Deniz alacağı, deniz ticareti hukukunun temel kavramlarından biri olup, alacaklıya geminin ihtiyati haczini talep etme gibi önemli bir yetki tanıması nedeniyle kritik bir öneme sahiptir. Türk Ticaret Kanunu (TTK), 1999 Cenevre Konvansiyonu’nu esas alarak deniz alacaklarını 1352. maddesinde 22 bent halinde sınırlı sayıda (numerus clausus) saymıştır. Deniz alacağı ifadesi, TTK’nin 1352’nci maddesinin birinci fıkrasının ilâ benlerinde sınırlı sayıda düzenlenmiş yirmi iki alacağı ifade eder. Bu sınırlı sayı ilkesi, hangi taleplerin bu özel korumadan yararlanıp yararlanamayacağı konusunda çeşitli tartışmaları beraberinde getirmektedir.Bu çalışma, Deniz Alacağı Kavramındaki Tartışmalı Kalemler Ve İçtihat Eğilimleri başlığında sağlanan hukuki metinler ışığında, deniz alacağı olup olmadığı en çok tartışılan kalemleri, bu tartışmaların kaynaklandığı kavramsal farklılıkları ve doktrin ile yargısal içtihatların hangi yönde şekillendiğini analiz etmeyi amaçlamaktadır.
Kavramın Çift Anlamlılığı: “Deniz alacağı” terimi, hem gemilerin ihtiyati haczine imkân veren alacakları (1999 Cenevre Konvansiyonu) hem de donatanın sorumluluğunu sınırlandırabileceği alacakları (1976 LLMC) ifade etmek için kullanılmaktadır. Ancak bu iki listedeki alacaklar birbiriyle tam olarak örtüşmemektedir, bu da uygulamada karışıklığa yol açmaktadır.
Parasal Olmayan Deniz Alacakları: Özellikle geminin mülkiyeti ve zilyetliğine ilişkin taleplerin “alacak” olarak nitelendirilmesi, Kıta Avrupası ve Türk hukuk sistematiğinde tartışmalıdır.
Gemi Alacağı ile Deniz Alacağı Ayrımı: Yeni TTK ile bazı alacakların “gemi alacağı” (gemi üzerinde kanuni rehin hakkı veren imtiyazlı alacak) statüsünden çıkarılıp yalnızca “deniz alacağı” olarak düzenlenmesi, özellikle yük ve bagaj hasarlarından doğan alacaklar için önemli bir statü değişikliği yaratmıştır.
Gemi Adamı Alacaklarının Kapsamı: Gemi adamının iş sözleşmesinden doğan her türlü talebinin deniz alacağı sayılıp sayılmayacağı, özellikle haksız fesih tazminatı gibi kalemler açısından en belirgin tartışma alanlarından biridir.
Haksız Fiilden Doğan Zararların Sınırı: Haksız fiilden kaynaklanan alacakların deniz alacağı sayılması kabul edilmekle birlikte, dolaylı zararlar, çevre zararları ve manevi tazminat taleplerinin bu kapsama girip girmediği tartışmalıdır.
1. Deniz Alacağı Kavramsal Farklılıklar ve Uluslararası Sözleşmelerden Kaynaklanan Uyumsuzluk
Deniz alacağı kavramının en temel tartışma kaynağı, farklı amaçlara hizmet eden uluslararası sözleşmelerde farklı içeriklerle tanımlanmasıdır.
İhtiyati Haciz ve Sınırlı Sorumluluk Ayrımı: Deniz alacağı’ terimi, deniz ticareti hukukunda iki farklı anlama sahiptir. Deniz alacağı bir yandan, donatanın sınırlı sorumluluğunu benimseyen sistemlerde, sınırlı sorumluluğun ileri sürülebileceği alacakları ifade eder, diğer yandan gemi haczini mümkün kılan alacaklar olduğunu belirtir. 1976 tarihli Deniz Alacaklarına Karşı Sorumluluğun Sınırlandırılması Hakkında Milletlerarası Konvansiyon ile 1952 tarihli Brüksel Konvansiyonu’nda belirtilen deniz alacakları tümüyle aynı değildir. Bu durum, bir alacağın donatanın sorumluluğunu sınırlandırmaya tabi bir “deniz alacağı” olmasına rağmen, ihtiyati haciz hakkı veren bir “deniz alacağı” olmayabileceği veya tersi bir durumun ortaya çıkabileceği anlamına gelir. Bu ikilik, hukuki öngörülebilirliği azaltan bir faktördür.
2. Gemi Alacağından Deniz Alacağına Statü Değişikliği
“Gemi alacağı” (maritime lien), sahibine gemi üzerinde kanuni bir rehin hakkı tanıyan ve gemi kimin elinde olursa olsun ileri sürülebilen çok güçlü bir haktır. Tüm gemi alacakları aynı zamanda bir deniz alacağıdır. Ancak yeni TTK, eski kanundan farklı olarak bazı alacakların bu imtiyazlı statüsünü kaldırmıştır. Bu durum, özellikle yük alacaklıları için önemli bir hak kaybı anlamına gelmektedir. Bir sözleşme sözleşmesi uyarınca gemide taşınan eşya ve bagaja gelen zararlar nedeniyle oluşan alacaklara ise gemi alacağı hakkı verilmemiş, bu alacaklar sadece deniz alacakları arasına alınmıştır. Ettk m.1235 f.1, b.7 uyarınca yük ve bagaj taşımadan kaynaklanan tazminat alacaklılarına da gemi alacaklısı hakkı tanınmış idi. Yeni TTK düzenlemesiyle gemi alacaklarının sayısı azaltılmış ve uluslararası düzenlemelere paralel olarak, bu istemler gemi alacağı olmaktan çıkarılmıştır. Bu durum, navlun sözleşmesinden kaynaklanan yük hasarı taleplerinin artık sadece bir “deniz alacağı” olduğunu, dolayısıyla gemi alacağının sağladığı güçlü teminattan mahrum kaldığını göstermektedir. Bu değişiklik, doktrinde en çok tartışılan ve eleştirilen konulardan biridir.
3. Gemi Adamı Alacaklarının Sınırlarının Belirlenmesi
TTK m. 1352/1-(a) uyarınca gemi adamlarının iş sözleşmesinden doğan alacakları bir deniz alacağıdır. Ancak “iş sözleşmesinden doğan alacak” ifadesinin neleri kapsadığı en pratik ve tartışmalı konulardandır. Şayet iş sözleşmesine Türk hukukunun uygulandığı tespit edilirse, duruma göre Deniz İş Kanunu veya Türk Borçlar Kanunu’na göre doğacak aylık ücret, fazla mesai ücreti, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı… gibi her türlü alacak düzenleme kapsamına girer. Buna mukabil, Türk Borçlar Kanunu’nun 434’üncü maddesinde düzenlenen fesih tazminatı… maddî ve manevi tazminat taleplerinin gemi alacaklısı hakkı ve deniz alacağı düzenlemelerinin dışında kaldığı kabul edilmelidir. Zira bu alacaklar, doğrudan bir iş görme ediminin ivazı niteliğinde değildir. Keza, iş sözleşmesine gemi adamı lehine kararlaştırılmış olan cezai şart düzenlemeleri de… gemi alacaklısı hakkı ve deniz alacağı kapsamında değerlendirilmemelidir. Bu yoruma göre, doğrudan iş görme ediminin karşılığı olan ücret ve benzeri alacaklar deniz alacağı sayılırken, sözleşmenin haksız feshinden doğan tazminatlar veya cezai şart gibi yan edimler bu kapsamın dışında tutulmaktadır. Bu ayrım, gemi adamlarının hangi alacakları için gemiyi haczettirebileceği konusunda kritik bir filtre görevi görmektedir ve uygulamada sıkça uyuşmazlığa konu olmaktadır.
4 Haksız Fiilden Doğan Alacakların Kapsamı
Geminin işletilmesiyle ilgili haksız fiillerden doğan zararların tazmini talepleri de birer deniz alacağıdır. Ancak, hangi tür zararların bu kapsama gireceği tartışmalıdır. Buradaki zarar kavramı, doğrudan maddi zararları ifade etmektedir. Dolaylı zararlar, çevre zararları ve manevi zaralar bu kapsama girmez. Bu yorum, özellikle büyük deniz kazalarında ortaya çıkan dolaylı ekonomik kayıpların, çevresel rehabilitasyon masraflarının veya manevi tazminat taleplerinin, TTK m. 1352 kapsamındaki deniz alacağı korumasından yararlanamayacağı anlamına gelmektedir. Bu durum, özellikle çevre hukuku ve tazminat hukukunun gelişimiyle birlikte, kanunun lafzının güncel ihtiyaçlara cevap verip vermediği konusunda ciddi bir tartışma yaratmaktadır.
Sonuç
Sağlanan kaynaklar ışığında, “deniz alacağı” kavramının durağan ve net sınırlara sahip olmadığı, aksine dinamik ve tartışmalı bir alan olduğu görülmektedir. Tartışmaların temelinde; Kavramın ihtiyati haciz ve sınırlı sorumluluk bağlamında farklı anlamlar taşıması, Türk hukuk sistematiğine yabancı olan parasal olmayan taleplerin “alacak” olarak nitelendirilmesi, Kanun koyucunun bilinçli tercihiyle bazı alacakların imtiyazlı “gemi alacağı” statüsünün kaldırılarak sadece “deniz alacağı” sayılması, Gemi adamı alacakları ve haksız fiil tazminatları gibi kalemlerin kapsamının dar yorumlanma eğilimi yatmaktadır.
İçtihatların ve doktrinin eğilimi, TTK m. 1352’deki listenin sınırlı sayı (numerus clausus) ilkesi gereğince katı ve dar yorumlanması yönündedir. Özellikle alacağın niteliğinin şüpheli olduğu durumlarda, talebin deniz alacağı kapsamı dışında bırakılmasına yönelik bir eğilim gözlemlenmektedir. Bu durum, bir yandan deniz ticaretindeki kredi ve finansman güvenliğini sağlamayı amaçlarken, diğer yandan bazı hak sahiplerinin alacaklarını teminat altına alma imkanını kısıtlamaktadır. Bu nedenle, bir talebin deniz alacağı niteliği taşıyıp taşımadığı, her somut olayın özelliklerine göre titizlikle değerlendirilmesi gereken, deniz hukukunun en karmaşık ve çekişmeli konularından biri olmaya devam etmektedir. Bir makale önerisi.
Deniz alacağı, gemi üzerinde ihtiyati haciz hakkı tanıması nedeniyle deniz ticareti hukukunda büyük öneme sahiptir. Ancak Türk Ticaret Kanunu’nda sınırlı sayıda düzenlenen bu alacak türünün kapsamı, uygulamada sıkça tartışmalara yol açmaktadır. “Deniz alacağı” kavramı hem ihtiyati hacze konu olabilen hem de donatanın sorumluluğunu sınırlandırabileceği alacakları ifade eder; bu iki kapsam örtüşmediğinden hukuki yorumda dikkatli olunmalıdır. Gemi alacağı ile deniz alacağı arasındaki farklar, yük hasarları ve gemi adamı alacakları gibi alanlarda hak kaybı doğurabilecek statü değişikliklerine yol açabilir. Ayrıca çevre zararları ve manevi tazminat gibi kalemlerin deniz alacağı sayılıp sayılmadığı da tartışmalıdır.
Bu gibi teknik ve yoruma açık konularda hatalı hukuki değerlendirmeler ciddi sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle, deniz hukuku uygulamalarının yoğun olduğu bölgelerde Tuzla avukat, Pendik avukat, Kartal avukat, Gebze avukat, Çayırova avukat, Maltepe avukat, Orhanlı ve Tepeören avukat gibi ticaret hukuku alanında uzman avukatlardan profesyonel destek alınması, hem hak kayıplarını önlemek hem de sürecin TTK’ya uygun şekilde yürütülmesini sağlamak açısından büyük avantaj sağlar.
Bu yazı, sunulan mahkeme kararları ışığında, bir alacağın 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) kapsamında “deniz alacağı” olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceği konusundaki en tartışmalı kalemleri ve bu konulardaki yargısal içtihatları analiz etmek amacıyla hazırlanmıştır. İncelenen kararlar, deniz alacağı tanımının, özellikle TTK’nın 1352. maddesinin yorumlanmasının, uygulamada önemli ihtilaflara yol açtığını göstermektedir. Bu tartışmalar yalnızca alacağın esasını değil, aynı zamanda ihtiyati haciz gibi geçici hukuki koruma tedbirlerinin uygulanabilirliğini ve en önemlisi, davaya bakmakla görevli mahkemenin (genel asliye ticaret mahkemesi mi, yoksa denizcilik ihtisas mahkemesi mi) belirlenmesini doğrudan etkilemektedir.
Deniz Alacağı : Tartışmalı Alacak Kalemleri ve İçtihatlar
Analiz edilen kararlar, belirli alacak kalemlerinin “deniz alacağı” niteliği taşıyıp taşımadığı konusunda yoğun tartışmalar yaşandığını ortaya koymaktadır. Bu kalemler ve ilgili içtihatlar aşağıda tematik olarak gruplandırılmıştır.
1. Hizmet ve Mal Tedarikinden Doğan Alacaklar
Bu kategori, geminin operasyonel faaliyetleri için zorunlu olan ancak hukuki niteliği tartışmaya açık hizmetleri içermektedir.
Gemi Bakım, Onarım ve İnşa Alacakları: Bu kalem, en belirgin tartışma alanlarından biridir. TTK m. 1352/1-m’de “geminin yapımı, yeniden yapımı, onarımı, donatılması” deniz alacağı olarak sayılmasına rağmen, yargı pratiğinde bu tür ilişkilerin
niteliği ağır basmaktadır. İçtihatlar, bu tür uyuşmazlıkların genel mahkemelerin görev alanına girdiği yönünde şekillenmektedir.Alıntı (İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2023/277-2023/497): “…aynı şekilde eser sözleşmesi niteliğindeki gemi yapım onarım sözleşmesinden kaynaklanan alacak ve tazminat davaları bakımından genel ticaret mahkemelerinin görevli olduğu yönünde çok sayıda İstanbul Bölge Adliyesinin vermiş olduğu kararlar bulunmaktadır.” Bu durum, bir alacağın deniz alacağı sayılmasının, davanın esası bakımından denizcilik ihtisas mahkemesini otomatik olarak görevli kılmadığını gösteren önemli bir ayrımdır.
Gemi Yakıtı (Bunker) Alacakları: Gemiye sağlanan yakıt bedeli, sıkça ihtilaf konusu olmaktadır. İlk derece mahkemeleri bu ilişkiyi bazen basit bir satım sözleşmesi olarak görse de, Bölge Adliye Mahkemesi içtihatları, yakıtın geminin “yola elverişliliği” için zorunlu bir unsur olduğunu ve bu nedenle uyuşmazlığın çözümünde deniz ticareti hükümlerinin uygulanması gerektiğini vurgulamaktadır. (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi, 2022/536-2022/745): “…uyuşmazlığın çözümünde Deniz Ticareti hükümlerinin de dikkate alınması gerektiği, dolayısıyla iş bu davada Denizcilik İhtisas Mahkemesi’nin görevli olduğu” sonucuna varılmıştır.
Liman ve İskele Hizmet Bedelleri: İskele kullanım hizmetlerinden doğan alacakların niteliği konusunda mahkemeler arasında görüş ayrılıkları yaşanmıştır. Ancak Bölge Adliye Mahkemesi, bu tür alacakların TTK m. 1352/1-n kapsamında açıkça bir deniz alacağı olduğuna hükmederek tartışmayı sonlandırmıştır.(İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi, 2023/776-2023/2836): “TTK’nun 1352/1-l) ‘geminin işletilmesi…’ ve n) ‘Liman, kanal, dok, iskele ve rıhtım….) maddesi hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, talep edilen alacağın deniz alacağı olduğu...”
Acentelik, Aracılık (Simsarlık) ve Diğer Hizmetler: Acentelik hizmetlerinden doğan alacakların “gemi alacağı” (TTK m. 1320) niteliğinde olmadığına dair kararlar mevcuttur. Aracılık-simsarlık gibi daha dolaylı hizmetlerin ise deniz alacağı kapsamında görülmeme eğilimi daha yüksektir. Mahkemeler, bir hizmetin deniz alacağı sayılabilmesi için deniz ticaretiyle doğrudan ve esaslı bir bağının bulunması gerektiğini vurgulamaktadır.
2. Taşıma Sözleşmesinden Kaynaklanan İhtilaflar
Demuraj ve Ardiye Ücretleri: Konteynerlerin zamanında iade edilmemesinden kaynaklanan demuraj ve ardiye bedelleri, en sık karşılaşılan ve en istikrarlı şekilde deniz alacağı olarak kabul edilen kalemlerdendir. İçtihatlar, bu tür alacaklardan doğan davaların istisnasız olarak denizcilik ihtisas mahkemelerinde görülmesi gerektiği yönünde birleşmiştir.
Taşıma Sırasındaki Ek Masraflar ve Liman Giderleri: Taşıma sözleşmesi çerçevesinde ortaya çıkan “dokümantasyon ücreti, geçici kabul ücreti, terminal güvenlik hizmeti, tahliye nezaret ücreti” gibi lokal masraflar sıkça tartışma konusu olmaktadır. İçtihatlar, bu masrafların talep edilebilirliğinin makuliyet, ispat ve sözleşme koşullarına bağlı olduğunu göstermektedir. Temel ilke, ana hukuki ilişkinin taşıma sözleşmesi olması halinde, bundan doğan yan masrafların da deniz alacağı ihtilafı kapsamında değerlendirilmesidir.
3. Gemi Adamı Alacakları
Gemi adamı alacakları, kendine özgü kuralları olan ve en karmaşık tartışmaları barındıran bir alandır.
Görevli Mahkeme ve Uygulanacak Hukuk: En temel tartışma, uyuşmazlığa 854 sayılı Deniz İş Kanunu’nun mu, yoksa genel hükümlerin (Türk Borçlar Kanunu) mi uygulanacağıdır. Bu ayrım, geminin tonajı, bayrağı ve çalışan sayısına bağlıdır. Alıntı (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2020/5943-2021/7674):“…gemi yabancı ülke bayrağı taşıyor veya gemi Türk bayraklı olsa dahi yüz grostonalitonluk değilse yada diğer belirtilen istisnai şartları taşımıyor ise bu gemide çalışanlar hakkında Deniz İş Kanunu uygulanamaz.” Bu durumda görevli mahkeme İş Mahkemesi değil, Asliye Hukuk veya Ticaret Mahkemesi olabilmektedir.
Asıl İşveren-Alt İşveren Sorumluluğu: Yargıtay, 4857 sayılı İş Kanunu’ndaki asıl işveren-alt işveren kurumunun Deniz İş Kanunu’na tabi iş ilişkilerinde doğrudan uygulanamayacağına karar vererek önemli bir içtihat birliği sağlamıştır. Bu nedenle, hizmet alımı yapılan şirketin gemi adamı alacaklarından kanunen müteselsil sorumluluğu bulunmamaktadır, ancak muvazaa (danışıklı işlem) iddiası her zaman ileri sürülebilir.
Sonuç
Sunulan yargı kararları ışığında, deniz alacağı olup olmadığı konusundaki en tartışmalı kalemlerin; gemi yapım, onarım ve bakım hizmetlerinden doğan alacaklar, acentelik ve aracılık hizmet bedelleri ve gemi adamı alacaklarında sorumluluğun aidiyeti olduğu tespit edilmiştir.
İçtihatlar, bu tartışmaları çözüme kavuştururken aşağıdaki eğilimleri göstermektedir:
Fonksiyonel Yaklaşım: Mahkemeler, bir alacağın listede yer almasından ziyade, alacağın temelindeki hukuki ilişkinin (taşıma, hizmet, eser, iş sözleşmesi vb.) niteliğini ve deniz ticaretiyle olan doğrudan bağını analiz etmektedir.
Görev Ayrımının Netleşmesi: Demuraj, yakıt ve liman hizmetleri gibi doğrudan sefere ve gemi işletmesine ilişkin alacaklar istikrarlı bir şekilde denizcilik ihtisas mahkemelerinin görev alanında görülürken; gemi inşa/onarım gibi eser sözleşmesi niteliği taşıyan veya gemi adamı alacakları gibi özel kanunlara tabi olan uyuşmazlıkların genel mahkemelerde görülmesi yönünde bir eğilim bulunmaktadır.
İçtihatların Belirleyici Rolü: TTK m. 1352’nin genel çerçevesi, uygulamadaki karmaşık ve çeşitli hukuki ilişkileri çözmede tek başına yetersiz kalmakta; Bölge Adliye Mahkemeleri ve Yargıtay kararları, kanundaki boşlukları doldurarak ve tartışmalı alanlarda çizgileri belirleyerek hukuki öngörülebilirliği artırmada kritik bir rol oynamaktadır. Literatür taraması önerisi.
Tuzla avukat başta olmak üzere Ambarlı, Pendik, Yalova ve Gebze gibi İstanbul ve çevresindeki liman bölgeleri; gemi inşa, bakım-onarım ve deniz taşımacılığı açısından Türkiye’nin en yoğun ticaret merkezlerindendir. Bu bölgelerde faaliyet gösteren firmalar, günlük işleyişlerinde TTK kapsamındaki “deniz alacağı” rejimiyle doğrudan ilişkili çok sayıda sözleşme ve hukuki süreçle karşılaşmaktadır.
Gemi yapımı, yakıt tedariki, liman hizmetleri, taşıma sözleşmeleri veya gemi adamı alacakları gibi alacak kalemlerinin her biri, ayrı hukuki nitelik taşıyabilir. Alacağın niteliği, hangi mahkemenin görevli olacağını ve ihtiyati haciz gibi koruma tedbirlerinin uygulanabilirliğini doğrudan etkiler. Özellikle deniz alacağı olup olmadığının doğru tespiti, zamanla yarışılan işlemlerde büyük önem taşır.
Bu nedenle İstanbul ve çevresinde faaliyet gösteren denizcilik firmalarının, içtihatlara hâkim, bölgeyi tanıyan ve deniz ticaretine özgü teknik süreçleri bilen bir avukattan destek alması; ticari hakların korunması açısından hayati bir gerekliliktir.
