Toplu Yapılarda Yönetici ve Denetçi Seçimi Nasıl Yapılır? Toplantıya Katılanların mı Yoksa Tüm Temsilcilerin mi Salt Çoğunluğu Gerekir?- Tuzla, İstanbul

Toplu yapılardaki yönetici ve denetçi seçiminin toplu yapı temsilciler kuruluna katılanların temsil ettiği bağımsız bölüm sayısının salt çoğunluğuyla mı, yoksa tüm bağımsız bölümlerin temsilcilerinin salt çoğunluğuyla mı yapılacaktır.

Toplu Yapılarda Yönetici ve Denetçi Seçimi Toplantıya Katılanların Temsil Ettiği Bağımsız Bölüm Sayısına Göre Yapılır

KMK’nın toplu yapılarla ilgili özel hükümleri (Madde 66-74) bulunmaktadır. KMK 69. madde, toplu yapı kat malikleri kurulunun, yetkilerini yönetim planında toplu yapı temsilciler kuruluna devredebileceğini ve bu kurulda temsilcilerin yönettikleri bağımsız bölüm sayısı kadar oy hakkına sahip olacağını belirtir. KMK’nın 71. maddesinde ise, bu özel düzenlemenin devamı niteliğinde, toplu yapıdaki bütün ortak yerler için yönetici ve denetçinin, toplu yapı temsilciler kuruluna katılanların temsil ettikleri bağımsız bölüm sayısının salt çoğunluğuyla seçileceğini hükme bağlar.

Bu doğrultuda Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 71/2 fıkrasında “Toplu yapı kapsamındaki bütün ortak yapı, yer ve tesisler için yönetici ve denetçi ise, toplu yapı temsilciler kuruluna katılan yönetici ve temsilcilerin, yönettikleri ve temsil ettikleri bağımsız bölüm sayısının salt çoğunluğunun oyu ile atanır.” şeklinde hüküm bulunmaktadır. Bu ifade, seçimin toplantıya katılan temsilcilerin, temsil ettikleri bağımsız bölüm sayısının salt çoğunluğuyla yapılacağını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu madde ayrıca KMK 69. maddeye göre, “Toplu yapı temsilciler kurulunda bu yöneticiler ve temsilciler yönettikleri ve temsil ettikleri bağımsız bölüm sayısı kadar oy hakkına sahiptirler” hükmünü de hatırlatmaktadır. Dolayısıyla, oylamanın kişi başına bir oy değil, temsil edilen bağımsız bölüm sayısına göre ağırlıklı olacağını teyit eder.

Yönetim Planında yönetici ve denetçi seçiminde detaylar düzenlenebilir. Ancak yönetim planları, KMK’nın emredici hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla detaylara yer verilebilir.

Yargıtay’ın KMK Madde 34 ve 41’e sıkça atıf yaparak “sayı ve arsa payı çoğunluğu” aramasını, bu maddelerin genel ve emredici nitelikte olmasından kaynaklandığı düşünülebilir. Ancak, toplu yapı gibi özel bir yönetim organizasyonu söz konusu olduğunda, KMK’nın bu özel duruma ilişkin getirdiği Madde 71 hükmünün öncelikli olarak uygulanması gerekir. Bu durumda, “sayı ve arsa payı çoğunluğu” ilkesi, temsilcilerin temsil ettikleri bağımsız bölüm sayısı kadar oy hakkına sahip olması ve kararın bu ağırlıklı oyların salt çoğunluğuyla alınması şeklinde tecelli eder. Sorunun kritik noktası olan “katılanların mı yoksa tüm temsilcilerin mi” çoğunluğu konusunda ise KMK Madde 71’in lafzı (“toplu yapı temsilciler kuruluna katılan”) açıktır.

Neticede yargı kararları ve özellikle Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün 2015/48 E., 2015/270 K. sayılı KMK Madde 71’e dayanan kararı ışığında, toplu yapı kapsamındaki bütün ortak yapı, yer ve tesisler için yönetici ve denetçi seçimi şu şekilde yapılmalıdır:

  • Seçim, toplu yapı temsilciler kurulunda yapılır.
  • Bu kurulda, yönetici ve temsilciler, yönettikleri ve temsil ettikleri bağımsız bölüm sayısı kadar oy hakkına sahiptir.
  • Yönetici ve denetçi, toplu yapı temsilciler kuruluna katılan yönetici ve temsilcilerin, yönettikleri ve temsil ettikleri bağımsız bölüm sayısının salt çoğunluğunun oyu ile seçilir.

Dolayısıyla, bu sorunun doğru yanıtı seçimin “toplu yapı temsilciler kuruluna katılan yönetici ve temsilcilerin, yönettikleri ve temsil ettikleri bağımsız bölüm sayısının salt çoğunluğunun oyu ile” yapılacağı şeklindedir. Tüm temsilcilerin (katılmayanlar dahil) temsil ettikleri bağımsız bölüm sayısının salt çoğunluğu değil, toplantıya iştirak edenlerin temsil ettikleri bağımsız bölüm sayısının salt çoğunluğu esas alınır. Bu yorum, KMK’nın toplu yapılara ilişkin özel düzenlemesi olan 71. maddesiyle doğrudan uyumludur.

Neden Uzman Görüşü / Avukat Gereklidir?

Toplu yapılarda yönetim süreçlerinin geçerliliği, özellikle aidatların tahsili, ortak giderlerin paylaşımı, hukuki geçerliliği olan kararların alınması gibi hayati konuları doğrudan etkiler. Yönetici ve denetçi seçimi geçersiz sayıldığında, tüm idari işlemler hukuki risk altına girer. Bu nedenle bir kat mülkiyeti avukatı ya da toplu yapı hukuku alanında uzman hukukçu ile sürecin yönetilmesi, olası uyuşmazlıkların ve iptal risklerinin önüne geçilmesini sağlar. Özellikle İstanbul, Tuzla, Pendik, Kartal, Maltepe, Gebze, Darıca ve Çayırova gibi hızla gelişen yerleşim bölgelerinde bu tür sorunlarla sıkça karşılaşılmaktadır. Ayrıca bir makale önerisi.

Read More

Yargıtay Kararları Işığında Beş Yıllık Sürenin Dolmasıyla Kira Tespit Davası Nasıl Açılır?

Beş yıllık sürenin geçmesine dayalı kira tespit davası açabilmenin çeşitli şartları vardır. Aşağıda Yargıtay kararları ışığında beş yıllık sürenin geçmesine dayalı kira tespit davasının açılabilmesinin şartları ve özellikleri başlıklar halinde ele alınmıştır.

Kira Tespiti Davası İçin Geçerli Bir Kira İlişkisinin Varlığı ve Kira Bedelinde Uyuşmazlığın Bulunması

Beş yıllık sürenin geçmesine dayalı kira tespit davasının açılabilmesi için her şeyden önde taraflar arasında geçerli bir kira sözleşmesinin bulunması esastır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2017/1535 E.)

Kira bedelinin miktarına ilişkin taraflar arasında bir uyuşmazlık olma ve kira bedelinin dava yoluyla tespiti istenmelidir. Kiracının talep edilen veya daha fazla bir bedeli ödemiş olması dahi davanın reddi için yeterli değildir. (Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, 2015/6194 E.)

