Gemi Adamının Ülkesine Geri Gönderilme (Repatriation) Hakkı, Koşulları ve Masrafların Karşılanması

Giriş

Bu çalışma, gemi adamının ülkesine geri gönderilme (repatriation) hakkının hukuki dayanaklarını, bu hakkın doğduğu durumları ve masrafların kim tarafından karşılanacağını, sunulan literatür analiz yanıtları çerçevesinde incelemektedir. Analiz, hem ulusal mevzuat olan Deniz İş Kanunu (DİşK) hem de Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmeleri ve özellikle 2006 Denizcilik Çalışma Sözleşmesi (MLC 2006) perspektifinden yapılacaktır. Çalışma, masrafların sorumluluk sıralamasını, kapsamını ve işverenin bu masrafları gemi adamından geri isteyebileceği istisnai halleri detaylandırmaktadır.

Ana Bulgular

Repatriation Hakkı: Gemi adamının ülkesine geri gönderilme hakkı, hem Deniz İş Kanunu’nda hem de uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınmış temel bir haktır. Bu hak, gemi adamlarının yabancı ülkelerde yardıma muhtaç duruma düşmelerini engellemeyi amaçlamaktadır.

Masrafların Sorumlusu: Yurda iade masraflarının karşılanmasında asli sorumlu, ulusal mevzuatta “işveren veya işveren vekili”, uluslararası sözleşmelerde ise “gemi maliki” (donatan) olarak belirlenmiştir.

Sorumluluk Hiyerarşisi: İşveren veya gemi malikinin yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda, uluslararası sözleşmeler çok katmanlı bir güvence mekanizması öngörmektedir. Sorumluluk sırasıyla; geminin bayrağını taşıdığı devlet, gemi adamının iade edileceği liman devleti veya vatandaşı olduğu devlet ve son olarak MLC 2006 kapsamında kurulan “mali güvence sistemi”ne aittir.

Masrafların Kapsamı: DİşK’e göre masraflar “durumuna uygun yol, iaşe ve sair zarurî masrafları” kapsar. Uluslararası sözleşmelerde ise bu kalemler daha detaylıdır ve ulaşım, yiyecek, konaklama, hareket gününe kadar olan geçim masrafları ve gerekli tıbbi bakım masraflarını da içerebilir.

Masrafların Geri İstenmesi (Rücu): Genel kural, masrafların hiçbir surette gemi adamına yüklenememesidir. Ancak hem ulusal mevzuatta hem de uluslararası sözleşmelerde istisnai durumlarda işverenin/gemi malikinin yaptığı masrafları gemi adamından talep etme (rücu) hakkı tanınmıştır. Bu durum, genellikle gemi adamının “çalışma ilişkisinden kaynaklanan yükümlülüklerini ciddi olarak yerine getirmemesi” veya DİşK’te belirtilen belirli fesih hallerinde gündeme gelir.

1. Gemi Adamının Yurda İade Hakkının Doğduğu Haller

Gemi adamının yurda iade hakkı, belirli koşulların gerçekleşmesiyle ortaya çıkar. Literatürde bu durumlar şöyle özetlenmektedir:

İş Sözleşmesinin Feshi: “DİşK m. 21 gereğince yurt dışında sefer sırasında iş sözleşmesinin DİşK m. 14’e göre bildirimsiz feshi halinde, sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, işveren veya işveren vekili gemi çalışanını geminin bağlama limanına iade etmek zorundadır.”

Hastalık veya Engellilik: “Gemi adamının herhangi bir sebeple sürekli olarak gemide çalışmasına engel bir hastalığa yakalanması veya engelli hâle gelmesi durumunda taraflardan birinin iş sözleşmesini feshetmesi sonrası gemi adamının yurda iade hakkı gündeme gelecektir.” Bu durumda işveren, yaptığı masrafları gemi adamından talep edemez.

Geminin Seferden Kaldırılması: “Geminin herhangi bir sebeple otuz günden fazla bir süre seferden kaldırılması” durumunda da iş sözleşmesinin feshiyle birlikte yurda iade hakkı doğar ve masraflar işverene aittir.

Hastalık veya Yaralanma (Uluslararası Sözleşmeler): “Gemi Adamlarının Hastalanması, Yaralanması veya Ölümü Halinde Armatörün Sorumluluğuna İlişkin Sözleşme’nin 6. maddesinde gemi malikinin, yolculuk sırasında hastalık ya da yaralanma sonucu karaya çıkan her hasta ya da yaralının yurda iade masrafını karşılamakla yükümlü olduğu düzenlenmiştir.” Bu sözleşmeye göre, gemi adamının kusuru olup olmadığına bakılmaksızın gemi maliki sorumludur.

2. Masrafların Karşılanması ve Sorumluluk Mekanizması

Yurda iade hakkının en önemli unsuru, masrafların kim tarafından ve nasıl karşılanacağıdır.

Asli Sorumlu: İşveren/Gemi Maliki Deniz İş Kanunu’na göre asli sorumlu işveren veya vekilidir: “Deniz İş Kanunu’na göre gemi adamının yurda iade hakkını kazandığı durumda işveren veya işveren vekili, aynı zamanda iadeye ilişkin ve durumuna uygun yol, iaşe ve diğer zarurî masraflarını da karşılamakla yükümlüdür.” Uluslararası sözleşmelerde bu sorumluluk “gemi maliki”ne yüklenmiştir.

İkincil Sorumluluk ve Güvence Mekanizmaları Gemi malikinin yükümlülüğünü yerine getirmemesi ihtimaline karşı uluslararası hukuk katmanlı bir koruma sağlamıştır. Bu durum “sıralı sorumluluk rejimi” olarak adlandırılır:”Donatan bu sorumluluğu yerine getirmez ise geminin kayıtlı olduğu ülke, geminin kayıtlı olduğu ülke bu sorumluluğu yerine getirmez ise yurda iade edilirken ayrılacağı ülke ya da vatandaşı olduğu ülke yurda iade masraflarını karşılamak ve yurda iade için gerekli işlemleri yapmakla yükümlü kılınmıştır.”Bu mekanizma, gemi adamının yabancı bir limanda terk edilmesini önlemeyi hedefler. Masrafları karşılayan devlet, bu bedeli geminin kayıtlı olduğu devlete, o devlet de gemi malikine rücu edebilir.

Mali Güvence Sistemi (MLC 2006 Değişikliği) 2014 yılında MLC 2006’ya eklenen mali güvence sistemi, bu korumayı daha da güçlendirmiştir:”…gemi maliki tarafından yurda iade yükümlülüğünün yerine getirilmemesi durumunda artık mali güvence sistemi devreye girecek ve zorunlu mali güvenceyi temin eden kuruluş gemi adamının yurda iadesini gerçekleştirecektir. Bu hüküm ile kural olarak malikten sonra mali güvenceyi veren kuruluşa başvurulmasının yolu açılmıştır.”

Konsolosun Rolü İşverenin yükümlülüğünü yerine getirmediği durumlarda konsolosluklar devreye girer: “İşverenin yurda iade etmediği gemi adamının yurda iadesini sağlamakla da görevlidir. Gemi adamının yurda iade masraflarının konsolosluk tarafından ödenmesi hâlinde, Devlet’in bu masrafları işverene rücu etme hakkı bulunmaktadır.”

3. Masrafların Gemi Adamından Geri İstenebildiği İstisnai Haller

Genel kural masrafların gemi adamına yüklenemeyeceği yönünde olsa da, belirli durumlarda işveren/gemi maliki yaptığı masrafları geri talep edebilir.

Uluslararası Sözleşmelere Göre: Rücu hakkı, gemi adamının yükümlülüklerini “ciddi olarak yerine getirmemesi” durumunda doğar. “Standart A2.5.1 f.3’e göre gemi adamının yükümlülüklerini yerine getirmede ciddi ihlâllerinin tespiti hâlinde gemi maliki, yurda iadeye ilişkin olarak yaptığı masrafları gemi adamından talep edebilecektir. Bunun dışında yurda iade masrafları, hiçbir durumda gemi adamına yüklenemeyecektir.”

Deniz İş Kanunu’na Göre (Eleştirilen Hükümler): DİşK, işverenin rücu hakkını daha geniş yorumlanabilecek şekilde düzenlemiştir.”DİşK m. 21/2 hükmüne göre, DİşK m. 14/I gereğince ve DİşK m. 14/Iı. a ve b hükümlerine göre feshedilmesi halinde işveren yurda iade için yaptığı masrafları gemi çalışanından isteyebilecektir.”Bu düzenleme, özellikle gemi adamının haklı nedenle (örneğin ücretinin ödenmemesi) sözleşmeyi feshettiği durumlarda dahi işverene rücu hakkı tanıması nedeniyle öğretide eleştirilmektedir. Ayrıca, gemi adamının kusuru olmaksızın tutuklanması gibi durumlarda dahi masrafların kendisinden talep edilebilmesi hakkaniyete aykırı bulunmaktadır.

4. Yükümlülüğün İhlalinin Yaptırımı

İşverenin yurda iade yükümlülüğünü yerine getirmemesi, DİşK kapsamında bir yaptırıma bağlanmıştır: “Deniz İş Kanunu’nun 24. maddesi… işveren veya işveren vekilinin 21 ve 23. maddelerde belirtilen zorunluğa uymaması hâlinde gemi adamı, yurda dönmek için yaptığı durumuna uygun yol, iaşe ve sair masrafları ve ayrıca 15 günlük ücreti tutarında bir tazminatı işveren veya işveren vekilinden talep edebilir.”

Sonuç

Gemi adamının yurda iade (repatriation) hakkı, deniz iş hukukunun temel güvencelerinden biridir. Asli sorumluluk işveren veya gemi malikine ait olup, masraflar yol, iaşe ve diğer zorunlu giderleri kapsar. Uluslararası sözleşmeler, işverenin bu yükümlülüğünü ihlal etmesi durumunda gemi adamını korumak için bayrak devleti, liman devleti ve mali güvence sistemini içeren çok katmanlı bir sorumluluk mekanizması oluşturmuştur.

Türk hukukunda Deniz İş Kanunu bu hakkı düzenlemekle birlikte, işverenin yaptığı masrafları gemi adamından geri isteyebileceği hallere ilişkin hükümleri, uluslararası sözleşmelerin koruyucu ruhuyla tam olarak örtüşmediği ve hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurabileceği yönünde eleştirilmektedir. Ayrıca, literatürde belirtildiği üzere, işverenin yükümlülüğünü yerine getirmemesi halinde Türk yetkili makamlarının doğrudan sorumlu tutulacağına dair bir düzenlemenin eksikliği, ILO Uzmanlar Komitesi tarafından da dile getirilmiş bir husustur. Bu durum, ulusal mevzuat ile uluslararası standartlar arasında uyum sağlanması gerekliliğine işaret etmektedir. Bir yazı önerisi.

Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

Gemi adamlarının yurda iade (repatriation) hakkı, hem Deniz İş Kanunu hem de uluslararası sözleşmelerle korunan temel bir güvencedir. Ancak uygulamada iş sözleşmesinin feshi, hastalık, geminin seferden kaldırılması veya kazalar gibi çok farklı senaryolar gündeme gelir. Bu süreçte masrafların kimin tarafından karşılanacağı, hangi istisnalarda işverenin rücu hakkı doğacağı ve uluslararası güvence mekanizmalarının nasıl işletileceği, hukuki bilgi ve tecrübe gerektirir.

Özellikle İstanbul limanları ve Tuzla bölgesinde faaliyet gösteren gemi adamları için, yanlış veya süresinde yapılmayan başvurular ciddi hak kayıplarına yol açabilir. İşverenin yükümlülüğünü yerine getirmemesi halinde devreye giren devlet sorumluluğu, mali güvence sistemi ve konsolosluk müdahaleleri gibi çok katmanlı süreçler, ancak deniz iş hukuku alanında uzman bir avukat tarafından doğru şekilde yönetilebilir.

Bu nedenle, gerek gemi adamlarının haklarını korumak gerekse işverenlerin olası uyuşmazlık ve tazminat risklerini önlemek için, Tuzla tersaneleri ve İstanbul’daki diğer limanlarda yaşanabilecek her türlü repatriation sürecinde profesyonel avukat desteği kritik önem taşımaktadır.

Read More

Gemi Adamı Çalışma Saatleri ve Dinlenme Süresi Üzerindeki Haklar Nelerdir?

Giriş

Bu çalışma, gemi adamlarının çalışma saatleri, dinlenme süreleri, fazla mesai hakları ve bu konudaki özel durumları, mevcut literatür ve yasal düzenlemeler çerçevesinde analiz etmektedir. Denizde yapılan işin kendine özgü koşulları, kara iş hukukundan farklı düzenlemeleri zorunlu kılmıştır. Bu bağlamda, 854 sayılı Deniz İş Kanunu (DİK), Gemi Adamları ve Kılavuz Kaptanlar Yönetmeliği (GKKYön) ve Türkiye’nin taraf olduğu 2006 Denizcilik Çalışma Sözleşmesi (MLC 2006) gibi uluslararası metinler temel referans kaynaklarıdır. Çalışma, bu kaynaklar arasındaki ilişkiyi, hukuki boşlukları ve Yargıtay’ın uygulamalarını ele almaktadır.

1. Normal Çalışma Süreleri

Literatür, gemi adamları için normal çalışma sürelerinin hem ulusal hem de uluslararası mevzuatta benzer şekilde düzenlendiğini ortaya koymaktadır.

Ulusal Düzenleme: 854 sayılı Deniz İş Kanunu’nun 26. maddesi temel normu oluşturmaktadır. Bu maddeye göre, “genel bakımdan iş süresi, günde sekiz ve haftada kırk sekiz saat olup, bu süre haftanın iş günlerine eşit olarak bölünmek suretiyle uygulanır”. Bu süreler, gece veya gündüz çalışması ayrımı yapılmaksızın geçerlidir.

