya taşıyanı temsil eden kişileri ve taşıyanın sözleşmenin ifasında görev alan diğer üçüncü kişileri kapsar. Ancak fiili taşıyana ilişkin hükümler bu kapsamda saklı tutulmuştur. Bu hüküm, taşıyanın adamlarının dışında gelişen olaylar için sorumluluktan kurtulabilmesini sağlamakla birlikte, taşıyanın adamlarının eylemleri veya ihmallerinden kaynaklanan zararlarda, taşıyanın sorumluluğu devam etmektedir (TTK, m. 1179).

b)Teknik Kusur ve Yangın Sebepleri

Türk Ticaret Kanunu’nun 1180. maddesi, taşıyanın sorumluluğunu geminin sevkine, teknik yönetimine veya yangına bağlı zararlarla sınırlandıran özel bir düzenleme sunmaktadır. Bu düzenleme, taşıyanın yalnızca kendi kusurundan kaynaklanan zararlardan sorumlu tutulmasını öngörmektedir. Bu hüküm, deniz taşımacılığında taşıyanın kusuruyla doğrudan ilişkilendirilemeyen bazı olaylar için taşıyanın sorumluluğunu sınırlar ve zararların kaynağına dair ayrım yapılmasını sağlar.

Geminin sevkine veya teknik yönetimine ilişkin zararlar, genellikle geminin seyir, bakım, onarım veya diğer operasyonel faaliyetlerinden doğar. Bu gibi durumlarda, taşıyan yalnızca geminin teknik yönetiminden kaynaklanan kusurlarından sorumlu tutulabilir. Ancak, yükün korunması için alınan önlemler, geminin teknik yönetimi kapsamına dahil edilmez. Örneğin, bir gemi limandan ayrıldıktan sonra rüzgarın etkisiyle dümen sisteminde meydana gelen bir arıza sonucu rotadan sapar ve yük hasar görürse, bu zarar, teknik bir kusurdan kaynaklanmış olabilir. Eğer arıza düzenli bakım eksikliğinden kaynaklanıyorsa taşıyan sorumlu olacaktır. Ancak, gemideki kaptan, yükü korumak için başka bir limanda beklemeye karar verirse ve bu bekleme sırasında yükün bir kısmı zarar görürse, bu durum taşıyanın sorumluluğu dışında değerlendirilir.(TTK, m. 1180).

Yangın durumunda, taşıyan yalnızca yangının kendi kusurundan kaynaklandığı durumlarda sorumlu tutulur. Eğer yangının dışsal bir etkenden (örneğin başka bir gemiden sıçrayan bir kıvılcımdan) kaynaklandığı ispatlanırsa, taşıyan bu zarardan sorumlu olmayacaktır. Örneğin, geminin makine dairesinde meydana gelen bir elektrik arızası nedeniyle yangın çıkarsa ve bu arızanın düzenli bakım yapılmamasından kaynaklandığı ispat edilirse, taşıyanın sorumluluğu doğar. Ancak, gemi seyir halindeyken dışsal bir etkiyle başlayan bir yangın nedeniyle yük hasar görmüşse ve bu durumda taşıyanın kusuru bulunmadığı ortaya konulursa, taşıyan sorumluluktan kurtulur.

Madde 1180’in ikinci fıkrası, zararın teknik yönetimden kaynaklanmadığına dair bir karine oluşturur. Bu karineye göre, taşıyan, zararın teknik bir kusurla bağlantılı olmadığını varsayar ve bunu çürütmek taşıtanın yükümlülüğündedir. Örneğin, gemideki bir yük, dalgalı deniz nedeniyle güvertedeki yerinden kayıp hasar görmüşse, bunun geminin teknik yönetiminden kaynaklandığı iddia edilirse, taşıtan bu bağlantıyı ispatlamak zorundadır.

Özellikle yükün korunması amacıyla alınan önlemler, teknik yönetim kapsamı dışında tutulmuştur. Bu önlemler, taşıyanın yükü koruma yükümlülüğüne dayalıdır ve bu tür durumlarda taşıyan, yükü koruma amaçlı hareket ettiği için sorumluluktan muaf tutulabilir. Örneğin, kötü hava koşulları nedeniyle kaptan yükü korumak için gemiyi açık denizde bir süre bekletir ve bu sırada bazı yükler hasar görürse, bu durum taşıyanın sorumluluğu dışında kalır.

c) Denizde Kurtarma ve Teşebbüs Zararları

Taşıyan, denizde can veya eşya kurtarma ya da kurtarma teşebbüsünden doğan zararlardan müşterek avarya durumu dışında sorumlu tutulmaz. Buradaki temel şart, kurtarma teşebbüsünün, yalnızca mal kurtarma amaçlı ise, aynı zamanda makul bir hareket tarzı içinde olmasıdır. Taşıyanın burada sorumluluktan kurtulması, denizde zor durumda olan kişilere veya mallara yönelik yapılan kurtarma faaliyetlerine yönelik bir teşvik unsurudur (TTK, m. 1181). Örneğin geminin kaptanı, mürettebatı ile birlikte batmakta olan bir yolcu gemisinden insanları kurtarmaya çalışır. Bu sırada gemide taşınan bazı yükler, kurtarma ekipmanlarının yerleştirilmesi veya güvenlik nedeniyle denize atılır. Burada taşıyan, insan hayatını kurtarmak için yapılan bu faaliyetlerden doğan zararlar nedeniyle sorumlu tutulamaz. Çünkü denizde can kurtarma, uluslararası deniz hukuku gereği zorunlu bir faaliyettir ve taşıyanın bu nedenle zarar görmesi beklenemez.

8. Taşıyanın Kusursuzluk Karinesi ve Uygun İlliyet Bağı

a) Kusursuzluk Karinesi (Kusursuzluk Halleri)

Taşıyanın, navlun sözleşmesi kapsamında zararın oluşumunda kusursuz sayılabileceği durumlar belirlenmiştir. Bu haller, taşımanın kendine özgü risklerinden kaynaklanan zararlardan ileri geliyorsa, taşıyan ve onun adamları sorumlu tutulamazlar. Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 1182 uyarınca, aşağıdaki durumlar taşıyanın kusursuzluğunu ortaya koyar:

Deniz ve Diğer Su Yollarındaki Tehlikeler ve Kazalar (TTK, m. 1182/1-a): Deniz taşımacılığı, kendine özgü riskler taşıyan bir faaliyettir. Bu kapsamda, deniz veya geminin işletilmesine uygun diğer su yollarında karşılaşılan doğal tehlikeler veya beklenmedik kazalar nedeniyle meydana gelen zararlar için taşıyan sorumlu tutulamaz. Örneğin deniz taşımacılığının doğal riskleri olan ani fırtınalar veya haritalarda görünmeyen denizaltı kayalıklarına çarpma nedeniyle geminin hasar görmesi sonucu yükte meydana gelen zararlardan taşıyan sorumlu tutulamaz.

Harp Olayları, Ayaklanmalar, Kamu Düşmanlarının Hareketleri (TTK, m. 1182/1-b): Taşıyan, savaş, iç karışıklıklar, ayaklanmalar veya kamu düşmanlarının neden olduğu zararlar için sorumlu değildir. Bu tür olağanüstü durumlar taşıyanın kontrolü dışında gerçekleşir ve bu sebeplerden doğan zararlarda taşıyanın kusuru aranmaz. Örneğin savaş veya iç karışıklık bölgelerinde seyreden geminin deniz mayınına çarpması ya da isyancı grupların silahlı saldırısına uğraması sonucunda yükte meydana gelen zararlardan taşıyan sorumlu tutulamaz, çünkü bu durumlar taşıyanın kontrolü dışındaki risklerdir.

Yetkili Makamların Emirleri veya Karantina Sınırlamaları (TTK, m. 1182/1-b): Devlet veya yerel makamların emirleri, kanuni kısıtlamalar veya karantina tedbirleri nedeniyle meydana gelen zararlar da taşıyanın sorumluluğu dışındadır. Taşıyan, bu tür hukuki zorunluluklardan kaynaklanan gecikmeler veya zararlar için sorumlu tutulamaz. Örneğin salgın hastalık nedeniyle limanda uygulanan zorunlu karantina tedbirleri ya da yetkili makamların belirli mallara el koyması sonucunda yükün gecikmesi veya bozulmasından taşıyan sorumlu tutulamaz. Çünkü bu durumlar taşıyanın kontrolü dışındaki yasal zorunluluklardır.

Mahkemelerin El Koyma Kararları (TTK, m. 1182/1-c): Taşınan eşyaya mahkeme kararı ile el konulmuşsa, bu sebeple meydana gelen zararlardan taşıyan sorumlu tutulamaz. Mahkemelerin müdahalesi, taşıyanın kontrolü dışındaki bir etken olarak değerlendirilir.

Grev, Lokavt veya Diğer İş Engelleri (TTK, m. 1182/1-d): İş dünyasında meydana gelen grevler, lokavtlar veya benzeri iş durdurma olayları sebebiyle oluşan zararlar taşıyanın sorumluluğunda değildir. Bu tür iş engelleri, taşıyanın kontrol edemeyeceği durumlardır.

Yükleten veya Yük Sahibinin Fiil ve İhmalleri (TTK, m. 1182/1-e): Yükletenin, mal sahibinin veya onların temsilcilerinin kasıtlı veya ihmalkâr davranışları sonucunda ortaya çıkan zararlar, taşıyanın sorumluluğunda değildir. Örneğin yükleten, taşıyana yanlış yükleme talimatları verir ve bu nedenle gemideki yükler dengesiz bir şekilde yerleştirilir. Sonuç olarak, gemi seyir esnasında dalgalı denizde zarar görür. Bu durumda, yanlış talimatlar yükletenin hatası olduğundan, taşıyan sorumlu tutulamaz.

Yükün Doğası Gereği Bozulma, Eksilme veya Gizli Ayıplar (TTK, m. 1182/1-f): Taşınan yükün kendine özgü doğal yapısı gereği bozulması, eksilmesi veya gizli ayıplar nedeniyle meydana gelen zararlar taşıyanın sorumluluğu dışındadır. Örneğin organik meyve ve sebzelerin uzun taşıma süresince doğal olarak bozulması ya da kimyasal maddelerin taşıma sırasında doğal buharlaşma veya hacim kaybına uğraması durumlarında, bu doğal eksilmelerden dolayı taşıyan sorumlu tutulamaz. Benzer şekilde taşınan tütün, pamuk veya tahıl gibi ürünlerin, taşıma sürecinde nem kaybı nedeniyle ağırlığında eksilme olması. Örneğin, 100 ton olarak yüklenen mısır, varış noktasında 98 ton olarak tartılmış olabilir. Bu kayıp, eşyanın kendine özgü doğal yapısından kaynaklandığı için taşıyan sorumlu tutulamaz.

Ambalajın ve İşaretlerin Yetersizliği (TTK, m. 1182/1-g, h): Eşyanın yeterli ambalajlanmamış olması veya taşıma sırasında gerekli işaretlerle donatılmamış olması nedeniyle oluşan zararlardan taşıyan sorumlu tutulamaz. Burada yükletenin yükümlülüklerini yerine getirmemiş olması dikkate alınır.

İstisna: Ancak, bu sebeplerin meydana gelmesine taşıyanın bir kusuru veya ihmali neden olmuşsa, taşıyan sorumluluktan kurtulamaz (TTK, m. 1182/2). Ayrıca, zarar, yukarıda sayılan sebeplerden kaynaklanmış gibi görünüyorsa, taşıyanın kusursuzluğu karine olarak kabul edilir; ancak bu karinenin aksi ispat edilebilir (TTK, m. 1182/3).

b) Sebep Birleşmesi Durumu

Taşıyan veya adamlarının kusurunun başka bir sebeple birleşerek zarara yol açması durumunda, taşıyan yalnızca kendi kusuruna dayalı zararlardan sorumlu tutulur. Örneğin, taşıyanın ihmali nedeniyle bir zarar meydana gelmiş, ancak bu zararın büyümesine dışsal bir faktör katkıda bulunmuşsa, taşıyan yalnızca kendi ihmali nedeniyle oluşan kısmı tazmin etmekle yükümlüdür. (TTK, m. 1183) Ancak taşıyan, zararların kendi kusurundan kaynaklanmayan kısmını ispat ederse, bu kısımdan sorumluluktan kurtulabilir. Ancak taşıyanın bu durumu kanıtlaması gerekmektedir.

9. Taşıyanın Sorumluluğunun Sınırlandırılması

a) Genel Sorumluluk Sınırları

Taşıyanın, taşıma sırasında eşyanın uğradığı ziya (kayıp) veya hasar durumunda sorumluluğu belirli sınırlarla sınırlıdır. Taşıyan, zarar için hangi sınır daha yüksekse o sınıra kadar sorumlu tutulabilir. Bu sınırlar: Koli veya ünite başına 666,67 Özel Çekme Hakkı veya ziya veya hasara uğrayan eşyanın brüt ağırlığının her bir kilogramı için 2 Özel Çekme Hakkı değerindedir (TTK, m. 1186/1).

Özel Çekme Hakkı, ödeme günündeki veya tarafların anlaştığı başka bir tarihteki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın belirlediği kur üzerinden Türk Lirasına çevrilir. Eğer eşyanın cinsi ve değeri, yüklemeden önce yükleten tarafından bildirilmiş ve denizde taşıma senedine yazılmışsa, bu sınırlamalar uygulanmaz (TTK, m. 1186/1).

Taşıyanın ödeyeceği tazminat, navlun sözleşmesine uygun olarak eşyanın boşaltıldığı yer ve tarihteki değeri üzerinden hesaplanır. Bu değer, borsa fiyatına veya piyasa fiyatına göre belirlenir. Eğer bu bilgiler yoksa, eşyanın benzer nitelikte ve kalitedeki olağan değerine göre hesaplanır (TTK, m. 1186/2).

b) Konteyner veya Palet İçerisindeki Yüklerin Değeri

Eşya, topluca bir konteyner veya palet gibi taşıma gerecine konmuşsa, taşıma senedine her koli veya ünite ayrı ayrı yazılmışsa her biri ayrı bir koli olarak sayılır. Eğer böyle bir kayıt yoksa, tüm taşıma gereci tek bir koli olarak kabul edilir. Ancak taşıma gereci hasar görürse ve bu gereç taşıyan tarafından sağlanmamışsa, bu gereç de ayrı bir koli sayılır. (TTK, m. 1186/3)

c) Yanıltıcı Beyan Durumu

Yükleten, eşyanın cinsini veya değerini kasıtlı olarak yanlış bildirirse, taşıyan bu durumda her türlü ziya veya hasardan dolayı sorumlu tutulamaz. Yanıltıcı beyan, taşıyanın sorumluluğunu tamamen ortadan kaldırır. (TTK, m. 1186/5)

d) Gecikme Durumundaki Sorumluluk Sınırı

Taşıma süresinin aşılması nedeniyle meydana gelen zararlar için taşıyan, geciken eşya için ödenecek navlunun en fazla iki buçuk katına kadar sorumlu tutulur. Ancak bu tutar, navlun sözleşmesine göre ödenecek toplam navlun miktarını aşamaz. (TTK, m. 1186/6)

e) Birleşik Uygulama Durumu

Eğer taşıyanın sorumluluğu hem eşyanın ziyaı hem de taşıma süresinin aşılması durumlarını kapsıyorsa, toplam sorumluluk tutarı eşyanın tam ziyaı durumunda ödenecek tutarı geçemez. (TTK, m. 1186/7)

f) Tarafların Anlaşarak Sınırları Belirlemesi

Taraflar, taşıyanın sorumluluk sınırlarını daha yüksek tutarlara çıkarma konusunda anlaşabilirler. Ancak belirlenen sınırlar, kanunda öngörülen minimum sınırlardan daha düşük olamaz. (TTK, m. 1186/8)

g) Sorumluluğu Sınırlandırma Hakkının Kaybı

Kasıtlı veya Pervasız Davranış Durumu: Eğer zarara veya teslimde gecikmeye, taşıyanın kasten veya pervasızca bir davranış sergilemesi ve bu durumun zarar veya gecikmeye neden olacağını bilmesi sonucu yol açılmışsa, taşıyan sorumluluk sınırlarından yararlanamaz (TTK, m. 1187/1).

Taşıyanın Adamlarının Sorumluluğu : Zarara veya gecikmeye taşıyanın adamlarının kasten veya pervasızca davranışları sebep olmuşsa, taşıyanın adamları da sorumluluk sınırlarından yararlanamaz. Bu durumda, taşıyanın adamları da eşit derecede sorumlu tutulur. (TTK, m. 1187/2)

10. İnceleme ve Bildirim Yükümlülükleri

a) Gönderilenin İnceleme Hakkı

Gönderilen (alıcı), eşyayı teslim almadan önce, yükün durumu, miktarı, ölçüsü ve tartısını tespit ettirmek amacıyla inceleme talep edebilir. Bu tespit işlemi, taşıyan, kaptan veya gönderilen tarafından talep edilebilir ve mahkeme, diğer yetkili makamlar veya uzman bilirkişiler aracılığıyla gerçekleştirilir (TTK, m. 1184/1). İnceleme, gönderilenin eşyada herhangi bir hasar veya ziya olup olmadığını önceden belirlemesi açısından önemlidir.

İncelemede mümkünse diğer tarafların da hazır bulunması sağlanmalıdır. Bu, incelemenin tarafsızlığını ve doğruluğunu artırır (TTK, m. 1184/1). Örneğin, yükün durumu hakkında bir uyuşmazlık çıkması durumunda, her iki taraf da sürece katılmış olduğundan, sonuca itiraz etme olasılığı azalır.

İnceleme masrafları, normalde incelemeyi talep eden tarafa aittir. Ancak, inceleme sonucunda yükte bir hasar tespit edilir ve bu hasarın taşıyanın sorumluluğunda olduğu belirlenirse, inceleme giderlerini taşıyan üstlenir (TTK, m. 1184/2).

b) Bildirim Yükümlülüğü

Eğer yükte ziya (kayıp) veya hasar meydana gelmişse, bu durumun en geç eşyanın gönderilene teslimi sırasında taşıyana yazılı olarak bildirilmesi gerekmektedir. Eğer ziya veya hasar, dışarıdan hemen fark edilemiyorsa, gönderilenin bu durumu eşyanın tesliminden itibaren aralıksız olarak hesaplanacak üç gün içinde taşıyana yazılı olarak bildirmesi yeterlidir (TTK, m. 1185/1). Bildirimde, zararın genel olarak ne olduğu belirtilmeli, ancak ayrıntılı bir açıklama yapılması zorunlu değildir. Bu bildirim, taşıyanın eşyanın taşıma sürecinde zarar görmediğini iddia etmesi durumunda, gönderilenin zarar talebinde bulunabilmesi için önemli bir delil teşkil eder.

Eğer eşyanın durumu mahkeme veya yetkili bir makam tarafından, tarafların katılımıyla resmi bir inceleme yapılarak tespit edilmişse, bu durumda ayrıca bir yazılı bildirim yapılmasına gerek yoktur (TTK, m. 1185/2). Bu durum, taşıyanın sorumluluğunun resmî olarak belgelendiği durumlarda bildirim zorunluluğunu ortadan kaldırır.

Gerçek veya muhtemel bir ziya veya hasarın söz konusu olması durumunda, hem taşıyan hem de gönderilen, eşyanın durumu ve koli sayısının belirlenmesi için birbirlerine gerekli kolaylıkları sağlamakla yükümlüdür (TTK, m. 1185/3). Bu, inceleme sürecinin tarafsız ve hızlı bir şekilde tamamlanmasını sağlamak içindir.

Eğer yükleten, eşyanın cinsine ve niteliğine ilişkin bir bildirim yapmış ve bu bildirim denizde taşıma senedine yazılmışsa, bu kayıtlar yükleten lehine bir karine oluşturur. Ancak bu karine, taşıyan bakımından bağlayıcı değildir. Yani, taşıyan bu karinenin aksi olduğunu ispat edebilir ve yükletenin bildirimine itiraz edebilir. Bu bağlamda, denizde taşıma senedine yazılan bu kayıtlar, TTK madde 1239’un üçüncü fıkrası kapsamında bağlayıcı kayıtlar olarak değerlendirilemez (TTK, m. 1182/4).

Örneğin, yükleten, taşınan eşyanın ağırlığını veya cinsini yanlış beyan etmişse ve bu kayıt denizde taşıma senedine yazılmışsa, bu beyanın doğru olduğu varsayılır. Ancak taşıyan, eşyanın gerçek ağırlığı veya cinsinin farklı olduğunu kanıtlayarak bu karineyi çürütebilir. Bu durumda taşıyan, yükletenin yanlış beyanda bulunduğunu ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir.

c) Teslimde Gecikmenin Bildirilmesi

Eğer teslimde gecikme meydana gelmişse, gönderilenin bu durumu, eşyanın kendisine tesliminden itibaren aralıksız olarak hesaplanacak altmış gün içinde taşıyana yazılı olarak bildirmesi şarttır (TTK, m. 1185/5). Bu süre zarfında bildirim yapılmaması halinde, gecikme nedeniyle doğabilecek zararlardan dolayı tazminat talep edilemez. Bu düzenleme, taşıyanın sorumluluğunu netleştirebilmek ve zararların giderilmesi için zamanında bilgi sahibi olmasını sağlamak amacıyla getirilmiştir.

d) Fiili Taşıyana Bildirim

Eğer yük, fiili taşıyan (taşımayı fiilen gerçekleştiren kişi veya kuruluş) tarafından teslim edilmişse, gönderilen tarafından yapılan her bildirim, taşıyana yapılmış gibi kabul edilir (TTK, m. 1185/6). Aynı şekilde, taşıyana yapılan her bildirim de fiili taşıyana yapılmış sayılır. Bu düzenleme, taşımanın farklı taraflarca yürütüldüğü durumlarda bildirimlerin etkili olmasını sağlar.

Kaptan veya gemi yetkilileri (örneğin, sorumlu gemi zabiti) gibi taşıyan adına hareket eden kişilere yapılan bildirimler de taşıyana yapılmış sayılır. Böylece, bildirimlerin yalnızca taşıyanın kendisine değil, onun adına hareket eden kişilere yapılması da geçerli kabul edilir (TTK, m. 1185/6). Örneğin gönderilen, yükte bir hasar fark ettiğinde, kaptana veya fiili taşıyana bildirimde bulunursa, bu bildirim taşıyan açısından da geçerli kabul edilir. Bu sayede, taşıyanın sorumluluğu belirlenirken herhangi bir hak kaybı yaşanmaz.

11. Taşıtanın Yükümlülükleri

a) Navlun Ödeme Yükümlülüğü

aa. Navlun Ölçü, Tartı veya Sayıya Göre Ödeme Yükümlülüğü

Navlun, eşyanın ölçüsü, tartısı veya sayısı üzerine kararlaştırılmışsa, taşıtan, limanda teslim edilen miktar üzerinden ödeme yapmakla yükümlüdür (TTK, m. 1193/1). Örneğin, taşıtan, 10 ton çelik taşıtmak üzere anlaşmışsa, teslim limanında eksiksiz olarak teslim edilen çeliğin ağırlığına göre ödeme yapmalıdır. Ancak, teslim edilen miktar kararlaştırılandan eksikse, sadece teslim edilen miktar için ödeme yapılır.

bb. Zaman Üzerine Kararlaştırılmış Navlun Ödeme Yükümlülüğü

Navlun belirli bir süreye dayalı olarak kararlaştırıldığında, taşıtan şu durumlarda ödeme yapmakla yükümlüdür:

Yüklemenin belirli bir günde başlaması kararlaştırılmışsa, navlun o günden itibaren işler. Örneğin, taşıtan, yüklemenin 1 Aralık’ta başlaması için anlaşmışsa, navlun ödemesi bu tarihten itibaren başlar (TTK, m. 1194/1).

Yükleme tarihi belirlenmemişse, taşıyanın hazırlık bildiriminde bulunduğu günü izleyen günden itibaren navlun ödenmeye başlanır (TTK, m. 1194/1).

Eğer gemi boş olarak (safra ile) yola çıkıyorsa, navlun, taşıyanın yolculuğa hazır olduğunu bildirdiği tarihten itibaren işler (TTK, m. 1194/1).

Sürastarya süresi kararlaştırılmışsa, bu süre boyunca taşıtan sürastarya bedelini öderken, zaman üzerine kararlaştırılmış navlun işlemez (TTK, m. 1194/2).

Boşaltma tamamlandıktan sonra, zaman üzerine kararlaştırılan navlun sona erer. Örneğin, yük boşaltıldığında taşıtan artık zaman esaslı navlun ödemek zorunda değildir (TTK, m. 1194/3).

Yolculuk taşıyanın kusuru olmaksızın kesilir veya gecikirse, taşıtan, araya giren günler için de navlun ödemekle yükümlüdür. Örneğin, bir limanda bekleme zorunluluğu doğarsa, taşıtan bu süre için de ödeme yapmak zorundadır (TTK, m. 1194/4).

cc. Navlun Belirlenmemişse Ödeme Yükümlülüğü

Eğer navlun miktarı önceden kararlaştırılmamışsa, taşıtan, yükleme yeri ve zamanında geçerli olan piyasa fiyatlarına göre navlun ödemek zorundadır (TTK, m. 1195/1). Ayrıca taşıtanın, anlaşılan miktardan fazla yük taşıtması durumunda, fazladan taşınan yük için ek navlun ödemesi gerekecektir. Ödenecek ek navlun miktarısözleşmede belirtilen bedelin fazla yüke oranlaması ile hesaplanır (TTK, m. 1195/2).

dd. Navlun Dışındaki Prim ve Giderlerin Ödenmesi

Taşıtan, navlun dışında başka bir ödeme yapmak zorunda değildir. Ancak, geminin seyir masrafları, kılavuz ücretleri, liman vergileri gibi giderler taşıyanın sorumluluğundadır (TTK, m. 1196/2). Örneğin, taşıtan, limanda zorunlu kılavuz hizmeti aldığında bu hizmetin bedelini ödemelidir. Ancak, müşterek avarya durumunda yapılan masraflar bu kapsama girmez (TTK, m. 1196/3).

dd. Navlun Ödeme Zamanı (Muacceliyet)

Navlun, eşyanın tesliminin istendiği anda ve herhâlde boşaltma süresinin sonunda ödenir (TTK, m. 1197/1). Örneğin, taşıtan, boşaltma limanında yükü teslim alırken navlun borcunu ödemek zorundadır.

ee. Eşyanın Navlun Yerine Bırakılmaması

Taşıyan, hasarlı veya bozulmuş eşyanın navlun bedeli yerine kabul edilmesini reddedebilir (TTK, m. 1198/1). Yani, taşıtan navlun borcunu eşyayı bırakarak ödeyemez. Örneğin, bozulmuş gıda ürünleri teslim edilse dahi, taşıtan navlun bedelini para olarak ödemek zorundadır.

ff. Zıyaa Uğrayan Eşya Durumunda Ödeme Yükümlülüğü

Eğer eşya yolculuk sırasında tamamen zıyaa uğramışsa, taşıtan bu eşya için navlun ödemek zorunda değildir; peşin ödenmiş navlun varsa geri alınabilir (TTK, m. 1199/1).

Götürü navlun sözleşmesi yapılmışsa ve eşyanın bir kısmı zıya olmuşsa, taşıtan yalnızca zıyaa uğramayan kısım için navlun öder (TTK, m. 1199/1).

Doğal nedenlerle (örneğin, organik ürünlerin bozulması veya kimyasal maddelerin doğal buharlaşması) zıyaa uğrayan eşya için taşıtan, eşya teslim edilmemiş olsa dahi navlun ödemek zorundadır (TTK, m. 1199/2). Örneğin organik meyveler taşınırken bozulmuş olsa bile taşıtan, navlun bedelini ödemek zorundadır. Aynı şekilde, kimyasal ürünlerin doğal buharlaşması nedeniyle eksilme olması durumunda da navlun bedeli ödenir.

Navlunun borçlusu, esas olarak taşıtandır (TTK, m. 1200/1). Taşıtan, taşıma sürecinde navlun ödeme yükümlülüğünü yerine getirmekle sorumludur. Bu, taşıyanın taşıma hizmeti karşılığında hak kazandığı bedelin eksiksiz ödenmesini gerektirir.

b) Yükün Teslim Edilmesi ve Ambalajlanması

aa. Kararlaştırılandan Farklı Yükün Teslim Edilmesi

Taşıtan, taşıma sözleşmesinde belirlenen yük yerine aynı varış limanı için başka bir yük taşımak isterse, taşıyan bu değişikliği kabul etmekle yükümlüdür. Ancak bu değişiklik, taşıyanın işini zorlaştırmamalıdır. Eğer sözleşmede taşınacak yük özel olarak ferden belirlenmişse, taşıtan farklı bir yük gönderemez (TTK, m. 1144).

