2025 Yabancı Af Düzenlemesi: Ev Hizmetlerinde Çalışanlar İçin Yeni Çalışma ve Oturma İzni Hakkı

Giriş

Türkiye’de yabancıların ikamet ve çalışma izinlerine ilişkin mevzuat, göç hareketliliği, ekonomik ihtiyaçlar ve işgücü piyasasının dinamikleri doğrultusunda sürekli olarak güncellenmektedir. Özellikle vize veya ikamet izni süresi sona erdikten sonra ülkede kalmaya devam eden, yani halk arasında “kaçak” olarak adlandırılan yabancıların sayısındaki artış; hem kamu otoriteleri açısından kontrol ve denetim sorunlarını artırmış hem de kayıt dışı istihdamı yaygınlaştırmıştır. Bu soruna çözüm üretmek amacıyla 2025 yılı başında “ev hizmetlerinde çalışan yabancılara yönelik özel bir düzenleme” yürürlüğe girmiştir. Kamuoyunda “af” olarak adlandırılan bu düzenleme, aslında genel bir af niteliği taşımamakta; yalnızca belirli koşulları taşıyan yabancılara Türkiye’den çıkış yapmadan oturma ve çalışma izni alma hakkı tanıyan istisnai bir uygulamadır.

1. Düzenlemenin Amacı ve Gerekçesi

2025 Af düzenlemesinin temel amacı, hem yabancıları hem de işverenleri kayıtlı sisteme dâhil ederek kayıt dışı istihdamı azaltmak, hem de ev hizmetleri gibi yoğun emek gerektiren sektörlerde yasal çalışmanın önünü açmaktır. Türkiye’de özellikle çocuk, yaşlı ve hasta bakımı gibi alanlarda yabancı işgücü talebi hızla artmış, buna bağlı olarak binlerce yabancı oturma veya çalışma izni olmaksızın bu alanlarda çalışmaya devam etmiştir. Yeni düzenleme, bu kişilere belirli şartları yerine getirmeleri koşuluyla yasal statüye geçiş fırsatı tanıyarak hem işverenler için hukuki güvenlik sağlamakta hem de kamu denetimini kolaylaştırmaktadır.

2. Af Kapsamı ve Yararlanma Şartları

Af uygulaması, genel anlamda tüm yabancılara yönelik bir hak tanımamaktadır. Yalnızca aşağıdaki şartları taşıyan kişiler düzenlemeden yararlanabilir:

Yasal giriş şartı: Yabancı, Türkiye’ye pasaportla ve resmi sınır kapılarından yasal yollarla giriş yapmış olmalıdır. Kaçak giriş yapanlar kapsam dışıdır.

Pasaport süresi: Başvuru tarihinde pasaportun en az 8 ay daha geçerli olması gerekir.

Kaçaklık durumu: Yabancının geri gönderme merkezine alınmamış, şartlı giriş yapmamış ve tahdit kodu bulunmuyor olması gerekir.

Çalışma alanı: Düzenleme sadece ev hizmetleri için geçerlidir. Yani 12 yaş altı çocuk bakımı, 65 yaş üzeri yaşlı bakımı ve hasta bakımı gibi alanlarda çalışan yabancılar başvuru yapabilir.

Sabıka kaydı: Yabancının adli sicilinde suç kaydı bulunmamalıdır.

Başvuru geçmişi: 2025 yılında reddedilen yeni başvurular aftan yararlanamaz. Ancak 2024 ve öncesinde başvurusu reddedilip kaçak kalan kişiler düzenleme kapsamındadır.

3. İşverene Ait Şartlar ve Yükümlülükler

Af düzenlemesi yalnızca yabancıların değil, işverenlerin de belirli şartları yerine getirmesini gerektirir. Çünkü işveren, yabancının yasal istihdam koşullarının sağlanmasından hukuken sorumludur. İşverenden beklenen temel yükümlülükler şunlardır:

Gelir şartı: İşverenin aylık gelirinin en az asgari ücretin 4 katı olması gerekir. Uygulamada bazı göç idareleri son 6 aylık düzenli gelir (yaklaşık 110.000 TL) beyanı talep etmektedir.

Noter onaylı taahhütname: İşveren, yabancı çalışanın yalnızca ev hizmetlerinde çalıştırılacağını ve tüm yasal yükümlülükleri yerine getireceğini noter huzurunda taahhüt etmelidir.

SGK kaydı: Çalışma izni alındıktan sonra yabancının sosyal güvenlik kaydı yaptırılmalı, primler düzenli olarak ödenmelidir.

Adres ve bildirim yükümlülüğü: Çalışma adresinde değişiklik olması halinde Göç İdaresi’ne yasal süre içinde bildirim yapılmalıdır.

Bakım ihtiyacı belgesi: Yaşlı veya hasta bakımı için başvuru yapılacaksa, ilgili kişinin bakıma muhtaç olduğunu gösteren sağlık raporu sunulmalıdır.

4. Başvuru Süreci ve Aşamalar

Af kapsamında oturma ve çalışma izni almak isteyen yabancılar için başvuru süreci birkaç temel aşamadan oluşur:

Manuel randevu talebi: E-ikamet sistemi üzerinden randevu alınamadığı durumlarda, yabancı veya avukatı, İstanbul’da Fatih İl Göç İdaresi Müdürlüğü’ne şahsen giderek manuel başvuru talebinde bulunur.

Belgelerin hazırlanması: Pasaport, biyometrik fotoğraf, noter taahhütnamesi, dilekçe, giriş kaşesi, gelir belgeleri, fatura ve yerleşim belgeleri gibi tüm evraklar eksiksiz hazırlanmalıdır.

Randevu günü teslim: Belirlenen randevu tarihinde yabancı ve işveren birlikte Göç İdaresi’ne giderek belgeleri teslim eder. Gerekirse parmak izi ve biyometrik işlemler yapılır.

İkamet izni onayı: Belgelerin incelenmesi sonucunda kısa dönem ikamet izni verilir ve kart PTT yoluyla adrese gönderilir.

Çalışma izni başvurusu: İkamet kartı alındıktan sonra işveren, e-Devlet üzerinden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı sistemine başvurarak çalışma izni işlemlerini tamamlar.

5. Başvuru Sürecinde Sık Yapılan Hatalar

Başvuruların önemli bir kısmı, belgelerdeki eksiklikler veya yanlışlıklar nedeniyle reddedilmektedir. En sık karşılaşılan hatalar şunlardır:

Pasaport süresinin 8 aydan kısa olması.

Giriş kaşesinin okunmaması veya fotokopisinin eksik sunulması.

Gelir belgelerinde banka kaşesi, imza veya imza sirkülerinin bulunmaması.

Noter taahhütnamesinin ev hizmetlerine özel düzenlenmemesi veya eş imzasının eksik olması.

Sağlık raporunun eksik sunulması (özellikle erkek çalışan – yaşlı bakımı başvurularında).

Harç dekontlarının zamanında ibraz edilmemesi.

Sonuç: Yasal Statüye Geçişte Stratejik Bir Fırsat

2025 yılında yürürlüğe giren yabancı af düzenlemesi, Türkiye’de ev hizmetlerinde çalışan binlerce yabancı için önemli bir fırsat sunmaktadır. Bu düzenleme, yalnızca yasal statüye geçişi kolaylaştırmakla kalmamakta, aynı zamanda işverenler açısından da hukuki güvenlik ve sosyal güvenlik yükümlülüklerinin yerine getirilmesi bakımından büyük avantaj sağlamaktadır. Ancak süreç, teknik detaylar ve hukuki şartlarla dolu karmaşık bir prosedürdür. Belgelerde yapılacak en küçük bir hata veya sürelerin kaçırılması başvurunun reddine, hatta sınır dışı edilme riskine yol açabilir. Bu nedenle başvuru sürecinin, özellikle yabancılar hukuku konusunda deneyimli bir avukat aracılığıyla yürütülmesi, hem başvurunun olumlu sonuçlanma ihtimalini artıracak hem de tüm yasal hakların eksiksiz kullanılmasını sağlayacaktır. Bir yazı önerisi.

Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

2025 yılında yürürlüğe giren ev hizmetlerinde çalışan yabancılara yönelik özel düzenleme, “af” olarak adlandırılsa da aslında yalnızca belirli koşulları sağlayan kişilere Türkiye’den çıkış yapmadan ikamet ve çalışma izni alma hakkı tanıyan teknik ve karmaşık bir süreçtir. Bu süreçte yapılacak en küçük hata — örneğin pasaport süresinin kontrol edilmemesi, giriş kaşesinin eksik veya okunmaz olması, noter taahhütnamesinin yanlış hazırlanması ya da gelir belgelerinin usule uygun sunulmaması — başvurunun reddedilmesine, hatta yabancının sınır dışı edilmesine kadar varan ciddi sonuçlara yol açabilir.

Özellikle İstanbul Fatih Göç İdaresi’nde yürütülen manuel başvuru süreci, yabancılar hukuku, idare hukuku ve çalışma mevzuatının iç içe geçtiği detaylı prosedürlerden oluşur. Başvurunun ilk adımından ikamet kartının teslimine, çalışma izni müracaatından SGK yükümlülüklerine kadar her aşamanın eksiksiz yürütülmesi gerekir. Deneyimli bir avukat, bu sürecin her adımını hatasız planlayarak riskleri en baştan ortadan kaldırır.

İstanbul, Tuzla, Pendik, Kadıköy, Kartal, Gebze, Beykoz, Bayramoğlu ve Tepeören gibi bölgelerde ev hizmetlerinde yabancı çalıştırma talepleri oldukça yaygındır. Bu bölgelerdeki başvurularda her göç idaresi farklı uygulamalar ve prosedür detayları izleyebilir. Uzman bir avukat, yerel uygulamaları ve Göç İdaresi’nin beklentilerini önceden bildiği için başvuru dosyasını buna göre hazırlar; noter taahhütnamesinden gelir belgelerine kadar tüm evrakları hukuka uygun hale getirir.

Sonuç olarak, yabancı çalıştırma başvurusunun başarılı bir şekilde sonuçlanması için sürecin profesyonel şekilde yönetilmesi büyük önem taşır. Avukat desteği, yalnızca başvurunun reddedilme riskini azaltmakla kalmaz, aynı zamanda sürecin daha hızlı, güvenli ve yasalara uygun şekilde tamamlanmasını sağlar. Özellikle ev hizmetlerinde istihdam planlayan işverenler için bu profesyonel destek, yasal statüye geçişte en etkili ve güvenilir yoldur.

Read More

Ev Hizmetlerinde Çalışacak Kaçak Yabancılar İçin Noter Taahhütnamesi Nasıl Hazırlanır? | İşverenlerin Bilmesi Gereken Tüm Hususlar 2025

İşverenin Noter Taahhütnamesinde Bulunması Gereken Hususlar

Ev hizmetlerinde çocuk, yaşlı veya hasta bakımı amacıyla yabancı uyruklu bir kişiyi istihdam etmek isteyen işverenlerin, çalışma ve ikamet izni başvurularında sunması gereken en önemli belgelerden biri noter onaylı taahhütnamedir. Bu belge, yalnızca idari bir zorunluluk değil, aynı zamanda işverenin yasal yükümlülüklerini açıkça üstlendiğini gösteren ve başvuru sürecinin sonucunu doğrudan etkileyen hukuki bir beyan niteliği taşır. 2025 yılı itibarıyla Göç İdaresi Başkanlığı uygulamalarında taahhütnamenin içeriği daha detaylı hale getirilmiş, eksik veya yanlış düzenlenen belgelerin başvurunun reddine yol açabileceği açıkça belirtilmiştir. Aşağıda, noter taahhütnamesinde mutlaka yer alması gereken başlıca unsurlar ayrıntılı şekilde açıklanmıştır.

1. İşverenin Kimlik ve İletişim Bilgileri

Taahhütnamede ilk olarak işverenin kimlik ve iletişim bilgilerinin eksiksiz şekilde yer alması gerekir. Adı, soyadı, T.C. kimlik numarası, doğum tarihi, ikamet adresi, telefon numarası ve e-posta adresi mutlaka belirtilmelidir. Ayrıca, bakım hizmetinin verileceği konutun açık adresi de yazılmalı ve bu adres ile başvuru evraklarındaki adresin birebir uyuşması sağlanmalıdır. Eğer işveren, bakımı yapılacak kişi değilse, bakım hizmetinden yararlanacak kişinin adı, soyadı ve kimlik bilgileri de ayrıca eklenmelidir. Bu bilgiler, başvurunun kimin adına yapıldığını ve hizmetin nerede verileceğini açıkça ortaya koyar.

