İdari Gözetim Altında Tutulurken ve Sınır Dışı Kararı Verildikten Sonra Uluslararası Koruma Başvurusu Yapmak Mümkün Mü?

Giriş

Bu çalışma, uluslararası koruma (mülteci statüsü) başvuru hakkının varlığı ve bu hakkın özellikle geri gönderme merkezinde idari gözetim altında tutulurken veya hakkında sınır dışı etme kararı alındıktan sonra kullanılıp kullanılamayacağı sorularını, sunulan yargı kararları ışığında analiz etmektedir. İncelemeler, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) ve Anayasa Mahkemesi içtihatları başta olmak üzere, ilgili mevzuat ve yargısal uygulamaları temel almaktadır. Çalışma, bu konudaki ana bulguları, farklı perspektifleri ve önemli usuli detayları ortaya koyarak kapsamlı bir değerlendirme sunmayı amaçlamaktadır.

İncelenen yargı kararları, uluslararası koruma başvuru hakkının, kişinin idari statüsünden (yasal/yasa dışı giriş, vize ihlali vb.) ve bulunduğu yerden (geri gönderme merkezi, havalimanı) bağımsız olarak varlığını koruduğunu göstermektedir.

1. Geri Gönderme Merkezinde ve Sınır Dışı Kararı Sonrası Başvuru Hakkı

Yargı kararları, bu hakkın en zor koşullarda dahi kullanılabileceğini somut örneklerle ortaya koymaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin 11/3/2020 tarihli kararında, davacının “Ağrı İl Göç İdaresi Müdürlüğü Geri Gönderme Merkezinde uluslararası koruma başvurusunda bulunduğu” tespiti, bu hakkın varlığını net bir şekilde kanıtlamaktadır. Benzer şekilde, 18/11/2020 tarihli bir başka AYM kararında, “Başvurucu tutulmakta olduğu geri gönderme merkezinde 19/6/2015 tarihinde uluslararası koruma talebinde bulunmuştur” denilerek bu durum teyit edilmiştir.

Daha da önemlisi, hakkında daha önce verilmiş bir sınır dışı kararı varken dahi yeni bir başvuru yapılabileceği kabul edilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin 31/12/2020 tarihli kararında, önceki başvurusu geri çekilmiş sayılan ve hakkında sınır dışı kararı bulunan davacının idari gözetim altındayken tekrar başvuru yapması ele alınmış ve bu yeni başvurunun, sınır dışı etme kararının uygulanmasını durduracağı şu ifadelerle belirtilmiştir:

Öte yandan, davacının idari gözetim altındaki iken tekrar uluslararası koruma başvurusunda bulunmuş olması nedeniyle, sınır dışı etme kararının uygulanması sırasında 6458 sayılı Yasa’nın 80. maddesinin, (1/e) bendinde yer alan; ‘İtiraz veya yargılama süreci sonuçlanıncaya kadar kişinin ülkede kalışına izin verilir.’ hükmünün dikkate alınacağı da tartışmasızdır.

Bu içtihat, başvuru hakkının sadece bir talep hakkı olmadığını, aynı zamanda kişiye yargısal süreç sonuçlanana kadar ülkede kalma hakkı tanıyan önemli bir usuli güvence sağladığını göstermektedir.

2. Başvurunun Hukuki Sonuçları ve Usuli Süreç

Uluslararası koruma başvurusu yapıldığı andan itibaren, kişinin hukuki statüsü “başvuru sahibi” olarak değişmektedir. AYM’nin 11/11/2015 tarihli kararında belirtildiği gibi, bu statü kişiye YUKK kapsamında belirli haklar ve güvenceler sağlamaktadır.

Geri gönderme merkezinde veya sınır dışı kararı sonrası yapılan başvurular, YUKK’un 79. maddesi uyarınca “hızlandırılmış değerlendirme” usulüne tabi tutulabilir. İzmir 1. İdare Mahkemesi’nin 10.12.2020 tarihli kararında bu duruma dikkat çekilmiştir. Bu, başvurunun reddedileceği anlamına gelmez; yalnızca sürecin daha hızlı işletileceğini ifade eder.

Ancak başvuru hakkının varlığı, talebin kabul edileceği anlamına gelmemektedir. Başvurucunun iddialarını destekleyecek bilgi ve belge sunamaması veya zulme uğrama korkusuna ilişkin gerçek bir risk ortaya koyamaması durumunda başvuru reddedilebilir (AYM, 31/3/2022).

3. Geri Gönderme Yasağı İlkesinin Rolü

Yargı kararlarında en çok vurgulanan güvencelerden biri “geri gönderme yasağı” ilkesidir. Bir kişinin uluslararası koruma başvurusu reddedilse ve hakkındaki sınır dışı kararı kesinleşse dahi, idarenin ve mahkemelerin o kişiyi göndereceği ülkede yaşam hakkı, işkence veya kötü muamele riskiyle karşılaşıp karşılaşmayacağını değerlendirme yükümlülüğü vardır. Edirne ve Van İdare Mahkemeleri’nin kararları, bu değerlendirme yapılmadan tesis edilen sınır dışı işlemlerini hukuka aykırı bularak iptal etmiştir. Bu ilke, sınır dışı sürecinde dahi uluslararası koruma ihtiyacının ileri sürülebileceğini ve dikkate alınması gerektiğini teyit etmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin 25.03.2025 tarihli kararında belirttiği gibi:

Sınır dışı edilecek kişiye ülkesinde karşılaşabileceği risklere ilişkin olarak etkili bir karşı çıkma imkânı tanınması gerekir.

Sonuç

İncelenen yargı kararları ışığında, Türkiye’de uluslararası koruma başvurusunda bulunma hakkının, geri gönderme merkezinde idari gözetim altında olma veya hakkında sınır dışı etme kararı bulunma gibi durumlarda dahi devam ettiği net bir şekilde anlaşılmaktadır. Yargı içtihatları, bu hakkın sadece lafzi bir hak olmadığını, aynı zamanda sınır dışı işlemini durduran ve kişiye başvurusunun esası hakkında bir karar verilene kadar ülkede kalma imkanı tanıyan güçlü bir usuli güvence olduğunu ortaya koymaktadır. “Geri gönderme yasağı” ilkesi, tüm süreçlerin üzerinde yer alan ve kişinin can güvenliğini korumayı amaçlayan mutlak bir güvence olarak öne çıkmaktadır. Bunun tek önemli istisnası, Geçici Koruma rejimi altındaki kişilerin bireysel başvurularının işleme alınmamasıdır. Sonuç olarak, Türk hukuk sistemi ve yargı pratiği, idari gözetim veya sınır dışı kararı gibi kısıtlayıcı koşullar altında dahi uluslararası koruma talebinde bulunma hakkını etkin bir şekilde tanımakta ve korumaktadır. Bir yazı önerisi.

Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

Uluslararası koruma başvurusu, sadece idari bir talep değil; kişinin özgürlüğünü, güvenliğini ve yaşam hakkını doğrudan etkileyen kritik bir süreçtir. Başvurunun şekli, zamanı ve içerdiği gerekçeler, yargı sürecinin seyrini belirleyebilmektedir. Yanlış veya eksik yapılan başvurular, hak kayıplarına ve hatta sınır dışı işlemlerinin hızla uygulanmasına yol açabilmektedir.

Bu nedenle, sürecin her aşamasında alanında uzman bir avukattan destek alınması büyük önem taşımaktadır. Avukat desteği;

Başvurunun hukuka uygun ve eksiksiz yapılmasını,

Sunulacak bilgi ve belgelerin doğru şekilde hazırlanmasını,

İtiraz ve yargı süreçlerinin etkin biçimde yürütülmesini,

“Geri gönderme yasağı” ilkesinin somut dosyada en güçlü şekilde ileri sürülmesini sağlar.