Örneğin taşıtan, başlangıçta çimento taşınmasını talep etmişken, taşıma öncesinde bunu tuğla olarak değiştirmek isterse, eğer bu değişiklik taşıyan için ek bir zorluk yaratmıyorsa, taşıyan bunu kabul etmek zorundadır. Ancak sözleşmede yük açıkça belirlenmişse, örneğin “parti halinde A firmasından gelen özel ürünler” gibi, değişiklik yapılamaz.

bb. Yük Hakkında Doğru ve Tam Beyan Yapma Yükümlülüğü

Taşıtan ve yükleten, taşıyana taşınacak yük hakkında tam ve doğru beyanda bulunmak zorundadır (TTK, m. 1145/1). Eğer beyan yanlış veya eksik olursa, taşıtan doğacak zararlardan sorumludur. Örneğin taşıtan, taşınan yükün kimyasal madde olduğunu belirtmezse ve bu kimyasalların taşınma sırasında reaksiyona girerek zarar vermesi durumunda, taşıtan bu zararı karşılamak zorundadır.

cc. Caiz Olmayan Yük ve Yükleme Durumları

Taşıtan, gemiye harp kaçağı veya ithali, ihracı veya transit olarak taşınması yasaklanmış eşya yükleyemez. Ayrıca, yükleme sırasında vergi, gümrük veya diğer mevzuata aykırı hareket ederse, taşıyana ve diğer kişilere karşı sorumlu olur (TTK, m. 1146). Kaptanın bu durumu onaylaması, taşıtanın sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Örneğin taşıtan, kaçak sigara yüklerse ve bu durum gümrük yetkilileri tarafından tespit edilirse, taşıtan bu sebepten doğacak tüm cezaları ve zararları karşılamakla yükümlüdür. Ayrıca, bu eşyalar el konulmuş olsa bile taşıtan navlun ödemekten kaçınamaz.

dd.  Gizlice Yüklenen Eşya

Kaptanın bilgisi olmadan gemiye gizlice eşya yükleyen taşıtan, bu eşyadan doğan zararlardan sorumludur (TTK, m. 1147). Kaptan, gizlice yüklenen bu tür eşyaları karaya çıkarabilir veya gemiyi tehlikeye soktuğunda denize atabilir. Ayrıca kaptan eşyayı gemide tutarsa, yükleme yerinde ve yükleme sırasında bu gibi yolculuk ve eşya için alınan en yüksek navlunun ödenmesi gerekir.

ee. Tehlikeli Eşyanın Bildirimi

Deniz taşımacılığında tehlikeli sayılan eşya hakkında taşıyan ve kaptanın tam olarak bilgilendirilmesi, yükletenin temel yükümlülüklerinden biridir. Eğer taşıtan veya yükleten, eşyanın tehlikeli cins ve niteliklerini kaptana bildirmez ve bu yük kaptanın bilgisi dışında gemiye yüklenirse, yükün neden olduğu tüm zararlardan sorumlu olur. Bu durumda kaptan, tehlikeli yükü gemiden çıkarma, imha etme veya başka bir şekilde zararsız hale getirme yetkisine sahiptir ve bu tür müdahalelerde oluşabilecek zararlardan dolayı taşıyan veya kaptan sorumlu tutulmaz. (TTK, m. 1148/1).Örneğin, yanıcı gaz içeren bir tüp kaptanın bilgisi dışında gemiye yüklenmiş ve bu tüpün sızıntısı yangına neden olmuşsa, taşıtan bu zararı tazmin etmekle yükümlüdür.

Kaptan, yükün tehlikeli olduğunu bilerek gemiye yüklemeye onay vermiş olsa dahi, bu yükün gemiyi veya diğer eşyaları tehlikeye sokması durumunda aynı yetkileri kullanabilir; yükü gemiden çıkarabilir veya imha edebilir. Bu durumda kaptan ve taşıyan yine zararı tazmin etmekle yükümlü değildir. Ancak bu süreç, müşterek avarya kuralları kapsamında değerlendiriliyorsa, zararların paylaşımına ilişkin hükümler saklıdır. (TTK, m. 1148/2).

ff. Taşıyanın veya Acentesinin Bilgilendirilmesi:

Taşıyanın veya acentesinin bilgisi, kaptanın bilgisi ile eşdeğerdir (TTK, m. 1149). Yani, taşıtan tehlikeli veya yasaklı yük hakkında acenteye bilgi verdiyse, bu bilgi kaptanın bilgisi sayılır.

gg. Ambalajlama ve İşaretleme Yükümlülüğü:

Taşıtan, taşınacak eşyaları uygun şekilde ambalajlamalı ve işaretlemelidir. Yetersiz ambalajlama veya işaretleme nedeniyle oluşacak zararlar taşıtanın sorumluluğundadır (TTK, m. 1145/1). Örneğin cam ürünler uygun şekilde ambalajlanmazsa ve taşıma sırasında kırılırsa, taşıyan bu zarar için sorumlu tutulamaz.

hh. Yükün Tehlike Oluşturması Durumu:

Eğer taşıtan tarafından gemiye yüklenen eşya gemiyi veya diğer yükleri tehlikeye sokarsa, kaptan bu eşyayı karaya çıkarma veya imha etme yetkisine sahiptir (TTK, m. 1148/2). Örneğin yanıcı kimyasal madde taşıyan bir varil, gemide sızıntı yaparsa ve gemiyi tehlikeye sokarsa, kaptan bu varili denize atabilir ve taşıyan bu durumdan dolayı zarardan sorumlu tutulamaz.

12. Navlun Alacağının Güvence Altına Alınması

a) Taşıyanın Hapis Hakkı

Taşıyan, navlun sözleşmesinden doğan alacaklarını güvence altına almak amacıyla yük üzerinde hapis hakkına sahiptir. Bu hak, Türk Medeni Kanunu’nun 950. maddesine dayanır ve taşıyanın alacaklarını güvence altına alana kadar yükü elinde tutabilme yetkisi verir. Eşya, taşıyanın zilyetliğinde olduğu sürece devam eder. Eğer yük teslim edilmişse, taşıyan bu hapis hakkını, yük gönderilenin zilyetliğinde olduğu sürece ve otuz gün içinde mahkemeye başvurarak kullanabilir (TTK, m. 1201/1).

Hapis hakkı, taşıyanın yalnızca alacağı kadar olan eşya üzerinde bu hakkı kullanabilir (TTK, m. 1201/3). Yani taşıyan, alacağının miktarını aşan bir değere sahip olan malları hapsedemez. Ancak istisna olarak, müşterek avarya veya kurtarma alacakları söz konusu olduğunda, taşıyan bu tür alacaklar için eşyaların tamamı üzerinde hapis hakkı kullanabilir. Bu durum, taşıyanın, müşterek avarya veya kurtarma operasyonlarına katılması sonucu oluşan masrafları güvence altına almasını sağlar. Örneğin, geminin kurtarılması için yapılan harcamalar veya ortak bir tehlike durumunda mal sahipleri arasında paylaştırılan masraflar, taşıyanın tüm yük üzerinde hapis hakkını kullanmasını haklı kılar. (TTK, m. 1201/3)

b) Çekişmeli Alacaklar ve Teminat

Eğer taşıyanın navlun veya diğer alacakları konusunda bir uyuşmazlık çıkarsa, bu durumda çekişmeli tutar mahkeme tarafından belirlenir ve mahkemece belirlenen yere yatırılır (TTK, m. 1202/1). Çekişmeli tutarın mahkemeye yatırılmasıyla birlikte, taşıyan artık alacağı garanti altına alınmış sayılır ve eşyayı teslim etmekle yükümlü olur. Yani taşıyan, bu aşamadan sonra alacağını tahsil etmediği gerekçesiyle yükü alıkoyamaz.

Eşyanın tesliminden sonra ise, taşıyan, yeterli bir teminat göstererek yatırılan bu tutarı çekebilir (TTK, m. 1202/2). Yani, taşıyan alacağını garanti altına alabilmek için yatırılan bu çekişmeli tutarı almak istiyorsa, mahkemeye yeterli bir güvence sunmak zorundadır. Örneğin, mahkemeye banka teminat mektubu gibi bir güvence göstererek, yatırılan tutarı tahsil edebilir. Bu düzenleme, alacakların güvence altına alınarak her iki tarafın da haklarının korunmasını amaçlamaktadır.

c) Üçüncü Kişi Gönderilenin Ödeme Yükümlülüğü

Taşıma sürecinde taşınan eşya, taşıtandan başka bir kişiye (örneğin gönderilene) teslim edilecekse, bu durumda gönderilen kişi, navlun sözleşmesi veya konişmento ya da diğer denizde taşıma senetlerine dayanarak yükün teslimini talep ettiğinde, bu talebin dayandığı belgeler çerçevesinde belirlenmiş olan tüm alacakları ödeme yükümlülüğü altına girer (TTK, m. 1203/1).

Gönderilen, taşıyanın elindeki deniz taşıma senedi veya konişmentoya dayanarak eşyanın teslimini istediğinde, bu belgelerde yer alan tüm ücret ve giderleri karşılamak zorundadır. Bu kapsamda, sadece navlun bedeli değil, gümrük vergisi, liman masrafları veya benzeri ek giderler de gönderilenin ödemesi gereken kalemler arasında yer alır. Örneğin, taşıyan, taşıma sırasında eşyayı korumak için ek bir sigorta masrafı yapmışsa veya gümrük vergisi ödemişse, gönderilen kişi bu masrafları ödemeden eşyayı teslim alamaz.

d) Gönderilene Karşı Hapis Hakkının Kullanılması

Gönderilen, taşıma sürecinde eşyanın teslimini talep ettiğinde, taşıyanın alacaklarına karşı bir hapis hakkına katlanmak zorundadır. Ancak burada önemli bir sınırlama vardır: Taşıyan, yalnızca TTK m. 1203’te belirtilen navlun bedeli ve diğer masraflar gibi alacakları için hapis hakkını kullanabilir. Taşıyan, başka alacaklar (örneğin, daha önceki bir taşımadan kalan borçlar gibi) için gönderilenin eşyası üzerinde hapis hakkını kullanamaz (TTK, m. 1204/1).

Eğer taşıyan, hapis hakkını kullanarak eşyayı alıkoymuşsa ve bu durum yasal takip sürecine dönüşürse, borçluya yapılacak bildirim ve tebliğler öncelikle gönderilene yapılmalıdır. Ancak gönderilen bulunamaz veya eşyayı teslim almaktan kaçınırsa, bu durumda gerekli bildirimler taşıtana yapılır (TTK, m. 1204/2).

Örneğin taşıyan, gönderilene navlun borcunu ödemediği için haciz işlemi başlattığında, gönderilenin adresine tebligat yapılır. Eğer gönderilenin adresine ulaşılamazsa veya gönderilen tebligatı kabul etmezse, bu durumda tebligatlar taşıtana yönlendirilir.

e) Birden Fazla Gönderilene Teslim Edilecek Eşya Durumu

Bazı durumlarda, eşya tek bir navlun sözleşmesine dayanılarak taşınmış olabilir, ancak taşıma sürecinde birden fazla konişmento veya denizde taşıma senedi düzenlenmiş olabilir. Bu durumda, taşıyanın hapis hakkını kullanabilmesi için her bir konişmentoya veya taşıma senedine karşılık gelen alacakları ayrı ayrı değerlendirmesi gerekir (TTK, m. 1204/3).

Örneğin taşıyan, bir gemide tek bir navlun sözleşmesi ile yük taşımasına rağmen, yük farklı alıcılara (gönderilenlere) teslim edilecek şekilde birden fazla konişmento düzenlemiş olabilir. Eğer alıcılardan biri navlun borcunu ödemezse, taşıyan yalnızca o alıcıya ait konişmentoya dayanarak hapis hakkını kullanabilir. Diğer gönderilenlerin eşyaları üzerinde ise hapis hakkı kullanamaz.

f) Rücu Hakkı

aa. Eşyanın Teslimi Hâlinde

Taşıyan, eşyayı gönderilene teslim etmişse, bu durumda 1203. maddeye göre gönderilenden talep edebileceği navlun ve diğer masrafları artık taşıtandan isteyemez. Taşıyan, teslim işlemi gerçekleştikten sonra, gönderilenden alması gereken ödemeleri doğrudan taşıtandan talep edemez. Ancak, burada bir istisna bulunmaktadır. Eğer taşıtan, taşıyanın zararına olacak şekilde sebepsiz yere zenginleşmişse, taşıyan bu durumda taşıtana rücu edebilir. Yani, taşıtanın hak etmediği bir menfaat sağlaması durumunda, taşıyan bu miktarı taşıtandan talep etme hakkına sahiptir (TTK, m. 1205)

bb. Hapis Hakkının Paraya Çevrilmesi Hâlinde

Taşıyan, hapis hakkını kullanarak eşyanın satışını istemiş ve satış sonucunda alacağını tam olarak tahsil edememişse, taşıyan bu durumda, navlun sözleşmesine dayanarak kalan alacakları taşıtandan talep edebilir. Bu madde, taşıyanın, eşyayı paraya çevirme işlemi sonucunda tüm alacaklarını tahsil edememesi durumunda, kalan borç için taşıtana başvurma hakkını korur (TTK, m. 1206)

cc. Gönderilenin Eşyayı Teslim Almaması Hâlinde

Gönderilen, eşyayı teslim almaktan kaçınırsa, bu durumda taşıtan, navlun sözleşmesi uyarınca taşıyana navlun bedelini ve diğer alacakları ödemekle yükümlüdür. (TTK, m. 1207/1). Bu, taşıyanın alacaklarını koruma altına alan bir düzenlemedir. Ayrıca, bu durumda boşaltma ile ilgili tüm hükümler, sanki gönderilen yerine taşıtan yükü teslim alıyormuş gibi taşıtan için geçerli olacaktır (TTK, m. 1207/2).

13. Navlun Sözleşmesinin Sona Ermesi

a) Sözleşmenin Hükümden Düşmesi

aa. Geminin Zayi Olması Sebebiyle

aaa.Yolculuk Başlamadan Önce

Gemi, yolculuk başlamadan önce umulmayan bir hâl nedeniyle zayi olursa, navlun sözleşmesi hükümden düşer. Bu durumda, taraflardan hiçbiri diğerine tazminat ödemekle yükümlü değildir. Ancak, geminin zayi olduğu ana kadar doğmuş olan borçların ifası gerekir.
(TTK, m. 1209) Örneğin yolculuk öncesinde gemi, beklenmedik bir kazada tamamen kullanılamaz hâle gelmişse, taşıyan veya taşıtan bu olaydan dolayı birbirine tazminat ödemek zorunda kalmaz. Ancak, varsa yükleme ile ilgili masraflar ödenmelidir.

bbb. Yolculuk Başladıktan Sonra

Gemi yolculuk sırasında umulmayan bir hâl nedeniyle zayi olursa, taşıyan, geminin zayi olduğu ana kadar doğmuş olan alacaklarının yanı sıra, mesafe navlunu talep edebilir. Mesafe navlunu, kurtarılan yükün miktarına, geminin zayi olduğu noktaya kadar kat edilen mesafeye ve yolculuk boyunca karşılaşılan risklere göre belirlenir. Ancak bu navlun, kurtarılan yükün emniyet altına alındığı tarih ve yerdeki değerini aşamaz. Örneğin bir gemi yolculuğun ortasında batmış ve yükün bir kısmı güvenli bir limana getirilmişse, taşıyan kurtarılan yük için mesafe navlunu talep edebilir.

Kaptan, geminin zayi olması durumunda dahi, yük sahiplerinin menfaatlerini korumakla yükümlüdür. (TTK, m. 1211) Acil Hâller: Kaptan, taşıtanlarla iletişim kuramasa bile eşyayı uygun bir yerde depolamalı, satmalı ya da başka bir gemi ile varma limanına göndermelidir. Rehin ve Satış Hakkı: Kaptan, bu işlemler için gerekli masrafları karşılamak üzere eşyayı rehin edebilir veya bir kısmını satabilir. Teslim Şartı: Taşıyanın mesafe navlunu ve diğer alacakları ödenmeden veya bunlar için teminat verilmeden, kaptan eşyayı teslim etmek zorunda değildir. Sorumluluk: Kaptanın bu işlemlerinden doğacak zararlardan taşıyanın yanı sıra donatan da sorumludur.

ccc. Başka Gemiye Yükleme ve Aktarma

Taşıyan, sözleşmede ismen belirtilen gemi dışında başka bir gemiye yükleme yapmaya yetkili ise, geminin zayi olması durumunda taşıma işlemini uygun başka bir gemiyle tamamlayabilir. Ancak, bu tercihi gecikmeden taşıtana bildirmek zorundadır. (TTK, m. 1212) Örneğin sözleşmede açıkça belirtilmeyen bir gemi kullanılabiliyorsa ve bu gemi de zayi olmuşsa, taşıyan yükü başka bir gemiye aktarmak suretiyle taşımaya devam edebilir.

ddd. Geminin Denize Elverişsiz Hâle Gelmesi

Bir gemi, mahkeme kararıyla denize elverişsiz olduğuna hükmedilirse, bu gemi zayi olmuş sayılır. Bu durumda, geminin taşıma işlemini tamamlayamaması nedeniyle navlun sözleşmesi sona erer. Örneğin teknik nedenlerle büyük onarıma ihtiyaç duyan ve denize çıkması mümkün olmayan bir gemi, mahkeme tarafından denize elverişsiz ilan edildiğinde, navlun sözleşmesi kendiliğinden sona ermiş sayılır.

bb. Eşyanın Zayi Olması Sebebiyle

aaa. Yolculuk Başlamadan Önce

Sözleşmede ferden belirlenen eşyanın tamamı beklenmeyen bir hâl nedeniyle zayi olmuşsa, navlun sözleşmesi kendiliğinden sona erer. Bu durumda, taraflar birbirlerine tazminat ödemekle yükümlü değildir. Ancak, zayi olma anına kadar doğmuş olan borçların ifası gerekir (TTK, m. 1214/1). Örneğin sözleşmede belirli bir gemiyle taşınması planlanan bir konteyner, yükleme öncesinde yanarak tamamen zayi olursa, taraflar arasında tazminat talep edilemez. Eşyanın yalnızca bir kısmı zayi olmuşsa, taşıtana şu iki seçenek tanınır: Kararlaştırılan navlunun yarısını ödeyerek sözleşmeyi feshetmek. Taşıyanın durumunu güçleştirmemek koşuluyla başka bir eşya yüklemek (TTK, m. 1214/2). Taşıtan, bu haklarından birini gemi limandan ayrılmadan önce kullanmazsa, tam navlun ödemek zorundadır. Örneğin taşıtan, zayi olan konteyner yerine yeni bir yük yükleme hakkına sahiptir. Ancak, bu hakkını gemi hareket etmeden kullanmalıdır.

Zayi olan eşya yerine başka eşya yüklenmesi tercih edilirse, taşıtan: Bu yüklemeyi mümkün olan en kısa sürede tamamlamak, yükleme masraflarını karşılamak ve sebep olduğu zararları tazmin etmekle yükümlüdür (TTK, m. 1214/3). Örneğin zayi olan mallar yerine yeni bir yükleme gerçekleştiren taşıtan, bu gecikmeden dolayı taşıyanın uğradığı zararları karşılamalıdır.
Sözleşmede tür veya cinsi ile belirtilen eşyanın yükleme öncesinde tamamının zayi olması, navlun sözleşmesini sona erdirmez. Taşıtan, aynı tür veya cinsteki başka bir eşya yükleme hakkına sahiptir (TTK, m. 1215/1). Örneğin taşıma öncesinde bozulmuş bir tarım ürününün yerine aynı türde başka bir tarım ürünü yüklenebilir. Eşya tür ve cinsine göre belirlenmiş ve yükleme sonrası tamamen zayi olmuşsa, taşıtan bu durumu derhal taşıyana bildirerek yerine başka eşya teslim etme hakkına sahiptir. Ancak bu durumda: yükleme işlemini en kısa sürede tamamlamak, fazla giderleri karşılamak ve bekleme süresini aşarsa taşıyanın zararını tazmin etmek zorundadır (TTK, m. 1215/4). Örneğin bozulmuş yük yerine yeni ürün yüklemek isteyen taşıtan, bu süreçte geminin limanda kalma süresinden doğan masrafları karşılamalıdır.

bbb. Yolculuk Başladıktan Sonra

Yolculuk sırasında taşınan eşyanın tamamının beklenmeyen bir hâl nedeniyle zayi olması durumunda, navlun sözleşmesi kendiliğinden sona erer. Taşıyana yalnızca sözleşmenin sona erdiği ana kadar doğmuş olan alacakları ödenir. Bu kapsamda, eşyanın doğal kayıplarından doğan hükümler de saklıdır (TTK, m. 1216)

Yolculuk sırasında eşyanın beklenmedik bir durum nedeniyle bir kısmının zayi olması, taraflar arasındaki navlun sözleşmesini sona erdirmez. Bu durumda, zayi olan kısmın taşınmamış olması ya da yolculuk sırasında gemiden uzaklaştırılmış olması sözleşmenin devamına engel değildir. Taşıyana bu durumlarda bile tam navlun ödenmesi zorunludur (TTK, m. 1217/1). Örneğin bir gemiye yüklenen 100 tonluk bir buğday sevkiyatının 20 tonu, yolculuk sırasında nemlenme veya sızma nedeniyle zarar görmüş ve taşınamaz hâle gelmişse, taşıyan 80 tonu teslim etse dahi tam navlun ücreti ödenir. Ancak, zayi olan eşyanın niteliği gereği doğal kayıp veya eksilmeden kaynaklanan durumlar varsa, TTK 1199/2 ve 1199/3 hükümleri saklıdır. Örneğin, doğal buharlaşma veya organik ürünlerin taşıma sırasındaki olağan kayıpları için özel düzenlemeler dikkate alınır. Bu hüküm, taşıma sırasında meydana gelen kısmi zayiatların taşıyanın navlun alacağını etkilememesi ilkesine dayanır. Ancak, taşıtanın doğal kayıplar dışında kalan durumlarda zararını taşıyandan talep etme hakkı her zaman saklıdır.

b) Sözleşmenin Feshi

aa. Taraflara Fesih Hakkı Veren Hâller

Navlun sözleşmesi, kamu tasarrufları nedeniyle yerine getirilemez hâle geldiğinde, taraflar tazminat ödemeksizin fesih hakkına sahiptir. Kamu tasarrufu kapsamında; gemiye ambargo konulması, devlet hizmeti için gemiye el konulması, yükleme veya varma limanlarının abluka altına alınması, taşınacak eşyanın ihracat, ithalat veya transit geçişinin yasaklanması gibi durumlar yer alır. Örneğin, yükleme limanı bir ambargo altına alınmışsa, taşıyan veya taşıtan sözleşmeyi feshedebilir (TTK, m. 1218/1).

Henüz yolculuk başlamadan önce sözleşmenin ifasını engelleyen durumların ortaya çıkması hâlinde, bu engelin kısa sürede ortadan kalkmayacağının anlaşılması durumunda taraflar fesih hakkını kullanabilir. Mevcut koşullar, engelin makul sürede sona ermesinin mümkün olmadığını gösteriyorsa, taraflar birbirine tazminat ödemeden sözleşmeyi sona erdirme hakkına sahiptir (TTK, m. 1218/2).

Yolculuk başladıktan sonra ortaya çıkan bir engel nedeniyle sözleşmenin ifası imkânsız hâle gelmişse, taraflar fesih hakkını kullanabilmek için bir aylık bir bekleme süresine tabidir. Bu süre, kaptanın engeli bir limanda öğrendiği tarihten ya da gemi bir limana ulaştığında öğrenmesi durumunda bu tarihten itibaren hesaplanır. Örneğin, varma limanında bir abluka uygulanıyorsa, taşıyan veya taşıtan bir ay bekledikten sonra fesih hakkını kullanabilir (TTK, m. 1218/2).

Kısmi yolculuk çarteri ve kırkambar sözleşmelerinde, taraflar herhangi bir süre bekleme zorunluluğu olmaksızın fesih hakkını kullanabilir. Bu düzenleme, taraflara daha hızlı hareket etme imkânı tanımakta ve ticari kayıpları en aza indirmeyi amaçlamaktadır (TTK, m. 1218/3).

Savaş gibi olağanüstü bir durum ortaya çıktığında, geminin veya taşınacak eşyanın serbest sayılmaması ya da zapt ve müsadere riskinin bulunması durumunda taraflar bekleme zorunluluğu olmaksızın fesih hakkını kullanabilir. Örneğin, savaş bölgesine gönderilen eşya, düşman güçler tarafından ele geçirilme riski taşıyorsa, taraflar sözleşmeyi derhal feshedebilir (TTK, m. 1218/4).

Taşıtan, yolculuk başlamadan önce ortaya çıkan bir engel nedeniyle serbest sayılmayan eşya yerine başka bir eşya yükleme hakkına sahiptir. Örneğin, taşınacak eşyanın ihracatı yasaklanmışsa, taşıtan 1144. madde kapsamında bu yasağa tabi olmayan farklı bir eşya yükleyerek sözleşmenin devamını sağlayabilir (TTK, m. 1218/5).

bb. Tarafların Fesih Hakkına Sahip Olmadığı Hâller

aaa. Eşyanın Sadece Bir Kısmına İlişkin Engeller

Eşyanın yalnızca bir kısmına ilişkin ihracat, ithalat veya transit geçiş yasağı gibi engeller sözleşmenin feshedilmesine neden olmaz. Taşıtan, bu tür kısıtlamalar nedeniyle serbest olmayan eşyayı gemiden almak ve uzaklaştırmak zorundadır. Yolculuk başlamadan önce taşıtan, taşıyanın durumunu ağırlaştırmamak koşuluyla, serbest olmayan eşya yerine başka bir yük teslim edebilir. Alternatif olarak taşıtan, navlun ücretinin yarısını ödeyerek sözleşmeyi feshetmeyi tercih edebilir. Ancak yolculuk başladıktan sonra, taşınamayan eşya nedeniyle sözleşme feshedilmez ve taşıyana tam navlun ödenir (TTK, m. 1219/1). Örneğin taşıtan, gemiye yüklenmiş olan bir kargonun ithalat yasağı nedeniyle taşınamayacağını öğrenirse, bu eşyanın gemiden uzaklaştırılmasını sağlamalıdır.

Kısmi yolculuk çarteri ve kırkambar sözleşmelerinde, eşyanın bir kısmına ilişkin engellerden dolayı fesih hakkı bulunmaz (TTK, m. 1219/2). Örneğin kırkambar sözleşmesinde, taşıtan eşyanın taşınması engellense dahi diğer taşıtanların hakları dikkate alınarak sözleşme feshedilemez.

bbb. Kaptanın Haklı Bir Sebeple Rotadan Sapması

Kaptanın denizde can veya mal kurtarmak gibi haklı bir nedenle rotadan sapması, tarafların hak ve yükümlülüklerini değiştirmez. Bu durum taşıyanı, bu sapma nedeniyle doğabilecek zararlardan sorumlu tutmaz (TTK, m. 1220/1). Örneğin bir geminin kaptanı, yolculuk sırasında rotadan saparak bir başka gemiye yardım ederse, bu durumda taşıtan taşıyandan herhangi bir zarar tazmini talep edemez. Türk Medeni Kanunu’nun dürüstlük kurallarını düzenleyen 2. maddesi burada uygulanabilir. Dürüstlük kuralları çerçevesinde kaptanın haklı bir gerekçe sunması beklenir (TTK, m. 1220/2). Örneğin kaptanın rotadan sapmasının zorunlu ve acil bir durumda gerçekleştiği, iyi niyetle hareket ettiği ispatlanmalıdır.

ccc. Geminin Yolculuk Sırasında Tamir Gereksinimi

Yolculuk sırasında geminin tamir edilmesi gerekirse, taşıtan, navlun ve diğer alacakların ödenmesi ya da teminat verilmesi koşuluyla eşyanın boşaltılmasını talep edebilir veya tamir sürecini bekleyebilir. Ancak zaman üzerine kararlaştırılmış navlunda, tamir süresi hesaba katılmaz (TTK, m. 1221/1). Örneğin geminin motorunda arıza meydana geldiğinde, taşıtan tamir süresince yükünü boşaltma hakkına sahiptir. Boşaltma işlemleri, ilgili diğer mevzuata uygun yürütülmelidir (TTK, m. 1221/2). Örneğin taşıtan, boşaltma sırasında taşınan malların güvenliğinden sorumludur.

Kısmi yolculuk çarteri veya kırkambar sözleşmelerinde tamir sırasında eşya boşaltılmışsa, taşıtan navlunu ve diğer alacakları ödemek koşuluyla eşyayı geri alabilir (TTK, m. 1221/3).

cc. Diğer Sebeplerin Fesihe Etkisi

Yolculuğun Gecikmesi; Yolculuk, bu Kanun’da öngörülenler dışında bir doğal olay ya da beklenmeyen bir durum nedeniyle gecikirse, tarafların hak ve yükümlülükleri değişmez. Ancak gecikme, sözleşmenin belli bir amacını tamamen ortadan kaldırmışsa, taraflara fesih hakkı doğabilir. Ayrıca, uzun süreli gecikmelerde taşıtan, eşyanın boşaltılmasını talep edebilir. Bu durumda, eşyanın yeniden yüklenmesi ve taşınması giderleri taşıtana aittir. Eşyanın yeniden yüklenmemesi hâlinde, taşıtan navlun bedelini ödemek ve boşaltma kaynaklı zararları karşılamak zorundadır (TTK, m. 1222/1). Örneğin uzun süreli bir karantina nedeniyle yolculuğun amacının ortadan kalkması hâlinde taşıtan, yükünü boşaltmayı talep edebilir.

Kamu tasarrufundan kaynaklanan gecikmelerde, zaman üzerine kararlaştırılmış navlun işlemez (TTK, m. 1222/2). Örneğin limanda uygulanan karantina tedbirleri nedeniyle bekleme süresi uzayan gemide, zaman esasına dayalı navlun tahsil edilmez.

Kısmi yolculuk çarteri ve kırkambar sözleşmelerinde, taşıtan geçici boşaltma hakkını yalnızca diğer taşıtanların onayı ile kullanabilir (TTK, m. 1222/3). Örneğin diğer taşıtanların muvafakati olmadan kırkambar sözleşmesi kapsamında yük boşaltılamaz.