2. Yabancı Çalışana Ait Bilgiler

Taahhütnamede, istihdam edilmek istenen yabancı çalışana ait bilgiler de açık ve eksiksiz şekilde yer almalıdır. Yabancının adı, soyadı, uyruğu, pasaport numarası, doğum tarihi, Türkiye’ye son giriş tarihi ve giriş kaşesi bilgileri bu bölümde belirtilmelidir. Bu bilgiler, belgenin belli bir kişi için düzenlendiğini ve başvurunun kişiye özel olduğunu gösterir. Eksik veya hatalı bilgi, dosyanın iade edilmesine veya başvurunun reddedilmesine yol açabilir.

3. Çalışma Alanı ve Hizmet Kapsamı

Taahhütnamede mutlaka yabancı çalışanın istihdam edileceği alan açıkça belirtilmelidir. Uygulama yalnızca ev hizmetleri kapsamındaki işler için geçerlidir. Bunlar; 12 yaş altı çocuk bakımı, 65 yaş üzeri yaşlı bakımı ve her yaşta hasta bakımı hizmetleridir. Erkek çalışanların yalnızca yaşlı bakımı alanında değerlendirilebileceği, bu durumda bakım görecek kişi için sağlık raporunun zorunlu olduğu, 85 yaş üzeri bakım için ise rapor şartının uygulamada aranmayabileceği de ayrıca belirtilmelidir. Bu beyan, çalışma izninin amacına uygunluğunu teyit eden kritik bir unsurdur.

4. Sosyal Güvenlik ve Yasal Yükümlülüklerin Üstlenilmesi

İşveren, taahhütnamede yabancı çalışanın yasal istihdam koşullarına uygun şekilde çalıştırılacağını beyan etmelidir. Bu kapsamda, çalışma izni onaylandıktan sonra yabancının Sosyal Güvenlik Kurumu’na kaydının yapılacağı, sigorta primlerinin düzenli ve eksiksiz şekilde ödeneceği taahhüt edilmelidir. Ayrıca, işverenin yabancı çalışanın tüm haklarına riayet edeceği ve çalışma koşullarını Türk İş Kanunu ve ilgili mevzuat hükümlerine uygun şekilde sağlayacağı açıkça belirtilmelidir.

5. Adres ve Bildirim Yükümlülükleri

Yabancının çalışacağı adres taahhütnamede net olarak yer almalı, adres değişikliği olması halinde Göç İdaresi’ne yasal süre içinde bildirim yapılacağı taahhüt edilmelidir. Bu, hem ikamet hem de çalışma izni açısından önemli bir yükümlülüktür. Bildirim yapılmaması durumunda işveren hakkında idari yaptırım uygulanabileceği unutulmamalıdır.

6. Çalışma Alanı Dışında Görev Verilmeyeceği Taahhüdü

Taahhütnamede yabancının yalnızca ev hizmetlerinde çalıştırılacağı ve başka bir sektörde ya da iş kolunda görevlendirilmeyeceği açıkça belirtilmelidir. Bu taahhüt, iznin amacı dışında kullanımını engellemek açısından önemlidir. Aksi halde, hem işveren hem de yabancı hakkında idari para cezası ve çalışma izninin iptali gibi sonuçlar doğabilir.

7. Harç, Ceza ve Masrafların Üstlenilmesi

İşveren, başvuru sürecinde veya sonrasında ortaya çıkabilecek tüm harç, ceza ve idari masrafları karşılayacağını taahhüt etmelidir. Ayrıca yabancının işten ayrılması, çalışma izninin iptali veya sona ermesi gibi durumlarda gerekli bildirimlerin yasal süresinde yapılacağı da belirtilmelidir. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi, hem işverenin idari yaptırımlarla karşılaşmasına hem de yabancının sınır dışı edilmesine yol açabilir.

8. Eşin İmzası Gereken Haller

Bazı durumlarda, konutun mülkiyetinin eşlerden birine ait olması veya ortak mülkiyet bulunması halinde uygulamada eşin de taahhütnamede imzası istenebilmektedir. Bu nedenle belge düzenlenmeden önce mülkiyet durumunun kontrol edilmesi ve gerekiyorsa eşin onayının alınması başvurunun reddedilme riskini ortadan kaldırır.

Sonuç

Sonuç olarak noter taahhütnamesi, işverenin yabancı çalışana ve devlete karşı yerine getirmekle yükümlü olduğu tüm yasal sorumlulukların yazılı bir teminatı niteliğindedir. Eksiksiz ve doğru hazırlanmış bir taahhütname, başvurunun olumlu sonuçlanmasının temel anahtarlarından biridir. Eksik veya hatalı düzenlenmiş bir belge, yalnızca başvurunun reddine yol açmakla kalmaz, aynı zamanda işveren açısından idari yaptırımların uygulanmasına da neden olabilir. Bu nedenle taahhütnamenin hazırlanması sürecinde bir yabancılar hukuku avukatının profesyonel desteğiyle hareket edilmesi, tüm yasal unsurların eksiksiz yerine getirilmesini sağlayacak ve çalışma izni sürecinin sorunsuz şekilde tamamlanmasına katkıda bulunacaktır. Bir yazı önerisi.

Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

Ev hizmetlerinde yabancı bir çalışanın istihdamı için hazırlanan noter taahhütnamesi, yalnızca bir belge değil; işverenin İstanbul Göç İdaresi başta olmak üzere tüm resmi kurumlara karşı yasal yükümlülüklerini üstlendiğini gösteren kritik bir hukuki beyandır. Bu nedenle, taahhütnamenin eksiksiz ve mevzuata uygun şekilde düzenlenmesi, başvurunun kabul edilmesi açısından hayati önem taşır. Küçük bir hata –örneğin kimlik bilgilerinin eksik yazılması, adres uyuşmazlığı, çalışma alanının yanlış tanımlanması veya imza eksikliği– başvurunun reddine, hatta idari yaptırımlara yol açabilir.

Uzman bir avukat desteği ile bu riskler en baştan ortadan kaldırılır. Özellikle Tuzla, Pendik, Maltepe, Kartal, Üsküdar, Beykoz ve Kadıköy gibi yabancı istihdamının yoğun olduğu bölgelerde başvuru süreçleri uygulamada farklılık gösterebilir. Deneyimli bir avukat, bu bölgesel farklılıkları ve İstanbul Göç İdaresi uygulamalarını yakından bilir; taahhütnamenin doğru şekilde hazırlanmasını, gerekli tüm unsurların eksiksiz yer almasını ve belgelerin başvuru dosyasıyla uyumlu olmasını sağlar.

Ayrıca avukat desteği, başvuru sürecinde doğabilecek ek taleplerin veya eksiklerin hızla giderilmesini, gerekli bildirimlerin zamanında yapılmasını ve olası ret durumlarına karşı etkin bir hukuki savunma stratejisinin geliştirilmesini mümkün kılar. Sonuç olarak, profesyonel hukuki danışmanlık almak, ev hizmetlerinde yabancı çalışma izni sürecinin sorunsuz ilerlemesini ve olumlu sonuçlanmasını sağlayan en güvenli yoldur.

Read More

2025 Ev Hizmetlerinde Çalışacak Kaçak Yabancılar İçin Göç İdaresine Manuel Başvuru Nasıl Yapılır?Başvuru Süreci Nasıl İşler?

Giriş

Kimler bu düzenlemeden yararlanabilir? 2025 yılında yürürlüğe giren düzenleme, Türkiye’de vize veya ikamet süresi dolduğu hâlde kalan ve “kaçak” durumuna düşen yabancıların çocuk, yaşlı veya hasta bakımı gibi ev hizmetlerinde yasal olarak çalışabilmelerinin önünü açmıştır.
Ancak bu düzenleme genel bir af değildir; yalnızca belirli şartları taşıyan kişiler için geçerlidir. Türkiye’ye pasaportla yasal giriş yapan, geri gönderme merkezine düşmemiş ve ev hizmetlerinde çalışacağını belgeleyen yabancılar bu imkândan yararlanabilir. Bu süreçte en önemli aşama ise, otomatik sistemden randevu alınamadığında yapılması gereken manuel randevu başvurusudur. Bu başvuru, sürecin ilk ve en kritik adımıdır.

A. Randevu Aşaması: Manuel Başvuru Talebi Nasıl Yapılır?

1. E-İkamet Hata Ekranı Alınması

Başvuru sistemi üzerinden online randevu alınamadığında sistem bir hata ekranı gösterir. Bu ekran görüntüsünün alınması zorunludur. Çünkü Göç İdaresi, manuel başvuru talebinde online randevunun gerçekten mümkün olmadığını görmek ister. Ekran görüntüsünü (screenshot) çıktısını alarak dosyaya eklemelisiniz.

2. Manuel Randevu Talep Dilekçesi Nasıl Hazırlanır?

Bu dilekçe, başvurunun resmi talebidir. İçeriğinde şu bilgiler yer almalıdır:

Yabancının adı, soyadı ve pasaport numarası, Türkiye’ye giriş tarihi ve giriş kaşesi bilgisi, İşverenin adresi ve iletişim bilgileri, çalışma amacı (çocuk bakımı, yaşlı bakımı, hasta bakımı gibi), online sistemden neden randevu alınamadığı açıklaması, dilekçenin eksiksiz ve açık yazılması başvurunun olumlu sonuçlanması için önemlidir.

3. Başvuru Yeri: Fatih İl Göç İdaresi

İstanbul’da ev hizmetleri kapsamındaki tüm manuel başvurular sadece Fatih İl Göç İdaresi Müdürlüğü’ne yapılır. Yabancı kişi veya onun vekili olan avukat şahsen başvuruda bulunmalıdır. Posta yoluyla ya da başka ilçe müdürlüklerine yapılan başvurular geçersiz sayılır.

4. Teslim Edilecek Evrak Paketi

Manuel randevu talebi sırasında teslim edilmesi gereken belgeler şunlardır:

Noter onaylı taahhütname (aslı ve fotokopisi)

E-ikamet hata ekranı çıktısı

Randevu talep dilekçesi

Pasaport fotokopisi ve giriş kaşesi

İşveren ve yabancının iletişim bilgileri

Eksik belge verilmesi, başvurunun reddedilmesine yol açabilir.

5. SMS ile Randevu Bildirimi

Başvuru kabul edildiğinde, Göç İdaresi başvuru formunda belirtilen telefon numarasına bir SMS gönderir. Bu SMS’te randevunun tarihi ve saati yer alır. Bu tarih geldiğinde yabancı ve işveren birlikte Göç İdaresi’ne gitmelidir.

B. Randevu Günü: Belgelerin Şahsen Teslimi

1. Kimler Katılmalı?

Randevu gününde hem yabancının hem de işverenin birlikte hazır bulunması gerekir. İşveren gelemeyecekse, uygulamada genellikle 30 gün içinde eksikliği tamamlaması için süre verilir.

2. Dosya Kontrolü: Yabancı ve İşveren Evrakları

Randevu günü iki ayrı dosya hazırlanmalıdır:

Yabancı Dosyası: Pasaportun aslı, Biyometrik fotoğraflar, Özel sağlık sigortası, Yerleşim yeri belgesi, Giriş kaşesi, Başvuru formu

İşveren Dosyası: Noter taahhütnamesi, Dilekçe, Yerleşim belgesi, Fatura, Vukuatlı nüfus kayıt örneği, Gelir belgeleri, SGK hizmet dökümü, Kimlik belgesi

3. Biyometrik İşlemler

Göç İdaresi’nde yabancının parmak izi alınır ve fotoğraf çekilir. Bu işlem, kimlik doğrulamanın bir parçasıdır.

4. Harç ve Ücret Ödemeleri

Başvuru sırasında memur, ikamet harcı, tek giriş vize harcı ve kart bedeli hakkında bilgilendirme yapar. Ödeme çoğunlukla vergi dairesine ya da anlaşmalı bankalara yapılır. Makbuzların dosyaya eklenmesi gerekir.

5. Başvuru Kaydı ve Eksik Evrak Prosedürü

Başvuru tamamlandığında sistemde kayıt oluşturulur ve bir başvuru numarası verilir. Eğer belgelerde eksik varsa tamamlanması için süre verilir. Bu süre içinde eksik tamamlanmazsa başvuru reddedilir.