Dolayısıyla, geri gönderme merkezinde, idari gözetim altında veya sınır dışı kararı sonrası dahi uluslararası koruma başvurusunda bulunan kişilerin haklarını kaybetmemeleri için profesyonel hukuki yardım almaları hayati önemdedir.

Read More

Sınır Dışı (Deport) Kararına Karşı Dava Açma Hakkı ve Yargılama Süreci Nasıl İşler?

Giriş

Bu çalışma, sınır dışı (geri gönderme) kararına karşı yargı yoluna başvurulup başvurulamayacağı, bu başvurunun hangi mahkemeye, ne kadar sürede ve hangi usulle yapılacağı konularını, sunulan akademik kaynaklar çerçevesinde analiz etmektedir. Çalışma, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) merkezli mevcut hukuki rejimi, dava açma süresi, yetkili mahkeme, davanın yürütmeye etkisi ve yargılama sürecinin özelliklerini detaylandırmaktadır.

1. Sınır Dışı Kararına Karşı Yargı Yolu

Literatür, sınır dışı etme kararının idari bir işlem niteliğinde olduğunu ve Anayasa’nın 125. maddesi uyarınca yargı denetimine tabi olduğunu oybirliğiyle belirtmektedir. YUKK öncesi dönemde genel hükümlere tabi olan bu denetim, YUKK’un yürürlüğe girmesiyle özel usul kurallarına bağlanmıştır.

Mevcut Yasal Dayanak: Sınır dışı kararına karşı yargı yolu, temel olarak 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun (YUKK) 53. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenmiştir.

2. Dava Açma Süresi

Sınır dışı kararına karşı dava açma süresi, YUKK ile özel olarak düzenlenmiş ve genel dava açma sürelerinden kısaltılmıştır.

Süre: Kaynakların büyük çoğunluğu, dava açma süresinin yedi gün olduğu konusunda hemfikirdir. Yabancı veya yasal temsilcisi ya da avukatı, sınır dışı etme kararına karşı, kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde idare mahkemesine başvurabilir.

3. Görevli ve Yetkili Mahkeme

Sınır dışı kararına karşı açılacak davalarda görevli mahkeme idare mahkemesidir. Yetkili mahkemenin belirlenmesinde ise YUKK’ta özel bir düzenleme bulunmadığından genel hükümlere başvurulur.

Görevli Mahkeme: Tüm kaynaklar, görevli mahkemenin idare mahkemesi olduğunu belirtmektedir.

Yetkili Mahkeme: YUKK’ta yetkili mahkemeye ilişkin özel bir hüküm bulunmadığı için 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (İYUK) genel yetki kuralı uygulanır. İYUK’nın m. 32 hükmüne göre… yetkili idare mahkemesi, dava konusu olan idari işlemi… yapan idari merciin bulunduğu yerdeki idare mahkemesidir. Buradan hareketle sınır dışı kararına karşı yapılan itirazı incelemeye yetkili idare mahkemesi, sınır dışı etme kararını veren valiliğin bulunduğu ildeki idare mahkemesidir.

4. Dava Açmanın Sonuçları ve Yargılama Usulü

Dava açılması, sınır dışı işleminin icrası üzerinde doğrudan ve önemli sonuçlar doğurur. Yargılama süreci ise ivedi yargılama usulüne benzer özellikler taşır.

Yürütmenin Otomatik Olarak Durması: Literatürdeki en önemli bulgulardan biri, dava açmanın sınır dışı işlemini kendiliğinden durdurmasıdır. Sınır dışı kararına karşı açılacak davaya durdurucu etki tanınmıştır. Bu yönüyle az sayıda örnekten biridir. Yabancı kendi rızasıyla ülke topraklarını terk etmediği sürece, dava açma süresi içinde veya yargı yoluna başvurması hâlinde yargılama sonuçlanıncaya dek sınır dışı edilemez.

İdareye Bildirim Yükümlülüğü: Dava açan kişinin, bu durumu kararı veren makama (valiliğe) bildirmesi gerekmektedir. Bu yükümlülük, YUKK m. 53/3’te açıkça belirtilmiş.

Sonuç

Sunulan literatür, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun, sınır dışı etme kararlarına karşı yargı yolunu etkin bir güvence mekanizması olarak düzenlediğini göstermektedir. Sınır dışı kararı, idari bir işlem olarak yargı denetimine tabidir ve bu denetim için özel, süratli bir usul öngörülmüştür.

Sonuç olarak, kullanıcı sorularına ilişkin net bulgular şunlardır:

Dava Açma Hakkı: Sınır dışı etme kararına karşı, kararın yabancıya, yasal temsilcisine veya avukatına tebliğinden itibaren yedi gün içinde iptal davası açılabilir. Yetkili ve Görevli Mahkeme: Dava, kararı veren valiliğin bulunduğu yerdeki idare mahkemesinde açılmalıdır. Davanın Etkisi: Dava açılması, yargılama sonuçlanıncaya kadar sınır dışı etme işleminin icrasını otomatik olarak durdurur.

    Bu düzenlemeler, yabancılara sınır dışı edilme gibi ağır sonuçlar doğuran bir işleme karşı hızlı ve etkili bir hukuki korunma sağlama amacını taşımaktadır. Bir yazı önerisi.

    Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

    Sınır dışı (geri gönderme) kararına karşı dava açma süresi yalnızca yedi gün olup, bu süre içinde yapılacak başvuruların usule uygun şekilde hazırlanması gerekir. Özellikle İstanbul, Tuzla (Tuzla Geri Gönderme Merkezi), Pendik, Kartal, Gebze, Tepeören ve Çayırova gibi bölgelerde yabancılar hakkında sıkça sınır dışı kararları alınmaktadır.

    Bu tür işlemlerde uzman bir avukat desteği almak, hem hak kaybını önlemek hem de sürecin doğru yönetilmesi açısından kritik öneme sahiptir. Avukat desteği olmadan yapılan başvurular eksik veya hatalı olabilmekte, bu da davanın reddine veya sınır dışı işleminin uygulanmasına yol açabilmektedir.

    Deneyimli bir avukat, dava dilekçesinin hazırlanmasından, yürütmenin durdurulması sürecinin takibine, idareye yapılacak bildirimlerden yargılamanın tüm aşamalarına kadar süreci profesyonelce yürütür. Bu sayede yabancıların sınır dışı edilme riskine karşı etkili bir hukuki koruma sağlanmış olur.

    Read More

    Soruşturmanın cezasızlıkla sonuçlanması, ifade özgürlüğü hakkının ihlalini engeller mi?

    AİHM’e göre Yaptığı bir açıklama nedeniyle kişi hakkında başlatılan soruşturmanın cezasızlıkla sonuçlanması, ifade özgürlüğü hakkının ihlalini engellemez. Çünkü gelecekte benzer bir soruşturmaya uğrama korkusu, kişi üzerinde düşüncelerini açıklama konusunda caydırıcı etki yapar.

    İfade özgürlüğüne yönelik adli veya idari soruşturma başlatma ya da başka bir tedbir uygulama şeklinde gerçekleşen bir müdahalenin usul veya esastan ya da fiili durumdan kaynaklanan bir sebepten dolayı takipszilik veya beraat gibi bir kararla cezasızlıkla sonlandırılmış olması, tek başına AİHS’in 10. maddesinin ihlaline engel olmaz. Çünkü doğrudan bir etki doğurmayan, ancak ifade özgürlüğünü kullanan kişi üzerinde gelecekte bir soruşturmaya uğrama, başka bir tedbir veya yaptırıma maruz kalma tehdidi oluşturan ve bu nedenle kişinin davranışlarını ileriye dönük değiştirici veya sınırlayıcı etki doğuran her türlü soruşturma/tedbir müdahale olarak kabul edilmektedir. Zira gelecekte aynı veya benzeri bir müdahalenin yeniden başlatılması ihtimalinin bulunması bile tek başına kişi üzerinde caydırıcı etki (chilling effect) yapar.