14.Fesih Hakkının Kullanılması

a) Feshin Bildirimi

Fesih hakkı, yazılı bir bildirimle kullanılmalıdır. Bu bildirim; e-posta, faks veya benzeri teknik araçlarla yapılabilir. Ancak bildirim yazılı olmalı ve taraflar arasında belgelenebilir bir şekilde iletilmelidir. Bu, hukuki güvenceyi sağlamak ve fesih işlemine dair olası ihtilafların önüne geçmek için önemlidir. Örneğin taşıtan, sözleşmenin sona erdirilmesi için taşıyana yazılı bir e-posta göndererek fesih bildiriminde bulunabilir (TTK, m. 1224).

b) Fesih Hakkının Hüküm ve Sonuçları

aa. Sözleşme Yolculuk Başlamadan Önce Feshedilmişse

Eğer navlun sözleşmesi, yolculuk başlamadan önce feshedilmişse, taraflar birbirine tazminat ödemekle yükümlü olmaz. Ancak fesih anına kadar doğmuş borçlar ifa edilmelidir. Bu hüküm, tarafların zarar görmesini engellemek amacıyla getirilmiştir. Örneğin gemi yüklenmeden önce ihracat yasağı nedeniyle fesih gerçekleşirse, yalnızca o ana kadar yapılan yükleme hazırlıkları gibi masraflar ödenir (TTK, m. 1225)

bb. Sözleşme Yolculuk Başladıktan Sonra Feshedilmişse

Yolculuk başladıktan sonra fesih hakkı kullanıldığında, taşıyana fesih anına kadar doğmuş olan alacaklarının yanı sıra, yolculuk için mesafe navlunu da ödenir. Mesafe navlunu, eşyanın yola çıktığı limana geri getirilmiş olsa bile, 1210. madde uyarınca yolculuk mesafesi, süresi, zorluk derecesi ve risklerine göre hesaplanır. Örneğin yolculuk sırasında fesih gerçekleşirse, taşıyana fesih anına kadar olan mesafe navlunu ödenmek zorundadır (TTK, m. 1226/1).

Fesih sırasında eşya, geminin bulunduğu veya en yakın olduğu limanda boşaltılır. Ancak, kısmi yolculuk çarteri ve kırkambar sözleşmelerinde boşaltma işlemi diğer taşıtanların muvafakati olmadan gerçekleştirilemez. Taşıtan, bu durumda boşaltma işleminin sebep olduğu masraf ve zararları karşılamakla yükümlüdür. Örneğin bir kırkambar sözleşmesinde taşıtan, diğer taşıtanların onayı olmadan yolculuğun durmasını talep edemez. Ancak, masraf ve zararları karşılayarak bu talebini yerine getirebilir (TTK, m. 1226/2)

cc. Kaptanın Yükümlülüklerinin Devamı

Fesih sonrasında kaptanın, eşyanın güvenli bir limanda depolanması veya başka bir gemiyle taşınmasını sağlama gibi yükümlülükleri devam eder. Bu yükümlülükler, kaptanın yükle ilgili menfaatleri koruma sorumluluğundan kaynaklanır. Bu kapsamda kaptan, gerektiğinde eşyayı güvenli bir şekilde aktarmak için uygun önlemleri alabilir. Ayrıca, taşıyan ve donatan, kaptanın bu yükümlülüklerini yerine getirirken oluşabilecek zararları tazmin etmekle sorumludur (TTK, m. 1226/3). Örneğin fesih sonrası gemide kalan yüklerin kaptan tarafından en yakın limanda güvence altına alınması sağlanmalıdır. Bu süreçte kaptanın yükü koruma yükümlülüğü devam eder.

ÖNEMLİ HATIRLATMA

Navlun sözleşmeleri, deniz ticareti hukukunun kapsamlı ve özel düzenlemelerine tabidir. Navlun sözleşmesinin kurulması, tarafların yükümlülükleri, fesih süreçleri ve sorumlulukların belirlenmesi gibi hususlar, Türk Ticaret Kanunu’nda öngörülen ayrıntılı yasal gerekliliklere uygun olarak yürütülmelidir. Hak ve menfaatlerinizin korunması, olası uyuşmazlıkların önüne geçilmesi ve sürecin eksiksiz tamamlanması için bir avukat veya deniz ticareti hukukuna vakıf bir uzmandan profesyonel destek almanız önemlidir. Navlun sözleşmesi kapsamında taşınacak yükün başlangıç ve varış noktası ister İzmir, ister Mersin, ister İstanbul, isterse Zonguldak, ister Kocaeli, ister Tuzla, ister Dilovası olsun fark etmez; bu süreçlerde uzman desteği almanız, haklarınızın korunması açısından kritik öneme sahiptir.

Read More

Türk Ticaret Kanunu’na Göre Gemi İpoteği

Av. Meryem GÜNAY, Av.Dr. Mehmet GÜNAY

Giriş

Deniz ticareti ve taşımacılığında alacaklının haklarını güvence altına almak adına gemi ipoteği büyük önem taşır. Türk Ticaret Kanunu (TTK), gemi ipoteğini, alacaklının haklarını teminat altına alan güçlü bir güvence aracı olarak 1014 ila 1053. maddelerinde ayrıntılı bir şekilde düzenler. Gemi ipoteği, alacaklının, borçlunun borcunu ödememesi halinde alacağını geminin bedelinden tahsil etme hakkı verirken; taşınmaz rehni hükümlerine benzer yapısıyla gemi ve deniz ticaretine özgü koşulları gözetir. Gemi ipoteği yalnızca gemi bedelini değil, gemiye bağlı bütünleyici parçalar, eklentiler, sigorta tazminatları gibi yan unsurları da kapsayarak alacaklıya geniş kapsamlı bir güvence sunar. Bu çalışmada, gemi ipoteğinin TTK çerçevesinde kurulması, kapsamı, devri ve sona ermesine ilişkin detaylar ele alınacak; alacaklının alacağını güvence altına alması ve borçlunun yükümlülüklerini yerine getirmesi sürecinde tarafların hak ve sorumlulukları incelenecektir.

1. Gemi İpoteğinin Niteliği

Gemi ipoteği, TTK kapsamında bir alacağı teminat altına almak için gemi üzerinde kurulan ve alacaklıya, borç ödenmediği takdirde alacağını geminin bedelinden tahsil etme hakkı veren bir rehin türü olarak tanımlanır. Gemi ipoteği, borç ödenmediği takdirde alacaklıya geminin satışını talep ederek alacağını tahsil etme yetkisi veren bir güvence sağlar. Bu ipotek türü yalnızca sicile kayıtlı gemiler üzerinde kurulabilir ve mevcut borçların yanı sıra ileride doğabilecek veya şarta ya da kıymetli evraka bağlı alacakları da teminat altına alacak şekilde oluşturulabilir (TTK 1014/1).

a) Alacaklının Hakkının Alacağa Göre Belirlenmesi

Gemi ipoteğinden doğan alacaklı hakkı, yalnızca alacağın miktarına göre belirlenir. Yani, alacaklının hakkı, ipotekli geminin bedelinden kendi alacağını tahsil etme yetkisiyle sınırlıdır. Bu durum, alacaklıya hakkını geminin değerinden alabilmesi için güvence sağlar, ancak ipoteğin kendisi, alacağın miktarını aşamaz (TTK 1014/2).

b) Paylı Mülkiyete Tabi Gemilerde İpotek

Bir geminin paylı mülkiyet durumunda olması halinde, her bir paydaş yalnızca kendi payı üzerinde ipotek kurabilir. Bu durumda kurulan ipotek yalnızca o pay üzerinde geçerli olur ve diğer paydaşların haklarına etki etmez. Bu, paydaşların bağımsız olarak kendi mülkiyet haklarını teminat altına almalarını sağlar. Ancak geminin tamamının rehni söz konusu olduğunda, ipotek kurulan paylar haricinde kalan diğer paydaşların onayı olmaksızın geminin tamamı üzerinde yeni bir rehin işlemi gerçekleştirilemez. Bu düzenleme, her bir paydaşın yalnızca kendi payı üzerinden sorumlu olmasını sağlayarak ipoteğin tarafsız ve güvenilir bir şekilde tesis edilmesini amaçlar (TTK 1014/3; Gemi Sicili Yönetmeliği Madde 35/2).

Eğer geminin tüm payları tek bir malikin elinde toplanırsa, farklı alacaklılar lehine aynı gemi üzerinde ayrı ayrı paylar için gemi ipoteği kurulamaz. Bu düzenleme, farklı alacaklılar lehine kurulacak ayrı ipoteklerin çakışmasını ve ipotek hakları arasında çatışmayı önlemektedir (TTK 1014/4; Gemi Sicili Yönetmeliği Madde 35/2).

c) Elbirliği Mülkiyetine Tabi Gemilerde İpotek

Elbirliği mülkiyeti altında olan gemilerde (örneğin, miras yoluyla birden fazla kişinin ortak mülkiyetinde olan gemilerde) ipotek kurulabilmesi için geminin tamamı üzerinde işlem yapılması gereklidir. Bu durumda, ipotek işleminin geçerli olabilmesi için tüm ortakların onayı zorunludur. Elbirliği mülkiyetinde, pay sahipleri kendi payları üzerinde bireysel olarak ipotek kuramaz; tüm ortakların birlikte hareket etmesi gerekir. Bu düzenleme, ipotek tesisinde ortakların bir arada karar almasını zorunlu kılarak alacaklının haklarını güvence altına alır ve elbirliği mülkiyetindeki ipotek işlemlerinde birlik ve uyumu sağlar (Gemi Sicili Yönetmeliği Madde 35/3).

d) Birden Fazla Gemi veya Gemi Payı Üzerinde İpotek Kurulması

Aynı alacak için birden çok gemi veya gemi payı üzerinde ipotek kurulabilir. Bu durumda, her bir geminin sicil kayıtlarına diğer gemiler üzerindeki takyit bilgisi re’sen eklenir. Yani tüm gemiler için ipotek bilgisi otomatik olarak güncellenir. Bu düzenleme, alacaklının aynı alacağı teminat altına almak için birden fazla gemiyi ipotek kapsamına almasını sağlar ve alacaklıya tüm gemiler üzerinde ipotek hakkı tanır. Eğer ipotek sonradan başka bir gemiye veya gemi payına da genişletilirse, aynı işlemler diğer gemilerin sicil kayıtlarına da yapılır, böylece ipotek bilgileri eksiksiz ve güncel kalır.

Alacaklı, aynı alacak için birden fazla gemi veya gemi payı üzerinde kurulan ipotek sayesinde, alacağını her bir geminin bedelinden tahsil etme hakkına sahip olur. Bu tür bir ipotek, tüm gemiler üzerinde bir bütün olarak alacağın teminatı olarak değerlendirilir. Gemilerden herhangi biri üzerindeki ipotek sona erdiğinde, bu durum diğer gemilerin sicil kayıtlarına da işlenir. Bu sayede, alacaklının alacağını tahsil edememesi durumunda tüm gemilerin satış bedelinden yararlanabilmesi sağlanmış olur ve alacaklının hakları güvence altına alınır (TTK, m.1014/1; Gemi Sicili Yönetmeliği Madde 34).

2. Gemi İpoteğinin Kurulması

Gemi ipoteği, borçlunun bir alacağı teminat altına almak amacıyla gemisi üzerinde ipotek kurulmasını kabul ettiği durumlarda alacaklıya, borç ödenmediği takdirde geminin bedelinden alacağını tahsil etme hakkı sağlar. Türk Ticaret Kanunu ve Gemi Sicili Yönetmeliği uyarınca, sicile kayıtlı gemilerin rehni yalnızca gemi ipoteği yoluyla sağlanabilir ve bu ipotek ileride doğabilecek veya şarta bağlı alacaklar için de kurulabilir. Ayrıca, ipotek yalnızca yazılı bir sözleşmeye dayanarak kurulabilir ve tescil edilmediği sürece alacaklıya ayni hak kazandırmaz. Bu süreç, alacaklının haklarının korunması ve ipoteğin üçüncü kişilere karşı da geçerlilik kazanması açısından önemlidir (TTK, m.1015/1; Gemi Sicili Yönetmeliği Madde 33/1).

a) İpotek Sözleşmesinin Yazılı Şekilde Yapılması

aa. Sicil Müdürlüğünde Yazılı Sözleşme Zorunluluğu

Gemi ipoteğinin kurulabilmesi için borçlu (gemi sahibi) ve alacaklı arasında yazılı bir ipotek sözleşmesi yapılması gerekir. Sözleşme, noter huzurunda veya geminin kayıtlı olduğu sicil müdürlüğünde imzalanarak onaylanmalıdır. Bu imza ve onay işlemi, ipotek sözleşmesine resmiyet kazandırır ve alacaklıya ipotekle güvence altına aldığı alacağı tahsil edebilme hakkı tanır. Noterde yapılan onay işlemleri yerine, tarafların veya temsilcilerinin geminin kayıtlı olduğu sicil müdürlüğüne bizzat başvurarak yazılı tescil talebinde bulunması da mümkündür. Bu durumda, sicil müdürlüğü huzurunda kimlik tespiti yapılarak sözleşme imzalanır ve geçerli hale gelir. İmzalanan sözleşme GESBİS’e (Gemi Sicil Bilgi Sistemi) şerh edilerek gemi dosyasına konulur (TTK, m.1015/2; Gemi Sicili Yönetmeliği Madde 33/2).

bb. Noter Huzurunda Sözleşme Zorunluluğu

Gemi ipoteği için yapılan yazılı anlaşma noter tarafından tanzim edilmiş veya onaylanmış ise, bu belgelerin sicil müdürlüğüne sunulması yeterlidir. Noter onaylı sözleşmenin sicil müdürlüğüne ibraz edilmesi ile ipotek tescil işlemi gerçekleştirilir. Bu durumda, gemi maliki veya alacaklının noter onaylı ipotek sözleşmesi ile sicil müdürlüğüne tescil başvurusu yapması yeterli kabul edilir. Sicil müdürlüğü, noter onaylı sözleşmeyi inceleyerek tescil işlemini tamamlar (Gemi Sicili Yönetmeliği Madde 33/4).

b) İpoteğin Harç Bedelinin Ödenmesi

Gemi ipoteği kurulurken 492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca belirlenen harçların ödenmesi zorunludur. Harç bedellerinin ödendiğine dair belgelerin sicil müdürlüğüne sunulması gereklidir. Aksi halde tescil işlemi yapılmaz. Harç ödemesi, alacaklının ipotekle teminat altına aldığı hakların geçerlilik kazanması için zorunlu bir aşamadır. (Gemi Sicili Yönetmeliği Madde 33/3).

c) İpoteğin Gemi Siciline Tescil Edilmesi

Gemi ipoteği, yalnızca gemi siciline tescil edilmesi durumunda geçerlilik kazanır. Bu tescil işlemi, alacaklının ipotek hakkını ayni hak olarak elde etmesini ve üçüncü kişilere karşı ileri sürebilmesini sağlar. Tescilden önce alacaklı ile borçlu arasında yazılı bir ipotek anlaşması yapılmış ve borçlu tarafından alacaklıya kayda onay verildiği bildirilmişse veya sicil müdürlüğüne kayıt dilekçesi sunulmuşsa, bu işlemler tescil için yeterli bir temel oluşturur. Bu aşamadan sonra taraflar tescilden kaçınamaz, yani tescil başvurusunu geri çekme veya işlemi iptal etme gibi bir hakları bulunmaz. Tescil, tarafların ipotek anlaşmasını gerçekleştirdikten sonra kesinleşmesini sağlar ve alacaklının haklarını güvence altına alır (TTK, m.1015/3; Gemi Sicili Yönetmeliği Madde 33/1).

Gemi ipoteğinin sicile tescil edilmesi talep edildiğinde, ipotek kaydı GESBİS (Gemi Sicil Bilgi Sistemi) üzerinde geminin takyidat (kısıtlama) bölümüne işlenir. Tescile dayanak teşkil eden belgeler, geminin sicil dosyasında saklanır. GESBİS kaydı, ipoteğin resmiyet kazanması ve ipotek hakkının belgelenmesi için gereklidir. Bu süreç, alacaklının ipotekten doğan haklarını korur ve ipotek işlemlerinin üçüncü kişilere karşı da geçerli hale gelmesine olanak tanır (Gemi Sicili Yönetmeliği Madde 33/5).

d) Yabancı Ülkede Satın Alınmış Gemi Üzerinde İpotek Kurulması

Yabancı bir ülkede edinilmiş fakat henüz Türk Gemi Sicili veya Türk Uluslararası Gemi Sicili’ne kaydedilmemiş gemiler için, bayrak şahadetnamesine işlenen bir şerh tescil hükmünde sayılır. Bu tür gemiler Türkiye’de sicile kaydedildiğinde, ipotek otomatik olarak sicile geçirilir (TTK, m.1015/5).

e) Tahvil ve Senetlere Bağlı Alacaklar İçin Gemi İpoteği Kurulması

Hamiline yazılı bir tahvile dayalı alacaklar için gemi ipoteği kurulacaksa, tahvillerin sayısı, her tahvilin bedeli ve ayırt edici işaretleri sicil kaydına eklenir. Ayrıca, alacak miktarının tamamı için ipotek kurulacaksa, ipotek borçlu ve alacaklılar adına hareket eden bir temsilci lehine de tescil edilebilir. Eğer ipotek, tahvil ihraç eden bir işletme adına kuruluyorsa, gemi ipoteği tahvil sahipleri lehine bir rehin hakkı olarak sicile tescil edilir. Bu ayrıntılı bilgiler, ipoteğe konu olan alacakların netleştirilmesi ve tahvil sahiplerinin haklarının korunması açısından önemlidir (TTK.m.1016/6).

g) Poliçe veya Ciro Edilebilir Senetlere Dayalı Alacaklar

Bir poliçeden, hamiline yazılı bir senetten veya ciro ile devri mümkün diğer senetlerden doğan alacaklar için gemi ipoteği kurulması halinde, ipotekli alacağı sonradan iktisap edenlerin haklarını temsil etmek üzere bir temsilci atanabilir. Bu temsilci, ipoteğin paraya çevrilmesi ve takip işlemlerinde alacaklı adına hareket etme yetkisine sahip olur. Bu durumda temsilcinin kimliği ve yetkileri de sicil kaydına eklenir; ayrıca, tescil talepnamesinde temsilcinin yetkileri ile ilgili ayrıntılara yer verilebilir. Bu düzenleme, senet alacaklılarının haklarının korunmasını ve ipotekli işlemler sırasında temsilci aracılığıyla yönetilmesini sağlar (TTK.m.1016/7).

4. Gemi İpoteğinin Derecesi

Gemi üzerindeki ipoteklerin sıralaması, Türk Medeni Kanunu’nda (TMK) taşınmaz rehni için belirtilen kurallar doğrultusunda belirlenir. Bu derecelendirme sistemi, gemi ipoteklerinin öncelik sırasını netleştirerek, ipotekli alacaklılar arasında tahsilat sürecinde oluşabilecek anlaşmazlıkları önlemeyi amaçlar (TTK, m. 1017).

a) Gemi İpoteğinin Güvence Derecesi

Gemi ipoteği ile sağlanan güvence, ipotek tescilinde belirtilen rehin derecesiyle sınırlıdır. Bu güvence sınırı, gemi üzerindeki her ipotek derecesinin yalnızca tescil edilen miktar kadar güvence sağladığını ifade eder. Birinci sırada yer alan ipotek, diğer alacaklılara göre öncelikli bir tahsilat hakkına sahiptir. Bu düzenleme, alacaklılara borcun tahsili sürecinde kendi sıralamasına göre öncelik tanıyarak güvence sağlar (TMK, m. 870).

b) Gemi İpotekleri Arasında Derece Geçişi ve Boşalan Dereceler

Gemi ipoteklerinde daha üst sıradaki bir ipoteğin terkin edilmesi, otomatik olarak alt sıradaki ipotekli alacaklının o boşalan dereceye geçmesine olanak tanımaz. Boşalan derece, yalnızca yeni bir ipotek hakkı kurulması için kullanılabilir. Ancak, alt sıradaki ipotekli alacaklıların bu boş dereceye geçiş hakkı konusunda bir anlaşmaları bulunuyorsa, bu anlaşmanın resmi şekilde yapılması ve gemi siciline şerh edilmesi gereklidir. Bu düzenleme, ipotek dereceleri arasında güvenilir bir sıralama ve geçiş süreci oluşturarak alacaklılar arası hakları korur (TMK, m. 871).

c) Gemi İpoteğinde Boş Dereceler ve Paraya Çevirme Süreci

Gemi üzerindeki ipoteklerin tahsili sürecinde, daha üst sırada bir ipotek bulunmuyorsa veya önceki ipoteğin tescilde belirtilen miktarı eksikse, boş olan bu dereceler hesaba katılmadan sonraki sıradaki alacaklılar arasında tahsil edilen bedel dağıtılır. Bu durumda, boş derecelere alacaklıların geçişi söz konusu olmaz ve satış bedeli kendi sıralarına göre alacaklılara dağıtılır. Bu kural, alacaklılar arasında ipotek derecelerine göre adil bir tahsilat süreci sağlamak için uygulanır (TMK, m. 872).

5. Gemi İpoteğinin Teminat Altına Aldığı Alacak ve Yan Edimler

Gemi ipoteği, yalnızca ana borç miktarını değil, aynı zamanda çeşitli ek edimleri ve yan giderleri de teminat altına alır. Türk Ticaret Kanunu 1018 ve 1019. maddelerine göre, gemi ipoteğinin sağladığı teminat kapsamı, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) taşınmaz rehni ile ilgili düzenlemelerinde yer alan alacak unsurları ile paralellik göstermektedir. Bu durum, ipoteğin kapsamını genişleterek alacaklıya daha fazla güvence sağlamayı hedefler (TTK, m. 1018).

a) Genel Olarak Teminat Kapsamı

İpotekli bir gemi, TMK’nın 875 ve 876. maddelerinde belirtilen ana borç, takip giderleri, gecikme faizleri ve diğer yan masraflar için teminat sağlar. Böylece ipotek kapsamı, yalnızca ana para alacağını değil, alacaklının uğrayabileceği tüm zararları karşılayacak şekilde genişler (TMK, m. 875).

aa. Ana Para ve Takip Giderleri

Gemi ipoteği, asıl alacak miktarının yanı sıra takip giderlerini ve borcun ödenmemesi nedeniyle oluşacak gecikme faizini de kapsar. Bu düzenleme, alacaklının borcun tahsili için yapacağı her türlü zorunlu giderin teminat altına alınmasını sağlar ve alacaklının ipoteğe konu olan geminin değerinden tüm haklarını tahsil etmesine olanak tanır (TMK, m. 875/1-2).

bb. Faiz ve Üç Yıllık Faiz Güvencesi

Gemi ipoteği, ana para alacağının yanı sıra iflasın açıldığı veya ipoteğin paraya çevrilmesinin talep edildiği tarihe kadar işleyen üç yıllık faiz alacağını ve son vadeden itibaren işleyen faizi de kapsar. Ancak, alacaklının daha önce belirlenmiş olan faiz oranını, sonradan gelen diğer alacaklıların zararına olacak şekilde artırması mümkün değildir. Bu düzenleme, sonraki alacaklıların haklarını koruma amacı taşır ve faizin kapsamını belirli bir sınır içinde tutar (TMK, m. 875/3).

cc. Zorunlu Masraflar

Gemi ipoteği, alacaklının ipotekli geminin korunması için yaptığı zorunlu masrafları da teminat altına alır. Örneğin, gemi malikinin borçlu olduğu sigorta primlerinin alacaklı tarafından ödenmesi gibi giderler, doğrudan rehinli alacak gibi değerlendirilir ve teminat kapsamına dahil edilir. Bu, alacaklının ipotekli geminin değerini koruma amaçlı yaptığı harcamaların da güvence altında olduğunu ifade eder (TMK, m. 876).

b) Faizler ve Genişletilmiş Güvence

TTK 1019. maddeye göre, gemi ipoteği kapsamında teminat altına alınan faiz oranı, belirli durumlarda artırılabilir ve kanuni faiz oranı kapsamına genişletilebilir. Eğer ipotekli alacak faizsiz bir alacak ise veya faiz oranı o tarihteki asgari kanuni faiz oranından düşükse, alacaklının, aynı derecedeki veya sonradan gelen diğer alacaklıların onayına gerek duymaksızın, faizi kanuni oran üzerinden talep etme hakkı vardır. Bu düzenleme, ipotek kapsamında sağlanan güvenceyi artırarak alacaklının faiz alacağını daha güçlü bir güvence altına almasını sağlar (TTK, m. 1019/1).

İpotekli alacaklarda, faizlerin ödeme zamanı ve ödeme yerinde yapılacak değişiklikler için diğer alacaklıların onayına gerek duyulmaz. Bu değişiklikler alacaklının yararına olacak şekilde yapılarak alacağın tahsili sürecinde esneklik sağlanır ve alacaklının hakları korunur (TTK, m. 1019/2).

6. Gemi İpoteğinin Kapsamı

Türk Ticaret Kanunu, gemi ipoteğinin kapsamını geniş bir çerçevede ele alarak sadece geminin fiziksel varlığı üzerinde değil, çeşitli yan varlıklar, bütünleyici parçalar, eklentiler, sigorta tazminatları ve gemi yerine geçecek değerler üzerinden de alacaklının haklarını güvence altına alır. TTK’nın 1020 ila 1029. maddelerinde düzenlenen bu kapsam hükümleri, gemi ipoteğinin çok yönlü teminat yapısını tanımlar.

a) Gemi, Gemi Payı, Bütünleyici Parçalar, Eklentiler ve Gemi Yerine Geçen Bedeller

Gemi ipoteği, yalnızca geminin kendisi ile sınırlı kalmaz; gemiye ait çeşitli unsurları da teminat altına alır. TTK’nın 1020. maddesine göre, ipoteğin kapsamına giren bu unsurlar şunlardır:

aa. Gemi ve Gemi Payları

Gemi ipoteği, doğrudan gemi üzerinde veya geminin belirli bir payı üzerinde kurulabilir. Paylı mülkiyet durumunda, ipotek yalnızca belirli bir malike ait olan gemi payı üzerinde kurulur ve yalnızca o paydan doğan alacak hakkını teminat altına alır. Gemi payı üzerine kurulan ipotek, paylı mülkiyet sisteminde farklı malikler arasında ipotek haklarının çakışmaması açısından önemlidir. Eğer tüm paylar tek bir malike aitse, ayrı ayrı paylar üzerinde ipotek kurulamaz, yalnızca gemi bütünü üzerinde tek bir ipotek tesis edilir (TTK, m. 1020).

bb. Bütünleyici Parçalar ve Eklentiler

Gemiye bağlı bütünleyici parçalar ve eklentiler de gemi ipoteğinin kapsamına dahildir. Bu parçalar ve eklentiler, geminin verimli işletilmesini sağlamak amacıyla gemiye eklenen varlıkları içerir. Ancak bu parçalar, normal işletme gereği olarak gemiden ayrılır veya devredilirse artık ipotek kapsamından çıkar. Ayrıca, ipotekli gemiye alacaklının el koymasından önce bütünleyici parçaların veya eklentilerin kalıcı olarak gemiden uzaklaştırılması durumunda, ipotek kapsamı bu unsurları içermez. Bu düzenleme, alacaklının haklarını koruyarak, geminin parça ve eklentilerle değerinin korunmasını amaçlar (TTK, m. 1020/2-3).

Bir yük gemisinde, vinç gibi yükleme-boşaltma işlemlerinde kullanılan ekipmanlar, geminin verimli işletilmesi için kritik olan bütünleyici parçalardan biridir. Gemi ipoteğine dahil olan bu vincin, bakım veya onarım gibi nedenlerle kısa bir süreliğine gemiden çıkarılması, normal işletme gereği olduğu için ipoteğin kapsamı dışında tutulmaz. Ancak vinç, alacaklının gemiye el koymasından önce kalıcı olarak bir başka gemiye veya işletmeye devredilirse, artık gemi ipoteğinin teminat kapsamından çıkar.

 Bir yolcu gemisinin bünyesinde yer alan, gemiye sabitlenmiş küçük bir teknede kurtarma ve acil durum amaçlı kullanılan özel botlar da ipotek kapsamına dahildir. Bu botlar, gemiyle birlikte kullanılması gereken eklentilerden biridir. Ancak eğer bu botlar, gemi başka bir ülkeye sefer düzenlerken yerel bir işletmeye geçici olarak kiralanırsa, bu durum ipoteğin kapsamını etkilemez. Ancak alacaklının gemiye el koymasından önce kalıcı olarak başka bir şirkete devredilirse, artık ipotek kapsamında yer almaz.