C. Başvuru Sonrası: İkamet İzni Kararı ve Kart Teslimi

Dosya Göç İdaresi tarafından incelenir.

Uygun bulunursa kısa dönem ikamet izni onaylanır.

İkamet kartı PTT kargo ile adrese gönderilir. Süreç boyunca SMS bilgilendirmesi yapılabilir.

İkamet kartı çıktıktan sonra, işveren e-Devlet üzerinden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı sistemine girerek çalışma izni başvurusunu tamamlar.

Önemli: İkamet izni olmadan çalışma izni başvurusu yapılamaz. Bu nedenle ikamet kartının alınması zorunlu ilk aşamadır.

D. Sık Sorulan Sorular ve Uygulamada Dikkat Edilecek Noktalar

“Online randevu alınamazsa süreç iptal olur mu?” → Hayır, manuel başvuru yapılabilir.

“SMS gelmezse ne olur?” → Göç İdaresi ile iletişime geçilmelidir.

“Eksik belge ile başvuru yapılırsa?” → Belirli bir süre içinde tamamlanmazsa dosya reddedilir.

“İkamet izni olmadan çalışma izni alınır mı?” → Hayır, mutlaka önce ikamet izni onaylanmalıdır.

Sonuç

Ev hizmetlerinde çalışacak yabancılar için manuel Göç İdaresi başvuru süreci, yüzeyde basit görünse de son derece detaylı ve teknik bir prosedürdür. Küçük bir hata bile (örneğin giriş kaşesinin okunmaması, noter taahhütnamesinin eksik imzalanması veya gelir belgesinin kaşesiz sunulması) başvurunun reddine neden olabilir.
Bu nedenle, tüm evrakların eksiksiz hazırlanması ve sürecin baştan sona profesyonel bir yabancılar hukuku avukatı tarafından yürütülmesi en güvenli yöntemdir. Bir yazı önerisi.

Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

Ev hizmetlerinde yabancı bir çalışan için manuel Göç İdaresi başvurusu yapmak, yalnızca birkaç form doldurmakla sınırlı olmayan; yabancılar hukuku, idare hukuku ve çalışma mevzuatının birlikte uygulandığı karmaşık bir süreçtir. Küçük bir hata —örneğin pasaport süresinin kontrol edilmemesi, giriş kaşesinin okunamaması, noter taahhütnamesinin eksik hazırlanması veya gelir belgesinin usule uygun olmaması— başvurunun reddiyle sonuçlanabilir.

Bu nedenle, sürecin başından sonuna kadar uzman bir avukat tarafından yürütülmesi büyük önem taşır. Özellikle İstanbul, Tuzla, Pendik, Kartal, Kadıköy, Beykoz, Üsküdar ve Gebze gibi yabancı istihdamının yoğun olduğu bölgelerde her başvuruda farklı uygulamalar ve prosedürel detaylar ortaya çıkabilir. Deneyimli bir avukat, bu farklılıkları önceden bilir, süreci hatasız planlar ve olası riskleri en baştan ortadan kaldırır.

Avukat desteği ile:

Yabancının yasal giriş, GGM kaydı veya şartlı giriş gibi riskli durumları önceden tespit edilir.

Manuel başvuru dilekçesi, noter taahhütnamesi ve gelir belgeleri hukuka uygun şekilde hazırlanır.

SMS bildirimi, randevu takibi, eksik evrak tamamlama ve itiraz süreçleri profesyonelce yönetilir.

Sonuç olarak, ikamet izni alınması ve ardından çalışma izni başvurusunun sorunsuz yapılabilmesi için uzman bir avukatla çalışmak, yalnızca ret riskini ortadan kaldırmakla kalmaz; sürecin daha hızlı, güvenli ve mevzuata uygun şekilde tamamlanmasını sağlar. Özellikle ev hizmetlerinde yabancı istihdamı planlayanlar için profesyonel hukuki destek, başarılı bir sonuca ulaşmanın en etkili yoludur.

Read More

2025 Yabancıların Ev Hizmetlerinde Çalışma İzni Başvurusu Öncesi Kontrol Listesi ve Gerekli Belgeler Rehberi

Ev hizmetlerinde (çocuk, yaşlı veya hasta bakımı gibi) yabancı bir çalışan istihdam etmek isteyen kişiler için başvuru süreci, yalnızca belgelerin hazırlanmasından ibaret değildir. Başvuru yapılmadan önce yerine getirilmesi gereken yasal ön koşullar ve tamamlanması gereken ayrıntılı belge hazırlığı aşamaları vardır. Bu rehber, başvurunun reddedilmemesi ve sürecin sorunsuz ilerlemesi için gerekli tüm adımları ayrıntılı şekilde açıklar.

A. Başvuru Öncesi Ön Uygunluk Kontrolleri

Başvuru yapılmadan önce aşağıdaki koşulların eksiksiz sağlanması, dosyanın kabul edilmesi açısından kritik öneme sahiptir:

1. Yasal Giriş Şartı

Yabancının Türkiye’ye pasaportla ve resmi yollarla giriş yapmış olması zorunludur. Pasaporttaki giriş kaşesi açıkça görünür ve okunabilir olmalıdır. Kaçak yollarla giriş yapan veya giriş kaydı olmayan kişilerin başvuruları kesinlikle kabul edilmez.

2. Kaçaklık Durumu ve Engeller

Başvuru yapılacak yabancı hakkında herhangi bir idari veya adli engel bulunmamalıdır. Özellikle aşağıdaki durumlar başvurunun reddedilmesine neden olur:

Yabancı daha önce geri gönderme merkezinde tutulmuşsa,

Şartlı giriş kaydı varsa,

Tahdit kodu veya adli sicil engeli bulunuyorsa.

Bu tür durumlar varsa başvuru öncesinde hukuki danışmanlık alınması önerilir.

3. Pasaport Süresi

Başvuru sırasında pasaportun en az 8 ay daha geçerli olması gerekir. Süresi kısa olan pasaportlarla yapılan başvurular işleme alınmaz.

4. Faaliyet Alanı – Sadece Ev Hizmetleri

Af düzenlemesi sadece ev hizmetleri kapsamında yapılan çalışmalara yöneliktir. Aşağıdaki üç alan dışında kalan başvurular reddedilir:

12 yaş altı çocuk bakımı, 65 yaş üzeri yaşlı bakımı ve Her yaşta hasta bakımı.

Erkek çalışanlar için yalnızca 65 yaş üstü bireylerin bakımı kabul edilir. Bu durumda sağlık raporu sunulması zorunludur. 85 yaş ve üzeri bakımında ise sağlık raporu uygulamada istenmeyebilir.

5. İşverenin Gelir Düzeyi

İşverenin yabancıyı istihdam edecek mali yeterliliğe sahip olduğunu ispatlaması gerekir. Bu nedenle gelir düzeyinin asgari ücretin en az 4 katı olması gerekir. Uygulamada bazı göç idareleri son 6 aylık düzenli ~110.000 TL gelir beyanı isteyebilmektedir.

6. Yetkili Başvuru Birimi

İstanbul’da ev hizmetlerinde çalışacak yabancılar için başvurular yalnızca Fatih İl Göç İdaresi Müdürlüğü’ne yapılır. Diğer ilçe müdürlükleri bu tür başvuruları kabul etmez.

B. Belge Hazırlığı Aşaması

Başvuru sürecinin en önemli adımlarından biri de belgelerin eksiksiz hazırlanmasıdır. Belgelerdeki en küçük eksiklik dahi başvurunun reddedilmesine yol açabilir. Belgeler iki ana grupta toplanır: yabancıya ait belgeler ve işverene ait belgeler.

a. Yabancı (Çalışan) Tarafından Hazırlanacak Belgeler

Pasaport ve Son Giriş Kaşesi Fotokopisi : Pasaportun geçerliliği en az 8 ay olmalı. Türkiye’ye giriş sayfası (giriş kaşesi) okunaklı şekilde kopyalanmalıdır.

Biyometrik Fotoğraf : Dijital formatta ve ayrıca 8 adet baskı halinde olmalıdır. Beyaz arka planlı, güncel (son 6 ay içinde çekilmiş) ve biyometrik standartlara uygun olmalıdır.

İkamet Başvuru Formu / Dilekçe : Randevu tarihine göre hazırlanır. Yabancının kimlik bilgileri, adresi ve başvuru amacı detaylı şekilde belirtilir.

Yıllık Özel Sağlık Sigortası : İkamet izni aşamasında zorunlu olarak ibraz edilmelidir. Sigorta süresi en az 1 yılı kapsamalı ve Türkiye’de geçerli olmalıdır.

Yerleşim Yeri Belgesi : Yabancının Türkiye’de nerede ikamet ettiğini gösteren belge. Kira sözleşmesi veya noter onaylı ikamet taahhütnamesi kabul edilir. Noter onaylı ikamet taahhütnamesi, yabancı kişinin Türkiye’de ikamet edeceği adrese ilişkin bir “yerleşim izni beyanı”dır ve bunu ev sahibi ya da konutu kullandıran kişi düzenlemelidir.

Anne – Baba İsimleri : Başvuru formunun ilgili alanlarında mutlaka doldurulmalıdır. Eksik bilgi başvurunun geri çevrilmesine neden olabilir.

Adli Sicil Kaydı(Bazı durumlarda) : Bazı dosyalarda talep edilmektedir. Eğer istenirse, yabancının Türkiye’de işlediği herhangi bir suçun olmadığını gösteren belge sunulmalıdır.

Vekâletname(Avukat aracılığıyla başvuru yapılacaksa) : Yabancı kişinin bir avukata yetki vermesi için noter tasdikli vekâletname düzenlemesi gerekir.

b. İşverenden (Destekleyiciden) İstenen Belgeler

Ev hizmetlerinde çalışacak yabancı için işverenin (destekleyicinin) de hazırlaması gereken belgeler bulunmaktadır. Bu belgeler işverenin mali yeterliliğini, adres uyumunu ve yükümlülüklere bağlılığını kanıtlar:

Noter Onaylı Taahhütname: Ev hizmetlerine özel düzenlenmeli, genellikle eş ile birlikte imzalanır.

Dilekçe: Çalışanın görev tanımı, adres, çalışma süresi ve işyeri bilgilerini içermelidir.

Yerleşim Yeri Belgesi: Hem işveren hem de bakımı yapılacak kişi için.

Fatura (Elektrik/Su/Doğalgaz): Adresin teyidi için sunulur.

Vukuatlı Nüfus Kayıt Örneği: İşveren ve bakılacak kişiye ait.

Gelir Belgeleri (6–12 Ay): Banka hesap ekstresi (şube kaşeli, imzalı + imza sirküleri), Maaş bordrosu ve/veya vergi beyannamesi

Gelir Koşulu: Aylık gelir asgari ücretin 4 katı olmalı (~110.000 TL).

SGK Hizmet Dökümü: Karekodlu olarak ibraz edilmeli.

Kimlik Fotokopisi: Aslı randevu esnasında sunulmalıdır.

Noter Taahhütname İçeriği (Özet):
Çalışma ve ikamet başvurularının yapılacağı, SGK tescil ve prim ödemelerinin zamanında gerçekleştirileceği, adres ve değişiklik bildirimlerinin süresinde yapılacağı, ev hizmeti dışında çalıştırılmayacağı, mevzuat ihlallerinden doğan tüm ceza ve giderlerin üstlenileceği ve Göç İdaresi bildirimlerinin eksiksiz yapılacağı taahhüt edilir.

Sonuç: Başvuru Öncesi Hazırlık Başarının Anahtarıdır

Ev hizmetlerinde çalışacak yabancıların ikamet veya çalışma izni başvurusunun kabul edilmesi, tamamen bu ön koşulların eksiksiz yerine getirilmesine bağlıdır. Yasal girişten pasaport süresine, faaliyet alanından işverenin gelir durumuna kadar her bir unsur titizlikle kontrol edilmelidir. Belgelerin doğru ve eksiksiz hazırlanması, hem başvurunun daha kısa sürede sonuçlanmasını sağlar hem de ret riskini ortadan kaldırır.