Gemi üzerindeki ihtiyati haciz, deniz ticareti hukukunda alacaklıya güçlü bir teminat sağlarken, borçlu gemi maliki veya donatanı için ticari faaliyetleri durma noktasına getirebilen ciddi bir hukuki tedbirdir. Bu nedenle, haksız veya usulsüz bir ihtiyati hacizle karşı karşıya kalan borçlunun başvurabileceği hukuki yolların bilinmesi kritik öneme sahiptir. Sunulan çeşitli mahkeme kararları, borçlunun ihtiyati haczi kaldırmak için izleyebileceği farklı stratejileri ve bu yolların başarı şansını etkileyen faktörleri detaylı bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu çalışma Yargı Kararları Işığında Gemi Üzerindeki İhtiyati Haczin Kaldırılmasına Yönelik Hukuki Yollar Nelerdir? sorusuna söz konusu yargı kararlarını sentezleyerek, borçlunun gemisi üzerindeki ihtiyati haczi kaldırmak için hangi hukuki yollara başvurabileceğini kapsamlı, tutarlı ve bilgilendirici bir şekilde analiz etmektedir.
Borçlunun en temel hakkı, İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 265. maddesi uyarınca ihtiyati haciz kararına itiraz etmektir. Bu itiraz, kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde ve belirli sebeplere dayanılarak yapılmalıdır.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nin (2024/1134 K.) kararında bu hak şöyle ifade edilir: “İİK’nın 265/1.maddesi ‘Borçlu kendisi dinlenmeden verilen ihtiyatî haczin dayandığı sebeplere, mahkemenin yetkisine ve teminata karşı; huzuriyle yapılan hacizlerde haczin tatbiki, aksi hâlde haciz tutanağının kendisine tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde mahkemeye müracaatla itiraz edebilir.’ hükmünü içermektedir.” Ancak, itiraz sebepleri sınırlıdır. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nin bir başka kararında (2022/1128 K.) belirtildiği üzere, “kusura ve zararın miktarına ilişkin hususlar itiraz kapsamında dinlenemez.” Bu tür iddialar, esas hakkında açılacak bir davada tartışılmalıdır. İtirazın kabul edilmesi halinde, mahkeme ihtiyati haczi kaldırabilir. İtirazın reddi durumunda ise istinaf kanun yoluna başvurulabilir.
2. Teminat Göstermek Suretiyle Haczin Kaldırılması (TTK m. 1371, İİK m. 266)
Borçlu için en kesin ve hızlı çözümlerden biri, alacağı karşılayacak bir teminat göstermektir. Bu yol, geminin ticari faaliyetlerine devam edebilmesi için kritik öneme sahiptir.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi (2023/1537 K.) bu yolu TTK bağlamında şöyle açıklar: “geminin maliki veya borçlu, geminin değerini geçmemek kaydıyla, deniz alacağının tamamı, faizi ve giderler için yeterli teminat göstererek, ihtiyati haczin kaldırılmasını mahkemeden isteyebilir.”
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin (2016/7959 K.) kararında ise önemli bir usuli detaya dikkat çekilir: “takibe başlandıktan sonra bu yetkinin icra mahkemesine geçeceği” vurgulanmıştır. Dolayısıyla, borçlu, talebini takibin hangi aşamada olduğuna göre ya ihtiyati haciz kararını veren mahkemeye ya da icra mahkemesine yöneltmelidir.
3. Görev ve Yetki İtirazı
İhtiyati haciz kararının görevli veya yetkili olmayan bir mahkeme tarafından verilmesi, kararın esasına girilmeksizin kaldırılması için yeterli bir sebeptir.
Görev İtirazı: Adana Bölge Adliye Mahkemesi (2024/588 K.), yabancı bayraklı bir gemide çalışan gemi adamının alacağının İş Mahkemesi’nin görev alanına girdiğini, bu nedenle Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen ihtiyati haciz kararının “dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine” karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Benzer şekilde, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi (2022/1556 K.), görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olması nedeniyle Asliye Ticaret Mahkemesince verilen haciz kararının kaldırılması gerektiğine hükmetmiştir.
Yetki İtirazı: Yargıtay 11. Hukuk Dairesi (2013/11007 K.), yetkisiz bir mahkeme tarafından verilen ihtiyati haciz kararının, İİK m. 265 uyarınca yapılan itiraz üzerine kaldırılması gerektiğine karar vermiştir.
4. Alacağın “Deniz Alacağı” Olmadığı İddiası
TTK’nın 1353/3. maddesi, bir gemi hakkında ihtiyati haciz kararı verilebilmesini “deniz alacağı” şartına bağlamıştır. Eğer alacak bu nitelikte değilse, haciz kararı haksızdır. İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin (2022/756 K.) kararında bu durum net bir şekilde ifade edilir: “Takibe konu alacak deniz alacağı niteliğinde bulunmadığından gemilerin 6100 sayılı TTK nın 1353/1. Maddesi gereğince gemilerin ihtiyati haczi mümkün değildir.” Bu gerekçeyle İcra Hukuk Mahkemesi’ne başvurularak ihtiyati haczin ve seferden men kararının kaldırılması mümkündür.
5. Mülkiyet Değişikliği ve Cebri İcra
Geminin mülkiyetinin el değiştirmesi, ihtiyati haczin kaldırılması için karmaşık ancak etkili bir argüman olabilir.
Mülkiyetin Devri: Yargıtay 11. Hukuk Dairesi (2015/8273 K.), TTK m. 1369/1-a uyarınca, deniz alacağı doğduğunda geminin maliki olan kişinin, ihtiyati haczin uygulandığı sırada da malik olması gerektiğini belirtmiş ve mülkiyet devredildiği için ihtiyati haczin kaldırılmasına karar vermiştir.
Cebri İcra Yoluyla İktisap: Geminin yabancı bir ülkede cebri icra yoluyla satılması durumunda, satışın yapıldığı ülke hukukuna göre geminin tüm takyidatlardan (yükümlülüklerden) ari olarak alıcıya geçip geçmediği önem kazanır. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi (2021/1266 K.), Cebelitarık hukukuna göre geminin üzerindeki tüm rehin hakları sona erdiği için ihtiyati haczin kaldırılması gerektiğine hükmetmiştir.
6. Alacaklının Yasal Sürelere Uymaması
İhtiyati haciz, alacaklıya süresiz bir hak tanımaz. Alacaklının belirli usuli işlemleri öngörülen sürelerde yapmaması, ihtiyati haczin kendiliğinden kalkmasına neden olur.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin (2016/2438 K.) kararında İİK m. 264’e atıfla, borçlunun ödeme emrine itiraz etmesi halinde alacaklının, itirazın tebliğinden itibaren yedi gün içinde itirazın kaldırılması veya iptali davası açmak zorunda olduğu belirtilmiştir. Bu sürelere uyulmaması halinde “ihtiyati haciz hükümsüz kalır”. Benzer şekilde, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi (2023/1756 K.), TTK m. 1376’daki bir aylık hak düşürücü süreye dikkat çekmiştir.
7. Tarafların Anlaşması (Sulh)
Uyuşmazlığın mahkeme dışında çözülmesi her zaman bir seçenektir. İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin (2024/686 K.) kararında, tarafların mahkemeye bir sulh protokolü sunarak anlaştıklarını bildirmeleri üzerine, mahkemenin ihtiyati haciz teminatı olarak alınan teminat mektubunu iade ettiği ve davanın sulh nedeniyle sonuçlandığı görülmektedir. Bu, ihtiyati haczin kaldırılması için en az çekişmeli yoldur.
Sonuç
İncelenen yargı kararları, borçlu gemisi üzerindeki bir ihtiyati haczi kaldırmak için tek bir standart yol olmadığını, aksine duruma özgü birden çok stratejinin bulunduğunu göstermektedir. Borçlu, İİK ve TTK’nın kendisine tanıdığı hakları kullanarak;
İhtiyati Hacze İtiraz: Borçlunun, haczin dayandığı sebeplere, mahkemenin yetkisine veya alacaklının yatırdığı teminata karşı süresi içinde itiraz etmesi en yaygın yoldur.
Teminat Göstermek Suretiyle Haczin Kaldırılması: Borçlu, alacak tutarını, faiz ve masrafları karşılayacak yeterli teminatı (nakit, banka mektubu vb.) mahkemeye veya icra dairesine sunarak gemiyi serbest bırakabilir.
Görev ve Yetki İtirazı: İhtiyati haciz kararını veren mahkemenin görevsiz (örn: Asliye Ticaret Mahkemesi yerine İş Mahkemesi’nin görevli olması) veya yetkisiz olması, haczin kaldırılması için güçlü bir gerekçedir.
Alacağın Niteliğine İlişkin İtirazlar: Hacze konu alacağın Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) tanımlanan bir “deniz alacağı” olmaması durumunda, gemi hakkında ihtiyati haciz kararı verilemeyeceği ileri sürülebilir.
Mülkiyet Değişikliği ve Cebri İcra Argümanı: Geminin mülkiyetinin, deniz alacağı doğduktan sonra fakat ihtiyati haciz uygulanmadan önce değişmesi veya geminin cebri icra yoluyla tüm takyidatlardan ari olarak iktisap edilmesi, haczin kaldırılmasına imkân tanıyabilir.
Alacaklının Yasal Sürelere Uymaması: Alacaklının, ihtiyati haczi takiben yasal süreler içinde (örn: itirazın iptali davası açma süresi) gerekli işlemleri yapmaması, ihtiyati haczin hükümsüz kalmasına yol açar.
Tarafların Anlaşması (Sulh): Tarafların aralarında anlaşarak bir sulh protokolü imzalaması ve bunu mahkemeye sunması, ihtiyati haczin kaldırılması için en pratik yollardan biridir.
Hangi hukuki yolun izleneceği; ihtiyati haczin dayanağı olan alacağın niteliğine, kararı veren mahkemenin doğru belirlenip belirlenmediğine, geminin mülkiyet durumuna ve alacaklının takip işlemlerindeki titizliğine bağlı olarak değişecektir. Bu nedenle, borçlunun karşılaştığı ihtiyati haciz karşısında en doğru stratejiyi belirleyebilmesi için somut olayın tüm detaylarıyla birlikte bir hukuki değerlendirme yapması elzemdir. Kitap önerileri.
Gemiye yönelik ihtiyati hacizler, yalnızca teknik bir icra işlemi değildir; aynı zamanda deniz ticareti, teminat rejimi ve icra hukuku bakımından kapsamlı analiz gerektirir. Tuzla gibi İstanbul’da denizcilik faaliyetlerinin yoğun olduğu bölgelerde, bu süreci doğru yönetmek ancak yerel uygulamalara hâkim, deniz hukuku ve icra hukuku konusunda uzman bir Tuzla avukatı ile mümkündür.
Tuzla’daki uzman bir avukat, ihtiyati haczin dayanağını, uygulanma şekli ve sürecin hangi mahkemede devam edeceği gibi detayları analiz ederek en etkili çözüm yolunu belirleyebilir. Ayrıca Pendik, Kartal, Maltepe, Gebze, Yalova gibi bölgelerde faaliyet gösteren denizcilik firmaları için de, yerel mahkeme pratiğini bilen bir avukat ile çalışmak, geminin gereksiz yere alıkonulmasının önüne geçebilir.
📌 Bu konunun detaylarına ve örnek yargı kararlarına dayalı kapsamlı değerlendirmelere ulaşmak için 2M Hukuk Bürosu’nun ilgili makalelerine göz atabilirsiniz:
Bu yazı, “Tersaneye bakım/onarım veya inşa amacıyla çekilen bir geminin sözleşmede belirtilen tarihte teslim edilmemesi durumunda gemi sahibinin sahip olduğu hukuki haklar nelerdir” sorusuna yanıt olarak, sunulan çeşitli yargı kararlarının analiziyle hazırlanmıştır. Yazı, geminin geç teslimi durumunda gemi sahibinin başvurabileceği hukuki yolları, talep edebileceği tazminat türlerini, dava sürecinde dikkat etmesi gereken usuli şartları ve karşılaşabileceği olası savunmaları kapsamlı bir şekilde ele almaktadır. İncelenen kararlar, bu tür uyuşmazlıkların temel olarak “eser sözleşmesi” veya karma nitelikteki sözleşmeler çerçevesinde değerlendirildiğini ve çözümün büyük ölçüde sözleşme hükümlerine, tarafların kusur durumuna ve ispat yükümlülüklerine bağlı olduğunu göstermektedir.
1. Sözleşmesel Haklar ve Tazminat Talepleri
Sözleşme, haklarınızın temel çerçevesini çizer. Özellikle sözleşmede gecikme durumunda uygulanacak bir cezai şart (gecikme cezası) varsa, bu en doğrudan talep hakkınızdır. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi kararında bu durum net bir şekilde ifade edilmiştir: “Davacı sözleşmenin 6.maddesi uyarınca davalıdan tazminat isteminde bulunabileceği, sözleşme bedelinin %5’i miktarı olan 39.738,50-euro tazminatın talep edilebileceği” (bam-İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi-2018/516).
Cezai şartın yanı sıra, gecikmeden kaynaklanan fiili zararlar da talep edilebilir. Ancak en önemli ve ispatı en zor olan talep kalemi genellikle kâr kaybıdır. Yargıtay ve yerel mahkemeler, bu tür talepleri kabul etmekle birlikte, zararın somut delillerle ispatlanmasını aramaktadır. İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bir kararında, davacının kâr mahrumiyeti talebi kabul edilirken, bu zararın bilirkişi tarafından hesaplandığı görülmektedir: “2018-2019 dönemine ilişkin olarak kar kaybı ise 747.912,02 TL” olarak hesaplanmış ve bu talebin kabulüne karar verilmiştir.“ (ilkDerece-İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi-2019/367). Bununla birlikte, Yargıtay, sözleşmenin feshedilmesi durumunda kâr kaybı gibi olumlu zararların istenebilmesi için sözleşmede buna dair açık bir hüküm olması gerektiğini belirtmiştir (Yargıtay-15. Hukuk Dairesi-2016/4019).
2. Ayıplı İfa ve Seçimlik Haklar
Gecikmenin yanı sıra, yapılan işte kusur veya eksiklik (ayıp) varsa, TBK m. 475’e göre gemi sahibinin seçimlik hakları doğar. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi bu hakları şöyle sıralamıştır: “(1)-Eser iş sahibinin kullanamayacağı veya hakkaniyet gereği kabule zorlanamayacağı ölçüde ayıplı yada sözleşme hükümlerine aynı ölçüde aykırı olursa sözleşmeden dönme, (2)-Eseri alıkoyup aynı oranda bedelden indirim isteme, (3)-Aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masraflar yükleniciye ait olmak üzere eserin ücretsiz onarımını isteme haklarını kullanabilir (iş sahibinin genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır).“ (bam-İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi-2019/1316). Bu seçimlik hakların yanı sıra, ayıbın neden olduğu diğer zararların (örneğin başka bir tersanede yaptırılan tamir masrafı) tazmini de istenebilir.
3. Dava Sürecinde Dikkat Edilmesi Gereken Kritik Noktalar
Arabuluculuk: Ticari davalarda dava açmadan önce arabulucuya başvurmak bir dava şartıdır. Bu şart yerine getirilmezse dava usulden reddedilir. (bam-İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi-2022/1269).
İhtirazi Kayıt: Gecikmiş gemiyi teslim alırken, cezai şart veya gecikme tazminatı talep etme hakkınızı saklı tuttuğunuza dair bir ihtirazi kayıt (çekince) koymanız kritik öneme sahiptir. Aksi takdirde bu hakkınızı kaybedebilirsiniz. Yargıtay bir kararında, teslimde ihtirazi kayıt ileri sürülmediği için cezai şart isteme hakkının düştüğüne hükmetmiştir (Yargıtay-15. Hukuk Dairesi-2017/1296).
Görevli ve Yetkili Mahkeme: Uyuşmazlıklar genellikle “eser sözleşmesi” niteliğinde olduğundan görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesi‘dir (ilkDerece-İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi-2021/314). Ancak, bazı durumlarda, alacağın “deniz alacağı” niteliğinde olması halinde Denizcilik İhtisas Mahkemesi görevli olabilir (Yargıtay-20. Hukuk Dairesi-2016/5316). Yetkili mahkeme ise genellikle sözleşmede belirtilen yer mahkemesidir. Sözleşmede bir hüküm yoksa, davalının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir (bam-İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi-2020/1477).
İspat Yükü ve Tersanenin Savunmaları: Davacı olarak zararınızı ve bunun tersanenin kusurundan kaynaklandığını ispatlamakla yükümlüsünüz. Tersane ise, gecikmenin gemi sahibinin talepleri (ek işler) nedeniyle olduğunu veya bir mücbir sebepten kaynaklandığını iddia ederek sorumluluktan kurtulmaya çalışabilir. Bir kararda, mahkeme gecikmenin davacının ek iş taleplerinden kaynaklandığına kanaat getirerek davayı reddetmiştir: > “gecikmeye davacının ek iş talebi sebebiyet verdiğinden” (ilkDerece-İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi-2022/96).
Sonuç ve Öneriler
Tersaneye çekilen geminin zamanında teslim edilmemesi, gemi sahibine sözleşme ve kanun hükümleri çerçevesinde çeşitli haklar tanıyan ciddi bir sözleşme ihlalidir. Bu durumda atılması gereken adımlar özetle şunlardır:
Sözleşmeyi İnceleyin: Öncelikle tersane ile imzaladığınız sözleşmenin teslim tarihi, gecikme cezaları, sorumluluk sınırlamaları ve yetkili mahkeme gibi maddelerini dikkatlice inceleyin.
Delilleri Toplayın: Gecikmeyi, bu gecikme nedeniyle uğradığınız zararları (yapılamayan seferler, kira kayıpları, ek masraflar vb.) ve tersane ile olan tüm yazışmalarınızı belgeleyin.
İhtarname Çekin: Gecikme nedeniyle haklarınızı talep ettiğinizi ve geminin derhal teslim edilmesini istediğinizi içeren noter kanalıyla bir ihtarname göndermek, karşı tarafı temerrüde düşürmek açısından önemlidir.
Arabulucuya Başvurun: Dava açmadan önce arabuluculuk sürecini başlatmanız yasal bir zorunluluktur.
Dava Açın: Arabuluculukta anlaşma sağlanamazsa, toplanan deliller ve sözleşme hükümleri ışığında, yetkili ve görevli Asliye Ticaret Mahkemesi’nde;
Sözleşmede varsa cezai şartın tahsili,
Gecikmeden doğan doğrudan zararların ve kâr kaybının tazmini,
Yapılan iş ayıplı ise ayıbın giderilmesi veya bedel indirimi,
Gerekiyorsa ödenen bedelin iadesi ve sözleşmenin feshi talepleriyle bir dava açabilirsiniz.
Bu süreçlerin karmaşıklığı, ispat külfetinin ağırlığı ve uyuşmazlığın teknik detayları göz önüne alındığında, deniz ticareti ve eser sözleşmeleri konusunda uzman bir hukukçudan profesyonel destek alınması, hak kaybı yaşanmaması adına şiddetle tavsiye edilir. Bir yazı önerisi.
Tersaneler bölgesi olan Tuzla’da faaliyet gösteren işletmeler ile gemi sahipleri arasındaki hukuki ilişkiler, hem deniz ticareti hukuku hem de eser sözleşmesi hükümleri açısından oldukça teknik ve uzmanlık gerektiren bir alanı kapsamaktadır. Teslimde gecikme, ayıplı ifa, cezai şart uygulamaları ve kâr kaybı gibi ihtilaflar, yalnızca sözleşmenin lafzına değil, aynı zamanda uygulamadaki ticari teamüllere, teknik bilirkişi raporlarına ve ispat kurallarına bağlı olarak şekillenmektedir.
Özellikle Tuzla, Pendik, Kartal, Maltepe, Gebze, Çayırova, Tepeören ve Orhanlı gibi İstanbul ve çevresindeki tersane bölgelerinde faaliyet gösteren gemi bakım firmaları için, alacakların zamanında ve eksiksiz tahsil edilmesi, işletmenin sürdürülebilirliği açısından hayati öneme sahiptir. Bu nedenle, gemi sahibinin haklarını etkin biçimde koruyabilmesi için; süreci doğru yöneten, delil stratejisini sağlam kuran ve hem Asliye Ticaret Mahkemesi hem de Denizcilik İhtisas Mahkemesi nezdinde deneyimi olan bir Tuzla avukatı ile çalışması büyük önem taşır. Alanında uzman bir avukat, sadece hak kaybını önlemekle kalmayacak; aynı zamanda süreci hızlandıracak ve daha etkin sonuç alınmasına katkı sağlayacaktır.
Bu yazı, deniz yoluyla taşınan bir eşyanın varma limanına geç teslim edilmesi durumunda, yük sahibinin (gönderen, gönderilen veya sigortacı gibi hak sahipleri) sahip olduğu hukuki hakları, bu hakları kullanırken izlemesi gereken adımları ve dikkat etmesi gereken kritik noktaları, sunulan çeşitli mahkeme kararları ışığında analiz etmektedir. Türk Ticaret Kanunu (TTK), ilgili uluslararası konvansiyonlar (CMR vb.) ve yerleşik Yargıtay içtihatları, yük sahibinin haklarının çerçevesini çizerken, aynı zamanda bu hakların kullanılabilmesi için belirli usuli şartlar ve ispat yükümlülükleri öngörmektedir. Çalışma, bu karmaşık hukuki süreci ana bulgular, inceleme ve sonuç bölümleriyle aydınlatmayı amaçlamaktadır.
1. Dava Hakkının Temeli ve Koşulları
Geç teslimden kaynaklanan dava hakkının temelini, taşıyanın sözleşmeden doğan özen yükümlülüğünü ihlal etmesi oluşturur. Taşıyan, eşyayı sözleşmede kararlaştırılan sürede veya böyle bir süre yoksa “şartlar dikkate alındığında özenli bir taşıyıcıya tanınabilecek makul bir süre içinde” teslim etmekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğün ihlali, taşıyanın sorumluluğunu doğurur. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin vurguladığı temel prensip şudur: “taşıyan, eşyanın zıyaı veya hasarından yahut geç tesliminden doğan zararlardan, zıya, hasar veya teslimde gecikmenin, eşyanın taşıyanın hâkimiyetinde bulunduğu sırada meydana gelmiş olması şartıyla sorumludur“ (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi-2020/116).
2. Yük Sahibinin Atması Gereken Adımlar ve Yükümlülükleri
Yük sahibinin tazminat hakkını etkin bir şekilde kullanabilmesi için yerine getirmesi gereken kritik usuli yükümlülükler bulunmaktadır:
İhbar Yükümlülüğü: Yük sahibinin hak kaybına uğramaması için en önemli adımlardan biri, gecikmeyi taşıyana süresi içinde bildirmesidir. TTK, bu konuda kesin bir süre öngörmektedir. Bir kararda belirtildiği üzere, “TTK m. 1185/5 gereği, yükün gönderilene tesliminden itibaren aralıksız 60 gün süre içinde gecikme zararı ve tazmin talebinin taşıyana yazılı bildirimi” yapılmalıdır. Aksi halde tazminat hakkı düşer.