Uluslararası Uyum: Bu düzenleme, MLC 2006 gibi temel uluslararası sözleşmelerle paralellik göstermektedir. “Hem Deniz İş Kanunu’nun 26. maddesinde hem de Mlc-2006’nın A2.3 / f. 3 ile B2.2.2 / f. 1 ve f. 2 hükümlerinde gemi çalışanları için normal çalışma süreleri haftanın 6 günü için, günde 8 saat ve haftada 48 saat olarak belirlenmiştir” diyerek bu uyumu teyit etmektedir. Çalışma süresi, “gemi adamının iş başında çalıştığı ve vardiya tuttuğu süre” olarak tanımlanmakta, gemide geçirilen her sürenin çalışma süresi sayılmadığı vurgulanmaktadır.

2. Azami Çalışma Süreleri ve Asgari Dinlenme Süreleri

Deniz İş Kanunu’nda normal çalışma süreleri düzenlenmiş olmasına rağmen, azami çalışma sürelerine ilişkin bir sınır getirilmemiştir. Bu hukuki boşluk, uluslararası sözleşmeler ve Yargıtay içtihatları ile doldurulmaktadır.

Uluslararası Standartlar: MLC 2006 ve ilgili Avrupa Birliği Direktifleri, gemi adamlarını aşırı çalışmaya karşı korumak için net sınırlar çizmektedir. Bu standartlara göre:

Azami çalışma süresi, 24 saatlik periyotta 14 saati, 7 günlük periyotta ise 72 saati aşamayacaktır.

Asgari dinlenme süresi, “24 saatlik periyotta 10 saatten, 7 günlük periyotta ise 77 saatten az olamayacaktır.

Dinlenme Sürelerinin Bölünmesi: Dinlenme sürelerinin esnek kullanımı da kurallara bağlanmıştır. Günlük 10 saatlik dinlenme süresi, “bir tanesi 6 saatten az olmamak üzere en fazla ikiye bölünebileceği ve iki dinlenme arasındaki sürenin 14 saati aşamayacağı hükmüne yer verilmiştir.

Yargıtay’ın Yaklaşımı: Yargıtay, DİK’teki boşluğu doldurmak amacıyla bu uluslararası normları ilkesel olarak kabul etmektedir. Gerek doktrin gerekse Yargıtay tarafından bu hâlde, Türkiye tarafından usulüne uygun olarak kabul edilmiş olan Gemi Adamlarının Çalışma Saatleri Ve Gemilerin Gemi Adamları İle Donatılması Hakkındaki Sözleşme ile 1999/63/Ec sayılı Avrupa Birliği Direktifi’nin 5. maddesinin dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.

3. Fazla Çalışma (Fazla Saatlerde Çalışma)

Tanım ve Koşullar: DİK m. 28/1 uyarınca, tespit edilmiş bulunan iş sürelerinin aşılması suretiyle yapılan çalışmalar, fazla saatlerde çalışma sayılır. Haftalık 48 saat aşılmasa bile günlük 8 saati aşan çalışmalar da fazla çalışma olarak kabul edilir. Önemli bir fark olarak, genel İş Kanunu’nun aksine, fazla çalışma için gemi adamının onay vermesine de gerek yoktur.

Ücretlendirme: DİK m. 28/2’ye göre fazla çalışma ücreti, “normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde yirmi beş arttırılması suretiyle bulunacak miktardan az olamaz. Ancak toplu veya bireysel iş sözleşmeleriyle bu oranın artırılabilir ve Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükmü (TBK m. 402/1) dikkate alınarak ücretin “en az yüzde elli” zamlı olarak hesaplanması isabetli olur.

Süre Sınırı Sorunu: DİK’te fazla çalışma için yıllık veya günlük bir üst sınır bulunmamaktadır. Bu durum, “fazla çalışma konusunda önemli bir kanun boşluğuna yol açmaktadır. Yargıtay, bu boşluğu yine uluslararası sözleşmelerde belirtilen azami çalışma sürelerini (günlük 14, haftalık 72 saat) esas alarak doldurma eğilimindedir.

4. Fazla Çalışma Sayılmayan Haller ve Zorunlu Görevler

Bazı zorunlu ve acil durumlar, normal çalışma sürelerini aşsa dahi fazla çalışma olarak nitelendirilmez ve ek ücrete tabi olmaz.

“Geminin, gemide bulunan kişilerin veya gemideki yükün selameti için kaptanın yapılmasını zaruri gördüğü işler için yapılan çalışmalar fazla çalışma sayılmaz.”

Ayrıca, “gümrük, karantina ve sair sıhhi formaliteler dolayısıyla yerine getirilmesinde zorunluluk bulunan ilave işler ile gemi seyir halinde veya limanda iken gemide yaptırılan yangın, denizde çatışma, denizden adam kurtarma vb. talimler halinde yapılan çalışmaların ise fazla çalışma sayılmayacağı düzenlenmiştir.”

Bu çalışmaların normal çalışma süresinden sayılıp sayılmayacağı konusunda ise doktrinde farklı görüşler bulunmaktadır.

5. Vardiya Düzeni ve Özel Durumlar

Denizcilik sektörünün doğası gereği vardiyalı çalışma esastır. DİK, işverenin vardiya çizelgelerini ilan etmesini zorunlu kılsa da vardiya sürelerine ilişkin detaylı bir düzenleme içermemektedir. Ancak GKKYön, vardiya tutan gemi adamları için dinlenme sürelerine ilişkin özel kurallar getirmiştir.

Genç Gemi Adamları: 18 yaşın altındaki gemi adamları için özel koruyucu hükümler mevcuttur. “18 yaşın altındaki gemi adamları gece vardiya tutamaz. MLC 2006’daki yönergeler ise bu kişilerin çalışma sürelerinin günde 8, haftada 40 saati aşmamasını tavsiye etmektedir.

Diğer Personel: Aşçılar gibi bazı personel için geminin yolcu gemisi olup olmamasına, limanda veya denizde bulunmasına göre farklılaşan çalışma süresi rejimleri öngörülmüştür.

6. Hukuki Tartışmalar ve Normlar Hiyerarşisi

Literatürde, DİK ile GKKYön arasında bir çelişki olduğuna dikkat çekilmektedir. Kanunda günlük iş süresinin 8 saatten fazla olamayacağı düzenlense de yönetmelik hükümlerine göre bunun üzerinde çalışma yapılabilmesi mümkün hale gelmiştir. Bu durum hiç şüphesiz normlar hiyerarşisine aykırılık taşımaktadır. Yönetmeliğin dinlenme sürelerini düzenlerken dolaylı olarak günlük 14 saate kadar çalışmaya izin vermesi, kanunun amir hükmüyle çelişmektedir.

Sonuç

Gemi adamlarının çalışma ve dinlenme sürelerine ilişkin hakları, çok katmanlı bir hukuki yapı tarafından düzenlenmektedir. 854 sayılı Deniz İş Kanunu, normal çalışma sürelerini günde 8, haftada 48 saat olarak belirleyerek temel çerçeveyi çizmektedir. Ancak kanundaki azami çalışma süreleri ve fazla mesai sınırları gibi önemli boşluklar, başta MLC 2006 olmak üzere uluslararası sözleşmeler ve bu sözleşmeleri referans alan Yargıtay içtihatları ile doldurulmaktadır. Buna göre, bir gemi adamının çalışması fiiliyatta günlük 14 ve haftalık 72 saati, dinlenmesi ise günlük 10 ve haftalık 77 saatin altına düşemez. Gemi, yük ve can güvenliğine ilişkin zorunlu görevler fazla mesai sayılmazken, gemi adamının fazla mesai için rızasının aranmaması önemli bir ayrımdır. Yönetmelik hükümleri ile kanun arasındaki normlar hiyerarşisine aykırılık teşkil eden durumlar ise uygulamada hukuki belirsizliklere yol açabilmektedir. Bu nedenle, bir gemi adamının haklarının tam olarak tespiti için ulusal mevzuatın yanı sıra uluslararası standartlar ve güncel yargı kararlarının birlikte değerlendirilmesi zorunludur. Bir yazı önerisi.

Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

Gemi adamlarının çalışma ve dinlenme süreleri, fazla mesai hakları ve vardiya düzenleri hem ulusal hem de uluslararası düzenlemelere tabidir. Ancak 854 sayılı Deniz İş Kanunu ile yönetmelikler arasındaki çelişkiler, uluslararası sözleşmelerin doğrudan uygulanabilirliği ve Yargıtay’ın farklı içtihatları uygulamada ciddi belirsizlikler yaratmaktadır. Bu nedenle, hak kaybı yaşamamak ve doğru bir hukuki değerlendirme yapmak için uzman avukat desteği büyük önem taşır.

Özellikle denizcilik sektöründe yoğun faaliyet gösteren Tuzla, Pendik, Gebze ve İstanbul bölgesinde çalışan gemi adamları, işverenle yaşadıkları uyuşmazlıklarda profesyonel hukuki yardım almadıklarında haklarını tam anlamıyla kullanamayabilmektedir. Fazla mesai alacaklarının hesaplanması, dinlenme sürelerinin ihlali, zorunlu görevlerin kapsamı ve normlar hiyerarşisine aykırı durumların tespiti gibi teknik konular ancak bu alanda deneyimli bir avukat aracılığıyla etkin şekilde çözülebilir.

Dolayısıyla, gemi adamlarının iş ve sosyal haklarının korunması için, ulusal ve uluslararası normların birlikte değerlendirileceği her durumda uzman bir avukatla hareket etmek en güvenilir yoldur.

Read More

Gemi adamlarının ücretlerinin zamanında ödenmemesi, eksik ödenmesi veya hiç ödenmemesi durumlarında başvurabilecekleri hukuki yollar nelerdir?

Giriş

Bu, yazı gemi adamlarının ücretlerinin zamanında ödenmemesi, eksik ödenmesi veya hiç ödenmemesi durumlarında başvurabilecekleri hukuki yolları, sunulan Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi kararları ışığında analiz etmektedir. İncelemeler, gemi adamlarının hem genel iş hukuku hem de deniz hukukuna özgü özel hak ve güvencelere sahip olduğunu göstermektedir. Yazı, bu hakların kullanım yollarını, usuli süreçleri ve görevli mahkeme gibi kritik detayları ortaya koymaktadır.

1. İş Sözleşmesinin Haklı Nedenle Feshi

Yargı kararları, ücretlerin zamanında ve tam olarak ödenmemesini gemi adamı için haklı bir fesih nedeni olarak kabul etmektedir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2022/6018 E. sayılı kararında bu durum, İşçi ücretlerinin tam ve zamanında ödenmemesi 854 sayılı Deniz İş Kanunu’nun 14/II-a. maddesi kapsamında işçiye haklı fesih imkanı verir” şeklinde açıkça ifade edilmiştir.

Bu hak, sadece temel maaş için değil, geniş anlamda ücret olarak kabul edilen tüm ödemeler için geçerlidir. Aynı kararda belirtildiği üzere, “İkramiye, primi, yakacak yardımı, giyecek yardımı, fazla mesai, hafta tatili, genel tatil gibi alacaklarının da ödenmemesi işçiye haklı fesih imkanı verir.”

İş sözleşmesini bu haklı nedene dayanarak fesheden gemi adamı, kıdem tazminatına hak kazanır (Yargıtay 7. HD, 2013/2307 E.). Fesih sonrası, ödenmeyen ücretler ve kıdem tazminatı gibi diğer işçilik alacaklarının tahsili için dava açma yolu açıktır (Yargıtay 9. HD, 2014/17884 E.; Yargıtay 22. HD, 2013/27344 E.).

2. Alacağın Dava ve İcra Yoluyla Tahsili

Gemi adamları, ödenmeyen ücretleri için çeşitli hukuki yollara başvurabilirler:

İcra Takibi ve İtirazın İptali Davası: En sık başvurulan yollardan biri, alacağın tahsili için ilamsız icra takibi başlatmaktır. Çok sayıda kararda, gemi adamlarının bu yola başvurduğu görülmektedir (Yargıtay 11. HD, 2014/5892 E.; Yargıtay 9. HD, 2011/37002 E.). İşverenin takibe itiraz etmesi durumunda ise gemi adamı, itirazın iptali için dava açarak takibin devamını sağlamalıdır. Bu dava, alacağın varlığını ispatlamaya yöneliktir.

Doğrudan Alacak Davası: Gemi adamı, icra takibi başlatmadan doğrudan görevli mahkemede alacak davası açarak da hakkını arayabilir (Yargıtay 7. HD, 2013/6772 E.; Yargıtay 11. HD, 2021/8532 E.). Bu davalarda, ödenmeyen ücretlerin yanı sıra ihtarname masrafları gibi ek giderler de talep edilebilir.

Zorunlu Arabuluculuk: Güncel mevzuat uyarınca, işçi alacaklarına ilişkin dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması bir dava şartıdır. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2023/15527 E. sayılı kararında bu husus, “işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebi ile açılan davalarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır” şeklinde vurgulanmıştır.

3. Deniz Hukukuna Özgü Güvenceler

Gemi adamı alacakları, deniz hukukundan kaynaklanan özel ve güçlü güvencelere sahiptir:

Gemi Üzerinde Kanuni Rehin Hakkı: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/2516 E. sayılı kararında belirtildiği üzere, “gemi alacağı, sahibine, gemi ve eklentisi üzerinde kanuni rehin hakkı verir.” Bu hak, gemi adamına alacağını doğrudan geminin kendisinden tahsil etme imkanı sunar. Bu hakka dayanılarak, “ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi” başlatılabilir. Bu hak, geminin mülkiyeti değişse bile yeni malike karşı ileri sürülebilir (Yargıtay 11. HD, 2012/63 E.).

Deniz Alacağı ve Geminin İhtiyati Haczi: Gemi adamının ücret alacağı, Türk Ticaret Kanunu uyarınca bir “deniz alacağı” niteliğindedir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi’nin 2020/1498 E. sayılı kararında bu durum, “gemi adamlarına, gemide çalışmaları dolayısıyla ödenecek ücretlerle, onlara ödenmesi gereken diğer tutarlara ilişkin istemler, deniz alacağı hakkı verir” şeklinde ifade edilmiştir. Bir alacağın deniz alacağı olması, alacaklıya geminin seferden alıkonulması anlamına gelen “ihtiyati haciz” talep etme hakkı tanır. Bu, işvereni ödeme yapmaya zorlayan son derece etkili bir yoldur.