Hukuki Yararın Bulunması

Bu, tespit davalarının en temel şartlarından biridir ve mahkemece re’sen gözetilir. Davacının, dava açmakta hukuken korunmaya değer, güncel bir yararı olmalıdır (Yargıtay 14. HD, 2011/14698 E.; Yargıtay HGK, 2010/3-119 E.; Yargıtay 3. HD, 2023/5202 E.). Bir tespit davasının kabule şayan olabilmesi için, bu davanın konusunu oluşturan hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının menfaatinin bulunması gerekir.

Tespit davası, geleceğe yönelik kira bedelleri için açılmalıdır. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi (2016/379 E.) kararında, “dava tarihinden önceki dönemler için eda talebi içermeyen tespit davası açılmasında davacının hukuki yararı bulunmadığı” belirtilmiştir.

Dava Açma Süresi ve Şekline Uyulmuş Olması :

Türk Borçlar Kanunu’nun 345. maddesi ve Yargıtay içtihatlarına göre “yeni dönemin başlangıcından en geç otuz gün önceki bir tarihte açıldığı ya da kiraya veren tarafından bu süre içinde kira bedelinin artırılacağına ilişkin olarak kiracıya yazılı bildirimde bulunulmuş olması” koşuluyla yeni dönemin başından itibaren etkili olur.

Kira sözleşmesinde artış şartı varsa, yeni dönemin kira bedelinin tespiti için dönem bitimine kadar dava açılabilir ve bu durumda ihtar şartı aranmaz (Yargıtay 6. HD, 2014/5693 E.). “Sözleşmede kira artış iradesini yansıtan koşulun varlığı ihtarın hukuksal önemini ortadan kaldırmaktadır.”

Süresinde açılmamışsa, mahkeme davacıya bir sonraki dönem için tespit isteyip istemediğini sormalıdır (Yargıtay 3. HD, 2010/2403 E.; Yargıtay 6. HD, 2014/5706 E.).

Dava, her zaman açılabilir ancak tespitin hangi dönem için geçerli olacağı ihtarname veya dava dilekçesinin tebliğ tarihi ve sözleşme şartlarına bağlıdır (Yargıtay 3. HD, 2010/2403 E.).

Islah yasağının bulunması

“Kira bedelinin tespitine ilişkin talep bölünemez ve kira bedeli davacı tarafından bir seferde açık ve net olarak istenilmesi gerekir.” Bu nedenle, “kira bedelinin tespiti davalarında fazlaya ilişkin haklar saklı tutulamaz ve saklı tutulan bu hakla ilgili olarak ıslah talebinde bulunulamaz.” (Yargıtay HGK, 2017/2792 E.).

Davanın Niteliği ve Mahkemenin Rolü:

Kira tespit davaları bir eda davası olmayıp, tespit davası niteliğindedir (Yargıtay 3. HD, 2008/2091 E.; Yargıtay 6. HD, 2014/4519 E.) Bu davalar kamu düzeni ile ilgilidir ve hakim, “kanun, içtihadı birleştirme kararları ve Yargıtay içtihatları ile belli edilen yöntemlere uygun olarak kira bedelinin tespiti yoluna gitmek zorundadır.” (Yargıtay HGK, 2017/1535 E.; Yargıtay HGK, 2017/3197 E.; Yargıtay HGK, 2017/2792 E.).

Hakim, tespiti istenilen yıla ilişkin kira bedelini “açık, net ve tam olarak belirlenmesi gerekir.” (Yargıtay HGK, 2017/3197 E.).

Birbirini Takip Eden Dönemler:

Bir önceki dönem için kira tespit davası sonuçlanmış olsa bile, sonraki dönem için dava açılabilir. Ancak mahkeme, “bir sonraki dönem için tespit yaparken, bir önceki dönemin tespitine ilişkin mahkeme kararının kesinleşmesinin beklenmesi gerektiği”ni dikkate almalıdır (Yargıtay 3. HD, 2010/14829 E.)

Sonuç olarak özetle;

Kira tespit davası açılabilmesi için geçerli bir kira ilişkisi bulunmalı ve kira bedeline ilişkin taraflar arasında uyuşmazlık mevcut olmalıdır. Davanın açılmasında güncel ve korunmaya değer bir hukuki yararın bulunması, özellikle eda davası imkânının değerlendirilmesi önem taşır. Bu dava, yalnızca hak sahibi olan taraflarca (kiraya veren veya kiracı) açılabilir ve zamanlaması, talep edilen kira döneminin başlangıcından itibaren sonuç doğuracak şekilde yasal sürelere ve sözleşme koşullarına uygun olmalıdır. Dava, geçmişe dönük değil, geleceğe yönelik kira bedelinin tespiti amacıyla açılır. Tüm bu şartlar, bir bütün olarak ele alınmalı ve her somut olayın kendine özgü koşulları çerçevesinde yorumlanmalıdır. Kira tespit davaları, hem usule hem de esasa dair teknik ayrıntılar içeren, dikkatli planlanması gereken davalardır; bu nedenle dava açmadan önce uzman bir hukukçudan profesyonel destek alınması, hak kayıplarını önlemek açısından büyük önem arz eder.

Neden Uzman Görüşü Gerekli?

Kira tespit davaları, teknik detaylar ve süre kuralları nedeniyle hatalı başvuru durumunda hak kayıplarına yol açabilecek davalardır. Ayrıca ıslah yasağı, ihtar süreleri ve talebin açıkça belirtilmesi gibi katı kurallar nedeniyle, dava açmadan önce bir gayrimenkul hukuku avukatından destek alınması büyük önem taşır.

İstanbul, Tuzla, Maltepe, Pendik, Kartal, Gebze, Çayırova ve Darıca gibi bölgelerde taşınmaz sahipleri veya kiracılar, piyasa koşullarına uyumlu kira bedelinin mahkeme eliyle belirlenmesini istediklerinde, yerel emsal kira araştırması ve dilekçe hazırlığı gibi kritik aşamalarda hukuki danışmanlık almalıdır. Bu, yalnızca davanın başarı şansını artırmakla kalmaz, aynı zamanda zaman ve maliyet kayıplarını da önler. Ayrıca bir makale önerisi.

Read More

Kat Malikinin Yüksek Aidata İtiraz Hakkı – Aidat İptali İçin Hukuki Yollar

Kat malikleri, apartman veya site yönetimi tarafından belirlenen aidatların fahiş veya hukuka aykırı şekilde yüksek olduğunu düşündüklerinde, bu duruma karşı çeşitli hukuki başvuru yollarına sahiptir. Özellikle Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK) kapsamında belirlenen aidatların adil, şeffaf ve dayanağa uygun olması gerekir. Aksi takdirde kat malikleri, yüksek aidat itirazı hakkını kullanabilir ve gerekli hallerde aidat iptali davası açabilir.Kat malikleri, aidat miktarlarının yüksek olması durumunda çeşitli hukuki yollarla bu yükümlülüğün hafifletilmesini talep edebilirler. Aidatların fahiş olması veya hukuka aykırı şekilde belirlenmesi, Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK) ve ilgili mevzuat çerçevesinde çeşitli başvuru ve dava süreçlerini gündeme getirir.

