
Adil yargılanma hakkının ihlali, bireysel başvuru yoluyla ileri sürülebilmesi için yargılamasının sona ermiş olması şart mıdır? İstisnası var mıdır? Adil yargılanma hakkının ihlali şikayetinin bireysel başvuru yoluyla ileri sürülebilmesi için yargılamanın sona ermiş olması şarttır. Ancak “makul sürede yargılanma hakkı”, “mahkemeye başvuru hakkı” ve “masumiyet karinesi” şikayetleri bu şartın üç istisnasını oluşturur.
Adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle bireysel başvuru yapabilmek için davanın sona ermiş olması gerekir. Ancak, “makul sürede yargılanma hakkı”, “mahkemeye başvuru hakkı” ve “masumiyet karinesi” bu kuralın üç istisnasını oluşturur.
Kural olarak, suç isnadı altında bulunan veya medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlığın tarafı bir kişinin AİHM veya AYM nezdinde bireysel başvuru yoluyla adil yargılanma hakkının düzenlendiği Sözleşme’nin 6. maddesi korumasından faydalanabilmesi için yargılamasının sona ermiş olması ve yargılama sonucunda verilen kararın kesinleşmiş olması gerekir. Yargılamanın devam ediyor olması halinde ilgili kişinin mağdur sıfatıyla bireyse başvurusunun kabulü söz konusu olmayacaktır.
Uyuşmazlığın esası hakkın karar verilmiş olması şartının temel mantığı, ulusal devlete bahse konu ihlali telafi etme imkanının tanınmasıdır. Çünkü AİHM, 6. maddenin ihlal edilip edilmediğini incelerken ulusal hukuk düzeyinde yargılamanın bütününü dikkate almaktadır. Zira yargılamanın belli bir aşamasında ihmal edilen bir hususun, sonraki aşamalarda telafi edilme ihtimali her zaman imkân dahilindedir.
Yargılamanın sona ermiş olması şartı bünyesinde üç istisna barındırmaktadır.
Birinci istisna makul sürede yargılanma hakkının ihlali şikayetidir. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini kişi, davanın nihai kararla sonuçlanmasını beklemeden AİHM veya AYM nezdinde bireysel başvuruda bulunabilecektir. Çünkü burada devam eden bir ihlal söz konusudur. Dahası AİHM, devam eden makul süre aşımı şikayetleri için, başvuru tarihinde iç hukuk yollarının tüketilmiş olmasını aramamaktadır. (Neumeister/Avusturya, 1968, pr.17-20) Böyle bir istisnanın varlığı, daha çok makul sürede yargılanma hakkı ihlalinin, nihai kararın türü ve niteliği ile bağlantılı olmamasıyla ilgilidir. Zira nihai karar, makul süre şikayetinde bulunan tarafın lehinde de olsa, bu hakkın ihlalini engellemeyecektir. Hatta devlet, makul süre aşımına konu dava normal süresinde bitirilmiş de olsaydı sonucun değişmeyeceğini ileri sürerek sorumluluktan kurtulamayacaktır. Davadan aynı kararın çıkacağı savunması devlet açısından haklı bir gerekçe olarak kabul edilemeyecektir. (H./Birleşik Krallık, 1987, pr.81)
İkinci istisna mahkemeye başvuru hakkının ihlali şikayetidir. Zira mahkemeye başvuru hakkının ihlali özünde bir yargılamanın engellenmesini içerir. Henüz başlamayan bir yargılamanın doğal olarak sonuçlanması da imkân dahilinde olmayacaktır.
Üçüncü istisna ise masumiyet karinesinin ihlali şikayetine ilişkindir. Masumiyet karinesi ihlali şikayetlerinde de uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi zorunlu bir unsur değildir. Bir kitap önerisi.

Neden Bireysel Başvuru İçin Uzman Avukat Desteği Gerekli?
Neden Bireysel Başvuru İçin Uzman Avukat Desteği Gerekli?
Bireysel başvuru, hem Anayasa Mahkemesi (AYM) hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) açısından son derece teknik bir başvuru yoludur. Yalnızca hak ihlali iddiasını dile getirmek yeterli değildir; bu ihlalin hangi somut olaydan kaynaklandığı, hangi anayasal veya sözleşmesel güvenceyle bağlantılı olduğu ve bu konuda iç hukuk yollarının nasıl tüketildiği ayrıntılı şekilde ortaya konulmalıdır.
Özellikle başvuruların kabul edilebilirliği aşaması, bireysel başvurunun en kritik noktasıdır. Mahkemeler öncelikle başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığını, gerekli tüm belgelerin eksiksiz sunulup sunulmadığını, başvurucunun mağdur sıfatının bulunup bulunmadığını ve iddia edilen ihlalin gerçekten bireysel başvuru kapsamına girip girmediğini inceler. Bu aşamada yapılacak en küçük hata, ihlalin esasına hiç girilmeden başvurunun reddedilmesine neden olur.
Bireysel başvurularda sıkça karşılaşılan sorunlardan bazıları şunlardır:
Sürelerin yanlış hesaplanması: AYM’ye yapılacak başvurularda kararın kesinleşmesinden itibaren 30 gün içinde başvuru zorunludur. Bu süre yanlış hesaplandığında hak düşer.
Yanlış hakka dayanılması: Adil yargılanma hakkı, mülkiyet hakkı, özel hayatın gizliliği gibi haklar doğru şekilde ilişkilendirilmediğinde başvuru reddedilebilir.
Delillerin ve belgelerin eksik sunulması: Özellikle mahkeme kararları ve ilgili evrakların tam ve usule uygun şekilde dosyaya eklenmesi gerekir.
İhlalin somut olayla bağlantısının kurulamayışı: Genel şikâyet niteliğinde başvurular kabul edilmez; ihlalin somut ve ikna edici şekilde ortaya konulması gerekir.
Bu nedenlerle, bireysel başvurunun hazırlanması sürecinde uzman bir avukat desteği almak hak kaybını önlemek açısından zorunluluk haline gelmektedir. Alanında deneyimli bir avukat, hem başvurunun kabul edilebilirlik kriterlerine uygunluğunu sağlayacak hem de ihlalin etkili bir şekilde ortaya konulmasına katkıda bulunacaktır. Böylece başvurucunun, gerçekten yaşadığı ihlalin Anayasa Mahkemesi veya AİHM tarafından incelenmesi ve giderilmesi ihtimali artacaktır.