4. Görevli Mahkeme Sorunu

Uyuşmazlığın çözümünde görevli mahkemenin doğru tespiti, davanın usulden reddedilmemesi için hayati önem taşır. Yargı kararları bu konuda net ayrımlar yapmaktadır:

İş Mahkemeleri: 854 sayılı Deniz İş Kanunu kapsamına giren, yani “Türk Bayrağını taşıyan ve yüz ve daha yukarı grostonilatoluk gemilerde” çalışan gemi adamlarının hizmet sözleşmesinden doğan davalarında görevli mahkeme İş Mahkemesidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2017/2516 E.; Yargıtay 9. HD, 2014/19326 E.).

Genel Mahkemeler (Asliye Hukuk/Ticaret) ve Denizcilik İhtisas Mahkemeleri: Gemi yabancı bayraklı ise veya Deniz İş Kanunu’nun aradığı tonajın altındaysa, uyuşmazlık genel hükümlere (Türk Borçlar Kanunu) tabi olur. Bu durumda görevli mahkeme, uyuşmazlığın niteliğine göre Asliye Hukuk Mahkemesi, Asliye Ticaret Mahkemesi veya Denizcilik İhtisas Mahkemesi olabilir (Yargıtay 20. HD, 2016/2518 E.; Yargıtay 11. HD, 2008/5879 E.).

Sonuç

Yargı kararları, ücreti ödenmeyen gemi adamına geniş ve katmanlı bir hukuki koruma sağlamaktadır. Gemi adamı, durumun niteliğine göre;

İş sözleşmesini haklı nedenle feshederek kıdem tazminatı ve diğer alacaklarını talep edebilir,

Doğrudan icra takibi başlatabilir veya alacak davası açabilir,

Deniz hukukunun sağladığı özel imkanlardan yararlanarak gemi üzerinde kanuni rehin hakkını kullanabilir veya geminin ihtiyati haczini talep edebilir.

İzlenecek hukuki yolun başarısı için, dava açmadan önce zorunlu arabuluculuk sürecinin tamamlanması ve özellikle geminin bayrağı ile tonajı gibi özellikler dikkate alınarak görevli mahkemenin doğru tespit edilmesi kritik öneme sahiptir. Bir makale önerisi.

Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

Gemi adamlarının ücret alacakları, hem iş hukuku hem de deniz ticareti hukuku bakımından özel kurallara tabidir. Ancak süreç, teknik bilgi gerektiren karmaşık prosedürler içermektedir. Yanlış mahkemede dava açılması, arabuluculuk sürecinin eksik yürütülmesi veya icra takibinde usul hataları yapılması, hak kaybına yol açabilir.

Bu nedenle, gemi adamlarının haklarını korumak ve alacaklarını en hızlı şekilde tahsil etmek için uzman bir avukat desteği alınması büyük önem taşır. Özellikle İstanbul, denizcilik sektörünün merkezi konumunda olup; Tuzla, Pendik ve Gebze gibi bölgelerde çok sayıda tersane, gemi işletmecisi ve denizcilik firması faaliyet göstermektedir. Bu bölgelerde çalışan gemi adamları için, deneyimli bir avukat aracılığıyla dava açılması, icra takibi yapılması veya geminin ihtiyati haczinin talep edilmesi çok daha etkili ve güvenli bir süreç sağlar.

Uzman bir avukat desteği, sürecin hem hızlanmasını hem de işveren karşısında gemi adamının haklarının tam olarak korunmasını sağlar.

Read More

Bir gemi adamının ülkesine geri gönderilme (repatriation) hakkı hangi koşullarda doğar ve masrafları kim karşılar?

Bu çalışma, bir gemi adamının ülkesine geri gönderilme (repatriation) hakkının varlığı, bu hakkın hangi koşullarda doğduğu ve masrafların kim tarafından karşılanacağı sorularını, sunulan yargı kararları analizleri ışığında incelemektedir. Analizler, gemi adamının bu hakkının hem Deniz İş Kanunu hem de Türk Ticaret Kanunu kapsamında güvence altına alındığını, ancak hakkın kullanımının belirli usul ve esaslara tabi olduğunu göstermektedir.

Ana Bulgular

Repatriation Hakkının Varlığı: Yargı kararları, gemi adamının ülkesine geri gönderilme hakkının bulunduğunu net bir şekilde teyit etmektedir. Bu hak, Türk Ticaret Kanunu kapsamında “gemi alacaklısı hakkı” ve “deniz alacağı” olarak nitelendirilerek güçlü bir yasal güvenceye kavuşturulmuştur.

Hakkın Doğduğu Durumlar: Hak, genellikle hizmet sözleşmesinin yurt dışında sona ermesiyle ortaya çıkmaktadır. İncelenen kararlara göre bu durumlar; gemi adamının hizmet sözleşmesini haklı nedenle (örneğin ücretlerin ödenmemesi) feshetmesi, hastalanması, yaralanması, geminin batması veya işverenin sözleşmeyi haksız feshetmesi gibi hallerdir.

Masrafların Sorumlusu: Genel kural olarak, ülkeye geri gönderme masraflarını (yol, iaşe vb.) işveren (gemi donatanı, maliki, işleteni veya kiracısı) karşılamakla yükümlüdür.

Prosedürel Şart: Hakkın kullanılabilmesi için kritik bir usul şartı bulunmaktadır. Deniz İş Kanunu’na atıf yapan Yargıtay kararlarına göre, gemi adamının hizmet sözleşmesinin sona ermesinden itibaren bir hafta içinde yurda iade için başvuruda bulunması zorunludur. Bu süreye uyulmaması, hakkın kaybına neden olmaktadır.

İstisnai Durumlar: Gemi adamının kusurundan kaynaklanan durumlarda veya belirli fesih hallerinde (ücretlerin ödenmemesi nedeniyle fesih gibi) işverenin ödediği masrafları geri talep etme hakkı gibi istisnalar mevcuttur.

1. Hukuki Dayanağı ve Niteliği

İncelenen Bölge Adliye Mahkemesi ve Yargıtay kararları, gemi adamının ülkesine geri gönderilme hakkının yasal temelini Türk Ticaret Kanunu’nda bulduğunu göstermektedir. Bu hak, gemi adamının gemideki çalışmasından doğan bir alacak olarak kabul edilmekte ve kanun tarafından özel olarak korunmaktadır.

İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi (2023/435) ve Yargıtay 20. Hukuk Dairesi (2016/2758) kararlarında, TTK’nın 1320. maddesine atıfla bu hakkın bir “gemi alacaklısı hakkı” olduğu vurgulanmıştır. Kararlarda yer alan alıntı şöyledir:Ülkelerine getirilme giderleri ve onlar adına ödenmesi gereken sosyal sigorta katılma payları da içinde olmak üzere, gemi adamlarına, gemide çalıştırılmakta olmaları dolayısıyla ödenecek ücretlere ve diğer tutarlara ilişkin istem hakları…” Bu niteleme, ülkeye iade masraflarının gemi üzerinde kanuni bir rehin hakkı ile güvence altına alındığı ve geminin mülkiyeti değişse bile yeni malike karşı ileri sürülebileceği anlamına gelmektedir. Benzer şekilde, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi (2024/1636) kararı da bu alacağı TTK m. 1352 uyarınca bir “deniz alacağı” olarak tanımlamıştır.

2. Repatriation Hakkının Doğduğu Haller ve Masrafların Sorumluluğu

Yargı kararları, hakkın doğduğu çeşitli senaryoları ve masrafların kime ait olduğunu detaylandırmaktadır:

Haklı Nedenle Fesih: Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin istikrarlı kararlarında (örn: 2010/51135, 2010/48602, 2010/50021), gemi adamının hizmet sözleşmesini yurt dışında haklı bir nedenle (ücretlerinin ödenmemesi gibi) feshetmesi halinde işverenin iade masraflarını karşılamakla yükümlü olduğu belirtilmiştir.“Deniz İş Kanunun 21. ve 23. maddelerine göre hizmet akdinin yurtdışında gemi adamı tarafından haklı nedenle feshedilmesi halinde iş verenin gemi adamını geminin bağlama limanına iade etmekle yükümlü olduğu…”

Haksız Fesih: İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/538 sayılı kararında, işveren tarafından sözleşmesi haksız feshedilen gemi adamının başlangıçta alacağından kesilen yol giderlerinin, mahkeme kararıyla işverenden tahsil edilmesine hükmedilmiştir.

Hastalık, Yaralanma veya Gemi Kazası: İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi (2022/119) kararında, gemi adamının hastalanması veya yaralanması durumunda yurda iade masraflarının talep edilebileceği belirtilmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi (2018/246) kararı ise geminin batması sonrası kurtarılan mürettebatın ülkelerine gönderilme masraflarının donatanın sorumluluğunda olduğunu ortaya koymaktadır.

Sorumluluğun Tespiti (Çıplak Gemi Kirası): İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi (2020/1498), “çıplak gemi kira sözleşmesi” gibi özel durumlarda sorumluluğun gemi malikine değil, gemiyi kiralayan ve işleten kiracıya ait olduğunu TTK m. 1127’ye dayanarak vurgulamıştır.

3. Hakkın Kullanımına İlişkin Sınırlamalar ve İstisnalar

Gemi adamının bu hakkı mutlak değildir ve kullanımı belirli şartlara ve sürelere bağlanmıştır.

Bir Haftalık Başvuru Süresi: Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin birden fazla kararında (2010/51135, 2010/48602, 2010/50021, 2010/50020) altı çizilen en önemli sınırlama, gemi adamının hakkını kullanmak için hizmet sözleşmesinin sona ermesinden itibaren bir hafta içinde başvuruda bulunma zorunluluğudur. Bu sürenin kaçırılması, yurda iade tazminatı talebinin reddine neden olmaktadır.“davacı gemiadamının Deniz İş Kanunu’nun 25/II maddesi uyarınca hizmet akdinin sonra ermesinden sonra bir hafta içinde yurda iadesi için başvuruda bulunmadığından, yurda iade tazminatının sonuç olarak reddine karar verilmesi de isabetlidir.”

İşverenin Masrafları Geri Talep Hakkı: Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin 2013/2307 sayılı kararı, önemli bir istisnayı ortaya koymaktadır. Eğer gemi adamı, sözleşmesini ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle (Deniz İş Kanunu m. 14/II-a) feshetmişse, işveren iade masraflarını ödemekle yükümlü olsa da, sonrasında bu masrafları gemi adamından geri talep etme hakkına sahiptir.

Gemi Adamının Kusuru: İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/53 sayılı kararında, geminin alıkonulmasına kendi kusuruyla (deniz kirliliği) sebep olan başmühendisin, bu süreçteki ücret alacağı talebi “hukukta hiç kimse kendisinin kusuruyla ortaya çıkan bir durumdan dolayı kendi lehine hak talep edemeyeceği” gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu ilke, repatriasyon masrafları için de bir sınırlama teşkil edebilir.

Sonuç

Yargı kararları ışığında, gemi adamının ülkesine geri gönderilme (repatriation) hakkı, hem Deniz İş Kanunu hem de Türk Ticaret Kanunu ile güvence altına alınmış temel bir haktır. Masraflar kural olarak işveren veya gemi işleteni tarafından karşılanır ve bu alacak, gemi üzerinde kanuni rehin hakkı veren bir “gemi alacağı” niteliğindedir. Ancak bu hakkın kullanılabilmesi, Deniz İş Kanunu’nda öngörülen bir haftalık başvuru süresine sıkı sıkıya bağlıdır. Ayrıca, feshin nedenine ve gemi adamının kusur durumuna göre işverenin ödediği masrafları geri talep etme hakkı gibi önemli istisnalar da bulunmaktadır. Bu nedenle, her somut olayda hakkın doğduğu koşullar ve usul şartlarına uyulup uyulmadığı dikkatle değerlendirilmelidir. Bir yazı önerisi.

Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

Gemi adamlarının ülkesine geri gönderilme (repatriation) hakkı, Türk Ticaret Kanunu ve Deniz İş Kanunu ile güvence altına alınmıştır. Ancak bu süreç, özellikle İstanbul limanları ve Tuzla bölgesinde yaşanan uyuşmazlıklarda, karmaşık yargı kararları ve sıkı süre şartları nedeniyle profesyonel destek gerektirir.

Bir haftalık başvuru süresinin kaçırılması, masrafların kimin tarafından karşılanacağı veya işverenin geri talep hakkı gibi hususlar, yanlış bir adımda gemi adamı lehine hak kaybına yol açabilmektedir. Bu nedenle, deniz iş hukuku alanında deneyimli bir avukat, hem gemi adamının hem de işverenin haklarını koruyarak sürecin doğru şekilde yürütülmesini sağlar.

Özellikle Tuzla tersaneleri ve İstanbul’daki diğer limanlarda ortaya çıkan uyuşmazlıklarda, uzman bir avukatın hukuki desteği, hem ulusal mevzuata hem de uluslararası kurallara uygun çözüm elde etmenin en güvenilir yoludur.

Read More

Belirli süreli hizmet sözleşmesiyle çalışan bir gemi adamı, ambargo gibi dışsal bir nedenle sözleşme süresi bitmeden işten ayrılması durumunda sözleşmenin kalan süresine ilişkin ücret (bakiye süre ücreti) talep edebilir mi?

Giriş

Bu çalışma, gemi adamının taahhütlü (belirli süreli) bir hizmet sözleşmesi kapsamında, ambargo gibi kendi kontrolü dışındaki bir nedenle işe başlayamaması veya işi bırakması halinde, sözleşme süresince hak edeceği maaşları talep etme hakkının olup olmadığını yargı kararları ışığında analiz etmektedir. Ayrıca, Deniz İş Kanunu ve ilgili mevzuat çerçevesinde gemi adamlarına tanınan özel ve istisnai haklar da incelenmiştir. Analiz, sözleşmeyi fesheden taraf, feshin gerekçesi ve gemi adamının kusur durumu gibi faktörlerin sonuca etkisini ortaya koymaktadır.