Aidatın yüksek olup olmadığını değerlendirmek için öncelikle aidatın dayanağı olan kat malikleri kurulu kararları, işletme projesi ve yönetim planı dikkatlice incelenmelidir. Aidatın hangi gider kalemlerini içerdiği, arsa payına uygun belirlenip belirlenmediği ve KMK hükümlerine uygunluğu tespit edilmelidir. Bu aşama, ileride yapılacak itiraz ve dava süreçlerinin temelini oluşturur.

a) İç Denetim Yolları Tüketme:

İtiraz ve Muhalefet

Kat malikinin yüksek aidat nedeniyle ilk başvuracağı merci, genellikle kat malikleri kuruludur. Aidat miktarını belirleyen genel kurul kararlarına karşı, kararın alındığı toplantıda muhalefet etmek ve muhalefetin tutanağa işlenmesini sağlamak önemlidir. Bu, sonraki hukuki süreçlerde somut bir delil olarak kullanılabilir.

İşletme Projesine İtiraz

KMK’nın 37. maddesi uyarınca, aidatın dayanağı olan işletme projesine itiraz hakkı mevcuttur. İşletme projesi maliklere tebliğ edildikten sonra 7 gün içinde bu itiraz yapılabilir. Ancak, bu itiraz öncelikle kat malikleri kuruluna sunulmalı ve kurulun değerlendirmesine tabi tutulmalıdır. Doğrudan mahkemeye başvurmak, bu iç denetim yolları tüketilmeden mümkün değildir.

Kat Malikleri Kuruluna Başvuru

Yönetim kurulu veya kat malikleri kurulu tarafından alınan kararlar söz konusu olduğunda, doğrudan mahkemeye başvurmadan önce bu kararların iptali talebiyle kat malikleri kuruluna başvurulmalı ve iç denetim mekanizmaları kullanılmalıdır. Bu iç denetim yollarının tüketilmesini dava açmandan önce hukuki bir gerekliliktir.

b) Dava Yoluna Başvuru: Kat Malikleri Kurulu Kararının İptali :

İç denetim yolları sonuç vermezse veya alınan aidat kararının hukuka aykırı olduğu düşünülüyorsa, Sulh Hukuk Mahkemesi’nde kat malikleri kurulu kararının iptali için dava açılabilir.

Kat malikleri kurulu kararlarının iptali davalarında görevli mahkeme kural olarak sulh hukuk mahkemesidir. Ancak sitenin toplu yapı yönetimine geçmemiş olması ya da uyuşmazlığın Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamı dışında kalması gibi özel durumlarda Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olabileceği Yargıtay içtihatlarıyla da kabul edilmiştir. Bu tür iptal davalarında dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli husus ise dava açma süresidir. Kararın öğrenilmesinden veya maliklere tebliğ edilmesinden itibaren 1 ay içinde dava açılması gerekir. Bu süre hak düşürücü nitelikte olup, sürenin geçirilmesi halinde mahkemenin davayı esasa girmeden reddetmesi söz konusu olur.

Aidatın fahiş olması, yönetim planı ya da işletme projesine aykırı şekilde belirlenmesi, arsa payına göre hesaplanmaması, genel kurul toplantılarının usule aykırı şekilde gerçekleştirilmesi gibi nedenlerle kat malikleri kurulu kararının iptali talep edilebilir. Dava açılırken bu gerekçelerin somut delillerle desteklenmesi büyük önem taşır. Toplantı tutanakları, yönetim planı, işletme projesi gibi belgeler mahkemeye sunulmalı, çoğu durumda bilirkişi incelemesi talep edileceği için raporun ehil kişilerce hazırlanmış ve hüküm kurmaya elverişli olması sağlanmalıdır. Bilirkişi giderleri, delil avansı kapsamında değerlendirilir. Dava açan kişinin mutlaka kat maliki sıfatını taşıması da zorunlu olup, bu niteliğe sahip olmayan kişilerin açtığı davalar aktif husumet yokluğu nedeniyle reddedilir.

c) İptal Kararı Sonrasında Yeni Aidat Miktarının Belirlenmesi :

Mahkeme, kat malikleri kurulu yerine geçerek aidat miktarını belirleyemez. Sadece hukuka aykırı kararı iptal eder. Aidatın yeniden belirlenmesi, kat malikleri kurulunun usulüne uygun yeni kararıyla mümkün olur. Dolayısıyla kat malikler kurulu mahkemenin iptal kararından sonra yeniden toplanmalı ve mahkeme kararını dikkate alarak daha uygun bir aidat miktarı belirlemelidir.

Sonuç

Kat malikinin yüksek aidat miktarının düşürülmesi için izleyeceği yol; öncelikle aidatın dayanağı olan karar ve işletme projesini incelemek, kat malikleri kurulu nezdinde itiraz ve muhalefet yollarını kullanmak, sonuç alınamazsa yasal sürelere ve usul kurallarına uygun şekilde yetkili mahkemede kat malikleri kurulu kararının iptali davası açmaktır. Dava sürecinde somut delillerin sunulması, bilirkişi incelemesi ve hukuki sürecin profesyonel destekle yürütülmesi, hak kayıplarının önlenmesi açısından kritik öneme sahiptir. Her somut olayın özelliklerine göre bir avukata danışılması tavsiye edilir. Bir makale önerisi.

Uzman Görüşü Neden Gerekli?

Aidat uyuşmazlıkları, sadece miktar üzerinden değil; yönetim planı, arsapayı oranları, gündem usulleri, toplantı yeter sayısı gibi birçok teknik ve hukuki detay içerir. Bu nedenle, her somut olayın kişiye özel olarak değerlendirilmesi, hukuki sürecin mevzuata tam uygun şekilde yürütülmesi gerekir. Özellikle İstanbul, Tuzla ve çevresindeki yerleşim yerlerinde (Kartal, Pendik, Maltepe, Gebze, Darıca, Çayırova) site ve apartman sayısının artmasına bağlı olarak bu tür aidat uyuşmazlıkları sıklıkla yaşanmakta, bu da hukuki danışmanlık ihtiyacını avukat ihtiyacını artırmaktadır. Avukat olmadan yanlış başlatılan ya da eksik yürütülen bir süreç, hem hak kaybına yol açmakta hem de gereksiz zaman ve masraf doğurmaktadır.

Read More

Kat Mülkiyeti Kanunu 34. maddesi uyarınca yönetici seçimi için hem sayı hem de arsa payı çoğunluğu zorunluluğu ne anlama geliyor?

Kat Mülkiyeti Kanunu’nun (KMK) 34. maddesi uyarınca yönetici seçimi için aranan “hem sayı hem de arsa payı çoğunluğu”, yöneticinin atanması kararının geçerli olabilmesi için gereken iki ayrı ve birlikte sağlanması zorunlu yeter sayıyı ifade eder. Bu iki çoğunluk koşulunun birlikte gerçekleşmesi zorunludur.

Sayı Çoğunluğu Nedir: Bu, anataşınmazdaki toplam kat maliki sayısının yarıdan fazlası demektir. Yani, yönetici seçimi kararına olumlu oy veren kat maliklerinin sayısının, binadaki veya sitedeki tüm kat maliklerinin sayısının salt çoğunluğundan fazla olması gerekir. Örneğin, 14 kat maliki olan bir anataşınmazda sayı çoğunluğu 8 kat maliki, 131 kat maliki olan bir sitede ise sayı çoğunluğu 67 kat malikidir. Yönetici seçimi kararı, kat maliklerinin sayı çoğunluğu tarafından alınmamışsa geçersizdir. Kat malikinin sahip olduğu bağımsız bölüm sayısı ne olursa olsun, kural olarak bir kat malikinin bir oy hakkı vardır. Ancak sahip olduğu bağımsız bölümlerin sayısı toplam oyların üçte birinden fazla olamaz. Sayı çoğunluğu hesaplanırken, toplam kat maliki sayısı esas alınır, toplantıya katılan sayısı değil.