Unutulmamalıdır ki, her dosyanın şartları farklı olabilir. Bu nedenle özellikle GGM kaydı, şartlı giriş, gelir belgesi eksikliği veya pasaport süresi gibi riskli durumlarda sürecin profesyonel bir yabancılar hukuku avukatı ile yürütülmesi başvurunun olumlu sonuçlanması açısından büyük önem taşır. bir yazı önerisi.

Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

Ev hizmetlerinde yabancı çalışan istihdamı için yapılan ikamet veya çalışma izni başvuruları, yalnızca belge tesliminden ibaret olmayan; yabancılar hukuku, idare hukuku, iş hukuku ve uluslararası mevzuatın iç içe geçtiği son derece teknik bir süreçtir. Başvuru öncesi uygunluk şartlarının doğru değerlendirilmemesi ya da belgelerde yapılacak küçük bir hata, başvurunun reddedilmesine, yabancının “kaçak statüsüne düşmesine”, hatta sınır dışı edilmesine kadar gidebilecek ciddi sonuçlara yol açabilir.

Bu nedenle sürecin başından sonuna kadar profesyonel bir avukat ile ilerlemek, başvurunun olumlu sonuçlanması açısından kritik öneme sahiptir. Özellikle İstanbul, Tuzla, Pendik, Gebze, Kartal, Maltepe ve Kadıköy gibi yoğun yabancı nüfusa sahip bölgelerde, başvuru süreci uygulamada farklılıklar gösterebilir. Uzman bir avukat, hem bu yerel uygulamaları yakından bilir hem de dosyanın en doğru stratejiyle ilerlemesini sağlar.

Avukat desteği sayesinde: Yabancının giriş kayıtları, GGM veya şartlı giriş durumu önceden tespit edilir ve olası riskler ortadan kaldırılır. Tüm belgeler hukuka uygun şekilde hazırlanır ve eksiksiz biçimde dosyaya eklenir. Ret durumunda idari itiraz ve dava süreçleri profesyonelce yürütülür.

Sonuç olarak, başvurunun her aşamasında uzman desteği almak, yalnızca ret riskini en aza indirmekle kalmaz, aynı zamanda sürecin daha hızlı ve güvenli şekilde tamamlanmasını da sağlar. Bu nedenle ev hizmetlerinde yabancı çalışan başvurularında uzman bir avukatla çalışmak, en doğru ve güvenli yaklaşımdır.

Read More

2025 Kaçak Yabancılara Af Var mı? | Ev Hizmetlerinde Çalışanlar İçin Yeni İkamet ve Çalışma İzni Düzenlemesi

Giriş
Türkiye’de yabancıların ikamet ve çalışma izinlerine ilişkin düzenlemeler, göç hareketliliği ve ekonomik ihtiyaçlar doğrultusunda sürekli değişmektedir. Özellikle vize veya ikamet süresi sona erdiği hâlde ülkede kalan yabancıların sayısındaki artış, hem kamu otoriteleri açısından kontrol ve denetim sorunları doğurmakta hem de işgücü piyasasında kayıt dışı istihdamı artırmaktadır. Bu durum, uzun süredir üzerinde çalışılan bir çözüm arayışını beraberinde getirmiş ve 2025 yılında ev hizmetlerinde çalışan yabancılara yönelik özel bir düzenlemenin hayata geçirilmesine neden olmuştur. Kamuoyunda “af” olarak adlandırılan bu uygulama, aslında genel bir af niteliği taşımamakta; yalnızca belirli şartları taşıyan yabancılara yasal statüye geçişte kolaylık sağlamayı amaçlayan istisnai bir mekanizma olarak karşımıza çıkmaktadır. Uygulama, hem işverenleri ve çalışanları kayıt içine almayı hem de çocuk, yaşlı ve hasta bakım hizmetlerinde çalışan yabancılar için daha sürdürülebilir bir yasal çerçeve oluşturmayı hedeflemektedir.

1. Düzenlemenin Gerekçesi ve Amaçları

Türkiye’de ikamet ya da çalışma izni süresi dolmuş olan, süresi bittikten sonra kalışını yasal statü olmadan sürdüren yabancılar (vize veya ikamet ihlali) için çözüm arayışı uzun süredir gündemdedir.

Bu düzenlemenin adı “af” olsa da, pratikte genel bir af değil, yalnızca belli şartları taşıyan yabancılara sınırlı kolaylık sağlayan istisnai bir düzenleme olarak anılmaktadır.

Ana amaç: çalışanları ve işverenleri kayıt içine çekmek; ev hizmetlerinde çalışanların yasal statü kazanmasını kolaylaştırmak; kaçak durumun yol açtığı cezai/uygulama sorunlarını hafifletmek.

2. Düzenlemenin Kapsamı: Kimler Yararlanabilir?

ŞartAçıklama
Ev hizmetlerinde çalışıyor / çalışacak olmaÇocuk bakımı, yaşlı bakımı, hasta bakımı gibi ev işleri ile sınırlı olduğu belirtilmektedir.
Türkiye’ye yasal giriş yapılmış olmasıDüzenlemeden faydalanabilmek için ilk girişin sınır kapısından, pasaportla vs. yasal bir girişle yapılmış olması şart koşulmaktadır.
Pasaport geçerliliğiBaşvuru sırasında pasaportun en az 8 ay geçerli olması şartı yaygın olarak ifade edilmektedir.
Sabıka kaydı / geri gönderme merkezi kaydı olmama/tahdit kodunuzun bulunmamasıAdli sicil kaydı olmamalı ve tahdit kodunuzun bulunmaması
İkamet/çalışma izni başvurusunun daha önce reddedilmiş olması durumu2025 yılında ikamet/çalışma izni başvurusunda bulunmuş ve ret alanların başvuruları aftan yararlanamıyor. Ancak 2024 yılı ve öncesinde başvurusu reddedilen ve sonrasında kaçak kalan yabancılar aftan faydalanabilmektedir.
Ev hizmeti dışındaki alanlarda çalışma isteği olmamasıSadece ev hizmetleri kapsamındaki işlerde çalışacak olma şartı verilmiş; başka sektörlerde çalışan kaçaklara bu düzenlemenin uygulanmayacağı belirtilmiştir.    

3. İşverene Ait İddia Edilen Kriterler

KriterAçıklama / KaynakNotlar / Tartışmalar
Noter onaylı taahhütnameİşverenin, çalıştıracağı yabancıyla ilgili taahhütnameyi noter huzurunda vermesi gerektiği ifade edilmektedir.Bu taahhütnameyle işveren, başvuru sürecindeki yükümlülüklerini kabul ediyor görünmektedir.
Aylık gelir şartıİşverenin aylık geliri en az asgari ücretin dört katı olmalıBu tutarın sabit olup olmadığı, hangi gelir kalemlerinin dikkate alındığı belirsizdir.
SGK yükümlülüğü / prim ödeme garantisiEv hizmetlerinde çalışacak yabancılar için işverenin sosyal güvenlik primlerini tam ve düzenli olarak ödemesi şart olacağı belirtilmektedirBu kriter, işverenin mali yeterliliğini gösterebilmesini amaçlamaktadır.
Bakılacak kişinin sağlık / bakım ihtiyacı belgesiEv hizmeti çalıştırılacak kişinin (yaşlı, hasta, çocuk) bakıma muhtaç olduğunu ispatlayan sağlık raporu gibi belge istenmektedir.Bu belge, hizmetin meşruiyetini gösterme amacı taşır.
İkamet adresi ve işveren / bakım alanı uyumuİşverenin ve çalıştırılacak yabancının ikamet adresi, bakım yapılacak kişiyle aynı il/ilçede olmalı gibi şartlar ileri sürülmektedir.
İşverenin mali güce sahip olmasıBazı kaynaklarda işverenin, asgari ücret düzeyinde ödeme yapabilecek mali güce sahip olması şartı yer alır.
Pasaport / kimlik doğrulama yükümlülükleriİşverenin yabancı çalışana ait pasaport, kimlik ve ikamet bilgilerini sağlaması beklenir.Bu yükümlülük, usule ilişkin doğrulama işlevi taşır.

Sonuç:
Sonuç olarak, 2025 yılında getirilen düzenleme, hem göç hukukunun gelişen ihtiyaçlarına cevap vermekte hem de belirli koşulları sağlayan yabancılar açısından önemli bir fırsat sunmaktadır. Ev hizmetlerinde çalışan yabancıların yasal statüye kavuşması, kayıt dışı istihdamın azaltılması ve işverenlerin hukuki yükümlülüklerinin netleştirilmesi açısından bu düzenleme stratejik bir adım olarak değerlendirilmelidir. Ancak uygulamanın kapsamı oldukça sınırlı olup yalnızca belli niteliklere sahip kişilere yöneliktir; bu nedenle başvuru sürecinde şartların dikkatle incelenmesi ve tüm prosedürlerin eksiksiz yerine getirilmesi büyük önem taşır. Özellikle pasaport geçerliliği, yasal giriş, sabıka durumu ve çalışma alanı gibi kriterlere uyulmadığı takdirde başvuruların reddedilmesi veya geri gönderme riskinin ortaya çıkması mümkündür. Bu nedenle, sürecin uzman bir avukat desteğiyle yürütülmesi hak kayıplarını önleyecek ve düzenlemenin sağladığı avantajlardan en verimli şekilde yararlanılmasını sağlayacaktır. Bir yazı önerisi.

Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

2025 yılında yürürlüğe konulan ev hizmetlerinde çalışan yabancılara yönelik düzenleme, görünüşte basit bir “af” uygulaması gibi görünse de, aslında çok katmanlı bir hukukî süreçtir. Başvuru süreci; 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, 6735 sayılı Uluslararası İşgücü Kanunu, ilgili yönetmelikler ve Göç İdaresi’nin iç düzenlemeleriyle doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle, küçük bir eksiklik ya da hatalı belge bile başvurunun reddi, idari para cezası veya geri gönderme merkezine sevk edilme gibi ciddi sonuçlara yol açabilir.

Ayrıca düzenlemenin kapsamı dar ve şartları oldukça teknik olduğundan, her yabancının durumu ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Örneğin; pasaport süresinin yeterli olmaması, ilk girişin yasal yollarla yapılmamış olması, sabıka kaydının bulunması ya da işveren gelirinin yeterli olmaması gibi durumlar doğrudan olumsuz sonuç doğurabilir. Bunlara ek olarak işveren tarafından sunulacak taahhütnamenin hukuka uygun hazırlanması, gelir ve SGK belgelerinin eksiksiz sunulması ve bakım ihtiyacının belgelerle ispatlanması gibi teknik ayrıntılar profesyonel destek gerektirir.

Tüm bu nedenlerle, sürecin başından itibaren yabancılar hukuku alanında uzman bir avukatla çalışmak hem başvurunun reddedilme riskini en aza indirir hem de yasal hakların en geniş şekilde kullanılmasını sağlar. Avukat desteği, başvuru belgelerinin doğru hazırlanmasından itiraz ve dava yollarının zamanında işletilmesine kadar tüm süreçte stratejik bir avantaj sağlar ve yabancıların yasal statüye sorunsuz geçişini mümkün kılar.

Read More

Arsa sahibi inşaat sözleşmesini feshederse cezai şartı ödemek zorunda mıdır?

Giriş

Bu çalışma, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin feshi durumunda cezai şart talep edilip edilemeyeceği ve hangi durumlarda talep edilemeyeceği sorusunu, sunulan literatür kaynakları çerçevesinde analiz etmektedir. Cezai şart, sözleşmeye aykırılık durumunda borçlunun ödemeyi taahhüt ettiği, asıl borca bağlı fer’i nitelikte bir edimdir. Temel amacı, borçluyu (yükleniciyi) sözleşmeye uygun ifaya zorlamak ve alacaklının (arsa sahibinin) olası zararını ispat külfetini ortadan kaldırmaktır. Analiz, özellikle sözleşmenin fesih türünün cezai şart talebi üzerindeki etkisine odaklanmaktadır.

1. Cezai Şartın Hukuki Niteliği ve Fesihle İlişkisi

Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde cezai şart, genellikle yüklenicinin inşaatı zamanında teslim etmemesi (temerrüdü) halinde gündeme gelen bir yaptırımdır. Bu şart, “asıl borca bağlı feri borç olarak doğan, asıl borcun teminatı olarak ortaya çıkmaktadır” Cezai şartın bu fer’i niteliği, fesih durumundaki akıbetini doğrudan etkiler.

