Giriş

Bu yazı, “açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçunun unsurları nelerdir?” sorusuna yanıt vermek amacıyla, sunulan Yargıtay, Bölge Adliye Mahkemesi ve İlk Derece Mahkemesi kararlarının analiziyle hazırlanmıştır. Yazı, suçun yasal dayanağını, temel unsurlarını, ispat koşullarını ve diğer suç tiplerinden ayrıldığı noktaları, ilgili yargı kararlarından alıntılarla destekleyerek ortaya koymaktadır. Amaç, farklı kararlardaki bilgileri sentezleyerek bütüncül bir bakış açısı sunmaktır.

1. Açığa Atılan İmzanın Kötüye Kullanılması Suçunun Yasal Dayanağı ve Tanımı

İncelenen tüm kararlar, açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçunun yasal dayanağının 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 209. maddesinin 1. fıkrası (TCK 209/1) olduğu konusunda hemfikirdir. Yargı kararlarında suçun tanımı tutarlı bir şekilde şu ifadelerle yapılmaktadır: “Belirli bir tarzda doldurulup kullanılmak üzere kendisine teslim olunan imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kağıdı, verilme nedeninden farklı bir şekilde dolduran kişi…” (Yargıtay 11. Ceza Dairesi, 2021/38005; Ceza Genel Kurulu, 2017/51)

2. Suçun Konusu: İmzalı ve Kısmen veya Tamamen Boş Kâğıt 

Suçun işlenebilmesi için ortada, hukuki bir sonuç doğuracak şekilde doldurulmaya elverişli, üzerinde gerçek bir imza bulunan ancak içeriği kısmen veya tamamen boş olan bir kâğıt bulunmalıdır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu bu durumu, “…‘belge’ oluşturmayan, tamamlanmış bir hukuki işlemi ifade etmeyen imzalı ve fakat kısmen veya tamamen boş bir kâğıt” olarak nitelendirmiştir (2016/1347). İmzanın gerçek olması zorunludur; aksi halde belgede sahtecilik suçu gündeme gelir (Ceza Genel Kurulu, 2017/51).

Ancak, Yargıtay 23. Ceza Dairesi’nin bir kararı bu unsura önemli bir sınırlama getirmektedir. Karara göre, mağdur tarafından imzalanan belgenin “boş bir kağıt olmayıp bono olması” durumunda, belgenin unsurları tam olmasa bile, açığa imzanın kötüye kullanılması suçunun unsurları oluşmaz (2015/8932). Bu, suçun konusunun, kambiyo senedi gibi belirli bir hukuki niteliği haiz belgelerden ziyade, içeriği serbestçe doldurulabilecek nitelikteki “boş kâğıtlar” olduğunu göstermektedir.

3. Fail ve Mağdur İlişkisi: Güvene Dayalı Teslim 

Suçun en ayırt edici özelliklerinden biri, imzalı boş kâğıdın faile güvene dayalı olarak teslim edilmesidir. Mağdur, bu kâğıdı faile “belirli bir tarzda doldurulup kullanılmak üzere” kendi rızasıyla vermektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun vurguladığı gibi: “Burada imza sahibi suça konu olan imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kâğıdı kendi isteği ile ‘belirli bir tarzda doldurup kullanmak üzere’ faile teslim etmekte ancak fail bunu ‘verilme nedeninden farklı bir şeklide’ doldurmaktadır.” (2016/1347)

Bu güven ilişkisi, suçu TCK m. 209/2’de düzenlenen ve belgenin hukuka aykırı ele geçirilmesi durumunda oluşan belgede sahtecilik suçundan ayırır.

4. Eylem: Anlaşmaya Aykırı Doldurma ve Kullanma 

Failin cezalandırılan eylemi, kendisine duyulan güveni kötüye kullanarak, teslim edilen imzalı boş kâğıdı, taraflar arasındaki anlaşmaya (verilme nedenine) aykırı olarak ve hukuki sonuç doğuracak şekilde doldurmasıdır. Örneğin, “teminat olması için kendisine boş bir şekilde imzalı olarak verilen suça konu senedi” alacak senedi olarak doldurup icra takibi başlatmak (Yargıtay 15. Ceza Dairesi, 2017/13847) veya “işe başlamış göstermek için” alınan boş kâğıdı “alacağım yoktur” şeklinde doldurmak (Yargıtay 11. Ceza Dairesi, 2010/12747) bu suçu oluşturur.