Bir balıkçı gemisinde, avlanmada kullanılan sonar cihazı gibi özel ekipmanlar, geminin faaliyetine göre kritik bütünleyici parçalardan biridir. Bu cihaz, gemi ipoteği kapsamına girer ve alacaklının teminatını artırır. Ancak, bu cihaz gemiden tamamen çıkarılıp satılırsa veya başka bir gemiye devredilirse, bu durum ipoteğin teminat kapsamından çıkarılmasını gerektirir. Alacaklı, cihazın artık gemide bulunmaması nedeniyle ipotek hakkını bu parça üzerinde ileri süremez.

cc. Gemi Yerine Geçen Bedel ve Tazminatlar

Kamulaştırma veya hasar nedeniyle geminin bedelinin ödenmesi veya üçüncü şahıslarca gemiye verilen zarardan kaynaklanan tazminatlar da ipotek kapsamında kabul edilir. Kamulaştırılan geminin bedeli, alacaklının haklarını korumak adına teminat olarak değerlendirilir. Aynı şekilde, geminin ziyaı veya hasar görmesi durumunda gemi malikinin üçüncü kişilere karşı talep edeceği tazminat istemleri de ipoteğin kapsamına girer (TTK, m. 1020/4).

b)  Sigorta Ödemeleri

Gemi ipoteği, gemiye ilişkin sigorta tazminatını da teminat kapsamına alır. TTK’nın 1022. maddesine göre, sigorta kapsamında doğan tazminatlar, ipotekli alacaklıya karşı bir güvence olarak kabul edilir.

aa. Sigorta Primi ve Diğer Masrafların Güvencesi

İpotek teminatı altında olan gemiye ilişkin sigorta primleri ve diğer masraflar, alacaklının güvence kapsamında talep edebileceği unsurlardır. Alacaklı, ipotekli geminin korunması için ödemiş olduğu sigorta primleri ve masrafları, ipotek kapsamına dahil ederek tahsil etme hakkına sahiptir (TTK, m. 1022/2).

bb. Sigortacının Tazminat Ödemeleri

Sigortacı, geminin hasar görmesi durumunda tazminatı malike ödemekle yükümlüdür. Sigortacı, geminin önceki durumuna getirilmesi veya gemi alacaklılarına ödeme yapılması amacıyla tazminat bedeli ödemişse, bu ödeme ipotekli alacaklıya karşı geçerlidir. Örneğin, gemi bir hasar gördüğünde ve sigortacı hasarın onarımı için bir ödeme yaptığında, bu ödeme ipotekli alacaklının haklarını korur. Ancak geminin önceki durumuna getirilmesi sağlanırsa, sigortacının ipotekli alacaklıya olan sorumluluğu sona erer. Bu düzenleme, sigorta ödemelerinin ipotekli alacaklıya güvence olarak sağlanmasını hedefler (TTK, m. 1023/1-2).

cc. Gemi İpoteğinin Sigortacıya Bildirilmesi Durumunda Yükümlülükleri

Alacaklının ipotekli alacağını sigortacıya bildirmesi durumunda, sigortacı çeşitli bilgilendirme yükümlülükleriyle yükümlü hale gelir. TTK’nın 1024. maddesi, bu yükümlülükleri belirler.

aaa. Sigorta Primlerinin Ödenmemesi Durumunda Alacaklıyı Bilgilendirme Yükümlülüğü

Sigorta primleri ödenmediğinde veya sigorta süresinden önce sona erdiğinde sigortacının ipotekli alacaklıya bilgi vermesi gerekir. Bu bildirim, alacaklının haklarını güvence altına alır. Eğer sigorta priminin ödenmemesi nedeniyle sürenin sonunda sigorta sözleşmesi sona ermişse, sigortacının alacaklıya bu durumu bildirmesi gereklidir. Bu durum, ipotekli alacaklının sigorta işlemlerinde güncel bilgilere sahip olmasını sağlar (TTK, m. 1024/1).

bbb. Sigorta Sözleşmesinin İptal veya Fesih Durumunda Alacaklıyı Bilgilendirme Yükümlülüğü

Sigorta sözleşmesi herhangi bir nedenle feshedildiğinde, ipotekli alacaklıya bu fesih durumu bildirilmelidir. Sözleşmenin feshi, cayma veya başka bir nedenle süresinden önce sona erdiğinde, sigortacının ipotekli alacaklıya sigorta sözleşmesinin sona erdiğini veya sona ereceği tarihi bildirmesi gereklidir. Böylece alacaklının hakları fesih durumunda da güvence altında olur (TTK, m. 1024/2).

dd. Sigortacının Borcundan Kurtulma Hakkı

Sigortacı, sigorta ettirenin veya sigortalının fiili dolayısıyla bazı durumlarda tazminat ödeme borcundan kurtulma hakkına sahiptir. Ancak, bu durumlarda bile ipotekli alacaklıya karşı olan borç varlığını sürdürür. Yani, sigorta ettiren veya sigortalının bir fiili, sigortacının ipotekli alacaklıya olan sorumluluğunu etkilemez. Sigortacının rizikonun gerçekleşmesinden sonra sigorta sözleşmesinden cayması halinde de bu durum geçerlidir. Sigortacı, ipotekli alacaklıya karşı sorumluluğundan kurtulamaz (TTK, m. 1027/1). Ancak belirli şartlar altında sigortacı, tazminat ödeme borcundan ve ipotekli alacaklıya karşı sorumluluktan kurtulabilir. Bu şartlar şu şekildedir:

Sigorta Priminin Zamanında Ödenmemesi: Sigorta ettiren tarafından prim ödemesi yapılmadığı takdirde, sigortacı tazminat ödeme yükümlülüğünden kurtulma hakkına sahiptir.

Geminin Denize veya Yola Elverişsiz Bir Durumda Yola Çıkması: Eğer gemi, denize veya yola elverişsiz bir durumda yola çıkarılmışsa, sigortacının tazminat ödeme yükümlülüğü ortadan kalkabilir.

Geminin Bildirilen veya Mutat Rotadan Ayrılması: Gemi, sigorta poliçesinde belirlenen rota veya mutat rotadan ayrılmışsa, sigortacı bu durumlarda da borcundan kurtulma hakkına sahiptir.

Bu şartlar sağlandığında sigortacı borcundan kurtulursa, ipotekli alacaklıya olan sorumluluğu da sona erer. (TTK, m. 1027/2).

ee. Sigorta Primlerinin Kabul Edilmesi Zorunluluğu

Sigortacı, sigorta primlerinin ödenmesi durumunda bu ödemeyi kabul etmek zorundadır. Bu durum, sigorta sözleşmesi gereğince ödemelerin düzenli olarak yapılmasını sağlar ve sigorta teminatının devamını güvence altına alır. Primlerin alacaklı tarafından ödenmesi durumunda da aynı şartlar geçerlidir (TTK, m. 1029).

ff. Gemi İpoteğinin Sigortacıya Bildirilmesi

İpotekli alacaklı, gemi ipoteğini sigortacıya bildirmişse, sigorta priminin ödenmediği veya sigorta ettirene ödeme süresi tanındığı durumlarda, sigortacının bunu gecikmeksizin alacaklıya bildirme yükümlülüğü vardır. Bu bildirim yükümlülüğü, primin ödenmemesi nedeniyle sigorta sözleşmesinin feshi durumunda da geçerlidir. Böylelikle, alacaklı, sigorta ilişkisinde meydana gelebilecek herhangi bir değişiklikten haberdar olur ve gerekli tedbirleri alma şansına sahip olur (TTK, m.1024/1).

Sigorta sözleşmesinin feshi, cayma veya diğer herhangi bir sebeple süresinden önce sona ermesi durumunda, sigortacının ipotekli alacaklıya sözleşmenin sona erdiğini veya sona ereceği tarihi bildirmesi zorunludur. İpotekli alacaklının, sigorta sözleşmesinin süresinden önce sona ermesine dair sebeplerden haberdar olması halinde, bu bildirimden itibaren iki haftalık bir sürede hüküm ifade eder. Bildirim yapılmazsa, sözleşmenin sona ermesi ipotekli alacaklıya karşı geçersiz olur (TTK, m.1024/2).

Sigorta priminin süresinde ödenmemesi yüzünden sözleşmenin feshedilmesi veya sigortacının iflası nedeniyle sözleşmenin sona ermesi durumunda, ikinci fıkrada belirtilen yükümlülük uygulanmaz. Bu gibi durumlarda, sigortacının sözleşmenin sona erdiğine dair bildirim zorunluluğu bulunmaz (TTK, m.1024/3).

Sigortacı, sigorta ettiren ile sigorta bedelini azaltan veya tehlike kapsamını daraltan bir anlaşma yaptığında, sigorta ettiren bu değişikliği ipotekli alacaklıya bildirmek zorundadır. Aksi takdirde, yapılan değişiklik ipotekli alacaklının haklarını etkilemez (TTK, m.1024/4). Sigorta sözleşmesi, sigorta ettirenin malvarlığında haksız bir fazlalık elde etme kastıyla kurduğu bir çifte sigorta nedeniyle geçersiz sayılırsa, sigortacı geçersizlik iddiasında bulunamaz. Ancak ipotekli alacaklı bu durumu öğrendikten sonra, bildirim yapılmış sayılır ve sözleşme ipotekli alacaklıya karşı da sona erer (TTK, m.1024/5).

Gemi birden fazla sigortacı tarafından sigortalanmışsa, ipotekli alacaklı tarafından yapılan bildirimin yalnızca bir sigortacıya yapılması yeterlidir. Bu durumda, ipotekle ilgili bilgilendirme sorumluluğu bildirimi alan sigortacıya ait olur. Sigortacının diğer sigorta şirketlerine bilgi verme yükümlülüğü, ipotekli alacaklının tüm sigorta şirketleriyle ayrı ayrı iletişime geçme zorunluluğunu ortadan kaldırır (TTK, m.1025).

9. Gemi İpoteğinin Hükümleri

Gemi ipoteği, alacaklıya borcun ödenmemesi durumunda ipotekli geminin bedelinden alacağını tahsil etme hakkı tanır. Ancak, bu süreç borcun muaccel olup olmamasına göre değişir. Türk Ticaret Kanunu’nda, alacağın muaccel olmasından önce ve sonra alacaklı ve malikin sahip olduğu haklar detaylandırılmıştır.

a) Alacağın Muaccel Olmasından Önce

aa. İpotekli Alacaklının Hakları

aaa. Gemi Maliki Aleyhine

Gemi veya tesisatının kötüleşmesi sonucu ipoteğin sağladığı teminat tehlikeye düşerse, alacaklı, malike bu tehlikeyi gidermesi için uygun bir süre tanıyabilir. Eğer malik bu süre içinde gereken tedbirleri almazsa, alacaklı ipoteği paraya çevirme hakkına sahip olur. Bu durumda, eğer alacak faizsiz ve henüz muaccel olmamışsa, alacaklıya ödenecek paranın muacceliyet tarihine kadar olan süredeki kanuni faiz indirilir. Ayrıca, malikin gemiyi işletme biçimi veya üçüncü kişilerin müdahalesi nedeniyle ipotek teminatı tehlikeye düşerse, alacaklının talebiyle mahkeme çeşitli önlemler alabilir: geminin ihtiyati haczi, kaptan haricinde bir yediemine bırakılması veya malikin bir ay içinde gerekli tedbirleri almasına karar verilmesi gibi. Bu önlemler alınmadığında, alacaklı ipoteğin paraya çevrilmesi için takip başlatma hakkına sahiptir (TTK, m. 1030).

bbb. Üçüncü Kişiler Aleyhine

Eğer geminin ipotek teminatını tehlikeye sokacak bir şekilde kötüleşmesi üçüncü bir kişinin fiilinden kaynaklanıyorsa, ipotekli alacaklı, yalnızca bu fiilin önlenmesi için dava açabilir. Bu dava, alacaklının ipotekle teminat altına alınan hakkını korumak amacıyla açılabilecek bir savunma mekanizmasıdır (TTK, m. 1031).

bb. Malikin Hakları

aaa. Def’ide Bulunma Hakkı

İpotekli geminin maliki, borçlunun alacaklıya karşı sahip olduğu def’ileri ipotekli alacaklıya karşı ileri sürebilir. Aynı zamanda, borçlu, borcuna dayanak olan işlemi iptal ettirebiliyorsa veya alacaklıya karşı bir takas hakkına sahipse, malik de bu hakları ipotekli alacaklıya karşı kullanarak borcun ipotekten tahsilini engelleyebilir. Ayrıca, borçlu vefat ederse, malik, mirasçıların borçtan sadece sınırlı sorumluluk taşıdığını ileri süremez. Eğer malik borçlu değilse, borçlunun bir def’iden vazgeçmesi halinde malik, bu def’iyi alacaklıya karşı ileri sürmeye devam edebilir (TTK, m. 1032).

bbb. Alacağın Muacceliyeti İçin Bildirimde Bulunma Hakkı

Alacağın muaccel hale gelmesi bildirim yapılmasına bağlıysa, bu bildirim yalnızca alacaklı tarafından malike veya malik tarafından alacaklıya yapılması halinde gemi ipoteği açısından geçerli olur. Bu bağlamda, sicilde malik olarak kayıtlı olan kişi, alacaklının muhatabı kabul edilir ve bildirim ona yapılmalıdır (TTK, m. 1033).

ccc. Malike Temsilci Atanması

Malik, alacaklıya ülke içinde bir yerleşim yeri veya temsilci göstermemişse, geminin kayıtlı olduğu sicilin bulunduğu yer mahkemesi, alacaklının talebi üzerine malike bir temsilci atayabilir. Bu, alacaklının bildirim yapabilmesi için bir adres veya temsilci sağlamayan malik için geçerlidir. Eğer malikin adresi bilinmiyor veya alacaklı, malikin kim olduğunu tespit edemiyorsa da aynı durum geçerlidir (TTK, m. 1034).

b) Alacağın Muaccel Olmasından Sonra

aa. Gemi Malikinin Borcu Ödeme Hakkı

Eğer alacak, malike karşı muaccel hale gelirse veya borçlu borcunu ödeme hakkına sahip olursa, malik bu borcu ödeme hakkına sahiptir. Bu ödeme, borcun doğrudan ödenmesi, tevdi edilmesi veya takas yoluyla yapılabilir. Böylece malik, ipotekli alacaklıya karşı olan borcu yerine getirebilir (TTK, m. 1035).

bb. Alacağın Malike Geçmesi

Malik borçlu değilse ve alacaklıya olan borcu kendisi öderse, bu durumda alacaklıdan tahsil ettiği ölçüde alacak kendisine geçer. Ancak bu geçiş, alacaklının zararına olacak şekilde öne sürülemez. Borçlunun malike olan itiraz hakları ise geçerli olmaya devam eder. Eğer alacak için birlikte bir gemi ipoteği varsa, alacağın malike geçişi konusunda TTK m. 1046 hükümleri uygulanır (TTK, m. 1036).

cc. Gemi Malikinin Belgelerin Verilmesini İstem Hakkı

Malik, alacaklının hakkını yerine getirmesi karşılığında, gemi sicilinin güncellenmesi veya ipotek kaydının silinmesi için gerekli belgelerin kendisine teslim edilmesini talep edebilir. Bu, alacaklının borcunu ödeyen malik için, ipotek kaydının kaldırılması ve sicil işlemlerinin tamamlanması açısından önemli bir haktır (TTK, m. 1037).

8. Gemi İpoteğinin Devri

a) Genel Olarak

Gemi ipoteği, teminat altına alınmış alacağın devri ile birlikte otomatik olarak yeni alacaklıya geçer. Bu noktada ipotek ve alacak birbirinden ayrı olarak devredilemez, her ikisinin birlikte devri esastır. Alacağın devri için, eski alacaklı ile yeni alacaklının yazılı bir anlaşmaya varması ve bu devrin gemi siciline tescili şarttır. Alacakla birlikte geçen gemi ipoteği, alacaklıya alacağın tahsili için aynı teminat hakkını sağlar. Ayrıca, üst sınır ipoteğinde alacak genel hükümler çerçevesinde devredilebilir ancak bu durumda ipotek, alacak ile birlikte geçmez (TTK, m. 1038).

Eğer ipotek, emre veya hamiline yazılı bir senede bağlı bir alacağı teminat altına alıyorsa, alacağın devri, bu senetlerin devrine ilişkin hükümlere tabidir. Bu tür bir devrede, ipotek de otomatik olarak alacak ile birlikte devredilir. Bu, ipotekli alacağın devri durumunda senetlerin sağladığı teminatın korunmasını sağlar (TTK, m. 1038/5).

Malik veya hukuki selefleri adına ipotekle teminat altına alınmış bir borcu ödeyen kişi, borcun ödenmesi oranında ipotekli alacaklıya rücu hakkına sahip olur. Böyle bir durumda, ipotek, gemi maliki olmayan borçluya geçer ve borçlu, ödediği kısım kadar ipoteğin haklarına sahip olur (TTK, m. 1038/6).

b) İtiraz ve Def’iler

Malik, gemi ipoteği devredildiğinde, eski alacaklı ile arasındaki hukuki ilişkiye dayanarak sahip olduğu itiraz ve def’i haklarını yeni alacaklıya karşı da ileri sürebilir. Bu durum, gemi siciline güven esasına göre şekillenir ve malikin haklarını güvence altına alır. Bu güvence, TTK m. 983, 975, 976 ve 985’e göre uygulanır. Ancak, alacak, malikin devri öğrendiği üç aylık dönemi takiben muaccel olmamış bir faiz veya ikincil edim içeriyorsa, malikin bu tür hakları sınırlıdır. Bu üç aylık dönemler, takvim yılının başından itibaren hesaplanır (TTK, m. 1039).

c) Devri Genel Hükümlere Tabi Alacaklar

İpotekle güvence altına alınan birikmiş faizler, ikincil edimler, bildirim ve takip giderleri gibi alacakların devri genel hükümlere tabidir. Bu alacakların devri sırasında gemi siciline güven ilkesi geçerli olmaz ve ipotek devrinin bu alacaklar üzerindeki etkisi, alacağın devrine ilişkin genel kurallar kapsamında değerlendirilir (TTK, m. 1040).

9. Gemi İpoteğinin Değiştirilmesi

a) İpoteğin İçeriğinin Değiştirilmesi

Gemi ipoteğinin içeriğinde yapılacak değişiklikler, malik ile alacaklı arasında yapılacak noterce onaylı bir anlaşma ile mümkündür. Ayrıca, bu anlaşmanın gemi siciline tescil edilmesi gerekir; aksi halde yapılan değişiklikler geçerli olmaz. Tescil sürecinde, TTK m. 1016’nın birinci fıkrası hükümleri dikkate alınır. Eğer ipotek üçüncü bir kişinin hakkı ile sınırlandırılmışsa, bu değişikliğin geçerli olabilmesi için üçüncü kişinin onayının alınması gerekir ve onay, sicil müdürlüğüne veya lehine değişiklik yapılan kişiye bildirilmeli, bu onaydan vazgeçilemez (TTK, m. 1041).

b) İpoteğin Derecesinin Değiştirilmesi

Gemi üzerindeki ipoteklerin derecesi değiştirilebilir, ancak bu değişikliklerin yapılabilmesi için gemi maliki ile derecesi değiştirilen ipotek alacaklısının noterden onaylı bir sözleşme yapmaları ya da sicil müdürlüğünde anlaşmaları gereklidir. Ayrıca, alacaklıların haklarına zarar vermemek amacıyla tescilin yapılması şarttır. Mevcut ipoteklerin sırası değiştirilecekse, ilerleyen ve düşen derecedeki alacaklıların da onayı alınmalıdır. İpotekli alacak bölünürse, kısmi ipoteklerin kendi aralarındaki derecelerin değiştirilmesi için malikin onayı aranmaz (TTK, m. 1042).

c) İpotekli Alacağın Yerine Başka Bir Alacağın Konulması

Gemi ipoteğinin teminat altına aldığı alacak, malik ve alacaklı arasında yapılacak bir anlaşma ile başka bir alacak ile değiştirilebilir. Bu işlem için noterden onaylı bir sözleşme yapılması veya sicil müdürlüğünde anlaşma sağlanması gerekir. Ancak, bu değişikliğin gemi siciline tescil edilmesi zorunludur. İpotek üzerinde hak sahibi üçüncü kişiler bulunuyorsa, bu değişiklik için onların da onayı alınmalıdır; aksi halde değişiklik geçerli sayılmaz. Bu tür bir değişiklik, TTK m. 1016’ya uygun olarak tescil edilmelidir (TTK, m. 1043).

10. Gemi İpoteğinin Sona Ermesi

a) Alacakla Birlikte İpoteğin de Düşmesi Sonucunu Doğuran Sebepler

Gemi ipoteği, alacağın sona ermesi durumunda kendiliğinden düşer. Bu, ipoteğin alacağa bağlı olarak varlık kazandığı ve alacak sona erdiğinde ipoteğin de sona ereceği anlamına gelir.

aa. Alacağın Düşmesi

Alacağın Sona Ermesi: Alacağın sona ermesi, ipoteği de kendiliğinden düşürür. Ancak kanunda öngörülen istisnalar saklıdır; yani, belirli durumlarda alacak sona ermiş olsa bile ipotek korunabilir (TTK, m. 1044/1).

Alacaklı ve Borçlu Sıfatlarının Aynı Kişide Birleşmesi: Alacak ve borç aynı kişinin şahsında birleşirse, bu alacağın ödenmesi gibi kabul edilir. Bu durumda ipotek de sona erer çünkü alacak talebi ortadan kalkmıştır (TTK, m. 1044/2).

Gemi Maliki Olmayan Borçlunun Kısmi Ödeme Yapması: Eğer gemi maliki olmayan bir borçlu, alacağın yalnızca bir kısmını öderse, ipotek haklarının sırası korunur. Bu durumda, alacaklının üzerinde kalan ipotek, borçluya geçen ipotekten önce gelir. Yani, alacaklının hakkı borçlunun hakkından önce gelir (TTK, m. 1044/3).

İpoteği İktisap Etme Hakkı: Gemi maliki olmayan borçlu, ödeme sonucunda ipoteği iktisap edebilir. Eğer borcun ödendiği bir durumda sicil kaydının düzeltilmesi gerekirse, borçlu alacaklıdan sicilin düzeltilmesi için gerekli belgelerin kendisine verilmesini talep edebilir. Bu sayede borçlunun menfaatine uygun olarak sicil düzeltilir (TTK, m. 1044/4).

Şerh Verme Hakkı: Gemi maliki, bir başkasına karşı, alacağın sona ermesi hâlinde gemi ipoteğini sildirmeyi üstlenebilir. Bu durumda, alacak sona erdiğinde ipotek de sona erer. Böyle bir taahhüt, sicile şerh verilerek alacaklının menfaatine güvence altına alınabilir (TTK, m. 1044/5).

bb. Alacaklı ve Malik Sıfatlarının Birleşmesi

Alacaklı ve Malik Sıfatlarının Birleşmesi ile İpotek Düşmesi: Gemi ipoteği ile gemi mülkiyetinin aynı kişinin şahsında birleşmesi, ipoteğin sona ermesine yol açar. Ancak, eğer borçlu gemi malikinden başka biri ise veya alacak üzerinde rehin ya da intifa hakkı varsa ipotek devam eder. Bu durumda malikin, alacaklı sıfatı ile gemiyi paraya çevirme hakkı bulunmaz (TTK, m. 1045/1).

Faiz Talep Edilememesi: Malik olan alacaklı, kendi gemisi üzerinde faiz talep edemez ve ipotek bu durumda faiz güvencesi sağlamaz. Böylece, malikin kendi gemisi üzerinden faiz talep etmesi önlenmiş olur (TTK, m. 1045/2).

cc. Birlikte Gemi İpoteğinde Malikin Alacaklıya Ödemede Bulunması

İpotek Haklarının Malike Geçişi: Eğer gemi maliki, diğer gemi sahiplerine karşı rücu hakkına sahipse, alacaklıya ödeme yaptığında diğer gemilerin ipotek haklarını kazanır. Bu durumda, malike geçen ipotek hakları, devam eden ipotekle birlikte dikkate alınır ve birlikte ipotek oluştururlar (TTK, m. 1046/1).

Kısmi Ödeme Yapılması Durumunda İpotek Sırası: Gemi maliki kısmi bir ödeme yaptığında, alacaklının üzerinde kalan ipotek, malike geçen ipotekten önce gelir. Bu, alacaklının haklarının korunduğunu ve alacaklının hakkının ilk sırada yer aldığını gösterir (TTK, m. 1046/2).

Alacak ve İpoteğin Malike Geçişi: Eğer alacak, malike devredilirse veya alacaklı ve borçlu sıfatları malikin şahsında birleşirse, bu durum alacağın malik tarafından ödendiği anlamına gelir ve ipotek sona erer (TTK, m. 1046/3).

Cebrî İcra Yoluyla İpotek Hakkının Kazanılması: Alacaklının cebrî icra yoluyla ipotekli gemilerden birinden alacağını tahsil etmesi durumunda, gemi ipoteği malike geçer ve birinci fıkranın birinci cümlesi hükmü uygulanır (TTK, m. 1046/4).

dd. Birlikte Gemi İpoteğinde İpoteğin Borçluya Geçmesi

Eğer bir borçlu, ipotekli gemilerden yalnızca birinin malikine karşı rücu hakkına sahipse, yalnızca bu gemi üzerindeki ipotek borçluya geçer ve diğer gemiler üzerindeki ipotek sona erer (TTK, m. 1047).

ee. Zamanaşımı

Eğer alacaklının gemi malikine karşı sahip olduğu talep hakkı zamanaşımına uğrarsa, gemi sicilinden haksız yere silinmiş ipotekler ve tescil edilmemiş kanuni ipotekler de düşer. Bu, alacaklının zamanaşımı ile birlikte ipoteğin de sona ereceğini gösterir (TTK, m. 1048).

b) Sadece İpoteğin Düşmesi Sonucunu Doğuran Sebepler

Bazı durumlarda, alacak devam ederken yalnızca gemi ipoteği sona erer. Bu durum, taraflar arasındaki anlaşma veya belirli bir süre sonunda gerçekleşebilir.

aa. Tarafların Anlaşması

İpotekli alacaklı ile gemi maliki, 1015. maddenin ikinci fıkrasında öngörülen şekilde ipoteğin kaldırılması konusunda anlaşarak sicilden ipotek kaydının silinmesini sağlayabilir. Ancak, ipotek üzerinde hak sahibi kişiler varsa, onların da onayı gereklidir (TTK, m. 1049).

bb. Alacaklının Feragati

Feragat Edilmesi: Alacaklı, ipotek hakkından feragat ederse ve bu feragat sonucunda sicilden ipotek kaydı silinirse, ipotek sona erer. Ancak, feragat halinde bile, ipotek üzerinde hak sahibi üçüncü kişiler varsa onların onayı alınmalıdır (TTK, m. 1050/1).

Malikin Feragat Talebi: Gemi maliki, ipoteğin ileri sürülmesini sürekli imkânsız kılan bir defiye sahip olduğunda, alacaklıdan ipotekten feragat etmesini isteyebilir. Bu sayede alacaklı, ipotekten feragat edebilir (TTK, m. 1050/2).

Feragat Beyanı: Feragat işlemi, noter tarafından onaylanmış bir senetle veya sicil müdürlüğünde yapılabilir. Bu, feragatin resmi bir nitelik kazanmasını sağlar (TTK, m. 1050/3).

Borçlunun Kurtulması: Alacaklı, ipotekten feragat etmek suretiyle borçluyu ipotekten kurtardığı ölçüde, borçlu borcundan kurtulmuş olur (TTK, m. 1050/4).

cc. İpoteğin Süresinin Dolması

Belirli bir süre için kurulmuş olan ipotek, sürenin dolmasıyla sona erer. Bu durumda, ipotek kendiliğinden düşer ve ipotekten doğan haklar sona erer (TTK, m. 1051).

c) Mahkeme Kararıyla İpoteğin Sona Erdirilmesi

Bazı durumlarda gemi ipoteği, mahkeme kararı ile sona erdirilebilir. Bu tür haller, alacaklının kimliğinin bilinmemesi veya alacak tutarının tevdi edilmesi gibi özel durumlardır. Aşağıda, bu hallerin detaylı açıklamaları verilmiştir.

aa. Alacaklının Kimliğinin Belirsiz Olması

On Yıl Süre Geçmesi: Eğer alacaklının kim olduğu bilinmiyorsa ve gemi siciline ipotekle ilgili olarak yapılan son kayıttan itibaren on yıl geçmişse, malikin, alacaklının hakkını tanımayarak herhangi bir işlem yapmaması halinde ipoteğin düşmesi için şartlar oluşmuş kabul edilir. Bu durumda alacaklının hakkı tanınmadığından, alacaklı ilan yoluyla çağrılarak ipoteğin düşmesine karar verilebilir. Ancak vadeli alacaklarda on yıllık süre, alacağın vadesinin dolmasından itibaren işlemeye başlar, yani bu alacaklar için vade dolmadan düşme süreci başlamaz (TTK, m. 1052/1).

Mahkeme Kararı ile İpoteğin Sona Erdirilmesi: Mahkeme, on yılın sonunda gerekli şartların gerçekleşmesi halinde ipoteğin düşmesine karar verebilir ve bu kararla birlikte ipotek kaydı sicilden silinir. Böylelikle ipotek hakkı tamamen sona ermiş olur (TTK, m. 1052/2).

bb. Paranın Tevdi Edilmesi

Alacak Tutarının Tevdi Edilmesi: Malik, alacaklının alacağını ödemek veya feshi bildirmek amacıyla, alacaklıya bildirimde bulunma hakkına sahipse, alacak tutarını alacaklının adına tevdi ederek ödeme yükümlülüğünü yerine getirebilir. Bu durumda malikin geri alma hakkından feragat etmesi gerekmektedir. Böylece, alacaklının belirlenemediği veya alacaklının alacağını tahsil edemediği durumlarda mahkeme, alacaklının ilan yoluyla çağrılması şartıyla ipoteğin düşmesine karar verebilir (TTK, m. 1053/1).