Zararın İspatı: Tazminat talebinin kabulü için en temel şart, gecikme ile zarar arasında bir illiyet (nedensellik) bağı kurulması ve bu zararın somut delillerle ispat edilmesidir. Mahkemeler, “HMK’nun 190. maddesi uyarınca kural olarak, aksi kanunca belirlenmedikçe iki taraftan her biri iddiasını ispata mecburdur” ilkesini esas alır (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi-2018/329). Yük sahibinin, sipariş iptalleri, müşteriye yapılan iskontolar, kâr kaybı veya ek masraflar gibi zararlarını faturalar, yazışmalar, banka kayıtları ve ticari defterlerle kanıtlaması gerekir. Sadece ticari defterlerdeki satış düşüşü gibi soyut iddialar, zararın ispatı için yeterli görülmemektedir.
Hak Düşürücü Süre: Yük sahibinin dava açmak için sınırlı bir zamanı vardır. TTK uyarınca, “Eşyanın ziyaı veya hasarı ile geç tesliminden dolayı taşıyana karşı her türlü tazminat istem hakkı, bir yıl içinde yargı yoluna başvurulmadığı takdirde düşer.” (İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi-2022/2318). Bu süre, eşyanın teslim edildiği veya edilmesi gerektiği tarihten itibaren başlar ve mahkeme tarafından re’sen (kendiliğinden) dikkate alınır. Taşıyanın “zararın tazmin edileceği konusunda oyalaması” dahi bu süreyi durdurmaz.
3. Taşıyanın Sorumluluğunun Sınırları ve İstisnaları
Taşıyanın sorumluluğu mutlak değildir ve kanunla sınırlandırılmıştır.
Sınırlı Sorumluluk: Taşıyanın kusurunun basit olduğu durumlarda, tazminat miktarı kanuni bir üst sınırla limitlenmiştir. TTK m. 1186/6 uyarınca, “taşıyanın, navlun sözleşmesine konu eşyanın geç tesliminden doğan sorumluluğu, geciken eşya için ödenecek navlunun iki buçuk katı ile sınırlıdır ancak bu tutar, navlun sözleşmesi uyarınca ödenecek toplam navlun miktarından fazla olamayacaktır.” Mahkemeler, bu sınırı dikkate alarak tazminata hükmederler.
Sınırlı Sorumluluğun Ortadan Kalkması (Kast ve Pervasızca Davranış): Yük sahibinin, uğradığı zararın tamamını talep edebilmesi için taşıyanın sınırlı sorumluluktan yararlanamayacağını ispatlaması gerekir. Bu durum, taşıyanın eyleminin “kasten yapılması yahut geç teslim olasılığını hiçe sayan, bu olasılığı düşüncesizce göze alan pervasız bir davranış niteliğinde” olması halinde mümkündür. Örneğin, konteynerlerin limanda unutulması gibi durumlar, pervasızca davranış olarak nitelendirilerek taşıyanın tam tazminat ödemesine yol açabilir.
4. Yargılama Sürecine İlişkin Diğer Hususlar
Görevli Mahkeme: Deniz taşımacılığından kaynaklanan uyuşmazlıklar, ticari dava niteliğindedir. Bu tür davalara bakmakla görevli mahkemeler Asliye Ticaret Mahkemeleridir. Özellikle büyük şehirlerde, bu davalar için uzmanlaşmış “Denizcilik İhtisas Mahkemesi” görevlidir (İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi-2017/1430).
Takas ve Mahsup Hakkı: Yük sahibi, geç teslimden kaynaklanan zararını, taşıyanın talep ettiği navlun borcundan mahsup edilmesini talep edebilir. Bir Yargıtay kararında, mahkemenin “davalının savunmasına yansıyan sayışma iradesini de nazara almadığını göstermektedir” denilerek bu hakkın önemi vurgulanmıştır (Yargıtay-11. Hukuk Dairesi-2009/14025).İnceleme
Sonuç
İncelenen kararlar bütünü, deniz yoluyla taşımada geç teslim halinde yük sahibinin hak arama sürecinin çift yönlü bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Bir yanda kanun, taşıyanı “özenli bir taşıyıcı” gibi davranmadığı takdirde sorumlu tutarak yük sahibini korumaktadır. Diğer yanda ise, bu hakkın kullanılmasını sıkı usuli kurallara ve ağır ispat yükümlülüklerine bağlayarak taşıyanı spekülatif ve ispatlanamayan taleplerden korumayı amaçlamaktadır.
Yük sahibinin başarısı, proaktif ve titiz davranmasına bağlıdır. Sözleşme aşamasından teslim anına kadar tüm süreçlerin yazılı olarak belgelenmesi, gecikmenin fark edildiği anda derhal ve usulüne uygun şekilde ihtar çekilmesi ve zararın kalem kalem, somut delillerle (üçüncü kişilere ödenen cezalar, alternatif taşıma faturaları, kâr kaybını gösterir hesaplamalar vb.) ortaya konulması elzemdir. Özellikle 1 yıllık hak düşürücü süre, haklı dahi olsa dava hakkının kaybedilmesine neden olabilecek en önemli engeldir.
Taşıyanın “kast veya pervasızca davranışı”nın ispatı, sınırlı sorumluluk kalkanını aşmanın tek yoludur ve bu, davanın seyrini tamamen değiştirebilecek stratejik bir noktadır. Bu nedenle, gecikmenin nedeninin derinlemesine araştırılması (örneğin, geminin kasten başka rotaya yönlendirilmesi, bilinen bir teknik arızaya rağmen yola çıkılması vb.) kritik önem taşır.
Deniz yoluyla taşınan eşyanın geç teslimi halinde yük sahibi, zararlarının tazmini için önemli hukuki haklara sahiptir. Ancak bu hakların fiili bir kazanıma dönüşmesi, belirli bir yol haritasının dikkatle izlenmesini gerektirir. Yük sahibinin başarı şansını artırmak için atması gereken adımlar özetle şunlardır:
Sözleşmeyi İncelemek: Taşıma sözleşmesinde teslim süresi ve gecikmeye ilişkin özel hükümler olup olmadığını kontrol etmelidir.
Derhal Bildirimde Bulunmak: Gecikmeyi öğrendiği andan itibaren TTK’da öngörülen 60 günlük süre içinde taşıyana yazılı olarak bildirimde bulunmalıdır.
Zararı Belgelemek: Gecikme nedeniyle ortaya çıkan tüm doğrudan ve dolaylı zararlarını somut delillerle (faturalar, yazışmalar, sözleşmeler, raporlar) ispat edilebilir hale getirmelidir.
Hak Düşürücü Süreye Dikkat Etmek: Tazminat hakkının kaybolmaması için, eşyanın teslim edilmesi gereken tarihten itibaren 1 yıl içinde mutlaka dava açmalıdır.
Doğru Mahkemeye Başvurmak: Davayı, görevli olan Denizcilik İhtisas Mahkemesi’nde veya Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açmalıdır.
Profesyonel Destek Almak: Deniz ticareti hukukunun karmaşıklığı, sınırlı sorumluluk rejimleri ve usuli süreler göz önüne alındığında, sürecin başından itibaren uzman bir avukattan hukuki destek almak, hak kayıplarını önlemek adına en doğru yaklaşım olacaktır. Bir yazı önerisi.
Deniz yoluyla taşımacılıkta “geç teslim”e dayalı tazminat davaları, hem maddi hem usuli anlamda son derece teknik detaylar içerir. Taşıyanın kusurunu ve gecikme nedeniyle oluşan zararın varlığını ispat yükü tamamen yük sahibine aittir. TTK’nın getirdiği ihbar süreleri, 1 yıllık hak düşürücü dava açma süresi, sınırlı sorumluluk rejimi ve kast-pervasızlık gibi sorumluluğu kaldıran istisnalar; davanın kaderini belirleyebilir. Bu nedenle, yük sahibinin hem gecikmeyi belgeleyebilmesi hem de tazminat talebinin dayandığı zararları usulüne uygun şekilde ortaya koyması gerekir.
Tuzla’nın yanı sıra Pendik avukat, Kartal avukat, Maltepe avukat, Gebze avukat, Çayırova avukat ve Tepeören, Aydınlı Avukat avukat, tersane avukat gibi deniz ticaretine hâkim, bölgesel uzmanlık sahibi hukukçularla çalışmak, yük sahibinin haklarının eksiksiz korunmasını sağlar. Bu yerel avukatlar, taşıma sözleşmesinin yorumlanmasından delil toplanmasına, sürelere riayet edilmesinden mahkemeye başvuruya kadar her adımda stratejik rehberlik sunar. Özellikle taşıyanın pervasızca davranışlarının ispatlanması gibi kritik noktalarda, uzman bir avukat desteği olmadan açılan davaların reddedilme riski oldukça yüksektir. Hak kayıplarını önlemek ve zararların eksiksiz tazminini sağlamak için sürecin başından itibaren profesyonel destek alınması mutlak önem taşır.
Bu çalışma, gemi tamir ve bakım hizmeti sunan ancak hizmet bedelini alamayan bir alacaklının, gemi sahibinden bu ücreti tahsil etmek için hangi hukuki yollara başvurabileceği sorusuna yanıt vermek amacıyla hazırlanmıştır. Çalışma, sunulan çeşitli yargı kararlarının sentezlenmesiyle oluşturulmuştur. Amaç, alacaklının izlemesi gereken adımları, dikkat etmesi gereken kritik noktaları ve karşılaşabileceği potansiyel zorlukları ortaya koyarak kapsamlı bir yol haritası sunmaktır.
1. Alacağın Hukuki Niteliği: Deniz Alacağı
İncelenen kararların tamamına yakınında, gemi tamir ve bakımından doğan alacakların hukuki niteliği konusunda tam bir fikir birliği bulunmaktadır. Bu alacaklar, TTK’nın 1352. maddesi kapsamında “deniz alacağı” olarak tanımlanmaktadır.
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi (2015/13591 E.) bu durumu net bir şekilde ortaya koyar: “6102 sayılı TTK’nın 1352/1. maddesinde ‘Deniz alacağı; aşağıda sayılan hususların birinden veya birkaçından doğan istem anlamına gelir:’ ve aynı maddenin 1-m bendinde ‘Geminin yapımı, yeniden yapımı, onarımı, donatılması ya da geminin niteliğinde değişiklik yapılması.’ hükümleri mevcuttur.” Bu niteleme, alacaklıya ihtiyati haciz gibi özel koruma mekanizmalarından yararlanma ve uyuşmazlığın özel yetkili bir mahkemede görülmesi gibi önemli avantajlar sağlamaktadır.
2. Görevli Mahkeme: Denizcilik İhtisas Mahkemesi
Alacağın “deniz alacağı” olarak kabul edilmesi, doğrudan görevli mahkeme konusunu gündeme getirmektedir. Çok sayıda karar, bu tür davaların genel mahkemelerde değil, özel yetkili mahkemelerde görülmesi gerektiğini ısrarla belirtmektedir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi (2019/1221 E.), davanın “denizcilik ihtisas mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.” diyerek bu kuralı açıkça ifade etmiştir. Görevsiz bir mahkemede dava açılması durumunda ne olacağını İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi (2017/746 E.) kararı göstermektedir: “davacının dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine, davaya bakmakla mahkememizin görevsizliğine, görevli mahkemelerin Deniz Ticaret davalarına bakmakla görevli İstanbul …Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu anlaşılmakla...” Ancak, bazı kararlarda uyuşmazlığın temelinde bir “eser sözleşmesi” olduğu ve bu nedenle genel Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevli olabileceğine dair ifadeler de yer almaktadır (ilkDerece-İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi-2018/195 E., ilkDerece-İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi-2019/366 E.). Bu durum, bir çelişki gibi görünse de, kararların genel eğilimi ve TTK’nın özel hükümleri, gemiye yapılan onarım ve bakımdan kaynaklanan alacak davaları için Denizcilik İhtisas Mahkemelerinin görevli olduğu yönündedir.
3. Alacağının Tahsil Edemeyen Kişinin İzleyeceği Hukuki Yollar Nelerdir
a) İcra Takibi ve İtirazın İptali Davası: Kararlarda en sık karşılaşılan yol, öncelikle alacak için ilamsız icra takibi başlatılmasıdır. Borçlu gemi sahibi bu takibe itiraz ederse, takip durur. Bu durumda alacaklının, itirazın haksız olduğunu ispatlamak için itirazın iptali davası açması gerekir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi (2020/457 E.) bu süreci özetler: “Davacı (takip alacaklısı) tarafından davalı (takip borçlusu) aleyhine […] asıl alacağın tahsili için ilâmsız icra takibi başlatıldığı” ve itiraz üzerine “itirazın iptali davası” açıldığı belirtilmiştir.
b) İhtiyati Haciz: Alacağı dava sonuçlanmadan güvence altına almanın en etkili yolu, gemi üzerine ihtiyati haciz konulmasını talep etmektir. Deniz alacaklarında bu talep için ispat kolaylığı sağlanmıştır. Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi (2024/1905 E.), “alacağın deniz alacağı olduğunun ve miktarının yaklaşık ispatı yeterli görülmüştür.” diyerek bu kolaylığı vurgulamaktadır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi (2016/10499 E.) ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi (2018/66 E.) kararları, sunulan teklif formları, sözleşmeler ve faturaların ihtiyati haciz kararı için yeterli delil olarak kabul edilebileceğini göstermektedir. Ancak, ihtiyati haciz talep eden alacaklının teminat yatırma zorunluluğu da bulunmaktadır: “deniz alacağını teminat altına almak üzere ihtiyati haciz kararı verilmesi isteyen alacaklının 10.000 özel çekme hakkı tutarında teminat vermesi zorunludur.“ (Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi-2024/1905 E.)
4. İspat Yükümlülüğü, Deliller ve Muhtemel Savunmalar
Davanın kazanılması, alacağın varlığının ve miktarının şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispatlanmasına bağlıdır.
Deliller:İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi (2014/1017 E.) kararında, “gemi çarkçı başısı tarafından imzalanan ‘Yapılan işler ve verilen sarf malzemeleri’ne ait belge“ gibi belgelerin delil olarak kabul edildiği görülmektedir. Faturalar, sözleşmeler, iş teslim formları, mail yazışmaları ve bilirkişi raporları en temel kanıt araçlarıdır.
Eksik/Ayıplı İş Savunması: Gemi sahibinin en sık başvuracağı savunmalardan biri, yapılan işin eksik veya ayıplı (kusurlu) olduğudur. Bu durumda mahkeme, bilirkişi incelemesi ile durumu tespit eder. İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi (2019/409 E.) kararında, “Yapılmayan işlerle ilgili olarak davacının ücrete hak kazandığı iddia edilemeyeceğinden;…bu bedeli davacının talep edemeyeceği kabul edilmiştir.” denilerek, ispatlanamayan veya eksik yapılan iş bedelinin istenemeyeceği belirtilmiştir.
Delil Yetersizliği: Delillerin zayıf olması davanın reddine yol açabilir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi (2012/4985 E.) kararında, faturaların tebliğ edildiğinin ispat edilememesi ve tamirata ilişkin belgelerin olmaması gibi nedenlerle davanın reddedilmesi, ancak Yargıtay’ın bu kararı delillerin toplanmaması nedeniyle bozması, delil sunmanın ve toplanmasını talep etmenin önemini göstermektedir.
Sonuç
Ödeme yapmayan bir gemi sahibinden tamir ve bakım ücretini tahsil etmek isteyen bir servis sağlayıcının izlemesi gereken hukuki yol haritası, incelenen kararlar ışığında şu adımları içermektedir:
Alacağı Belgelendirme: Yapılan işlere dair sözleşme, faturalar, gemi yetkilisince imzalanmış servis raporları ve diğer tüm yazışmaları eksiksiz bir şekilde bir araya getirin.
İhtiyati Haciz Talebi: Alacağı güvence altına almak için, eldeki belgelerle birlikte görevli Denizcilik İhtisas Mahkemesi’ne başvurarak gemi üzerine ihtiyati haciz konulmasını talep edin. Gerekli teminatı yatırmaya hazır olun.
İcra Takibi Başlatma: Alacağın tahsili için borçlu gemi sahibi aleyhine ilamsız icra takibi başlatın.
İtirazın İptali Davası Açma: Borçlunun icra takibine itiraz etmesi halinde, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süre içinde, görevli Denizcilik İhtisas Mahkemesi’nde “itirazın iptali” davası açın.
Dava Süreci: Dava sırasında tüm delillerinizi sunun, mahkemenin talep etmesi halinde bilirkişi incelemesi için gerekli masrafları karşılayın ve gemi sahibinin “ayıplı iş” gibi savunmalarına karşı hazırlıklı olun.
Tüm bu süreçlerin teknik detaylar içermesi ve hak kaybına uğramamak adına, deniz ticareti hukuku alanında uzman bir avukattan profesyonel hukuki destek alınması şiddetle tavsiye edilir. Bir yazı önerisi.
Gemi tamir ve bakım hizmetlerinden doğan alacakların tahsili süreci, hem Türk Ticaret Kanunu’nun özel hükümlerine hem de deniz ticareti hukukunun kendine özgü usul ve delil kurallarına tabidir. Bu süreçte, ihtiyati haciz talebinden görevli mahkemeye başvuruya, icra takibi prosedüründen dava delillerinin sunulmasına kadar birçok teknik detay vardır. Herhangi bir aşamada yapılacak küçük bir hata bile, alacağın tamamen kaybedilmesine neden olabilir.
Özellikle Tuzla, Pendik, Kartal, Maltepe, Gebze, Çayırova, Tepeören ve Orhanlı gibi İstanbul ve çevresindeki tersane bölgelerinde faaliyet gösteren gemi bakım firmaları için, alacakların zamanında ve eksiksiz tahsil edilmesi, işletmenin sürdürülebilirliği açısından hayati öneme sahiptir. Bu nedenle Tuzla’da deniz ticareti alanında uzman bir avukattan hukuki destek alınması sadece öneri değil, pratik bir gereklilik hâline gelmiştir.
Alanında deneyimli bir Tuzla avukat, hem ihtiyati haciz sürecini hızla başlatabilir hem de teknik savunmalara karşı gerekli hukuki argümanları güçlü biçimde sunabilir. Böylece hem zaman kaybı önlenir hem de alacağın tahsil edilme olasılığı artar. Bu nedenle, deniz ticareti hukuku konusunda uzmanlaşmış bir hukukçuyla çalışmak, sürecin başarıyla sonuçlanmasında kritik rol oynar.
Bu çalışma, mahkemeler tarafından verilen gemi ihtiyati haczi kararlarının infaz sürecini, sunulan Yargıtay, Bölge Adliye Mahkemesi kararları temelinde incelemektedir. Deniz alacaklarının güvence altına alınması amacıyla başvurulan önemli bir hukuki müessese olan gemi ihtiyati haczi, alacaklının mahkemeden aldığı kararın icra dairesi aracılığıyla fiiliyata dökülmesiyle tamamlanan çok aşamalı bir süreçtir. Çalışma Geminin İhtiyati Haczi Kararının İnfazı Nasıl Yapılır sorusunu, infaz sürecinin temel adımlarını, icra müdürlüğünün rolünü, “seferden men” tedbirinin hukuki niteliğini ve süreçte dikkat edilmesi gereken kritik detayları, farklı yargı kararlarının ortaya koyduğu perspektifler doğrultusunda analiz etmektedir.
1. Geminin İhtiyati Haczi : İnfaz Talebi ve Süre Şartı
İnfaz sürecinin ilk ve en kritik adımı, alacaklının mahkemeden aldığı ihtiyati haciz kararını yasal süre içinde icra dairesine sunmasıdır. Çok sayıda Bölge Adliye Mahkemesi ve Yargıtay kararı, bu sürenin hak düşürücü nitelikte olduğunu vurgulamaktadır.
TTK Madde 1364: Alacaklı, kararın verildiği tarihten itibaren “üç iş günü içinde kararı veren mahkemenin yargı çevresindeki veya geminin bulunduğu yerdeki icra dairesinden kararın infazını istemek zorundadır.” (BAM-İstanbul 13. Hukuk Dairesi-2021/2073-2021/1650). Bu süreye uyulmaması, ihtiyati haciz kararının kendiliğinden kalkması sonucunu doğurur (BAM-İstanbul 4. Hukuk Dairesi-2020/11-2020/143).
2. İcra Müdürlüğünün Rolü
Seferden Men ve Muhafaza Alacaklının süresi içinde yaptığı başvuru üzerine icra müdürlüğü, kararı derhâl uygulamakla yükümlüdür. İnfazın temel unsuru, geminin seyrüsefer serbestisinin kısıtlanmasıdır.
TTK Madde 1366/1: Bu hüküm, infazın özünü oluşturur: “İhtiyati haczine karar verilen bütün gemiler, bayrağı ve hangi sicile kayıtlı oldukları dikkate alınmaksızın, icra müdürü tarafından seferden men edilerek muhafaza altına alınır.” (Yargıtay-12. HD-2016/6938-2016/25597). İcra müdürlüğü bu amaçla ilgili kurumlara (Liman Başkanlığı, Kıyı Emniyeti, Sahil Güvenlik) müzekkereler yazar (Yargıtay-12. HD-2015/29947-2016/10721).
3. Fiili Haciz Zorunluluğu
Yargı kararları, haczin geçerli olabilmesi için sadece gemi siciline şerh düşülmesinin yeterli olmadığını, geminin fiilen de haczedilmesi gerektiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2022/6825 sayılı kararında bu ilke şu şekilde ifade edilmiştir: “sadece gemi siciline veya Bağlama Kütüğü’ne haciz şerhi vermek yeterli olmayıp, geminin fiilen haczedilmesi gerekmektedir.“ Geminin fiilen haczedilmemesi, geçerli bir haczin bulunmadığı anlamına gelir ve bu durum, özellikle istihkak davalarında mahkemece re’sen gözetilen bir dava şartı yokluğudur.
Farklı Perspektifler ve Önemli Detaylar
Yargı kararları, infaz sürecinin temel adımlarının yanı sıra uygulamada ortaya çıkan önemli ayrımları ve sorunları da gözler önüne sermektedir.
a) Seferden Men: Otomatik Sonuç mu, Açık Hüküm Gerekliliği mi? Kararlar arasında en belirgin görüş ayrılığı, “seferden men” tedbirinin niteliği konusunda ortaya çıkmaktadır.
Baskın Görüş: Yargıtay’ın birçok kararında seferden men, ihtiyati haczin doğal ve zorunlu bir sonucu olarak kabul edilir. Mahkemenin ihtiyati haciz kararında ayrıca seferden men ibaresi bulunmasa bile, icra müdürlüğü TTK 1366 uyarınca bu işlemi re’sen yapmakla yükümlüdür. Bu görüşe göre, “seferden men, ihtiyati haczin icrası için icra müdürlüğünün yapması gereken zorunlu görevlerden biridir” (Yargıtay-12. HD-2022/5590-2022/13683).
