Adli sicil (sabıka kaydı) nasıl silinir veya temizlenir?

Giriş

Bu çalışma, “Adli sicil (sabıka kaydı) nasıl silinir veya temizlenir?” sorusuna yanıt olarak sunulan Yargıtay ve Danıştay kararlarının analiziyle hazırlanmıştır. Çalışma, adli sicil ve arşiv kayıtlarının silinmesi süreçlerini, bu süreçleri düzenleyen temel mevzuat olan 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu çerçevesinde, suçun tarihi, niteliği ve yetkili makamlar gibi kritik unsurları dikkate alarak detaylı bir şekilde incelemektedir.

İncelenen yargı kararları, adli sicil kaydının silinmesi sürecinin tek aşamalı bir işlem olmadığını ortaya koymaktadır. Süreç temel olarak iki ana adımdan oluşmaktadır:

Adli Sicil Kaydının Silinerek Arşiv Kaydına Alınması: Belirli yasal şartların gerçekleşmesiyle, mahkûmiyet bilgileri aktif adli sicil kaydından çıkarılarak arşiv kaydına nakledilir.

Arşiv Kaydının Tamamen Silinmesi: Arşiv kaydına alınan bilgilerin tamamen ortadan kaldırılması ise daha farklı ve uzun sürelere tabi koşullara bağlanmıştır.

Sürecin işleyişi; suçun işlendiği tarih (özellikle 01.06.2005 öncesi ve sonrası ayrımı), suçun niteliği (Anayasa’nın 76. maddesi ve özel kanunlarda sayılan suçlar) ve başvurulacak yetkili makam (Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü veya mahkemeler) gibi faktörlere göre önemli ölçüde farklılık göstermektedir. Ayrıca, “yasaklanmış hakların geri verilmesi” (memnu hakların iadesi) kurumu, bazı arşiv kayıtlarının silinebilmesi için bir ön koşul olarak karşımıza çıkmaktadır.

1. Adli Sicil Kaydının Silinmesi ve Arşiv Kaydına Alınması

Yargı kararlarında en sık atıf yapılan düzenleme, 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 9. maddesidir. Bu maddeye göre, adli sicildeki bilgiler belirli şartların gerçekleşmesiyle kendiliğinden silinerek arşiv kaydına alınır. Bu işlem için yetkili makam Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’dür. Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2016/9354 sayılı kararında bu şartlar şöyle özetlenmiştir: “…’cezanın veya güvenlik tedbirinin infazının tamamlanması’, ‘ceza mahkûmiyetini bütün sonuçlarıyla ortadan kaldıran şikayetten vazgeçme veya etkin pişmanlık’, ‘ceza zamanaşımının dolması’ ve ‘genel af’ bulunmaktadır. Bu durumlarda, ‘Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce silinerek, arşiv kaydına alınır.'” Bu aşama, kaydın tamamen yok olması anlamına gelmemekte, sadece aktif sicilden pasif bir kayıt olan arşive aktarılmasını ifade etmektedir.

2. Arşiv Kaydının Silinmesi

Arşiv kaydına alınan bilgilerin silinmesi, Kanun’un 12. maddesinde daha sıkı koşullara bağlanmıştır. Bu koşullar, suçun niteliğine göre değişen süreler öngörmektedir. Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 2018/9412 sayılı kararına göre: “…Anayasanın 76. maddesi ile Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunlarda bir hak yoksunluğuna neden olan mahkûmiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren, yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması koşuluyla on beş yıl geçmesiyle veya bu kararın alınması koşulu aranmaksızın otuz yıl geçmesiyle tamamen silinir. Diğer mahkûmiyetler için ise bu süre beş yıldır.” Ayrıca Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 2013/6535 sayılı kararında belirtildiği gibi, ilgilinin ölümü veya kaydın girildiği tarihten itibaren seksen yıl geçmesi gibi istisnai durumlarda da arşiv kaydı silinebilmektedir.