    Bu nitelikte bir korku veya kaygı nedeniyle kişi bir daha aynı soruşturmaya, engelleyici tedbire veya başka bir yaptırıma maruz kalma riskine girmemek için kendi bilgi ve düşüncelerini ifade etme, yayma konusunda kendisini sınırlamaya veya değiştirmeye zorlayacağı açıktır. Dolayısıyla uygulanan adli/idari soruşturma veya tedbirin sonuçsuz kalması veya verilen cezanın kaldırılmış olması ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmaya ve dahası ifade özgürlüğü hakkının ihlalini engellemeye yeterli olmaz. (Bkz.Altuğ Taner Akçam/Türkiye, 2011, pr.68; Aktan/Türkiye, pr.27-28;Döner ve Diğerleri/Türkiye, 2007, pr.86-89;Gülcü/Türkiye, 2016, pr.99) Kitap önerisi.

    Neden Bireysel Başvuru Konusunda Uzman Avukat Desteği Gerekli?

    İfade özgürlüğüne yönelik adli veya idari soruşturmaların cezasızlıkla sonuçlanması dahi AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) içtihadına göre ihlal sayılabilmektedir. Çünkü birey, gelecekte benzer bir soruşturmaya uğrama korkusu nedeniyle düşüncelerini açıklamaktan caydırılabilir. Bu nedenle hem AYM (Anayasa Mahkemesi) bireysel başvurularında hem de AİHM başvurularında sürecin uzman bir avukat tarafından takip edilmesi hayati önem taşır.

    Bireysel başvuru süreci, başvuru süresinin kaçırılmaması, gerekçelerin hukuka uygun hazırlanması ve içtihatlara dayalı güçlü bir savunma yapılmasını gerektirir. Özellikle İstanbul’da bulunan ve hak ihlalleriyle karşılaşan kişiler için, AYM veya AİHM’e bireysel başvuru yaparken uzman avukat desteği almak hak kayıplarını önler ve başvurunun kabul edilme ihtimalini artırır.

    Unutulmamalıdır ki, ifade özgürlüğü ihlalleri sadece verilen cezalarla değil, açılan soruşturmaların yarattığı “caydırıcı etki” (chilling effect) ile de ortaya çıkar. Bu nedenle bireysel başvurunun, alanında uzman bir avukat aracılığıyla yapılması, hem AYM hem de AİHM nezdinde en etkili şekilde hak arama sürecinin yürütülmesini sağlar.

    Read More

    Bir gazetecinin gizli bilgileri ifşa ettiği için mahkûm edilmesi, gazetecileri kamuyu ilgilendiren konularda halkı bilgilendirmekten caydırabilir.

    AİHM: Bir gazetecinin gizli bilgileri ifşa ettiği için mahkûm edilmesi, gazetecileri kamuyu ilgilendiren konularda halkı bilgilendirmekten caydırabilir. Ve basın artık “kamu bekçisi” olarak hayati rolünü oynayamayabilir ve basının doğru ve güvenilir bilgi sağlaması etkilenebilir.

    Devlet faaliyetlerinin ve kararlarının gizli veya gizli olmaları nedeniyle demokratik veya yargısal denetimden kaçtığı durumlarda basın özgürlüğü daha da büyük önem kazanır. Bir gazetecinin gizli veya gizli olarak kabul edilen bilgileri ifşa ettiği için mahkûm edilmesi, medyada çalışanları kamuyu ilgilendiren konularda kamuoyunu bilgilendirmekten caydırabilir. Sonuç olarak, basın artık “kamu bekçisi”, “kamunun bekçi köpeği” (watchdog) olarak hayati rolünü oynayamayabilir ve basının doğru ve güvenilir bilgi sağlama yeteneği olumsuz etkilenebilir (bkz. Stoll/İsviçre, 2007, pr.110; Goodwin / Birleşik Krallık, 1996, pr.39).

    AİHM’e göre haber çabuk bozulan, eskiyen bir üründür ve haberin yayınlanmasını kısa süreliğine de olsa engellemek, onu tüm değerinden ve yararından yoksun bırakabilir. Dolayısıyla bir habere yönelik müdahale ancak güçlü ve zorlayıcı sebeplerin varlığına bağlıdır.

    Basının, demokrasinin işleyişinde ifa ettiği önem, basın özgürlüğüne yönelik müdahalelerin daha hassas ve daha sıkı denetlenmesini gerektirir. Çünkü haber çok çabuk eskiyen ve bozulan bir üründür. Bu nedenle çok kısa süreliğine de olsa habere yönelik haksız bir müdahale yoluyla haberin yayınlanmasını geciktirmek veya engellemek o haberin tazeliğinin kaybolmasına, öneminin ve yararının azalmasına sebebiyet vereceği açıktır. Bu doğrultuda AİHM, halkın öğrenmeye hakkı olduğu haberlere erişimin sınırlanması veya yasaklanması sonucunu doğuran her tedbirin gerekliliği için güçlü ve zorlayıcı sebeplerin ortaya konulmasını aramaktadır. (Bkz. Observer ve Guardıan/Birleşik Krallık, 1991, pr.59-60; Tımes Newspapers Ltd/Birleşik Krallık, No. 1 ve 2, 2009, pr.41) Bir kitap önerisi.

    Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları, gazetecilerin kamuyu ilgilendiren konularda bilgi paylaşmasını engelleyen yaptırımların, basının “kamu bekçisi” (watchdog) rolünü zayıflatabileceğini ortaya koymaktadır (Stoll/İsviçre, 2007; Goodwin/Birleşik Krallık, 1996). Basın özgürlüğü, demokrasinin işleyişinde kritik öneme sahiptir ve haberler çabuk eskiyen ürünler olduğu için kısa süreli müdahaleler bile bilginin değerini azaltabilir (Observer ve Guardian/Birleşik Krallık, 1991; Times Newspapers Ltd/Birleşik Krallık, 2009).

    İstanbul ve Tuzla’da bireysel başvuru yapmak isteyen kişiler için AİHM süreçleri oldukça teknik ve karmaşıktır. Uzman avukat desteği, başvurunun doğru ve etkili şekilde hazırlanmasını sağlar, haberin engellenmesi veya geciktirilmesi gibi ihlaller karşısında hakların korunmasını sağlar ve mahkeme kararlarının uygulanmasını takip eder.

    Böylece bireysel başvuru hakları hem teorik hem de pratik düzeyde güvence altına alınır; vatandaşlar, AYM ve AİHM önünde haklarını etkin biçimde savunabilirler. İstanbul ve Tuzla’da deneyimli bir avukat, sürecin karmaşıklığını yönetmek ve hukuki hataları önlemek için kritik bir rol oynar.

    Read More

    Kesinleşmiş bir mahkeme kararının gereğinin yerine getirilmemesi mahkemeye başvuru hakkını ihlal eder mi?

    Mahkemeye başvuru hakkı, mahkeme kararlarının gereğinin yerine getirilmesini de kapsar. Kesinleşmiş bir mahkeme kararının gereğinin yerine getirilmemesi mahkemeye başvuru hakkını ihlal eder.