Farklı Görüş: Buna karşın, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2019/15947 sayılı kararı gibi bazı kararlar, farklı bir perspektif sunmaktadır. Bu karara göre, eğer ihtiyati haciz kararında geminin seferden menine ilişkin açık bir hüküm yoksa, icra müdürlüğü kendiliğinden bu yönde bir işlem tesis edemez. Kararda, “… 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … ihtiyati haciz kararında … 1 isimli geminin seferden menine ilişkin hüküm bulunmadığı anlaşılmaktadır” denilerek, seferden men işleminin iptal edilmesi gerektiği ima edilmiştir. Bu durum, ihtiyati haciz talep eden alacaklının, talebinde ve mahkeme kararında bu hususun açıkça yer almasını sağlamasının önemini ortaya koymaktadır.
b) İnfazın Koşulları ve Sınırları
Deniz Alacağı Şartı: Gemi ihtiyati haczi, deniz ticaretine özgü bir kurumdur. İncelenen kararlar, bu tedbirin yalnızca TTK’da tanımlanan “deniz alacakları” için uygulanabileceğini, aksi takdirde verilen kararın haksız olacağını belirtmektedir. İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2023/756 sayılı kararında, “Takibe konu alacak deniz alacağı niteliğinde bulunmadığından … gemilerin ihtiyati haczi mümkün değildir” denilerek bu şartın altı çizilmiştir.
Takibin Kesinleşmesi Farkı: İhtiyati haciz, takip kesinleşmeden önce alacağı güvence altına alan geçici bir tedbirdir. Eğer takip kesinleşmişse, uygulanacak prosedür değişir. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2015/21366 sayılı kararına göre, “Takip kesinleşmiş ise aynı Kanunun 1382. maddesi uyarınca, gemi üzerine haciz konulabilir ve seferden men de tedbir olarak uygulanabilir.” Bu durumda seferden men, ihtiyati bir tedbir olmaktan çıkıp kesin haczin bir parçası haline gelir.
c) İnfazın Fiili Zorlukları ve Alternatifleri
Geminin Kaçırılması: İhtiyati haczin uygulanması her zaman sorunsuz olmayabilir. İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/164 sayılı kararındaki örnekte, ihtiyati haciz kararının uygulanması sırasında geminin takip sistemlerini kapatarak Türk karasularından kaçırıldığı belirtilmektedir. Bu durum, infazın fiili olarak ne kadar zorlu olabileceğini göstermektedir.
Teminat Karşılığı Haczin Kaldırılması: Borçlu, geminin seferden men edilmesinin yaratacağı ticari zararları önlemek amacıyla mahkemece belirlenecek bir teminatı icra dairesine yatırarak haczin bu teminat üzerine kaydırılmasını ve geminin serbest bırakılmasını talep edebilir (TTK m. 1371). Bu durum, ihtiyati haczin amacının gemiye el koymaktan ziyade alacağı güvence altına almak olduğunu gösteren önemli bir esnekliktir.
Sonuç
Geminin ihtiyati haczi kararının infazı, alacaklının mahkemeden aldığı kararı 3 iş günü içinde yetkili icra dairesine sunmasıyla başlayan, icra müdürlüğünün gemiyi fiilen haczederken seferden men ederek muhafaza altına almasıyla devam eden yasal bir süreçtir. Bu süreçte;
Alacaklının 3 iş günlük hak düşürücü süreye riayet etmesi hayati önem taşır.
İcra müdürlüğünün gemiyi seferden men etmesi, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre ihtiyati haczin doğal bir sonucu ve zorunlu bir görevidir. Ancak aksi yöndeki kararlar dikkate alındığında, ihtiyati haciz kararında bu hususun açıkça belirtilmesi tavsiye edilir.
Haczin geçerliliği için sicile şerh yeterli olmayıp, geminin fiilen zapturapt altına alınması şarttır.
Bu özel prosedür, yalnızca niteliği kanunda belirlenmiş “deniz alacakları” için geçerlidir.
Sonuç olarak, gemi ihtiyati haczi kararının infazı, Türk Ticaret Kanunu’nda özel olarak düzenlenmiş, titizlik ve sürat gerektiren, hem alacaklının haklarını korumayı hem de geminin ticari faaliyetini orantısız şekilde engellememeyi amaçlayan dengeli bir hukuki mekanizmadır. Bir makale önerisi.
Türk Ticaret Kanunu’nun 1364 ve devamı maddeleri uyarınca, deniz alacaklarının güvence altına alınmasında kullanılan gemi ihtiyati haczi, belirli süre ve usullere bağlı sıkı bir prosedürdür. Alacaklı, mahkemeden aldığı ihtiyati haciz kararını üç iş günü içinde icra dairesine sunmakla yükümlüdür; aksi halde karar kendiliğinden geçersiz olur. Ayrıca yalnızca sicile şerh verilmesi yeterli değildir, geminin fiilen haczedilmesi ve seferden men edilerek muhafaza altına alınması gerekir.
Bu teknik ve zaman hassasiyetine dayalı süreçte yapılacak hatalar, alacaklının hakkını kaybetmesine yol açabilir. Tuzla avukat, Pendik avukat, Kartal avukat, Gebze avukat, Çayırova avukat, Maltepe avukat, Orhanlı ve Tepeören avukat gibi deniz ticareti hukuku konusunda deneyimli avukatlardan destek alınması, sürecin hukuka uygun ve hızlı şekilde yürütülmesini sağlar. Bu sayede hem alacak güvenceye alınır hem de ileride doğabilecek usul eksiklikleri önceden engellenmiş olur.
Bu çalışma, gemilerin ihtiyati haczinde teminat yatırılmasının zorunlu olup olmadığı, teminat miktarının nasıl belirlendiği, ne zaman iade edildiği ve teminatın alacaklı veya borçlu açısından taşıdığı riskler gibi temel soruları, analiz etmektedir. İhtiyati haciz, alacaklının alacağını güvence altına almak için başvurduğu geçici bir hukuki koruma tedbiridir. Ancak gemi gibi ticari değeri ve işletme maliyeti yüksek bir malvarlığına uygulandığında, borçlu için ciddi zararlara yol açma potansiyeli taşır. Bu nedenle, kanun koyucu ve yargı pratiği, tarafların menfaatlerini dengelemek amacıyla teminat mekanizmasını önemli bir araç olarak görmektedir. Çalışma, İcra ve İflas Kanunu (İİK) ile Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümlerinin mahkemelerce nasıl yorumlandığını ve uygulandığını ortaya koymaktadır.
1. Geminin İhtiyati Haczinde Teminat Yatırılması Zorunlu mudur?
Geminin ihtiyati haczi için teminat yatırılması kural olarak zorunludur. Bu zorunluluk, iki farklı hukuki dayanak ve amaçla ortaya çıkmaktadır.
Alacaklının Teminat Yükümlülüğü: İhtiyati haciz talep eden alacaklının, haksız çıkması durumunda borçlunun ve üçüncü kişilerin uğrayabileceği zararları karşılamak amacıyla teminat yatırması genel bir kuraldır. Neredeyse tüm kararlarda bu yükümlülüğe atıf yapılmaktadır. KİİK m. 259/1 uyarınca, “ihtiyati haciz istiyen alacaklı hacizde haksız çıktığı taktirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan mesul ve … teminatı vermeğe mecburdur.”
Deniz Alacaklarına Özgü Zorunluluk: Türk Ticaret Kanunu, deniz alacakları için özel bir düzenleme getirmiştir. TTK m. 1363 uyarınca, “deniz alacağını teminat altına almak üzere ihtiyati haciz kararı verilmesini isteyen alacaklının, 10.000 Özel Çekme Hakkı (SDR) tutarında teminat vermesi zorunlu tutulmuştur.”
Borçlunun Teminat Yatırarak Haczi Kaldırması: Diğer bir durum ise, üzerine ihtiyati haciz konulan geminin maliki veya borçlusunun, geminin seyrüseferine devam edebilmesi için teminat yatırarak haczi gemi üzerinden kaldırıp teminat üzerine kaydırmasıdır. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin bir kararında belirtildiği üzere, TTK m. 1371 bu imkanı tanımaktadır: “geminin maliki veya borçlu tarafından geminin değerini geçmemek kaydıyla deniz alacağının tamamı, faizi ve giderler için yeterli teminat gösterilerek ihtiyati haczin kaldırılması mahkemeden istenebilir.”
İstisnai olarak, alacak bir ilama (kesinleşmiş mahkeme kararı) dayanıyorsa veya TTK’da belirtilen bazı özel alacaklar (örneğin gemi adamı alacakları) söz konusu ise teminat aranmayabilir.
2. Geminin İhtiyati Haczi Talebinde Ne Kadar Teminat Yatırılır?
TTK’daki Sabit Tutar: Deniz alacaklarına özgü olarak, TTK m. 1363’te belirtilen 10.000 SDR karşılığı bir tutarın yatırılması istenebilmektedir.
Tam Alacak ve Fer’ileri: Borçlunun, haczi kaldırmak için teminat yatırdığı durumlarda, teminat miktarı genellikle “ihtiyati hacze konu edilen alacağın tamamı … ve alacağın muhtemel faizi ile yargılama giderleri karşılığı” olacak şekilde, alacağı tamamen karşılayacak düzeyde belirlenir.
Teminatın Artırılması: Antalya Bölge Adliye Mahkemesi kararlarında vurgulandığı gibi, karşı taraf (borçlu), yatırılan teminatın yetersiz olduğunu iddia ederek artırılmasını talep edebilir. Bu durumda mahkeme, “ihtiyati haciz sebebiyle geminin seferden alıkonulduğu süre boyunca, gemi için yapılan günlük işletme giderleri ve ihtiyati haciz dolayısıyla yoksun kalınan kazançlar” gibi faktörleri dikkate alarak teminatı artırabilir.
Teminat, nakit olarak veya muteber bir bankadan alınmış kesin ve süresiz bir teminat mektubu şeklinde dosyaya sunulabilir.
3. Teminat Ne Zaman İade Edilir?
Teminatın iadesi, yatırılma sebebinin ortadan kalkmasına bağlıdır. Kararlarda öne çıkan iade koşulları şunlardır:
Davanın Sonuçlanması ve Takibin Kesinleşmesi: Alacaklının davayı kazanması ve ihtiyati haczin kesin hacze dönüşmesi durumunda, teminatın koruma işlevi sona erdiği için iade edilebilir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi bir kararında bu durumu, “ihtiyati haciz kararı kesin hacze dönüştüğünden ihtiyati haciz kararı verilmesiyle ilgili alınan teminatın iadesine karar verilmek gerekirken talebin reddine karar verilmesi doğru olmamış…“ şeklinde ifade etmiştir.
Borçlunun Muvafakati: Aleyhine haciz konulan borçlunun teminatın iadesine açıkça rıza göstermesi halinde teminat iade edilir.
Tazminat Davası Açılmaması: Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) kıyasen uygulanmasıyla, ihtiyati haczin kalkmasından veya davanın kesinleşmesinden itibaren borçlunun bir ay içinde haksız hacizden kaynaklanan bir tazminat davası açmaması halinde teminat iade edilir. İstanbul 13. Hukuk Dairesi’nin bir kararı bu kurala işaret etmektedir.
İhtiyati Haczin Hükümsüz Kalması: Alacaklının, kanunda belirtilen süreler içinde (örneğin borçlunun itirazı üzerine 7 gün veya 1 ay içinde) gerekli davaları açmaması gibi nedenlerle ihtiyati haciz hükümsüz kalırsa, teminatın iadesi gündeme gelir.
4. Teminatın Yanma Durumu ve Riskler Nelerdir?
“Teminatın yanması”, yatırılan teminatın alacaklıya iade edilmeyip, haksız ihtiyati hacizden zarar gören borçlunun veya üçüncü kişilerin zararını karşılamak üzere kullanılması anlamına gelir.
Temel Risk: Haksız Çıkma: Alacaklı için en büyük risk, açtığı davada veya ihtiyati haciz talebinde haksız bulunmasıdır. İstanbul 14. Hukuk Dairesi’nin belirttiği gibi, teminatın amacı; “alacaklının, ihtiyati haciz isteminde haksız çıkması halinde, bu yüzden ihtiyati hacze konu olan mallarda tasarrufta bulunamamaktan meydana gelecek zararı karşılamaktır.”
Tazminat Sorumluluğu: Haksız ihtiyati haciz nedeniyle borçlu, geminin seyrüseferden alıkonulması sonucu uğradığı ticari kayıplar ve masraflar için tazminat davası açabilir. Bu dava kazanıldığında, mahkeme tazminatın alacaklının yatırdığı teminattan karşılanmasına karar verir.
Teminatın Yetersiz Kalması Riski: Özellikle gemi gibi işletme maliyeti ve kazanç kaybı potansiyeli yüksek bir malvarlığı için, mahkemenin takdir ettiği başlangıç teminatı (%15 gibi), borçlunun uğrayacağı gerçek zararı karşılamaya yetmeyebilir. Bu durumda alacaklı, teminatı aşan zarar için şahsi malvarlığı ile sorumlu olmaya devam eder. Borçlu için ise risk, uğradığı zararın teminatla karşılanamaması ve alacaklıdan tahsili için uzun bir yargılama sürecine girmek zorunda kalmasıdır.
Sonuç
Geminin ihtiyati haczinde teminat yatırılması, yargı kararlarının da teyit ettiği üzere, hem alacaklıyı hem de borçluyu koruyan kritik bir hukuki mekanizmadır ve kural olarak zorunludur.
Zorunluluk: Alacaklının haksız çıkma ihtimaline karşı teminat yatırması genel bir kuraldır. Borçlu da teminat yatırarak gemi üzerindeki haczi kaldırabilir.
Miktar: Teminat miktarı, alacağın %10-%25’i arasında değişen bir oranla veya deniz alacakları için 10.000 SDR gibi özel bir tutarla belirlenebilir ve mahkemenin takdirindedir.
İade: Teminat, ihtiyati haczin kesinleşmesi, borçlunun rızası veya alacaklının haksız çıkmasına rağmen borçlunun belirli bir sürede tazminat davası açmaması gibi teminatı gerektiren nedenlerin ortadan kalkmasıyla iade edilir.
Riskler: Alacaklı için en büyük risk, haksız çıkması durumunda teminatın borçlunun zararını karşılamak için kullanılması ve hatta bu zararı aşan bir tazminatla karşı karşıya kalmasıdır. Borçlu için ise risk, haksız bir haciz nedeniyle uğrayacağı ticari zararlardır.
Sonuç olarak, gemi ihtiyati haczi sürecine giren tarafların, teminatın miktarını, türünü ve potansiyel sonuçlarını dikkatle değerlendirmesi, sürecin hukuki karmaşıklığı nedeniyle büyük önem arz etmektedir. Bir makale önerisi.
Gemiye yönelik ihtiyati haciz kararları, yalnızca deniz hukuku değil; aynı zamanda icra hukuku, teminat rejimi ve ticaret hukuku bakımından karmaşık sonuçlar doğurabilir. Gemi alıkonulursa ticari kayıplar oluşabilir, teminat yanlış belirlenirse dava süreci taraflar açısından telafisi zor zararlara yol açabilir.
Bu nedenle özellikle Tuzla gibi denizcilik faaliyetlerinin yoğun olduğu bölgelerde, süreci baştan sona doğru yönlendirebilecek bir Tuzla avukatı ile çalışmak büyük önem taşır. Tuzla Limanı’nda ihtiyati hacze konu edilen gemiler için hem İstanbul Anadolu Adliyesi hem de icra müdürlükleriyle etkili iletişim kurabilecek yerel deneyime sahip Tuzla icra avukatı, deniz hukuku avukatı veya ticaret avukatı desteği, alacaklının da borçlunun da haklarını koruma altına alacaktır.
Ayrıca, Pendik, Kartal, Maltepe, Gebze, Yalova gibi yakın yerlerde gemi işletmesi yapan şirketlerin de bu tür durumlarda yerel mahkemeler ve limanlar düzeyinde uzmanlaşmış bir avukatla çalışmaları, süreci hızlandırmakta ve riskleri en aza indirmektedir.
Bu çalışma, Türkiye’deki serbest bölgelerde faaliyette bulunmak isteyen yerli ve yabancı yatırımcıların izlemesi gereken hukuki prosedürleri ele almaktadır. Çalışmanın temel amacı, 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ve ilgili mevzuat çerçevesinde, “faaliyet ruhsatı” almanın ve bu faaliyetler için gerekli olan “işyeri temini (kiralama, irtifak hakkı vb.)” sürecinin şartlarını ve usulünü açıklamaktır. Serbest bölgeler, “ihracata yönelik yatırım ve üretimi teşvik etmek, doğrudan yabancı yatırımları ve teknoloji girişini hızlandırmak” gibi stratejik hedeflerle kurulmuş özel ekonomik alanlardır. Bu hedeflere ulaşmak için kurulan sistemin temel taşları olan ruhsatlandırma ve yer tahsisi, belirli bir idari sürece tabidir. Bu çalışma, söz konusu sürecin adımlarını, ilgili kurumları ve tarafların hak ve yükümlülüklerini ortaya koymaktadır.
2. Faaliyet Ruhsatı Alma Usulü
Faaliyet ruhsatı, bir yatırımcının serbest bölgedeki teşviklerden yararlanabilmesi ve yasal olarak faaliyette bulunabilmesi için zorunlu bir izin belgesidir. Süreç, çok aşamalı bir idari prosedürü içermektedir.
Başvuru Mercii ve Başvuru Sahipleri: Süreç, yatırımcının başvurusu ile başlar. Başvuru yapabilecek kişiler, kanunda açıkça belirtilmiştir: “yerli ya da yabancı gerçek ya da tüzel kişiler Ticaret Bakanlığından ruhsat almak kaydıyla serbest bölgelerde faaliyette bulunabileceklerdir”. Başvurunun ilk adresi ise ilgili bölgenin Serbest Bölge Müdürlüğü’dür.
Değerlendirme Süreci: Başvuru, tek bir merci tarafından sonuçlandırılmaz. Serbest Bölge Müdürlüğü, başvuruyu aldıktan sonra, “serbest bölge işleticisi ile bölge kurucu ve işleticisinin görüşünü aldıktan sonra, başvuruyu kendi görüşünü de ekleyerek Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğüne gönderir”. Bu, sürecin yerel ve merkezi otoriteler arasında bir koordinasyon gerektirdiğini göstermektedir. Nihai karar mercii Ticaret Bakanlığı’na bağlı Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü’dür.
Başvurunun Sonuçlanması: Genel Müdürlük tarafından yapılan değerlendirme sonucunda iki ihtimal ortaya çıkar:
Reddedilme: “Başvuru uygun bulunmazsa bu durum başvurucuya yazılı olarak bildirilir ve başvuru ücreti iade edilir”.
Ön Kabul ve Yer Temini Şartı: “Başvuru uygun görülürse, bu durum başvurucuya yazılı olarak bildirilir ve kendisine faaliyetini sürdüreceği işyerinin teminine yönelik olarak yapılacak sözleşmenin bir örneği ile gerekli diğer belgeleri Genel Müdürlüğe iletmesi için otuz günlük süre verilir. Bu bulgu, faaliyet ruhsatının nihai olarak verilmesinin, yatırımcının bölgede bir işyeri temin ettiğini kanıtlaması şartına bağlı olduğunu net bir şekilde göstermektedir.
Nihai Ruhsatlandırma: Yatırımcı, verilen 30 günlük süre içinde kira sözleşmesi gibi belgeleri sunarsa, başvurucuya faaliyet ruhsatı verilir. Bu ruhsatı alan kişi, kanunen “kullanıcı” statüsünü kazanır. Süreye uyulmaması halinde ise “dosya işlemden kaldırılır ve başvuru ücreti irat olarak kaydedilir.
3. Serbest Bölgede Yer Kiralama ve Tahsis Şartları
Faaliyet ruhsatı sürecinin ayrılmaz bir parçası olan yer temini, yatırımcıya farklı seçenekler sunan esnek bir yapıya sahiptir. Yatırımcılar, faaliyet gösterecekleri işyerini farklı hukuki yöntemlerle temin edebilirler. En sık uygulanan yöntemler kiralama ve irtifak hakkı tesisidir.
Sözleşmelerin Onayı:Yatırımcının bölge işleticisi veya kurucu/işleticisi ile yaptığı kira veya satış sözleşmeleri de idari bir onaya tabidir. Serbest Bölge Müdürlüğü’nün görevleri arasında, “faaliyet ruhsatı müracaatı uygun görülen kişilerin yapmış olduğu kira ve satış sözleşmelerini onaylamak” da bulunmaktadır.
Bölge İşleticisinin Rolü: Özel sektör tarafından işletilen serbest bölgelerde (yap-işlet-devret veya işletme sözleşmesi modelleri), bölge işleticisi yer temininde kilit bir rol oynar. İşletici, “serbest bölge arazi, bina ve tesislerinin kiralanması veya sair suretle kullanıma verilmesi ile yıkım ve yeniden inşasına ilişkin usul ve esasları belirlemek ve uygulamak” yetkisine sahiptir. Kiralamaya ilişkin özel şartlar ve tarifeler, idare ile işletici arasında yapılan ana sözleşmede belirlenir.
Ruhsatın Hukuki Niteliği: Faaliyet ruhsatı, basit bir izin belgesinden öte, bir “şartlı ruhsat” veya “şartnameli ruhsat” niteliğindedir. Bu, ruhsatın sahibine belirli haklar (teşviklerden yararlanma vb.) tanımasının yanı sıra, uyması gereken yükümlülükler de getirdiği anlamına gelir. Hiçbir gerçek veya tüzelkişi faaliyet ruhsatı almaksızın serbest bölge teşviklerinden yararlanamaz. Bu, ruhsatın bölgedeki ekonomik faaliyetin anahtarı olduğunu gösterir.
İdari Sürecin Bütünlüğü: Faaliyet ruhsatı alma ve yer kiralama, birbirinden bağımsız düşünülemeyecek, birbirini şart koşan iki süreçtir. Yatırımcı, ruhsat başvurusunun ön onayını almadan anlamlı bir kira sözleşmesi yapamaz; aynı şekilde, onaylanmış bir kira sözleşmesi sunmadan da nihai ruhsatı alamaz. Bu yapı, bölgeye yalnızca ciddi ve faaliyete geçmeye hazır yatırımcıların girmesini sağlamayı amaçlayan bir kontrol mekanizmasıdır.