3. Suç Tarihine ve Niteliğine Göre Farklılaşan Uygulamalar

Kararlarda dikkat çeken en önemli ayrımlardan biri, suçun işlendiği tarihe ve niteliğine göre uygulanan prosedürün değişmesidir.

Suç Tarihi: 5352 sayılı Kanun’un yürürlük tarihi olan 01.06.2005’ten önce işlenen suçlar için Kanun’un Geçici 2. maddesi ve mülga 3682 sayılı Kanun hükümleri uygulanır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2010/93 sayılı kararına göre, bu tarihten önceki suçlara ilişkin arşiv kayıtlarının silinmesinde yetki mahkemelerdedir. 01.06.2005’ten sonra işlenen suçlarda ise yetki, kural olarak Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’ndedir. Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 2019/579 sayılı kararı bu durumu, “…suç tarihinin 01/06/2005 tarihinden sonrasına ilişkin olması karşısında, hükümlünün talebinin değerlendirilmesi için dilekçenin Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüne gönderilmesi gerekir” şeklinde açıklamıştır.

Suçun Niteliği: Yargı kararlarında ısrarla vurgulanan bir diğer husus, bazı suçlara ilişkin kayıtların silinmesinin neredeyse imkânsız olmasıdır. Anayasa’nın 76. maddesinde sayılan (zimmet, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik vb.) ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu gibi özel kanunlarda belirtilen suçlar, affa uğramış olsalar dahi arşiv kaydına alınır ve Kanun’un 12. maddesindeki çok uzun süreli şartlar gerçekleşmedikçe silinmezler. Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 2012/13348 sayılı kararında bu durum, “…affa uğramış olsalar bile başta Anayasanın 76. maddesi ile özel kanunlarda sayılan suç ve cezaların ise 5352 sayılı Yasanın 10. maddesine göre istenildiğinde verilmek üzere arşiv kaydına alındığı, aynı Kanunun 12. maddesinde sayılan koşullar dışında silinmesine yasal olarak bulunmadığı” şeklinde ifade edilmiştir.

4. Yasaklanmış Hakların Geri Verilmesi (Memnu Hakların İadesi)

Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kararlarında değinilen 5352 sayılı Kanun’un 13/A maddesi, “yasaklanmış hakların geri verilmesi” kurumunu düzenlemektedir. Bu, adli sicil kaydının silinmesinden farklı bir hukuki yoldur. Ancak, cezanın infazından sonra üç yıl geçmesi ve kişinin bu sürede iyi halli olması gibi şartlara bağlı olan bu karar, bazı arşiv kayıtlarının (özellikle hak yoksunluğuna neden olanların) silinebilmesi için bir ön koşul niteliği taşımaktadır.

Sonuç

Yargı kararlarının bütüncül analizi, adli sicil kaydının silinmesi sürecinin basit bir idari başvuruyla sonuçlanmadığını; aksine, kanunla belirlenmiş katı, aşamalı ve karmaşık bir prosedür olduğunu göstermektedir. Sürecin temelini 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu oluşturmakla birlikte, bir kaydın silinip silinemeyeceği;

Kaydın adli sicilde mi yoksa arşivde mi olduğu,

Suçun 01.06.2005 tarihinden önce mi sonra mı işlendiği,

Suçun niteliğinin Anayasa’nın 76. maddesi veya özel kanunlar kapsamında olup olmadığı

gibi faktörlere bağlı olarak değişmektedir. Özellikle yüz kızartıcı suçlar ve belirli kamu görevlerine engel teşkil eden suçlara ilişkin kayıtların arşivden tamamen silinmesi, çok uzun sürelere ve özel şartlara tabi olup, çoğu zaman yasal olarak mümkün değildir. Bu nedenle her bir vakanın, ilgili kanun maddeleri ve güncel yargı içtihatları ışığında ayrı ayrı değerlendirilmesi zorunludur. Bir yazı önerisi.