Arsa Payı Çoğunluğu Nedir: Bu, anataşınmazdaki toplam arsa payının yarıdan fazlası demektir. Yönetici seçimi kararına olumlu oy veren kat maliklerinin sahip olduğu bağımsız bölümlerin arsa payları toplamının, binadaki veya sitedeki tüm bağımsız bölümlerin toplam arsa payının salt çoğunluğundan fazla olması gerekir. Örneğin, toplam arsa payı 4120 olan bir binada 1920 arsa payına sahip maliklerin oyları arsa payı çoğunluğu için yeterli değildir. Toplam arsa payı 280 olan bir binada 138 arsa payı arsa payı çoğunluğu için yeterli değildir. Yönetici seçimi kararı, kat maliklerinin arsa payı çoğunluğu tarafından alınmamışsa geçersizdir. Arsa payı çoğunluğu hesaplanırken de, toplam arsa payı esas alınır, toplantıya katılanların arsa payı toplamı değil.

Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 34. maddesinde aranan bu “ikili çoğunluk” (sayı ve arsa payı çoğunluğu), emredici nitelikte bir hükümdür. Bu nedenle, kat malikleri kurulunun ilk toplantısında yeter sayı sağlanamasa ve ikinci toplantı yapılarak toplantı yeter sayısı aranmaksızın genel idari konularda katılanların salt çoğunluğu ile karar alınabilse bile, yönetici seçimi kararı için her halükarda ve mutlaka hem sayı hem de arsa payı çoğunluğunun sağlanması gerekir. İkili çoğunluk sağlanmadan alınan yönetici seçimine ilişkin kararlar geçerli değildir. Kat maliklerinin toplanarak bu çoğunluğu sağlayamadığı durumlarda, mahkemece yönetici atanabilir. Bir makale önerisi.

Uzman Görüşü Neden Gerekli?

Uygulamada yöneticilerin hukuka aykırı biçimde seçildiği ya da geçersiz kararların alındığı çok sayıda örnekle karşılaşılmaktadır. Özellikle İstanbul’un Pendik, Maltepe, Tuzla, Kartal ve Kocaeli’nin Gebze gibi hızla gelişen bölgelerinde, büyük sitelerde bu çoğunluk hesapları karmaşıklaşabilmektedir. Sayı ve arsa payı çoğunluğunun yanlış hesaplanması, alınan tüm kararların iptali riskini doğurabilir. Bu nedenle, sürecin başında bir kat mülkiyeti hukuku uzmanı avukat tarafından Pendik, Maltepe, Tuzla, Kartal gibi ilçelerde destek alınması önemlidir.

Read More

Yeni kat maliki önceki malikinin aidat borçlarından sorumlu olur mu?

Yeni Kat Maliki Eski Malikin Aidat Borcundan Sorumlu mu?

Genel Kural: Yeni kat maliki, kural olarak mülkiyeti iktisap ettiği tarihten önceki döneme ait aidat borçlarından sorumlu değildir. Sorumluluğu, mülkiyeti edindiği tarihten itibaren başlar. Yeni kat malikinin önceki malikin aidat borçlarından sorumluluğunun otomatik değildir. Ancak belirli koşullar altında bu sorumluluk doğabilir. Salt taşınmazın satın alınması, kooperatif üyeliğinin ve dolayısıyla eski üyenin borçlarının devralındığı anlamına gelmemektedir. (Yargıtay 20. Hukuk Dairesi, 2017/3018-2018/7177)

Temel ayrım, borcun hangi döneme ait olduğu ve yeni malikin bu borçla ilişkisinin niteliğidir. Mülkiyetin devir tarihi, sorumluluğun başlangıcı için kritik bir referans noktasıdır.

Sorumluluğun Doğabileceği İstisnai Haller:

-Yeni malik, KMK Madde 22 uyarınca, taşınmazı mülkiyet devrinden önce de sürekli olarak kiracı veya faydalanan gibi çeşitli sıfatlar altında kullanıyor idiyse bu durumda yeni malikinde önceki aidat borçlarından müşterek ve müteselsil sorumluluk doğabilir.

-Yeni malik, önceki döneme ait borçları ödeyeceğine dair bir taahhütname imzalamışsa önceki aidat borçlarından sorumlu olur.

-Devralınan mülk kooperatif ise ve yeni malik, önceki malikin kooperatif üyeliğini borç ve yükümlülükleriyle birlikte usulüne uygun olarak devralmışsa,

Önemli Faktörler: Her uyuşmazlıkta, tapu devir tarihi, kooperatif ana sözleşmesi, yönetim planı, Kat Mülkiyeti Kanunu hükümleri, varsa taraflar arasındaki sözleşmeler ve taahhütnameler ile aidatın niteliği gibi unsurlar birlikte değerlendirilmelidir.

Sonuç olarak, “Yeni kat maliki önceki malikin aidat borçlarından sorumlu olur mu?” sorusunun yanıtı, her somut olayın özelliklerine göre değişmekle birlikte, genel eğilim yeni malikin kendi mülkiyet dönemindeki borçlardan sorumlu olduğu yönündedir. Ancak yukarıda belirtilen istisnai durumların varlığı halinde, yeni malikin önceki döneme ait borçlardan da sorumlu tutulması mümkündür. Bir makale önerisi.

Neden Uzman Avukat Görüşü Önemlidir?

İstanbul gibi büyükşehirlerde, özellikle Tuzla, Pendik, Kartal, Maltepe gibi bölgelerde gayrimenkul devri yaparken veya bir daire satın alırken, kat malikinin aidat borçlarıyla ilgili hukuki riskleri doğru değerlendirmek son derece önemlidir. Her olay, kendine özgü detaylar içerebilir. Tapu devrinin şekli, taraflar arası anlaşmalar, aidatın türü ve kat malikleri kurulunun uygulamaları gibi birçok değişken söz konusudur. Tuzla, Pendik, Kartal, Maltepe gibi bölgelerde hatalı bir yorum, sizin olmayan bir borçla karşı karşıya kalmanıza neden olabilir. Bu nedenle, bir avukat ya da gayrimenkul hukuku uzmanı ile görüşmeniz önerilir.

Read More

Site yönetici seçimi için ikinci toplantıda da hem sayı hem arsa payı çoğunluğu gerekli midir?

Site Yöneticisi Seçimi İçin İkinci Toplantıda da Hem Sayı Hem Arsa Payı Çoğunluğu Gerekli midir?

Evet, ikinci toplantıda yönetici seçimi için de aynı oy oranı geçerlidir. Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 34. maddesinde belirtilen hem sayı hem arsa payı bakımından çoğunluk koşulu, toplantının ikinci toplantı olması durumunda da aranmaktadır.

Bu durum, Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 30. maddesinin ikinci toplantılardaki karar yeter sayısı ile ilgili genel hükmüne bir istisnadır. KMK’nın 30. maddesi, ilk toplantıda yeter sayının sağlanamaması halinde ikinci toplantıda karar yeter sayısının katılanların salt çoğunluğu olduğunu belirtse de, aynı madde “Bu kanunda yeter sayı için ayrıca konulmuş olan hükümler saklıdır” der. KMK’nın 34. maddesi de yönetici seçimi için özel bir yeter sayısı (tüm kat maliklerinin sayı ve arsa payı çoğunluğu) koymuştur. Bu özel hüküm, genel hükme göre önceliklidir.