    Mahkemeye başvuru hakkı, nihai ve bağlayıcı hale gelmiş yargısal kararların yerine getirilmesini de kapsar. Çünkü nihai ve bağlayıcı bir yargı kararının gereğinin yerine getirilmesi zorunluluğu Sözleşme’nin 6/1. fıkrasında değinilen “yargılamanın” bütünleyici ve ayrılmaz bir parçasıdır. AİHM’e göre, mahkemeye başvuru hakkının, sadece bir mahkemeye erişim ve yargılamanın yürütülmesi ile ilgili olarak yorumlanması ve yargılama sonucu verilen kararın uygulanmasının kapsam dışı tutulması, Sözleşmeci Devletlerin Sözleşmeyi onaylarken saygı göstermeyi ve uymayı taahhüt ettikleri hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağdaşmayan durumlara yol açması muhtemeldir. Bu doğrultuda kişinin medeni hakları açısından sonucu belirleyici olan bir davada verilen nihai kararın, o kişinin aleyhine olacak şekilde yerine getirilmemesi, Sözleşme’nin 6/1. fıkrasında korunan “mahkemeye başvuru hakkını” işlevsiz hale dönüştürmektedir. Dahası nihai mahkeme kararının yerine getirilmesi zorunluluğu, mahkemeye başvuru hakkının sadece soyut ve teorik planda değil aynı zamanda pratikte de etkili kılmanın açık bir göstergesini oluşturmaktadır. Dolayısıyla Sözleşme’nin 6/1. fıkrası, mahkemeden alınan kararın yerine getirilmesine yönelik meşru bir beklentiyi net olarak korumaktadır.  (Hornsby/Yunanistan, 1997, 38-42; Bourdov /Rusya, 2002, pr.33-38; Kravchenko/Rusya, 2009; Marini/Arnavutluk, 2007, pr.22; Apostol/Gürcistan, 2007, pr.54. )

    Devlet, kendi aleyhine verilen kararın gereğinin yerine getirilmesi için lehine karar verilen kişiye ekstra külfetler yükleyemez. Yine devlet kendi kurumları aleyhine verilen kesinleşmiş bir mahkeme kararındaki borcunu ifa etmemek için ekonomik güçsüzlüğünü veya diğer kaynak yokluğunu mazeret olarak ileri süremez. Yani devlet mali imkansızlığa veya kaynak yetersizliğine dayanamaz. Böyle bir mazeret kaçınılmaz olarak mahkemeye başvuru hakkını ihlal eder. (Immobiliare Saffi / İtalya [BD], 1999, pr.74; Bourdov /Rusya, 2002, pr.35) Adil yarıglanma hakkında kitap önerisi.

    Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

    Mahkemeye başvuru hakkı, sadece dava açmakla sınırlı olmayıp, nihai ve bağlayıcı mahkeme kararlarının uygulanmasını da kapsar. Aksi takdirde, kişinin medeni haklarını doğrudan etkileyen bir kararın yerine getirilmemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6/1. maddesi kapsamında korunan “mahkemeye başvuru hakkını” ihlal eder. Hornsby/Yunanistan (1997), Bourdov/Rusya (2002) ve diğer AİHM kararları, bu hakkın pratikte etkin olmasının önemini ortaya koymaktadır.

    Devlet, kendi aleyhine verilen kararın uygulanmasını geciktirmek için ekonomik güçsüzlük veya kaynak yetersizliği gibi mazeretler ileri süremez; böyle bir durum doğrudan mahkemeye başvuru hakkının ihlali anlamına gelir (Immobiliare Saffi/İtalya, 1999; Bourdov/Rusya, 2002).

    İşte bu nedenle, İstanbul ve Tuzla’da bireysel başvuru yapmak isteyenlerin, Anayasa Mahkemesi (AYM) ve AİHM süreçlerinde deneyimli uzman avukatlardan destek alması büyük önem taşır. Uzman avukatlar, başvuru süreçlerini doğru ve zamanında yönetir, mahkeme kararlarının uygulanmasını takip eder ve müvekkilin haklarının etkin bir şekilde korunmasını sağlar. Böylece bireysel başvuru hakları hem teorik hem de pratik düzeyde güvence altına alınmış olur.

    Read More

    Haksız fiilden doğan tazminat davalarında aynı konuda görülen ceza davasının “bekletici mesele” yapılmasının “makul sürede yargılanma hakkı” üzerindeki etkisi nedir?

     Haksız fiilden doğan tazminat davalarında aynı konuda görülen ceza davasının “bekletici mesele” yapılmasının “makul sürede yargılanma hakkı” üzerindeki etkisi nedir?

    İç hukuk uygulamamızda sıkça rastlandığı üzere haksız fiilden doğan tazminat davaları, aynı konuda görülen ceza davasının sonuçlanmasına kadar bekletilmektedir. Bu konuda AİHM, iç hukukta hukuk mahkemesinin, ceza mahkemesinin nihai kararıyla bağlı olmadığı halde ceza davasının sonuçlanmasının “bekletici mesele” yapılmasını eleştirmektedir. Dahası AİHM, ceza davasının sonuçlanmasının beklenmesini makul süre aşımını engelleyen geçerli bir mazeret olarak kabul etmemektedir. (bkz.Mustafa Türkoğlu/Türkiye, 2006, pr.40) Bir kitap önerisi.

    Neden Bireysel Başvurularda Uzman Avukat Desteği Gerekli?

    Haksız fiilden doğan tazminat davasının ceza davası beklenerek sürüncemede bırakılması, AİHM içtihadına göre makul sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açabilmektedir. Ancak bu ihlalin bireysel başvuruya konu edilmesi, oldukça teknik bilgi ve doğru strateji gerektirir.

    Bireysel başvuru sürecinde; hangi tarihten itibaren makul sürenin aşıldığının tespiti, ceza davası ile hukuk davası arasındaki ilişkinin açıklanması, bekletici mesele yapılmasının gerekliliği ile ihlal arasındaki bağın kurulması zorunludur. Bu noktada uzman avukat desteği olmadan yapılacak başvurularda hak kaybı yaşanması oldukça muhtemeldir.

    Uzman avukat desteğinin gerekli olmasının başlıca sebepleri şunlardır:

    Süre hesaplaması: Makul sürenin hangi aşamada aşıldığının tespiti ve başvurunun 30 gün içinde yapılması hayati önem taşır.

    Delil ve belgelerin sunulması: Mahkeme dosyaları, duruşma tutanakları ve karar örnekleri başvuruya eksiksiz eklenmelidir.

    İhlalin hukuki temellendirilmesi: Bekletici mesele uygulamasının neden “makul sürede yargılanma hakkı” ihlaline yol açtığı, AİHM içtihatlarıyla desteklenmelidir.

    Başvurunun kabul edilebilirliği: Teknik hata veya eksiklikler, ihlalin esasına girilmeden başvurunun reddedilmesine sebep olabilir.

    Bu nedenle, bireysel başvurunun uzman avukat desteğiyle hazırlanması hem kabul edilebilirliği artırmakta hem de ihlalin güçlü bir şekilde ortaya konulmasını sağlamaktadır. Böylelikle başvurucunun gerçekten yaşadığı ihlalin telafi edilme olasılığı da yükselmektedir.

    Read More

    Üçüncü kişilerden işkenceyle elde edilen delillerin yargılamada kullanılması mümkün müdür?

    Üçüncü kişilerden işkenceyle elde edilen delillerin yargılamada kullanılması mümkün müdür? AİHM’e göre üçüncü kişilerden işkenceyle elde edilen delillerin yargılamada kullanılması, “adaletin açıkça tanınmaması” veya “adaletin reddi/inkarı” anlamına gelir.

    Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlali suretiyle elde edilen ve yargılamada sanık aleyhine kullanılan deliller, sanık dışında üçüncü bir kişiden elde edilmiş olabilir. Kuşkusuz bu şekilde üçüncü kişiden, 3. maddenin ihlali yoluyla elde edilen hukuka aykırı delillerin sanık aleyhine kullanılmasının yargılamayı adil olmaktan çıkarıp çıkarmayacağı, çözülmesi gereken önemli bir sonundur. AİHM, bu tür durumlarda 3. maddeye aykırı olarak elde edilen delilin yargılamada kullanılamayacağına ilişkin katı yaklaşımını değiştirmemiştir. Zira AİHM, özellikle üçüncü kişiden işkenceyle elde edilen delilin yargılamada kullanılmasının, “adaletin açıkça tanınmaması” veya “adaletin reddi/inkarı” anlamına geleceğine karar vermiştir. Görüldüğü üzere AİHM’in bu kabulü yalnızca 3. maddeye aykırı muamelenin mağdurunun asıl davalı olduğu durumlarda değil, aynı zamanda üçüncü şahıslar söz konusu olduğunda da geçerlidir. (El Haski/Belçika, 2012, pr.85; Othman (Abu Qatada)/Birleşik Krallık, 2012, pr.263 ve 267; Kaçiu ve Kotorri /Arnavutluk, 2013, pr.128) Örneğin, sanık dışında bir tanıktan veya müşterek başka bir sanıktan işkence veya insanlık dışı muamele yoluyla elde edilen belge veya beyan delillerinin sanık aleyhine kullanılması durumunda, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ihlal edilmiş olacaktır. Bir kitap önerisi.

    Neden Bireysel Başvuru Konusunda Uzman Avukat Desteği Gerekli?

    Üçüncü kişilerden işkence veya kötü muamele yoluyla elde edilen delillerin yargılamada kullanılması, AİHM içtihadına göre doğrudan “adaletin inkârı” anlamına gelir. Ancak bu tür iddiaların bireysel başvuruya konu edilmesi, hem iç hukuk yollarının tüketilmesi hem de başvurunun kabul edilebilirlik şartlarına uygun şekilde hazırlanması bakımından oldukça teknik bir süreçtir.

    Bireysel başvuru sürecinde, özellikle hangi delillerin işkence veya insanlık dışı muameleyle elde edildiğinin ortaya konulması, bu delillerin sanık aleyhine nasıl kullanıldığının ispatı ve ihlalin adil yargılanma hakkıyla bağlantısının kurulması kritik öneme sahiptir. Yanlış strateji veya eksik belge sunulması, başvurunun esasa hiç girilmeden reddedilmesine yol açabilir.

    Bu noktada uzman avukat desteği alınmasının temel sebepleri şunlardır:

    Usul kurallarına hâkimiyet: AYM ve AİHM başvurularında süreler, şekil şartları ve delil sunma yöntemleri katıdır. Küçük bir hata hak kaybına neden olabilir.

    İhlalin hukuki temellendirilmesi: İşkenceyle elde edilen delillerin kullanımının hangi sözleşme ve anayasa maddelerine aykırı olduğu, güçlü bir hukuki çerçeveyle ortaya konulmalıdır.

    Somut olayla bağlantı kurma: İhlalin sadece soyut bir iddia değil, başvurucunun davasında nasıl sonuç doğurduğu somutlaştırılmalıdır.

    Başarılı örneklerden yararlanma: AİHM’in El Haski, Othman, Kaçiu kararları gibi içtihatların başvuruyla doğru ilişkilendirilmesi, ihlalin kabul edilme ihtimalini artırır.

    Sonuç olarak, işkenceyle elde edilen delillerin kullanıldığı bir yargılamada bireysel başvuru yapmak ciddi bir uzmanlık gerektirir. Uzman avukat desteği, hem başvurunun kabul edilebilirliğini hem de ihlalin etkili bir şekilde ortaya konulmasını sağlayarak hak kaybı yaşanmasının önüne geçer.

    Read More

    Adil yargılanma hakkının ihlali, bireysel başvuru yoluyla ileri sürülebilmesi için yargılamasının sona ermiş olması şart mıdır? İstisnası var mıdır?

    Adil yargılanma hakkının ihlali, bireysel başvuru yoluyla ileri sürülebilmesi için yargılamasının sona ermiş olması şart mıdır? İstisnası var mıdır? Adil yargılanma hakkının ihlali şikayetinin bireysel başvuru yoluyla ileri sürülebilmesi için yargılamanın sona ermiş olması şarttır. Ancak “makul sürede yargılanma hakkı”, “mahkemeye başvuru hakkı” ve “masumiyet karinesi” şikayetleri bu şartın üç istisnasını oluşturur.

    Adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle bireysel başvuru yapabilmek için davanın sona ermiş olması gerekir. Ancak, “makul sürede yargılanma hakkı”, “mahkemeye başvuru hakkı” ve “masumiyet karinesi” bu kuralın üç istisnasını oluşturur.

    Kural olarak, suç isnadı altında bulunan veya medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlığın tarafı bir kişinin AİHM veya AYM nezdinde bireysel başvuru yoluyla adil yargılanma hakkının düzenlendiği Sözleşme’nin 6. maddesi korumasından faydalanabilmesi için yargılamasının sona ermiş olması ve yargılama sonucunda verilen kararın kesinleşmiş olması gerekir. Yargılamanın devam ediyor olması halinde ilgili kişinin mağdur sıfatıyla bireyse başvurusunun kabulü söz konusu olmayacaktır.

     Uyuşmazlığın esası hakkın karar verilmiş olması şartının temel mantığı, ulusal devlete bahse konu ihlali telafi etme imkanının tanınmasıdır. Çünkü AİHM, 6. maddenin ihlal edilip edilmediğini incelerken ulusal hukuk düzeyinde yargılamanın bütününü dikkate almaktadır. Zira yargılamanın belli bir aşamasında ihmal edilen bir hususun, sonraki aşamalarda telafi edilme ihtimali her zaman imkân dahilindedir.

    Yargılamanın sona ermiş olması şartı bünyesinde üç istisna barındırmaktadır.

    Birinci istisna makul sürede yargılanma hakkının ihlali şikayetidir. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini kişi, davanın nihai kararla sonuçlanmasını beklemeden AİHM veya AYM nezdinde bireysel başvuruda bulunabilecektir. Çünkü burada devam eden bir ihlal söz konusudur. Dahası AİHM, devam eden makul süre aşımı şikayetleri için, başvuru tarihinde iç hukuk yollarının tüketilmiş olmasını aramamaktadır. (Neumeister/Avusturya, 1968, pr.17-20) Böyle bir istisnanın varlığı, daha çok makul sürede yargılanma hakkı ihlalinin, nihai kararın türü ve niteliği ile bağlantılı olmamasıyla ilgilidir. Zira nihai karar, makul süre şikayetinde bulunan tarafın lehinde de olsa, bu hakkın ihlalini engellemeyecektir. Hatta devlet, makul süre aşımına konu dava normal süresinde bitirilmiş de olsaydı sonucun değişmeyeceğini ileri sürerek sorumluluktan kurtulamayacaktır. Davadan aynı kararın çıkacağı savunması devlet açısından haklı bir gerekçe olarak kabul edilemeyecektir. (H./Birleşik Krallık, 1987, pr.81)

    İkinci istisna mahkemeye başvuru hakkının ihlali şikayetidir. Zira mahkemeye başvuru hakkının ihlali özünde bir yargılamanın engellenmesini içerir. Henüz başlamayan bir yargılamanın doğal olarak sonuçlanması da imkân dahilinde olmayacaktır.

    Üçüncü istisna ise masumiyet karinesinin ihlali şikayetine ilişkindir. Masumiyet karinesi ihlali şikayetlerinde de uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi zorunlu bir unsur değildir. Bir kitap önerisi.

    Neden Bireysel Başvuru İçin Uzman Avukat Desteği Gerekli?

    Neden Bireysel Başvuru İçin Uzman Avukat Desteği Gerekli?

    Bireysel başvuru, hem Anayasa Mahkemesi (AYM) hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) açısından son derece teknik bir başvuru yoludur. Yalnızca hak ihlali iddiasını dile getirmek yeterli değildir; bu ihlalin hangi somut olaydan kaynaklandığı, hangi anayasal veya sözleşmesel güvenceyle bağlantılı olduğu ve bu konuda iç hukuk yollarının nasıl tüketildiği ayrıntılı şekilde ortaya konulmalıdır.