Neden Tuzla Uzman Avukat Desteği Gerekli?

Adli sicil kaydının silinmesi veya arşivden tamamen kaldırılması süreci, yalnızca bir dilekçe veya başvuru ile tamamlanabilen basit bir işlem değildir. 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun öngördüğü şartlar, suçun tarihi, niteliği ve ilgili hakların iadesi gibi faktörler dikkate alındığında süreç aşamalı, teknik ve hukuki uzmanlık gerektiren bir prosedür haline gelmektedir.

Tuzla’da, özellikle İstanbul’un yoğun nüfus ve iş hacmi nedeniyle, adli sicil başvurularında uygulamada farklılıklar görülebilmektedir. Bu nedenle bölgesel tecrübeye sahip bir avukatın katkısı önemlidir. Tuzla uzman avukatları:

Başvurunun hangi mercilere yapılacağını ve hangi belgelerin eklenmesi gerektiğini net olarak belirler.

Adli sicil kaydının türüne (aktif sicil veya arşiv kaydı) ve suçun niteliğine göre uygulanacak süre ve prosedürleri doğru şekilde uygular.

Yasaklanmış hakların geri verilmesi gibi, ön koşullu veya uzun süreli süreçlerin takibini sağlar ve hak kaybını önler.

Yargı kararları ve mevzuat ışığında, ret riski taşıyan başvurular için önleyici stratejiler geliştirir.

Bu nedenle, adli sicil kaydının silinmesi veya arşivden tamamen kaldırılması sürecinde Tuzla’da deneyimli bir avukattan profesyonel destek almak, hem sürecin doğru yürütülmesini sağlar hem de olası hukuki riskleri minimize eder.

Read More

Kendi Adına Banka Hesabı Açıp Başkalarına Kullandırmanın Cezai Sorumluluğu

Giriş

Kendi adınıza banka hesabı açıp, bu hesabı başka kişilerin kullanımına sunmak, günümüzde özellikle dolandırıcılık, yasa dışı para transferleri ve kara para aklama gibi durumlarda sıkça karşılaşılan bir eylemdir. Bu tür davranışlar, hem 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun’un 15. maddesi kapsamında hem de Türk Ceza Kanunu (TCK) çerçevesinde çeşitli suç tiplerine yol açabilir. Önemli olan nokta, bu tür işlemlerde suçun oluşması için paranın kaynağı veya kullanılma amacı hakkında kesin bir delil bulunmasına gerek olmamasıdır. Yani, kişinin kendi adına açtığı bir banka hesabını, başkaları kullanımına sunması ve bunu yetkili kuruma bildirmemesi fiilen suç teşkil eder.

5549 Sayılı Kanun’un 15. Maddesi Kapsamında Sorumluluk

5549 sayılı Kanun, madde 15 şöyle düzenlenmiştir: “Yükümlüler nezdinde veya aracılığıyla yapılacak kimlik tespitini gerektiren işlemlerde, kendi adına ve fakat başkası hesabına hareket eden kimse, bu işlemleri yapmadan önce kimin hesabına hareket ettiğini yükümlülere yazılı olarak bildirmediği takdirde altı aydan bir yıla kadar hapis veya beşbin güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılır.” Bu kanun maddesi, “başkası hesabına işlem yapıldığının beyan edilmemesi” suçunu düzenler ve bu suçun şekli bir suç olduğunu açıkça ortaya koyar. Yani, işleme konu paranın suç geliri olup olmadığı araştırılmaz; suç, işlemin başkası hesabına yapıldığının bildirilmemesi durumunda tamamlanmış olur. Suçun oluşması için gerekli olan unsurlar arasında, işlem yapılan kişinin kimlik bilgilerinin tespitini gerektiren bir işlem olması ve işlemin banka veya yetkili yükümlü kurum nezdinde yapılması sayılır. Mahkemeler, özellikle hesap sahibinin kendi adına fakat başkası hesabına hareket etmesi ve bu durumu işlemden önce yazılı olarak bildirmemesi fiilini suçun temel unsuru olarak kabul etmektedir.