Sözleşmeyi Fesheden Taraf Belirleyicidir: Yargı kararlarına göre, bakiye süre ücreti talebinde en önemli faktör, sözleşmeyi kimin feshettiğidir. Gemi adamının kendisi sözleşmeyi feshettiğinde, kural olarak bakiye süre ücreti talep edememektedir. İşverenin haksız feshi durumunda ise bu talep genellikle kabul edilmektedir.

Kusur Durumu Hak Talebini Engeller: Gemi adamının, geminin sefere çıkmasını engelleyen veya alıkonulmasına neden olan olayda kusurlu bulunması halinde, bu durumdan kaynaklanan ücret ve tazminat talepleri reddedilmektedir. Yargıtay, “hukukta hiç kimse kendisinin kusuruyla ortaya çıkan bir durumdan dolayı kendi lehine hak talep edemez” ilkesini benimsemektedir.

Ambargo Gibi Dış Etkenlerde “Hak ve Nesafet” Uygulaması: Geminin limanda alıkonulması gibi ambargo benzeri durumlarda, gemi adamının kusuru olmaksızın çalışamadığı dönem için bakiye süre ücreti talebi mahkemelerce değerlendirilmektedir. Bu gibi durumlarda Yargıtay’ın, tam ücret yerine “hak ve nesafet kuralları” çerçevesinde bir miktar indirime giderek ödeme yapılmasına karar verdiği görülmüştür.

Uygulanacak Hukukun Tespiti Önemlidir: Gemi adamının çalıştığı geminin Türk veya yabancı bayraklı olması, uyuşmazlığa uygulanacak kanunu (854 sayılı Deniz İş Kanunu veya 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu) ve görevli mahkemeyi (İş Mahkemesi veya Asliye Hukuk/Ticaret Mahkemesi) doğrudan etkilemektedir. Bu ayrım, hakların kapsamını ve talep usulünü değiştirmektedir.

Deniz İş Kanunu’nda Gemi Adamına Tanınan Özel Fesih Hakları: Deniz İş Kanunu, gemi adamına ücretinin ödenmemesi veya geminin 30 günden fazla sefere çıkamaması gibi durumlarda sözleşmeyi haklı nedenle feshetme ve kıdem tazminatı gibi belirli hakları talep etme imkânı tanıyan istisnai düzenlemeler içermektedir.

1. Sözleşmenin Feshi ve Bakiye Süre Ücreti

İncelenen kararlardaki temel ilke, sözleşmeyi fesheden tarafın kimliğidir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2025/94 sayılı kararında bu durum net bir şekilde ortaya konmuştur: “…iş sözleşmesinin davacı işçi tarafından feshedilmesi karşısında davacının 6098 sayılı Kanun’un 438. madde kapsamındaki bakiye süre ücreti tutarında tazminat ve haksız fesih tazminatı taleplerinin reddine karar verilmesi gerekirken…” Bu karar, gemi adamının sözleşmeyi kendisinin sonlandırması halinde, kalan süreye ilişkin ücret talep edemeyeceğini açıkça belirtmektedir. Buna karşılık, işverenin sözleşmeyi süresinden önce haksız olarak feshettiği durumlarda, gemi adamının bakiye süre ücretine hak kazandığına dair çok sayıda karar bulunmaktadır (örn: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi, 2019/1901 E. – 2021/1286 K.).

2. Ambargo Benzeri Durumlar ve Kusurun Etkisi

Kullanıcının sorusuna en yakın senaryo, geminin sefere çıkmasının engellendiği durumlardır. Bu noktada iki önemli karar öne çıkmaktadır:

İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/53 E. – 2019/132 K. sayılı kararı, geminin deniz kirliliği nedeniyle ABD’de alıkonulmasını ele almıştır. Mahkeme, bu olayın meydana gelmesinde gemi adamının kusurlu olduğuna hükmetmiş ve bu nedenle ücret talebini reddetmiştir. Karardaki şu ifade, mahkemelerin bakış açısını özetlemektedir:”…hukukta hiç kimse kendisinin kusuruyla ortaya çıkan bir durumdan dolayı kendi lehine hak talep edemeyeceğinden davacının kendi kusuru ile meydana gelen deniz kirliliği olayının sonuçlarına bağlı olarak herhangi bir talepte bulunamayacağı kanaatine varıldığından, bu kanaat ışığında davanın reddi yönünde hüküm kurmak gerekmiştir.”

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2012/3064 E. – 2013/3367 K. sayılı kararı ise geminin limanda el konularak sefere çıkmasının engellenmesi durumunda, gemi adamının kusuru olmaksızın çalışamadığı döneme ilişkin bakiye ücret talebini incelemiştir. Yargıtay, bu durumda bakiye ücretin tamamının değil, “hak ve nesafet kuralları göz önüne alınarak” indirimli bir tutarın ödenmesine karar vermiştir.

Bu iki karar birlikte değerlendirildiğinde, ambargo gibi dışsal bir nedenle gemi adamının çalışamaması durumunda; eğer olayda gemi adamının bir kusuru yoksa, hakkaniyet ölçüsünde bir bakiye süre ücreti talep etme ihtimalinin bulunduğu, ancak kusurlu ise hiçbir hak talep edemeyeceği anlaşılmaktadır.

3. Gemi Adamlarına Tanınan Diğer İstisnai Haklar

Yargı kararları, 854 sayılı Deniz İş Kanunu’nun gemi adamlarına bazı özel korumalar sağladığını göstermektedir. Bunlardan bazıları şunlardır:

Ücretin Ödenmemesi Halinde Fesih Hakkı: Ücretin kanun veya sözleşme hükümlerine göre ödenmemesi, gemi adamına sözleşmeyi derhal feshetme hakkı tanır (Deniz İş Kanunu md. 14/II-a). Bu durumda gemi adamı kıdem tazminatına da hak kazanabilir (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2016/20894 E. – 2020/8119 K.).

Geminin Seferden Kaldırılması: Geminin herhangi bir nedenle 30 günden fazla sefere çıkamaz hale gelmesi, hem işverene hem de gemi adamına sözleşmeyi feshetme hakkı verir (Deniz İş Kanunu md. 14/III-b). Bu hüküm, uzun süreli bir ambargo durumunda gemi adamının sözleşmeyi sonlandırması için yasal bir zemin oluşturabilir.

Gemi Alacağı Hakkı: Gemi adamlarının ücret ve diğer alacakları, kanun gereği “gemi alacağı” sayılır ve bu alacaklar gemi üzerinde kanuni bir rehin hakkı doğurur. Bu durum, gemi adamının alacaklarını diğer alacaklılara göre öncelikli olarak tahsil etmesini sağlayan önemli bir güvencedir (İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi, 2022/1124 E. – 2022/1155 K.).

Sonuç

Mevcut yargı kararları ışığında, bir gemi adamının ambargo nedeniyle taahhütlü sözleşmesi başlamadan işten ayrılması durumunda, sözleşme süresince maaşlarını (bakiye süre ücreti) talep etmesi oldukça zordur. Zira kural olarak, sözleşmeyi kendisi fesheden işçi bakiye süre ücretine hak kazanamamaktadır.

Ancak bu durumun istisnaları mevcuttur. Eğer ambargo durumu, işverenin bir eylemi veya ihmali sonucu ortaya çıkmışsa ya da işveren bu süreçte gemi adamına karşı yükümlülüklerini (örneğin işe başlatma) yerine getiremiyorsa, gemi adamının durumu “işverenin temerrüdü” veya “haklı nedenle fesih” olarak değerlendirilebilir. Gemi adamının olayda hiçbir kusurunun bulunmadığı ve geminin sefere çıkmasının imkansız hale geldiği durumlarda, Yargıtay’ın “hak ve nesafet” ilkesi uyarınca kısmi bir ödemeye hükmetme olasılığı bulunmaktadır.

Sonuç olarak, böyle bir talepte bulunacak bir gemi adamının davasının başarısı; ambargonun nedenlerini, gemi adamının olaydaki kusur durumunu, sözleşmenin işveren tarafından fiilen imkansız hale getirilip getirilmediğini ve uygulanacak hukukun (Deniz İş Kanunu veya Borçlar Kanunu) hükümlerini detaylı bir şekilde ispatlamasına bağlı olacaktır. Bir yazı önerisi.

Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

Gemi adamlarının taahhütlü hizmet sözleşmeleri, Deniz İş Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu çerçevesinde özel düzenlemelere tabidir. Ambargo, sefer iptali veya işverenin yükümlülüklerini yerine getirmemesi gibi durumlarda doğacak hakların korunması teknik bilgi ve deneyim gerektirir. Özellikle bakiye süre ücreti, kıdem tazminatı, gemi alacağı ve gemi üzerinde kanuni rehin hakkı gibi konularda hukuki süreçler karmaşık olabilir. Bu nedenle İstanbul, Tuzla, Pendik, Maltepe, Tepeören, Gebze ve Çayırova gibi bölgelerde yaşayan kişilerin alanında uzman bir avukat ile çalışması büyük önem taşır. Avukat desteği; dava dilekçelerinin hazırlanması, delillerin toplanması, icra işlemleri ve tazminat taleplerinin takibinde hak kayıplarını önler. Profesyonel avukat desteği, hem iş hukuku hem de deniz hukuku kapsamındaki uyuşmazlıkların doğru yönetilmesini sağlar.

Read More

Navlun sözleşmesi türlerine göre uyuşmazlıklar nasıl çözülür?

Giriş

Bu çalışma, navlun sözleşmesi türlerine göre uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin mahkeme kararlarının analizini sunmaktadır. İncelemeler, uyuşmazlıkların çözümünde öncelikli olarak taraflar arasındaki sözleşmesel düzenlemelerin, özellikle tahkim ve yetki şartlarının belirleyici olduğunu göstermektedir. Yazılı bir sözleşmenin bulunmadığı durumlarda ise konişmento hükümleri ve taşıma türüne göre uygulanacak ulusal (Türk Ticaret Kanunu – TTK) ve uluslararası mevzuat (CMR, Montreal Konvansiyonu vb.) esas alınmaktadır. Rapor, bu çözüm yollarını ana bulgular ve detaylı analiz başlıkları altında incelemektedir.

Tahkim ve Yetki Şartlarının Önceliği: İncelenen kararlarda en sık rastlanan bulgu, navlun sözleşmelerinde yer alan tahkim ve yetki şartlarının mahkemeler tarafından öncelikli olarak dikkate alındığıdır. Taraflar uyuşmazlığın çözümü için belirli bir ülkenin hukukunu ve tahkim merkezini (özellikle Londra Tahkimi) veya yabancı bir mahkemeyi yetkili kılmışsa, Türk mahkemeleri görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermektedir.

Konişmentonun Belirleyiciliği: Taraflar arasında yazılı bir navlun sözleşmesi bulunmadığında, konişmento, taşıyan ile taşıtan/gönderilen arasındaki hukuki ilişkiyi düzenleyen temel belge haline gelmektedir. Konişmentoda yer alan yetki, zamanaşımı ve sorumlulukla ilgili hükümler, uyuşmazlığın çözümünde doğrudan uygulanmaktadır.

Taşıma Türüne Göre Farklılaşan Hukuki Rejim: Uyuşmazlığın çözümünde taşımanın türü (deniz, kara, hava) kritik öneme sahiptir. Deniz yolu taşımalarında TTK hükümleri, uluslararası kara yolu taşımalarında CMR Konvansiyonu, hava yolu taşımalarında ise Montreal veya Varşova Konvansiyonları uygulanmakta ve mahkemeler, doğru hukuki rejimin tespit edilmesine özellikle dikkat etmektedir.

Sık Görülen Uyuşmazlık Konuları: Davalar genellikle ödenmeyen navlun bedeli, konteyner gecikme ücreti (demuraj), yük hasarı/zıyaı ve teslim şeklinden (FOB, CIF, EXW vb.) kaynaklanan sorumlulukların belirlenmesi etrafında yoğunlaşmaktadır.

Tarafların Sıfatlarının Tespiti: Uyuşmazlıkların çözümünde, davaya taraf olanların “taşıyan”, “taşıtan”, “gönderilen” veya “fiili taşıyan” gibi sıfatlarının doğru bir şekilde tespit edilmesi, borç ve sorumlulukların kime ait olduğunun belirlenmesi açısından esastır.

1. Uyuşmazlık Çözüm Yönteminin Belirlenmesi: Tahkim ve Yetki Şartları

Yargı kararları, navlun sözleşmelerinde tarafların iradesine üstünlük tanındığını açıkça göstermektedir. Özellikle uluslararası nitelik taşıyan sözleşmelerde, tarafların uyuşmazlıkların çözümü için tahkimi veya belirli bir ülke mahkemesini yetkili kılması sıkça rastlanan bir durumdur. Mahkemeler, bu tür şartların varlığı halinde davayı esastan incelemeksizin usulden reddetmektedir.

Tahkim Şartı: Birçok kararda, sözleşmede yer alan tahkim şartı nedeniyle mahkemelerin görevsizlik kararı verdiği görülmektedir. İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi, bir kararında şu tespiti yapmıştır: “...her iki tarafın kabulünde olan navlun sözleşmesinin koşullarına ilişkin 25/04/2018 ilişkin bağlama notunun 43.maddesinde uyuşmazlıklar için Londra/ tahkim şartının kabul edildiği anlaşıldığından, davalının tahkim itirazının yerinde olduğu kanaatine varılmakla, tahkim itirazının kabulü ile navlun sözleşmesindeki tahkim klozundan dolayı mahkememizin görevsizliğinden nedeniyle davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir (2020/206 E., 2021/219 K.). Benzer şekilde, Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi de elektronik posta yoluyla yapılan sözleşmedeki “Müşterek Avarya ve Tahkim Londra’da yapılacaktır-İngiliz Hukuku uygulanacaktır” hükmünü geçerli bir tahkim şartı olarak kabul etmiştir (2015/776 E., 2016/682 K.).