    Özellikle başvuruların kabul edilebilirliği aşaması, bireysel başvurunun en kritik noktasıdır. Mahkemeler öncelikle başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığını, gerekli tüm belgelerin eksiksiz sunulup sunulmadığını, başvurucunun mağdur sıfatının bulunup bulunmadığını ve iddia edilen ihlalin gerçekten bireysel başvuru kapsamına girip girmediğini inceler. Bu aşamada yapılacak en küçük hata, ihlalin esasına hiç girilmeden başvurunun reddedilmesine neden olur.

    Bireysel başvurularda sıkça karşılaşılan sorunlardan bazıları şunlardır:

    Sürelerin yanlış hesaplanması: AYM’ye yapılacak başvurularda kararın kesinleşmesinden itibaren 30 gün içinde başvuru zorunludur. Bu süre yanlış hesaplandığında hak düşer.

    Yanlış hakka dayanılması: Adil yargılanma hakkı, mülkiyet hakkı, özel hayatın gizliliği gibi haklar doğru şekilde ilişkilendirilmediğinde başvuru reddedilebilir.

    Delillerin ve belgelerin eksik sunulması: Özellikle mahkeme kararları ve ilgili evrakların tam ve usule uygun şekilde dosyaya eklenmesi gerekir.

    İhlalin somut olayla bağlantısının kurulamayışı: Genel şikâyet niteliğinde başvurular kabul edilmez; ihlalin somut ve ikna edici şekilde ortaya konulması gerekir.

    Bu nedenlerle, bireysel başvurunun hazırlanması sürecinde uzman bir avukat desteği almak hak kaybını önlemek açısından zorunluluk haline gelmektedir. Alanında deneyimli bir avukat, hem başvurunun kabul edilebilirlik kriterlerine uygunluğunu sağlayacak hem de ihlalin etkili bir şekilde ortaya konulmasına katkıda bulunacaktır. Böylece başvurucunun, gerçekten yaşadığı ihlalin Anayasa Mahkemesi veya AİHM tarafından incelenmesi ve giderilmesi ihtimali artacaktır.

    Read More

    Geri Gönderme Merkezinde Tutulan Kişilerin Yakınları Ne Yapabilir?

    Giriş 

    Bu çalışma, geri gönderme merkezlerinde idari gözetim altında tutulan kişilerin yakınlarının (eş, çocuk, anne, baba vb.) sahip olduğu hakları, bu hakları nasıl kullanabileceklerini ve bu süreçte atmaları gereken adımları, sunulan yargı kararları analizleri ışığında incelemektedir. İncelenen dokümanların büyük bir kısmı, doğrudan GGM’de tutulan kişilerin yakınlarının haklarına odaklanmamaktadır. Bununla birlikte, bazı kararlarda atıf yapılan yasal düzenlemeler ile ceza infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülerin ailevi haklarına ilişkin Anayasa Mahkemesi içtihatları, GGM’de tutulan kişilerin yakınlarının haklarına dair önemli bir çerçeve sunmaktadır. Bu çalışma, doğrudan ve dolaylı bulguları bir araya getirerek konuyu aydınlatmayı amaçlamaktadır.

    Doğrudan Yasal Hak: 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 59. maddesi, GGM’de tutulan yabancılara yakınları, noteri, yasal temsilcisi ve avukatıyla görüşme imkânı sağlanması gerektiğini açıkça düzenlemektedir. Bu, yakınların ziyaret hakkının yasal bir dayanağı olduğunu göstermektedir.

    Hukuki Süreçlere Katılım: Yakınlar, GGM’de tutulan kişi adına hukuki süreçleri başlatma ve takip etme konusunda kritik bir rol oynayabilir. Özellikle sınır dışı etme kararına ve idari gözetim kararına karşı dava açılması için avukat temin edilmesi ve yasal sürelerin (genellikle 7 gün) kaçırılmaması hayati önem taşımaktadır.

    Aile Hayatına Saygı Hakkı: Anayasa Mahkemesi’nin, ceza infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülerle ilgili verdiği kararlarda, Anayasa’nın 20. maddesiyle güvence altına alınan “aile hayatına saygı hakkı”nı ve devletin bu bağı korumaya yönelik “pozitif yükümlülüğü”nü sıklıkla vurguladığı görülmektedir. Bu ilke, kıyasen GGM’de tutulan kişiler ve aileleri için de geçerlidir.

    Çocuğun Üstün Yararı: Özellikle GGM’de tutulan kişinin çocuğu varsa, Anayasa Mahkemesi’nin “çocuğun üstün yararının gözetilmesi” gerektiğine dair içtihadı önemli bir dayanak noktasıdır. İdari makamların ve mahkemelerin, aile bağlarının sürdürülmesinde bu ilkeyi dikkate alma zorunluluğu bulunmaktadır.

    Uygulamadaki Sorunlar: Yargı kararları, uygulamada bilgi alma hakkının (avukatın müvekkilinin nerede tutulduğunu öğrenememesi gibi) ve aile üyelerinin birbiriyle görüşme hakkının (aynı merkezde farklı odalarda tutulup görüştürülmeme gibi) ihlal edilebildiğini göstermektedir.

    1. Ziyaret ve İletişim Hakkı

     İncelenen dokümanlar arasında en net ve doğrudan bilgiyi sunan, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na yapılan atıflardır. Özellikle AYM’nin 2/6/2020 ve 6/10/2022 tarihli kararlarında değinilen Kanun’un 59. maddesi, bu konuda temel yasal çerçeveyi çizmektedir. Maddeye göre, GGM’de tutulan yabancılara şu imkanların sağlanması zorunludur: “…yakınlarına, notere, yasal temsilciye ve avukata erişme ve bunlarla görüşme yapabilme imkanı sağlanmalıdır.” Bu hüküm, GGM’de tutulan kişinin yakınlarının ziyaret hakkının yasal bir güvence altında olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır. Bu hakkın engellenmesi veya keyfi olarak kısıtlanması, doğrudan yasa ihlali anlamına gelecektir.

    2. Hukuki Süreçlerde Yakınların Rolü

     GGM’de tutulan kişiler, dil engeli, hukuki bilgi eksikliği ve hareket kısıtlılığı gibi nedenlerle haklarını etkin bir şekilde kullanamayabilir. Bu noktada yakınlarının rolü kritikleşmektedir.

    Avukat Temini: Yakınlar, derhal bir avukatla anlaşarak hukuki destek sürecini başlatmalıdır. AYM’nin 3/12/2020 tarihli kararında, avukatın müvekkiliyle görüşme ve bilgi alma taleplerinin dahi sürüncemede bırakılabildiği görülmektedir. Bu nedenle ısrarcı bir hukuki takip önemlidir.

    Dava Açma: AYM’nin 15/5/2020 tarihli kararında belirtildiği üzere, “Yabancı veya yasal temsilcisi ya da avukatı, sınır dışı etme kararına karşı, kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde idare mahkemesine başvurabilir.” Bu kısa süre, yakınların hızla hareket etmesini zorunlu kılmaktadır. Dava açılması, sınır dışı işlemini dava sonuçlanana kadar otomatik olarak durduracaktır.

    Tazminat Davaları: Hukuka aykırı tutulma veya GGM’deki kötü koşullar nedeniyle manevi tazminat talep etme hakkı da mevcuttur. Uyuşmazlık Mahkemesi ve Danıştay kararları (örneğin, 23.11.2020 tarihli Uyuşmazlık Mahkemesi kararı), bu tür davaların adli yargıda görülebileceğini belirtmektedir. Yakınlar, bu davaların açılması ve takibi için de destek olabilirler.