Esnek Tahsis Modelleri: Kanun koyucunun yatırımcılara kiralama, 49 yıla varan irtifak hakkı ve yap-işlet-devret gibi farklı modeller sunması, serbest bölgelerin yatırımcı dostu bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Bu esneklik, farklı sermaye ve proje büyüklüklerine sahip yerli ve yabancı yatırımcıları çekmeyi hedeflemektedir.
Devletin ve Özel Sektörün Rol Dağılımı: Serbest bölgelerin kuruluş ve işletilmesinde farklı modellerin (devlet tarafından, özel sektör tarafından, yap-işlet-devret) uygulanmaktadır. Bu durum, yer kiralama sürecindeki muhatabın (doğrudan idare veya bölge işleticisi) ve kira şartlarının değişmesine neden olabilir. Ancak her durumda, nihai denetim ve onay yetkisi Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü ve Serbest Bölge Müdürlüğü gibi kamu otoritelerindedir.
Serbest bölgede faaliyet ruhsatı almak ve yer kiralamak, basit bir kira sözleşmesi süreci değildir. Hem ruhsatlandırma hem de yer tahsisi aşamaları, idari usuller, süreli başvurular, kamu-özel sektör işbirliği sözleşmeleri gibi teknik konuları içerdiğinden, bu işlemler mutlaka deneyimli bir hukukçu gözetiminde yürütülmelidir. Yanlış ya da eksik yapılan başvurular, yatırımın reddedilmesine veya ciddi gecikmelere yol açabilir. Özellikle Tuzla, Pendik, Kartal, Maltepe, Gebze, Tepeören, Orhanlı ve Çayırova gibi sanayi ve ticaretin yoğun olduğu bölgelerde serbest bölge yatırımı planlayan kişi ve kurumların, serbest bölge ve yatırım hukuku konusunda uzman bir Tuzla avukatından profesyonel danışmanlık alması hak ve menfaat kaybını önlemek açısından kritik öneme sahiptir.
1. Navlun Kavramı ve Navlun Sözleşmelerinin Deniz Ticaretindeki Önemi
Navlun, bir yükün deniz yoluyla taşınması karşılığında ödenen ücreti ifade eder. Bu ücretin belirlenmesi ve ödenmesi ise, deniz ticaretinin temel sözleşme türlerinden olan “navlun sözleşmeleri” ile güvence altına alınır. Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 1138. maddesinden itibaren, navlun sözleşmesinin kuruluşu, kapsamı ve tarafların yükümlülükleri detaylandırılmıştır.
2. Navlun Sözleşmesinin Tanımı ve Hukuki Niteliği
Navlun sözleşmesi, Türk Ticaret Kanunu’nda taşıyanın, bir yükü navlun bedeli karşılığında deniz yoluyla belirli bir yere taşımayı taahhüt ettiği bir anlaşma olarak tanımlanır (TTK, m.1138). Türk hukukuna göre navlun sözleşmesi, bir taşıma sözleşmesi niteliği taşır ve aynı zamanda Borçlar Kanunu çerçevesinde bir borç sözleşmesi olarak değerlendirilir. Bu bağlamda, navlun sözleşmesi, taraflar arasında karşılıklı hak ve yükümlülükler doğuran, taşıyanın yükü güvenli bir şekilde taşıma ve varış noktasına teslim etme sorumluluğunu üstlendiği, taşıtanın ise navlun bedelini ödeme yükümlülüğü taşıdığı bir anlaşmadır.
Navlun sözleşmesinin hukuki yapısı, tarafların edim yükümlülükleri ve sorumluluklarının net şekilde belirlenmesi yönünden önem taşır. Bu tür sözleşmelerde, taşıyan ve taşıtanın hak ve yükümlülükleri yasa ile detaylandırılmış olup, deniz taşımacılığının güvenli, düzenli ve sözleşmeye uygun biçimde yürütülmesini sağlamak amacıyla düzenlenmiştir.
3.Navlun Sözleşmesinin Tarafları ve İlgilileri
Taşıyan: Navlun sözleşmesinde deniz yoluyla eşya taşıma taahhüdünde bulunan taraftır. Taşıyan, yükü belirlenen varış noktasına güvenli bir şekilde ulaştırmakla sorumlu olup geminin denize, yola ve yüke elverişli olmasını sağlamakla yükümlüdür. Bu yükümlülükler, taşıyanın navlun sözleşmesindeki temel sorumlulukları arasındadır
Taşıtan: Taşıyan ile navlun sözleşmesi akdeden veya kendi adına ve hesabına navlun sözleşmesi akdedilen kişidir. Deniz yoluyla eşya taşıma karşılığında navlun ödemeyi üstlenir. Taşıtan, aynı zamanda yükleten olarak da hareket edebilir. Ancak bu zorunlu değildir. Taşıtan, taşımayı talep eden olarak taşıyanın taşıma yükümlülüğünü yerine getirmesini bekler ve navlun bedelini ödeme sorumluluğunu üstlenir.
Yükleten: Yükleten, navlun sözleşmesi kapsamında taşınacak malı gemiye getiren veya teslim eden kişidir. Yükleten, yükün taşıyana teslim edilmesi ve doğru bilgi sağlanması gibi sorumlulukları taşır. Bu kişi aynı zamanda taşıtan da olabilir, ancak taşıtandan farklı bir kişi olarak da hareket edebilir.
Donatan: Gemisini deniz taşımacılığı faaliyetlerinde kullanan kişiye donatan denir. Eğer donatan, gemisini başka birine devretmeden ve başka bir amaca tahsis etmeden deniz yoluyla eşya taşıma işini doğrudan üstlenirse, aynı zamanda “taşıyan” sıfatını da kazanmış olur. Böylelikle donatan, yük taşıma faaliyetini gemisinin işletmesini devretmeden kendisi yürütür ve navlun sözleşmesinde taşıyan olarak yer alır.
Gemi İşletme Müteahhidi:Kendisine ait olmayan bir gemiyi, deniz ticareti kapsamında kendi adına işleten kişiye gemi işletme müteahhidi denir. Bu kişi, gemiyi doğrudan veya kaptanı aracılığıyla kullanabilir. Gemi işletme müteahhidi, üçüncü şahıslarla olan hukuki ilişkilerinde, donatan gibi kabul edilir ve gemiyi işletme yetkisi dolayısıyla navlun sözleşmesinde donatan sıfatıyla işlem yapabilir.
Gönderilen: Gönderilen, taşınan yükün varma limanında kendi adına teslim alma hakkına sahip olan kişidir. Gönderilen, yükü teslim almakla birlikte, navlun ve ona bağlı masrafları, sürastarya ücretini ve teslim işlemlerinin gerektirdiği diğer tüm giderleri ödemekle yükümlüdür. Ayrıca, teslim aldığı yükle ilgili olarak kendi hesabına ödenmiş gümrük, resmi ve diğer masrafları da üstlenmek zorundadır. Gönderilenin bu sorumlulukları, teslimin dayandığı navlun sözleşmesi veya konşimento hükümlerine göre belirlenir.
Broker: Broker, navlun sözleşmesinin kurulması sürecinde taşıyan ve taşıtan gibi tarafları bir araya getiren, bu işlem için aracılık yapan kişidir. Brokerler, taşıyan ve taşıtan arasındaki iletişimi sağlamak, sözleşme şartlarını müzakere etmek ve her iki tarafın da çıkarlarını gözeterek uygun bir anlaşmaya varılmasını temin etmekle görevlidir. Brokerin rolü, taraflar arasındaki tüm detayların, navlun bedeli, taşınacak yükün miktarı, taşınma koşulları gibi unsurların netleştirilmesine aracılık etmeyi içerir. Sözleşmenin imzalanması ve tarafların anlaşmaya varmaları sonucunda broker, hizmeti karşılığında belirli bir komisyon alır. Bu komisyon, genellikle navlun bedelinin belirli bir yüzdesi olarak hesaplanır ve brokerin tarafsız hizmet sağlaması amacıyla her iki taraftan da komisyon alması yaygın bir uygulamadır.
4. Navlun Sözleşmesi Türleri
a) Yolculuk Çarteri (Voyage Charter) Sözleşmesi:
Türk Ticaret Kanunu’nun 1138. maddesi kapsamında düzenlenen yolculuk çarteri sözleşmesi, taşıyanın geminin tamamını, bir kısmını veya belirli bir bölümünü taşıtana tahsis ederek belirli bir yolculuk veya sefer için yük taşıma yükümlülüğünü üstlendiği bir navlun sözleşmesidir. Yolculuk çarterinde, taşıyan yükü belirlenen varış noktasına ulaştırmakla sorumludur ve navlun bedeli sefer başına belirlenir. Bu tür sözleşmelerde gemi, yalnızca belirli bir sefer için tahsis edilir. (TTK, m.1138/1-a) Yolculuk çarter sözleşmesi, taşıyan ve taşıtan arasında sözleşmenin şartlarını belirten ve her iki tarafın hak ve yükümlülüklerini içeren bir çarter partisi ile yazılı hale getirilir. Bu partinin düzenlenmesi, tarafların karşılıklı anlaşması ve masrafları karşılaması koşuluyla mümkündür (TTK, m.1139)
b)Kırkambar Sözleşmesi
Kırkambar sözleşmesi, yolculuk çarterinden farklı olarak, geminin tamamını değil, yalnızca belirli bir kısmını veya yük taşıma alanını kiralamak amacıyla yapılan bir navlun sözleşmesidir. Kırkambar sözleşmesinde taşıtan, gemide ayrılmış belirli bir yer veya kapasite karşılığında yükünü taşıtır. Bu tür sözleşmelerde taşıyan, ayrılan kargo alanında yükün taşınmasını sağlar ve varış noktasına güvenli teslimatı üstlenir. Kırkambar sözleşmesi, geminin bir kısmını kullanmak isteyen taşıtanlar için esnek bir çözüm sunar ve genellikle daha küçük yük taşımaları için tercih edilir. (TTK, m.1138/1-b).
c) Yolculuk Çarteri ile Kırkambar Sözleşmesi Arasındaki Farklar
Gemi Kullanımı: Yolculuk çarterinde geminin tamamı veya önemli bir bölümü tahsis edilirken, kırkambar sözleşmesinde yalnızca belirli bir kargo alanı ayrılır.
Navlun Bedelinin Belirlenmesi:Yolculuk çarterinde navlun bedeli sefer başına belirlenirken, kırkambar sözleşmesinde ayrılan kargo alanı veya yük miktarına göre belirlenir.
Kullanım Amacı: Yolculuk çarteri genellikle büyük yükler ve tek bir taşıtan için yapılan seferlerde kullanılırken, kırkambar sözleşmesi küçük miktarda yük taşıyan birden fazla taşıtanın olduğu durumlarda tercih edilir.
5. Navlun Sözleşmesinin Kurulması ve Şekli
Navlun sözleşmeleri esasen sözlü olarak yapılabilse de, uygulamada yazılı şekilde yapılması ispat açısından avantaj sağlar. Yazılı olarak yapılan sözleşmelerde taraflar arasındaki koşullar ve haklar detaylı bir şekilde belirtilir, bu da anlaşmazlık durumlarında belgelere dayanarak hak iddia edebilme kolaylığı sağlar. Yazılı navlun sözleşmeleri, özellikle büyük hacimli yük taşımalarında veya özel şartlar gerektiren taşımalarda tercih edilmektedir.
Yolculuk çarter partisi, taşıyan ve taşıtan arasında yapılan navlun sözleşmelerinde taraflardan birinin talebi üzerine düzenlenebilen yazılı bir belgedir. Türk Ticaret Kanunu’nun 1139. maddesi uyarınca, yolculuk çarteri sözleşmesi kurulduğunda, taraflardan her biri giderini karşılamak koşuluyla, sözleşme şartlarını içeren bir yolculuk çarter partisinin düzenlenmesini ve kendisine verilmesini talep edebilir (TTK, m.1139). Yolculuk çarter partisi, tarafların anlaşma koşullarını yazılı hale getirmeleri açısından önemlidir ve ispat belgesi olarak kullanılır. Bu belge, bir emtia senedinden ziyade, tarafların hak ve yükümlülüklerini belirleyen bir ispat aracıdır.
Yolculuk çarter partisi dışında, taşıma işlemi sırasında düzenlenen diğer bir önemli belge konşimentodur. Konşimento, yükün gemiye yüklenmesinin ardından taşıyan tarafından düzenlenir ve yükü temsil etme kabiliyeti olan bir emtia senedidir. Taşıyan ve taşıtan arasındaki ilişki, navlun sözleşmesi hükümlerine dayanırken, taşıyan ve konşimento hamili arasındaki ilişki konşimento hükümlerine tabidir. Eğer konşimentoda, yolculuk çarter partisindeki herhangi bir şarttan bahsediliyorsa, bu şartın konşimento hamili tarafından kabul edilmesi için çarter partisinin bir nüshasının konşimento devredildiğinde hamiline verilmesi gerekmektedir.
Kırkambar sözleşmesinde, yolculuk çarterinde olduğu gibi sözleşmenin tarafları arasında özel şartları belirten bir belge düzenlenmesi talep hakkı bulunmamaktadır. Ancak, yükletenin talebi üzerine taşıyan, yükleme işlemi sırasında bir konşimento düzenlemek ve vermekle yükümlüdür. Bu konşimento, taşıyan ile gönderilen arasındaki ilişkiyi düzenlerken, aynı zamanda kırkambar sözleşmesinin içeriğini ispat açısından da önemlidir. Kırkambar sözleşmelerinde, yolculuk çarteri kadar detaylı bir sözleşme düzenlenmemekle birlikte, taşımanın niteliği ve tarafların haklarını belgelemek için konşimento düzenlenmesi uygulamada yaygındır.
Navlun sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılması, özellikle HMK’da yer alan “senetle ispat zorunluluğu” kapsamında önemlidir. Yazılı bir belgeye dayanmayan sözlü anlaşmalar, anlaşmazlık halinde ispat açısından sorun yaratabilir. Bu nedenle, uygulamada yazılı navlun sözleşmeleri ve yolculuk çarter partileri gibi belgeler kullanılarak tarafların anlaşması kayıt altına alınır.
6. Navlun Sözleşmesinde Yer Alması Gereken Esas ve Yan Unsurlar
a) Esas Unsurlar(Essential Terms)
Tarafların Kimlik Bilgileri: Taşıyan ve taşıtanın isimleri, adresleri ve iletişim bilgileri belirtilmelidir. Taraflar arasında sözleşme koşullarının anlaşılır olması için tarafların tam kimlikleri yazılmalıdır. Bu, sözleşmenin yasal geçerliliği açısından önemlidir.
Geminin Tanımı ve Özellikleri: Taşıma işini yapacak geminin adı, bayrağı, kapasitesi, sınıfı, yaşı, teknik ve fiziki özellikleri detaylı olarak belirtilmelidir. Geminin eşya taşıma kapasitesinin (dwt) ve su çekim derinliğinin belirtilmesi, taşınacak yükün güvenli bir şekilde taşınmasını garanti etmek açısından önemlidir.
Taşınacak Yükün Miktarı ve Cinsi:Taşımaya konu olan yükün miktarı, cinsi, özellikleri ve gerekirse ambalaj şekli belirtilmelidir. Örneğin, dökme yük veya konteyner taşıması gibi yükün niteliği navlunun belirlenmesini etkileyebilir. (TTK m. 1195/1).
Yükleme ve Boşaltma Limanları ve Zamanları: Yükleme ve boşaltmanın yapılacağı limanlar ve bu işlemlerin gerçekleştirilmesi için öngörülen tarihler açıkça yazılmalıdır. Limanda oluşabilecek gecikmelere karşı yükleme ve boşaltma süreleri ile sürastarya süresi ayrıca belirtilmelidir.
Navlun Bedelinin Belirlenme Şekli ve Ödeme Yöntemi: Miktar Esaslı Navlun:Taşınacak yük miktarına göre (tonaj, ölçü veya sayısına göre) belirlenebilir. Örneğin, belirli bir tonaj üzerinden veya konteyner başına navlun hesaplanabilir. Götürü Ücret : Yük miktarından bağımsız olarak sabit bir ücret belirlenebilir, böylece toplam navlun miktarı eşyanın miktarına bakılmaksızın sabitlenmiş olur. Bu durum, genellikle yükün tam miktarının önceden belirlenemediği durumlarda kullanılır (TTK m. 1195/1). Zaman Üzerinden Navlun: Taşımanın zaman esasına göre yapılması durumunda, belirli bir süre üzerinden navlun hesaplanabilir ve yükleme veya boşaltma işleminin başlama tarihi dikkate alınarak navlun işlemeye başlar (TTK m. 1194/1). Ayrıca, ödeme koşulları ve süresi, gecikme durumunda uygulanacak faiz oranı gibi detaylar da belirtilmelidir.
Navlun Bedelinin Ödeme Zamanı; Genel kural taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça, navlun alacağı, eşyanın tesliminin istendiği anda ve her durumda boşaltma süresinin sonunda muaccel hale gelir (TTK m. 1197). Bu taraflar, navlun alacağının ödeme zamanını farklı şekillerde belirleyebilirler. Örneğin yükleme limanında peşin ödeme: Navluna, eşya gemiye yüklendiğinde hak kazanılacak şekilde peşin ödeme yapılması kararlaştırılabilir. Bu durumda, navlun eşyanın gemiye yüklenmesi ile birlikte muaccel hale gelir. Boşaltma limanında ödeme:Taraflar, navlunun boşaltma limanında, eşyanın teslimi anında ödeneceği yönünde anlaşabilirler. Peşin Ödeme İçin Alternatif Zamanlar:Peşin ödeme sözleşmede daha spesifik bir zaman diliminde de kararlaştırılabilir. Örneğin, “eşyanın gemiye yüklenmesi”, “taşıyanın konişmentoyu imzalaması” veya “eşyanın teslim alınması” gibi aşamalardan herhangi biri peşin ödeme anı olarak belirlenebilir. Ertelenmiş Ödeme Seçenekleri: Ödeme tarihinin ileri bir tarihe ertelenmesi de sözleşmede belirtilen bir seçenek olabilir. Örneğin, konişmentonun imzalanmasından 5 gün sonra ödeme yapılması gibi bir hüküm eklenebilir.
Navlun Bedelinin Ödeme Şekli: Navlun ödemesi banka transferi, nakit veya çek gibi farklı şekillerde yapılabilir. Taraflar, ödeme şekline dair spesifik düzenlemeleri sözleşmeye ekleyebilir.
Yolculuk Masrafları:Geminin işletme giderleri (yakıt, kumanya, gemi personelinin maaşları), yolculuk esnasında meydana gelen kanal ve liman ücretleri, kılavuzluk ücretleri gibi masrafların kimin tarafından karşılanacağı belirtilmelidir. Taraflar aksi yönde bir anlaşma yapmadıkça yolculuk giderleri genellikle taşıyan tarafından karşılanır (TTK m. 1196/2).
Yükleme ve Boşaltma Masrafları:Taşıyan veya taşıtanın bu masraflardan sorumlu olup olmadığı, sözleşme koşullarına göre belirlenir. FIOST (Free In/Out Stowed Trimmed) kaydı varsa, yükleme ve boşaltma masrafları taşıtan tarafından ödenecektir. Eğer taşıyan bu masraflardan sorumluysa, navlun bedeli bu masrafları kapsayacak şekilde belirlenmelidir.
Ek Ücret ve Sürastarya (Demurrage):Yükleme ve boşaltma işlemlerinin belirlenen süreyi aşması halinde ödenecek sürastarya (demurrage) ücreti belirtilmelidir. Bu ücret, taşıyanın maruz kaldığı ek maliyetlerin karşılanmasını sağlar. Sürastarya süresi işlemeye başladığında zaman üzerine belirlenen navlun işlemeyecektir (TTK m. 1194/2).
Savaş, Buz ve Liman Yoğunluğu Gibi Ek Riskler:Savaş veya liman yoğunluğu gibi öngörülemeyen durumlarda doğacak ek masrafların kim tarafından karşılanacağı belirtilmelidir. Özellikle tehlikeli bölgelere yapılan taşımacılıkta savaş riski nedeniyle navluna ek ücret (War Risk Surcharge) öngörülmesi yaygındır. Benzer şekilde, liman yoğunluğu nedeniyle ortaya çıkacak maliyetler için liman yoğunluğu ek ücreti (Port Congestion Surcharge) uygulanabilir.
Sigorta Masrafları: Taşıyanın üstlendiği sigorta türleri ve kapsamı, navlun bedeline dahil olup olmadığı belirtilmelidir. Özellikle savaş riski, soğuk zincir gerektiren ürünler veya tehlikeli maddeler için taşıyanın ek sigorta gereksinimleri göz önünde bulundurulabilir. Çarter sözleşmesinin geçerli bir şekilde kurulabilmesi için üzerinde anlaşılması gereken temel unsurlar şunlardır:
Taşıma Coğrafi Sınırları ve Liman Değişikliği Yetkisi: Geminin hangi limanlar arasında faaliyet göstereceği belirtilmelidir. Taşıtanın liman değişikliği yapma yetkisi varsa, bu yetkinin kapsamı ve sınırları da sözleşmede yer almalıdır.
Taşıyanın Sorumlulukları ve Garanti Koşulları: Taşıyanın geminin denize ve yola elverişliliğini sağlama, gemiyi temiz ve güvenli bir halde sunma yükümlülükleri belirtilmelidir. Ayrıca, herhangi bir arıza durumunda gemiyi onarma veya değiştirme garantisi gibi hususlar da eklenebilir.
b) Yan Unsurlar (Additional Terms) ve Özel Klozlar
Yakıt Düzenleme Faktörü (BAF) ve Para Birimi Düzenleme Faktörü (CAF): Yakıt fiyatlarında ve döviz kurlarındaki dalgalanmaların etkisini azaltmak amacıyla sözleşmede yakıt düzenleme faktörü (Bunker Adjustment Factor – BAF) ve para birimi düzenleme faktörü (Currency Adjustment Factor – CAF) uygulamasına yer verilebilir.
Mutad Navlun:Sözleşmede navlun bedeli açıkça belirtilmediyse, taraflar yükleme yerindeki ve zamanındaki mutad (yaygın) navluna göre ödeme yapar. Mutad navlunun tespiti için yükün cinsi, taşınacağı mesafe, taşıma şekli, geminin yaşı, hızı, teknik donanımı ve mevsim şartları gibi faktörler dikkate alınır (TTK m. 1195/1).
Broker Komisyonu:Sözleşme broker aracılığıyla yapılmışsa, broker ücreti ve bu ücretin ödeme şekli belirtilmelidir. Broker komisyonu, genellikle navlun bedelinden belirli bir yüzde olarak hesaplanır.
Sürastarya ve Acele Primi (Despatch): Bekleme süresi aşıldığında ödenecek sürastarya ücreti ve bekleme süresinden daha kısa sürede yükleme veya boşaltma yapıldığında ödenecek acele primi belirtilmelidir.