Literatürdeki temel ayrım, feshin etkisine göre yapılmaktadır:

Geriye Etkili Fesih (Dönme) Halinde Cezai Şart Talebi

Sözleşmeden dönme, borç ilişkisini geçmişe etkili olarak ortadan kaldırır. Bu durumda, sözleşme hiç kurulmamış gibi kabul edilir. Asıl borç ortadan kalktığı için ona bağlı olan fer’i nitelikteki cezai şart alacağı da sona erer. Akdin ileriye etkili feshinin kabulü halinde, sözleşmede öngörülen cezai şarta hükmedilebilir, aksi takdirde sözleşmenin geriye etkili feshi halinde ise cezai şart istenemez.”

Cezai şart, asıl borca bağlı fer’i nitelikte alacak olduğundan sözleşmeden dönme üzerine borç ilişkisi geçmişe etkili olarak ortadan kalkmakta olup, cezai şart hakkı da geçmişe etkili olarak ortadan kalkar.

Bu kuralın istisnası, tarafların sözleşmede fesih hali için özel bir cezai şart kararlaştırmalarıdır. Sözleşme feshedilirse bu hükme dayanılarak ceza koşulu talep edilemez. Fesih hali için sözleşmede açıkça bir ceza koşulu ya da tazminat öngörülmüş olmadığı takdirde yalnızca menfi zarar talebi mümkündür.

İleriye Etkili Fesih Halinde Cezai Şart Talebi

Yargıtay tarafından özellikle inşaatın önemli ölçüde tamamlandığı durumlarda kabul edilen ileriye etkili fesihte, sözleşme fesih anına kadar geçerliliğini sürdürür ve yalnızca gelecek için sona erer. Bu durumda, fesih tarihine kadar gerçekleşen borca aykırılıklar için kararlaştırılan yaptırımlar geçerliliğini korur.

Sözleşmenin kısmi sona erdirilmesi ya da ileriye etkili feshi halinde, sona erme tarihine kadar sözleşme geçerliliğini sürdüreceğinden, bu ana kadar gerçekleşen gecikme tazminatının talep edilmesi mümkündür. Sözleşmede öngörülen cezai şart ve kira tazminatı sona erme tarihine kadar talep edilebilecektir. Dolayısıyla, inşaatın tesliminde gecikme yaşanmış ve daha sonra sözleşme ileriye etkili olarak feshedilmişse, arsa sahibi temerrüt tarihinden fesih tarihine kadar işlemiş olan cezai şartı talep etme hakkına sahiptir.

2. Cezai Şartın Talep Edilemeyeceği Diğer Durumlar

Fesih türü dışında, cezai şartın talep edilmesini engelleyen başka hukuki durumlar da mevcuttur:

Sözleşmenin Geçersizliği: Cezai şart, geçerli bir asıl borcun varlığına bağlıdır. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi, kanunda öngörülen resmi şekle (noterde düzenleme şeklinde) uyulmadan yapılmışsa geçersizdir. Geçersiz bir sözleşmeye dayanılarak cezai şart talep edilemez. Taraflarca kararlaştırılmış olsa dahi geçersiz bir sözleşmede cezai şartin istenmesi mümkün değildir. Sözleşme tamamen geçersiz olduğundan sözleşmede yer alan cezai şart, tazminat gibi alacakların da talep edilmesi mümkün olmayacaktır.

İfa İmkânsızlığı: Borcun ifası, taraflara yüklenemeyecek bir sebeple imkânsız hale gelirse, asıl borç sona erer. Asıl borcun sona ermesiyle birlikte, fer’i nitelikteki cezai şart da talep edilemez. Sözleşmenin imkânsızlık nedeniyle sona erdiği durumda TBK m. 131 gereği cezai şart da sona erecektir. Dolayısıyla ifa imkânsızlığı sebebiyle borç sona erdiğinde sözleşmede yer alıyor olsa da cezai şart da istenemez” demektedir.

İhtirazi Kayıt İleri Sürmeksizin Teslim Alma: Uygulamada en sık karşılaşılan durumlardan biri, arsa sahibinin gecikmeli olarak teslim edilen inşaatı herhangi bir çekince belirtmeksizin kabul etmesidir. Türk Borçlar Kanunu m. 179/2 uyarınca bu durumda arsa sahibi, ifaya eklenen cezai şartı talep etme hakkını kaybeder. İfaya eklenen cezai şart… yapının teslimi anında bir ihtirazi kayıtla saklı tutulmazsa daha sonra talep edilmesi mümkün olmaz. Arsa sahibi ihtirazi kayıt öne sürmeksizin inşaatı teslim almışsa veya cezai şart talep hakkından açıkça vazgeçmiş ise TBK m.179/2 hükmüne göre cezai şart talep hakkı ortadan kalkar.

Kusur Şartı: Doktrinde tartışmalı olmakla birlikte, hâkim görüşe göre cezai şartın talep edilebilmesi için borçlunun (yüklenicinin) temerrüde düşmekte kusurlu olması gerekir. Yüklenici, temerrüde düşmekte kusursuz olduğunu ispatlarsa cezai şart ödemekten kurtulabilir. Ancak taraflar, sözleşmede yüklenicinin kusuru olmasa dahi cezai şart ödeyeceğini kararlaştırabilirler..

Sonuç

Literatür analizine göre, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin feshi durumunda cezai şart talep edilip edilemeyeceği sorusunun cevabı mutlak değildir ve öncelikle feshin niteliğine bağlıdır:

Geriye Etkili Fesih (Dönme): Kural olarak, sözleşmeyi baştan itibaren ortadan kaldırdığı için cezai şart talep edilemez.

İleriye Etkili Fesih: Sözleşme fesih anına kadar geçerli sayıldığından, fesih tarihine kadar işlemiş olan cezai şart talep edilebilir.

Bu ana kuralın yanında, aşağıdaki hususlar da cezai şart talebini engeller:

Tarafların sözleşmede fesih hali için açıkça bir cezai şart öngörmemiş olması (geriye etkili fesihte).

Sözleşmenin şekil eksikliği gibi bir nedenle baştan itibaren geçersiz olması.

İfanın kusursuz imkânsızlık nedeniyle sona ermesi.

Arsa sahibinin, gecikmeli ifayı ihtirazi kayıt koymadan kabul etmesi.

Sonuç olarak, bir avukatın bu tür bir taleple karşılaştığında öncelikle sözleşmenin feshinin hukuki niteliğini (geriye mi, ileriye mi etkili) tespit etmesi, ardından sözleşmede fesih haline özgü bir cezai şart hükmü olup olmadığını incelemesi ve son olarak talebi engelleyebilecek diğer hukuki durumların (sözleşmenin geçerliliği, ihtirazi kayıt vb.) varlığını araştırması kritik öneme sahiptir. Bir makale önerisi.

Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde fesih sonrası cezai şart talebi, görünenden çok daha karmaşık ve teknik bir hukuki süreçtir. Feshin geriye etkili mi yoksa ileriye etkili mi olduğu, sözleşmede feshe özgü cezai şart hükmü bulunup bulunmadığı, sözleşmenin geçerliliği, ifa imkânsızlığı, ihtirazi kayıt ve kusur şartı gibi hususlar her davada farklı sonuçlara yol açabilir.

İstanbul, Tuzla, Pendik, Kartal, Tepeören, Orhanlı, Aydınlı, Şifa Mahallesi ve Bayramoğlu gibi bölgelerde yoğun olarak karşılaşılan bu tür inşaat sözleşmesi uyuşmazlıklarında, uzman bir inşaat hukuku ve sözleşme hukuku avukatı desteği alınması, hak kayıplarını önlemek ve doğru stratejiyi belirlemek açısından kritik önemdedir.

Bir avukat, sözleşmenin fesih türünü doğru tespit ederek cezai şartın talep edilip edilemeyeceğini belirler, geçersizlik, ifa imkânsızlığı veya ihtirazi kayıt gibi riskleri analiz eder ve mahkemeye sunulacak talepleri teknik olarak eksiksiz hazırlar. Bu profesyonel yaklaşım, arsa sahibinin hem maddi kaybını en aza indirir hem de dava sürecinde güçlü bir pozisyon sağlar.

Read More

Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesinde Gecikme Halinde Arsa Sahibi Kira Tazminatı Talep Edebilir mi? Düşük Kira Bedeli İçin Artırım İsteme Hakkı Var mı?

Giriş

Bu çalışma, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde yüklenicinin inşaatı kararlaştırılan sürede teslim edememesi durumunda arsa sahibinin gecikme nedeniyle kira tazminatı talep etme, sözleşmede belirlenen kira bedelinin düşük kalması halinde artırım isteme ve gecikmeden kaynaklanan diğer zararlarını talep etme haklarını, sunulan Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi kararları ışığında analiz etmektedir. Çalışma, bu konudaki yerleşik içtihatları, farklı perspektifleri ve arsa sahibinin ileri sürebileceği taleplerin kapsamını ortaya koymayı amaçlamaktadır.

1. Gecikme Nedeniyle Kira Tazminatı Talep Hakkı

Yargı kararları, yüklenicinin teslim borcunda temerrüde düşmesi halinde arsa sahibinin kira tazminatı talep hakkının sözleşmede açıkça belirtilmemiş olsa dahi kanundan doğduğunu vurgulamaktadır. Bu hak, Borçlar Kanunu’nun borçlu temerrüdüne ilişkin genel hükümlerine dayanmaktadır.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2008/4993 E., 2009/4456 K. sayılı kararında bu durum, “Yüklenicinin edimini zamanında ifa etmemesi nedeniyle arsa sahibinin gecikmeden kaynaklanan kira tazminatını talep ise kanundan doğan bir haktır” şeklinde net bir şekilde ifade edilmiştir. Benzer şekilde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2022/448 E., 2023/506 K. sayılı kararı, bu hakkın asgari kapsamını belirlemiştir: “Sözleşmede gecikme tazminatı belirlenmemiş olsa dahi; arsa sahibinin zamanaşımı süresi içinde teslimi gereken tarihten itibaren en az mahalli piyasa rayiçlerine göre belirlenecek aylık rayiç kira seviyesinde saptanacak tazminatı istemesi mümkündür.”

Bu tazminat, inşaatın sözleşmeye uygun ve eksiksiz bir şekilde (genellikle yapı kullanma izin belgesi alınarak) teslim edildiği tarihe kadar talep edilebilir. Ancak, gecikmenin arsa sahibinin kendi kusurundan (örneğin, tapu devri gibi edimlerini yerine getirmemesinden) kaynaklandığı durumlarda, kusurlu olduğu dönem için tazminat talep edilemeyeceği de Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2019/2101 E., 2019/3280 K. sayılı kararında belirtilmiştir.

2. Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesinde Belirlenen Düşük Kira Bedelinin Artırılması

Sözleşmelerde gecikme tazminatı olarak belirlenen maktu bedellerin, enflasyon veya piyasa koşullarındaki değişiklikler nedeniyle zamanla çok düşük kalması sıkça karşılaşılan bir durumdur. Yargıtay, bu konuda hakkaniyet ve dürüstlük kuralını esas alan bir yaklaşım geliştirmiştir.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2008/4993 E., 2009/4456 K. sayılı kararında bu ilke şu şekilde açıklanmıştır: “Maktu olarak kararlaştırılan kiranın uzun süreli gecikmelerde dahi geçerli olacağının kabul edilmesi yukarıda açıklanan nedenlerle, tarafların sözleşmeden bekledikleri yarar ile iyiniyet kuralları ve hakkaniyete aykırıdır.” Aynı Dairenin 2011/515 E., 2011/7200 K. sayılı kararında ise bu yaklaşımın yerleşik hale geldiği, Dairemizin maktu gecikme tazminatının değiştirilmeksizin uygulanması gerektiğine dair uygulamasından vazgeçilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır” ifadesiyle teyit edilmiştir. Bu kararlar uyarınca, sözleşmedeki maktu tazminat bedeli, mahkeme tarafından belirlenecek makul bir süre (genellikle ilk bir yıl) için geçerli kabul edilmekte, bu süreyi aşan gecikmeler için ise arsa sahibinin talebi üzerine rayiç kira bedeli üzerinden tazminat hesaplanmaktadır. Bazı sözleşmelerde ise bu sorun, baştan “o günkü rayiç bedel karşılığı kira ödeyeceği” (Yargıtay 15. HD, 2018/966 E., 2018/2576 K.) şeklinde hükümlerle çözülmektedir.

3. Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesinin Gecikmesi Nedeniyle Talep Edilebilecek Diğer Kalemler

Arsa sahibinin talepleri yalnızca kira kaybıyla sınırlı değildir. İncelenen kararlarda öne çıkan diğer talepler şunlardır:

Eksik ve Kusurlu İşler Bedeli: Bu, gecikme tazminatıyla birlikte en sık talep edilen kalemdir. Arsa sahibi, hem kendi bağımsız bölümlerindeki hem de ortak alanlardaki payına düşen eksik ve kusurlu imalatların bedelini yükleniciden talep edebilir (Yargıtay 23. HD, 2016/6932 E., 2017/2028 K.).

Cezai Şart: Sözleşmede gecikme tazminatından ayrı olarak bir cezai şart kararlaştırılmışsa, bu da talep edilebilir. Ancak Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2014/6038 E., 2014/8417 K. sayılı kararına göre, sözleşmede her ikisinin de ayrı ayrı istenebileceğine dair açık bir hüküm yoksa, arsa sahibi cezai şartın tamamını ve bunu aşan kira zararını (gecikme tazminatını) isteyebilir.

Sözleşmenin Feshi ve Seçimlik Haklar: Yüklenicinin temerrüdü, arsa sahibine Borçlar Kanunu’ndan doğan seçimlik haklar tanır. Arsa sahibi, gecikme tazminatı ile birlikte ifayı beklemek yerine, ifadan vazgeçerek müspet zararının tazminini isteyebilir veya sözleşmeyi feshedebilir (Yargıtay 23. HD, 2013/5231 E., 2013/8063 K.).

Faiz: Gecikme tazminatı alacağına, dava veya takip tarihinden itibaren faiz işletilmesi de talep edilebilir. Talebe göre yasal faiz, avans faizi veya reeskont faizi istenebilmektedir (ilkDerece-Konya 4. ATM, 2022/510 E., 2023/355 K.).

Diğer Zararlar: Arsa sahibi, gecikme nedeniyle uğradığı ve ispatlayabildiği tüm zararlarını talep etme hakkına sahiptir. Bunlar arasında düzeltilmesi mümkün olmayan ayıplar nedeniyle oluşan değer kaybı veya sözleşme dışı yapılan masraflar da bulunabilir.

Sonuç

Yargı kararları, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde yüklenicinin inşaatı zamanında teslim etmemesi halinde arsa sahibini güçlü bir şekilde korumaktadır. Arsa sahibinin, sözleşmede hüküm olmasa dahi, gecikme süresi boyunca mahrum kaldığı rayiç kira bedelini “gecikme tazminatı” olarak talep etme hakkı yerleşik bir içtihattır. Özellikle, sözleşmede kararlaştırılan düşük ve sabit tazminat bedellerinin uzun süreli gecikmelerde hakkaniyete aykırı olduğu ve mahkeme tarafından rayiç bedele yükseltilebileceği yönündeki kararlar, arsa sahipleri için önemli bir güvence teşkil etmektedir. Gecikme tazminatına ek olarak, eksik ve kusurlu işler bedeli, cezai şart, faiz ve sözleşmenin feshine kadar uzanan geniş bir yelpazede diğer hakların da ileri sürülebilmesi mümkündür.

Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde gecikme tazminatı, cezai şart, eksik iş bedeli ve sözleşmenin feshi gibi taleplerin doğru şekilde ileri sürülmesi, yalnızca yasal bilgi değil aynı zamanda ciddi bir teknik uzmanlık gerektirir. Bu tür davalarda yapılacak en küçük bir usul hatası bile hak kayıplarına yol açabilir. Özellikle İstanbul, Tuzla, Tepeören, Orhanlı, Aydınlı, Pendik, Bayramoğlu ve Kartal gibi bölgelerde hızla gelişen kentsel dönüşüm ve konut projelerinde, yüklenici ile arsa sahibi arasındaki uyuşmazlıkların boyutu çok daha karmaşık hale gelmektedir.

Yargıtay kararları da göstermektedir ki; kira tazminatının hesaplanması, cezai şart taleplerinin kapsamı, maktu bedellerin rayiç kira düzeyine yükseltilmesi ve sözleşmenin feshi sonrasında tasfiye işlemlerinin yürütülmesi gibi aşamalarda uzman bir arsa payı sözleşmeleri avukatı tarafından profesyonel hukuki destek alınması, davanın sonucunu doğrudan etkileyebilir.

Ayrıca her bir somut olayda, inşaatın gerçekleşme oranı, sözleşmedeki özel hükümler, tarafların kusur durumu ve zamanaşımı süreleri farklılık gösterebilir. Bu nedenle, sürecin en başından itibaren deneyimli bir inşaat hukuku avukatı ile hareket etmek; hakların tam ve eksiksiz kullanılmasını, maddi zararların eksiksiz tazmin edilmesini ve uzun yargı süreçlerinde güçlü bir hukuki strateji izlenmesini sağlar.

Sonuç olarak, İstanbul Tuzla Tepeören Orhanlı Aydınlı Pendik Bayramoğlu Kartal avukat desteği ile bu süreçlerin profesyonelce yürütülmesi, arsa sahiplerinin yatırımını koruması ve haklarını en etkin şekilde kullanabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

Read More

Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesinin Feshi Şartları Nelerdir?

Giriş

Bu çalışma, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin hangi şartlar altında ve ne şekilde feshedilebileceğine ilişkin Yargıtay, Bölge Adliye Mahkemesi ve İlk Derece Mahkemesi kararlarının analizini sunmaktadır. İncelenen kararlar, bu tür sözleşmelerin feshinin tek taraflı irade beyanı ile mümkün olmadığını, feshin ancak tarafların iradelerinin birleşmesi veya haklı sebeplere dayanan bir mahkeme kararı ile gerçekleşebileceğini ortaya koymaktadır. Çalışma, feshin yöntemlerini, fesih için aranan haklı sebepleri ve feshin sonuçlarına ilişkin (geriye etkili ve ileriye etkili fesih) Yüksek Mahkeme’nin benimsediği kriterleri detaylı olarak incelemektedir.

1. Feshin Temel Kuralı: İrade Birliği veya Mahkeme Kararı

İncelenen tüm kararlarda ortak ve en temel ilke, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin tek taraflı irade beyanı ile feshedilemeyeceğidir. Bu sözleşmelerin karma yapısı (eser ve taşınmaz satış vaadi) ve arsa payı devrini içermesi, fesih için daha sıkı şartlar aranmasına neden olmaktadır. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin bir kararında bu durum net bir şekilde ifade edilmiştir: “Arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmeleri tapuda pay devrini de içerdiğinden tek taraflı irade beyanı ile karşı tarafın kabulü olmaksızın, başka bir ifade ile tarafların karşılıklı olarak mutabakatı olmaksızın feshi mümkün değildir. Bu halde fesih ve dönme ancak mahkeme kararı ile yapılabilecek ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır.” (Yargıtay 15. HD – 2018/2958 E. – 2019/1737 K.).

Bu kuralın istisnası, tarafların fesih konusunda anlaşmalarıdır. Tarafların iradeleri birleştiğinde, sözleşme mahkeme kararına gerek kalmaksızın sona erer. Bazen bu irade birliği, açık bir fesih sözleşmesiyle olabileceği gibi, tarafların eylemleriyle de ortaya çıkabilir. Örneğin, bir tarafın fesih ihtarnamesine karşılık diğer tarafın feshe bağlı taleplerle (örneğin menfi/müspet zarar, imalat bedeli) dava açması, mahkemelerce “fesih iradelerinin birleşmesi” olarak yorumlanabilmektedir. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi’nin bir kararında bu durum şöyle açıklanmıştır: “…davacı yüklenici şirket, açtığı ilk davadaki kar kaybı, cezai şart alacağı ve iş bedeli istemleri ile sözleşmenin feshini kabul etmiş sayılır. Bu davanın açılmasıyla yüklenici şirket ile iş sahibi kooperatif yönünden sözleşmenin feshi konusunda iradeler birleşmiştir.” (BAM-İzmir 14. HD – 2020/956 E. – 2022/1096 K.).

2. Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesinin Mahkeme Yoluyla Fesih Sebepleri

Taraflar arasında anlaşma sağlanamadığında, fesih isteyen tarafın mahkemeye başvurarak haklı nedenlerini ispatlaması gerekir. Yargı kararlarında öne çıkan haklı fesih nedenleri şunlardır:

Yüklenicinin Temerrüdü: En sık karşılaşılan fesih sebebidir. Yüklenicinin sözleşmede belirtilen sürede inşaata hiç başlamaması veya inşaatı makul bir seviyeye getirmemesi, arsa sahibi için haklı bir fesih nedeni oluşturur. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, ruhsat alındıktan yaklaşık 23 ay sonra dahi arazinin “boş arsa olduğu, üzerinde herhangi bir inşaat faaliyeti bulunmadığı” tespiti üzerine verilen fesih kararını hukuka uygun bulmuştur (Yargıtay 6. HD – 2024/424 E. – 2025/981 K.). Benzer şekilde, inşaatın sözleşme süresi bitmesine rağmen çok düşük bir seviyede (%3 gibi) kalması da fesih için yeterli görülmüştür (Yargıtay 23. HD – 2014/7459 E. – 2014/8287 K.).

İfa İmkansızlığı ve Hukuka Aykırılık: İnşaatın projeye, imar mevzuatına veya ruhsata aykırı yapılması ve bu aykırılıkların giderilememesi, sözleşmenin ifasını imkânsız hale getirir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin onadığı bir kararda, belediyenin “plan ve yönetmeliğe aykırı binanın yasal hale getirilmesine imkan bulunmadığının belirtildiği ve bu nedenle iskan ruhsatı alınmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle sözleşmenin feshinin haklı olduğuna karar verilmiştir (Yargıtay 6. HD – 2022/520 E. – 2023/1722 K.).

3. Feshin Sonuçları ve İnşaat Seviyesinin Önemi

Fesih kararının en önemli sonucu, tasfiyenin nasıl yapılacağıdır. Yargıtay, bu noktada inşaatın fiziki gerçekleşme oranını temel bir kriter olarak kabul etmektedir.

Geriye Etkili Fesih: İnşaat seviyesi %90’ın altında ise kural olarak fesih geriye etkili sonuç doğurur. Bu durumda “sözleşme hiç yapılmamış (yok) farzedilerek hüküm doğuracağından taraflar karşılıklı olarak birbirlerine verdiklerini sebepsiz zenginleşme hükümlerince geri alabilir.” (BAM-İstanbul 15. HD – 2021/2543 E. – 2025/699 K.). Arsa sahibi, yükleniciye devrettiği tapuları geri alır; yüklenici ise yaptığı faydalı ve yasal imalatların bedelini talep edebilir.

İleriye Etkili Fesih: İnşaatın büyük ölçüde tamamlandığı durumlarda geriye etkili fesih, Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesindeki dürüstlük kuralına aykırı bulunabilir. Bu nedenle Yargıtay, bir içtihadı birleştirme kararına da atıfla, belirli bir seviyeye ulaşmış inşaatlarda feshin ileriye etkili olması gerektiğini kabul etmiştir. Bu seviye genellikle %90 olarak kabul edilmektedir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi bir kararında bu kriteri şöyle açıklamıştır: “inşaatın % 90 ve üzeri oranına ulaşması ve ayrıca kalan eksik işlerin de sözleşmede amaçlanan kullanıma engel oluşturmadığının belirlenmesi halinde ileriye etkili fesih koşullarının gerçekleştiği gözetilmeli, bu koşulların gerçekleşmemesi halinde ise sözleşmenin geriye etkili feshi koşullarının oluştuğu sonucuna varılmalıdır.” (Yargıtay 23. HD – 2013/3436 E. – 2013/5497 K.).

Sonuç

Yargı kararları ışığında, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin feshi, sıkı şekil ve usul kurallarına bağlanmış bir hukuki süreçtir. Sözleşmenin feshi için tek taraflı bir bildirim yeterli olmayıp, ya tarafların fesih konusunda mutabık kalması ya da fesih isteyen tarafın haklı nedenlerini mahkeme önünde ispatlayarak bir fesih kararı alması zorunludur. Yüklenicinin temerrüdü ve inşaatın yasal hale getirilemeyecek şekilde hukuka aykırı olması, en temel fesih nedenleri olarak öne çıkmaktadır. Feshin sonuçları ise inşaatın tamamlanma oranına göre belirlenmekte; %90 seviyesi, feshin geriye mi yoksa ileriye mi etkili olacağı konusunda kritik bir eşik olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle, fesih sürecinde olan tarafların ve avukatların, öncelikle fesih yöntemini doğru belirlemeleri, ardından inşaatın fiziki ve hukuki durumunu tespit ettirerek taleplerini bu çerçevede şekillendirmeleri büyük önem arz etmektedir. Bir makale önerisi.

Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin feshi, yalnızca hukuki bilgi gerektiren bir işlem değil, aynı zamanda ciddi hak kayıplarına yol açabilecek karmaşık bir süreçtir. Bu tür sözleşmeler, eser sözleşmesi ile taşınmaz satış vaadi hükümlerini aynı anda barındırdığı için hem borçlar hukuku hem de taşınmaz hukuku açısından titiz bir hukuki değerlendirme gerektirir. Özellikle İstanbul, Tuzla, Tepeören, Aydınlı, Orhanlı, Pendik, Kartal, Gebze, Darıca ve Bayramoğlu gibi hızla gelişen bölgelerde gerçekleştirilen projelerde tarafların karşılaşabileceği riskler çok daha yüksektir. Bu bölgelerdeki arsa payı karşılığı inşaat projelerinde sözleşmenin yanlış feshedilmesi; tapu iptali ve tescil davaları, sebepsiz zenginleşmeden doğan tazminat yükümlülükleri veya yıllar sürebilecek uyuşmazlık süreçleri gibi ciddi sonuçlar doğurabilir.

Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da görüldüğü üzere, fesih iradesinin hangi şekilde ve hangi sürelerde açıklanacağı, haklı fesih sebeplerinin nasıl ispatlanacağı ve fesih sonrası yapılacak tasfiye işlemlerinin nasıl yürütüleceği son derece teknik detaylar içermektedir. Bu noktada, inşaatın tamamlanma oranının tespit edilmesi, imalat bedelinin belirlenmesi ve sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı alacak taleplerinin hazırlanması gibi işlemler yalnızca bu alanda uzmanlaşmış bir inşaat hukuku avukatı tarafından doğru şekilde yönetilebilir.

Özellikle İstanbul’un Tuzla, Pendik, Kartal hattında ya da sanayi ve konut projelerinin yoğunlaştığı Gebze, Darıca, Bayramoğlu ve Tepeören gibi bölgelerde faaliyet gösteren tarafların, haklarını koruyabilmeleri için mutlaka bu alanda tecrübeli bir arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi avukatından profesyonel hukuki danışmanlık almaları önerilir. Uzman bir avukat desteği, sadece mevcut hak ve yükümlülüklerin doğru tespitini sağlamakla kalmaz; aynı zamanda dava stratejisinin etkin şekilde planlanmasına, ileride doğabilecek hukuki uyuşmazlıkların önlenmesine ve yatırımın güvence altına alınmasına da katkı sağlar.

Read More

Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesinde İnşaata Başlanamaması veya Gecikmesi Halinde Ortaya Çıkan Hukuki Sonuçların Yargı Kararları Işığında İncelenmesi

Giriş

Bu çalışma, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde yüklenicinin inşaata hiç başlamaması, zamanında başlamaması veya inşaatı kararlaştırılan sürede tamamlayamaması durumlarında arsa sahibinin sahip olduğu hakları ve yüklenicinin karşılaşabileceği hukuki sonuçları, sunulan Yargıtay, Bölge Adliye Mahkemesi ve İlk Derece Mahkemesi kararları temelinde analiz etmektedir. İncelemeler, arsa sahibinin temel olarak iki ana yola başvurabildiğini göstermektedir: sözleşmeyi ayakta tutarak gecikmeden doğan zararlarının tazminini talep etmek veya belirli koşullar altında sözleşmeyi feshetmek.

Yargı kararları incelendiğinde, inşaatın gecikmesi veya hiç başlamaması durumunda ortaya çıkan sonuçlar üç ana başlık altında toplanabilir. Arsa sahibinin hakları, yüklenicinin sorumluluğunu etkileyen haller ve önemli usuli detaylar.

1. Arsa Sahibinin Hakları

İncelenen kararlar, yüklenicinin temerrüdü halinde arsa sahibine çeşitli haklar tanımaktadır. Bu haklar, zararın tazmininden sözleşmenin sona erdirilmesine kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.

Gecikme Tazminatı Talebi: Yargı kararlarında en sık karşılaşılan sonuç, arsa sahibinin gecikmeden kaynaklanan zararının tazminini talep etme hakkıdır. Bu tazminat genellikle iki şekilde ortaya çıkmaktadır:

Kira Kaybı (Kira Tazminatı): Yüklenicinin inşaatı zamanında teslim etmemesi nedeniyle arsa sahibinin mahrum kaldığı kira gelirinin tazminidir. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2010/3371 E. sayılı kararında, “…31.01.2003 ilâ 30.09.2003 tarihleri arasında geçen dönem için davacıya ait bağımsız bölümlerin kira kaybının bilirkişiden ek rapor alınarak hesaplattırılıp hüküm altına alınması gerekirken…” ifadesiyle bu hak açıkça belirtilmiştir.

Sözleşmesel Ceza (Cezai Şart): Taraflar sözleşmede gecikme durumunda ödenecek sabit bir bedel kararlaştırabilirler. İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/249 E. sayılı kararında, sözleşmedeki “…geciken her ay için 7.500,00 USD gecikmenin davalı tarafından arsa sahibine ödeneceği” hükmüne dayanılarak yüklenicinin cezai şart ödemesine karar verilmiştir.

Sözleşmenin Feshi Talebi: Gecikmenin niteliğine veya inşaata hiç başlanmamasına bağlı olarak arsa sahibi sözleşmeyi feshetme hakkına sahiptir.

İnşaata Hiç Başlanmaması veya Tamamlanmasının İmkansız Hale Gelmesi: Yüklenicinin makul sürede inşaata başlamaması veya inşaatın seyrine göre zamanında bitirilemeyeceğinin açıkça anlaşılması, arsa sahibine sözleşmeyi feshetme hakkı verir. Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/206 E. sayılı kararında bu durum, Türk Borçlar Kanunu’na atıfla şöyle açıklanmıştır: “…yüklenicinin işi kararlaştırılan zamanda bitiremeyeceği açıkça anlaşılırsa, işsahibi teslim için belirlenen günü beklemek zorunda olmaksızın sözleşmeden dönebilir (TBK.m.473/1)”. Benzer şekilde, inşaatın çok düşük bir seviyede kalması ve yüklenicinin işi terk etmesi de fesih sebebidir (Yargıtay 23. HD, 2012/6070 E.).

Feshin Niteliği (Geriye veya İleriye Etkili Fesih): Fesih, inşaatın tamamlanma oranına göre geriye veya ileriye etkili olabilir. İnşaatın büyük ölçüde tamamlanmadığı durumlarda genellikle “geriye etkili fesih” kararı verilir. Bu durumda sözleşme baştan itibaren geçersiz sayılır. İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/191 E. sayılı kararında belirtildiği gibi, “geriye etkili fesihte sözleşme ortadan kalktığı için cezai şart alacağının istenemeyeceği” gibi sonuçlar doğurur. İnşaatın önemli ölçüde tamamlandığı durumlarda ise “ileriye etkili fesih” gündeme gelebilir ve bu durumda yüklenici yaptığı iş oranında pay alabilirken, arsa sahibi gecikme tazminatı gibi taleplerde bulunabilir (Yargıtay 23. HD, 2015/5466 E.).

2. Yüklenicinin Sorumluluğunu Etkileyen Haller ve Savunmaları

Yüklenicinin gecikmeden kaynaklanan sorumluluğu mutlak değildir. Yargı kararları, gecikmenin nedenlerini dikkatle incelemekte ve bazı durumları yüklenici lehine yorumlamaktadır.

Arsa Sahibinden Kaynaklanan Sebepler: Gecikmenin nedeni arsa sahibinin kendi yükümlülüklerini (örneğin, arsayı inşaata elverişli halde teslim etme) yerine getirmemesi ise, yükleniciye kusur atfedilemez. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2010/1192 E. sayılı kararında, “Arsa teslim edilmeden inşaat yapılamayacağına göre davalı yüklenicinin sözleşme tarihinden itibaren inşaata başlaması beklenemez” denilerek bu ilke vurgulanmıştır.

Haklı Gecikme Nedenleri ve Mücbir Sebepler: Projede yapılan tadilatlar, imar planı değişiklikleri gibi idari işlemlerden kaynaklanan gecikmeler veya pandemi gibi mücbir sebepler, inşaat süresine eklenmesi gereken haklı nedenler olarak kabul edilebilir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2017/2074 E. sayılı kararında, “…imar plan tadilatının idari işlemleri için geçen sürenin… inşaat süresine eklenmesi ve buna göre gecikme süresinin tespiti ve tazminatın hesaplanması gerekir” denilmiştir.

Mahsup Talepleri: Yüklenicinin, sözleşme dışı yaptığı fazla imalatların bedelini, arsa sahibinin talep ettiği gecikme tazminatından mahsup etme hakkı bulunabilir (Yargıtay 23. HD, 2015/1640 E.).

3. Önemli Usuli ve Hukuki Detaylar

Zamanaşımı: Gecikme tazminatı taleplerinde zamanaşımı süresi, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre büyük önem taşımaktadır. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 2020/2311 E. sayılı kararında bu kritik kural şöyle ifade edilmiştir: “Eser sözleşmesi feshedilmediği sürece arsa sahibi, gecikme tazminatını alarak ifayı bekleyebileceğinden eser teslim edilmediği ve sözleşme ifa ile sonuçlanmadığı sürece teslimi gereken tarih geçmesine rağmen zamanaşımı süresi işlemeye başlamayacaktır. Buna göre, 5 yıllık zamanaşımı süresi, inşaatın fiilen teslim edildiği tarihten itibaren başlar.

Yüklenicinin Hak Kayıpları: İnşaatı süresinde ve usulüne uygun tamamlayamayan yüklenici, sözleşme gereği kendisine düşecek arsa payını veya bağımsız bölümlerin tescilini talep etme hakkını kaybeder. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 2022/3254 E. sayılı kararında, “…önce kendi edimini yerine getirmeyen yüklenici davalı taraftan bağımsız bölüm tescilini isteyemeyeceği, yüklenicinin tapu iptali ve tescil talebine hak kazanmadığı” belirtilmiştir.

Temerrüt İçin İhtar: Gecikme tazminatı için faiz talep edilebilmesi, genellikle yüklenicinin noter kanalıyla gönderilen bir ihtarname ile temerrüde düşürülmesine bağlıdır. İhtarname tarihinden önceki dönem için temerrüt faizi istenemeyebilir (Yargıtay 23. HD, 2016/899 E.).

İnceleme ve Değerlendirme

İncelenen yargı kararları, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde “süre” unsurunun kritik önem taşıdığını göstermektedir. Yüklenicinin inşaata zamanında başlamaması veya geciktirmesi, arsa sahibi için tazminat ve fesih gibi güçlü hukuki imkanlar doğurmaktadır. Mahkemeler, gecikme tazminatını hesaplarken genellikle mahrum kalınan kira geliri veya sözleşmede kararlaştırılan cezai şartı esas almaktadır.

Bununla birlikte, mahkemelerin karar verirken mekanik bir yaklaşım sergilemediği, gecikmenin ardındaki nedenleri (kusur analizi) detaylıca araştırdığı görülmektedir. Arsa sahibinin kusuru, idari engeller, projede yapılan değişiklikler ve mücbir sebepler gibi unsurlar, yüklenicinin sorumluluğunu ortadan kaldırabilmekte veya azaltabilmektedir. Özellikle sözleşmenin feshi gibi ağır bir sonuç talep edildiğinde, mahkemeler inşaatın tamamlanma oranını, yüklenicinin niyetini ve tarafların menfaat dengesini dikkatle gözetmektedir.

Sonuç

Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde inşaata başlanamaması veya gecikmesi durumunda arsa sahibinin başvurabileceği hukuki yollar ve sonuçları şunlardır:

Tazminat Talebi: Arsa sahibi, sözleşmeyi ayakta tutarak, gecikilen süre için mahrum kaldığı kira bedelini veya sözleşmede kararlaştırılmışsa gecikme cezasını (cezai şart) talep edebilir.