    3. Aile Bütünlüğünün Korunması ve Kıyasen Uygulama

     GGM’ler özel bir idari gözetim yeri olsa da, burada tutulan kişilerin temel hakları, özellikle de aile hayatına saygı hakkı, Anayasal güvence altındadır. AYM’nin ceza infaz kurumları bağlamında verdiği birçok karar, bu konuda yol göstericidir. AYM’nin 10/5/2023 ve 2/6/2020 tarihli kararlarında yer alan şu ifade, devletin yükümlülüğünü net bir şekilde ortaya koymaktadır: “Devletin, hükümlü ve tutukluların özellikle yakın derecedeki aile bireyleriyle temasını devam ettirecek önlemleri alması yönünde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır.” Bu pozitif yükümlülük, GGM’de tutulan ve henüz bir suçtan hüküm giymemiş kişiler için evleviyetle geçerli olmalıdır. Özellikle AYM’nin 10/1/2024 tarihli kararında bahsi geçen, aile üyelerinin aynı merkezde ayrı odalarda tutularak görüştürülmemesi iddiası, bu pozitif yükümlülüğün ihlaline tipik bir örnektir. Benzer şekilde, çocukların varlığı halinde, AYM’nin 19/10/2022 tarihli kararında vurguladığı gibi, “çocuğun üstün yararının gözetilmesi ve aile ilişkilerinin sürdürülmesini sağlayacak şekilde hareket edilmesi devletin pozitif yükümlülüklerinin gereğidir.”

    Sonuç 

    Geri gönderme merkezinde tutulan kişilerin yakınlarının hakları ve yapabilecekleri, incelenen yargı kararları temelinde şu şekilde özetlenebilir:

    Ne Yapabilirler? Yakınlar, GGM’de tutulan kişiyle görüşme ve iletişim kurma hakkına sahiptir. Bu hakkın kullandırılması için ilgili GGM idaresine başvurmalıdırlar. Ayrıca, bir avukat aracılığıyla idari gözetim ve sınır dışı kararlarına karşı hukuki süreçleri başlatabilir ve takip edebilirler. Kötü muamele veya olumsuz koşullar söz konusu ise durumu adli ve idari makamlara bildirebilirler.

    Ne Yapmalılar? Yakınlar, vakit kaybetmeden uzman bir avukattan hukuki yardım almalıdır. Sınır dışı kararına karşı 7 günlük dava açma süresi gibi kritik sürelere özellikle dikkat etmelidirler. Ziyaret ve iletişim taleplerini yazılı olarak yapmalı ve olası ret kararlarına karşı hukuki yollara başvurmaya hazırlıklı olmalıdırlar.

    Hakları Nelerdir? En temel hakları, 6458 sayılı Kanun’dan doğan ziyaret ve iletişim hakkıdır. Bunun yanı sıra, Anayasa’nın 20. maddesi ve ilgili AYM içtihatları uyarınca “aile hayatına saygı hakkı”nın korunmasını talep etme hakları vardır. Bu hak, devletin aile bağlarını sürdürmek için pozitif önlemler almasını gerektirir ve özellikle çocukların üstün yararı ilkesiyle güçlendirilmiştir. Bir yazı önerisi.

    Neden Uzman Tuzla Avukat Desteği Gerekli?

    Geri gönderme merkezlerinde tutulan kişilerin yakınlarının sahip olduğu haklar, çoğu zaman teoride açık olsa da uygulamada ciddi zorluklarla karşılaşılabilmektedir. Yedi günlük kısa dava açma süreleri, başvuruların yazılı ve usulüne uygun yapılması zorunluluğu, idari makamların keyfi kısıtlamaları veya bilgi vermemesi gibi durumlar, hak kayıplarına yol açabilir. Bu nedenle, hem sınır dışı ve idari gözetim kararlarına karşı dava açılması hem de ziyaret ve iletişim haklarının etkin şekilde kullanılabilmesi için uzman bir Tuzla avukatının desteği kritik öneme sahiptir. Avukat, hukuki süreci yakından takip ederek yakınların haklarını korur, usul hatalarını önler ve olası kötü muamele veya hak ihlallerinde gerekli başvuruları yapar.

    Tuzla Geri Gönderme Merkezi’nin Konumunun Avantajları

    Tuzla Geri Gönderme Merkezi’nin İstanbul’un Tuzla ilçesinde bulunması, yakınlar ve avukatlar açısından bazı avantajlar sağlamaktadır. Öncelikle, İstanbul’un büyük ulaşım ağı sayesinde merkeze erişim diğer illerdeki geri gönderme merkezlerine göre daha kolaydır. Ayrıca Tuzla, hem Anadolu Yakası’ndan hem de şehir dışından gelecek aileler için kara yolu ve hava yolu bağlantılarına elverişli bir konumdadır. Bu durum, yakınların ziyaret hakkını daha pratik biçimde kullanabilmesini ve avukatların hukuki işlemleri daha hızlı takip edebilmesini mümkün kılar. Büyükşehirde yer alması nedeniyle, deneyimli göç ve yabancılar hukuku avukatlarına erişim de diğer bölgelere kıyasla çok daha kolaydır.

    Read More

    Geri Gönderme Merkezlerinde idari gözetim altında tutulan kişilerin, özellikle sağlık hizmetlerine erişimde yaşadıkları sorunlar ve insani olmayan muamele iddiaları karşısında sahip oldukları haklar ve başvurabilecekleri hukuki yollar

    Giriş

    Bu çalışma, Geri Gönderme Merkezlerinde (GGM) idari gözetim altında tutulan kişilerin, özellikle sağlık hizmetlerine erişimde yaşadıkları sorunlar ve insani olmayan muamele iddiaları karşısında sahip oldukları hakları ve başvurabilecekleri hukuki yolları, sunulan literatür çerçevesinde analiz etmektedir. Çalışma, devletin pozitif yükümlülükleri, tıbbi ihmal kavramı, idarenin sorumluluğu ve mevcut ulusal ile uluslararası başvuru mekanizmalarını ele almaktadır.

    1. Geri Gönderme Merkezlerindeki Koşullar ve Sağlık Hakkı

    Geri Gönderme Merkezleri, idari gözetim altında tutulan kişilerin temel haklarının güvence altına alınması gereken yerlerdir. Ancak bu merkezlerin fiziki şartların ve sağlık hizmetlerinin yetersizliği dikkat çekmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Asalya v. Türkiye kararı bu konuda emsal teşkil etmektedir. “Başvurucu yedi günlük tutulma süresi içerisinde, Kumkapı Geri Gönderme Merkezi’nin özellikle tekerlekli sandalye kullanıcıları açısından uygun olmadığı, asansör ve tuvalet gibi temel düzenlemelerin dahi yapılmadığını… asansör bulunmadığından ötürü zemin katta bulunan bir odadaki masanın üzerinde yatmak durumunda bırakıldığı ve bu süre zarfında tedavi imkanlarının da sağlanmadığını belirtmiştir.” Bu karar, GGM’lerdeki fiziki altyapı eksikliklerinin ve sağlık hizmeti sunulmamasının temel bir hak ihlali oluşturduğunu göstermektedir. Buna göre merkezde kalabilecek olan engelli ve özel ihtiyaç sahibi bireyler için gerekli fiziki şartlar ve psikososyal ortam sağlanması, özel ihtiyaç sahibi kişilerin (hamile, hasta, çocuk gibi) durumlarına özen gösterilmesi ve ihtiyaçları sağlanması ve bu kişilerin ihtiyaçlarının giderilmesi devletin özel ihtiyaç sahibi kişilere özen gösterme yükümlülüğünün ihlali anlamına geleceğini ortaya koymaktadır.