Zarar, Gecikme ve Mücbir Sebep Klozları:Mücbir sebep hallerinde (örneğin savaş, grev, doğal afet) sözleşmenin nasıl işleyeceği belirtilir. Bu klozlar, tarafların sorumluluklarını ve zarar-ziyan taleplerini düzenlemek için önemlidir.
İşletme Sınırları (Trading Limits):Taşıtanın gemiyi kullanabileceği coğrafi sınırlar belirtilmelidir. “Trading Limits” olarak adlandırılan bu sınırlar, geminin hangi bölgelerde faaliyet gösterebileceğini belirler.
Off-Hire Klozu: Geminin kullanılamaz hale geldiği durumlarda (makine arızası, mürettebat grevi vb.), çartererin navlun ödemesinden muaf olduğu süreler off-hire klozu ile düzenlenir.
6. Taşıyanın Sorumlulukları
a) Yükün Sağlam Teslimi
Taşıyan, navlun sözleşmesine göre üstlendiği yükümlülükleri yerine getirirken yükü sağlam şekilde teslim etmekle yükümlüdür. Bu kapsamda, taşıyan, eşyanın zıyaı, hasarı veya geç teslimi nedeniyle doğabilecek zararlardan sorumlu tutulabilir. Bu sorumluluk, eşyanın taşıyanın hâkimiyetinde bulunduğu süre içerisinde meydana gelen ziya, hasar veya gecikmeler için geçerlidir. Taşıyanın hâkimiyeti, yükün yükletenden teslim alındığı andan, gönderilene veya kanunen yetkili makamlara teslim edildiği ana kadar olan süreci kapsar (TTK, m. 1178/1-3) b)
Taşıyan, yükü taşıma sözleşmesinde belirlenen sürede veya makul bir sürede teslim etmek zorundadır. Eğer teslim süresi açıkça belirlenmemişse, taşıyan tedbirli bir taşıyandan beklenen makul sürede yükü teslim etmelidir. Bu süre geçer ve yükün teslimi aralıksız altmış gün içinde gerçekleşmezse, yükün zayi olduğu varsayılır. Gecikme durumunda taşıyan, yükün gecikmeden ötürü uğradığı zararları tazmin etmekle yükümlüdür (TTK, m. 1178/4-5).
b) Geminin Denize ve Yola Elverişliliği:
Taşıyan, geminin denize ve yola elverişli olmasını sağlamak zorundadır; yükleme öncesinde geminin eksiksiz hazırlanması ve seyahat için gerekli koşulların sağlanması bu kapsamda olup bu şartlar sağlanmazsa taşıyan sorumlu olur (TTK, m. 1141).
c) Dikkat ve Özen Yükümlülüğü
Taşıyan, eşyanın yüklenmesi, istifi, elden geçirilmesi, taşınması, korunması, gözetimi ve boşaltılmasında tedbirli bir taşıyandan beklenen dikkat ve özeni göstermekle sorumludur. Bu, taşıyanın yüklemeden boşaltmaya kadar olan süreçte, her aşamada maksimum özen göstermesi gerektiğini ifade eder (TTK, m. 1178/1). Ayrıca taraflar, sözleşmede aksi bir hüküm kararlaştırmadıkları sürece, taşıyanın yüklemeden itibaren, özellikle eşyayı koruma ve güvenliğini sağlama yükümlülüğü devam eder.
Taşıyan, taşıma süresince yükte meydana gelebilecek kayıp, hasar veya gecikmelerden sorumludur. Bu sorumluluk, yükün taşıyanın hâkimiyeti altındaki “limandan limana” taşıma süresini kapsar ve teslim süresi ile yükün güvenliği taşıyanın dikkatine bırakılmıştır (TTK, m. 1178/2).
7. Taşıyanın Sorumluluktan Kurtulma Halleri
a)Taşıyana Yüklenemeyecek Sebepler
Taşıyan, kendi kusuru veya ihmalinden kaynaklanmayan sebeplerden doğan zararlardan sorumlu değildir. Taşıyanın burada sorumluluktan kurtulabilmesi için, zararın taşıyan veya adamlarının kastı ya da ihmali dışında geliştiğini kanıtlaması gerekir. Burada ispat yükü taşına aittir. Taşıyanın “adamları” kavramı, geminin mürettebatını, taşıma işletmesinde çalışan veya taşıyanı temsil eden kişileri ve taşıyanın sözleşmenin ifasında görev alan diğer üçüncü kişileri kapsar. Ancak fiili taşıyana ilişkin hükümler bu kapsamda saklı tutulmuştur. Bu hüküm, taşıyanın adamlarının dışında gelişen olaylar için sorumluluktan kurtulabilmesini sağlamakla birlikte, taşıyanın adamlarının eylemleri veya ihmallerinden kaynaklanan zararlarda, taşıyanın sorumluluğu devam etmektedir (TTK, m. 1179).
b)Teknik Kusur ve Yangın Sebepleri
Türk Ticaret Kanunu’nun 1180. maddesi, taşıyanın sorumluluğunu geminin sevkine, teknik yönetimine veya yangına bağlı zararlarla sınırlandıran özel bir düzenleme sunmaktadır. Bu düzenleme, taşıyanın yalnızca kendi kusurundan kaynaklanan zararlardan sorumlu tutulmasını öngörmektedir. Bu hüküm, deniz taşımacılığında taşıyanın kusuruyla doğrudan ilişkilendirilemeyen bazı olaylar için taşıyanın sorumluluğunu sınırlar ve zararların kaynağına dair ayrım yapılmasını sağlar.
Geminin sevkine veya teknik yönetimine ilişkin zararlar, genellikle geminin seyir, bakım, onarım veya diğer operasyonel faaliyetlerinden doğar. Bu gibi durumlarda, taşıyan yalnızca geminin teknik yönetiminden kaynaklanan kusurlarından sorumlu tutulabilir. Ancak, yükün korunması için alınan önlemler, geminin teknik yönetimi kapsamına dahil edilmez. Örneğin, bir gemi limandan ayrıldıktan sonra rüzgarın etkisiyle dümen sisteminde meydana gelen bir arıza sonucu rotadan sapar ve yük hasar görürse, bu zarar, teknik bir kusurdan kaynaklanmış olabilir. Eğer arıza düzenli bakım eksikliğinden kaynaklanıyorsa taşıyan sorumlu olacaktır. Ancak, gemideki kaptan, yükü korumak için başka bir limanda beklemeye karar verirse ve bu bekleme sırasında yükün bir kısmı zarar görürse, bu durum taşıyanın sorumluluğu dışında değerlendirilir.(TTK, m. 1180).
Yangın durumunda, taşıyan yalnızca yangının kendi kusurundan kaynaklandığı durumlarda sorumlu tutulur. Eğer yangının dışsal bir etkenden (örneğin başka bir gemiden sıçrayan bir kıvılcımdan) kaynaklandığı ispatlanırsa, taşıyan bu zarardan sorumlu olmayacaktır. Örneğin, geminin makine dairesinde meydana gelen bir elektrik arızası nedeniyle yangın çıkarsa ve bu arızanın düzenli bakım yapılmamasından kaynaklandığı ispat edilirse, taşıyanın sorumluluğu doğar. Ancak, gemi seyir halindeyken dışsal bir etkiyle başlayan bir yangın nedeniyle yük hasar görmüşse ve bu durumda taşıyanın kusuru bulunmadığı ortaya konulursa, taşıyan sorumluluktan kurtulur.
Madde 1180’in ikinci fıkrası, zararın teknik yönetimden kaynaklanmadığına dair bir karine oluşturur. Bu karineye göre, taşıyan, zararın teknik bir kusurla bağlantılı olmadığını varsayar ve bunu çürütmek taşıtanın yükümlülüğündedir. Örneğin, gemideki bir yük, dalgalı deniz nedeniyle güvertedeki yerinden kayıp hasar görmüşse, bunun geminin teknik yönetiminden kaynaklandığı iddia edilirse, taşıtan bu bağlantıyı ispatlamak zorundadır.
Özellikle yükün korunması amacıyla alınan önlemler, teknik yönetim kapsamı dışında tutulmuştur. Bu önlemler, taşıyanın yükü koruma yükümlülüğüne dayalıdır ve bu tür durumlarda taşıyan, yükü koruma amaçlı hareket ettiği için sorumluluktan muaf tutulabilir. Örneğin, kötü hava koşulları nedeniyle kaptan yükü korumak için gemiyi açık denizde bir süre bekletir ve bu sırada bazı yükler hasar görürse, bu durum taşıyanın sorumluluğu dışında kalır.
c) Denizde Kurtarma ve Teşebbüs Zararları
Taşıyan, denizde can veya eşya kurtarma ya da kurtarma teşebbüsünden doğan zararlardan müşterek avarya durumu dışında sorumlu tutulmaz. Buradaki temel şart, kurtarma teşebbüsünün, yalnızca mal kurtarma amaçlı ise, aynı zamanda makul bir hareket tarzı içinde olmasıdır. Taşıyanın burada sorumluluktan kurtulması, denizde zor durumda olan kişilere veya mallara yönelik yapılan kurtarma faaliyetlerine yönelik bir teşvik unsurudur (TTK, m. 1181). Örneğin geminin kaptanı, mürettebatı ile birlikte batmakta olan bir yolcu gemisinden insanları kurtarmaya çalışır. Bu sırada gemide taşınan bazı yükler, kurtarma ekipmanlarının yerleştirilmesi veya güvenlik nedeniyle denize atılır. Burada taşıyan, insan hayatını kurtarmak için yapılan bu faaliyetlerden doğan zararlar nedeniyle sorumlu tutulamaz. Çünkü denizde can kurtarma, uluslararası deniz hukuku gereği zorunlu bir faaliyettir ve taşıyanın bu nedenle zarar görmesi beklenemez.
8. Taşıyanın Kusursuzluk Karinesi ve Uygun İlliyet Bağı
a) Kusursuzluk Karinesi (Kusursuzluk Halleri)
Taşıyanın, navlun sözleşmesi kapsamında zararın oluşumunda kusursuz sayılabileceği durumlar belirlenmiştir. Bu haller, taşımanın kendine özgü risklerinden kaynaklanan zararlardan ileri geliyorsa, taşıyan ve onun adamları sorumlu tutulamazlar. Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 1182 uyarınca, aşağıdaki durumlar taşıyanın kusursuzluğunu ortaya koyar:
Deniz ve Diğer Su Yollarındaki Tehlikeler ve Kazalar (TTK, m. 1182/1-a): Deniz taşımacılığı, kendine özgü riskler taşıyan bir faaliyettir. Bu kapsamda, deniz veya geminin işletilmesine uygun diğer su yollarında karşılaşılan doğal tehlikeler veya beklenmedik kazalar nedeniyle meydana gelen zararlar için taşıyan sorumlu tutulamaz. Örneğin deniz taşımacılığının doğal riskleri olan ani fırtınalar veya haritalarda görünmeyen denizaltı kayalıklarına çarpma nedeniyle geminin hasar görmesi sonucu yükte meydana gelen zararlardan taşıyan sorumlu tutulamaz.
Harp Olayları, Ayaklanmalar, Kamu Düşmanlarının Hareketleri (TTK, m. 1182/1-b):Taşıyan, savaş, iç karışıklıklar, ayaklanmalar veya kamu düşmanlarının neden olduğu zararlar için sorumlu değildir. Bu tür olağanüstü durumlar taşıyanın kontrolü dışında gerçekleşir ve bu sebeplerden doğan zararlarda taşıyanın kusuru aranmaz. Örneğin savaş veya iç karışıklık bölgelerinde seyreden geminin deniz mayınına çarpması ya da isyancı grupların silahlı saldırısına uğraması sonucunda yükte meydana gelen zararlardan taşıyan sorumlu tutulamaz, çünkü bu durumlar taşıyanın kontrolü dışındaki risklerdir.
Yetkili Makamların Emirleri veya Karantina Sınırlamaları (TTK, m. 1182/1-b):Devlet veya yerel makamların emirleri, kanuni kısıtlamalar veya karantina tedbirleri nedeniyle meydana gelen zararlar da taşıyanın sorumluluğu dışındadır. Taşıyan, bu tür hukuki zorunluluklardan kaynaklanan gecikmeler veya zararlar için sorumlu tutulamaz. Örneğin salgın hastalık nedeniyle limanda uygulanan zorunlu karantina tedbirleri ya da yetkili makamların belirli mallara el koyması sonucunda yükün gecikmesi veya bozulmasından taşıyan sorumlu tutulamaz. Çünkü bu durumlar taşıyanın kontrolü dışındaki yasal zorunluluklardır.
Mahkemelerin El Koyma Kararları (TTK, m. 1182/1-c): Taşınan eşyaya mahkeme kararı ile el konulmuşsa, bu sebeple meydana gelen zararlardan taşıyan sorumlu tutulamaz. Mahkemelerin müdahalesi, taşıyanın kontrolü dışındaki bir etken olarak değerlendirilir.
Grev, Lokavt veya Diğer İş Engelleri (TTK, m. 1182/1-d): İş dünyasında meydana gelen grevler, lokavtlar veya benzeri iş durdurma olayları sebebiyle oluşan zararlar taşıyanın sorumluluğunda değildir. Bu tür iş engelleri, taşıyanın kontrol edemeyeceği durumlardır.
Yükleten veya Yük Sahibinin Fiil ve İhmalleri (TTK, m. 1182/1-e):Yükletenin, mal sahibinin veya onların temsilcilerinin kasıtlı veya ihmalkâr davranışları sonucunda ortaya çıkan zararlar, taşıyanın sorumluluğunda değildir. Örneğin yükleten, taşıyana yanlış yükleme talimatları verir ve bu nedenle gemideki yükler dengesiz bir şekilde yerleştirilir. Sonuç olarak, gemi seyir esnasında dalgalı denizde zarar görür. Bu durumda, yanlış talimatlar yükletenin hatası olduğundan, taşıyan sorumlu tutulamaz.
Yükün Doğası Gereği Bozulma, Eksilme veya Gizli Ayıplar (TTK, m. 1182/1-f): Taşınan yükün kendine özgü doğal yapısı gereği bozulması, eksilmesi veya gizli ayıplar nedeniyle meydana gelen zararlar taşıyanın sorumluluğu dışındadır. Örneğin organik meyve ve sebzelerin uzun taşıma süresince doğal olarak bozulması ya da kimyasal maddelerin taşıma sırasında doğal buharlaşma veya hacim kaybına uğraması durumlarında, bu doğal eksilmelerden dolayı taşıyan sorumlu tutulamaz. Benzer şekilde taşınan tütün, pamuk veya tahıl gibi ürünlerin, taşıma sürecinde nem kaybı nedeniyle ağırlığında eksilme olması. Örneğin, 100 ton olarak yüklenen mısır, varış noktasında 98 ton olarak tartılmış olabilir. Bu kayıp, eşyanın kendine özgü doğal yapısından kaynaklandığı için taşıyan sorumlu tutulamaz.
Ambalajın ve İşaretlerin Yetersizliği (TTK, m. 1182/1-g, h):Eşyanın yeterli ambalajlanmamış olması veya taşıma sırasında gerekli işaretlerle donatılmamış olması nedeniyle oluşan zararlardan taşıyan sorumlu tutulamaz. Burada yükletenin yükümlülüklerini yerine getirmemiş olması dikkate alınır.
İstisna:Ancak, bu sebeplerin meydana gelmesine taşıyanın bir kusuru veya ihmali neden olmuşsa, taşıyan sorumluluktan kurtulamaz (TTK, m. 1182/2). Ayrıca, zarar, yukarıda sayılan sebeplerden kaynaklanmış gibi görünüyorsa, taşıyanın kusursuzluğu karine olarak kabul edilir; ancak bu karinenin aksi ispat edilebilir (TTK, m. 1182/3).
b) Sebep Birleşmesi Durumu
Taşıyan veya adamlarının kusurunun başka bir sebeple birleşerek zarara yol açması durumunda, taşıyan yalnızca kendi kusuruna dayalı zararlardan sorumlu tutulur. Örneğin, taşıyanın ihmali nedeniyle bir zarar meydana gelmiş, ancak bu zararın büyümesine dışsal bir faktör katkıda bulunmuşsa, taşıyan yalnızca kendi ihmali nedeniyle oluşan kısmı tazmin etmekle yükümlüdür. (TTK, m. 1183) Ancak taşıyan, zararların kendi kusurundan kaynaklanmayan kısmını ispat ederse, bu kısımdan sorumluluktan kurtulabilir. Ancak taşıyanın bu durumu kanıtlaması gerekmektedir.
9. Taşıyanın Sorumluluğunun Sınırlandırılması
a) Genel Sorumluluk Sınırları
Taşıyanın, taşıma sırasında eşyanın uğradığı ziya (kayıp) veya hasar durumunda sorumluluğu belirli sınırlarla sınırlıdır. Taşıyan, zarar için hangi sınır daha yüksekse o sınıra kadar sorumlu tutulabilir. Bu sınırlar: Koli veya ünite başına 666,67 Özel Çekme Hakkı veya ziya veya hasara uğrayan eşyanın brüt ağırlığının her bir kilogramı için 2 Özel Çekme Hakkı değerindedir (TTK, m. 1186/1).
Özel Çekme Hakkı, ödeme günündeki veya tarafların anlaştığı başka bir tarihteki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın belirlediği kur üzerinden Türk Lirasına çevrilir. Eğer eşyanın cinsi ve değeri, yüklemeden önce yükleten tarafından bildirilmiş ve denizde taşıma senedine yazılmışsa, bu sınırlamalar uygulanmaz (TTK, m. 1186/1).
Taşıyanın ödeyeceği tazminat, navlun sözleşmesine uygun olarak eşyanın boşaltıldığı yer ve tarihteki değeri üzerinden hesaplanır. Bu değer, borsa fiyatına veya piyasa fiyatına göre belirlenir. Eğer bu bilgiler yoksa, eşyanın benzer nitelikte ve kalitedeki olağan değerine göre hesaplanır (TTK, m. 1186/2).
b) Konteyner veya Palet İçerisindeki Yüklerin Değeri
Eşya, topluca bir konteyner veya palet gibi taşıma gerecine konmuşsa, taşıma senedine her koli veya ünite ayrı ayrı yazılmışsa her biri ayrı bir koli olarak sayılır. Eğer böyle bir kayıt yoksa, tüm taşıma gereci tek bir koli olarak kabul edilir. Ancak taşıma gereci hasar görürse ve bu gereç taşıyan tarafından sağlanmamışsa, bu gereç de ayrı bir koli sayılır. (TTK, m. 1186/3)
c) Yanıltıcı Beyan Durumu
Yükleten, eşyanın cinsini veya değerini kasıtlı olarak yanlış bildirirse, taşıyan bu durumda her türlü ziya veya hasardan dolayı sorumlu tutulamaz. Yanıltıcı beyan, taşıyanın sorumluluğunu tamamen ortadan kaldırır. (TTK, m. 1186/5)
d) Gecikme Durumundaki Sorumluluk Sınırı
Taşıma süresinin aşılması nedeniyle meydana gelen zararlar için taşıyan, geciken eşya için ödenecek navlunun en fazla iki buçuk katına kadar sorumlu tutulur. Ancak bu tutar, navlun sözleşmesine göre ödenecek toplam navlun miktarını aşamaz. (TTK, m. 1186/6)
e) Birleşik Uygulama Durumu
Eğer taşıyanın sorumluluğu hem eşyanın ziyaı hem de taşıma süresinin aşılması durumlarını kapsıyorsa, toplam sorumluluk tutarı eşyanın tam ziyaı durumunda ödenecek tutarı geçemez. (TTK, m. 1186/7)
f) Tarafların Anlaşarak Sınırları Belirlemesi
Taraflar, taşıyanın sorumluluk sınırlarını daha yüksek tutarlara çıkarma konusunda anlaşabilirler. Ancak belirlenen sınırlar, kanunda öngörülen minimum sınırlardan daha düşük olamaz. (TTK, m. 1186/8)
g) Sorumluluğu Sınırlandırma Hakkının Kaybı
Kasıtlı veya Pervasız Davranış Durumu: Eğer zarara veya teslimde gecikmeye, taşıyanın kasten veya pervasızca bir davranış sergilemesi ve bu durumun zarar veya gecikmeye neden olacağını bilmesi sonucu yol açılmışsa, taşıyan sorumluluk sınırlarından yararlanamaz (TTK, m. 1187/1).
Taşıyanın Adamlarının Sorumluluğu :Zarara veya gecikmeye taşıyanın adamlarının kasten veya pervasızca davranışları sebep olmuşsa, taşıyanın adamları da sorumluluk sınırlarından yararlanamaz. Bu durumda, taşıyanın adamları da eşit derecede sorumlu tutulur. (TTK, m. 1187/2)
10. İnceleme ve Bildirim Yükümlülükleri
a) Gönderilenin İnceleme Hakkı
Gönderilen (alıcı), eşyayı teslim almadan önce, yükün durumu, miktarı, ölçüsü ve tartısını tespit ettirmek amacıyla inceleme talep edebilir. Bu tespit işlemi, taşıyan, kaptan veya gönderilen tarafından talep edilebilir ve mahkeme, diğer yetkili makamlar veya uzman bilirkişiler aracılığıyla gerçekleştirilir (TTK, m. 1184/1). İnceleme, gönderilenin eşyada herhangi bir hasar veya ziya olup olmadığını önceden belirlemesi açısından önemlidir.
İncelemede mümkünse diğer tarafların da hazır bulunması sağlanmalıdır. Bu, incelemenin tarafsızlığını ve doğruluğunu artırır (TTK, m. 1184/1). Örneğin, yükün durumu hakkında bir uyuşmazlık çıkması durumunda, her iki taraf da sürece katılmış olduğundan, sonuca itiraz etme olasılığı azalır.
İnceleme masrafları, normalde incelemeyi talep eden tarafa aittir. Ancak, inceleme sonucunda yükte bir hasar tespit edilir ve bu hasarın taşıyanın sorumluluğunda olduğu belirlenirse, inceleme giderlerini taşıyan üstlenir (TTK, m. 1184/2).
b) Bildirim Yükümlülüğü
Eğer yükte ziya (kayıp) veya hasar meydana gelmişse, bu durumun en geç eşyanın gönderilene teslimi sırasında taşıyana yazılı olarak bildirilmesi gerekmektedir. Eğer ziya veya hasar, dışarıdan hemen fark edilemiyorsa, gönderilenin bu durumu eşyanın tesliminden itibaren aralıksız olarak hesaplanacak üç gün içinde taşıyana yazılı olarak bildirmesi yeterlidir (TTK, m. 1185/1). Bildirimde, zararın genel olarak ne olduğu belirtilmeli, ancak ayrıntılı bir açıklama yapılması zorunlu değildir. Bu bildirim, taşıyanın eşyanın taşıma sürecinde zarar görmediğini iddia etmesi durumunda, gönderilenin zarar talebinde bulunabilmesi için önemli bir delil teşkil eder.