Yetki Şartı: Tahkime benzer şekilde, konişmentoda yer alan ve yabancı bir mahkemeyi münhasıran yetkili kılan hükümler de bağlayıcı kabul edilmektedir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nin bir kararında, “Konişmentonun arka yüzünde yer alan 26. maddesinde açıkça konişmentonun İngiliz Hukukuna göre yorumlanacağı ve konişmentodan kaynaklanan tüm uyuşmazlıklarda Londra Yüksek Mahkemesi’nin münhasıran yetkili olacağı düzenlenmiş olup, bu durumda iş bu davada da münhasıran Londra Yüksek Mahkemelerinin yetkili olduğunun kabulü gerekir” denilerek yerel mahkemenin yetkisizlik kararı onanmıştır (2019/785 E., 2019/738 K.).

2. Navlun Sözleşmenin Yokluğunda Konişmentonun Rolü

Taraflar arasında detaylı bir yazılı navlun sözleşmesi bulunmadığı durumlarda, konişmento bir ispat aracından öteye geçerek sözleşmenin kendisi gibi işlev görür. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi bu durumu şöyle ifade etmiştir: TTK 1237. maddesine göre taşıyan ile taşıtan arasındaki hukuki ilişkiler navlun sözleşmesi hükümlerine tabiidir. Ancak arada yazılı bir navlun sözleşmesinin bulunmaması halinde konişmento taşıyan ile taşıtan arasındaki hukuki ilişkide belirleyici duruma gelmektedir.” (2020/329 E., 2021/779 K.). Bu nedenle, konişmentoda yer alan zamanaşımı süresi, sorumluluk sınırlamaları ve yetki şartları gibi hükümler, uyuşmazlığın çözümünde doğrudan esas alınır.

3. Taşıma Türüne Göre Uygulanacak Hukuk

Uyuşmazlığın çözümünde, taşımanın yapıldığı vasıta belirleyici bir faktördür.

Deniz Taşımacılığı: Bu alandaki uyuşmazlıklar ağırlıklı olarak Türk Ticaret Kanunu (TTK) çerçevesinde çözülmektedir. Demuraj alacakları (TTK 1174, 1203, 1207), taşıyanın özen yükümlülüğü (İzmir 5. ATM, 2022/490 E.), hasar bildirim süreleri (TTK 1185) ve FIOS (Free In/Out Stow) gibi özel kayıtların yorumlanması (İstanbul 17. ATM, 2019/120 E.) gibi konular TTK hükümlerine göre değerlendirilir.

Kara Taşımacılığı: Uluslararası kara yolu taşımalarından doğan uyuşmazlıklarda, mahkemeler öncelikli olarak CMR Konvansiyonu hükümlerini uygulamaktadır. Taşıyıcının sorumluluğu, sorumluluktan kurtulma halleri ve tazminat hesaplamaları CMR’nin ilgili maddelerine (örn. Madde 17) göre yapılır. Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi’nin belirttiği gibi, “…taraflar arasındaki taşıma uluslararası olarak yapıldığından uyuşmazlığın çözümünde taraflar arasındaki sözleşme ile CMR Konvansiyonu hükümleri değerlendirilerek çözüme gidilmiştir.” (2021/649 E., 2022/1002 K.).

Hava Taşımacılığı: Hava yoluyla yapılan taşımalarda ise Montreal veya Varşova Konvansiyonları uygulanır. Mahkemeler, uyuşmazlığa konu taşımanın yapıldığı ülkelerin hangi konvansiyona taraf olduğunu tespit ederek doğru hukuki rejimi belirlemek zorundadır (İstanbul BAM 14. HD, 2018/45 E., 2018/650 K.).

4. Sık Karşılaşılan Uyuşmazlık Konuları ve Çözüm Yaklaşımları

Navlun ve Ek Masrafların Ödenmesi: TTK’ya göre navlun borçlusu kural olarak taşıtandır (TTK m. 1200). Ancak satış sözleşmesindeki FOB (Free On Board) gibi teslim şekilleri, navlun ödeme yükümlülüğünün fiilen alıcıya ait olduğunu gösterebilir. Yargıtay bir kararında, faturada ve gümrük beyannamesinde yer alan “FOB” ibaresinin, navlun ücretlerinin alıcıya ait olduğunu kanıtladığını kabul etmiştir (11. HD, 2013/17224 E., 2014/6849 K.).

Konteyner Gecikme Ücreti (Demuraj): Demuraj taleplerinin geçerliliği için öncelikle taraflar arasında bu konuda bir anlaşma olması gerekir. Ancak anlaşma olmasa dahi, TTK m. 1203 uyarınca gönderilenin yükü teslim almasıyla birlikte konşimentodan doğan tüm borçları üstlendiği kabul edilir ve bu borçlara konteynerin iadesi de dahildir. Yükün teslim alınmaması halinde ise sorumluluk taşıtana aittir (TTK m. 1207/1).

Yük Hasarı ve Ziyaı: Taşıyanın yük hasarından sorumluluğu kusur esasına dayanır. Davacının, hasarın taşıma sırasında ve taşıyanın sorumluluğu altındayken meydana geldiğini ispatlaması gerekir. Ayrıca, hasarın en geç teslim anında taşıyana usulüne uygun olarak yazılı bildirilmesi (TTK m. 1185) hak kaybını önlemek için kritik bir usuli şarttır (İstanbul 17. ATM, 2017/151 E., 2019/288 K.).

Sonuç

Navlun sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü, çok katmanlı ve teknik bir hukuki değerlendirme gerektirmektedir. İncelenen yargı kararları, çözüm sürecinin ilk adımının tarafların iradelerini yansıtan sözleşme, tahkim ve yetki şartlarının tespiti olduğunu ortaya koymaktadır. Bu tür şartların varlığı, davaların esasına girilmeden usulden sonuçlanmasına neden olmaktadır. Sözleşmesel düzenlemelerin bulunmadığı hallerde ise konişmento hükümleri ve taşıma türüne (deniz, kara, hava) özgü ulusal ve uluslararası mevzuat (TTK, CMR vb.) devreye girmektedir. Uyuşmazlığın doğru bir şekilde çözülebilmesi için tarafların sıfatlarının (taşıyan, taşıtan), teslim şeklinin (FOB, CIF vb.) ve uyuşmazlığa konu olan yükümlülüğün (navlun, demuraj, hasar) dikkatle analiz edilmesi zorunludur. Bir yazı önerisi.

Neden Tuzla Avukat Desteği Gerekli?

Navlun sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar, hem ulusal hem de uluslararası boyutta karmaşık hukuki düzenlemeler içermektedir. Tahkim şartlarının yorumlanması, konişmento hükümlerinin geçerliliği, CMR veya Montreal Konvansiyonu gibi uluslararası metinlerin uygulanması gibi konular uzmanlık gerektirir.

Özellikle Tuzla, Pendik, Kartal, Maltepe, Gebze ve çevresinde denizcilik ve lojistik sektörünün yoğunluğu, bu bölgelerde faaliyet gösteren şirketler için uyuşmazlık riskini artırmaktadır. Bu nedenle, tarafların hak kaybına uğramaması için Tuzla avukat desteği hayati önem taşır.

Bir Tuzla deniz ticareti avukatı, navlun sözleşmesi, konişmento ve taşıma rejimleri konusunda hem Türk Ticaret Kanunu hem de uluslararası konvansiyonlar çerçevesinde doğru hukuki stratejiyi belirleyebilir. Ayrıca, icra takibi, demuraj talepleri, navlun alacaklarının tahsili ve yük hasarına ilişkin davalarda hızlı ve etkin çözüm sağlayabilir.

Sonuç olarak, karmaşık ve teknik nitelikli navlun uyuşmazlıklarının çözümünde, uzman bir Tuzla avukat ile çalışmak, şirketlerin mali kayıplarını en aza indirmek ve süreci güvenle yönetmek açısından en doğru yoldur.

Read More

Yargı Kararları Işığında Gemilerde Yaşanan İş Kazalarında İzlenmesi Gereken Hukuki Yollar Nelerdir?

Giriş

Gemilerde yaşanan iş kazaları, denizcilik sektörünün kendine özgü çalışma koşulları, farklı hukuki düzenlemelerin kesişim noktasında yer alması ve uluslararası nitelik taşıyabilmesi nedeniyle karmaşık bir hukuki süreç barındırır. Kazaya uğrayan gemi adamı veya hak sahiplerinin haklarını tam ve eksiksiz bir şekilde alabilmesi, doğru hukuki adımların zamanında atılmasına bağlıdır. Bu çalışma, Yargıtay, Bölge Adliye Mahkemeleri ve İlk Derece Mahkemeleri tarafından verilmiş çeşitli kararları analiz ederek, gemilerdeki iş kazaları sonrasında mağdurların izlemesi gereken hukuki yol haritasını ortaya koymaktadır. Çalışma, olayın tespiti, sorumluların belirlenmesi, dava süreçleri ve tazminat talepleri gibi temel aşamaları, yargı kararlarından önemli alıntılarla destekleyerek kapsamlı bir bakış açısı sunmayı amaçlamaktadır.

İncelenen mahkeme kararları, gemilerde yaşanan bir iş kazası sonrasında izlenmesi gereken hukuki sürecin çok aşamalı ve farklı hukuki disiplinleri içeren bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Süreç, temel olarak aşağıdaki adımları içermektedir:

1. Gemide Yaşanan İş Kazasının Tespiti ve Kurumsal Bildirimler

Hukuki sürecin ilk ve en temel adımı, yaşanan olayın hukuken bir “iş kazası” olarak nitelendirilmesidir. Bu tespit, sonraki tüm hak taleplerinin zeminini oluşturur.

SGK Süreci: 5510 sayılı Kanun uyarınca, işverenin kazayı derhal kolluk kuvvetlerine ve en geç üç iş günü içinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) bildirme yükümlülüğü vardır. SGK’nın olayı iş kazası olarak kabul etmemesi durumunda, mağdurun İş Mahkemesi’nde “iş kazasının tespiti davası” açması gerekir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin vurguladığı gibi, “Kurumca hak sahiplerine gelir bağlanabilmesi öncelikle zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası niteliğinde olduğunun yöntemince saptanmış olmasına bağlıdır. Bu yön davada öncelikle açıklığa kavuşturulması gereken ön sorundur” (Yargıtay-21. HD-2012/8768-2012/8739).

Tespit Davası: İş kazası tespiti davası, SGK’nın yanı sıra işverene karşı da açılır ve bu dava, açılacak tazminat davaları için bekletici mesele yapılabilir.

2. Görevli Mahkeme ve Dava Türleri

Kazanın niteliğine ve talep edilen haklara göre başvurulacak mahkeme ve dava türü değişiklik gösterir.

İş Mahkemeleri: Gemi adamının işverenine karşı açacağı maddi ve manevi tazminat davaları, hizmet akdinden kaynaklandığı için kural olarak İş Mahkemelerinde görülür. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, deniz çalışanları için genel İş Kanunu yerine 854 sayılı Deniz İş Kanunu hükümlerinin uygulanmasıdır. Bu kanun, fazla mesai hesaplaması gibi konularda farklı düzenlemeler içerir (Yargıtay-9. HD-2024/13121-2025/344).

Asliye Ticaret Mahkemeleri: Uyuşmazlık, geminin sigorta poliçesinden kaynaklanıyorsa (örneğin, işveren mali mesuliyet sigortası) veya Türk Ticaret Kanunu (TTK) kapsamında bir deniz kazası (çatma vb.) söz konusu ise görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesi olabilir.

Ceza Mahkemeleri: Kaza, taksirle yaralama veya ölüme sebebiyet verme gibi bir suç teşkil ediyorsa, sorumlular hakkında ceza davası açılır. Ceza davasında verilen karar ve toplanan deliller, özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusundaki tespitler, hukuk mahkemesindeki tazminat davası için güçlü bir delil niteliği taşır (BAM-İstanbul 13. HD-2024/601-2024/1697).

3. Sorumluların Belirlenmesi ve Kusur Oranları

Tazminatın kime yöneltileceği ve miktarının ne olacağı, sorumluların ve kusur oranlarının doğru tespitine bağlıdır.

Sorumlular: Gemi adamının işvereni, gemi donatanı, işleteni ve varsa alt işveren, kazadan dolayı müteselsilen (birlikte) sorumlu olabilirler. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi kararına göre, “Birden çok kimsenin birlikte neden oldukları zarardan sorumluluklarını düzenleyen Borçlar Kanunu’nun 50. maddesi… uyarınca” davacı, zararın tamamını bu sorumlulardan herhangi birinden veya tamamından talep edebilir (Yargıtay-21. HD-2011/9404-2012/18483).

Kusur Tespiti: Mahkemeler, kazanın oluşumunda işverenin iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alıp almadığını, gemi adamının bir kusuru olup olmadığını ve kaçınılmazlık faktörünün etkisini belirlemek için uzman bilirkişi raporlarına başvurur.

4. Talep Edilebilecek Haklar ve Tazminatlar

Maddi Tazminat: Yaralanma halinde tedavi giderleri, geçici ve kalıcı iş göremezlik nedeniyle oluşan kazanç kayıplarını kapsar. Ölüm halinde ise ölenin desteğinden yoksun kalanlar (eş, çocuk, anne-baba) için destekten yoksun kalma tazminatı ve cenaze giderleri talep edilebilir.

Manevi Tazminat: Kazazedenin veya ölüm halinde yakınlarının duyduğu acı, elem ve üzüntüyü hafifletmek amacıyla talep edilir. Hâkim, “ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı” gibi unsurları dikkate alarak hakkaniyete uygun bir miktar belirler (Yargıtay-21. HD-2011/9404-2012/18483).

SGK Tarafından Yapılan Ödemeler: SGK tarafından bağlanan iş göremezlik geliri veya ölüm aylığının ilk peşin sermaye değeri, mükerrer ödemeyi önlemek amacıyla hesaplanan maddi tazminattan düşülür.

Gemi Alacağı ve Kanuni Rehin Hakkı: Deniz İş Kanunu ve TTK uyarınca, iş kazasından kaynaklanan tazminat alacakları “gemi alacağı” niteliğindedir. Bu, alacaklıya gemi üzerinde kanuni rehin hakkı tanır ve alacağın tahsilini güvence altına alan çok önemli bir haktır. Mahkemeden “gemi üzerine davacı lehine kanuni rehin hakkı tanınmasına” karar verilmesi talep edilebilir (Adana BAM-9. HD-2019/1839-2022/615).