5. Suçun İspatı: Yazılı Delil Zorunluluğu 

İncelenen kararlarda en sık vurgulanan ve suçun ispatı açısından kritik öneme sahip olan husus, anlaşmaya aykırılık iddiasının yazılı delille ispat edilmesi zorunluluğudur. Birden fazla Yargıtay kararı ve İlk Derece Mahkemesi kararı, bu kuralı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun kararlarına dayandırmaktadır. “Açığa atılan imzanın kötüye kullanıldığı yani imzanın üzerinin veriliş amacına aykırı olarak doldurulduğu iddiasının ispatı bakımından da Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun kararı ile ispat sorunu çözümlenmiştir.” (İzmir Bölge Adliye Mahkemesi, 2022/1563) Bu kurala göre, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun izin verdiği istisnai durumlar dışında, iddianın tanık beyanlarıyla ispatı mümkün değildir. Mağdurun, belgenin anlaşmaya aykırı doldurulduğuna dair yazılı bir delil (örneğin bir sözleşme, protokol, mektup vb.) sunamaması durumunda, suçun unsurları oluşmamış kabul edilmekte ve genellikle beraat kararı verilmektedir (Yargıtay 15. Ceza Dairesi, 2014/23223; İlk Derece-İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2017/878).

6. TCK 209/1 ve 209/2 Ayrımı: Belgenin Ele Geçirilme Şekli 

Kararlarda altı çizilen bir diğer önemli ayrım, belgenin faile teslim edilme şekliyle ilgilidir:

TCK 209/1 (Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması): Belge, mağdur tarafından faile güvene dayalı olarak ve rızayla teslim edilmiştir. Failin zilyetliği başlangıçta hukuka uygundur.

TCK 209/2 (Belgede Sahtecilik): Fail, imzalı boş kâğıdı hukuka aykırı olarak ele geçirmiş veya elinde bulundurmaktadır. Bu durumda fail, meydana gelen belgenin niteliğine göre (resmî/özel) belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu bir kararında, imza sahibinin belgeyi teslim ettiği kişinin zilyetlikten vazgeçerek başka birine vermesi halinde, yeni zilyet açısından “esasen kendisine tevdi ve teslim olunmayan kağıdı bertakrip (hukuka aykırı) ele geçirme” durumunun oluşacağını ve eylemin TCK 209/2 kapsamında değerlendirileceğini belirtmiştir (Anayasa Mahkemesi kararında atıf yapılan Yargıtay 21. CD kararı).

Sonuç

Yargı kararlarının bütüncül analizi sonucunda, açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçunun (TCK 209/1) temel unsurları şu şekilde özetlenebilir:

Suçun Konusu: Üzerinde gerçek bir imza bulunan ancak içeriği kısmen veya tamamen boş olan ve “belge” niteliği taşımayan bir kâğıdın varlığı.

Güven İlişkisi: Bu kâğıdın, mağdur tarafından faile belirli bir amaçla kullanılması için rızayla ve güvene dayalı olarak teslim edilmesi.

Anlaşmaya Aykırılık: Failin, bu güveni kötüye kullanarak kâğıdı, taraflar arasındaki anlaşmaya (verilme nedenine) aykırı bir şekilde doldurup hukuki sonuç doğuracak şekilde kullanması.

Bu unsurların yanı sıra, suçun ispatı için en kritik koşul, anlaşmaya aykırılık iddiasının yazılı delillerle kanıtlanması zorunluluğudur. Tanık beyanları kural olarak yeterli görülmemektedir. Son olarak, bu suçun, belgenin hukuka aykırı ele geçirilmesi halinde oluşan belgede sahtecilik suçundan (TCK 209/2) ayrıldığı ve takibinin şikâyete ve uzlaştırmaya tabi olduğu unutulmamalıdır. Bir yazı önerisi.

Neden Tuzla Avukat Desteği Gerekli?

Taraflar arasında güvene dayalı olarak boş bırakılan bir belgenin, sonradan anlaşmaya aykırı şekilde doldurulması ve kullanılması ciddi hukuki sonuçlar doğurur. Bu gibi durumlarda, belgenin neden ve nasıl verildiğinin ispatı büyük önem taşır. Özellikle senetler, taahhütler veya sözleşmelerle ilgili anlaşmazlıklarda, maddi delillerin sunulması, tanıkların doğru şekilde dinlenmesi ve dava sürecinin usulüne uygun yürütülmesi gerekir.

Bu tür karmaşık hukuki süreçlerde, Tuzla avukat, Pendik avukat, Maltepe avukat, Kartal avukat, Gebze avukat, Aydınlı avukat, Orhanlı avukat, Tepeören avukat, Darıca avukat, Bayramoğlu avukat ve Çayırova avukat bölgelerinde deneyim sahibi bir Tuzla avukatı ile çalışmak, hak kaybı yaşanmaması açısından büyük önem taşır.

Alanında uzman bir Tuzla ceza avukatı ya da borç-alacak davalarında deneyimli bir avukat, belgenin anlaşmaya aykırı şekilde doldurulduğunu ispatlamak için gerekli süreci yürütür, delilleri toplar ve savunmanızı en güçlü biçimde hazırlar.

Bu nedenle, taraflar arasında güven ilişkisine dayalı olarak verilen belgelerde yaşanacak kötüye kullanım durumlarında profesyonel bir avukattan destek almak, hukuki sürecin sağlıklı ilerlemesi açısından elzemdir.