Faizlerin Tevdi Edilmesi: Tevdi sırasında faizler, yalnızca sicile kaydedilmiş miktar kadar tevdi edilebilir. Ancak, düşme kararının verilmesinden önceki üç yıllık dönem haricinde faizler tevdi edilmez. Bu hüküm, fazla faiz ödemesinin önüne geçmek ve alacaklının haklarını korumak amacıyla düzenlenmiştir (TTK, m. 1053/1).

Tevdi Edilen Bedelin On Yıl İçinde Alınmaması: Tevdi edilen bedelin on yıl boyunca alınmaması halinde, alacaklının hakkı sona erer. Bu durumda tevdi eden kişi, geri alma hakkından feragat etmiş olsa dahi, tevdi edilen bedeli geri alma hakkına sahiptir. Böylece, alacaklının tevdi edilen bedel üzerindeki hakları on yılın sonunda sona ermiş sayılır ve bu durumda malik, tevdi ettiği bedeli geri alabilir (TTK, m. 1053/3).

Sonuç

Türk Ticaret Kanunu, gemi ipoteği ile ilgili düzenlemeleri ayrıntılı bir şekilde ele alarak, alacaklıların haklarını güvence altına almayı ve deniz ticareti alanında borç ilişkilerini düzenlemeyi amaçlamaktadır. Gemi ipoteği, yalnızca borç ödenmediği durumlarda alacaklının teminatına olanak tanıyan bir rehin türü olmanın ötesine geçerek, geminin bütünleyici parçalarını, sigorta tazminatlarını ve gerektiğinde mahkeme yoluyla elde edilen hakları da kapsayan geniş bir güvence sağlamaktadır. Bu kapsamda, borcun ödenmemesi durumunda alacaklının haklarının nasıl korunacağı ve gemi malikinin de hangi koşullarda borcu ödeme veya ipotekten kurtulma gibi haklarının bulunduğu ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Ayrıca, gemi ipoteği, paylı mülkiyet veya elbirliği mülkiyeti altında kurulma gibi farklı durumlar için özgül kurallarla desteklenmiş ve gemi siciline kaydedilmesi zorunluluğu getirilerek üçüncü kişilere karşı da geçerli bir hak haline getirilmiştir. Bunun yanında, ipotekli geminin değerinin korunması, malikin ihmal veya fiillerine karşı alacaklının haklarını güvence altına almak için ek tedbirlerle desteklenmiş; sigorta primlerinin ödenmesi, temerrüt durumunda yapılacak işlemler gibi ayrıntılı düzenlemeler ile hem alacaklının hem de borçlunun hakları korunmuştur.

Sonuç olarak, Türk Ticaret Kanunu’nun gemi ipoteğine dair düzenlemeleri, deniz ticaretinde güvenli ve sürdürülebilir bir borç-alacak ilişkisini sağlamakta ve gemi ipoteğini hem alacaklıya güçlü bir teminat hem de borçluya sorumluluklarını açıkça belirten bir araç haline getirmektedir. Bu düzenlemeler, denizcilik sektöründe karşılıklı güven ve hakkaniyeti destekleyen önemli hukuki dayanakları sunarak, alacaklıların haklarının korunması ve borçluların yükümlülüklerinin netleştirilmesi bakımından önemli bir katkı sağlamaktadır.

ÖNEMLİ HATIRLATMA

Gemi ipoteği işlemleri, deniz ticareti hukukunun kapsamlı ve özel düzenlemelerine tabidir. Gemi üzerinde ipotek tesisi, devri veya sona erdirilmesi gibi süreçler, Türk Ticaret Kanunu’nda öngörülen ayrıntılı yasal gerekliliklere uygun olarak yürütülmelidir. Hak ve menfaatlerinizin korunması ve sürecin eksiksiz tamamlanması için bir avukat veya hukuk danışmanından profesyonel destek almanız önemlidir. Gemi ipoteğine konu geminin bulunduğu liman ister Tuzla, ister Dilovası, ister Zeytinburnu ister İstanbul ister İzmir olsun fark etmez. Bu konuda deniz ticaret hukukuna vakıf bir uzmandan veya avukattan hukuki destek alınabilir.

Read More

TTK’ya göre Gemilere Türk Bayrağı Çekilmesine İlişkin Suç Oluşturan Fiiller

Av.Meryem GÜNAY, Av.Dr.Mehmet GÜNAY

Giriş

Türk Bayrağı, Türkiye Cumhuriyeti’nin denizlerdeki en önemli ulusal sembolüdür. Bu nedenle, Türkiye bayrağı altında seyahat eden gemilere yönelik hukuki düzenlemeler büyük bir titizlikle ele alınmış; bayrağın yanlış veya yasa dışı kullanımını önlemek amacıyla, Türk Ticaret Kanunu (TTK) çerçevesinde cezai hükümler öngörülmüştür. Bayrak çekme hakkına dair düzenlemeler, milli kimliğin korunması ve Türkiye’nin denizcilik alanındaki itibarını sürdürmesi açısından büyük bir önem taşır.

A. Suç Oluşturan Fiiller

1. Kanuna Aykırı Şekilde Bayrak Çekmek (TTK. m. 947)

Türk Ticaret Kanunu’na göre, Türkiye vatandaşı olmayan veya kanunen Türk Bayrağı çekme hakkı bulunmayan gemiler, Türk Bayrağı çekemez. Türk Bayrağı çekme hakkı olmamasına rağmen bu bayrağı taşıyan veya bayrak çekmesi gereken durumlarda başka bir devletin bayrağını çeken kaptan, altı aya kadar hapis veya adli para cezasıyla karşı karşıya kalır. Bu hüküm, Türk Bayrağı’nın yanlış veya haksız kullanımını önlemek amacıyla getirilmiştir.

2. Gemi Tasdiknamesi veya Bayrak Şahadetnamesi Almadan ve Bulundurmadan Bayrak Çekmek (TTK.m. 948)

Türk Ticaret Kanunu’nun 948. maddesinde, Türk Bayrağı çekme hakkını ispat eden bir belge olan gemi tasdiknamesini veya onun onaylı suretini ya da bayrak şahadetnamesini almayan ve gemide bulundurmayan kaptanlara ceza öngörülmüştür. Gemi tasdiknamesi, Türk Bayrağı çekme hakkının yasal bir ispatı niteliğindedir. Türk Bayrağı taşıyan tüm gemilerde bu tasdiknamenin veya onaylı suretinin bulundurulması zorunludur. Tasdikname veya şahadetname olmaksızın bayrak çeken kaptan dört aya kadar hapis veya iki yüz güne kadar adli para cezası alabilir. Benzer şekilde, tasdikname veya şahadetnameyi gemide bulundurmayan kaptan ise iki aya kadar hapis veya yüz güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılır.  Bu zorunluluk, geminin yasal statüsünün açıkça belgelenmesini sağlar ve bayrak taşıma hakkının denetlenmesini mümkün kılar. Belgelerin olmaması, geminin kimliğine ve milli aidiyetine dair belirsizlik yaratacağından, hukuki sorunlara neden olabilir.

3. Türk Limanlarına Giriş ve Çıkışlarda  ve Harp Gemileri ile Sahil İstihkâmları Önünde Bayrak Çekmemek (TTK.m. 949)

Türk limanlarına girerken veya çıkarken, ayrıca harp gemileri ve sahil istihkâmları önünde bayrak çekmemek, TTK kapsamında suç sayılmıştır. Bu zorunluluk, milli güvenliği sağlama ve Türkiye’nin denizlerdeki egemenliğini temsil etme amacı taşır. Bir geminin Türkiye karasularına girerken bayrak çekmemesi, hem yasal bir ihlal hem de milli kimliğe saygısızlık olarak değerlendirilir. Bu nedenle, Türk limanlarına girerken veya çıkarken veya harp gemileri ve sahil istihkâmları önünde bayrak çekmeyen ticaret gemisi kaptanı üç aya kadar hapis veya adli para cezasına tabi tutulur.

4. Geminin Adının ve Bağlama Limanını Yazmamak (TTK.m. 950)

Sicile kayıtlı bir geminin bordasının her iki yanına adının, kıçına da adı ve bağlama limanının usulüne uygun olarak yazılması gerekmektedir. Geminin kimliğini belirten bu bilgiler, geminin yasal olarak tanımlanabilmesini sağlar. Bu zorunluluğa uymayan kaptanlar ise üç aya kadar hapis veya adli para cezası ile karşı karşıya kalır. Özellikle deniz taşımacılığı gibi küresel bir alanda, geminin kimliğini net bir şekilde belirten bu tür tanımlamalar, uluslararası güvenlik ve denizcilik düzeni açısından kritik bir önem taşır. Gemiye ait temel bilgilerin eksiksiz şekilde yazılması, geminin izlenebilirliğini ve güvenliğini artırır.

B. Suç Oluşturan Bu Fiillerin Kasten İşlenmesi Şartı (TTK.m. 951)

TTK, bu suçlardan cezaya hükmedilebilmesi için fiilin kasten işlenmiş olması gerektiğini belirtir. Bu, bayrak çekme hakkını ihlal eden, tasdikname bulundurmayan veya yanlış bayrak taşıyan kaptanın, bu fiilleri bilerek ve isteyerek işlemiş olması durumunda ceza alabileceği anlamına gelir. Kaptanın ihlal teşkil eden bu fiillerde kasıt unsuru taşıması, ceza sorumluluğunun belirlenmesinde önemli bir etken olarak kabul edilir.

C. Bayrak İhlallerinde Suçun Yer ve Kişi Bağımsızlığı (TTK.m. 952)

Bayrak çekme hakkına aykırı davranışlar, suçun işlendiği yerden bağımsız olarak cezalandırılır. Buna göre bu ihlaller yabancı bir ülkede veya açık denizde işlenmiş olsa dahi suç teşkil eder. Üstelik bu tür ihlalleri yapan kaptan Türk vatandaşı olsun veya olmasın cezaya tabi tutulur. Türkiye’nin deniz ticaretinde ulusal kimliğini koruma amacı güden bu düzenleme, Türk Bayrağı’nın kullanımının sıkı denetim altında tutulmasını sağlar. Türkiye’nin denizlerdeki itibarını korumaya yönelik bu hüküm, kanun uygulayıcılarının yargı yetkisinin yerel sınırların ötesine geçmesine olanak tanır.

Sonuç

Türk Ticaret Kanunu, Türkiye bayrağı altında seyreden gemilerin yasal statülerini ve bu statüyü belgeleyen bayrak çekme hakkını koruma altına almıştır. Gemi kaptanlarının Türk Bayrağı’nı çekme hakkını ihlal etmesi, yasal açıdan ciddi yaptırımlarla karşılanmaktadır. Geminin bulunduğu liman ister Tuzla, ister Dilovası, ister Zeytinburnu ister İstanbul ister İzmir olsun fark etmez. Bu konuda deniz ticaret hukukuna vakıf bir uzmandan veya avukattan hukuki destek alınabilir. Bayrak taşıma hakkının doğru ve usulüne uygun şekilde kullanılmasını sağlamak amacıyla getirilen bu hükümler, milli çıkarların korunmasını ve denizlerdeki düzeni sağlamayı amaçlamaktadır. Türk Bayrağı’nı çeken her geminin yasal bir sorumluluğu ve saygın bir temsil gücü bulunmaktadır. Bu nedenle, TTK’nın bayrak çekme hakkına dair hükümleri, milli kimliği koruma ve uluslararası denizcilikte yasal güvenliği sağlama açısından kritik bir rol oynar.

Read More

Türk Ticaret Kanunu’na Göre Gemilerin Tanımı, Hukuki Statüsü ve Bayrak Çekme Hakları

Av.Meryem GÜNAY, Av.Dr.Mehmet GÜNAY

Giriş

Ticari denizcilikte, gemilerin tanımı, kullanımı ve ilgili hukuki sorumluluklar, TTK’nın 931 ile 946. maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler, deniz ticaretinin önemli bir parçası olan gemilerin tanımını, hukuksal statüsünü ve tarafların yükümlülüklerini belirlemektedir.

1. Geminin Tanımı ve Ticaret Gemisi Statüsü (TTK m. 931)

Türk Ticaret Kanunu’na göre gemi, suda hareket etme yeteneğine sahip, yüzme özelliği bulunan, pek küçük olmayan her araç olarak tanımlanır. Kendiliğinden hareket edemese bile, suda yüzmesi ve hareket edebilmesi amaçlanan bu araçlar “gemi” kabul edilir. Eğer bu gemi ekonomik bir menfaat sağlama amacıyla tahsis edilmiş veya fiilen bu amaçla kullanılıyorsa, “ticaret gemisi” sayılır. Kimin adına ya da hesabına kullanıldığına bakılmaksızın bu nitelikteki tüm gemiler, ticaret gemisi statüsüne girer.

2. Geminin Elverişliliği (TTK m. 932)

Gemi, denize, yola ve yüke elverişli olmalıdır. Gemi, yolculuk sırasında olası tehlikelere karşı koyabilecek niteliklere sahip olmalı ve gerekli donanımlara, mürettebat yeterliliğine sahip bulunmalıdır. Bir gemi, gövde, donatım, makine, kazan gibi ana unsurlarıyla, yapacağı yolculuk sırasında karşılaşacağı deniz tehlikelerine (anormal tehlikeler hariç) karşı dayanıklıysa “denize elverişli” kabul edilir. Gemi, teşkilatı, yakıtı, kumanyası, yükleme durumu ve mürettebatın sayısı ve yeterliliği bakımından yolculuğun tehlikelerine uygun olduğu takdirde yola elverişli” sayılır. Soğutma tesisatı dâhil, yük taşımaya uygun şekilde donatılmışsa “yüke elverişli” olur.

3. Tamir Kabul Etmez ve Tamire Değmez Gemi (TTK m. 933):

Bir geminin tamir edilemez hale gelmesi ya da tamir masraflarının aşırı olması halinde, gemi tamir kabul etmez veya tamire değmez olarak sınıflandırılır.

Tamir kabul etmez gemi, bulunduğu yerde tamir edilmesi mümkün olmayan ve tamir edilebileceği bir limana götürülemeyen gemi olarak tanımlanır. Bu tür bir gemi, ciddi hasar görmüş olabilir ve tamir edilmesi teknik olarak imkansızdır. Bu durum, geminin fiziki durumunun tamir edilemeyecek kadar kötü olduğunu gösterir. Örneğin, bir geminin gövdesinde ağır bir hasar varsa ve denizde güvenle bir limana götürülemiyorsa, bu gemi tamir kabul etmez olarak kabul edilir.

Tamire değmez gemi ise, tamir giderlerinin geminin önceki değerinin dörtte üçünü aşması durumunda tanımlanır. Bu hesaplama, geminin yolculuk sırasında veya başka bir zaman diliminde denize elverişsiz hale gelmeden önceki değerine dayanır. Örneğin, bir geminin ağır bir kaza geçirmesi sonucu onarım masrafları geminin eski değerinin büyük bir kısmını aşarsa, bu gemi tamire değmez olarak kabul edilir. Bu durumda, tamir edilmesi ekonomik olarak mantıklı görülmez ve sigorta şirketleri genellikle gemiyi perte çıkarır. Burada önemli olan, tamir maliyetinin ekonomik açıdan geminin yeniden işler hale getirilmesine değmeyecek kadar yüksek olmasıdır.

Bu düzenlemeler, gemi sahiplerinin büyük finansal kayıplar yaşamaması ve sigorta şirketlerinin gemi değerlendirmeleri açısından önemli kriterler sunar. Bu ayrımlar, geminin ekonomik ve operasyonel değerlendirilmesinde kritik rol oynar. Gemi sahipleri ve deniz sigortacıları için, geminin tamir edilebilir olup olmadığını belirlemek, ticari kararlar açısından önemli bir aşamadır.

4. Gemi Adamları (TTK m. 934)

Türk Ticaret Kanunu’nun 934. maddesine göre, “gemi adamları” terimi gemide çalışan tüm personeli kapsar. Bu tanım, geminin yönetim ve operasyonel görevlerini yerine getiren kaptan, gemi zabitleri, tayfalar ve gemide çalıştırılan diğer kişileri içerir. Gemi adamları, geminin güvenli ve düzenli bir şekilde işletilmesinden sorumludur. Bu kişiler arasında kaptan, geminin yönetiminden sorumlu en üst düzeydeki kişi olarak görev yapar, zabitler ise kaptana yardımcı olur ve teknik işleri yürütür.

5. TTK’nın Deniz Ticaretiyle İlgili Hükümlerin Uygulama Alanı ve İstisnalar(TTK m. 935)

Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 935. maddesi, deniz ticareti ile ilgili hükümlerin hangi gemilere uygulanacağını ve hangi gemilerin bu hükümlerden muaf tutulacağını düzenlemektedir. Madde 935, deniz ticaretinin temelini oluşturan ticaret gemileri için genel düzenlemeler getirirken, belirli türde gemiler için özel istisnalar da tanımlamaktadır.

a. Genel Uygulama Alanı:

Ticaret Gemileri: Madde 935’in birinci fıkrası, TTK’nın deniz ticaretiyle ilgili hükümlerinin ticaret gemileri üzerinde uygulanacağını belirtir. Ticaret gemileri, deniz yoluyla ekonomik kazanç sağlama amacı taşıyan ya da bu amaca tahsis edilen gemilerdir. Bu tür gemiler, yük veya yolcu taşımacılığı gibi ticari faaliyetlerde bulunur ve deniz ticareti hükümlerine tabidir. Ticaret gemileri, hem ulusal sularda hem de uluslararası sularda Türk Ticaret Kanunu’nun getirdiği yükümlülükleri yerine getirmek zorundadır.

Ticaret Gemileri için Kapsam: Ticaret gemileri, bu kanunun deniz ticaretine dair hükümlerinin tümünü uygulamak ve deniz alacakları, çatma, kurtarma ve kaptanın yetki ve sorumluluklarına ilişkin düzenlemelere uymak zorundadır. Aksi kanunlarda belirtilmedikçe, bu hükümler ticaret gemileri için geçerlidir.

b. İstisnalar:

Madde 935’in ikinci fıkrası, ticaret gemisi statüsünde olmayan ve farklı amaçlarla kullanılan gemilere uygulanacak özel hükümleri düzenlemektedir. Bu gemilere yönelik getirilen istisnalar, deniz hukuku alanında farklı statü ve sorumluluklar doğurur.

aa) Sadece Gezinti, Spor, Eğitim, Öğretim Ve Bilim Amaçlarına Tahsis Edilmiş Gemiler

Yalnızca gezinti, spor, eğitim, öğretim ve bilimsel araştırma amacıyla kullanılan yatlar ve denizci yetiştirme gemileri, ticari faaliyetlere katılmadıkları sürece, TTK’nın tüm hükümlerine tabi değildir. Ancak, bu gemilere Gemi,” “Kaptan,” “Gemi Alacaklarıgibi deniz hukuku başlıklarıyla ilgili düzenlemeler ve özellikle çatma ve kurtarma hükümleri uygulanır. Bunun yanında, donatanın gemi adamlarının kusurundan doğan sorumluluklarına ilişkin Madde 1062 de bu gemiler için geçerlidir.

Bu tür gemiler, ticari amaç gütmedikleri için deniz ticareti hükümlerinin dışında bırakılmakta, ancak denizde meydana gelebilecek çatma ve kurtarma gibi durumlarda bu gemilere ticaret gemileri ile benzer sorumluluklar yüklenmektedir.

bb) Kamu Hizmetine Tahsis Edilen Devlet ve Askeri Gemiler:

Kamu hizmetine tahsis edilen devlet gemileri, askeri gemiler ve yardımcı gemiler de deniz ticareti kanununun birçok hükmünden muaftır. Bu gemiler ticaret gemisi olarak değerlendirilmediği için, ticari sorumluluklar ve borçlardan doğan deniz alacaklarına karşı sınırlı sorumluluk hükümleri gibi yükümlülüklerden muaftırlar. Ancak, devlet gemileri de denizde yaşanacak çatma ve kurtarma durumlarına ilişkin hükümlere tabi tutulur. Özellikle, uluslararası sularda kamu hizmeti yürüten bu gemilerin ticaret gemisi statüsünde olup olmayacağı, uluslararası hukuk ve devletler arası anlaşmalar çerçevesinde şekillenir.

cc) Yabancı Devlet veya Vatandaşlarına Ait Türkiye’de İnşa Edilen Gemiler:

Türkiye’de inşa edilmekte olan ve yabancı bir devlete veya onun vatandaşlarına ait gemilere TTK’nın belirli hükümleri uygulanabilir. Bu gemiler için Türk Ticaret Kanunu’nun bayrak şahadetnamesi (944. madde 2. fıkra ve 945, 947, 948, 949. maddeler), gemi sicili (955, 956, 973, 991. maddeler), kanuni ipotek (1013. madde) ve yapı hâlinde bulunan gemiler üzerindeki haklara ilişkin hükümler (1054-1058. maddeler) uygulanır. Yani, Türkiye’de inşa edilen yabancı bir gemi, bayrak tescili, sicil kaydı ve ipotek gibi işlemler için Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabidir. Ancak, bu gemilere TTK hükümleri sadece nitelikleriyle bağdaşan ölçüde uygulanır.

Sonuç itibariyle 935. madde, deniz ticaretine ilişkin hükümlerle ticaret gemilerini kapsarken, ticari faaliyette bulunmayan yatlar, eğitim gemileri ve kamu hizmetine tahsis edilmiş devlet gemilerine farklı hükümler getirir. Bu ayrım, deniz ticaretinin karmaşık yapısını düzenlerken, ticari kazanç sağlayan gemilerle kamu hizmeti veya kişisel amaçlar için kullanılan gemilerin farklı sorumluluk ve haklara tabi olmasını sağlar. Örneğin, bir yat yalnızca eğlence amacıyla kullanılıyor olsa da, denizde meydana gelebilecek bir çatma veya kurtarma durumunda ticaret gemisi gibi sorumlu tutulabilir.

6. Gemilerin Hukuki Statüsü ve Sicil Kaydı (TTK m. 936)

Gemiler, Türk Ticaret Kanunu uyarınca taşınır mal statüsündedir. Ancak bazı durumlarda, taşınmazlara ilişkin hükümler de gemilere uygulanabilir. Bu durumlar, geminin sicile kaydı ve hukuki işlemleri açısından önem taşır.

Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 937. maddesinin ikinci fıkrası, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) bazı maddelerine atıfta bulunarak, belirli hallerde gemilerin “taşınmaz” olarak kabul edileceğini ve gemi sicilinin “tapu sicili” gibi değerlendirileceğini açıklar. Bu düzenleme, gemilerin özellikle mülkiyet, rehin ve ipotek gibi hukuki işlemlerde taşınmaz mal statüsüne benzer bir şekilde işlem görmesini sağlar. Gemilerin taşınmaz olarak kabul görülmesi gerektiğine ilişkin atıf yapılan TMK maddeleri şu şekildedir;

Türk Medeni Kanunu Madde 429(1)(2) : Bu madde, taşınmaz malvarlığına ilişkin yönetim ve tasarruf yetkilerini düzenler. Madde 429(1)(2) bendi, gemilere de uygulanabilecek bir taşınmazın yönetimi ve idaresini elinde bulunduran kişinin bu varlığı, mülkiyet hakkını koruyacak şekilde nasıl kullanacağını ve hangi durumlarda başkalarının bu taşınmaz üzerindeki haklarının devreye gireceğini düzenler. Gemiler açısından, tamamlanmış veya yapı hâlindeki gemilerde mülkiyet hakkına sahip olan kişinin bu hakkı yönetimi sırasında dikkat etmesi gereken sorumluluklar, taşınmazlara benzer şekilde ele alınır. Yani, gemi üzerinde yapılan hukuki işlemler, taşınmaz işlemleri gibi sıkı düzenlemelere tabidir.

Türk Medeni Kanunu Madde 444 : Bu madde, taşınmazların korunmasına ilişkin düzenlemeler içerir. Bu madde, taşınmaz mallar üzerindeki hakların korunması için alınabilecek önlemlerden ve mülkiyet sahibinin bu hakları devretme veya kullanma şekillerini düzenler. Gemiler, bu düzenleme kapsamında değerlendirildiğinde, gemi siciline kayıtlı olan bir geminin mülkiyet hakları, taşınmazlarda olduğu gibi korunur. Sicile kayıtlı olan gemi üzerindeki haklar, güvence altına alınmış olur ve hukuki işlemler sırasında bu hakların nasıl devredileceği belirlenir.

Türk Medeni Kanunu Madde 523 : Bu madde, taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkının teminat altına alınması ve devrine yönelik hükümlerdir. Bu madde, taşınmazların mülkiyetinin devri sırasında yapılması gereken işlemleri belirler. Gemilere uygulandığında, gemi siciline kayıtlı olan bir geminin mülkiyet devri sırasında aynı hükümler geçerli olur. Özellikle yapı halinde olan veya tamamlanmış gemilerin mülkiyeti, tıpkı bir taşınmaz mülk gibi devredilebilir, rehin edilebilir veya ipotek altına alınabilir.

Türk Medeni Kanunu Madde 635 : Bu madde, taşınmazlar üzerindeki ipotek hakkını düzenler. Bu madde, taşınmaz bir malın ipotek altına alınabilmesi için gerekli şartları ve bu sürecin nasıl yürütüleceğini belirler. Gemiler açısından, yapı hâlindeki veya tamamlanmış gemiler üzerinde de ipotek işlemleri yapılabilir. Gemi sicili, taşınmazlarda kullanılan tapu siciline benzer şekilde bu hakların kaydedildiği ve ipotek işlemlerinin yapıldığı bir sicil defteri işlevi görür. Yani, bir gemi üzerine ipotek koyulacaksa, bu işlem tıpkı bir taşınmaz üzerindeki ipotek işlemi gibi yürütülür ve gemi siciline kaydedilir.

Gemi Sicilleri ve Tapu Sicili Benzerliği: TTK 937(2) uyarınca, gemi sicilleri, taşınmazlar için kullanılan tapu sicili gibi değerlendirilir. Yani, geminin mülkiyetinin devri, ipotek işlemleri ve rehin gibi hukuki işlemler, sicile kaydedilen ve oradan takip edilen işlemler olacaktır. Bu durum, gemilere taşınmazlara benzer bir hukuki güvence sağlar.

Türk Medeni Kanunu’na yapılan bu atıflar, gemilerin bazı durumlarda taşınmaz statüsünde kabul edilerek, özellikle sicil, mülkiyet ve ipotek işlemlerinde taşınmaz hükümlerine tabi tutulmasını sağlar. Gemiler, taşınır mallar olarak kabul edilse de, bu özel düzenleme ile mali ve hukuki işlemler açısından taşınmazlar gibi işlem görürler. Sicile kayıtlı olan gemiler üzerinde mülkiyet, ipotek ve rehin gibi işlemler, tapu siciline benzer şekilde gemi sicilleri üzerinden yürütülerek güvence altına alınır. Bu durum, gemilerin hukuki işlemlerde daha güvenli ve düzenli bir şekilde işlem görmesini sağlar.

7. Geminin Kimliği ve Bayrağı (TTK m. 938-946)

Gemilerin kimliği, sahip oldukları isim ve bayrak ile tanımlanır. Türk Ticaret Kanunu’nun 938 ile 946 maddeleri, gemilere verilen isim, bayrak çekme hakkı ve bağlama limanına ilişkin kuralları belirleyerek, Türk gemilerinin uluslararası hukuktaki statüsünü güvence altına alır. Türk Bayrağı çekme hakkı yalnızca Türk vatandaşlarına ve Türk şirketlerine tanınmıştır ve geminin bu bayrağı taşıyabilmesi için özel hükümler getirilmiştir.

a. Geminin Adı

aa. Seçme Serbestisi (TTK m. 938)

Türk Ticaret Kanunu’nun 938. maddesi uyarınca, geminin ilk Türk maliki, gemiye dilediği adı vermekte serbesttir. Ancak, bu isimlendirme serbestisi, geminin adının diğer gemilerle karışıklığa yol açmayacak şekilde benzersiz olması şartına bağlıdır; böylece, deniz taşımacılığında gemilerin kolayca ayırt edilebilir olması sağlanır. Eğer malik, geminin adını değiştirmek isterse, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’ndan izin almalıdır. Bu durumda, değiştirilen gemi adı sicil kayıtlarında da güncellenir.

bb. Gövde Üzerine Yazılma Zorunluluğu (TTK m. 939)

Geminin adı, Türk Ticaret Kanunu’nun 939. maddesi uyarınca, sicile kayıtlı her geminin bordasının her iki tarafına ve kıç kısmına, silinmez, bozulmaz ve kolayca okunabilecek harflerle yazılmalıdır. Kıç kısmına ayrıca geminin bağlama limanı da yazılmalıdır. Bu düzenleme, denizcilikte gemilerin tanınmasını kolaylaştırır ve geminin sicil kaydında belirtilen bilgilerle doğruluğunu sağlar.

b. Geminin Bayrağı

aa. Türk Bayrağını Çekme Hakkı ve Yükümlülüğü (TTK m. 940)

Her Türk gemisi, Türk Bayrağı çekme hakkına sahiptir ve bu bayrağı çekmekle yükümlüdür. TTK’nın 940. maddesine göre, geminin yalnızca Türk vatandaşlarına veya belirli koşulları sağlayan Türk şirketlerine ait olması gerekmektedir. Bu koşulların detaylandırılması, Türk bayrağını çekme hakkına sahip gemilerin milliyetini ve hukuki statüsünü belirleyerek uluslararası hukukta tanınmalarını sağlamaktadır.