Pratikte en sık karşılaşılan durum, “hesap kiralama” olarak bilinen eylemdir. Kendi adına açılmış banka hesabı, herhangi bir bildirim yapılmadan başka kişiler veya şirketler tarafından kullanılır. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 31. Ceza Dairesi’nin 2023/3979 sayılı kararında, sanığın şirket adına açtığı banka hesabını başkalarının kullanımına sunması, suçun unsurlarını oluşturduğu gerekçesiyle mahkumiyet kararı onanmıştır. Bunun yanında, mahkemeler suçun oluşup oluşmadığını belirlerken sadece hesap hareketlerinin yoğunluğuna bakmaz; işlemin kimlik tespiti gerektirip gerektirmediğini uzman bilirkişi raporlarıyla tespit eder. İstanbul BAM 15. Ceza Dairesi’nin 2024/1952 sayılı kararında da, yoğun para trafiğinin tek başına mahkumiyet için yeterli olmadığı vurgulanmıştır.

Türk Ceza Kanunu Açısından Sorumluluk

Kendi adına açılan bir hesabın başkasına kullandırılması, hesabın hangi suçta ve nasıl kullanıldığına bağlı olarak farklı cezai sonuçlar doğurabilir.

Dolandırıcılık Suçu (TCK m. 157-158)

TCK madde 157: “Başkasını aldatmak suretiyle haksız bir menfaat temin eden kişi dolandırıcılık suçunu işlemiş olur.” TCK madde 158: Nitelikli dolandırıcılık hallerini düzenler; örneğin, banka veya kredi kurumlarını dolandırmak, sahte belge kullanmak gibi. Hesabın, mağdurları aldatmaya yönelik hileli eylemlerde bir araç olarak kullanılması durumunda, hesap sahibi dolandırıcılık suçuna iştirakten sorumlu tutulur. Adana Bölge Adliye Mahkemesi 9. Ceza Dairesi’nin kararında, sanığın kendisini banka görevlisi olarak tanıtan bir kişi aracılığıyla başkasının hesabından kendi hesabına para aktarılması dolandırıcılık kapsamında değerlendirilmiş ve hesap sahibi sorumlu tutulmuştur. Yargıtay 11. Ceza Dairesi de benzer durumlarda sanığın dolandırıcılık suçuna yardım ettiğini kabul ederek mahkumiyet kararı vermiştir.

Banka veya Kredi Kartlarının Kötüye Kullanılması Suçu (TCK m. 245)

TCK madde 245: “Başkasına ait kredi veya banka kartını rıza dışı kullanmak veya başkasının bilgileri ile kart almak suçtur.” Hesap, başkasına ait banka veya kredi kartı bilgilerinin rıza dışı kullanımına aracılık etmişse, dolandırıcılık yerine bu suç oluşur. Yargıtay 15. Ceza Dairesi, mağdura ait kimlik ve kart bilgileriyle yapılan işlemlerin nitelikli dolandırıcılık yerine TCK m. 245 kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Bilişim Sistemleri Yoluyla Hırsızlık Suçu (TCK m. 142/2-e, m. 141/1)

TCK madde 142/2-e: “Bilişim sistemleri yoluyla malvarlığına zarar vermek.” TCK madde 141/1: “Hileli davranışlarla elde edilen malın rızasız alınması hırsızlık suçunu oluşturur.” Mağdurun bilgisi ve rızası olmadan internet bankacılığı veya mobil uygulamalar üzerinden hesap kullanılmışsa, eylem bilişim yoluyla hırsızlık olarak nitelendirilir. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 9. Ceza Dairesi’nin kararında, mağdurun internet bankacılığı şifresinin ele geçirilmesi ve hesabından rızası dışında para aktarılması hırsızlık suçu olarak değerlendirilmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu da benzer durumlarda, hileli davranış sonucu elde edilen rıza ile paranın teslim edilmemesi durumunda dolandırıcılık oluşmadığını, ancak parayı rıza olmadan alan kişinin hırsızlık suçunu işlediğini belirtmiştir.