5. Dava Sürecindeki Usuli İşlemler

Arabuluculuk: Ticari davalar ve iş davalarından kaynaklanan bazı alacak ve tazminat talepleri için dava açmadan önce arabulucuya başvurmak bir “dava şartıdır”. Arabuluculuk sürecinin tamamlanmaması, davanın usulden reddine neden olur (İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi-2024/230-2024/264).

İstinaf ve Temyiz: İlk derece mahkemesi kararlarına karşı Bölge Adliye Mahkemesi’ne (istinaf) ve oradan da belirli parasal sınırları aşan uyuşmazlıklar için Yargıtay’a (temyiz) başvurulabilir.

İncelenen kararlar, gemi iş kazalarında hukuki sürecin sadece maddi bir tazminat talebinden ibaret olmadığını, aynı zamanda karmaşık bir usul ve ispat prosedürü içerdiğini ortaya koymaktadır.

Hukuki Çerçevenin Çok Katmanlılığı: Bir gemi kazası, aynı anda hem Deniz İş Kanunu (hizmet sözleşmesi), hem Türk Ticaret Kanunu (gemi donatanının sorumluluğu, gemi alacağı), hem Borçlar Kanunu (haksız fiil, manevi tazminat), hem Sosyal Güvenlik Hukuku (iş kazası tespiti, rücu davaları) hem de Ceza Hukukunu (taksirle yaralama/öldürme) ilgilendirebilmektedir. Bu durum, mağdurların haklarını ararken hangi kanuna dayanacaklarını ve hangi mahkemeye başvuracaklarını doğru belirlemelerini zorunlu kılmaktadır.

İspat Yükü ve Bilirkişinin Rolü: Davaların seyrini büyük ölçüde deliller ve özellikle bilirkişi raporları belirlemektedir. İşverenin iş güvenliği yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği, İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi kararında belirtildiği gibi “acil müdahale durumlarında nasıl hareket edileceğinin önceden belirlenmesi, bu kapsamda verilecek eğitimlerin uygun tatbikat senaryoları dahilinde periyodik olarak yaptırılarak… içselleştirilmesinin sağlanması gerektiği” gibi somut kriterlerle denetlenmektedir (ilkDerece-İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi-2015/463-2019/443). Kusur oranlarının, maluliyet derecesinin ve tazminat miktarının hesaplanmasında bilirkişi raporları kilit rol oynamaktadır.

Usul Hukukunun Belirleyiciliği: Davanın esasına girilebilmesi dahi usuli kurallara sıkı sıkıya bağlıdır. Arabuluculuğa başvurulmaması, harçların eksik yatırılması, davanın yanlış mahkemede açılması (görevsizlik) veya davacının talebini aşan bir hüküm kurulması (taleple bağlılık ilkesinin ihlali) gibi usuli hatalar, hak kaybına veya yargılamanın uzamasına neden olabilmektedir.

Sonuç

Gemilerde yaşanan iş kazaları sonrasında izlenmesi gereken hukuki yol, bütüncül bir strateji gerektiren, dikkatli ve bilinçli adımlar atılmasını zorunlu kılan bir süreçtir. Özetle, kazazede veya hak sahipleri şu adımları izlemelidir:

Derhal Tespit ve Bildirim: Kazanın bir “iş kazası” olduğunun SGK nezdinde tespitini sağlamak veya bu mümkün olmazsa mahkemede tespit davası açmak.

Doğru Hukuki Zemin ve Mahkeme Seçimi: Uyuşmazlığın niteliğine göre Deniz İş Kanunu, TTK veya genel hükümlere dayanarak görevli olan İş Mahkemesi veya Ticaret Mahkemesi’nde dava açmak.

Kapsamlı Sorumluluk Tespiti: Sadece işvereni değil, donatan, işleten gibi tüm müteselsil sorumluları davaya dahil etmek.

Tüm Hakların Talep Edilmesi: Maddi ve manevi tazminat, destekten yoksun kalma tazminatı gibi tüm hakları talep ederken, alacağı güvence altına almak için “gemi üzerine kanuni rehin hakkı” tesisini de istemek.

Delillerin Toplanması: Kusur ve maluliyet oranlarını belirleyecek uzman bilirkişi raporları alınmasını sağlamak ve varsa ceza davası dosyasını delil olarak sunmak.

Usuli Yükümlülüklere Riayet: Arabuluculuk, harçlar, dava açma süreleri gibi usuli gerekliliklere titizlikle uymak.

Bu çok aşamalı ve karmaşık süreç, denizcilik hukuku alanında uzman bir hukuki yardım almayı kaçınılmaz kılmaktadır. Yargı kararları, doğru adımlar atıldığında mağdurların haklarını etkin bir şekilde koruyabildiğini, ancak usuli veya esasa ilişkin hataların ciddi hak kayıplarına yol açabildiğini net bir şekilde göstermektedir. Bir makale önerisi.

Neden Tuzla Avukat Desteği Gerekli?

Tuzla, Türkiye’nin en önemli gemi inşa ve bakım-onarım merkezlerinden biri olup, aynı zamanda yoğun deniz trafiğine sahip bölgelerden biridir. Bu nedenle, Tuzla’da görev yapan avukatlar, hem Deniz İş Kanunu hem Türk Ticaret Kanunu hem de uluslararası denizcilik hukuku konularında özel bilgi ve tecrübeye sahiptir. Gemilerde yaşanan iş kazaları, yalnızca iş hukuku perspektifinden değil; deniz ticareti, sigorta, sosyal güvenlik ve ceza hukuku boyutlarıyla birlikte değerlendirilmelidir.

Tuzla’da faaliyet gösteren denizcilik hukuku deneyimli avukatlar:

Bölgedeki tersaneler, gemi işletmeleri ve sigorta şirketleri ile ilgili yerel uygulamaları yakından bilir.

SGK, liman başkanlığı, denizcilik idaresi gibi kurumlarla sürecin hızlı yürütülmesi için doğru iletişim kanallarını kullanır.

“Gemi üzerine kanuni rehin hakkı” gibi denizcilik sektörüne özgü hukuki güvenceleri etkin şekilde uygular.

Hem uluslararası denizcilik sözleşmelerinin hem de yerel mevzuatın kesişim noktasında doğabilecek ihtilafları önceden öngörerek stratejik adımlar atar.

Bu nedenle, gemilerde yaşanan iş kazaları sonrasında hak kaybı yaşamamak ve süreci en kısa sürede sonuçlandırmak için, İstanbul, Tuzla avukat, Pendik avukat, Kartal avukat, Maltepe avukat, Gebze avukat, Aydınlı avukat, Orhanlı avukat, Tepeören avukat, Darıca avukat, Bayramoğlu avukat veya Çayırova avukat, Şekerpınar avukat, Güzelyalı avukat gibi bölgelerde Tuzla’da denizcilik hukuku alanında uzman bir avukattan profesyonel destek almak büyük önem taşır.

Read More

Gemilerin İhtiyati Haczinde Teminatın Miktarı, İadesi ve Riskleri


Giriş

Bu çalışma, gemilerin ihtiyati haczi sürecinde teminatın rolünü, hukuki dayanaklarını ve pratik sonuçlarını analiz etmek amacıyla hazırlanmıştır. Dahası Gemilerin İhtiyati Haczinde Teminatın Miktarı, İadesi ve Riskleri ele alınacaktır. Gemi ticareti ve deniz hukukunun doğası gereği, bir geminin seferden alıkonulması hem alacaklı için güçlü bir güvence hem de borçlu için ciddi bir ekonomik kayıp riski taşır. Bu dengeyi kurmak amacıyla Türk Ticaret Kanunu (TTK) ve ilgili mevzuat, hem ihtiyati haciz talep eden alacaklıdan hem de haczedilen gemiyi serbest bırakmak isteyen borçludan teminat alınmasını düzenlemiştir. Çalışma, teminatın zorunlu olup olmadığı, ne kadar yatırılacağı, ne zaman iade edileceği ve teminatın kaybedilme (“yanma”) riskleri gibi temel konuları, sağlanan hukuki kaynaklar ışığında inceleyecektir.

A. İhtiyati Haciz Talep Eden Alacaklının Teminat Yükümlülüğü

İhtiyati haciz talep eden alacaklı için teminat yatırmak zorunludur. Bu teminat, haksız bir haciz durumunda borçlunun uğrayabileceği zararları güvence altına almayı amaçlar.

Miktar: Türk Ticaret Kanunu, bu teminat için sabit (maktu) bir tutar belirlemiştir. Buna göre “deniz alacağını teminat altına almak üzere ihtiyati haciz kararı verilmesini isteyen alacaklının, kural olarak, 10.000 ÖÇH [Özel Çekme Hakkı] tutarında teminat vermesi zorunludur.”

Uygulamadaki Önemi: Bu teminatın yatırılması, mahkemenin talebi esastan incelemesinin ön koşulu haline gelmiştir. Özetle mahkemenin dosyanın kapağını kaldırması için bu teminatın yatırıldığını tespit etmesi gereklidir.” Teminat yatırılmazsa talep reddedilir.

İstisna: Bu zorunluluğun önemli bir istisnası bulunmaktadır. Kanun’un 1320’nci maddesinin bendinde düzenlenen gemi adamı alacakları teminattan muaftır”

Teminat Miktarının Artırılması: Başlangıçta yatırılan 10.000 ÖÇH’lik teminat, borçlunun potansiyel zararını karşılamaya yetmeyebilir. Bu durumda borçlu, mahkemeden teminatın artırılmasını talep edebilir. Ek teminat süresinde yatırılmazsa, ihtiyati haciz kararı kendiliğinden kalkar.”

B. Haczedilen Gemiyi Serbest Bırakmak İçin Borçlunun Teminat Yatırması

Bu, borçlu için bir zorunluluk değil, gemisini ticari faaliyetlerine döndürmek için kullanabileceği bir haktır. Borçlu veya gemi maliki, teminat göstererek geminin serbest kalmasını sağlayabilir.

Miktar: Gösterilecek teminatın miktarı, alacak talebine ve geminin değerine bağlıdır. Deniz alacağının miktarı, geminin değerini geçerse, geminin değeri kadar; geçmezse alacak miktarı kadar teminat yatırılarak, geminin üzerindeki ihtiyatî haciz kaldırılarak teminata aktarılır. Dolayısıyla teminat, deniz alacağının tamamı, faiz ve giderleri kapsayacak miktarda olmalı, ancak hiçbir durumda geminin değerini aşmamalıdır.

Teminatın Türü: Borçlunun göstereceği teminatın cinsi, başvurulan yola göre değişebilir. TTK m. 1370’e göre geminin sadece serbest bırakılması (haczin teminata kaydırılmadan) için gemi değerini karşılayan nakit para; icra memuru tarafından kabul edilecek taşınmaz rehni, gemi ipoteği veya itibarlı bir banka kefaleti” gösterilebilir. TTK m. 1371’e göre haczin tamamen kaldırılıp teminata dönüştürülmesi için ise “nakit para” veya “banka teminat mektubu gibi nakde dönüştürmesi kolay teminatlar” tercih edilmektedir.

C. Teminat Ne Zaman İade Edilir?

Teminatın iadesi, hangi tarafın yatırdığına ve davanın seyrine göre değişir.

Alacaklının Yatırdağı Teminatın İadesi: Alacaklı, açtığı davada haklı çıkar ve ihtiyati haczin yerinde olduğuna karar verilirse, yatırdığı teminat kendisine iade edilir. Bu konuda açık bir düzenleme yoktur ancak  “bu konuda HMK m. 392/2 hükmünün kıyasen uygulanması gerekir”.

Borçlunun Yatırdağı Teminatın İadesi:

Davanın Kazanılması: Borçlu, aleyhine açılan davayı kazanır ve borçlu olmadığının ispat edilmesi halinde yatırdığı teminat kendisine tamamen iade edilir.

Sorumluluğun Sınırlandırılması (Fon Tesisi): Borçlu, Deniz Alacaklarına Karşı Mesuliyetin Sınırlandırılması Hakkında Milletlerarası Sözleşme (LLMC) kapsamında bir sorumluluk sınırlama fonu tesis ederse, daha önce gemiyi serbest bırakmak için yatırdığı teminatın iadesini talep edebilir.  “fon tesisinden sonra bu teminatın iade edilmesine engel olamazlar” 

Teminatın Değiştirilmesi veya Azaltılması: Geminin değerinin azalması gibi haklı bir sebep varsa, borçlu teminatın bir kısmının iadesini talep edebilir.

D) Teminatın Yanma Durumu ve Riskler

“Teminatın yanması” ifadesi, genellikle alacaklının yatırdığı teminatın, haksız haciz nedeniyle borçluya tazminat olarak ödenmesi durumunu ifade eder.

Alacaklı İçin Riskler (Teminatın “Yanması”):

Haksız İhtiyati Haciz: En büyük risk budur. Alacaklı, ihtiyati haciz talebinde haksız çıkarsa, borçlunun ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğradığı tüm zararlardan sorumlu olur. Bu zararlar “ihtiyati haciz sebebiyle geminin seferden alıkonulduğu süre boyunca, gemi için yapılan günlük işletme giderleri ve ihtiyati haciz dolayısıyla yoksun kalınan kazançları kapsar.”

Tazminat Davası: Borçlu, haksız hacizden kaynaklanan zararları için alacaklıya karşı tazminat davası açabilir. Bu dava kazanıldığında, alacaklının yatırdığı 10.000 ÖÇH’lik teminat bu tazminatın ödenmesinde kullanılır. Eğer zarar bu miktardan fazlaysa, alacaklı tüm malvarlığı ile sorumlu olmaya devam eder.

Kusur Şartı Aranmaz: “zarar ile haksız ihtiyati haciz arasından illiyet bağının bulunması yeterlidir. Ayrıca ihtiyati haciz talebinde bulunan alacaklının kusurlu olması şart değildir.” Bu durum, alacaklı için riski artıran bir faktördür.