Eğer eşyanın durumu mahkeme veya yetkili bir makam tarafından, tarafların katılımıyla resmi bir inceleme yapılarak tespit edilmişse, bu durumda ayrıca bir yazılı bildirim yapılmasına gerek yoktur (TTK, m. 1185/2). Bu durum, taşıyanın sorumluluğunun resmî olarak belgelendiği durumlarda bildirim zorunluluğunu ortadan kaldırır.
Gerçek veya muhtemel bir ziya veya hasarın söz konusu olması durumunda, hem taşıyan hem de gönderilen, eşyanın durumu ve koli sayısının belirlenmesi için birbirlerine gerekli kolaylıkları sağlamakla yükümlüdür (TTK, m. 1185/3). Bu, inceleme sürecinin tarafsız ve hızlı bir şekilde tamamlanmasını sağlamak içindir.
Eğer yükleten, eşyanın cinsine ve niteliğine ilişkin bir bildirim yapmış ve bu bildirim denizde taşıma senedine yazılmışsa, bu kayıtlar yükleten lehine bir karine oluşturur. Ancak bu karine, taşıyan bakımından bağlayıcı değildir. Yani, taşıyan bu karinenin aksi olduğunu ispat edebilir ve yükletenin bildirimine itiraz edebilir. Bu bağlamda, denizde taşıma senedine yazılan bu kayıtlar, TTK madde 1239’un üçüncü fıkrası kapsamında bağlayıcı kayıtlar olarak değerlendirilemez (TTK, m. 1182/4).
Örneğin, yükleten, taşınan eşyanın ağırlığını veya cinsini yanlış beyan etmişse ve bu kayıt denizde taşıma senedine yazılmışsa, bu beyanın doğru olduğu varsayılır. Ancak taşıyan, eşyanın gerçek ağırlığı veya cinsinin farklı olduğunu kanıtlayarak bu karineyi çürütebilir. Bu durumda taşıyan, yükletenin yanlış beyanda bulunduğunu ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir.
c) Teslimde Gecikmenin Bildirilmesi
Eğer teslimde gecikme meydana gelmişse, gönderilenin bu durumu, eşyanın kendisine tesliminden itibaren aralıksız olarak hesaplanacak altmış gün içindetaşıyana yazılı olarak bildirmesi şarttır (TTK, m. 1185/5). Bu süre zarfında bildirim yapılmaması halinde, gecikme nedeniyle doğabilecek zararlardan dolayı tazminat talep edilemez. Bu düzenleme, taşıyanın sorumluluğunu netleştirebilmek ve zararların giderilmesi için zamanında bilgi sahibi olmasını sağlamak amacıyla getirilmiştir.
d) Fiili Taşıyana Bildirim
Eğer yük, fiili taşıyan (taşımayı fiilen gerçekleştiren kişi veya kuruluş) tarafından teslim edilmişse, gönderilen tarafından yapılan her bildirim, taşıyana yapılmış gibi kabul edilir (TTK, m. 1185/6). Aynı şekilde, taşıyana yapılan her bildirim de fiili taşıyana yapılmış sayılır. Bu düzenleme, taşımanın farklı taraflarca yürütüldüğü durumlarda bildirimlerin etkili olmasını sağlar.
Kaptan veya gemi yetkilileri (örneğin, sorumlu gemi zabiti) gibi taşıyan adına hareket eden kişilere yapılan bildirimler de taşıyana yapılmış sayılır. Böylece, bildirimlerin yalnızca taşıyanın kendisine değil, onun adına hareket eden kişilere yapılması da geçerli kabul edilir (TTK, m. 1185/6). Örneğin gönderilen, yükte bir hasar fark ettiğinde, kaptana veya fiili taşıyana bildirimde bulunursa, bu bildirim taşıyan açısından da geçerli kabul edilir. Bu sayede, taşıyanın sorumluluğu belirlenirken herhangi bir hak kaybı yaşanmaz.
11. Taşıtanın Yükümlülükleri
a) Navlun Ödeme Yükümlülüğü
aa. Navlun Ölçü, Tartı veya Sayıya Göre Ödeme Yükümlülüğü
Navlun, eşyanın ölçüsü, tartısı veya sayısı üzerine kararlaştırılmışsa, taşıtan, limanda teslim edilen miktar üzerinden ödeme yapmakla yükümlüdür (TTK, m. 1193/1). Örneğin, taşıtan, 10 ton çelik taşıtmak üzere anlaşmışsa, teslim limanında eksiksiz olarak teslim edilen çeliğin ağırlığına göre ödeme yapmalıdır. Ancak, teslim edilen miktar kararlaştırılandan eksikse, sadece teslim edilen miktar için ödeme yapılır.
bb. Zaman Üzerine Kararlaştırılmış Navlun Ödeme Yükümlülüğü
Navlun belirli bir süreye dayalı olarak kararlaştırıldığında, taşıtan şu durumlarda ödeme yapmakla yükümlüdür:
Yüklemenin belirli bir günde başlaması kararlaştırılmışsa, navlun o günden itibaren işler. Örneğin, taşıtan, yüklemenin 1 Aralık’ta başlaması için anlaşmışsa, navlun ödemesi bu tarihten itibaren başlar (TTK, m. 1194/1).
Yükleme tarihi belirlenmemişse, taşıyanın hazırlık bildiriminde bulunduğu günü izleyen günden itibaren navlun ödenmeye başlanır (TTK, m. 1194/1).
Eğer gemi boş olarak (safra ile) yola çıkıyorsa, navlun, taşıyanın yolculuğa hazır olduğunu bildirdiği tarihten itibaren işler (TTK, m. 1194/1).
Sürastarya süresi kararlaştırılmışsa, bu süre boyunca taşıtan sürastarya bedelini öderken, zaman üzerine kararlaştırılmış navlun işlemez (TTK, m. 1194/2).
Boşaltma tamamlandıktan sonra, zaman üzerine kararlaştırılan navlun sona erer. Örneğin, yük boşaltıldığında taşıtan artık zaman esaslı navlun ödemek zorunda değildir (TTK, m. 1194/3).
Yolculuk taşıyanın kusuru olmaksızın kesilir veya gecikirse, taşıtan, araya giren günler için de navlun ödemekle yükümlüdür. Örneğin, bir limanda bekleme zorunluluğu doğarsa, taşıtan bu süre için de ödeme yapmak zorundadır (TTK, m. 1194/4).
cc. Navlun Belirlenmemişse Ödeme Yükümlülüğü
Eğer navlun miktarı önceden kararlaştırılmamışsa, taşıtan, yükleme yeri ve zamanında geçerli olan piyasa fiyatlarına göre navlun ödemek zorundadır (TTK, m. 1195/1). Ayrıca taşıtanın, anlaşılan miktardan fazla yük taşıtması durumunda, fazladan taşınan yük için ek navlun ödemesi gerekecektir. Ödenecek ek navlun miktarısözleşmede belirtilen bedelin fazla yüke oranlaması ile hesaplanır (TTK, m. 1195/2).
dd. Navlun Dışındaki Prim ve Giderlerin Ödenmesi
Taşıtan, navlun dışında başka bir ödeme yapmak zorunda değildir. Ancak, geminin seyir masrafları, kılavuz ücretleri, liman vergileri gibi giderler taşıyanın sorumluluğundadır (TTK, m. 1196/2). Örneğin, taşıtan, limanda zorunlu kılavuz hizmeti aldığında bu hizmetin bedelini ödemelidir. Ancak, müşterek avarya durumunda yapılan masraflar bu kapsama girmez (TTK, m. 1196/3).
dd. Navlun Ödeme Zamanı (Muacceliyet)
Navlun, eşyanın tesliminin istendiği anda ve herhâlde boşaltma süresinin sonunda ödenir (TTK, m. 1197/1). Örneğin, taşıtan, boşaltma limanında yükü teslim alırken navlun borcunu ödemek zorundadır.
ee. Eşyanın Navlun Yerine Bırakılmaması
Taşıyan, hasarlı veya bozulmuş eşyanın navlun bedeli yerine kabul edilmesini reddedebilir (TTK, m. 1198/1). Yani, taşıtan navlun borcunu eşyayı bırakarak ödeyemez. Örneğin, bozulmuş gıda ürünleri teslim edilse dahi, taşıtan navlun bedelini para olarak ödemek zorundadır.
ff. Zıyaa Uğrayan Eşya Durumunda Ödeme Yükümlülüğü
Eğer eşya yolculuk sırasında tamamen zıyaa uğramışsa, taşıtan bu eşya için navlun ödemek zorunda değildir; peşin ödenmiş navlun varsa geri alınabilir (TTK, m. 1199/1).
Götürü navlun sözleşmesi yapılmışsa ve eşyanın bir kısmı zıya olmuşsa, taşıtan yalnızca zıyaa uğramayan kısım için navlun öder (TTK, m. 1199/1).
Doğal nedenlerle (örneğin, organik ürünlerin bozulması veya kimyasal maddelerin doğal buharlaşması) zıyaa uğrayan eşya için taşıtan, eşya teslim edilmemiş olsa dahi navlun ödemek zorundadır (TTK, m. 1199/2). Örneğin organik meyveler taşınırken bozulmuş olsa bile taşıtan, navlun bedelini ödemek zorundadır. Aynı şekilde, kimyasal ürünlerin doğal buharlaşması nedeniyle eksilme olması durumunda da navlun bedeli ödenir.
Navlunun borçlusu, esas olarak taşıtandır (TTK, m. 1200/1). Taşıtan, taşıma sürecinde navlun ödeme yükümlülüğünü yerine getirmekle sorumludur. Bu, taşıyanın taşıma hizmeti karşılığında hak kazandığı bedelin eksiksiz ödenmesini gerektirir.
b) Yükün Teslim Edilmesi ve Ambalajlanması
aa. Kararlaştırılandan Farklı Yükün Teslim Edilmesi
Taşıtan, taşıma sözleşmesinde belirlenen yük yerine aynı varış limanı için başka bir yük taşımak isterse, taşıyan bu değişikliği kabul etmekle yükümlüdür. Ancak bu değişiklik, taşıyanın işini zorlaştırmamalıdır. Eğer sözleşmede taşınacak yük özel olarak ferden belirlenmişse, taşıtan farklı bir yük gönderemez (TTK, m. 1144).
Örneğin taşıtan, başlangıçta çimento taşınmasını talep etmişken, taşıma öncesinde bunu tuğla olarak değiştirmek isterse, eğer bu değişiklik taşıyan için ek bir zorluk yaratmıyorsa, taşıyan bunu kabul etmek zorundadır. Ancak sözleşmede yük açıkça belirlenmişse, örneğin “parti halinde A firmasından gelen özel ürünler” gibi, değişiklik yapılamaz.
bb. Yük Hakkında Doğru ve Tam Beyan Yapma Yükümlülüğü
Taşıtan ve yükleten, taşıyana taşınacak yük hakkında tam ve doğru beyanda bulunmak zorundadır (TTK, m. 1145/1). Eğer beyan yanlış veya eksik olursa, taşıtan doğacak zararlardan sorumludur. Örneğin taşıtan, taşınan yükün kimyasal madde olduğunu belirtmezse ve bu kimyasalların taşınma sırasında reaksiyona girerek zarar vermesi durumunda, taşıtan bu zararı karşılamak zorundadır.
cc. Caiz Olmayan Yük ve Yükleme Durumları
Taşıtan, gemiye harp kaçağı veya ithali, ihracı veya transit olarak taşınması yasaklanmış eşya yükleyemez. Ayrıca, yükleme sırasında vergi, gümrük veya diğer mevzuata aykırı hareket ederse, taşıyana ve diğer kişilere karşı sorumlu olur (TTK, m. 1146). Kaptanın bu durumu onaylaması, taşıtanın sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Örneğin taşıtan, kaçak sigara yüklerse ve bu durum gümrük yetkilileri tarafından tespit edilirse, taşıtan bu sebepten doğacak tüm cezaları ve zararları karşılamakla yükümlüdür. Ayrıca, bu eşyalar el konulmuş olsa bile taşıtan navlun ödemekten kaçınamaz.
dd. Gizlice Yüklenen Eşya
Kaptanın bilgisi olmadan gemiye gizlice eşya yükleyen taşıtan, bu eşyadan doğan zararlardan sorumludur (TTK, m. 1147). Kaptan, gizlice yüklenen bu tür eşyaları karaya çıkarabilir veya gemiyi tehlikeye soktuğunda denize atabilir. Ayrıca kaptan eşyayı gemide tutarsa, yükleme yerinde ve yükleme sırasında bu gibi yolculuk ve eşya için alınan en yüksek navlunun ödenmesi gerekir.
ee. Tehlikeli Eşyanın Bildirimi
Deniz taşımacılığında tehlikeli sayılan eşya hakkında taşıyan ve kaptanın tam olarak bilgilendirilmesi, yükletenin temel yükümlülüklerinden biridir. Eğer taşıtan veya yükleten, eşyanın tehlikeli cins ve niteliklerini kaptana bildirmez ve bu yük kaptanın bilgisi dışında gemiye yüklenirse, yükün neden olduğu tüm zararlardan sorumlu olur. Bu durumda kaptan, tehlikeli yükü gemiden çıkarma, imha etme veya başka bir şekilde zararsız hale getirme yetkisine sahiptir ve bu tür müdahalelerde oluşabilecek zararlardan dolayı taşıyan veya kaptan sorumlu tutulmaz. (TTK, m. 1148/1).Örneğin, yanıcı gaz içeren bir tüp kaptanın bilgisi dışında gemiye yüklenmiş ve bu tüpün sızıntısı yangına neden olmuşsa, taşıtan bu zararı tazmin etmekle yükümlüdür.
Kaptan, yükün tehlikeli olduğunu bilerek gemiye yüklemeye onay vermiş olsa dahi, bu yükün gemiyi veya diğer eşyaları tehlikeye sokması durumunda aynı yetkileri kullanabilir; yükü gemiden çıkarabilir veya imha edebilir. Bu durumda kaptan ve taşıyan yine zararı tazmin etmekle yükümlü değildir. Ancak bu süreç, müşterek avarya kuralları kapsamında değerlendiriliyorsa, zararların paylaşımına ilişkin hükümler saklıdır. (TTK, m. 1148/2).
ff. Taşıyanın veya Acentesinin Bilgilendirilmesi:
Taşıyanın veya acentesinin bilgisi, kaptanın bilgisi ile eşdeğerdir (TTK, m. 1149). Yani, taşıtan tehlikeli veya yasaklı yük hakkında acenteye bilgi verdiyse, bu bilgi kaptanın bilgisi sayılır.
gg. Ambalajlama ve İşaretleme Yükümlülüğü:
Taşıtan, taşınacak eşyaları uygun şekilde ambalajlamalı ve işaretlemelidir. Yetersiz ambalajlama veya işaretleme nedeniyle oluşacak zararlar taşıtanın sorumluluğundadır (TTK, m. 1145/1). Örneğin cam ürünler uygun şekilde ambalajlanmazsa ve taşıma sırasında kırılırsa, taşıyan bu zarar için sorumlu tutulamaz.
hh. Yükün Tehlike Oluşturması Durumu:
Eğer taşıtan tarafından gemiye yüklenen eşya gemiyi veya diğer yükleri tehlikeye sokarsa, kaptan bu eşyayı karaya çıkarma veya imha etme yetkisine sahiptir (TTK, m. 1148/2). Örneğin yanıcı kimyasal madde taşıyan bir varil, gemide sızıntı yaparsa ve gemiyi tehlikeye sokarsa, kaptan bu varili denize atabilir ve taşıyan bu durumdan dolayı zarardan sorumlu tutulamaz.
12. Navlun Alacağının Güvence Altına Alınması
a) Taşıyanın Hapis Hakkı
Taşıyan, navlun sözleşmesinden doğan alacaklarını güvence altına almak amacıyla yük üzerinde hapis hakkına sahiptir. Bu hak, Türk Medeni Kanunu’nun 950. maddesine dayanır ve taşıyanın alacaklarını güvence altına alana kadar yükü elinde tutabilme yetkisi verir. Eşya, taşıyanın zilyetliğinde olduğu sürece devam eder. Eğer yük teslim edilmişse, taşıyan bu hapis hakkını, yük gönderilenin zilyetliğinde olduğu sürece ve otuz gün içinde mahkemeye başvurarak kullanabilir (TTK, m. 1201/1).
Hapis hakkı, taşıyanın yalnızca alacağı kadar olan eşya üzerinde bu hakkı kullanabilir (TTK, m. 1201/3). Yani taşıyan, alacağının miktarını aşan bir değere sahip olan malları hapsedemez. Ancak istisna olarak, müşterek avarya veya kurtarma alacakları söz konusu olduğunda, taşıyan bu tür alacaklar için eşyaların tamamı üzerinde hapis hakkı kullanabilir. Bu durum, taşıyanın, müşterek avarya veya kurtarma operasyonlarına katılması sonucu oluşan masrafları güvence altına almasını sağlar. Örneğin, geminin kurtarılması için yapılan harcamalar veya ortak bir tehlike durumunda mal sahipleri arasında paylaştırılan masraflar, taşıyanın tüm yük üzerinde hapis hakkını kullanmasını haklı kılar. (TTK, m. 1201/3)
b) Çekişmeli Alacaklar ve Teminat
Eğer taşıyanın navlun veya diğer alacakları konusunda bir uyuşmazlık çıkarsa, bu durumda çekişmeli tutar mahkeme tarafından belirlenir ve mahkemece belirlenen yere yatırılır (TTK, m. 1202/1). Çekişmeli tutarın mahkemeye yatırılmasıyla birlikte, taşıyan artık alacağı garanti altına alınmış sayılır ve eşyayı teslim etmekle yükümlü olur. Yani taşıyan, bu aşamadan sonra alacağını tahsil etmediği gerekçesiyle yükü alıkoyamaz.
Eşyanın tesliminden sonra ise, taşıyan, yeterli bir teminat göstererek yatırılan bu tutarı çekebilir (TTK, m. 1202/2). Yani, taşıyan alacağını garanti altına alabilmek için yatırılan bu çekişmeli tutarı almak istiyorsa, mahkemeye yeterli bir güvence sunmak zorundadır. Örneğin, mahkemeye banka teminat mektubu gibi bir güvence göstererek, yatırılan tutarı tahsil edebilir. Bu düzenleme, alacakların güvence altına alınarak her iki tarafın da haklarının korunmasını amaçlamaktadır.
c) Üçüncü Kişi Gönderilenin Ödeme Yükümlülüğü
Taşıma sürecinde taşınan eşya, taşıtandan başka bir kişiye (örneğin gönderilene) teslim edilecekse, bu durumda gönderilen kişi, navlun sözleşmesi veya konişmento ya da diğer denizde taşıma senetlerine dayanarak yükün teslimini talep ettiğinde, bu talebin dayandığı belgeler çerçevesinde belirlenmiş olan tüm alacakları ödeme yükümlülüğü altına girer (TTK, m. 1203/1).
Gönderilen, taşıyanın elindeki deniz taşıma senedi veya konişmentoya dayanarak eşyanın teslimini istediğinde, bu belgelerde yer alan tüm ücret ve giderleri karşılamak zorundadır. Bu kapsamda, sadece navlun bedeli değil, gümrük vergisi, liman masrafları veya benzeri ek giderler de gönderilenin ödemesi gereken kalemler arasında yer alır. Örneğin, taşıyan, taşıma sırasında eşyayı korumak için ek bir sigorta masrafı yapmışsa veya gümrük vergisi ödemişse, gönderilen kişi bu masrafları ödemeden eşyayı teslim alamaz.
d) Gönderilene Karşı Hapis Hakkının Kullanılması
Gönderilen, taşıma sürecinde eşyanın teslimini talep ettiğinde, taşıyanın alacaklarına karşı bir hapis hakkına katlanmak zorundadır. Ancak burada önemli bir sınırlama vardır: Taşıyan, yalnızca TTK m. 1203’te belirtilen navlun bedeli ve diğer masraflar gibi alacakları için hapis hakkını kullanabilir. Taşıyan, başka alacaklar (örneğin, daha önceki bir taşımadan kalan borçlar gibi) için gönderilenin eşyası üzerinde hapis hakkını kullanamaz (TTK, m. 1204/1).
Eğer taşıyan, hapis hakkını kullanarak eşyayı alıkoymuşsa ve bu durum yasal takip sürecine dönüşürse, borçluya yapılacak bildirim ve tebliğler öncelikle gönderilene yapılmalıdır. Ancak gönderilen bulunamaz veya eşyayı teslim almaktan kaçınırsa, bu durumda gerekli bildirimler taşıtana yapılır (TTK, m. 1204/2).
Örneğin taşıyan, gönderilene navlun borcunu ödemediği için haciz işlemi başlattığında, gönderilenin adresine tebligat yapılır. Eğer gönderilenin adresine ulaşılamazsa veya gönderilen tebligatı kabul etmezse, bu durumda tebligatlar taşıtana yönlendirilir.
e) Birden Fazla Gönderilene Teslim Edilecek Eşya Durumu
Bazı durumlarda, eşya tek bir navlun sözleşmesine dayanılarak taşınmış olabilir, ancak taşıma sürecinde birden fazla konişmento veya denizde taşıma senedi düzenlenmiş olabilir. Bu durumda, taşıyanın hapis hakkını kullanabilmesi için her bir konişmentoya veya taşıma senedine karşılık gelen alacakları ayrı ayrı değerlendirmesi gerekir (TTK, m. 1204/3).