Resmi veya Özel Belgede Sahtecilik (TCK m. 204, 207)

TCK madde 204: Resmi belgede sahtecilik suçunu, TCK madde 207: Özel belgede sahtecilik suçunu düzenler. Hesap açma veya kullanım sürecinde sahte kimlik, vekaletname veya diğer belgeler kullanılmışsa, fail belgede sahtecilik suçundan da sorumlu tutulur. Yargıtay 23. Ceza Dairesi, sahte belgelerle banka işlemi yapan sanıkların hem nitelikli dolandırıcılık hem de belgede sahtecilik suçundan sorumlu tutulabileceğini vurgulamıştır.

Banka Hesabı Açıp Başkalarının Kullanımına Sunma Eylemi Açısından Pratik Öneriler ve Dikkat Edilmesi Gerekenler

Kendi adına açılan banka hesabını başkalarının kullanımına sunmak ciddi riskler taşır ve farkında olunmasa bile cezai sorumluluk doğurabilir. Hesap sahiplerinin, hesaplarını başka kişilere kullandırmadan önce bu durumun hukuki sonuçlarını mutlaka değerlendirmesi gerekir. Eğer bir işlem başkası hesabına yapılıyorsa, yetkili kuruma yazılı olarak bildirim yapmak, hem suç oluşumunu önler hem de ileride oluşabilecek hukuki sorunları azaltır.

Mahkemeler, dolandırıcılık, hırsızlık veya banka kartı suçları arasındaki ayrımı titizlikle inceler. Bu nedenle, işlem kayıtlarının detaylı tutulması, şüpheli veya olağandışı hareketlerin hemen banka tarafından bildirilmesi önemlidir. Ayrıca, mahkeme sürecinde, işlemin kimlik tespiti gerektirip gerektirmediğini belirlemek için alanında uzman bilirkişi raporu alınması zorunlu bir usul kuralıdır.

Sonuç

Kendi adına açılan bir banka hesabını başkalarının kullanımına sunmak, hem 5549 sayılı Kanun hem de TCK kapsamında ciddi cezai sorumluluk doğurur. Suçun oluşması için paranın kaynağı veya kullanılma amacı önemli değildir; yeterli olan, işlemin başkası hesabına yapıldığının yetkili kuruma bildirilmemesidir. Hesabın hangi suçta kullanıldığı, failin kastı ve fiilin işleniş şekli cezai sorumluluğu belirler. Dolandırıcılık, banka kartı kötüye kullanımı, bilişim yoluyla hırsızlık veya sahtecilik gibi farklı suç tipleri söz konusu olabilir. Bu nedenle, avukatların savunma stratejilerini belirlerken müvekkilin kastını, hesabın kullanım şekli ve mağdurun iradesinin aldatılıp aldatılmadığını detaylı şekilde analiz etmeleri kritik öneme sahiptir. Bir yazı önerisi.

Tuzla Avukat Desteği Neden Gerekli?

Kendi adına açılan banka hesabını başkalarının kullanımına sunmak, karmaşık hukuki sonuçlar doğurabilen bir eylemdir. Bu noktada Tuzla avukat desteği almak kritik önem taşır. Sebeplerini şöyle özetleyebiliriz:

Hukuki Soruşturma ve Savunma Stratejisi: Mahkemeler, bu tür dosyalarda hem 5549 sayılı Kanun hem de TCK hükümlerini birlikte değerlendirir. Hesabın hangi amaçla kullanıldığı, suçun unsurları ve failin kastı titizlikle incelenir. Tuzla’da deneyimli bir avukat, müvekkilin kastını ve fiilin niteliğini doğru analiz ederek etkili bir savunma stratejisi geliştirir.