    2. Devletin Yaşam Hakkı ve Sağlık Hizmetleri Kapsamındaki Pozitif Yükümlülükleri

    Devletin, egemenlik alanındaki tüm bireylerin yaşam hakkını koruma yönünde pozitif bir yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu yükümlülük, sadece kasıtlı olarak yaşama son vermekten kaçınmayı değil, aynı zamanda yaşamı tehdit eden risklere karşı makul önlemleri almayı da içerir. Sağlık hizmetlerinin düzenlenmesi ve sunulması bu pozitif yükümlülüğün en önemli unsurlarından biridir. Sözleşme’ye taraf devletlerin yaşama hakkı konusundaki pozitif yükümlülüklerinin bir kolunu da sağlık hizmetlerinin sunulması ve kamu sağlığının sağlanması alanı oluşturmaktadır. Taraf devletler kamu veya özel olması fark etmeksizin sağlık kurumlarında hastaların yaşamlarının korunması amacıyla gerekli düzenlemeleri yapmakla ve makul tedbirleri almakla sorumludur. Bu sorumluluk, GGM gibi doğrudan devletin kontrolü ve sorumluluğu altındaki yerlerde daha da belirginleşir.

    3. Tıbbi İhmal, İdarenin Sorumluluğu ve Başvuru Yolları

    a. Tıbbi İhmal ve Hizmet Kusuru 

    Sağlık personelinin gerekli tıbbi müdahaleyi yapmaması, geç yapması veya tedaviden kaçınması tıbbi ihmal olarak kabul edilir. Tedavi için hastaneye gelen hastaya gerekli teşhis ve tedavileri uygulamakla yükümlüdür. Aksi takdirde hem suç işlemiş hem de uğrattığı zararlar neticesinde idare tazmin sorumluluğu altına girmiş olacaktır. GGM’de tutulan bir kişinin sağlık durumunun kötüleşmesine rağmen tedavi edilmemesi, idarenin “hizmet kusuru” işlediğini gösterir ve bu durum tazminat sorumluluğunu doğurur. Hasta Hakları Yönetmeliği de bu durumu güvence altına alır. Yönetmeliğin 42. maddesine göre, hasta hakları ihlal edilen kişinin her türlü dava, şikâyet ve müracaat hakkı mevcuttur.

    b. Ulusal Hukuk Yolları GGM’de sağlık hakkı ihlal edilen kişi, çeşitli hukuki yollara başvurabilir:

    İdari Yargı (Tam Yargı Davası): Yaşanan tıbbi ihmal ve bunun sonucunda ortaya çıkan akciğer sorunları gibi maddi ve manevi zararların tazmini için sorumlu idareye (Göç İdaresi Başkanlığı, Sağlık Bakanlığı vb.) karşı idare mahkemesinde tam yargı davası açılabilir. İdarenin sağlık hizmetini organize etmedeki kusuru, bu davanın temelini oluşturur.

    Cezai Soruşturma (Suç Duyurusu): Görevli doktor ve personelin hastaya müdahale etmeyerek görevlerini ihmal etmeleri veya kötü muamelede bulunmaları nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulabilir.

    Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru: Yukarıdaki idari ve adli yolların tüketilmesine rağmen sonuç alınamaması durumunda, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan “yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı” ile “işkence ve eziyet yasağı”nın ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapılabilir.

    Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na (TİHEK) Başvuru: GGM’deki muamelenin işkence, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele yasağını ihlal ettiği iddiasıyla TİHEK’e başvuru yapılabilir. “sağlık ve hasta hakları” konusunun, kuruma yapılan başvurularda en çok ihlal edildiği iddia edilen haklardan biridir ve bu şikayetlerin başında “ceza ve tutukevlerindeki mahkûm ve tutukluların sağlık hakkı ile ilgili talep ve şikâyetleri gelmektedir.

    c. Uluslararası Hukuk Yolları (AİHM Başvurusu) İç hukuk yolları tüketildikten sonra, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3. maddesi (işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele yasağı) ve 2. maddesi (yaşam hakkı) temelinde AİHM’e başvuru yapılabilir. Tedaviden mahrum bırakılma, AİHS’nin 3. maddesi kapsamında bir ihlal teşkil edebilir. Bu konuda  D. v. Birleşik Krallık kararınıda : “Mahkeme, başvurucunun durumundaki hastalara uygun bir tedavinin verilmediği… geri gönderilmesinin, halihazırda oldukça kısa olan yaşam süresini daha da kısaltacağı, fiziksel ve psikolojik acı ve son derece ızdıraplı bir ölümle karşılaşmasına yol açacağı için insanlık dışı muamele teşkil edeceğinden AİHS md.3’e aykırı olacağına hükmetmiştir.” şeklinde ihlale karar verilmiştir. Bu içtihat, sadece sınır dışı edilme durumunda değil, aynı zamanda idari gözetim altındayken maruz kalınan tedavi yoksunluğunun da insanlık dışı muamele seviyesine ulaşabileceğini göstermektedir.

    İnceleme ve Değerlendirme

    Yapılan değerlendirmeler, GGM’de tutulan ve hastalanan bir bireyin durumunun, basit bir idari eksiklikten öte, temel hakların ihlali anlamına geldiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Devletin, kontrolü altındaki bireylere karşı artırılmış bir sorumluluğu vardır. Bu sorumluluk, sadece barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçları değil, aynı zamanda “ulaşılabilir en üst düzeyde fiziksel ve ruhsal sağlık standartlarına sahip olma” hakkını da kapsar.

    Geri Gönderme Merkezi’nde tutulurken hastalanan ve yeterli tıbbi bakımdan mahrum bırakılan bir kişi, ulusal ve uluslararası hukukta korunan temel haklara sahiptir. Bu hak ihlalleri karşısında başvurulabilecek hukuki yollar şunlardır:

    İdari Yargı: İdarenin hizmet kusuruna dayanarak, maruz kalınan maddi (tedavi masrafları, iş gücü kaybı) ve manevi zararların tazmini için tam yargı davası açılması.

    Ceza Hukuku: İlgili sağlık personeli ve idari yetkililer hakkında görevi ihmal veya kötü muamele suçlamalarıyla suç duyurusunda bulunulması.

    Anayasa Mahkemesi: Diğer iç hukuk yolları tüketildikten sonra, yaşam hakkı ve işkence yasağının ihlali nedeniyle bireysel başvuru yapılması.

    AİHM: Tüm iç hukuk yolları tüketildikten sonra, AİHS’nin 2. ve 3. maddelerinin ihlali iddiasıyla AİHM’e başvurulması.

    Devletin, GGM gibi kapalı kurumlarda tuttuğu kişilerin sağlığını koruma yönündeki pozitif yükümlülüğü mutlaktır. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi, idarenin hukuki ve mali sorumluluğunu doğuracağı gibi, ilgili kamu görevlilerinin de cezai sorumluluğuna yol açabilecektir. Bir yazı önerisi.

    Neden Tuzla Avukat Desteği Gerekli?

    Tuzla Geri Gönderme Merkezi’nde idari gözetim altında tutulan kişilerin yaşadığı hak ihlalleri ve özellikle sağlık hizmetlerine erişim konusundaki sorunlar, uzman bir hukuki destek olmadan çözümlenmesi güç süreçlerdir. İdari yargı, ceza soruşturmaları, Anayasa Mahkemesi bireysel başvurusu ve AİHM başvurusu gibi hukuki yollar karmaşık prosedürler içerir. Bu nedenle, Tuzla’da tecrübeli bir avukat desteği almak, hem başvuruların doğru ve zamanında yapılmasını hem de kişinin haklarının en etkin şekilde korunmasını sağlar. Tuzla avukat desteği, geri gönderme merkezinde tutulan yabancıların maruz kaldığı hak ihlallerine karşı en güçlü yoldur.

    Read More