Özetlersek yöneticinin atandığı toplantının, ikinci toplantı olması yasadaki ikili çoğunluk koşulunu bertaraf etmez. KMK’nın 34. maddesi uyarınca yönetici seçimine ilişkin kararın ikinci toplantı da olsa kat maliklerinin hem sayı hem de arsa payı bakımından çoğunluğu tarafından atanması gerektir. KMK 34 ve 41’deki emredici hükümlerin, KMK 30’un son fıkrası uyarınca toplantı yeter sayısı aranmaksızın yapılan ikinci toplantıda da arandığını, katılanların çoğunluğu ile genel idari konularda karar alınabilse de yönetici ve denetçi seçimi için yasal koşul olan ikili çoğunluk sağlanmadıkça karar alınamayacağı açıktır.

Bu açıklamalar ışığında, yönetici seçimi için Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 34. maddesinde öngörülen kat maliklerinin hem sayı hem arsa payı bakımından çoğunluğu şartı, kat malikleri kurulu toplantısının ilk veya ikinci toplantı olmasından bağımsız olarak her durumda aranması gereken zorunlu bir yeter sayısıdır. İkinci toplantıya daha az sayıda malik katılmış olsa bile, seçilen yöneticinin tüm kat maliklerinin sayı ve arsa payı bakımından çoğunluğunun oyunu almış olması gerekmektedir. Bir makale önerisi.

Neden Uzman Görüş Gerekli?

İstanbul’un Tuzla, Pendik, Kartal ve Maltepe gibi ilçeleri, çok sayıda bağımsız bölüm içeren büyük sitelere ev sahipliği yapmaktadır. Bu tür yerleşimlerde toplantı çağrıları, yeter sayıların hesaplanması, usul kurallarına uygunluk gibi teknik konular büyük önem taşır. Kat malikleri toplantısında yapılacak en küçük usul hatası, alınan kararların mahkeme tarafından iptaline yol açabilir.

İkinci toplantı gibi dikkat edilmesi gereken hukuki detayların fazla olduğu durumlarda, bir avukattan uzman görüş alınması, maliklerin haklarını korumak açısından büyük önem taşır.
Özellikle Tuzla, Pendik, Kartal ve Maltepe bölgelerinde faaliyet gösteren avukatlar, yerel uygulamalara hâkim olmaları sayesinde kat malikleri kurul toplantılarının geçerli şekilde gerçekleştirilmesine rehberlik edebilir.

Read More

Kiracının Ortak Alan Onarım Giderlerinden Sorumluluğu Nedir?

Kiracının Ortak Alan Onarım Giderlerinden Sorumluluğu ve Sınırları

Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 22. maddesine göre, kat malikinin payına düşen gider ve avans borcundan ve gecikme tazminatından, bağımsız bölümü kira akdine dayanarak devamlı bir şekilde kullanan kiracılar da müştereken ve müteselsilen sorumludur. Ancak, kiracının sorumluluğu, ödemekle yükümlü olduğu kira miktarı ile sınırlıdır ve yaptığı ödeme kira borcundan düşülür. Bu, yönetici veya kat maliklerinden birinin, ortak gider borcunu ödemeyen malikten veya kiracıdan ya da her ikisinden birlikte talepte bulunabileceği anlamına gelir. Ancak kiracının sorumluluğu kira sözleşmesi devam ettiği sürece mevcuttur.

Gider Türlerine Göre Sorumluluk Ayrımı

KMK 20/1 fıkrası gereği kat malikleri, aralarında başka türlü anlaşma olmadıkça, anagayrimenkulün sigorta primleri, bütün ortak yerlerin bakım, koruma, güçlendirme ve onarım giderleri ile yönetici aylığı gibi diğer giderlere ve ortak tesislerin işletme giderlerine arsa payı oranında katılmakla yükümlüdür.

KMK’nın 22. madde kapsamında kiracının sorumlu olduğu giderler, genellikle KMK 20’de belirtilen bu ortak giderler ve avanslardır. Bu kapsamdaki giderlere “zorunlu giderler”, “ortak gider avansları”, “genel giderler”, “aidat”, “işletme giderleri” gibi isimler verilmektedir. Örneğin, yakıt, kaloriferci ücreti, ortak alan aydınlatması gibi doğrudan kiralananın kullanımından kaynaklanan giderler genellikle kiracıya aittir.

Ancak, esaslı onarım veya ana yapının aynına ilişkin masraflar, bağımsız bölümün onarım giderleri, iyileştirici tadilatlar, bağımsız bölümün güçlendirilmesi gibi masraflar kat malikinin sorumluluğundadır. Kiracının sorumluluğunun ise “ortak gider avanslarından genel giderler bakımından” veya “ortak gider aidatı” kapsamındadır.

Kira Sözleşmesinin Rolü

Kira sözleşmesinde ortak gider veya aidatların kimin tarafından ve ne şekilde ödeneceğinin kararlaştırılmış olması, kiraya veren ile kiracı arasındaki bir iç ilişkidir ve bu düzenleme tarafları bağlar. Sözleşme, kiracının hangi ortak giderlerden sorumlu olacağını açıkça belirleyebilir. Örneğin, bir sözleşme belirli işletme giderlerinin (personel, temizlik, güvenlik, ortak alan elektrik/su/ısıtma, teknik bakım-onarım) kiracıya ait olduğunu öngörebilir.  Sözleşmede sayılanlar dışındaki giderlerden kiracının sorumlu olmayacağı dikkate alınmalıdır.

Eğer kira sözleşmesinde ortak giderlerden kimin sorumlu olacağı düzenlenmemişse, genel kural gereğince kiracının sorumlu olduğu kabul edilir. Ancak KMK 22’deki kira miktarı sınırı geçerlidir.

Ödemelerin Mahsubu ve Giderlerin Niteliği

Kiracının KMK 22 gereği sorumlu olduğu ortak giderler için yaptığı ödemeler, ödemekle yükümlü olduğu kira borcundan düşülür. Eğer kiracı, kiraya veren adına yapılması gereken zorunlu giderleri (KMK 22’deki anlamda) yapmışsa, bu giderleri kiraya mahsup edebilir.

Ancak, bir giderin kiracı tarafından kiraya verenin hesabına yapılıp yapılamayacağı veya kiradan düşülüp düşülemeyeceği, giderin zorunlu gider kapsamında kalıp kalmadığının tespit edilmesine bağlıdır. Giderin niteliği (aidat mı, bakım-onarım mı, kalıcı/esaslı masraf mı) araştırılmalıdır.

Sonuç Olarak

Ortak alanların onarımı gibi büyük ölçekli giderler söz konusu olduğunda, kiracının sorumluluğu öncelikle Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 22. maddesi gereğince kat maliki ile birlikte müştereken ve müteselsilen olmakla birlikte, ödemekle yükümlü olduğu kira miktarı ile sınırlıdır. Kiracının yaptığı ödeme kira borcundan düşülür.

Kiracının tam olarak hangi giderlerden sorumlu olacağı, kira sözleşmesindeki özel hükümlere göre belirlenir. Sözleşme, belirli ortak giderleri kiracıya yükleyebilir. Sözleşmede belirtilmeyen giderlerden kiracı sorumlu değildir.