Bilirkişi Raporlarının Takibi: Yargı kararlarında sıkça vurgulandığı gibi, bankacılık işlemlerinin kimlik tespiti gerektirip gerektirmediği ve başkası hesabına yapılıp yapılmadığı, alanında uzman bilirkişilerce raporlanır. Avukat desteği, bu süreçte gerekli uzman raporlarının hazırlanmasını ve dosyaya sunulmasını sağlar.

Cezai Sorumluluğun Belirlenmesi: Hesabın kullanım şekline göre dolandırıcılık, banka kartını kötüye kullanma, bilişim yoluyla hırsızlık veya sahtecilik suçları oluşabilir. Avukat, müvekkilin sorumluluk sınırlarını net bir şekilde belirleyip olası cezaları minimize etmeye çalışır.

Yasal Süreçlerde Hakların Korunması: Suç isnat edildiğinde, kişi hem soruşturma hem de yargılama süreçlerinde hak kaybına uğrayabilir. Tuzla avukatı, tüm süreç boyunca müvekkilin haklarını korur, belgelerin ve delillerin doğru şekilde sunulmasını sağlar.

Özetle, kendi adına açılan banka hesabının başkaları tarafından kullanılmasına izin verilmesi ciddi hukuki riskler taşır. Bu nedenle İstanbul, Tuzla avukat, Pendik avukat, Kartal avukat, Maltepe avukat, Aydınlı avukat, Orhanlı avukat, Gebze avukat, Çayırova avukat, Tepeören avukat, Darıca avukat, Bayramoğlu avukat gibi bölgelerde uzman bir avukatın rehberliği, suç isnatları karşısında müvekkilin haklarının korunması ve olası cezaların azaltılması açısından kritik öneme sahiptir.

Read More

Açığa Atılan İmzanın Kötüye Kullanılması Suçunun Unsurları Nelerdir?

Giriş

Bu yazı, “açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçunun unsurları nelerdir?” sorusuna yanıt vermek amacıyla, sunulan Yargıtay, Bölge Adliye Mahkemesi ve İlk Derece Mahkemesi kararlarının analiziyle hazırlanmıştır. Yazı, suçun yasal dayanağını, temel unsurlarını, ispat koşullarını ve diğer suç tiplerinden ayrıldığı noktaları, ilgili yargı kararlarından alıntılarla destekleyerek ortaya koymaktadır. Amaç, farklı kararlardaki bilgileri sentezleyerek bütüncül bir bakış açısı sunmaktır.

1. Açığa Atılan İmzanın Kötüye Kullanılması Suçunun Yasal Dayanağı ve Tanımı

İncelenen tüm kararlar, açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçunun yasal dayanağının 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 209. maddesinin 1. fıkrası (TCK 209/1) olduğu konusunda hemfikirdir. Yargı kararlarında suçun tanımı tutarlı bir şekilde şu ifadelerle yapılmaktadır: “Belirli bir tarzda doldurulup kullanılmak üzere kendisine teslim olunan imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kağıdı, verilme nedeninden farklı bir şekilde dolduran kişi…” (Yargıtay 11. Ceza Dairesi, 2021/38005; Ceza Genel Kurulu, 2017/51)

2. Suçun Konusu: İmzalı ve Kısmen veya Tamamen Boş Kâğıt 

Suçun işlenebilmesi için ortada, hukuki bir sonuç doğuracak şekilde doldurulmaya elverişli, üzerinde gerçek bir imza bulunan ancak içeriği kısmen veya tamamen boş olan bir kâğıt bulunmalıdır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu bu durumu, “…‘belge’ oluşturmayan, tamamlanmış bir hukuki işlemi ifade etmeyen imzalı ve fakat kısmen veya tamamen boş bir kâğıt” olarak nitelendirmiştir (2016/1347). İmzanın gerçek olması zorunludur; aksi halde belgede sahtecilik suçu gündeme gelir (Ceza Genel Kurulu, 2017/51).