Sözleşmenin Feshi: İnşaata hiç başlanmaması, işin terk edilmesi veya inşaatın zamanında bitirilemeyeceğinin açıkça anlaşılması gibi durumlarda arsa sahibi sözleşmeyi feshedebilir. Feshin sonuçları (geriye veya ileriye etkili olması), inşaatın tamamlanma seviyesine göre belirlenir.

Yüklenicinin Hak Kaybı: Edimini yerine getirmeyen yüklenici, sözleşme uyarınca kendisine devredilmesi gereken arsa payı veya bağımsız bölümler üzerindeki tescil hakkını kaybeder.

Bu hakların kullanımı, gecikmenin nedenlerine, tarafların kusur durumuna ve sözleşme hükümlerine bağlıdır. Yargı kararları, her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmesi gerektiğini ve özellikle sözleşme hükümlerinin uyuşmazlığın çözümünde birincil referans olduğunu ortaya koymaktadır. Bir makale önerisi.

Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri, hem eser sözleşmesinin hem de taşınmaz hukukunun unsurlarını içeren karma ve teknik yapılı sözleşmelerdir. Bu nedenle, özellikle İstanbul, Tuzla, Pendik, Aydınlı, Orhanlı, Tepeören ve Gebze gibi bölgelerde hızla gelişen inşaat projelerinde, hak kaybı yaşanmaması ve sözleşme sürecinin hukuka uygun şekilde yürütülmesi açısından uzman bir avukat desteği hayati önem taşır.

Bu tür uyuşmazlıklarda küçük bir usuli hata bile, sözleşmenin geçersiz sayılmasına veya ciddi maddi kayıplara yol açabilir. Gecikme, inşaata başlanmaması veya sözleşmenin feshi gibi durumlarda; ihtar sürelerinin doğru belirlenmesi, zamanaşımı risklerinin önlenmesi, cezai şart taleplerinin hukuka uygun şekilde hazırlanması ve mahkemeye sunulacak delillerin eksiksiz oluşturulması profesyonel hukuki yardım gerektirir.

Ayrıca mahkemeler karar verirken; inşaatın ilerleme oranı, tarafların kusur oranı, mücbir sebep iddiaları ve sözleşme hükümleri gibi birçok unsuru birlikte değerlendirir. Bu sebeple, her somut olayda doğru hukuki stratejinin belirlenmesi ve sözleşmenin feshi halinde bunun geriye mi yoksa ileriye etkili mi sonuç doğuracağı gibi kritik konuların önceden öngörülmesi yalnızca bu alanda deneyimli bir arsa payı sözleşmeleri avukatı tarafından sağlanabilir.

Sonuç olarak, İstanbul Tuzla Pendik Aydınlı Orhanlı Gebze Tepeören avukat arayışında olan arsa sahiplerinin, sürecin başından itibaren profesyonel destek alması; hem gecikmeden doğan zararlarını eksiksiz talep edebilmesi hem de yüklenicinin olası savunmalarına karşı güçlü bir hukuki konum elde edebilmesi açısından büyük önem taşır.

Read More

Kat malikleri kurulu kararı nasıl iptal ettirilir?

Giriş

Bu çalışma, kat malikleri kurulu kararlarının iptal edilme usul ve esaslarını, sunulan Yargıtay kararları ışığında analiz etmek amacıyla hazırlanmıştır. Çalışma, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK) çerçevesinde bir kat malikleri kurulu kararının iptali için kimlerin dava açabileceği, dava açma süreleri, görevli mahkeme, iptal sebepleri ve yargılama sürecinde dikkat edilmesi gereken usuli gereklilikler gibi temel konuları incelemektedir. Analiz, Yargıtay’ın konuya ilişkin yaklaşımını, özellikle usul ve esas yönünden aradığı şartları ortaya koymaktadır.

1. Dava Açma Şartları: Hak Sahibi ve Süreler

Kat malikleri kurulu kararlarının iptali için dava açma hakkı ve süreleri, KMK’nın 5711 sayılı Kanun’la değişik 33. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Yargıtay kararları bu düzenlemeyi titizlikle uygulamaktadır. Buna göre, dava açma hakkı herkese tanınmış bir hak değildir. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin 2013/11037 E. sayılı kararında belirtildiği gibi, "kat malikleri kurulunun kararlarının iptalini ancak toplantıya katılıp alınan karar aleyhine oy kullanan kat maliki isteyebilir." Aynı şekilde, 2012/12039 E. sayılı kararda da toplantıya katılıp olumlu oy veren davacının dava açma ehliyetinin bulunmadığına hükmedilmiştir.

Dava açma süreleri ise hak düşürücü niteliktedir. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin 2017/3606 E. sayılı kararında bu süreler net bir şekilde ifade edilmiştir: "Kat malikleri kurulunca verilen kararlar aleyhine, kurul toplantısına katılan ancak 32. madde hükmü gereğince aykırı oy kullanan her kat maliki karar tarihinden başlayarak bir ay içinde, toplantıya katılmayan her kat maliki kararı öğrenmesinden başlayarak bir ay içinde ve her halde karar tarihinden başlayarak altı ay içinde anagayrimenkulün bulunduğu yerdeki sulh mahkemesine iptal davası açabilir."

Bu kuralın en önemli istisnası, kararın yok hükmünde veya mutlak butlanla batıl olmasıdır. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin 2011/12081 E. sayılı kararında bu durum, "kat malikleri kurulu kararlarının yok veya mutlak butlanla hükümsüz sayıldığı durumlarda süre koşulu aranmaz" şeklinde vurgulanmıştır. Bu nedenle mahkemeler, öncelikle kararın niteliğini (iptal edilebilir mi, yoksa batıl mı) tespit etmelidir.

2. İptal Davasının Konusu: Kat Malikleri Kurulu ve Yönetim Kurulu Kararları Ayrımı

Yargıtay kararlarında dikkat çeken önemli bir ayrım, kat malikleri kurulu kararları ile yönetim kurulu kararları arasındadır. Doğrudan iptal davasına konu edilebilecek olanlar yalnızca kat malikleri kurulu kararlarıdır. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin 2010/331 E. sayılı kararına göre, "iptal davasına konu edilmesi mümkün bulunmayan, sitenin yönetim kurulunca alınmış olan yönetim kurulu kararlarının iptaline ilişkin davanın kat malikleri kurulunca incelenip bir sonuca da bağlanmadığı dikkate alınarak" davanın reddedilmesi gerekir. Bu içtihat, yönetim kurulu kararlarının öncelikle bir üst organ olan kat malikleri kurulunun denetimine sunulması gerektiğini, ancak bu kuruldan çıkacak nihai karara karşı yargı yoluna başvurulabileceğini göstermektedir.

3. İptal Sebepleri ve Yargılamada Usul

İptal sebepleri, toplantının usulüne uygun yapılmamasından (çağrı, yeter sayı vb.) veya alınan kararın içeriğinin hukuka aykırı olmasından kaynaklanabilir.

Usuli Aykırılıklar: Yargıtay, toplantı çağrısının usulüne uygun yapılmasını önemsemektedir. Örneğin, olağanüstü toplantılarda KMK m. 29’daki 15 günlük süreye ve çağrı usulüne uyulmaması, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin 2018/2570 E. sayılı kararına göre tek başına iptal sebebidir. Benzer şekilde, toplantı yeter sayısının sağlanamaması (Yargıtay 20. HD, 2017/2081 E.) veya vekaletnamelerdeki usulsüzlükler (Yargıtay 18. HD, 2009/11792 E.) de iptal nedenidir.

Esasa İlişkin Aykırılıklar: Kararların kanuna veya yönetim planına aykırı olması temel iptal sebebidir. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin 2020/329 E. sayılı kararında, yönetim planında oybirliği aranan bir konuda bu nisap sağlanmadan yapılan işlemin hukuka aykırı olduğu ve kaldırılması gerektiği belirtilmiştir.

Yargılama sırasında mahkemenin eksik inceleme yapmaması kritik öneme sahiptir. Yargıtay, birçok kararında mahkemelerin toplaması gereken delilleri sıralamıştır. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin 2015/5270 E. sayılı kararında bu belgeler; "karar defteri... çağrı belgelerinin, hazirun listelerinin ve gündemin, kat malikleri kurulu toplantısında vekil ile temsil edilen kat maliklerinin varsa vekaletnamelerinin... anataşınmazdaki tüm bağımsız bölümleri ve maliklerini gösteren tapu kayıtlarının" getirtilmesi olarak sayılmıştır. Bu deliller toplanmadan verilen kararlar, eksik inceleme nedeniyle bozulmaktadır.

4. Kararın Etkisi ve Hükmün Kapsamı

Bir kat malikleri kurulu kararı, mahkemece iptal edilmediği sürece geçerlidir ve tüm kat maliklerini bağlar (Yargıtay 18. HD, 2012/13753 E.). Mahkemenin vereceği iptal kararı ise kural olarak sadece davacı için değil, tüm kat malikleri için sonuç doğurur. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin 2013/17664 E. sayılı kararında, iptal hükmünün "sadece davacı bakımından hüküm doğuracak şekilde hüküm kurulması"nın doğru olmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca, mahkemenin görevi kararı iptal etmekle sınırlıdır; iptal kararının yanı sıra "infazda tereddüt oluşturacak şekilde davacının sorumlu olacağı miktarın da belirlenmesi" (Yargıtay 20. HD, 2017/8317 E.) doğru bulunmamıştır.

Sonuç

Yargı kararları ışığında, kat malikleri kurulu kararının iptali süreci sıkı usul ve esas kurallarına bağlanmıştır. Dava açma hakkı, süreleri, görevli mahkeme ve dava konusu edilebilecek kararların niteliği gibi konularda KMK hükümleri ve Yargıtay içtihatları belirleyicidir. Özellikle, yönetim kurulu kararlarına karşı doğrudan dava açılamayacağı ve yok hükmündeki kararlar dışındaki iptal davalarının hak düşürücü sürelere tabi olduğu hususları öne çıkmaktadır. Başarılı bir iptal davası için, usulüne uygun açılmış bir davada, toplantı veya kararın kanuna ve yönetim planına aykırılığının mahkemece talep edilen deliller ışığında somut olarak ispatlanması gerekmektedir.

Neden Uzman Avukat Desteği Gereklidir?

Kat malikleri kurulu kararlarının iptali, yalnızca temel hukuk bilgisiyle çözülebilecek bir mesele değildir; ciddi usuli bilgi, deneyim ve stratejik hukuki destek gerektirir. Bu nedenle hem dava sürecinin eksiksiz ve hatasız yürütülmesi hem de mülkiyet haklarının korunması açısından profesyonel avukat desteği büyük önem taşır. Özellikle İstanbul, Tuzla, Pendik, Kartal, Maltepe, Tepeören ve çevresinde bulunan apartman ve site yönetimlerine ilişkin uyuşmazlıklarda, sürecin yanlış yönetilmesi önemli hak kayıplarına yol açabilir. Bir yazı önerisi.

Bu süreçte;

Kat malikleri kurulu kararlarına karşı iptal davası açılması,

Hak düşürücü sürelerin doğru hesaplanması ve zamanında başvuru yapılması,

Kararların usule veya yönetim planına aykırılığının tespit edilerek delillerle ispatlanması,

Yargıtay içtihatları ve Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK) çerçevesinde etkili hukuki savunma stratejisi oluşturulması,

gibi adımların her biri yüksek düzeyde uzmanlık gerektirir.

Bir kat malikleri kurulu avukatı, davanın hukuka uygun şekilde yürütülmesini sağlamak, usuli eksikliklerin davayı olumsuz etkilemesinin önüne geçmek ve hak düşürücü süreler nedeniyle hak kaybı yaşanmasını engellemek açısından kritik rol oynar.

Özellikle İstanbul, Tuzla, Pendik, Kartal, Maltepe ve Tepeören bölgelerinde görev yapan deneyimli avukatlar, kat malikleri kurulu kararlarına karşı açılacak davalarda mülkiyet hakkının korunması, hukuka aykırı kararların iptali ve ortak alanlar, aidat yükümlülükleri veya yönetim kararlarındaki usulsüzlüklerin ortadan kaldırılması için kapsamlı hukuki destek sunar. Böylece yalnızca davacı değil, tüm kat maliklerinin hakları güvence altına alınır.

Read More