Dr. Mehmet GÜNAY

Silahlarda eşitlik ilkesinin ihlalinin önemli bir görünüş şekli, ceza davası sürecinde yapılan yasal değişikliklerle ilgilidir. Zira suç isnadıyla başlatılan soruşturmalarda ve açılan ceza davalarında, geriye dönük olarak uygulanacak usulü yasal değişikliklerin yapılması silahların eşitliği ilkesine aykırılık oluşturabilir. Yapılan yasal değişiklikler, yargılama makamlarının lehine, sanık aleyhine sonuçlar doğuracak nitelikte olmalıdır. Örneğin, yargılama başladıktan sonra yargılamada görev alan savcı, hâkim gibi kişilerin hukuki, idari, mali ve cezai yönden tam sorumsuz olduklarına dair dokunulmazlık zırhı getiren bir yasal düzenlemenin yapılması, sanığı o yargılamada dezavantajlı bir duruma düşürecektir. Böyle bir durumda silahların eşitliğinden ve dolayısıyla hakkaniyete uygun bir yargılamadan bahsedilemez. Ancak yasal düzenlemenin yargılama başlamadan yapılması veya değişiklik için zorlayıcı bir kamu yararının mevcut olması ya da değişikliğin sanık için öngörülebilir olması durumlarında, silahların eşitliği ilkesinin ihlali söz konusu olmayabilecektir.
2016 yılı içerisinde ilan edilen OHAL kapsamında yürürlüğe giren 667 ve 668 sayılı OHAL KHK’larında silahların eşitliği ilkesine aykırılık teşkil edecek bazı hükümlere yer verilmiştir. Bu bağlamda, 667 sayılı OHAL KHK’nın 9. maddesinde “Bu kanun hükmünde kararname kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin, bu görevleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz” şeklinde ve 668 sayılı KHK’nın 37. maddesinde “…. kanun hükmünde kararnameler kapsamında karar alan ve görevleri yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz” şeklinde yargılama yapan hakimleri, iddia makamındaki savcıları da içine alacak şekilde hukuki, cezai, idari ve mali açıdan sorumsuzluk getirilmiştir. Bu maddelerde yargıçlara ve savcılara, darbe teşebbüsü ve terör suçları yargılamalarında bir dokunulmazlık zırhı verilmiştir. Başka bir ifadeyle OHAL’in konusu ile ilgili yargılamalarda, yargıç ve savcıların, görevleri süresince her türlü kusur, ihmal veya kasıtlı davranışları, hukuki, idari, mali ve özellikle cezai açıdan yaptırımsız kalmıştır. İsnat edilen suça ilişkin olayların meydana gelmesinden sonraki bir tarihte, yargıç ve savcıları da kapsayacak şekilde getirilen yasal dokunulmazlık zırhı ile, OHAL’e konu davalarda yargılanan sanıkların dezavantajlı bir duruma düşürüldüğü açıktır. Zira mutlak sorumsuzluk zırhı ile donatılan yargılama makamları karşısında sanığın konumunun iddia makamı ile eşit şartlarda olduğu söylenemez. Kaldı ki, mutlak sorumsuzluk zırhı bulunan yargıç ve savcıların, objektif tarafsızlığı konusunda da sanıkta kaygı oluşturmaması ve bu kaygı-korkunun üçüncü kişiler açısından objektif olarak haklı görülmemesi düşünülemez. Dahası mutlak sorumsuzluk zırhına sahip bir yargıçtan, adil bir yargılama beklenmesi ve yargıcın objektif tarafsızlığı konusunda sanıkta güven uyandırması hayatın olağan akışına aykırıdır. Sanığın, silahlarda eşitlik ilkesi ve yargıçların objektif tarafsızlığı konusunda duyduğu endişe makul ve haklı olacaktır.

anahtar kelimeler : silahların eşitliği ilkesi, adil yargılanma hakkı, OHAL KHK’ları, 667 sayılı KHK madde 9, 668 sayılı KHK madde 37, hâkim savcı dokunulmazlığı, ceza yargılamasında eşitlik, mutlak sorumsuzluk, objektif tarafsızlık ilkesi, sanık hakları, geriye dönük yasal değişiklikler, hukuki sorumsuzluk yargı, KHK ile adil yargılanma ihlali, OHAL döneminde yargı bağımsızlığı