Türk Gemisi Statüsü:

Paylı Mülkiyet: Birden fazla kişiye ait olan gemilerde, payların çoğunluğunun Türk vatandaşlarına ait olması şartıyla gemi Türk gemisi olarak kabul edilir.

Elbirliğiyle Mülkiyet: Gemi, birden fazla kişinin ortak mülkiyetinde ise, mülkiyet hakkına sahip kişilerin çoğunluğunun Türk vatandaşı olması koşuluyla gemi Türk gemisi sayılır.

Tüzel Kişiliklere Ait Gemiler: Türk Ticaret Kanunu’na göre tüzel kişiliğe sahip kuruluş, kurum, dernek ve vakıfların mülkiyetindeki gemilerin Türk Bayrağı çekebilmesi için, yönetim organında bulunan kişilerin çoğunluğunun Türk vatandaşı olması gereklidir.

Türk Ticaret Şirketlerine Ait Gemiler: Türk ticaret şirketlerine ait gemilerde, şirketi yönetmeye yetkili kişilerin çoğunluğunun Türk vatandaşı olması ve şirket sözleşmesinde oy çoğunluğunun Türk ortaklarda bulunması gerekmektedir. Anonim ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde ise, payların çoğunluğunun nama yazılı olması ve bir yabancıya devrinin şirket yönetim kurulunun iznine bağlı olması şartıyla gemi Türk Bayrağı çekebilir.

Donatma İştiraklerine Ait Gemiler: Türk ticaret siciline tescil edilen donatma iştiraklerinin mülkiyetindeki gemilerde ise, payların yarısından fazlasının Türk vatandaşlarına ait olması ve iştiraki yönetmeye yetkili paydaş donatanların çoğunluğunun Türk vatandaşı olması durumunda Türk Bayrağı çekme hakkı tanınır.

bb. İstisnalar (TTK m. 941)

Türk Ticaret Kanunu’nun 941. maddesine göre, belirli şartlar altında Türk Bayrağı çekme hakkına sahip bir gemi yabancı bayrak çekme izni alabilir. Eğer Türk Bayrağı çekme hakkını kaybedecek kişilere devredilen bir Türk gemisi, en az bir yıl süreyle kendi adlarına işletilmek üzere bırakılmışsa, malikin talebi üzerine Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı bu geminin yabancı bayrak çekmesine izin verebilir. Bu izin süresince veya izin sona ermediği sürece gemi Türk Bayrağı çekemez. Türk bayrağı olmayan bir gemi ise Türk bayrağı çekme hakkına sahip kişilere en az bir yıl süreyle devredilmişse, malikin izniyle Türk Bayrağı çekmesine izin verilebilir; ancak, bu gemi her iki yılda bir şartları sağladığını belgelendirmek zorundadır ve Bakanlık tarafından özel bir sicile kaydedilir.

cc. Türk Bayrağı Çekme Hakkının Kaybedilmesi (TTK m. 942)

Türk Ticaret Kanunu’nun 940 ve 941. maddelerinde belirtilen koşulların ortadan kalkması durumunda gemi Türk Bayrağı çekme hakkını kaybeder. Bu durumda, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’na derhal bildirimde bulunulmalıdır. Bakanlık, geminin Türk Bayrağı çekme hakkını en fazla altı ay daha devam ettirme izni verebilir; bu sürenin sonunda gemi, artık Türk Bayrağı çekemez.

dd. Hakkın İspatı

Gemi Tasdiknamesi (TTK m. 943): Türk Bayrağı çekme hakkının ispatı, gemi tasdiknamesi ile sağlanır. Gemi tasdiknamesi alınmadıkça gemi Türk Bayrağını çekemez. Gemi yolculuğu sırasında gemi tasdiknamesi veya sicil müdürlüğünce onaylanmış bir özeti ya da bayrak şahadetnamesinin gemide bulundurulması zorunludur.

Bayrak Şahadetnamesi (TTK m. 944): Türkiye dışında bulunan bir gemi, Türk Bayrağı çekme hakkını elde ederse, bulunduğu yerdeki Türk konsolosluğu tarafından verilen “bayrak şahadetnamesi” gemi tasdiknamesi yerine geçer ve bu belge en fazla bir yıl geçerlidir. Türkiye’de yapılmış, fakat Türk Bayrağı çekme hakkı olmayan gemilere, teslim edileceği yere kadar geçerli olmak üzere bayrak şahadetnamesi verilebilir. Ayrıca, 941’inci maddenin ikinci fıkrası ve 942’nci maddede belirtilen hallerde, bayrak şahadetnamesi izin süresi için geçerli olmak üzere düzenlenir.

Muafiyet Durumları (TTK m. 945): 18 gros tonilatodan küçük gemiler ve 935’inci maddenin ikinci fıkrasının (a) bendinde yer alan yatlar ve eğitim gemileri gibi özel amaçlı gemiler, gemi tasdiknamesine ve bayrak şahadetnamesine gerek olmaksızın Türk Bayrağı çekebilirler.

c. Geminin Bağlama Limanı (TTK m. 946)

Bir geminin bağlama limanı, geminin seferlerinin yönetildiği yerdir. Bu liman, geminin sicil kayıtlarında belirtilir ve geminin kıç kısmına ad ile birlikte yazılması zorunludur. Bağlama limanı, geminin operasyonel merkezini ifade eder ve hem yasal hem de operasyonel süreçlerde geminin kimlik bilgilerinin tamamlayıcı bir parçası olarak görülür.

Türk Ticaret Kanunu’nun bu düzenlemeleri, Türk gemilerinin kimliklerini ve bayrak haklarını uluslararası hukukta tanınan bir güvence altına alır. Gemilerin adlandırılması, bayrak çekme hakkı ve bağlama limanı gibi unsurlar, gemilerin milliyetini, hukuki statüsünü ve deniz ticaretinde sahip oldukları yasal hakları belirlemekte önemli rol oynar. Bu düzenlemeler sayesinde, Türk Bayrağı altında seyreden gemilerin statüsü korunur ve ilgili prosedürlerle uluslararası sularda yasal güvence sağlanır.

Sonuç

Türk Ticaret Kanunu’nun ilgili maddeleri, deniz ticaretinde gemilerin tanımı, hukuki statüsü ve tarafların sorumluluklarını net bir şekilde düzenler. Gemi sahipleri, donatanlar ve mürettebatın yükümlülükleri açıkça tanımlanmış olup, bu sorumluluklar deniz ticaretinin güvenli ve düzenli bir şekilde işlemesini sağlar.

ÖNEMLİ HATIRLATMA

Gemilerin tanımı, hukuki statüsü ve bayrak çekme hakları konusunda gemi sahiplerinin ve ilgili diğer tarafların haklarını koruyabilmeleri ve yasal süreçlerin herhangi bir aksamaya mahal vermeksizin sorunsuz şekilde ilerleyebilmesi için alanında uzman bir hukuk danışmanı veya ile çalışmaları önem arz eder. Geminin bulunduğu liman ister Tuzla, ister Dilovası, ister Zeytinburnu ister İstanbul ister İzmir olsun fark etmez. Türk Ticaret Kanunu’nun ilgili maddelerine uygun hareket edilmediğinde doğabilecek hukuki ve mali sonuçları minimize etmek amacıyla uzman bir destek almak, gelecekte yaşanabilecek olası problemleri en aza indirgeyecektir.

Read More

Gemilerin İhtiyati Haczi

Av.Meryem GÜNAY, Dr.Mehmet GÜNAY

Giriş

Deniz ticaretinin karmaşık ve dinamik yapısı, alacaklıların haklarını koruyabilmesi ve gemiler üzerindeki taleplerini güvence altına alabilmesi için özel tedbirlerin alınmasını gerektirir. Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 1352 ila 1381. maddeleri, deniz alacaklarının teminat altına alınabilmesi için gemiler üzerinde ihtiyati haciz uygulanmasını detaylı şekilde düzenlemektedir. Bu hükümler, gemi sahipleri, kiracılar, mürettebat, yük sahipleri ve diğer ilgili taraflar arasında deniz ticareti faaliyetlerinden doğan taleplerin karşılanabilmesi amacıyla gemi üzerinde hukuki koruma sağlar. Deniz ticaretinde ihtiyati haciz, alacaklıya borçlunun malvarlığına geçici olarak el koyma imkânı vererek, tahsilat sürecinde güvence sağlama işlevi görür. Bu yazıda, TTK kapsamında ihtiyati haczin nasıl uygulandığını ve alacaklı ile borçlu açısından getirdiği yasal sonuçları ele alacaktır.

A. Gemi İhtiyati Haczini Talep Edebilmenin Ön Şartları

1. Bir Deniz Alacağının Mevcut Olması:

İhtiyati haciz talebinde bulunabilmek için Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 1352. maddesinde belirtilen bir deniz alacağına dayanılması gerekmektedir. Bu alacaklar, geminin işletilmesinden kaynaklanan çeşitli talepler olabilir. İhtiyati haciz işlemleri yalnızca TTK 1352. maddesinde belirtilen deniz alacakları için uygulanabilir. Bu maddeye göre “deniz alacağı” aşağıdaki durumlardan kaynaklanan istemleri ifade eder:

a. Geminin işletilmesinin sebep olduğu zıya veya hasar:

Gemi işletim faaliyetleri sırasında gemi ya da üçüncü kişilere verilen maddi zararlar kapsam dahilindedir (TTK m. 1352/1-a). Geminin işletilmesi, şu durumları içerir: Liman Manevraları: Gemi, limana yanaşırken veya limandan ayrılırken iskelelere, rıhtımlara veya diğer gemilere zarar verebilir. Örneğin, limana yanaşırken bir rıhtıma çarpan geminin sebep olduğu maddi zararlar bu kapsamdadır. Deniz Trafiği: Gemiler, denizde diğer gemilerle çarpışma veya onlara zarar verme riski taşır. Özellikle deniz trafiği yoğun olan bölgelerde geminin yanlış manevrası sonucunda diğer gemilere çarpması durumunda, ortaya çıkan zararlar bu madde kapsamına girer. Yükleme ve Boşaltma Süreçleri: Yükleme veya boşaltma sırasında gemide veya geminin çevresinde meydana gelen zararlar, gemi işletmesi sebebiyle oluşan zıya veya hasar olarak değerlendirilir. Örneğin, yükün hatalı yüklenmesi sonucu gemi içinde oluşan hasar veya limanda bulunan diğer araçlara verilen zararlar da bu kapsamda yer alır.

b. Can Kaybı veya Bedensel Zararlar:

Gemi işletimi sırasında karada veya suda meydana gelen can kaybı veya diğer bedensel zararlar, deniz alacağı kapsamında değerlendirilebilir. Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 1352/1-b maddesi uyarınca, geminin işletilmesiyle doğrudan bağlantılı olan ve bu işletim faaliyeti sonucu ortaya çıkan ölümler veya yaralanmalar, tazminat taleplerine konu olabilir. Bu hüküm, gemi sahipleri veya işletmecilerinin, gemi işletim faaliyetlerinden kaynaklanan bedensel zararlar nedeniyle sorumluluk altında olabileceğini belirtir. (TTK m. 1352/1-b).

Örneğin, gemi seyir halindeyken veya limanda manevra yaparken meydana gelen kazalar sonucunda, hem gemi mürettebatının hem de üçüncü kişilerin (örneğin, yükleme veya boşaltma yapan liman işçileri veya diğer gemi çalışanları) yaralanması ya da hayatını kaybetmesi durumunda, bu zararlar deniz alacağı niteliğinde olur. Aynı şekilde, yolcu taşımacılığı yapan gemilerde yolcuların yaralanması veya ölümü de bu kapsamdadır.

Bu tür durumlarda, mağdurlar ya da ölen kişinin yakınları, zararın tazmin edilmesini talep edebilir ve bu alacak deniz ticaret hukuku kapsamında değerlendirilir. Gemi sahibi veya işletmeci, bu zararları karşılamakla yükümlü olabilir ve gemi üzerinde ihtiyati haciz uygulanarak, zarar tazmini güvence altına alınabilir.

c. Kurtarma Faaliyetleri:

TTK 1352/1-c maddesine göre, bir geminin veya gemideki eşyanın kurtarılması sırasında yapılan masraflar, çevreyi koruma amacıyla gerçekleştirilen kurtarma faaliyetleri ve bu faaliyetler sonucunda talep edilen özel tazminatlar deniz alacağı olarak kabul edilir. Bu tür kurtarma faaliyetleri yalnızca geminin ve taşınan yükün korunmasıyla sınırlı kalmayıp, çevre zararını önlemeye yönelik adımları da kapsar. Örneğin, bir geminin deniz kazası geçirmesi ve petrol sızıntısı riski oluşturması durumunda, çevreyi korumak için yapılan müdahaleler ve bu müdahaleler sonucu ortaya çıkan maliyetler deniz alacağı kapsamına girer. Kurtarma faaliyetlerine katılanlar, sağladıkları hizmet için özel tazminat talebinde bulunabilir ve bu talep, gemi üzerinde bir teminat olarak kabul edilir. Buna ek olarak, kurtarılan geminin veya yükün ekonomik değeri ile çevreye verilen zararın büyüklüğü, kurtarıcıların tazminat taleplerini etkileyen unsurlar arasında yer alır. Özellikle deniz ticaretinde bu tür kurtarma operasyonları, gemi sahipleri açısından mali sorumluluk doğururken, çevre koruma önceliği doğrultusunda kurtarıcıların talepleri güvence altına alınır. (TTK m. 1352/1-c).

d. Çevre Zararları:

TTK 1352/1-d maddesi uyarınca, bir geminin çevreye, kıyı şeridine veya bu bölgelerdeki menfaatlere verdiği zarar ya da bu tür bir zararın gerçekleşme tehdidi, deniz alacağı kapsamına girer. Çevresel zararların önlenmesi, sınırlandırılması veya tamamen ortadan kaldırılması için yapılan her türlü müdahale ve bu müdahalelerden doğan giderler de bu kapsama dahildir. Örneğin, bir gemiden sızan petrolün denize yayılması sonucu deniz ekosistemine zarar vermesi durumunda, bu zararı önlemek için yapılan temizlik ve onarım çalışmalarının masrafları, çevrenin eski haline getirilmesi için alınan önlemler ve bu süreçte üçüncü kişilerin uğradığı ekonomik kayıplar deniz alacağı niteliği taşır. Ayrıca, bu zararlar nedeniyle ödenecek tazminatlar da aynı şekilde değerlendirilir. Örneğin, çevreye verilen zarardan ötürü yerel balıkçılar veya turizm işletmeleri maddi kayıplar yaşamışsa, bu kişilerin uğradıkları zararlar da tazminat kapsamına girer. Bu düzenleme, çevre koruma bilinciyle birlikte deniz ticaretinde meydana gelebilecek zararlara karşı alacaklılara güçlü bir hukuki koruma sağlar. (TTK m. 1352/1-d).

e. Batık, Enkaz, Terk Edilmiş Gemiler:

Batmış, enkaz hâline gelmiş, karaya oturmuş veya terk edilmiş bir geminin yüzdürülmesi, kaldırılması, çıkartılması, yok edilmesi veya zararsız hâle getirilmesi amacıyla yapılan tüm giderler ve harcamalar deniz alacağı olarak kabul edilir. Bu kapsamda, geminin içinde bulunan ya da daha önce bulunmuş olan şeyler de dâhil edilir. Ayrıca, terk edilmiş bir geminin korunması için yapılan masraflar ile gemi adamlarının iaşesi (yemek, barınma gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması) için yapılan giderler de deniz alacağı niteliğindedir (TTK m. 1352/1-e).

f. Geminin kullanılması veya kiralanmasıyla ilgili sözleşmeler:

TTK 1352/1-f maddesi uyarınca, geminin kullanılması veya kiralanması amacıyla düzenlenen her türlü sözleşme, deniz alacağı olarak kabul edilir. Bu kapsamda, çarter parti (gemi kiralama sözleşmesi) düzenlenmiş olup olmaması önemli değildir; kiralama amacıyla yapılmış tüm anlaşmalar deniz alacağına konu olabilir. Örneğin, bir yük gemisinin belirli bir süre için bir ticari işletmeye kiralanması veya bir yolcu gemisinin tatil amaçlı kullanımı için düzenlenen sözleşmeler, kiracının ödeme yükümlülüklerini yerine getirmemesi durumunda, alacaklıya gemi üzerinde ihtiyati haciz talebinde bulunma hakkı tanır. Ayrıca, kiralanan gemiyle ilgili bakım, onarım, yakıt giderleri gibi masrafların ödenmemesi de bu tür sözleşmelerden doğan alacaklar kapsamında değerlendirilir. Böylelikle, gemi sahipleri veya işletmecileri, sözleşme şartlarının yerine getirilmemesi durumunda alacaklarını güvence altına almak için hukuki koruma sağlarlar. (TTK m. 1352/1-f).

g. Eşya veya yolcu taşınmasıyla ilgili sözleşmeler:

TTK 1352/1-g maddesi gereğince, gemide eşya veya yolcu taşınması amacıyla yapılmış her türlü sözleşme, çarter parti düzenlenmiş olup olmamasına bakılmaksızın, deniz alacağı kapsamında değerlendirilir. Bu tür sözleşmeler, ticari faaliyetlerin temelini oluşturur ve geminin belirli bir güzergâhta yük taşıması ya da yolcu taşımacılığı yapmasıyla ilgilidir. Örneğin, bir yük gemisinin limandan limana konteyner taşımak için kiralanması ya da bir yolcu gemisinin turistik seyahat amacıyla hizmet vermesi sırasında yapılan sözleşmeler bu kapsamdadır. Eğer gemi sahibi ya da taşıyıcı, bu sözleşmelere dayalı olarak yükün veya yolcuların taşınmasından doğan haklarını alamazsa, deniz alacağı doğar ve alacaklı bu haklarını güvence altına almak için gemi üzerinde ihtiyati haciz talep edebilir. Örneğin, bir yükün taşınması sırasında oluşan zararlar ya da yolcu taşımacılığından kaynaklanan ödenmemiş ücretler bu kapsamdaki deniz alacaklarına konu olabilir. (TTK m. 1352/1-g).

h. Taşınan eşyanın zıya veya hasarı:

TTK 1352/1-h maddesi gereğince, gemide taşınan, bagaj dâhil, her türlü eşyaya gelen zarar veya bu eşyaya ilişkin kayıplar (zıya), deniz alacağı olarak değerlendirilir. Bu tür deniz alacakları, yük veya bagajın taşınması sırasında meydana gelen her türlü fiziksel zarar, kaybolma veya hasarı kapsar. Örneğin, gemide taşınan konteynerlerde bulunan malların deniz kazası nedeniyle hasar görmesi, dalgaların gemideki yükleri ıslatması sonucu meydana gelen maddi zararlar ya da yükleme/boşaltma sırasında eşyaların düşerek zarar görmesi bu kapsama girer. Ayrıca, gemide taşınan bagajların kaybolması veya yanlış yere teslim edilmesi gibi durumlar da deniz alacağı kapsamındaki zıya ve hasar örneklerindendir. Bu hallerde, yük sahibi ya da alıcı, zararlarını tazmin etmek amacıyla gemi üzerinde deniz alacağı talep edebilir ve alacağını güvence altına almak için ihtiyati haciz talebinde bulunabilir. (TTK m. 1352/1-h).

i. Müşterek Avaryadan Doğan Alacaklar:

Müşterek avarya, gemi ve yükün denizde karşılaştığı tehlike durumunda, gemi kaptanının ve mürettebatının gemiyi, yükü ve seferi kurtarmak amacıyla kasıtlı olarak yaptığı olağanüstü fedakârlıklar ve masraflar sonucunda ortaya çıkan bir denizcilik kavramıdır. Müşterek avarya durumunda, yapılan fedakârlık ve masrafların deniz yolculuğuna katılan tüm taraflar (gemi sahibi, yük sahibi ve diğer ilgili taraflar) arasında paylaştırılması gerekmektedir.

Bu kavram, özellikle tehlike anında geminin korunması veya tehlikenin ortadan kaldırılması amacıyla yüklerin bir kısmının denize atılması, acil tamirat masrafları yapılması ya da olağan rotadan saparak güvenli bir limana gidilmesi gibi durumları içerir. Bu tür olağanüstü fedakârlıklar, denizcilikte müşterek avarya” olarak adlandırılır ve yapılan masrafların tüm paydaşlar arasında adil bir şekilde dağıtılması zorunludur.

Müşterek avaryadan doğan alacaklar, deniz alacağı kapsamında kabul edilir ve gemi, yük veya seferin diğer unsurları bu borcun teminatı olabilir. Bu tür denizcilik anlaşmazlıklarında, müşterek avarya alacakları deniz hukukunda önemli bir yere sahiptir ve gemi sahipleri ile yük sahipleri arasında mali paylaşım sorumluluğunu düzenler (TTK m. 1352/1-i).

j. Römorkaj hizmetinden kaynaklanan alacaklar:

Römorkaj, bir geminin başka bir gemi tarafından çekilmesi, itilmesi ya da yönlendirilmesi amacıyla yapılan bir hizmettir. Römorkaj hizmetleri, genellikle büyük ticaret gemilerinin dar limanlardan çıkarken veya girerken manevra yapmalarına yardımcı olmak amacıyla kullanılır. Bunun dışında, denizde hareket kabiliyetini kaybetmiş bir geminin kurtarılması, karaya oturmuş bir geminin çekilmesi veya başka bir yere taşınması gibi durumlarda da römorkaj hizmetine başvurulabilir.

Römorkaj hizmetlerinden doğan alacaklar, deniz alacağı kapsamında değerlendirilir. Bu hizmet, gemi sahibine veya geminin işletmecisine sağlanan ticari ve teknik bir destek olarak kabul edilir ve bu hizmetin karşılığında ödenmesi gereken ücret, römorkaj yapan tarafın bir alacağıdır. Römorkaj işlemi sırasında kullanılan gemiler, genellikle güçlü motorlara sahip özel tasarlanmış römorkörlerdir ve römorkaj işlemi, geminin güvenli şekilde çekilmesini veya itilmesini sağlar.

Römorkaj hizmetinden kaynaklanan alacaklar, römorkaj hizmeti sunan tarafın gemi üzerinde hak iddia etmesine neden olabilir ve bu hizmet karşılığında ödenecek ücretler, deniz alacağı niteliğinde kabul edilir. Bu alacaklar, özellikle ticari limanlarda veya tehlikeli deniz koşullarında sağlanan römorkaj hizmetlerinden doğan mali yükümlülüklerdir (TTK m. 1352/1-j).

k. Kılavuzluk hizmetinden kaynaklanan alacaklar:

 Kılavuzluk, bir geminin güvenli bir şekilde seyir yapmasını sağlamak amacıyla, o bölgedeki deniz koşullarını ve su yollarını iyi bilen bir kılavuz kaptanın gemiye rehberlik ettiği hizmettir. Kılavuzluk hizmeti, özellikle limanlara giriş ve çıkışlarda, boğazlardan geçişlerde veya geminin manevra yapmasının zor olduğu dar ve tehlikeli su yollarında sağlanır. Kılavuz kaptan, geminin kaptanına yardım ederek doğru rota, hız ve manevra talimatları verir, böylece geminin karaya oturma, çarpışma veya diğer deniz kazalarına uğrama riskini azaltır.

Kılavuzluk hizmetinden kaynaklanan alacaklar, deniz alacağı olarak kabul edilir. Kılavuzluk hizmeti, geminin güvenli bir şekilde yönlendirilmesini sağladığı için ticari ve hukuki açıdan önemlidir. Bu hizmet, gemi sahipleri veya işletmecileri tarafından karşılanır ve gemi üzerinde bir mali yükümlülük oluşturur. Kılavuzluk, deniz seyrüseferinin güvenliğini artıran kritik bir hizmettir ve özellikle büyük tonajlı ticaret gemileri, liman veya boğaz gibi sıkışık deniz yollarına girdiğinde kılavuz kaptan zorunlu hale gelir.

Bu hizmetten doğan alacaklar, denizcilik hukuku çerçevesinde gemi sahipleri veya işletmecileri tarafından ödenmesi gereken bir borç olup, kılavuzluk yapan tarafın gemi üzerinde hak iddia etmesine yol açabilir. Kılavuzluk hizmetine ilişkin ücretler, gemi için yapılan diğer hizmetler gibi deniz alacağı niteliğinde kabul edilir (TTK m. 1352/1-k).

l. Geminin işletilmesi, yönetimi, korunması veya bakımı için sağlanan her türlü teçhizat hizmetleri:

Geminin işletilmesi, yönetimi, korunması veya bakımı için sağlanan her türlü eşya, malzeme, kumanya, yakıt ve konteynerler dâhil olmak üzere tüm teçhizat, deniz alacağı kapsamında değerlendirilir. Bu tür malzemeler ve hizmetler, geminin sorunsuz bir şekilde işleyebilmesi, ticari faaliyetlerine devam edebilmesi ve denizde güvenli bir şekilde seyir yapabilmesi için gereklidir. Geminin bakımı ve korunması için yapılan harcamalar, örneğin geminin onarım masrafları, düzenli bakım hizmetleri, gerekli ekipman ve araçların temini gibi masraflar, deniz alacağı olarak kabul edilir.

Ayrıca, gemi mürettebatının ihtiyaçlarını karşılamak üzere sağlanan kumanya ve diğer yaşam malzemeleri, geminin operasyonel faaliyetleri için gereken yakıt gibi giderler de bu kapsamda yer alır. Geminin verimli ve güvenli bir şekilde işleyebilmesi için verilen tüm bu hizmetler ve sağlanan malzemeler, gemi sahibi veya işletmecisi tarafından ödenmesi gereken borçlar olup, deniz alacağı niteliğindedir (TTK m. 1352/1-l).

m. Gemi Yapımı ve Onarımından Doğan Alacaklar:

Geminin yapımı, yeniden yapımı, onarımı, donatılması veya geminin niteliğinde değişiklik yapılması için yapılan her türlü harcama deniz alacağı olarak kabul edilir. Bu kapsamda, geminin ilk inşa aşamasından başlayarak, geminin zaman içinde yeniden inşa edilmesi veya mevcut yapısında önemli değişiklikler yapılması gibi büyük yapım projeleri bu kategoriye girer. Ayrıca, geminin deniz koşullarına uygun şekilde onarılması, mevcut hasarların giderilmesi ya da geminin donatılması için yapılan tüm teknik ve mühendislik hizmetleri de bu tür harcamalara dahildir. (TTK m. 1352/1-m).

Bu tür hizmetler, geminin ticari ve operasyonel faaliyetlerine devam edebilmesi için zorunlu olan temel işlemleri içerir. Özellikle, geminin yeniden sefer yapabilmesi için yapılan onarım ve bakım çalışmaları, yeni ekipman ve donanımın temin edilmesi, geminin yapısal özelliklerinde değişiklik yapılması veya modernizasyon çalışmaları bu kapsamda değerlendirilir. Bu hizmetler ve harcamalar, gemi sahibi veya işletmecisi tarafından ödenmesi gereken borçlar olup, deniz alacağı statüsündedir

n. Liman, Kanal, Dok ve Rıhtım Masrafları:

Gemi için ödenmesi gereken liman, kanal, dok, iskele, rıhtım ve diğer su yolları kullanımına ilişkin resimler (harçlar) ile karantina giderleri deniz alacağı olarak kabul edilir. Bu tür masraflar, geminin ticari faaliyetleri sırasında limanlara giriş-çıkış yaparken, kanallardan geçerken veya su yollarını kullanırken doğan zorunlu harcamaları kapsar. Aynı zamanda, geminin karantina altında tutulması durumunda ortaya çıkan ek giderler de bu kapsamda değerlendirilir. (TTK m. 1352/1-n).

Liman ve dok masrafları, geminin limana yanaşması, yükleme ve boşaltma işlemleri için gerekli hizmetlerin sağlanması gibi faaliyetlerle ilgili ödenmesi gereken ücretleri içerir. Kanal ve diğer su yolları resimleri, geminin belirli bölgelerdeki su yollarını kullanma hakkı karşılığında ödenen harçlardır. Ayrıca, geminin sağlık ve güvenlik nedenleriyle karantinaya alınması durumunda yapılan masraflar da bu tür giderler arasında yer alır.