Borçlu İçin Riskler:

Borçlunun gemiyi kurtarmak için yatırdığı teminat, davanın kaybedilmesi durumunda alacağı karşılamak için kullanılır. Bu durum, teknik olarak bir “yanma” veya ceza değil, borcun teminattan tahsil edilmesidir.

Teminat Üzerinde Diğer Hacizler: Borçlunun gemiyi serbest bırakmak için başvurduğu yola göre riskler değişir. TTK m. 1370’e göre (gemi haczi devam ederken serbest bırakma), diğer deniz alacaklıları da bu teminat üzerine haciz koydurabilir (Aksoy, 2016). Ancak TTK m. 1371’e göre (haczin tamamen kaldırılıp teminata dönüştürülmesi), “diğer deniz alacaklıları söz konusu teminat üzerine haciz koyduramaz” (Aksoy, 2016). Bu, borçlu ve ilgili alacaklı için önemli bir hukuki fark yaratır.

Borçlunun Korunması: Alacaklıdan alınan 10.000 ÖÇH’lik zorunlu ve maktu teminat, borçluyu potansiyel olarak haksız ve keyfi hacizlere karşı korur. Ancak yazarlar, bu maktu tutarın küçük alacaklar için caydırıcı olabileceğini veya çok değerli gemiler için yetersiz kalabileceğini belirterek eleştirel bir bakış açısı sunmuşlardır.

Alacaklının ve Ticaretin Korunması: Borçluya teminat karşılığında gemiyi serbest bırakma hakkı tanınması, geminin ekonomik değer yaratmaya devam etmesini sağlar. Bu, sadece borçlunun değil, yük ve navlun sözleşmeleri gibi ticari ilişkilerin tarafı olan üçüncü kişilerin de menfaatinedir.

Hukuki Ayrımın Önemi (TTK m. 1370 vs. 1371): Çalışma, geminin serbest bırakılmasına ilişkin iki farklı hukuki yolun (TTK m. 1370 ve 1371) sonuçları arasındaki farkı net bir şekilde ortaya koymaktadır. TTK m. 1370’de haciz gemiyle “kader birliği” içinde teminat üzerinde devam ederken ve diğer alacaklıların iştirakine açıkken, TTK m. 1371’de haciz gemiden tamamen kalkarak teminata özgülenir ve diğer alacaklıların müdahalesine kapanır. Bu ayrım, stratejik bir karar anıdır ve tarafların haklarını doğrudan etkiler.

Sonuç

Zorunluluk: Evet, ihtiyati haciz kararı isteyen alacaklının 10.000 ÖÇH tutarında teminat yatırması (gemi adamı alacakları hariç) zorunludur. Borçlunun gemiyi kurtarmak için teminat yatırması ise bir zorunluluk değil, bir haktır.

Miktar: Alacaklının teminatı sabit (10.000 ÖÇH), borçlunun teminatı ise değişkendir (alacak miktarı kadar, ancak gemi değerini geçemez).

İade: Teminat, tutulma gerekçesi ortadan kalktığında iade edilir. Alacaklının teminatı davayı kazandığında, borçlunun teminatı ise davayı kazandığında veya bir LLMC fonu tesis ettiğinde iade alınabilir.

Riskler ve “Yanma”: En belirgin “yanma” riski alacaklı içindir. İhtiyati haczin haksız bulunması halinde yatırdığı teminat, borçlunun uğradığı zararlar (seferden kalma, işletme giderleri vb.) için tazminat olarak kullanılabilir. Bu, alacaklının kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın geçerlidir.

Sonuç olarak, Türk deniz hukukundaki teminat sistemi, alacaklının alacağını güvence altına alma hakkı ile borçlunun mülkiyet hakkı ve ticari faaliyetlerini sürdürme özgürlüğü arasında hassas bir denge kurmayı amaçlayan, detaylı ve çok katmanlı bir yapıya sahiptir. Bir makale önerisi.

Neden Tuzla Avukat Desteği Gerekli?

Gemilere yönelik ihtiyati haciz kararları, sadece deniz ticaretini değil; aynı zamanda icra hukuku, teminat rejimi ve ticaret hukuku açısından da çok yönlü ve karmaşık sonuçlar doğurabilmektedir. Gemi bir defa seferden alıkonulduğunda, taşıdığı yükten navluna, sözleşmeye bağlı sorumluluklardan işletme giderlerine kadar birçok kalem açısından ciddi ticari kayıplar meydana gelebilir. Öte yandan, teminat miktarının hatalı belirlenmesi, taraflar açısından hem sürecin uzamasına hem de telafisi güç mali zararların ortaya çıkmasına yol açabilir.

Bu sebeple, özellikle Tuzla gibi denizcilik faaliyetlerinin yoğunlaştığı bölgelerde, süreci başından itibaren doğru yürütebilecek bir Tuzla avukatı ile çalışmak büyük önem taşımaktadır. Tuzla Limanı’nda ihtiyati hacze konu edilen gemiler bakımından, İstanbul Anadolu Adliyesi ile Tuzla’daki icra müdürlükleri arasında etkili iletişim kurabilen, yerel tecrübeye sahip bir icra hukuku avukatı, deniz hukuku avukatı veya ticaret hukuku avukatı, hem alacaklının alacağını güvence altına almasını sağlar hem de borçlunun mülkiyet hakkı ve ticari faaliyetlerini korur.

Ayrıca Pendik, Kartal, Maltepe, Gebze ve Yalova gibi Tuzla çevresindeki liman ve sanayi bölgelerinde gemi işletmeciliği yapan şirketlerin de, ihtiyati haciz sürecinde bölgesel uygulama ve yargı pratiğine hâkim bir avukattan destek almaları, sürecin hızla sonuçlanmasını ve teminatla ilgili risklerin en aza indirilmesini sağlayacaktır.

Read More

Geminin İhtiyati Haczi Kararının Kaldırılması

Giriş

Gemi ticareti, doğası gereği yüksek riskler ve uluslararası nitelikte hukuki uyuşmazlıklar barındıran bir alandır. Bu uyuşmazlıklarda alacaklıların haklarını güvence altına almak için başvurduğu en etkili yollardan biri, gemi üzerine ihtiyati haciz konulmasıdır. Ancak bu tedbir, geminin ticari faaliyetini durdurarak donatan ve işleten için ciddi ekonomik kayıplara yol açabilir. Bu nedenle, haksız veya usulsüz bir ihtiyati haciz kararının nasıl kaldırılacağı, deniz ticareti hukukunun en kritik konularından biridir. Bu çalışma, sunulan çeşitli Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi kararlarını analiz ederek, bir gemi üzerindeki ihtiyati haciz kararının kaldırılmasına yönelik hukuki yolları, gerekçeleri ve süreçleri kapsamlı bir şekilde incelemektedir.

1. İhtiyati Haciz Kararına İtiraz ve Kaldırılma Gerekçeleri

İhtiyati haciz kararının kaldırılması için en sık başvurulan yol, İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 265. maddesi uyarınca karara itiraz etmektir. İtiraz, hem haczin dayandığı maddi sebeplere hem de usuli koşullara ilişkin olabilir.

Mülkiyetin Borçluya Ait Olmaması: En temel itiraz sebeplerinden biri, haciz tarihinde geminin mülkiyetinin borçlu olarak gösterilen kişiye ait olmamasıdır. Mahkemeler, bu durumu ihtiyati haczin kaldırılması için geçerli bir sebep olarak kabul etmektedir. Nitekim bir kararda, TTK’nın 1369/1-a maddesi gereğince deniz alacağı doğduğunda geminin maliki olan kişi ihtiyati haczin uygulandığı sırada geminin maliki ise geminin ihtiyaten haczedilebileceği” ilkesine vurgu yapılarak, ihtiyati haciz tarihinde geminin borçluya ait olmaması nedeniyle kararın kaldırıldığı belirtilmiştir (yargitay-11. Hukuk Dairesi-2015/5570).

Alacağın “Deniz Alacağı” Niteliğinde Olmaması: Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 1353, ihtiyati haczin yalnızca “deniz alacakları” için istenebileceğini düzenler. Eğer alacak bu nitelikte değilse, ihtiyati haciz kararı haksız kabul edilir ve kaldırılır. Bir mahkeme kararında bu durum, “…takibe konu alacak deniz alacağı niteliğinde değilse kaldırılabilir” şeklinde ifade edilmiştir (ilkDerece-İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesi-2022/581). Benzer şekilde, bir şirket ortağının ortaklık haklarına dayalı talebinin deniz alacağı sayılmayacağı ve bu nedenle konulan haczin kaldırılması gerektiği bir Bölge Adliye Mahkemesi kararında vurgulanmıştır (bam-İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi-2020/1336).

Yaklaşık İspat Şartının Sağlanamaması: İhtiyati haciz kararı verilebilmesi için alacaklının, alacağının varlığını yaklaşık olarak ispatlaması gerekir. Mahkeme, alacaklının sunduğu delilleri yetersiz bulursa, itiraz üzerine ihtiyati haciz kararını kaldırabilir. Bir Yargıtay kararı, “alacağın varlığı hususunda yaklaşık ispata elverişli yeterli delil ve belge sunulmadığı” gerekçesiyle ihtiyati haczin kaldırılması kararını onamıştır (yargitay-11. Hukuk Dairesi-2016/9416).

Cebri İcra Sonucu Mülkiyetin Yüklerden Ari Kazanılması: Yabancı bir ülkede yapılan cebri icra satışı ile gemiyi satın alan yeni malik, gemiyi üzerindeki tüm yükümlülüklerden ari olarak devralabilir. Bu durumda, eski malikin borçları için yeni malikin gemisine haciz konulamaz. Bir kararda, Cebelitarık hukukuna göre yapılan cebri satış sonucu “cebri ihale alıcısı … geminin mülkiyetini üzerindeki tüm ayni ve şahsi haklardan ve yükümlülüklerden ari olarak kazanmıştır” denilerek, bu gerekçeyle ihtiyati haczin kaldırılmasına karar verilmiştir (bam-İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi-2021/1565).

2. Teminat Göstererek Haczin Kaldırılması

Gemi sahibinin ticari faaliyetlerine devam edebilmesi için en pratik çözümlerden biri teminat göstermektir. TTK’nın 1371. maddesi bu imkânı tanımaktadır. Bir Bölge Adliye Mahkemesi kararı bu durumu, “geminin maliki veya borçlu, geminin değerini geçmemek kaydıyla, deniz alacağının tamamı, faizi ve giderler için yeterli teminat göstererek, ihtiyati haczin kaldırılmasını mahkemeden isteyebilir” hükmüyle açıklamıştır (bam-İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi-2022/1202). Bu teminat, nakit veya muteber bir bankanın kesin ve süresiz teminat mektubu olabilir. Bu durumda haciz, gemi üzerinden kaldırılarak teminat üzerine kaydırılır ve gemi serbest kalır (ilkDerece-Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi-2019/896).

3. Usuli Nedenlerle ve Sürelere Uyulmaması Halinde Haczin Kalkması

Alacaklının, ihtiyati haciz kararını aldıktan sonra belirli yasal sürelere uyması zorunludur. Bu sürelere uyulmaması, ihtiyati haczin kendiliğinden hükümsüz kalmasına neden olur.

İnfaz Talebi Süresi: Alacaklı, ihtiyati haciz kararının verildiği tarihten itibaren üç iş günü içinde kararı veren mahkemenin yargı çevresindeki icra dairesinden kararın infazını istemek zorundadır. Aksi halde, TTK m. 1364 uyarınca “ihtiyati haciz kararı kendiliğinden kalkar” (yargitay-12. Hukuk Dairesi-2016/6938, bam-İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi-2020/11).

Dava Açma Süresi: İcra takibinde borçlunun ödeme emrine itiraz etmesi halinde, alacaklının itirazın kendisine tebliğinden itibaren “bir ay” içinde itirazın kaldırılması veya iptali için dava açması gerekir. Bu süre içinde dava açılmazsa, İİK m. 264 uyarınca “ihtiyati haciz hükümsüz kalır” (bam-İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi-2023/1947).

4. Görev ve Yetki İtirazları

İhtiyati haciz kararını veren mahkemenin görevli veya yetkili olmaması da kararın kaldırılması için önemli bir sebeptir. Özellikle gemi adamı alacakları gibi İş Kanunu kapsamına giren uyuşmazlıklarda, görevli mahkemenin Ticaret Mahkemesi değil, İş Mahkemesi olduğu sıkça görülmektedir. Bu durumlarda mahkeme, “göreve ilişkin dava şartı noksanlığı nedeniyle USULDEN REDDİNE” karar vererek ihtiyati haczi kaldırır (bam-Adana Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi-2024/278, bam-İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi-2022/1575).

Sonuç

İncelenen yargı kararları bütünüyle değerlendirildiğinde, bir gemi üzerindeki ihtiyati haciz kararının kaldırılması, çok yönlü ve detaylı bir hukuki süreç gerektirmektedir. Kararın kaldırılması için borçlunun veya gemi malikinin başvurabileceği yollar; karara esastan (mülkiyet, alacağın niteliği vb.) veya usulden (görev, yetki, süreler) itiraz etmek, alacağı karşılayacak yeterli teminat göstermek veya alacaklının yasal yükümlülüklerini yerine getirmemesi sonucu haczin kendiliğinden kalkmasını beklemek olarak özetlenebilir.

Her bir yöntemin başarısı, somut olayın özelliklerine, sunulan delillerin gücüne ve yasal sürelere titizlikle uyulmasına bağlıdır. Özellikle geminin mülkiyet durumu, alacağın “deniz alacağı” olup olmadığı ve kararı veren mahkemenin görevli olup olmadığı gibi hususlar, ihtiyati haczin kaldırılmasında kilit rol oynamaktadır. Bu nedenle, ihtiyati hacizle karşı karşıya kalan tarafların, durumlarını dikkatle analiz ederek en uygun hukuki stratejiyi belirlemeleri ve bu süreçte uzman bir hukukçudan destek almaları büyük önem taşımaktadır.

Neden Tuzla Avukat Desteği Gereklidir?