Ancak, Yargıtay 23. Ceza Dairesi’nin bir kararı bu unsura önemli bir sınırlama getirmektedir. Karara göre, mağdur tarafından imzalanan belgenin “boş bir kağıt olmayıp bono olması” durumunda, belgenin unsurları tam olmasa bile, açığa imzanın kötüye kullanılması suçunun unsurları oluşmaz (2015/8932). Bu, suçun konusunun, kambiyo senedi gibi belirli bir hukuki niteliği haiz belgelerden ziyade, içeriği serbestçe doldurulabilecek nitelikteki “boş kâğıtlar” olduğunu göstermektedir.

3. Fail ve Mağdur İlişkisi: Güvene Dayalı Teslim 

Suçun en ayırt edici özelliklerinden biri, imzalı boş kâğıdın faile güvene dayalı olarak teslim edilmesidir. Mağdur, bu kâğıdı faile “belirli bir tarzda doldurulup kullanılmak üzere” kendi rızasıyla vermektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun vurguladığı gibi: “Burada imza sahibi suça konu olan imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kâğıdı kendi isteği ile ‘belirli bir tarzda doldurup kullanmak üzere’ faile teslim etmekte ancak fail bunu ‘verilme nedeninden farklı bir şeklide’ doldurmaktadır.” (2016/1347)

Bu güven ilişkisi, suçu TCK m. 209/2’de düzenlenen ve belgenin hukuka aykırı ele geçirilmesi durumunda oluşan belgede sahtecilik suçundan ayırır.

4. Eylem: Anlaşmaya Aykırı Doldurma ve Kullanma 

Failin cezalandırılan eylemi, kendisine duyulan güveni kötüye kullanarak, teslim edilen imzalı boş kâğıdı, taraflar arasındaki anlaşmaya (verilme nedenine) aykırı olarak ve hukuki sonuç doğuracak şekilde doldurmasıdır. Örneğin, “teminat olması için kendisine boş bir şekilde imzalı olarak verilen suça konu senedi” alacak senedi olarak doldurup icra takibi başlatmak (Yargıtay 15. Ceza Dairesi, 2017/13847) veya “işe başlamış göstermek için” alınan boş kâğıdı “alacağım yoktur” şeklinde doldurmak (Yargıtay 11. Ceza Dairesi, 2010/12747) bu suçu oluşturur.

5. Suçun İspatı: Yazılı Delil Zorunluluğu 

İncelenen kararlarda en sık vurgulanan ve suçun ispatı açısından kritik öneme sahip olan husus, anlaşmaya aykırılık iddiasının yazılı delille ispat edilmesi zorunluluğudur. Birden fazla Yargıtay kararı ve İlk Derece Mahkemesi kararı, bu kuralı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun kararlarına dayandırmaktadır. “Açığa atılan imzanın kötüye kullanıldığı yani imzanın üzerinin veriliş amacına aykırı olarak doldurulduğu iddiasının ispatı bakımından da Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun kararı ile ispat sorunu çözümlenmiştir.” (İzmir Bölge Adliye Mahkemesi, 2022/1563) Bu kurala göre, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun izin verdiği istisnai durumlar dışında, iddianın tanık beyanlarıyla ispatı mümkün değildir. Mağdurun, belgenin anlaşmaya aykırı doldurulduğuna dair yazılı bir delil (örneğin bir sözleşme, protokol, mektup vb.) sunamaması durumunda, suçun unsurları oluşmamış kabul edilmekte ve genellikle beraat kararı verilmektedir (Yargıtay 15. Ceza Dairesi, 2014/23223; İlk Derece-İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2017/878).

6. TCK 209/1 ve 209/2 Ayrımı: Belgenin Ele Geçirilme Şekli 

Kararlarda altı çizilen bir diğer önemli ayrım, belgenin faile teslim edilme şekliyle ilgilidir:

TCK 209/1 (Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması): Belge, mağdur tarafından faile güvene dayalı olarak ve rızayla teslim edilmiştir. Failin zilyetliği başlangıçta hukuka uygundur.