Bu hizmetler ve harcamalar, geminin uluslararası ve yerel deniz taşımacılığı faaliyetlerine katılabilmesi için zorunlu olup, bu giderlerin ödenmemesi durumunda, alacaklı taraf deniz alacağı kapsamında hak talep edebilir

o. Mürettebat Ücretleri:

Gemi adamlarının, gemide çalışmaları dolayısıyla ödenmesi gereken ücretler, deniz alacağı kapsamında değerlendirilir. Buna ek olarak, mürettebatın ülkelerine geri getirilme masrafları ile onlar adına ödenmesi gereken sosyal sigorta katılım payları da deniz alacağı olarak kabul edilir. Bu kapsamda, gemi adamlarına yapılacak tüm ödemeler, deniz alacakları arasında yer almaktadır (TTK m. 1352/1-o).

p. Geminin veya Malikinin Adına Yapılan Harcamalar :

TTK 1352/1-p maddesi gereğince, geminin işletilmesi, bakımı, korunması veya malikinin adına yapılmış her türlü harcama, gemi için alınmış krediler dâhil olmak üzere, deniz alacağı olarak kabul edilir. Bu tür harcamalar, geminin faaliyetlerini sürdürebilmesi için gerekli olan her türlü mali yükümlülüğü kapsamaktadır. Örneğin, geminin yakıt ihtiyacını karşılamak için yapılan masraflar, geminin bakım ve onarım hizmetleri, geminin demirleyeceği liman ücretleri veya gemi mürettebatına ödenmesi gereken maaşlar bu kapsamda değerlendirilebilir. Ayrıca, geminin finansmanında kullanılan krediler ve bu kredilerin geri ödemesi de gemi adına yapılmış harcamalar arasında yer alır. Örneğin, gemi sahibi bir bankadan gemi inşası veya büyük onarımlar için kredi almışsa, bu kredi borcu deniz alacağı oluşturabilir. Gemi işletmesi, bu tür harcamaların ödenmemesi durumunda, gemi üzerinde deniz alacağı talebiyle karşılaşabilir ve alacaklılar, bu borcun teminatı olarak gemi üzerinde ihtiyati haciz talep edebilir. (TTK m. 1352/1-p).

r. Sigorta Primleri:

Geminin maliki tarafından veya onun hesabına ödenecek sigorta primleri ve karşılıklı sigorta aidatları da deniz alacağı olarak kabul edilir (TTK m. 1352/1-r). Bu primler, geminin güvenli bir şekilde işletilmesini ve çeşitli risklere karşı korunmasını sağlamak amacıyla ödenir. Gemi sahipleri, gemilerini çeşitli risklere karşı korumak için deniz sigorta poliçeleri düzenler ve bu poliçeler kapsamında sigorta şirketlerine prim öderler. Örneğin, gemi kazalarına, fırtına veya denizde yaşanabilecek çevresel risklere karşı sigorta yapılabilir. Ayrıca, gemi sahipleri, mürettebatın yaşamını ve sağlığını korumak amacıyla da sigorta yaptırmak zorunda kalabilirler. Bunun yanı sıra, karşılıklı sigorta kulüpleri, gemi sahipleri arasında oluşturulan sigorta birlikleridir ve bu kulüplerden temin edilen sigortalar için belirli aidatlar ödenir. Bu aidatlar, geminin çevreye veya başka gemilere verebileceği zararlara karşı koruma sağlamak için oluşturulan fonlara katkı olarak kabul edilir. Örneğin, bir gemi mürettebatının yaralanması durumunda mürettebat için ödenmesi gereken tazminatlar, bu sigorta fonlarından karşılanabilir. Geminin güvenli operasyonu için ödenen bu tür primler, gemi sahibine yüklenen bir mali sorumluluk olarak deniz alacağı niteliğinde kabul edilir.

s. Komisyon, Brokaj ve Acente Ücretleri:

Geminin maliki veya onun adına hareket eden işletmeci tarafından, gemiye ilişkin olarak ödenmesi gereken komisyonlar, brokaj (brokerlik hizmetleri) ve acente ücretleri de deniz alacağı olarak kabul edilir (TTK m. 1352/1-s). Bu ödemeler, geminin ticari ve operasyonel faaliyetlerini kolaylaştırmak için alınan hizmetler karşılığında yapılır. Örneğin, bir gemi, bir limana yanaştığında veya bir ülkede ticaret faaliyetinde bulunduğunda, o bölgede geminin işlemlerini hızlandırmak veya ticari anlaşmalarını yürütmek için bir deniz acentesi veya broker devreye girebilir. Bu acenteler, geminin liman hizmetlerini organize eder, mürettebatın ve yükün gereksinimlerini karşılar ve geminin ticari işlemlerini yürütür. Bu hizmetlerin karşılığında alınan ücretler, denizcilik faaliyetlerinin önemli bir parçasıdır. Ayrıca, gemi alım-satımı, kiralanması gibi durumlarda brokerlik hizmetleri için ödenen komisyonlar da bu kapsamda değerlendirilir. Örneğin, bir gemi sahibinin gemisini kiralarken bir broker aracılığıyla kiracı bulması durumunda, bu brokerin aldığı komisyon ücreti deniz alacağı niteliğinde olabilir. Bu tür ödemeler, gemi sahiplerinin ticari işlemlerinin devamlılığını sağladığı için deniz alacağı statüsüne sahip olup, alacaklılar bu ödemeleri talep edebilirler.

t. Gemi Mülkiyeti veya Zilyetliği ile ilgili her türlü uyuşmazlık:

 Geminin mülkiyeti veya zilyetliği (geminin fiili kullanımı ve kontrolü) ile ilgili ortaya çıkan her türlü anlaşmazlık, deniz alacağı kapsamına girer. Bu uyuşmazlıklar, geminin sahibinin kim olduğu, gemiyi fiilen kimin kullandığı ya da zilyetliğin devri gibi konuları içerebilir. Mülkiyet ve zilyetlik anlaşmazlıkları, geminin kullanım hakkı ve sahipliği üzerindeki hukuki ihtilafları kapsayarak deniz alacağı niteliğinde değerlendirilir (TTK m. 1352/1-t).

u. Gemi Ortak Malikleri Arasındaki Uyuşmazlıklar:

Geminin ortak malikleri arasında, geminin işletilmesine veya gemiden elde edilen hasılatın paylaşımına ilişkin ortaya çıkan her türlü uyuşmazlık, deniz alacağı kapsamında değerlendirilir (TTK m. 1352/1-u). Bu tür uyuşmazlıklar, birden fazla kişinin bir geminin mülkiyetine ortak olduğu durumlarda ortaya çıkar ve ortak maliklerin geminin nasıl işletileceği, hangi ticari faaliyetlerde kullanılacağı veya elde edilen gelirlerin nasıl dağıtılacağı gibi konularda anlaşmazlık yaşamaları mümkündür.

Örneğin, gemiyi ortak olarak işleten taraflar arasında geminin ticari bir rota üzerinde kullanılması veya bakım masraflarının nasıl karşılanacağı konusunda uyuşmazlık çıkabilir. Bir başka tipik örnek, gemiden elde edilen kira gelirlerinin adil bir şekilde dağıtılmaması nedeniyle ortaklar arasında anlaşmazlık yaşanması olabilir. Bu durumda, geminin bir maliki, gemi üzerindeki haklarını korumak için diğer malike karşı dava açabilir ve mahkemeden gemi üzerinde ihtiyati haciz talep edebilir.

Böyle uyuşmazlıklar, özellikle geminin kâr getiren bir varlık olarak işletilmesi ve bu kârın paylaşılması sürecinde sıkça görülür. Geminin hasılatı, ortakların payları oranında bölüşülmeli ve gemi yönetimi ile ilgili kararlar ortaklar arasında mutabakat sağlanarak verilmelidir. Ancak bu konularda anlaşmazlıklar yaşandığında, taraflardan biri gemi üzerinde ihtiyati haciz talebinde bulunarak, gelirlerin adil paylaşılmadığı iddiasıyla hukuki süreç başlatabilir.

v. Gemi Rehni, Gemi İpoteği veya Aynı Nitelikteki Ayni Yükümlülükler:

Gemi rehni, gemi ipoteği veya gemi üzerinde aynı nitelikteki ayni yükümlülükler, deniz alacağı olarak kabul edilir. Bu tür ayni yükümlülükler, geminin borç karşılığı teminat olarak gösterilmesiyle ilgilidir. Gemi rehni veya ipoteği, geminin sahibi veya malikinin bir borç karşılığında alacaklıya gemi üzerinde bir güvence sağlaması anlamına gelir. Bu durumda, gemi üzerinde bir ayni hak tesis edilir; yani gemi, alacaklının alacağını güvence altına almak için teminat olarak kullanılabilir. (TTK m. 1352/1-v).

Gemi rehni veya ipoteği, genellikle geminin finansmanı veya onarım masrafları gibi büyük mali yükümlülükler karşısında alacaklıya bir güvence verir. Eğer gemi sahibi borcunu ödeyemezse, alacaklı bu ayni hak sayesinde gemiyi sattırarak alacağını tahsil edebilir. Geminin rehnedilmesi veya ipotek altına alınması, gemi malikleri açısından önemli bir mali yükümlülük yaratır ve bu ayni hak, diğer alacaklar üzerinde önceliğe sahip olabilir. Bu nedenle, gemi üzerindeki rehni veya ipoteği olan alacaklılar, borcun teminatı olarak gemiyi elinde bulundururken, deniz alacağı kapsamındaki haklarını korur (TTK m. 1352/1-v).

y. Gemi Satışına İlişkin Uyuşmazlıklar:

Gemi satışına ilişkin bir sözleşmeden doğan her türlü uyuşmazlık, deniz alacağı kapsamında değerlendirilir. Gemi satış sözleşmeleri, geminin mülkiyetinin devrine ilişkin şartları ve yükümlülükleri içerir. Bu tür sözleşmelerde alıcı ve satıcı arasında ortaya çıkabilecek anlaşmazlıklar, satış bedelinin ödenmesi, teslim süresi, geminin durumu, belgelerin teslimi veya geminin mülkiyetinin devrine dair şartlar gibi çeşitli konuları kapsayabilir. (TTK m. 1352/1-y).

Özellikle geminin satış bedelinin ödenmemesi, teslimat sürecinde yaşanan sorunlar veya geminin sözleşmeye uygun teslim edilmemesi gibi hallerde taraflar arasında ihtilaflar doğabilir. Bu anlaşmazlıklar, gemi satış sözleşmesinden kaynaklandığı için deniz alacağı niteliğindedir ve alacaklı taraf, uyuşmazlık nedeniyle gemi üzerinde hak iddia edebilir. Gemi satışına dair uyuşmazlıklar, geminin ekonomik değerine ve ticari önemine dayalı olarak büyük mali sonuçlar doğurabilir ve taraflar arasında ciddi hukuki süreçlere yol açabilir.

2.  Deniz Alacağının Doğmuş Olması

Alacaklının deniz alacağı olarak talep ettiği miktar ya da hak, geçerli bir şekilde doğmuş olmalıdır. Bu alacağın yasal çerçevede var olması gerekir ve alacaklının kanıtlarla destekleyebileceği bir alacak olmalıdır.

Vadesi henüz gelmemiş deniz alacakları için de, İcra ve İflas Kanunu’nun 257. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen şartlar yerine getirildiği takdirde ihtiyati haciz talep edilebilir. Bu durumda, borç henüz vadesi gelmemiş olsa bile belirli koşullar altında gemi üzerinde ihtiyati haciz uygulanabilir. İcra ve İflas Kanunu’nun 257. maddesine göre, vadesi gelmemiş borçtan dolayı ihtiyati haciz talebi, yalnızca şu hallerde mümkündür: a)Borçlunun sabit bir yerleşim yerinin olmaması durumunda alacaklı, vadesi gelmemiş bir borç için dahi ihtiyati haciz talep edebilir. b)Borçlu, mallarını gizleme, kaçırma ya da kendi kaçma hazırlığına girmişse veya bu maksatla alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemler yapıyorsa, bu durumlarda da alacaklı ihtiyati haciz isteyebilir. Bu tür hallerde, borç henüz vadesi gelmemiş olsa dahi, borç muacceliyet kazanır ve ihtiyati haciz uygulanabilir. Bu tür durumlar, alacaklının alacağını güvence altına almak için borcun vadesi gelmemiş olmasına rağmen ihtiyati haciz talep edebilmesine olanak tanır (TTK m. 1353/5, İİK m. 257).

3. Alacağın Varlığına İlişkin Mahkemeye Delil Sunulması

Türk Ticaret Kanunu’nun 1362. maddesi uyarınca, ihtiyati haciz talebinde bulunan alacaklı, talebini desteklemek için deniz alacağının varlığını ve miktarını kanıtlayacak yeterli delilleri mahkemeye sunmalıdır. Bu kapsamda, alacağın niteliği ile parasal değerini ispatlamalıdır. TTK m. 1362/1’e göre, alacaklının mahkemeye sunacağı delillerin, TTK’nın 1352. maddesinde sayılan deniz alacaklarından birine dayandığını göstermesi yeterlidir. İcra ve İflas Kanunu’nun 258. maddesi de ihtiyati hacze karar verecek mahkemenin yetkili olduğunu ve alacaklının alacağı ve haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek delilleri sunması gerektiğini vurgular.

Alacaklı, gemi üzerinde ihtiyati haciz talep ederken, deniz ticaretinden kaynaklanan alacaklarını kanıtlamak amacıyla delil olarak faturalar, sözleşmeler, kurtarma raporları, hasar tespit tutanakları veya gemi sefer defterleri gibi belgeler sunabilir. Bu belgeler, alacağın mahiyeti ve miktarı konusunda mahkemeye yeterli kanaat oluşturacak nitelikte olmalıdır. Örneğin, gemide taşınan eşyanın zıyaı veya hasarı gibi olaylardan doğan alacaklar ya da kurtarma faaliyetlerinden kaynaklanan masrafların belgelenmesi önemlidir. Bu kapsamda, kurtarma faaliyetleri için yapılan masraflar, tazminat talepleri ya da geminin ticari faaliyetleri nedeniyle ortaya çıkan borçlar açıkça belgelenmelidir. Mahkeme, alacaklının sunduğu deliller ışığında deniz alacağının gerçekliğine ve miktarına dair bir kanaat oluşturur ve bu doğrultuda ihtiyati haciz kararı verebilir. Sonuç olarak, TTK m. 1362 ve İİK m. 258 hükümleri doğrultusunda, alacaklının alacağının niteliği ve parasal değerini ispatlayacak delilleri mahkemeye sunması, ihtiyati haciz kararının alınabilmesi için şarttır.

4. Deniz Alacağının Tahsil Edilememesi İhtimalinin Bulunması

Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 1369. maddesi gereğince, deniz alacaklarına dayalı ihtiyati haciz talebi, borçlunun borcunu ödeyememesi ihtimaline karşı alacaklının hakkını güvence altına almak amacıyla kullanılabilir. Deniz alacağının tahsil edilmemesi riski, özellikle borçlunun gemiyi elden çıkarması, yurt dışına kaçırması ya da saklaması gibi girişimlerde bulunabileceği durumlarda ortaya çıkar. Alacaklı, borçlunun bu tür eylemleri gerçekleştireceği şüphesine kapıldığında, mahkemeye başvurarak ihtiyati haciz kararı talep edebilir. Bu durumda, alacaklı geminin satışından veya kaçırılmasından önce tedbir almak için ihtiyati haciz talebinde bulunabilir (TTK m. 1369/1-a). Ayrıca, borçlunun gemiyi yurt dışına çıkarması ya da seferde olan bir gemiyi teslim etmemesi halinde, ihtiyati haciz sürecinin hızla başlatılması önem arz eder (TTK m. 1367).

5. Gemi Üzerindeki Mülkiyet ve Sorumluluk Kriterlerinin Mevcut Olması

İhtiyati haciz, deniz alacaklarının tahsilini güvence altına alan önemli bir yasal tedbirdir. TTK madde 1369, hangi koşullar altında ihtiyati haciz talep edilebileceğini düzenler. Bu maddeye göre, ihtiyati haciz uygulanabilmesi için aşağıdaki mülkiyet veya sorumluluk durumlarından en az birinin gerçekleşmiş olması gerekir. (TTK m. 1369)

Gemi malikinin borç sorumluluğu: Deniz alacağının doğduğu anda geminin maliki olan kişinin, haczin talep edildiği sırada da hâlâ borçtan sorumlu olup geminin maliki olması gerekir (TTK m. 1369/1-a). İhtiyati haczin uygulanabilmesi için deniz alacağının doğduğu tarihte geminin maliki olan kişinin, haczin talep edildiği tarihte hâlâ borçtan sorumlu olması gerekmektedir. Bu durumda, eğer gemi haciz uygulanmadan önce başka bir kişiye devredilmişse veya borçlu kişi artık malikin sorumluluğunu taşımıyorsa, yeni malike karşı ihtiyati haciz uygulanamaz. Bu durum, özellikle geminin satılması veya devredilmesi halinde alacaklılar açısından önemli bir sorun yaratır.

Kiracının borç sorumluluğu: Deniz alacağı doğduğunda kiracı olan kişinin, haczin talep edildiği sırada borçtan sorumlu olup hâlâ geminin maliki olması gerekir (TTK m. 1369/1-b). Örneğin, yatların finansal kiralama yöntemiyle kullanılması, alacaklının borçludan doğrudan tahsil yapma olasılığını kısıtlar. Finansal kiralama şirketi, geminin sahibi olduğu için alacaklının bu şirkete başvurması mümkün değildir. Kiracının borçlarından sorumlu olan taraf kiracı olduğu için, gemi mülkiyeti üzerinde doğrudan ihtiyati haciz uygulanamayabilir.

Teminat niteliğindeki yükümlülükler: Deniz alacağının, gemi rehni, ipoteği veya ayni bir yükümlülük ile teminat altına alınmış olması gerekir (TTK m. 1369/1-c). Deniz alacağının, gemi rehni, ipoteği veya benzer bir ayni yükümlülükle teminat altına alınmış olması durumunda ihtiyati haciz mümkün olabilir. Ancak, bu ayni hakların doğru bir şekilde tespit edilememesi ve mülkiyetin hızlı bir şekilde devredilmesi gibi durumlar, haczin uygulanmasını engelleyebilir. Alacaklılar, bu süreçte borçlunun gemi üzerindeki haklarını takip etmekte güçlük çekebilir

Mülkiyet veya Zilyetlik Uyuşmazlığı : Eğer uyuşmazlık geminin mülkiyeti veya zilyetliği ile ilgiliyse, ihtiyati haciz uygulanabilir (TTK m. 1369/1-d). Ancak, bu tür uyuşmazlıklarda ihtiyati haciz kararı sadece ihtilaf konusu olan gemi üzerinde verilebilir, başka gemilere yönelik haciz kararı alınamaz (TTK m. 1369/3). Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, alacaklıların mülkiyet veya zilyetlik hakkındaki belirsizlik durumlarında da ihtiyati haciz talep edebileceği, ancak haczin sadece uyuşmazlığın merkezindeki gemiyi kapsayacağı sonucuna varılır. Bu düzenleme, ihtilaflı geminin korunmasını sağlarken, diğer varlıkların haksız yere haczedilmesini önler.

Gemi alacaklısı hakkı: Alacak, TTK 1320’ye göre gemi alacaklısı hakkı veriyorsa, ihtiyati haciz talep edilebilir (TTK m. 1369/1-e).

Türk Ticaret Kanunu’nun 1369. maddesinin ikinci fıkrası, birinci fıkrada belirtilen gemilerin dışındaki diğer gemilerin ihtiyati haciz altında nasıl değerlendirileceğini düzenler. Bu maddeye göre, gemi hakkında ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için, geminin haczin uygulandığı sırada deniz alacağından sorumlu olan bir kişiye ait olması gerekmektedir. Ayrıca, alacağın doğduğu zaman, bu kişinin gemi maliki, kiracısı, tahsis olunanı ya da taşıtanı olması şartı aranır. Yani, deniz alacağı doğduğunda gemi üzerinde hak sahibi olan kişi, alacak doğduğunda geminin maliki veya kiracısı ya da taşıtanı sıfatını taşıyorsa, bu gemi üzerinde ihtiyati haciz uygulanabilir. (TTK m. 1369/2).

Bu hüküm, ihtiyati haciz talebinin geminin mevcut durumuna ve alacağın doğduğu dönemdeki mülkiyet ve sorumluluk ilişkilerine göre değerlendirilmesi gerektiğini ifade eder. Özellikle, gemi üzerindeki hak sahipliği değişse bile, alacak doğduğunda geminin malikinin veya kiracısının sorumluluğu devam ediyorsa, ihtiyati haciz uygulanabilecektir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, ihtiyati haczin sadece deniz alacağından sorumlu olan kişiye ait olan gemiler için geçerli olmasıdır.

TTK madde 1369’un 1. ve 2. fıkraları arasında temel fark, ihtiyati haczin uygulanabileceği gemilerin mülkiyet ve borç sorumluluğu açısından farklı durumlardan kaynaklanmaktadır. 1. fıkra, deniz alacağının doğduğu anda geminin maliki veya kiracısı olan kişinin, haczin talep edildiği anda da hâlâ geminin maliki ve borçtan sorumlu olması durumunda ihtiyati haciz kararı verilebileceğini düzenler. Bu, borcun ve mülkiyetin devamlılığına vurgu yapar. 2. fıkra ise daha geniştir ve geminin deniz alacağından sorumlu olan bir kişiye ait olup, alacak doğduğunda gemi maliki, kiracısı, tahsis olunanı ya da taşıtanı olan kişiye karşı ihtiyati haciz uygulanabileceğini belirtir. Burada haczin uygulanabilmesi için geminin, alacakla bağlantılı kişinin mülkiyetinde olması yeterlidir, bu kişinin borcun doğduğu anda mal sahibi olup olmaması önemli değildir. Temel espri, 1. fıkrada daha sıkı bir mülkiyet-bağlantısı koşulu aranırken, 2. fıkrada sorumluluğun geminin haciz sırasındaki durumuna göre değerlendirilmesidir.

Diğer bir deyişle TTK madde 1369’un 1. ve 2. fıkraları arasındaki temel farklılık, hacze konu olan geminin, alacağın doğumu ile olan bağlantısına dayanmaktadır. 1. fıkra, deniz alacağının doğduğu sırada geminin maliki veya kiracısı olan kişinin, haczin talep edildiği anda da hâlâ geminin maliki ve borçtan sorumlu olması durumunda ihtiyati haczin uygulanabileceğini düzenler. Bu fıkrada, alacağın doğduğu gemi ile alacaklının sorumluluğu arasında doğrudan bir bağlantı aranır; yani hacze konu olan gemi, deniz alacağının doğduğu gemi olmalıdır. 2. fıkra ise, hacze konu geminin deniz alacağı doğduğunda bu kişiyle bir bağlantısının olup olmamasına bakmaksızın, haczin uygulandığı anda geminin deniz alacağından sorumlu olan kişiye ait olması durumunda ihtiyati haczin uygulanabileceğini belirtir. Bu durumda, alacakla bağlantılı kişi geminin sahibi veya kiracısı olabilir, ancak bu kişiye ait olan başka gemiler de hacze konu olabilir. Yani, burada geminin doğrudan alacağın doğduğu gemi olma zorunluluğu yoktur, sadece haciz anında borçluya ait olması yeterlidir. Özetle, 1. fıkra geminin doğrudan alacakla bağlantılı olması gerektiğini öngörürken, 2. fıkra geminin sadece alacakla bağlantılı kişinin mal varlığına ait olmasının yeterli olduğu durumları kapsar.

6. Teminat Gösterme Yükümlülüğünün Yerine Getirilmiş Olması

İhtiyati haciz talebinde bulunmak isteyen alacaklının, 10.000 Özel Çekme Hakkı (SDR – Special Drawing Rights, Uluslararası Para Fonu [IMF] tarafından oluşturulan ve döviz rezervleri için kullanılan uluslararası bir hesap birimi) tutarında teminat göstermesi zorunludur. Bu teminat, ihtiyati haciz talebinin güvence altına alınması amacıyla istenir ve teminat nakit olarak yatırılabileceği gibi, banka teminat mektubu veya başka uygun türde teminatlar da kabul edilebilir (TTK m. 1363/1).

Karşı taraf (borçlu), her aşamada teminat miktarının artırılmasını aynı mahkemeden talep edebilir. Bu talep değerlendirilirken, geminin ihtiyati haciz nedeniyle seferden alıkonulduğu süre boyunca yapılan günlük işletme giderleri ve ihtiyati haciz dolayısıyla yoksun kalınan kazançlar dikkate alınır. Mahkeme, ek teminatın yatırılmasına karar verirse, belirlenen sürede bu teminatın yatırılması gerekir. Eğer ek teminat süresinde yatırılmazsa, ihtiyati haciz kararı kendiliğinden kalkar, yani iptal edilmiş olur (TTK m. 1363/2). Ancak, 1320. maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde sayılan gemi alacaklıları, teminat yatırma yükümlülüğünden muaftır. Bu alacaklılar, deniz hukuku gereği bu zorunluluktan muaf tutulur (TTK m. 1363/3).

Alacaklı, aynı mahkemeden teminat miktarının azaltılmasını da talep edebilir. Mahkeme, talep üzerine teminat miktarının düşürülmesine karar verebilir. Böylelikle, ihtiyati haciz sürecinde teminatın miktarı hem artırılabilir hem de alacaklı tarafından talep edilirse azaltılabilir (TTK m. 1363/4).

7. Yetkili Mahkemeden Talepte Bulunulması

a. Dava Açılmadan Önce İhtiyati Hacizde Yetkili Mahkemeler

Dava açılmadan önce ihtiyati haciz kararı vermeye yetkili mahkemeler, geminin bayrağına ve bulunduğu yere göre farklılık göstermektedir. Türk bayraklı ve yabancı bayraklı gemiler için yetkili mahkemeler ile yetki veya tahkim anlaşmalarının etkileri şu şekildedir:

aa. Türk Bayraklı Gemiler İçin Yetkili Mahkemeler:

Türk bayraklı gemilerde dava açılmadan önce ihtiyati haciz kararını, geminin bulunduğu yerin mahkemesi verebilir. Bu yer, geminin demir attığı, şamandıraya veya tonoza bağlandığı, bir limana yanaştığı ya da kızağa alındığı yerdir. Ayrıca, gemi Türk Gemi Sicili’ne kayıtlıysa, sicil kaydının bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. Eğer gemi sicile kayıtlı değilse, gemi malikin yerleşim yeri mahkemesi ihtiyati haciz kararı verebilir. Özel sicile kayıtlı gemilerde ise, kiracının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir (TTK m. 1354/1).

bb. Yabancı Bayraklı Gemiler İçin Yetkili Mahkemeler:

Yabancı bayraklı gemiler için Türkiye’de dava açılmadan önce ihtiyati haciz kararı, yalnızca geminin bulunduğu yerin mahkemesi tarafından verilebilir. Geminin bulunduğu yer, demir attığı, şamandıraya veya tonoza bağlandığı, yanaştığı ya da kızağa alındığı yer olabilir. Yabancı bayraklı gemiler için başka bir mahkeme ihtiyati haciz kararı veremez, bu yetki yalnızca geminin fiziksel olarak bulunduğu yerin mahkemesine aittir (TTK m. 1355/1).

cc. Yetki veya Tahkim Anlaşması Varsa:

Bir deniz alacağına ilişkin olarak taraflar arasında yetki veya tahkim anlaşması yapılmış olsa bile, Türk mahkemelerinin ihtiyati haciz kararı verme yetkisi ortadan kalkmaz. Deniz alacağına ilişkin yetki veya tahkim anlaşmasına göre yabancı bir mahkeme veya hakem kurulu yetkili bulunsa dahi, Türk mahkemeleri ihtiyati haciz kararı verebilir. Ayrıca, deniz alacağının esasına yabancı bir devletin hukuku uygulanıyor olsa bile, Türk Ticaret Kanunu’nun 1354 ve 1355. maddelerine göre yetkili olan Türk mahkemeleri, deniz alacağına teminat sağlamak amacıyla ihtiyati haciz kararı verebilir (TTK m. 1356/1).

b. Dava Açıldıktan Sonra İhtiyati Hacizde Yetkili Mahkemeler

 Dava açıldıktan sonra ihtiyati haciz kararı talep edilmesi, dava sürecinin belirli aşamalarına göre farklılık gösterir:

aa. Türkiye’de Mahkemede Dava Açıldıktan Sonra İhtiyati Haciz Talep Edilirse

Bir deniz alacağı hakkında Türkiye’de mahkemede dava açıldıktan sonra, ihtiyati haciz kararı sadece davayı gören mahkemeden talep edilebilir. Başka bir mahkemeden ihtiyati haciz kararı istenemez. Bu düzenleme, dava açıldıktan sonra yetkili olan mahkemenin davanın tüm safhalarını yönetmesi gerektiğini ifade eder. Dolayısıyla, dava açıldıktan sonra deniz alacağı için teminat elde etmek amacıyla ihtiyati haciz kararı talep edilecekse, bu talep sadece davayı gören mahkemeye yapılabilir (TTK m. 1357/1).

bb. Yurt Dışında Mahkemede veya Hakem Önünde Dava Açıldıktan Sonra İhtiyati Haciz Talep Edilirse

Eğer bir deniz alacağı hakkında yurt dışında bir mahkemede dava açılmışsa ya da dava bir hakem heyeti önünde devam ediyorsa, bu durumda ihtiyati haciz kararı, kesin hüküm verilinceye kadar yalnızca Türk Ticaret Kanunu’nun 1354 ve 1355. maddelerinde belirtilen yetkili mahkemelerden istenebilir. Bu mahkemeler, geminin demir attığı, şamandıraya veya tonoza bağlandığı, yanaştığı ya da kızağa alındığı yer mahkemeleridir. Yurt dışındaki dava veya hakem süreci devam ederken, ihtiyati haciz kararı almak isteyen alacaklı, Türkiye’deki bu yetkili mahkemelere başvurmalıdır (TTK m. 1357/2).

c. İtirazlarda Yetkili Mahkeme

İhtiyati haciz kararı verilmiş olan kişiler, bu karara itiraz edebilirler. İtirazların hangi mahkeme tarafından inceleneceği, davanın hangi aşamada olduğuna ve nerede açıldığına bağlı olarak belirlenir. Ayrıca, ihtiyati haciz kararının değiştirilmesi veya teminatların artırılması gibi talepler de belirli mahkemelerce karara bağlanır.

aa. Esas Hakkında Dava Açılmadan Önce:

Eğer ihtiyati haciz kararı, esas hakkında dava açılmadan önce verilmişse, itirazlar hakkında karar verme yetkisi, ihtiyati haciz kararını vermiş olan mahkemeye aittir. Yani, alacaklı dava açmadan önce ihtiyati haciz kararı alınmışsa, karara itiraz eden borçlu, bu kararı veren mahkemeye başvurur (TTK m. 1358/1-a).

bb. Esas Hakkında Türkiye’de Dava Açılmışsa:

Eğer ihtiyati haciz kararına itiraz, esas hakkında Türkiye’de dava açıldıktan sonra yapılmışsa, bu durumda itirazları karara bağlamaya yetkili olan mahkeme, davayı gören mahkemedir. Yani, esas hakkındaki davayı gören mahkeme, ihtiyati haciz kararına yapılacak itirazları da inceleme yetkisine sahiptir (TTK m. 1358/1-b).

cc. Esas Hakkında Yurt Dışında veya Hakem Önünde Dava Açılmışsa:

Eğer ihtiyati haciz kararına itiraz, esas hakkında yurt dışında bir mahkemede veya hakem önünde dava açıldıktan sonra yapılmışsa, itirazlar hakkında karar verme yetkisi ihtiyati haciz kararını veren mahkemeye aittir. Yani, ihtiyati haciz kararı Türkiye’de alınmış, ancak esas dava yurt dışında veya hakem önünde görülüyorsa, ihtiyati haciz kararına itirazlar yine kararı vermiş olan Türk mahkemesine yapılmalıdır (TTK m. 1358/1-c).

d. İhtiyati Haciz Kararının Değiştirilmesi ve Teminat İstemlerinde Yetkili Mahkeme

İhtiyati haciz kararına itirazlar dışında, kararın değiştirilmesi, istihkak iddiaları, tarafların yatırdığı teminatların artırılması veya azaltılması, teminatın türünün değiştirilmesi veya iptal edilmesi gibi talepler de aynı mahkemeler tarafından karara bağlanır. Bu durumda, ihtiyati haciz kararını veren mahkeme, bu tür başvurular hakkında da yetkilidir. Taraflardan biri, teminatın artırılması veya azaltılması gerektiğini düşünüyorsa, bu talepler de kararı veren mahkemeye sunulmalıdır (TTK m. 1358/2).

e. Esas Yargılamada Yetkili Mahkeme

Deniz alacaklarıyla ilgili ihtiyati haciz kararını veren mahkemeler, aynı zamanda alacağın esasına ilişkin davada da yetkili olabilir. Türk Ticaret Kanunu’nun 1354 ve 1355. maddeleri uyarınca, deniz alacaklarına ilişkin ihtiyati haciz kararı vermeye yetkili olan mahkeme, eğer deniz alacağının esasına ilişkin bir yetki veya tahkim sözleşmesi yoksa, alacaklı tarafından ihtiyati haczi tamamlamak üzere açılacak davada da yetkili olur. Bu durumda, ihtiyati haczi veren mahkeme, aynı zamanda deniz alacağının esası hakkında yapılacak yargılamayı yürütme yetkisine sahiptir.