Tuzla, Pendik, Yalova, Ambarlı, Gebze ve benzeri liman bölgeleri; gemi inşa, bakım-onarım ve deniz taşımacılığı açısından Türkiye’nin en yoğun ve stratejik merkezleri arasında yer almaktadır. Bu bölgelerde faaliyet gösteren yerli ve yabancı firmalar, deniz ticaretine özgü hukuki süreçlerle sıklıkla karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle gemi üzerine ihtiyati haciz konulması veya bu haczin kaldırılması gibi işlemler, yüksek ticari riskler barındırmakta ve hızlı hareket edilmesini zorunlu kılmaktadır.

Yukarıda detaylı şekilde açıklanan mülkiyet itirazı, alacağın niteliği, görevli mahkeme ayrımı, yaklaşık ispat, sürelere uyulmaması gibi hususlar; teknik bilgi, yargı içtihatlarına hâkimiyet ve süreci doğru yönlendirme becerisi gerektirmektedir. Hatalı veya gecikmeli bir başvuru, ciddi maddi kayıplara ve geminin seferden alıkonulmasına neden olabilir.

Bu nedenle Tuzla ve çevresindeki denizcilik firmalarının, bölgenin sektörel yapısını bilen, Türk Ticaret Kanunu, İcra ve İflas Kanunu ve denizcilik içtihatları konusunda uzman bir avukatla çalışması, hak kayıplarının önlenmesi ve etkin sonuç alınması açısından hayati önem taşımaktadır.

Read More

Gemi İhtiyati Haczindeki Temel Uyuşmazlık Alanları Nelerdir?

Giriş

Gemi ihtiyati haczi, deniz alacaklarının teminat altına alınması amacıyla başvurulan kritik bir hukuki müessesedir. Türk Ticaret Kanunu (TTK) ve İcra ve İflas Kanunu (İİK) başta olmak üzere ilgili mevzuat çerçevesinde uygulanan bu geçici hukuki koruma tedbiri, alacaklıya önemli bir güvence sağlarken, gemi donatanı veya maliki için ciddi ekonomik sonuçlar doğurabilmektedir. Bu nedenle, gemi ihtiyati haczi süreci, taraflar arasında sıkça hukuki uyuşmazlıklara sahne olmaktadır. Sunulan yargı kararları ışığında yapılan bu analiz, gemi ihtiyati haczi konusundaki en temel uyuşmazlık alanlarını ortaya koymayı amaçlamaktadır.

1. Temel Uyuşmazlık : Alacağın Niteliği: “Deniz Alacağı” Olup Olmadığı

Uyuşmazlıkların en temel ve sık karşılaşılan nedeni, ihtiyati hacze konu olan alacağın TTK’nın 1352. maddesinde sınırlı sayıda sayılan “deniz alacağı” niteliğinde olup olmadığıdır. Mahkemeler, bir gemi hakkında ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için öncelikle bu şartın varlığını aramaktadır.

Kararlarda, gemi yapım-onarım, sigorta primi, gemi satışı, gemi adamı alacakları gibi kalemlerin deniz alacağı sayılıp sayılmayacağı sıkça tartışılmaktadır. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin bir kararında belirtildiği gibi, “deniz alacağı olmayan dava konusu alacak için dava konusu gemi üzerine ihtiyati haciz konulamayacağı” (bam-İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi-2020/947-2020/784) ilkesi, bu konunun ne kadar merkezi olduğunu göstermektedir. Benzer şekilde, bir başka karar “Geminin ortak malikleri arasında çıkan, geminin işletilmesine ya da gemiden sağlanan hasılata ilişkin her türlü uyuşmazlık” (bam-İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi-2018/1672-2018/1348) gibi maddelerin yorumlanmasından kaynaklanan ihtilaflara dikkat çekmektedir.

2. Mülkiyet ve Sorumluluk İlişkisi

İkinci büyük uyuşmazlık alanı, borçlu ile ihtiyati haciz uygulanacak gemi arasındaki mülkiyet ve sorumluluk bağının kurulmasıdır. Bu başlık altında birden fazla sorun öne çıkmaktadır:

Zamanlama Kriteri: En temel uyuşmazlık, TTK m. 1369/1-a’da düzenlenen “deniz alacağı doğduğunda geminin maliki olan kişinin ihtiyati haczin uygulandığı sırada da bu borçtan sorumlu olup geminin maliki olması” şartının sağlanıp sağlanmadığıdır. Gemi mülkiyetinin ihtiyati haciz öncesinde devredilmesi, haczin uygulanabilirliğini tartışmalı hale getirir (Yargıtay-11. Hukuk Dairesi-2015/5570-2015/8273; bam-İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi-2024/1478-2024/1452).

Sorumluluk Zinciri ve Organik Bağ: Taşıma veya işletme ilişkilerindeki karmaşıklık, gerçek borçlunun tespitini zorlaştırmaktadır. Donatan, kiracı, işleten, taşıyan, alt taşıyan gibi farklı aktörlerin sorumluluğunun belirlenmesi kritik bir ihtilaf konusudur. Yargıtay’ın da dikkat çektiği gibi, “aleyhine ihtiyati haciz istenenlerin asıl taşıyıcı ve alt taşıyıcı olup olmadıkları ve TTK’nın 1191. maddesine göre aralarında müteselsil sorumluluk bulunup bulunmadığı değerlendirilmeksizin” (Yargıtay-11. Hukuk Dairesi-2014/12903-2014/14261) karar verilemez. Benzer şekilde, şirketler arasındaki organik bağın varlığı ve “tüzel kişilik perdesinin aralanması” teorisi de önemli bir uyuşmazlık kaynağıdır (ilkDerece-İstanbul 17. Asliye Ticaret Mahkemesi-2018/62-2022/370).

Kardeş Gemi (Sister Ship) Haczi: TTK m. 1369/2, belirli koşullarda borçlunun malik olduğu diğer gemilerin de haczine izin vermektedir. Haciz talep edilen geminin, borçlu şirketin maliki ve işleteni olduğu, bu nedenle “kardeş gemi haczinin koşulları mevcut olduğundan” (bam-İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi-2021/2175-2021/1668) yapılan itirazlar, bu konunun karmaşıklığını göstermektedir.

3. İspat Külfeti: “Yaklaşık İspat” Şartı

İhtiyati haciz, bir geçici hukuki koruma tedbiri olduğundan, alacağın varlığı için tam ispat aranmaz. Ancak “yaklaşık ispat” seviyesinde bir kanaatin mahkemede oluşması gerekir. Bu ispat seviyesinin yeterliliği, sıkça uyuşmazlık konusu olmaktadır.

Bir Yargıtay kararında bu ilke, Alacaklının alacağının bulunduğuna dair mahkemeye kanaat verecek kadar delil göstermesi yeterli olup, alacağın tam olarak ispatı gerekmediğinden, yaklaşık ispat yeterlidir (Yargıtay-9. Hukuk Dairesi-2015/10599-2015/14997) şeklinde açıkça ifade edilmiştir.Buna rağmen mahkemeler, sunulan faturaların, e-posta yazışmalarının veya tek taraflı belgelerin “yaklaşık ispat için yeterli olmadığı” (bam-İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi-2019/699-2019/629) gerekçesiyle talepleri reddedebilmekte, bu da delillerin değerlendirilmesinde farklı yaklaşımların olduğunu göstermektedir.

4. Usuli Konular ve Prosedürel Hatalar

Maddi hukuk tartışmalarının yanı sıra, usul kurallarının yorumlanması ve uygulanması da ciddi uyuşmazlıklara yol açmaktadır.

Görevli ve Yetkili Mahkeme: Uyuşmazlığın en sık görüldüğü alanlardan biri, görevli mahkemenin belirlenmesidir. Gemi adamı alacaklarında İş Mahkemesinin mi (bam-İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi-2024/481-2024/566), alacağın niteliğine göre Denizcilik İhtisas Mahkemesinin mi (bam-İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi-2019/625-2019/647), yoksa genel Asliye Ticaret Mahkemesinin mi görevli olduğu konusu sıkça ihtilaf yaratmaktadır.

“Seferden Men” Kararının Hukuki Niteliği: TTK m. 1353, deniz alacakları için sadece ihtiyati haciz istenebileceğini, seferden men istenemeyeceğini belirtirken; TTK m. 1366, ihtiyati haczedilen geminin icra müdürlüğünce seferden men edileceğini düzenler. Bu görünürdeki çelişki, sıkça uyuşmazlık konusu olur. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, “seferden men ihtiyati haczin icrası kapsamında icra müdürlüğünce yapılacaktır” (Yargıtay-12. Hukuk Dairesi-2022/7245-2023/294). Yani seferden men, ayrı bir talep konusu değil, ihtiyati haczin bir sonucudur.

Teminat Miktarı: İhtiyati haciz kararı verilirken alacaklının yatırması gereken teminatın miktarı ve bu miktarın geminin değeri ile muhtemel zararları karşılayıp karşılamadığı da önemli bir tartışma konusudur. Karşı taraf sıkça “belirlenen bu teminat miktarının müvekkilinin muhtemel zararını karşılamaya yeterli olmadığını” (bam-Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi-2023/1192-2023/1083) savunmaktadır.

Diğer Usuli Uyuşmazlıklar: Bunların dışında, ihtiyati haciz kararının 3 iş günü içinde infaz edilmemesi (bam-İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi-2020/11-2020/143), yoklukta verilen karara karşı doğrudan istinafa gidilememesi (bam-İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi-2024/1134-2024/1145), ihtiyati haczi tamamlayan merasimlere ilişkin süreler (bam-İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi-2023/1806-2023/1537) ve icra müdürlüğünün kusurlu işlemleri gibi konular da uyuşmazlık yaratmaktadır.

İncelenen kararlar, gemi ihtiyati haczi sürecinin çok katmanlı ve karmaşık bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Uyuşmazlıklar nadiren tek bir nedene dayanmakta; genellikle alacağın “deniz alacağı” olup olmadığı, borçlu ile gemi arasındaki mülkiyet bağının karmaşıklığı ve sunulan delillerin “yaklaşık ispat” için yeterli olup olmadığı gibi birden fazla sorun iç içe geçmektedir.

Özellikle uluslararası nitelik taşıyan deniz ticareti ilişkilerinde, farklı şirketler (donatan, kiracı, işleten, acente) arasındaki sözleşmesel bağların ve organik ilişkilerin tespiti, ihtiyati haczin en zorlu kısmını oluşturmaktadır. Mahkemeler, bir yandan alacaklıyı koruma amacı güderken diğer yandan ihtiyati haczin haksız uygulanmasıyla ortaya çıkabilecek büyük zararları önlemek için bir denge kurmaya çalışmaktadır. Bu denge arayışı, “yaklaşık ispat” ve “teminat” gibi kavramların yorumlanmasında farklılıklara yol açabilmektedir.

Ayrıca, “seferden men” konusundaki yasal düzenlemelerin lafzı ile ruhu arasındaki gerilim, uygulamada tereddütlere neden olmuş ancak Yargıtay içtihatları ile büyük ölçüde netleşmiştir. Benzer şekilde, görevli mahkemenin belirlenmesindeki uyuşmazlıklar, davanın esasına girilmeden usulden reddedilmesine veya uzamasına yol açarak hak kayıplarına neden olabilmektedir.

Sonuç

Sonuç olarak, incelenen yargı kararları temelinde gemi ihtiyati haczindeki en yaygın uyuşmazlık konuları şu şekilde özetlenebilir: Maddi Hukuk Uyuşmazlıkları: Alacağın TTK m. 1352 kapsamında bir “deniz alacağı” olup olmadığı. Haciz talep edilen geminin, alacağın doğduğu andaki ve haciz sırasındaki malikinin/sorumlusunun kim olduğu (mülkiyetin tespiti, organik bağ, kardeş gemi). Alacağın varlığının ve miktarının “yaklaşık ispat” düzeyinde kanıtlanıp kanıtlanmadığı. Usul Hukuku Uyuşmazlıkları:Davanın hangi mahkemede görüleceği (görev ve yetki). “Seferden men” kararının niteliği ve talep edilebilirliği. Belirlenen teminat miktarının yeterliliği. İhtiyati haczin uygulanması ve devamına ilişkin yasal süreler ve prosedürler.

Bu bulgular, gemi ihtiyati haczi talebinde bulunacak alacaklıların, taleplerini dayandırdıkları hukuki ve olgusal temelleri son derece dikkatli bir şekilde hazırlamaları gerektiğini; borçluların ise hem maddi hem de usuli yönden geniş bir itiraz yelpazesine sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Bir makale önerisi.

Neden Tuzla Avukat desteği gerekli?

Gemi ihtiyati haczi, deniz alacaklarını teminat altına alma amacıyla uygulanan etkili bir hukuki tedbirdir. Ancak bu süreçte alacağın gerçekten “deniz alacağı” olup olmadığı, haczedilecek gemiyle borçlu arasındaki mülkiyet ve sorumluluk ilişkisi, yaklaşık ispat seviyesinin yeterliliği, teminat miktarı ve görevli mahkeme gibi birçok tartışmalı husus gündeme gelmektedir. Ayrıca, seferden men işleminin icrası, kardeş gemi haczi, süreler ve prosedürel kuralların yorumu gibi teknik detaylar da süreci karmaşık hale getirmektedir. Bu çok katmanlı yapı, hem alacaklılar hem borçlular açısından ciddi hak kayıplarına veya sorumluluklara yol açabilecek riskler barındırmaktadır.

Bu gibi teknik ve yoruma açık alanlarda hatalı bir başvuru veya eksik bir değerlendirme, sürecin baştan geçersiz hâle gelmesine neden olabilir. Bu nedenle, deniz ticaretinin yoğun olduğu bölgelerde faaliyet gösteren alacaklı ve borçluların, Tuzla avukat, Pendik avukat, Kartal avukat, Gebze avukat, Çayırova avukat, Maltepe avukat, Orhanlı ve Tepeören avukat gibi deniz ve ticaret hukuku konusunda uzmanlaşmış hukukçulardan destek alması büyük önem taşır. Böylece hem alacağın güvenceye alınması hem de ihtiyati haczin usule uygun ve etkin biçimde uygulanması sağlanabilir.

Read More