Örneğin taşıyan, bir gemide tek bir navlun sözleşmesi ile yük taşımasına rağmen, yük farklı alıcılara (gönderilenlere) teslim edilecek şekilde birden fazla konişmento düzenlemiş olabilir. Eğer alıcılardan biri navlun borcunu ödemezse, taşıyan yalnızca o alıcıya ait konişmentoya dayanarak hapis hakkını kullanabilir. Diğer gönderilenlerin eşyaları üzerinde ise hapis hakkı kullanamaz.
f) Rücu Hakkı
aa. Eşyanın Teslimi Hâlinde
Taşıyan, eşyayı gönderilene teslim etmişse, bu durumda 1203. maddeye göre gönderilenden talep edebileceği navlun ve diğer masrafları artık taşıtandan isteyemez. Taşıyan, teslim işlemi gerçekleştikten sonra, gönderilenden alması gereken ödemeleri doğrudan taşıtandan talep edemez. Ancak, burada bir istisna bulunmaktadır. Eğer taşıtan, taşıyanın zararına olacak şekilde sebepsiz yere zenginleşmişse, taşıyan bu durumda taşıtana rücu edebilir. Yani, taşıtanın hak etmediği bir menfaat sağlaması durumunda, taşıyan bu miktarı taşıtandan talep etme hakkına sahiptir (TTK, m. 1205)
bb. Hapis Hakkının Paraya Çevrilmesi Hâlinde
Taşıyan, hapis hakkını kullanarak eşyanın satışını istemiş ve satış sonucunda alacağını tam olarak tahsil edememişse, taşıyan bu durumda, navlun sözleşmesine dayanarak kalan alacakları taşıtandan talep edebilir. Bu madde, taşıyanın, eşyayı paraya çevirme işlemi sonucunda tüm alacaklarını tahsil edememesi durumunda, kalan borç için taşıtana başvurma hakkını korur (TTK, m. 1206)
cc. Gönderilenin Eşyayı Teslim Almaması Hâlinde
Gönderilen, eşyayı teslim almaktan kaçınırsa, bu durumda taşıtan, navlun sözleşmesi uyarınca taşıyana navlun bedelini ve diğer alacakları ödemekle yükümlüdür. (TTK, m. 1207/1). Bu, taşıyanın alacaklarını koruma altına alan bir düzenlemedir. Ayrıca, bu durumda boşaltma ile ilgili tüm hükümler, sanki gönderilen yerine taşıtan yükü teslim alıyormuş gibi taşıtan için geçerli olacaktır (TTK, m. 1207/2).
13. Navlun Sözleşmesinin Sona Ermesi
a) Sözleşmenin Hükümden Düşmesi
aa. Geminin Zayi Olması Sebebiyle
aaa.Yolculuk Başlamadan Önce
Gemi, yolculuk başlamadan önce umulmayan bir hâl nedeniyle zayi olursa, navlun sözleşmesi hükümden düşer. Bu durumda, taraflardan hiçbiri diğerine tazminat ödemekle yükümlü değildir. Ancak, geminin zayi olduğu ana kadar doğmuş olan borçların ifası gerekir. (TTK, m. 1209) Örneğin yolculuk öncesinde gemi, beklenmedik bir kazada tamamen kullanılamaz hâle gelmişse, taşıyan veya taşıtan bu olaydan dolayı birbirine tazminat ödemek zorunda kalmaz. Ancak, varsa yükleme ile ilgili masraflar ödenmelidir.
bbb. Yolculuk Başladıktan Sonra
Gemi yolculuk sırasında umulmayan bir hâl nedeniyle zayi olursa, taşıyan, geminin zayi olduğu ana kadar doğmuş olan alacaklarının yanı sıra, mesafe navlunu talep edebilir. Mesafe navlunu, kurtarılan yükün miktarına, geminin zayi olduğu noktaya kadar kat edilen mesafeye ve yolculuk boyunca karşılaşılan risklere göre belirlenir. Ancak bu navlun, kurtarılan yükün emniyet altına alındığı tarih ve yerdeki değerini aşamaz. Örneğin bir gemi yolculuğun ortasında batmış ve yükün bir kısmı güvenli bir limana getirilmişse, taşıyan kurtarılan yük için mesafe navlunu talep edebilir.
Kaptan, geminin zayi olması durumunda dahi, yük sahiplerinin menfaatlerini korumakla yükümlüdür. (TTK, m. 1211) Acil Hâller: Kaptan, taşıtanlarla iletişim kuramasa bile eşyayı uygun bir yerde depolamalı, satmalı ya da başka bir gemi ile varma limanına göndermelidir. Rehin ve Satış Hakkı: Kaptan, bu işlemler için gerekli masrafları karşılamak üzere eşyayı rehin edebilir veya bir kısmını satabilir. Teslim Şartı: Taşıyanın mesafe navlunu ve diğer alacakları ödenmeden veya bunlar için teminat verilmeden, kaptan eşyayı teslim etmek zorunda değildir. Sorumluluk: Kaptanın bu işlemlerinden doğacak zararlardan taşıyanın yanı sıra donatan da sorumludur.
ccc. Başka Gemiye Yükleme ve Aktarma
Taşıyan, sözleşmede ismen belirtilen gemi dışında başka bir gemiye yükleme yapmaya yetkili ise, geminin zayi olması durumunda taşıma işlemini uygun başka bir gemiyle tamamlayabilir. Ancak, bu tercihi gecikmeden taşıtana bildirmek zorundadır. (TTK, m. 1212) Örneğin sözleşmede açıkça belirtilmeyen bir gemi kullanılabiliyorsa ve bu gemi de zayi olmuşsa, taşıyan yükü başka bir gemiye aktarmak suretiyle taşımaya devam edebilir.
ddd. Geminin Denize Elverişsiz Hâle Gelmesi
Bir gemi, mahkeme kararıyla denize elverişsiz olduğuna hükmedilirse, bu gemi zayi olmuş sayılır. Bu durumda, geminin taşıma işlemini tamamlayamaması nedeniyle navlun sözleşmesi sona erer. Örneğin teknik nedenlerle büyük onarıma ihtiyaç duyan ve denize çıkması mümkün olmayan bir gemi, mahkeme tarafından denize elverişsiz ilan edildiğinde, navlun sözleşmesi kendiliğinden sona ermiş sayılır.
bb. Eşyanın Zayi Olması Sebebiyle
aaa. Yolculuk Başlamadan Önce
Sözleşmede ferden belirlenen eşyanın tamamı beklenmeyen bir hâl nedeniyle zayi olmuşsa, navlun sözleşmesi kendiliğinden sona erer. Bu durumda, taraflar birbirlerine tazminat ödemekle yükümlü değildir. Ancak, zayi olma anına kadar doğmuş olan borçların ifası gerekir (TTK, m. 1214/1). Örneğin sözleşmede belirli bir gemiyle taşınması planlanan bir konteyner, yükleme öncesinde yanarak tamamen zayi olursa, taraflar arasında tazminat talep edilemez. Eşyanın yalnızca bir kısmı zayi olmuşsa, taşıtana şu iki seçenek tanınır: Kararlaştırılan navlunun yarısını ödeyerek sözleşmeyi feshetmek. Taşıyanın durumunu güçleştirmemek koşuluyla başka bir eşya yüklemek (TTK, m. 1214/2). Taşıtan, bu haklarından birini gemi limandan ayrılmadan önce kullanmazsa, tam navlun ödemek zorundadır. Örneğin taşıtan, zayi olan konteyner yerine yeni bir yük yükleme hakkına sahiptir. Ancak, bu hakkını gemi hareket etmeden kullanmalıdır.
Zayi olan eşya yerine başka eşya yüklenmesi tercih edilirse, taşıtan: Bu yüklemeyi mümkün olan en kısa sürede tamamlamak, yükleme masraflarını karşılamak ve sebep olduğu zararları tazmin etmekle yükümlüdür (TTK, m. 1214/3). Örneğin zayi olan mallar yerine yeni bir yükleme gerçekleştiren taşıtan, bu gecikmeden dolayı taşıyanın uğradığı zararları karşılamalıdır. Sözleşmede tür veya cinsi ile belirtilen eşyanın yükleme öncesinde tamamının zayi olması, navlun sözleşmesini sona erdirmez. Taşıtan, aynı tür veya cinsteki başka bir eşya yükleme hakkına sahiptir (TTK, m. 1215/1). Örneğin taşıma öncesinde bozulmuş bir tarım ürününün yerine aynı türde başka bir tarım ürünü yüklenebilir. Eşya tür ve cinsine göre belirlenmiş ve yükleme sonrası tamamen zayi olmuşsa, taşıtan bu durumu derhal taşıyana bildirerek yerine başka eşya teslim etme hakkına sahiptir. Ancak bu durumda: yükleme işlemini en kısa sürede tamamlamak, fazla giderleri karşılamak ve bekleme süresini aşarsa taşıyanın zararını tazmin etmek zorundadır (TTK, m. 1215/4). Örneğin bozulmuş yük yerine yeni ürün yüklemek isteyen taşıtan, bu süreçte geminin limanda kalma süresinden doğan masrafları karşılamalıdır.
bbb. Yolculuk Başladıktan Sonra
Yolculuk sırasında taşınan eşyanın tamamının beklenmeyen bir hâl nedeniyle zayi olması durumunda, navlun sözleşmesi kendiliğinden sona erer. Taşıyana yalnızca sözleşmenin sona erdiği ana kadar doğmuş olan alacakları ödenir. Bu kapsamda, eşyanın doğal kayıplarından doğan hükümler de saklıdır (TTK, m. 1216)
Yolculuk sırasında eşyanın beklenmedik bir durum nedeniyle bir kısmının zayi olması, taraflar arasındaki navlun sözleşmesini sona erdirmez. Bu durumda, zayi olan kısmın taşınmamış olması ya da yolculuk sırasında gemiden uzaklaştırılmış olması sözleşmenin devamına engel değildir. Taşıyana bu durumlarda bile tam navlun ödenmesi zorunludur (TTK, m. 1217/1). Örneğin bir gemiye yüklenen 100 tonluk bir buğday sevkiyatının 20 tonu, yolculuk sırasında nemlenme veya sızma nedeniyle zarar görmüş ve taşınamaz hâle gelmişse, taşıyan 80 tonu teslim etse dahi tam navlun ücreti ödenir. Ancak, zayi olan eşyanın niteliği gereği doğal kayıp veya eksilmeden kaynaklanan durumlar varsa, TTK 1199/2 ve 1199/3 hükümleri saklıdır. Örneğin, doğal buharlaşma veya organik ürünlerin taşıma sırasındaki olağan kayıpları için özel düzenlemeler dikkate alınır. Bu hüküm, taşıma sırasında meydana gelen kısmi zayiatların taşıyanın navlun alacağını etkilememesi ilkesine dayanır. Ancak, taşıtanın doğal kayıplar dışında kalan durumlarda zararını taşıyandan talep etme hakkı her zaman saklıdır.
b) Sözleşmenin Feshi
aa. Taraflara Fesih Hakkı Veren Hâller
Navlun sözleşmesi, kamu tasarrufları nedeniyle yerine getirilemez hâle geldiğinde, taraflar tazminat ödemeksizin fesih hakkına sahiptir. Kamu tasarrufu kapsamında; gemiye ambargo konulması, devlet hizmeti için gemiye el konulması, yükleme veya varma limanlarının abluka altına alınması, taşınacak eşyanın ihracat, ithalat veya transit geçişinin yasaklanması gibi durumlar yer alır. Örneğin, yükleme limanı bir ambargo altına alınmışsa, taşıyan veya taşıtan sözleşmeyi feshedebilir (TTK, m. 1218/1).
Henüz yolculuk başlamadan önce sözleşmenin ifasını engelleyen durumların ortaya çıkması hâlinde, bu engelin kısa sürede ortadan kalkmayacağının anlaşılması durumunda taraflar fesih hakkını kullanabilir. Mevcut koşullar, engelin makul sürede sona ermesinin mümkün olmadığını gösteriyorsa, taraflar birbirine tazminat ödemeden sözleşmeyi sona erdirme hakkına sahiptir (TTK, m. 1218/2).
Yolculuk başladıktan sonra ortaya çıkan bir engel nedeniyle sözleşmenin ifası imkânsız hâle gelmişse, taraflar fesih hakkını kullanabilmek için bir aylık bir bekleme süresine tabidir. Bu süre, kaptanın engeli bir limanda öğrendiği tarihten ya da gemi bir limana ulaştığında öğrenmesi durumunda bu tarihten itibaren hesaplanır. Örneğin, varma limanında bir abluka uygulanıyorsa, taşıyan veya taşıtan bir ay bekledikten sonra fesih hakkını kullanabilir (TTK, m. 1218/2).
Kısmi yolculuk çarteri ve kırkambar sözleşmelerinde, taraflar herhangi bir süre bekleme zorunluluğu olmaksızın fesih hakkını kullanabilir. Bu düzenleme, taraflara daha hızlı hareket etme imkânı tanımakta ve ticari kayıpları en aza indirmeyi amaçlamaktadır (TTK, m. 1218/3).
Savaş gibi olağanüstü bir durum ortaya çıktığında, geminin veya taşınacak eşyanın serbest sayılmaması ya da zapt ve müsadere riskinin bulunması durumunda taraflar bekleme zorunluluğu olmaksızın fesih hakkını kullanabilir. Örneğin, savaş bölgesine gönderilen eşya, düşman güçler tarafından ele geçirilme riski taşıyorsa, taraflar sözleşmeyi derhal feshedebilir (TTK, m. 1218/4).
Taşıtan, yolculuk başlamadan önce ortaya çıkan bir engel nedeniyle serbest sayılmayan eşya yerine başka bir eşya yükleme hakkına sahiptir. Örneğin, taşınacak eşyanın ihracatı yasaklanmışsa, taşıtan 1144. madde kapsamında bu yasağa tabi olmayan farklı bir eşya yükleyerek sözleşmenin devamını sağlayabilir (TTK, m. 1218/5).
bb. Tarafların Fesih Hakkına Sahip Olmadığı Hâller
aaa. Eşyanın Sadece Bir Kısmına İlişkin Engeller
Eşyanın yalnızca bir kısmına ilişkin ihracat, ithalat veya transit geçiş yasağı gibi engeller sözleşmenin feshedilmesine neden olmaz. Taşıtan, bu tür kısıtlamalar nedeniyle serbest olmayan eşyayı gemiden almak ve uzaklaştırmak zorundadır. Yolculuk başlamadan önce taşıtan, taşıyanın durumunu ağırlaştırmamak koşuluyla, serbest olmayan eşya yerine başka bir yük teslim edebilir. Alternatif olarak taşıtan, navlun ücretinin yarısını ödeyerek sözleşmeyi feshetmeyi tercih edebilir. Ancak yolculuk başladıktan sonra, taşınamayan eşya nedeniyle sözleşme feshedilmez ve taşıyana tam navlun ödenir (TTK, m. 1219/1). Örneğin taşıtan, gemiye yüklenmiş olan bir kargonun ithalat yasağı nedeniyle taşınamayacağını öğrenirse, bu eşyanın gemiden uzaklaştırılmasını sağlamalıdır.
Kısmi yolculuk çarteri ve kırkambar sözleşmelerinde, eşyanın bir kısmına ilişkin engellerden dolayı fesih hakkı bulunmaz (TTK, m. 1219/2). Örneğin kırkambar sözleşmesinde, taşıtan eşyanın taşınması engellense dahi diğer taşıtanların hakları dikkate alınarak sözleşme feshedilemez.
bbb. Kaptanın Haklı Bir Sebeple Rotadan Sapması
Kaptanın denizde can veya mal kurtarmak gibi haklı bir nedenle rotadan sapması, tarafların hak ve yükümlülüklerini değiştirmez. Bu durum taşıyanı, bu sapma nedeniyle doğabilecek zararlardan sorumlu tutmaz (TTK, m. 1220/1). Örneğin bir geminin kaptanı, yolculuk sırasında rotadan saparak bir başka gemiye yardım ederse, bu durumda taşıtan taşıyandan herhangi bir zarar tazmini talep edemez. Türk Medeni Kanunu’nun dürüstlük kurallarını düzenleyen 2. maddesi burada uygulanabilir. Dürüstlük kuralları çerçevesinde kaptanın haklı bir gerekçe sunması beklenir (TTK, m. 1220/2). Örneğin kaptanın rotadan sapmasının zorunlu ve acil bir durumda gerçekleştiği, iyi niyetle hareket ettiği ispatlanmalıdır.
ccc. Geminin Yolculuk Sırasında Tamir Gereksinimi
Yolculuk sırasında geminin tamir edilmesi gerekirse, taşıtan, navlun ve diğer alacakların ödenmesi ya da teminat verilmesi koşuluyla eşyanın boşaltılmasını talep edebilir veya tamir sürecini bekleyebilir. Ancak zaman üzerine kararlaştırılmış navlunda, tamir süresi hesaba katılmaz (TTK, m. 1221/1). Örneğin geminin motorunda arıza meydana geldiğinde, taşıtan tamir süresince yükünü boşaltma hakkına sahiptir. Boşaltma işlemleri, ilgili diğer mevzuata uygun yürütülmelidir (TTK, m. 1221/2). Örneğin taşıtan, boşaltma sırasında taşınan malların güvenliğinden sorumludur.
Kısmi yolculuk çarteri veya kırkambar sözleşmelerinde tamir sırasında eşya boşaltılmışsa, taşıtan navlunu ve diğer alacakları ödemek koşuluyla eşyayı geri alabilir (TTK, m. 1221/3).
cc. Diğer Sebeplerin Fesihe Etkisi
Yolculuğun Gecikmesi;Yolculuk, bu Kanun’da öngörülenler dışında bir doğal olay ya da beklenmeyen bir durum nedeniyle gecikirse, tarafların hak ve yükümlülükleri değişmez. Ancak gecikme, sözleşmenin belli bir amacını tamamen ortadan kaldırmışsa, taraflara fesih hakkı doğabilir. Ayrıca, uzun süreli gecikmelerde taşıtan, eşyanın boşaltılmasını talep edebilir. Bu durumda, eşyanın yeniden yüklenmesi ve taşınması giderleri taşıtana aittir. Eşyanın yeniden yüklenmemesi hâlinde, taşıtan navlun bedelini ödemek ve boşaltma kaynaklı zararları karşılamak zorundadır (TTK, m. 1222/1). Örneğin uzun süreli bir karantina nedeniyle yolculuğun amacının ortadan kalkması hâlinde taşıtan, yükünü boşaltmayı talep edebilir.
Kamu tasarrufundan kaynaklanan gecikmelerde, zaman üzerine kararlaştırılmış navlun işlemez (TTK, m. 1222/2). Örneğin limanda uygulanan karantina tedbirleri nedeniyle bekleme süresi uzayan gemide, zaman esasına dayalı navlun tahsil edilmez.
Kısmi yolculuk çarteri ve kırkambar sözleşmelerinde, taşıtan geçici boşaltma hakkını yalnızca diğer taşıtanların onayı ile kullanabilir (TTK, m. 1222/3). Örneğin diğer taşıtanların muvafakati olmadan kırkambar sözleşmesi kapsamında yük boşaltılamaz.
14.Fesih Hakkının Kullanılması
a) Feshin Bildirimi
Fesih hakkı, yazılı bir bildirimle kullanılmalıdır. Bu bildirim; e-posta, faks veya benzeri teknik araçlarla yapılabilir. Ancak bildirim yazılı olmalı ve taraflar arasında belgelenebilir bir şekilde iletilmelidir. Bu, hukuki güvenceyi sağlamak ve fesih işlemine dair olası ihtilafların önüne geçmek için önemlidir. Örneğin taşıtan, sözleşmenin sona erdirilmesi için taşıyana yazılı bir e-posta göndererek fesih bildiriminde bulunabilir (TTK, m. 1224).
b) Fesih Hakkının Hüküm ve Sonuçları
aa. Sözleşme Yolculuk Başlamadan Önce Feshedilmişse
Eğer navlun sözleşmesi, yolculuk başlamadan önce feshedilmişse, taraflar birbirine tazminat ödemekle yükümlü olmaz. Ancak fesih anına kadar doğmuş borçlar ifa edilmelidir. Bu hüküm, tarafların zarar görmesini engellemek amacıyla getirilmiştir. Örneğin gemi yüklenmeden önce ihracat yasağı nedeniyle fesih gerçekleşirse, yalnızca o ana kadar yapılan yükleme hazırlıkları gibi masraflar ödenir (TTK, m. 1225)
bb. Sözleşme Yolculuk Başladıktan Sonra Feshedilmişse
Yolculuk başladıktan sonra fesih hakkı kullanıldığında, taşıyana fesih anına kadar doğmuş olan alacaklarının yanı sıra, yolculuk için mesafe navlunu da ödenir. Mesafe navlunu, eşyanın yola çıktığı limana geri getirilmiş olsa bile, 1210. madde uyarınca yolculuk mesafesi, süresi, zorluk derecesi ve risklerine göre hesaplanır. Örneğin yolculuk sırasında fesih gerçekleşirse, taşıyana fesih anına kadar olan mesafe navlunu ödenmek zorundadır (TTK, m. 1226/1).
Fesih sırasında eşya, geminin bulunduğu veya en yakın olduğu limanda boşaltılır. Ancak, kısmi yolculuk çarteri ve kırkambar sözleşmelerinde boşaltma işlemi diğer taşıtanların muvafakati olmadan gerçekleştirilemez. Taşıtan, bu durumda boşaltma işleminin sebep olduğu masraf ve zararları karşılamakla yükümlüdür. Örneğin bir kırkambar sözleşmesinde taşıtan, diğer taşıtanların onayı olmadan yolculuğun durmasını talep edemez. Ancak, masraf ve zararları karşılayarak bu talebini yerine getirebilir (TTK, m. 1226/2)
cc. Kaptanın Yükümlülüklerinin Devamı
Fesih sonrasında kaptanın, eşyanın güvenli bir limanda depolanması veya başka bir gemiyle taşınmasını sağlama gibi yükümlülükleri devam eder. Bu yükümlülükler, kaptanın yükle ilgili menfaatleri koruma sorumluluğundan kaynaklanır. Bu kapsamda kaptan, gerektiğinde eşyayı güvenli bir şekilde aktarmak için uygun önlemleri alabilir. Ayrıca, taşıyan ve donatan, kaptanın bu yükümlülüklerini yerine getirirken oluşabilecek zararları tazmin etmekle sorumludur (TTK, m. 1226/3). Örneğin fesih sonrası gemide kalan yüklerin kaptan tarafından en yakın limanda güvence altına alınması sağlanmalıdır. Bu süreçte kaptanın yükü koruma yükümlülüğü devam eder.
ÖNEMLİ HATIRLATMA
Navlun sözleşmeleri, deniz ticareti hukukunun kapsamlı ve özel düzenlemelerine tabidir. Navlun sözleşmesinin kurulması, tarafların yükümlülükleri, fesih süreçleri ve sorumlulukların belirlenmesi gibi hususlar, Türk Ticaret Kanunu’nda öngörülen ayrıntılı yasal gerekliliklere uygun olarak yürütülmelidir. Hak ve menfaatlerinizin korunması, olası uyuşmazlıkların önüne geçilmesi ve sürecin eksiksiz tamamlanması için bir avukat veya deniz ticareti hukukuna vakıf bir uzmandan profesyonel destek almanız önemlidir. Navlun sözleşmesi kapsamında taşınacak yükün başlangıç ve varış noktası ister İzmir, ister Mersin, ister İstanbul, isterse Zonguldak, ister Kocaeli, ister Tuzla, ister Dilovası olsun fark etmez; bu süreçlerde uzman desteği almanız, haklarınızın korunması açısından kritik öneme sahiptir.