Giderin niteliğine göre farklılık gösterir. Genel işletme giderleri, aidat ve olağan bakım/onarım gibi giderler kiracının sorumluluk kapsamında değerlendirilebilir ancak ana yapının aynına ilişkin esaslı onarım, iyileştirici tadilat veya güçlendirme gibi büyük ölçekli masraflar öncelikle kat malikinin sorumluluğundadır. Bir makale önerisi.

Neden Uzman Tuzla Avukat Görüşü Gerekli?

Kat Mülkiyeti Kanunu ve kira hukuku, kiracıların ortak alan onarım giderlerinden ne şekilde sorumlu olacağı konusunda karmaşık düzenlemeler içerir. Kiracının sorumluluğu kira miktarıyla sınırlı olup, ortak giderlerin niteliği ve kira sözleşmesindeki özel hükümlere bağlıdır. Bu nedenle, kiracı ve malikler arasında hak kayıplarının önlenmesi için uzman hukuki destek almak hayati önem taşır.

Yargıtay ve ilgili mevzuat doğrultusunda, kiracılar, Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 22. maddesi uyarınca, ortak gider ve avans borcundan malikler ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur. Ancak bu sorumluluk, kira sözleşmesinde açıkça düzenlenmemişse ve kiracının ödemesi gereken kira miktarı ile sınırlıdır. Ana yapının esaslı onarımı ve iyileştirici tadilat gibi büyük masraflar ise kat maliklerinin sorumluluğundadır.

Bu noktada, Tuzla avukat, Pendik avukat, Kartal avukat, Maltepe avukat, Gebze avukat, Tepeören avukat, Orhanlı avukat, Aydınlı avukat ve Çayırova avukat gibi bölgesel uzman avukatlar, kira sözleşmesinde ortak giderlerin nasıl düzenlenmesi gerektiği, kiracının hangi giderlerden sorumlu olacağı ve olası uyuşmazlıklarda izlenecek hukuki yollar konusunda profesyonel destek sunar.

Ortak alan onarım giderleriyle ilgili haklarınızın korunması ve doğru yükümlülüklerin belirlenmesi için deneyimli bir avukatla çalışmak, maddi kayıpların önüne geçmek açısından büyük avantaj sağlar.Her binanın gider yapısı, yönetim planı ve kira sözleşmesi farklılık gösterebilir. Bu nedenle, kiracının hangi giderlerden sorumlu olduğu sorusuna her olayda net cevap vermek mümkün değildir. Bazı durumlarda kat malikleri kurulu kararları, bazı durumlarda ise Yargıtay içtihatları belirleyici olabilir. Özellikle İstanbul’un Maltepe, Kartal, Pendik, Tuzla gibi ilçelerinde farklı sitelere özgü yönetim planları bulunabilir. Hatalı ödeme ya da kira kesintisi nedeniyle taraflar arasında dava açılma riski söz konusu olabilir. Bu nedenle, hukuki yorum ve kira sözleşmesinin analizinde uzman bir avukat desteği almak, uzun vadede sizi maddi ve hukuki zararlardan korur.

Read More

Kat Malikleri Genel Kurul Toplantısına Sahte Vekaletname ile Katılmanın Hukuki ve Cezai Sonuçları

Giriş

Kat malikleri kurulu toplantıları, apartman ve site yönetimlerinin hukuka uygun bir şekilde yürütülmesinde önemli rol oynar. Bu toplantılarda alınan kararların meşruiyeti, toplantıya katılanların yetkili olup olmamasına sıkı sıkıya bağlıdır. Ancak uygulamada bazı kat malikleri toplantılarında, sahte vekaletname kullanılarak toplantıya katılım sağlandığı ve oy kullanıldığı görülmektedir. Bu gibi durumlar, hem cezai sorumluluk hem de kararların geçerliliği bakımından ciddi hukuki sonuçlar doğurur.

1. Sahte Vekaletname Kullanımının Cezai Sonuçları

Kat maliki tarafından imzalanmış bir vekalet yazısı olmadan kat maliki adına oluşturulan sahte vekaletname ile kat malikleri toplantısına katılan kişi “özel belgede sahtecilik” suçunu işlemiş olur. Çünkü Türk Ceza Kanunu’nun 207. maddesinde “Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen, başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte olduğunu bilerek kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde hükme yer verilmiştir. Sahte vekaletname düzenlenmesi ya da mevcut bir vekaletnamenin içeriğinin değiştirilmesi durumunda bu madde gündeme gelir. Dolayısıyla sahte belge düzenleyip bu belgeyi kullanarak kat malikleri kuruluna katılan kişi  hakkında özel belgede sahtecilik suçundan soruşturma başlatılır ve yargılama sonunda hapis cezası ile cezalandırılması kaçınılmaz olur.

2.  Sahte Vekaletname Kullanımının Hukuki Sonuçları

a. Genel Kurul Kararlarının Mutlak Butlanla Malul Olması ( Geçersiz Sayılması)

Eğer sahte vekaletle oy kullanımı toplantı veya karar yeter sayısını doğrudan etkiliyorsa ve bu sayede genel kurul yapılabilmiş ya da karar alınabilmişse, bu kararlar mutlak butlanla sakatlanmış sayılır. Yani sahte vekaletname ile temsile yetkili olmayanların katıldığı bir genel kurul toplantısında alınan kararlar, geçersizdir. Bu bağlamda sahte vekaletname ile kişi toplantıya katılmamış olsaydı toplantı yeter sayısının sağlanamayacağı veya genel kurulda alınan karar için gerekli karar yeter sayısına ulaşılamayacağının tespit edilmesi halinde o toplantı geçersiz bir toplantı olacak ve alınan kararlarda geçersiz sayılacaktır. Böyle bir durumda mahkeme iptal kararı dahi vermeden alınan kararların geçersiz olduğunu tespit etmekle yetinecektir.

b. Genel Kurul Kararlarının Nispi Butlanla Malul Olması (İptal Edilmesi)

Sahte vekaletle oy kullanımı toplantı ve karar nisaplarını etkilememişse, alınan kararlar şeklen geçerli olsa bile, Kat Mülkiyeti Kanunu, Medeni Kanun ve iyi niyet ilkeleri çerçevesinde iptal edilebilirlik kapsamında değerlendirilir. Bu durumda kararlar ancak süresi içinde açılacak iptal davası ile geçersiz hale gelebilir.

Sahte vekaletle verilen oylar geçersiz sayılır. Bu oylar düşüldüğünde toplantı ve karar nisapları sağlanamıyorsa, karar geçersizdir. Eğer oylar sonucu etkilemiyorsa, kararlar hukuken geçerli sayılır. Ancak bu durumda hâkimin müdahalesi istenerek alınan kararın iptal edilebilirlik kapsamında değerlendirilmesi istenebilir.