Bunun yanı sıra, ihtiyati haczi uygulayan icra dairesi, haciz sonrası yapılacak icra takibiyle ilgili işlemleri yürütmeye yetkilidir. Yani, ihtiyati haczin uygulanması sonucunda icra takibi başlatıldığında, bu takibin yürütülmesi de ihtiyati haczi uygulayan icra dairesinin yetki alanındadır (TTK m. 1359).

f. Tenfiz Davasında Yetkili Mahkeme

Bir deniz alacağıyla ilgili olarak Türk mahkemesi tarafından ihtiyati haciz kararı verilmişse, o alacağın esası hakkında verilmiş bir yabancı mahkeme veya hakem kararının Türkiye’de tenfizi de belirli koşullara bağlıdır. Türk mahkemesi, deniz alacağı için alınmış bir yabancı mahkeme kararını veya hakem kararını tenfiz etmekte yetkili olabilir. Bunun için iki önemli şart vardır:

aa. Geminin, tenfiz talebinin yapıldığı tarihte mahkemenin yargı çevresinde bulunması: Eğer tenfiz başvurusu yapıldığında gemi, ihtiyati haciz kararı veren Türk mahkemesinin yargı çevresinde demirlemiş, şamandıraya bağlanmış, yanaşmış ya da kızağa alınmışsa, Türk mahkemesi bu yabancı mahkeme veya hakem kararını tenfiz etmekte yetkilidir (TTK m. 1360/1-a).

bb.Teminatın mahkeme kasasında bulunması: Eğer gemi, serbest bırakılması için yatırılan teminat nedeniyle mahkemenin yargı yetkisi altındaysa, yani 1370 ila 1372. maddeler uyarınca yatırılan teminat, tenfiz başvurusu yapıldığında mahkeme kasasında bulunuyorsa, bu durumda da Türk mahkemesi yabancı mahkeme kararını veya hakem kararını tenfiz etme yetkisine sahiptir (TTK m. 1360/1-b).

g. Haksız İhtiyati Haciz Sebebiyle Açılacak Tazminat Davasında Yetkili Mahkeme

İhtiyati haciz kararı veren mahkeme, haksız ihtiyati haciz sebebiyle alacaklı aleyhine açılacak tazminat davasını görmeye yetkilidir. Eğer ihtiyati haciz talebi haksız bulunur ve borçlunun bu karardan dolayı zarara uğradığı iddia edilirse, bu durumda zarar gören borçlu, alacaklıya karşı tazminat davası açabilir. Bu tazminat davası, ihtiyati haciz kararını veren mahkeme tarafından görülür (TTK m. 1361/1).

Ancak, eğer deniz alacağının esası hakkında yurtiçinde veya yurt dışında bir mahkemede ya da hakem önünde dava açılmışsa, bu davanın sonucu tazminat davası için bekletici mesele sayılır. Yani, deniz alacağına ilişkin esas dava sonuçlanmadan tazminat davası ilerleyemez. Bu durumda, haksız ihtiyati haciz nedeniyle açılan tazminat davası, esas hakkında görülen davanın kesinleşmesine kadar bekletilir (TTK m. 1361/2).

B. İhtiyati Haciz Kararının Uygulanması

İhtiyati haciz kararının uygulanabilmesi için alacaklının, kararın verildiği tarihten itibaren üç iş günü içinde kararı veren mahkemenin yargı çevresindeki veya geminin bulunduğu yerdeki icra dairesine başvurması zorunludur. Eğer bu süre içinde başvuru yapılmazsa, ihtiyati haciz kararı kendiliğinden geçersiz hale gelir (TTK m. 1364/1).

1. İhtiyati Hacze Başlama Süresi:

İcra dairesi, alacaklının talebi üzerine derhal ihtiyati haczi uygular. Bu işlem, İcra ve İflas Kanunu’na göre gece ve resmi tatil günlerinde de yapılabilir, yani bu süreler haciz işlemlerini engellemez (TTK m. 1365/1-2).

2. Geminin Seferden Men Edilmesi ve Muhafaza Altına Alınması:

İhtiyati haciz kararı verildikten sonra, icra müdürlüğü gemiyi seferden men ederek muhafaza altına alır. Bu süreçte, geminin kaptanı, maliki, malik olmayan donatanı veya bunların yetkili temsilcilerine haciz işlemi tebliğ edilir. Geminin teslim alındığı bu kişiler, “yediemin” sıfatıyla gemiyi koruma sorumluluğunu üstlenirler. Yediemin olarak görevi devralan kişiye, bu sorumlulukların yanı sıra Türk Ceza Kanunu’nun 289. maddesi uyarınca doğan cezai yükümlülükler hatırlatılır. Bu maddede belirtilen cezai sorumluluklar, yedieminin görevini ihlal etmesi durumunda karşılaşabileceği yaptırımları içerir. (TTK m. 1366/1).

Diğer taraftan ihtiyati haciz uygulamalarında geminin seferden men edilmesine ayrıca bir mahkeme kararına gerek yoktur. TTK 1366’ya göre, geminin seferden men edilmesi ve muhafaza altına alınması işlemi, ihtiyati haczin doğal bir sonucudur ve bu işlem icra memuru tarafından doğrudan yapılır. Mahkemenin bu konuda ekstra bir karar almasına gerek duyulmaz, çünkü seferden men, ihtiyati haczin hukuki sürecinin bir parçası olarak kabul edilmektedir (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 11.01.2023 Tarih, 2022/7101E., 2023/76K.)

3. İhtiyati Haciz Tutanağının Düzenlenmesi ve Geminin Değerinin Tespiti

İhtiyati haciz sürecinde düzenlenen tutanakta, geminin yalnızca adının belirtilmesi yeterlidir; geminin değerinin yazılması zorunlu tutulmaz. Ancak, taraflardan biri geminin değerinin belirlenmesini talep ederse, bu talep icra mahkemesine iletilir ve mahkeme, geminin değerini belirler. Değer tespit işlemi sırasında, ilgili taraflar dosyadaki bilgiler doğrultusunda icra mahkemesi tarafından tespit edilen kişilere çağrı yapılır. Böylece, geminin değeri mahkeme tarafından resmi olarak belirlenmiş olur (TTK m. 1366/2). Bu uygulama, geminin değerinin haciz sürecinde belirlenmesi gereken durumlarda alacaklı ve borçlu açısından adil ve şeffaf bir tespit sürecini garanti altına alır.

4. Gemi Haczinin İlgililere Bildirilmesi ve Sicil Kayıtlarına İşlenmesi

İcra müdürü, gemi üzerinde ihtiyati haciz kararı uygulandıktan hemen sonra bu kararı ilgili yetkililere bildirmek zorundadır. İlk olarak, geminin seferden men edildiği bilgisini derhâl sahil güvenlik komutanlığına veya emniyet teşkilatına, liman başkanlığına ve gümrük idaresine iletir (TTK m. 1366/3). Böylece gemiyle ilgili herhangi bir kaçış ya da yasa dışı işlem önlenmiş olur. Ayrıca, ihtiyati haciz kararının uygulanmasını izleyen ilk iş gününde, geminin kayıtlı olduğu sicil müdürlüğüne de durum bildirilir. Eğer haczedilen gemi yabancı bayraklı ise, bu bildirim geminin bayrağını taşıyan devletin en yakın konsolosluğuna da yapılır. Bu, uluslararası prosedürlerin ve diplomatik ilişkilerin korunması için önemlidir (TTK m. 1366/4).

5. Geminin Seferde Olması Durumunda Yapılacak İşlemler

Eğer gemi, ihtiyati haciz kararı uygulanacağı sırada seferdeyse, farklı bir süreç uygulanır. Türk bayraklı gemilerde ihtiyati haciz kararı, malike, malik olmayan donatana ve borçtan şahsen sorumlu kişilere tebliğ edilerek, deniz alacağı için 10 gün içinde teminat verilmesi gerektiği bildirilir. Aksi takdirde, geminin izleyen ilk seferinde icra dairesine teslim edilmesi gerektiği ihtar edilir. Eğer gemi teslim edilmezse, sorumlu kişiler hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 289. maddesine göre cezai işlem yapılır. Yabancı bayraklı gemilerde ise ihtiyati haciz kararı, sahil güvenlik komutanlığının yardımı ile, gemi Türk karasularını terk edene kadar uygulanabilir (TTK m. 1367/1).

6. İhtiyati Haczin Kapsamı

Bir geminin ihtiyati haczi, yalnızca geminin kendisini değil, borçlunun o geminin işletilmesinden elde ettiği gelir ve menfaatleri de kapsar. Bu, gemi işletilmesinden kaynaklanan her türlü kazancın da haciz kapsamında olduğunu gösterir (TTK m. 1368/1).

7. Gemi İdaresi ve Bakımı:

İcra dairesi, haciz altındaki geminin idaresi, işletilmesi, bakımı ve korunması için gerekli her türlü tedbiri almakla yükümlüdür. Bu, geminin güvenliği ve korunmasının sağlanması açısından önemli bir husustur (TTK m. 1368/2).

C. İhtiyati Haciz Kararına Karşı Teminat Gösterme ve Haczin Kaldırılma Süreçleri

1. Geminin Değerinin Depo Edilmesi

İhtiyaten haczedilen gemi, her zaman icra dairesine teslim edilmek üzere ve bu teslimatı sağlamak amacıyla geminin değeri icra dairesine depo edilerek, ya da icra memuru tarafından kabul edilecek bir taşınmaz rehni, gemi ipoteği veya itibarlı bir banka kefaleti gösterilmek suretiyle borçluya bırakılabilir. Eğer gemi üçüncü bir kişinin elinde ihtiyaten haczedilmişse, bu kişi bir taahhüt senedi verilerek gemiyi yediemin sıfatıyla teslim alabilir (TTK m. 1370/1). Geminin üzerindeki ihtiyati haczin devam ettiği durumda, geminin serbest bırakıldığı, sahil güvenlik komutanlığı, liman başkanlığı, gümrük idaresi gibi ilgili kurumlara bildirilir ve sicildeki ihtiyati hacze dair kaydın korunması sağlanır (TTK m. 1370/2). İhtiyati haczin devamı için açılan dava neticesinde teminatın alacaklıya ödenmesine karar verilse bile, teminat icra veznesinden çekilene kadar diğer deniz alacaklıları bu teminata haciz koyma hakkına sahiptir (TTK m. 1370/3). 1352. maddenin (t) ve (u) bentlerinde sayılan deniz alacakları nedeniyle haczedilen gemi, eğer zilyedi olan kişi yeterli teminatı verirse bu kişiye bırakılabilir (TTK m. 1370/4). Milletlerarası sözleşmelerin hükümleri saklıdır (TTK m. 1370/5).

2. Teminat Göstermek Suretiyle İhtiyati Haczin Kaldırılması

 Geminin maliki veya borçlu, geminin değerini geçmemek kaydıyla, deniz alacağının tamamı, faiz ve giderler için yeterli teminat göstererek ihtiyati haczin kaldırılmasını mahkemeden talep edebilir. İcra takibine başlandıktan sonra bu yetki, icra mahkemesine geçer (TTK m. 1371/1). İhtiyati haczin kaldırıldığının sahil güvenlik komutanlığı, liman başkanlığı, gümrük idaresi gibi kurumlara bildirilmesi ve geminin sicilinde bulunan ihtiyati hacze dair kaydın silinmesi gereklidir (TTK m. 1371/2). İhtiyati haczin devamı için açılan dava sonucunda teminatın alacaklıya ödenmesine karar verilse dahi, bu teminat üzerine başka deniz alacaklıları haciz koyamaz (TTK m. 1371/3).

3. Tarafların Anlaşması

1370 ve 1371. maddeler uyarınca verilecek teminatın türü ve miktarı, alacaklı ile geminin maliki veya maliki olmayan donatanı arasında serbestçe kararlaştırılabilir (TTK m. 1372/1).

4. Saklı Kalan Haklar:

Geminin serbest bırakılması için teminat verilmesi, sorumluluğun kabulü, herhangi bir itiraz ve def’iden vazgeçilmesi ya da sorumluluğun sınırlandırılması hakkından feragat edilmesi anlamına gelmez (TTK m. 1373/1).

5. Teminatın Değiştirilmesi:

1370 ila 1372. maddeler uyarınca teminat veren kişi, teminatın miktarının azaltılması, türünün değiştirilmesi veya iptali için her zaman mahkemeye başvurabilir (TTK m. 1374/1).

D. İhtiyati Haczin Yeniden Uygulanması Koşulları

Eğer bir gemi, yurt içinde veya yurt dışında ihtiyaten haczedilmiş ve daha sonra teminat gösterilerek serbest bırakılmışsa, belirli şartlar altında aynı gemi için yeniden veya aynı alacak için ihtiyati haciz uygulanabilir. Bu süreç, mevcut teminatın yetersizliği veya diğer belirli koşulların oluşması durumunda devreye girer.

Bir gemi bir deniz alacağı nedeniyle serbest bırakıldıysa veya gemiyle ilgili olarak teminat alındıysa, aynı geminin yeniden veya aynı alacak için ihtiyati haczi ancak şu durumlarda mümkündür:

1. Teminatın Yetersiz Olması:

Eğer elde edilecek toplam teminat miktarı, geminin değerini aşmamak koşuluyla, ilk teminatın türü veya miktarı yetersizse, alacaklı yeniden ihtiyati haciz talep edebilir (TTK m. 1375/1-a).

2. Borçlunun Borcunu Yerine Getirmemesi:

İlk teminatı veren kişi, borçlarını kısmen veya tamamen yerine getirmezse ya da borcunu yerine getirme kapasitesine sahip değilse, bu durumda yeniden ihtiyati haciz uygulanabilir (TTK m. 1375/1-b).

Serbest Bırakma Durumu: Eğer gemi, makul sebeplerle hareket eden alacaklının talebi veya onayı ile ya da alacaklının serbest bırakılmayı engelleyebilecek makul tedbirleri alamaması sebebiyle serbest bırakılmışsa, alacaklı yeniden ihtiyati haciz talep edebilir (TTK m. 1375/1-c).

E. Aynı Alacak İçin Başka Bir Gemi Üzerinde İhtiyati Haciz

Aynı deniz alacağı için farklı bir gemi de ihtiyati hacze konu olabilir. Ancak bu yalnızca şu durumlarda mümkündür:

1. Teminatın Yetersiz Olması:

Daha önce verilmiş olan teminatın türü veya miktarı yetersizse, başka bir gemi üzerinde ihtiyati haciz uygulanabilir (TTK m. 1375/2-a).

2. Borçlunun Borcunu Yerine Getirmemesi veya Hukuka Aykırı Serbest Bırakma:

Birinci fıkrada belirtilen borçlunun borçlarını yerine getirmemesi veya geminin alacaklının kontrolü dışında serbest bırakılması durumları geçerliyse, başka bir gemi üzerinde ihtiyati haciz talep edilebilir (TTK m. 1375/2-b).

F. Haksız İhtiyati Haciz Sebebiyle Tazminat Davası:

Bir alacaklının ihtiyati haciz talebinde bulunması sonrasında, karşı taraf (borçlu) bu haczin haksız olduğunu ve maddi zarara uğradığını iddia ederse, alacaklı aleyhine tazminat davası açabilir. Bu tazminat davası, ihtiyati haciz kararını veren mahkeme tarafından görülür (TTK m. 1361/1). Örneğin, bir gemi üzerinde uygulanan ihtiyati haciz nedeniyle gemi sahibi zarara uğramışsa, bu zararların tazmini için alacaklıya karşı dava açabilir. Bu davada, ihtiyati hacizden kaynaklanan zararların giderilmesi talep edilir, mahkeme ise duruma göre teminatın artırılmasına veya zararların karşılanmasına karar verebilir.

Eğer deniz alacağının esası hakkında bir dava devam ediyorsa, bu dava sonuçlanmadan tazminat davası ilerlemez. Yani, tazminat davası, deniz alacağına dair esas davanın sonucuna kadar bekletici sorun olarak kabul edilir (TTK m. 1361/2). Örneğin, alacaklı ile borçlu arasında yurt dışında bir mahkemede deniz alacağı ile ilgili bir dava varsa, bu dava sonuçlanana kadar tazminat davası beklemeye alınır. Bu, esas davanın sonucuna bağlı olarak haksız ihtiyati haciz talebinin tazminata yol açıp açmayacağını belirler.

Bu süreçte, zarar gören tarafın maddi kayıpları ve ihtiyati haciz dolayısıyla uğradığı diğer zararlar değerlendirilerek karar verilir.

G. İhtiyati Haciz Sonrası Dava Açma Zorunluluğu

Gemilere uygulanan ihtiyati hacizlerde, alacaklının haciz kararını tamamlaması için İcra ve İflas Kanunu’nun 264. maddesinde öngörülen süreler bir aya uzatılmıştır. Alacaklı, ihtiyati haciz uygulandıktan veya haciz tutanağı kendisine tebliğ edildikten sonra bir ay içinde dava açmalı veya icra takibine başlamalıdır; aksi takdirde ihtiyati haciz geçersiz hale gelir. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederse, alacaklı bu itirazın kaldırılması için yedi gün içinde icra mahkemesine başvurmalı veya dava açmalıdır. Gemilerdeki ihtiyati haciz sürecinde bu işlemler zamanında yapılmazsa haciz kararı hükümsüz hale gelir.(TTK m. 1376).

Sonuç

Türk Ticaret Kanunu’nun deniz ticareti hukukunda yer alan ihtiyati haciz hükümleri, deniz alacaklılarının haklarının korunmasında kritik bir rol oynar. Gemi sahipleri, işletmecileri ve kiracılar için büyük finansal yükümlülükler doğuran bu süreç, alacaklılara borçların tahsil edilmesi için güçlü bir hukuki mekanizma sunarken, borçlular açısından da mülkiyet haklarının korunmasına dair çeşitli teminatlar sağlar. Ancak bu süreç, karmaşık ve teknik bir yapıya sahip olduğundan, yasal işlemler sırasında dikkat edilmesi gereken pek çok husus bulunmaktadır. İhtiyati haciz kararı, sadece belirli şartlar ve kanıtlar ışığında verilebilir ve bu süreçte her iki tarafın haklarının dengeli bir şekilde korunması önemlidir. Tarafların, deniz ticaretine ilişkin bu hukuki işlemlerde uzman avukatlardan destek alması, yasal haklarının tam anlamıyla korunmasını ve olası ihtilafların en aza indirilmesini sağlayacaktır.

Anahtar kelimeler : geminin ihtiyati haciz, gemi, haciz, deniz ticaret, avukat, deniz alacağı, Tuzla, İstanbul, gemi alacağı, gemi işleteni, gemi maliki, geminin işletilmesi, gemi zıya ve hasarı, yükün hasar görmesi

ÖNEMLİ HATIRLATMA

Geminin ihtiyati haczi, deniz ticaret hukukunda karmaşık ve detaylı bir süreci kapsar. İlgili tüm tarafların, sürecin yasal gerekliliklerine uygun hareket etmesi son derece önemlidir. Bu nedenle, gemi üzerindeki haklarınızı güvence altına almak ve yasal sürecin sorunsuz ilerlemesini sağlamak adına, alanında uzman bir avukat veya hukuk danışmanı ile çalışmanız önerilir.İhtiyati haciz kararları ve uygulamaları, maddi ve hukuki sonuçlar doğurabileceğinden, uzman desteğiyle süreci yürütmek, ileride yaşanabilecek sorunları en aza indirecektir.

Read More

 Geminin İşletilmesinin Sebep Olduğu Zıya veya Hasarlar Nelerdir?  (TTK.m.1352/1a)

Av.Meryem GÜNAY

Giriş

Türk Ticaret Kanunu’nun 1352. maddesinin (a) bendinde yer alan “geminin işletilmesinin sebep olduğu zıya veya hasar” ifadesi, geminin ticari faaliyetleri sırasında meydana gelen maddi kayıpları kapsamaktadır. Bu tür zararlar, genellikle geminin yük taşıma, manevra yapma, limana yanaşma veya limandan ayrılma gibi faaliyetleri sırasında ortaya çıkar. Gemi işletmesinin sebep olduğu zıya veya hasar, yalnızca geminin kendisinde değil, üçüncü kişilere ait mallarda, liman altyapısında veya diğer gemilerde meydana gelen maddi hasarları da içerir.

Hukuki Dayanak ve Kapsam

Geminin işletilmesinden kaynaklanan zararlar, hem gemi sahibi hem de gemiyi işleten kişi veya kuruluş için önemli hukuki sorumluluk doğurur. Geminin ticari faaliyetleri sırasında herhangi bir zararın meydana gelmesi durumunda, gemi sahibi veya işletmecisi bu zararları tazmin etmekle yükümlüdür.

Geminin işletilmesi, şu durumları içerir:

Liman Manevraları: Gemi, limana yanaşırken veya limandan ayrılırken iskelelere, rıhtımlara veya diğer gemilere zarar verebilir. Örneğin, limana yanaşırken bir rıhtıma çarpan geminin sebep olduğu maddi zararlar bu kapsamdadır.

Deniz Trafiği: Gemiler, denizde diğer gemilerle çarpışma veya onlara zarar verme riski taşır. Özellikle deniz trafiği yoğun olan bölgelerde geminin yanlış manevrası sonucunda diğer gemilere çarpması durumunda, ortaya çıkan zararlar bu madde kapsamına girer.

Yükleme ve Boşaltma Süreçleri: Yükleme veya boşaltma sırasında gemide veya geminin çevresinde meydana gelen zararlar, gemi işletmesi sebebiyle oluşan zıya veya hasar olarak değerlendirilir. Örneğin, yükün hatalı yüklenmesi sonucu gemi içinde oluşan hasar veya limanda bulunan diğer araçlara verilen zararlar da bu kapsamda yer alır.

Geminin işletilmesi nedeniyle ortaya çıkan zararlara örnekler:

1. Limana Yanlış Manevra Yaparak Çarpma

Bir yük gemisinin limana yanaşması sırasında kaptanın yanlış bir manevra yapması sonucu gemi, rıhtıma çarpar ve rıhtımda maddi hasara yol açar. Liman otoriteleri, meydana gelen zararı karşılamak için gemi sahibine veya işletmecisine dava açabilir. Bu tür zararlar genellikle geminin deniz sigortası kapsamında değerlendirilir. Ancak, sigorta poliçesi kapsamındaki limitlerin aşılması durumunda, sigorta dışındaki zararları gemi sahibi kendi varlıklarıyla karşılamak zorunda kalabilir.

2. Deniz Çarpışması

Deniz trafiği yoğun olan bir limana yakın bölgede, seyir halinde olan iki gemiden biri diğerine çarpar. Çarpışma sonucu her iki gemide de ciddi hasarlar meydana gelir ve her iki taraf da zarar görür. Bu tür durumlarda, kaza sonucu meydana gelen zararın hangi geminin yanlış manevrası veya ihmali sonucu gerçekleştiği belirlenir. Sorumlu tarafın tespit edilmesi için olayın detaylı incelemesi yapılır ve sigorta poliçesi doğrultusunda tazminat ödemeleri gerçekleştirilir. Sigorta şirketleri, olayın oluş şekline göre sorumluluk dağılımını yaparak tazminat ödemelerini düzenler.

3. Limanda Yükleme Sırasında Kazaya Bağlı Hasar

Limanda yükleme işlemi sırasında gemiye yüklenen konteynerlerden biri, vinçle taşınırken gemi gövdesine çarparak hasara yol açar. Bu kazada konteynerdeki mallar da zarar görür. Yükleme sırasında meydana gelen bu tür kazalar, genellikle yükleme ekiplerinin veya vinç operatörlerinin ihmali ile ortaya çıkar. Ancak, gemi sahibi de liman operasyonlarının bir parçası olarak bu tür kazalardan sorumlu tutulabilir. Bu durumda, yük sahibinin konteynerdeki zararını tazmin etmesi gerekebilir. Eğer gemi sigorta kapsamında korunuyorsa, gemi sahibi sigorta poliçesinden faydalanarak hem gemi gövdesindeki hasarı hem de yükün zararını karşılayabilir.

4. Geminin Deniz Araçlarına Hasar Vermesi

Bir yolcu gemisi, seyir sırasında küçük bir balıkçı teknesine çarparak teknede hasara yol açar. Bu kaza sonucunda balıkçı teknesi kullanılamaz hale gelir ve balıkçıların geçim kaynakları etkilenir. Gemi sahibi veya işletmecisi, balıkçı teknesine verilen zarar ve balıkçıların uğradığı geçici iş kaybı için tazminat ödemekle yükümlüdür.

5. Rıhtım veya Liman Altyapısına Verilen Zarar

Bir konteyner gemisi, yük boşaltma sırasında rıhtımdaki vinç sistemine çarparak vinç sisteminde ciddi hasara yol açar. Hasar nedeniyle limandaki operasyonlar durma noktasına gelir ve liman işletmecisi büyük bir maddi kayba uğrar. Liman işletmecisi, rıhtım ve vinç sisteminde meydana gelen hasarın tazmini için gemi sahibine veya işletmecisine karşı tazminat davası açabilir. Gemi sahibi, sigorta poliçesi kapsamında bu zararı karşılayabilir; ancak liman işletmecisinin talep ettiği tazminat miktarı sigorta limitlerini aşarsa, kalan zararı gemi sahibi kendi varlıklarıyla karşılamak zorunda kalabilir. Ayrıca, limandaki operasyonların aksaması nedeniyle ortaya çıkan dolaylı zararlar (örneğin, geciken yükleme/boşaltma işlemleri nedeniyle limanın gelir kaybı) da talep edilebilir.

Sonuç

Türk Ticaret Kanunu’nun 1352. maddesinin (a) bendi, geminin işletilmesi sırasında meydana gelen zıya ve hasarların tazmini konusunda açık bir düzenleme sunar. Gemi sahipleri ve işletmeciler, bu tür zararlar için genellikle sigorta yaptırsa da, zarar miktarı ve sorumluluk paylaşımı konusunda hukuki anlaşmazlıklar sıkça gündeme gelmektedir. Gemi işletmesi sırasında doğan zararlara yönelik dava süreçleri, sigorta kapsamı ve uluslararası hukukun etkileri göz önünde bulundurularak değerlendirilmeli ve tarafların hak ve yükümlülükleri açıkça belirlenmelidir.

Anahtar kelimeler : Deniz alacağı, geminin işletilmesi, avukat, Tuzla, İstanbul, Deniz Ticaret Hukuku, uzman

ÖNEMLİ HATIRLATMA : Gemi taşımacılığı ve deniz ticareti hukuku kapsamındaki yasal süreçler, hem karmaşık yasal düzenlemeleri hem de dikkat edilmesi gereken çeşitli teknik ve hukuki detayları içerir. Bu nedenle, tarafların süreci alanında uzman bir deniz ticareti avukatı veya danışman eşliğinde yürütmeleri önerilir. CONTACT

Read More