TCK 209/2 (Belgede Sahtecilik): Fail, imzalı boş kâğıdı hukuka aykırı olarak ele geçirmiş veya elinde bulundurmaktadır. Bu durumda fail, meydana gelen belgenin niteliğine göre (resmî/özel) belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu bir kararında, imza sahibinin belgeyi teslim ettiği kişinin zilyetlikten vazgeçerek başka birine vermesi halinde, yeni zilyet açısından “esasen kendisine tevdi ve teslim olunmayan kağıdı bertakrip (hukuka aykırı) ele geçirme” durumunun oluşacağını ve eylemin TCK 209/2 kapsamında değerlendirileceğini belirtmiştir (Anayasa Mahkemesi kararında atıf yapılan Yargıtay 21. CD kararı).

Sonuç

Yargı kararlarının bütüncül analizi sonucunda, açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçunun (TCK 209/1) temel unsurları şu şekilde özetlenebilir:

Suçun Konusu: Üzerinde gerçek bir imza bulunan ancak içeriği kısmen veya tamamen boş olan ve “belge” niteliği taşımayan bir kâğıdın varlığı.

Güven İlişkisi: Bu kâğıdın, mağdur tarafından faile belirli bir amaçla kullanılması için rızayla ve güvene dayalı olarak teslim edilmesi.

Anlaşmaya Aykırılık: Failin, bu güveni kötüye kullanarak kâğıdı, taraflar arasındaki anlaşmaya (verilme nedenine) aykırı bir şekilde doldurup hukuki sonuç doğuracak şekilde kullanması.

Bu unsurların yanı sıra, suçun ispatı için en kritik koşul, anlaşmaya aykırılık iddiasının yazılı delillerle kanıtlanması zorunluluğudur. Tanık beyanları kural olarak yeterli görülmemektedir. Son olarak, bu suçun, belgenin hukuka aykırı ele geçirilmesi halinde oluşan belgede sahtecilik suçundan (TCK 209/2) ayrıldığı ve takibinin şikâyete ve uzlaştırmaya tabi olduğu unutulmamalıdır. Bir yazı önerisi.

Neden Tuzla Avukat Desteği Gerekli?

Taraflar arasında güvene dayalı olarak boş bırakılan bir belgenin, sonradan anlaşmaya aykırı şekilde doldurulması ve kullanılması ciddi hukuki sonuçlar doğurur. Bu gibi durumlarda, belgenin neden ve nasıl verildiğinin ispatı büyük önem taşır. Özellikle senetler, taahhütler veya sözleşmelerle ilgili anlaşmazlıklarda, maddi delillerin sunulması, tanıkların doğru şekilde dinlenmesi ve dava sürecinin usulüne uygun yürütülmesi gerekir.

Bu tür karmaşık hukuki süreçlerde, Tuzla avukat, Pendik avukat, Maltepe avukat, Kartal avukat, Gebze avukat, Aydınlı avukat, Orhanlı avukat, Tepeören avukat, Darıca avukat, Bayramoğlu avukat ve Çayırova avukat bölgelerinde deneyim sahibi bir Tuzla avukatı ile çalışmak, hak kaybı yaşanmaması açısından büyük önem taşır.

Alanında uzman bir Tuzla ceza avukatı ya da borç-alacak davalarında deneyimli bir avukat, belgenin anlaşmaya aykırı şekilde doldurulduğunu ispatlamak için gerekli süreci yürütür, delilleri toplar ve savunmanızı en güçlü biçimde hazırlar.

Bu nedenle, taraflar arasında güven ilişkisine dayalı olarak verilen belgelerde yaşanacak kötüye kullanım durumlarında profesyonel bir avukattan destek almak, hukuki sürecin sağlıklı ilerlemesi açısından elzemdir.

Read More