3. Vekaletin sahte veya geçersiz olduğu durumlar

Bir vekâletnamenin geçersiz sayılmasına neden olabilecek durumlar, hem şekli hem de maddi unsurlar bakımından değerlendirilir. Öncelikle vekâletnamedeki imzanın sahte olması, yani vekâlet verenin bu belgeyi gerçekten imzalamamış olması ve bu kişinin gerçekte vekâlet vermemiş olduğunun anlaşılması, vekâletnamenin baştan itibaren geçersiz olduğunu gösterir. Ayrıca, vekâlet verenin fiil ehliyetine sahip olmaması (örneğin ayırt etme gücünden yoksun olması) hâlinde de verilen vekâlet geçersizdir. Bunun yanı sıra, vekâletnamenin zorunlu unsurları içermemesi — özellikle mevzuatta belirtilen pay adedi gibi bilgilerin eksik olması — emredici hükümlere aykırılık teşkil eder ve vekâleti hükümsüz kılar. Vekâletin yalnızca belirli bir genel kurulu kapsaması gerekirken kapsamının belirsiz, yetersiz ya da sonraki yıllara açık şekilde düzenlenmesi ya da vekâletnamenin, genel kurul toplantısından sonra ibraz edilmesi gibi uygulamalar da vekâletin geçerliliğini ortadan kaldırır.

Sonuç

Sahte vekaletle kat malikleri kurulu toplantısına katılmak ve oy kullanmak hem ceza hukuku hem de özel hukuk bakımından ağır sonuçlar doğurmaktadır. Ceza hukuku bakımından; özel belgede sahtecilik suçu oluşur. Özel hukuk bakımından ise, sahte vekaletle kullanılan oyların toplantı ve karar yeter sayısını etkilemesi halinde kararlar geçersiz kabul edilir. Oyların toplantı ve karar yeter sayısını etkilememesi halinde o kararların başvuru üzerine iptal edilebilirliği gündeme gelir. Bu nedenle, genel kurullarda yetkili temsilin sağlanması, vekaletnamelerin denetlenmesi ve ihtilaf halinde yargı makamlarınca detaylı inceleme yapılması büyük önem taşımaktadır. Bir makale önerisi.

Neden Uzman Tuzla Avukat Görüşü Gereklidir?

Kat malikleri kurulu toplantılarında vekaletnamelerin geçerliliği ve doğru temsilin sağlanması, toplantıların hukuki meşruiyeti açısından kritik öneme sahiptir. Sahte vekaletname kullanımı, hem ceza hukuku hem de özel hukuk açısından ciddi sonuçlar doğurur. Türk Ceza Kanunu’na göre sahte belge düzenlemek ve kullanmak “özel belgede sahtecilik” suçudur ve hapis cezası ile cezalandırılır.

Ayrıca, sahte vekaletle oy kullanımı toplantı ve karar yeter sayısını etkiliyorsa alınan kararlar mutlak surette geçersiz sayılır. Karar yeter sayısını etkilemiyorsa kararlar iptal davasıyla ortadan kaldırılabilir. Bu nedenle, vekaletnamelerin geçerliliği hem şekli hem de maddi unsurlar açısından titizlikle incelenmelidir.

Tuzla avukat, Pendik avukat, Kartal avukat, Maltepe avukat, Gebze avukat, Tepeören avukat, Orhanlı avukat, Aydınlı avukat ve Çayırova avukat gibi bölgesel uzmanlar, vekaletnamelerin hukuka uygunluğunu denetleyerek olası sahtecilik veya usulsüzlüklerin önüne geçilmesini sağlar. Toplantıların geçersiz sayılmasının önüne geçmek ve yasal sorunları en aza indirmek için bu uzmanların süreci takip etmesi gereklidir. Böylece, maliklerin hakları korunur ve hukuki riskler minimize edilir.

Özetle, kat malikleri kurulu toplantılarında vekalet işlemlerinde ortaya çıkabilecek hukuki sorunlar nedeniyle Tuzla ve çevresinde uzman bir avukata danışmak, hak kayıplarını önlemek ve hukuki süreçlerin doğru yönetilmesini sağlamak açısından büyük önem taşır.

Read More

İşyerinin Bina Cephesine Tabela veya Reklam Panosu Asması İçin Kat Maliklerinin Onayı Gerekir mi?

Genel Kural ve Şartlar: Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarına göre, bir işyerini tanıtma ve reklam amacıyla bina cephesine tabela veya reklam panosu asılabilmesi için, yönetim planı ve kat malikleri kurulu kararıyla konulmuş bir yasaklama bulunmaması halinde kat maliklerinin onayına her zaman gerek duyulmaz.

Ancak bunun belirli şartları vardır:

Boyut ve Estetik: Tabela/pano, binanın dış görünümünü ve estetiğini bozacak şekilde abartılı boyutlarda olmamalıdır. Makul ölçülerde olması gerekir.

Bağımsız Bölüm Sınırları: Tabela/pano, ait olduğu bağımsız bölümün dış cephe sınırlarını aşmamalıdır. Özellikle, bağımsız bölümün tavan tabliye sınırlarını veya tavan ve taban sınırlarını aşmamalıdır.

Diğer Kat Maliklerini Rahatsız Etmeme: Tabela/pano, diğer bağımsız bölüm maliklerini veya kiracılarını rahatsız etmemeli ve onların haklarını kısıtlamamalıdır Örneğin, ışığıyla veya manzarayı kapatarak rahatsızlık vermemelidir.

Kat Maliklerinin Onayının Gerekli Olduğu Durumlar

Ortak Alanlara Müdahale: Bina dış cephesi Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK) kapsamında ortak alandır. Ortak alanlara yapılan müdahaleler genellikle kat maliklerinin onayını gerektirir.

KMK Madde 19: Kat maliklerinden biri, bütün kat maliklerinin beşte dördünün yazılı rızası olmadıkça anagayrimenkulün ortak yerlerinde inşaat, onarım ve tesisler, değişiklik yaptıramaz.

Yönetim Planı ve Kat Malikleri Kurulu Kararları: Yönetim planında veya kat malikleri kurulu kararlarında tabela/pano asılmasına ilişkin özel bir yasaklama veya düzenleme (örneğin, belirlenmiş alanlar, ölçüler veya yasaklar) varsa, bu kurallara uyulması zorunludur. Yönetim planı, dükkanların tabelalarını sadece kendilerine tahsis edilen alanlara koyabileceğini belirtebilir. Yönetim planı, ortak yerlere, tahsisli yerlere ve bina dış cephelerine ilan konulmasını yasaklayabilir.

Bağımsız Bölüm Sınırlarının Aşılması: Tabela/pano, ait olduğu bağımsız bölümün dış cephe/tavan/taban sınırlarını aşıyorsa, bu ortak alana müdahale teşkil eder ve bu durumun önlenmesi istenebilir. Bu durumda aşan kısmın kaldırılması gerekebilir.

Binanın Estetiğinin Bozulması veya Rahatsızlık Verilmesi: Tabela/pano, binanın dış görünümünü ve estetiğini abartılı şekilde bozuyorsa veya diğer kat maliklerine rahatsızlık veriyorsa (örneğin abartılı ebatlar, ışık kirliliği, manzara engelleme), bu durum müdahalenin önlenmesi veya tabelanın kaldırılması/düzenlenmesi için gerekçe olabilir.

Mimari Projeye Aykırılık: Asılan tabela/pano anataşınmazın mimari projesine aykırılık teşkil ediyorsa, bu durum müdahalenin önlenmesi ve projesine uygun hale getirilmesini gerektirebilir.

Belediye Yönetmeliklerine Aykırılık: Reklam panoları, ilgili belediyenin reklam, ilan ve tanıtım yönetmeliklerine uygun olmalıdır. Yönetmeliklere aykırılık da müdahalenin önlenmesi için gerekçe olabilir.

Sonuç olarak özetle, (Tabela veya Reklam Panosu Asılırken Nelere Dikkat Edilmeli?)

Yargıtay uygulamasına göre reklam panolarının asılması genellikle işyerinin bağımsız bölüm sınırları içinde kalmak, binanın estetiğini bozmamak, makul ölçülerde olmak ve diğer malikleri rahatsız etmemek koşullarıyla, yönetim planında veya kat malikleri kurulu kararında aksine bir yasaklama yoksa, kat maliklerinden ayrıca bir izin almayı gerektirmez. Ancak, bu şartlardan herhangi birine uyulmaması, özellikle bağımsız bölüm sınırlarının aşılması ve dış cephe gibi ortak alanlara müdahale edilmesi durumunda, Kat Mülkiyeti Kanunu’nun ortak alanlara ilişkin hükümleri (Madde 19 gibi), yönetim planı kuralları ve kat malikleri kurulu kararları devreye girer ve yapılan müdahalenin kaldırılması istenebilir. Bir makale önerisi.

Uzman Görüşü Neden Gerekli?

Tabela veya reklam panosu gibi uygulamalar, sadece görsel bir tercih değil, aynı zamanda hukuki ve yönetsel sorumluluklar da doğurur. Kat Mülkiyeti Kanunu, yönetim planı hükümleri, Yargıtay kararları ve belediye yönetmelikleri birlikte değerlendirilmelidir. Bu noktada bir avukat ya da gayrimenkul hukuku uzmanından görüş almak, hem hak kaybını önler hem de ileride doğabilecek anlaşmazlıkları engeller.

Özellikle İstanbul’un Maltepe, Kartal, Pendik ve Tuzla gibi hızla gelişen ve yapılaşmanın yoğun olduğu ilçelerinde, apartman ve site yönetimlerinin hassasiyeti daha yüksektir. Bu bölgelerde kat malikleri, ortak alanlara yapılan her müdahaleye karşı daha dikkatli ve bilinçlidir. Yanlış yapılan bir tabela uygulaması, kat maliklerinden itiraz, belediyeden ceza veya mahkeme yoluyla müdahale riskini doğurabilir.

Read More

Kira Tespit Davası’nın Şartları ve Bilinmesi Gerekenler?

Kira tespit davası, özellikle kira sözleşmelerinin yenilenen dönemlerinde kira bedelinin güncel piyasa koşullarına uygun olarak yeniden belirlenmesi amacıyla açılır. 5 yıllık sürenin dolmasıyla birlikte kiraya verenler, belirli şartlar dahilinde kira bedelini artırmak için mahkemeye başvurabilirler.

1. Beş Yıllık Sürenin Dolması Nedeniyle Açılan Kira Tespit Davasının Şartları Nelerdir?

Kira tespit davasının açılabilmesi için belirli şartların yerine getirilmiş olması gereklidir. 5 yıllık süre dolduğunda kira tespit davası açabilmek için gereken başlıca şartlar şunlardır:

Kira Sözleşmesinin Süresi: Kira sözleşmesinin süresi 5 yılı aşmış olmalı veya kira sözleşmesi beşinci yılını doldurmuş olmalıdır. Türk Borçlar Kanunu’nun 344. ve 345. maddelerine göre, 5 yıldan uzun süreli veya 5 yılın sonunda yenilenen kira sözleşmelerinde kira bedelinin güncellenmesi mümkündür.

Kira Artış Oranı ile İlgili Anlaşma: Taraflar arasında bir kira artış oranı kararlaştırılmış olsa bile, 5 yıllık sürenin dolması durumunda bu oranla sınırlı kalmaksızın, mahkeme yeni bir kira bedeli tespiti yapabilir. Bu durumda hakim, kira bedelini belirlerken emsal kira bedellerini ve güncel piyasa koşullarını dikkate alır.

Hukuki Yarar Şartı: Davacı mülk sahibi, kira bedelinin piyasa şartlarına göre uyarlanması ihtiyacını belirtebilmelidir. Özellikle kiracının mevcut kira bedelinin piyasa koşullarına uygun olmadığını iddia etmesi halinde kira tespit davası açılabilir.

2. Kira Tespiti Davası Açabilmek İçin Önceden İhtar Çekmek Gerekli midir?

5 yıllık sürenin dolması durumunda açılan kira tespit davalarında ihtar zorunluluğu bulunmamaktadır. Taraflar arasında yapılmış bir kira sözleşmesi varsa ve 5 yıllık süre sona ermişse, kiraya veren mülk sahibi ihtarname göndermeden doğrudan kira tespit davası açabilir.

Yargıtay, kira sözleşmesinde artış şartı mevcutsa kiraya verenin önceden ihtarname göndermesine gerek kalmadan dönem sonunda dava açılabileceği yönünde kararlar vermiştir. Bu sayede kira tespit davası ihtara gerek kalmaksızın, sözleşmenin yenilendiği tarih itibariyle herhangi bir zaman diliminde açılabilir hale gelir.

3. İhtar Çekilmeden Açılan Kira Tespit Davasında Belirlenen Yeni Kira Miktarı Ne Zamandan İtibaren Geçerlidir?

Eğer ihtar çekilmeden kira tespit davası açıldıysa, belirlenen yeni kira bedeli kural olarak bir sonraki kira döneminden itibaren geçerli olur. Ancak bu durumda Türk Borçlar Kanunu’nun 345. maddesi uyarınca, dava açma tarihinin veya ihtar çekme süresinin kira bedelinin hangi dönemde geçerli olacağını belirlemesi açısından önemli bir rolü vardır.

TBK 345’e Göre: Kira tespit davası, kira sözleşmesinin yenilendiği tarihten en geç otuz gün önce açıldığı takdirde veya yeni döneme ilişkin kira bedelinde artış talebini içeren bir ihtarname gönderilmişse, mahkeme tarafından belirlenecek kira bedeli bir sonraki kira döneminin başlangıcından itibaren geçerli olur.

Örneğin, 5 yıllık bir kira sözleşmesi 01.06.2019 tarihinde başlatılmışsa ve 01.06.2024 tarihinde sona ermişse, kiraya veren bu tarihten itibaren otuz gün öncesinde veya sırasında ihtarname göndererek yeni dönemde geçerli olacak kira bedelini talep edebilir. Ancak böyle bir ihtar gönderilmediyse, mahkemece belirlenen kira bedeli 01.06.2025 tarihinden itibaren geçerli olacaktır.

4. Sözleşmede Kira Artış Maddesi Varsa İhtar Çekmeye Gerek Var mıdır?

Kira sözleşmesinde kira artışına dair bir hüküm bulunuyorsa, 5 yıllık sürenin sonunda kira tespit davası açmak için ihtar çekilmesine gerek yoktur. Bu durumda, Yargıtay kararları gereği kiraya veren tarafın, dönemin sona ermesi ve 5 yıllık sürenin dolmasıyla birlikte yeni kira bedelinin belirlenmesi için dava açma hakkı doğar.

Yargıtay, kira sözleşmesinde artış maddesi mevcutsa ve 5 yıl dolduktan sonra tespit davası açılacaksa ihtar şartının aranmayacağını belirtmiştir. Örneğin, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2014/8948 E. ve 2015/5710 K. sayılı kararında, kiraya verenin, dönem bitiminde ihtara gerek kalmaksızın kira tespit davası açabileceğine hükmetmiştir.

Bu tür bir durumda mahkeme tarafından belirlenecek olan yeni kira bedeli, 5 yıllık sürenin sona erdiği dönemin başından itibaren geçerli olur.

5. Kira Tespit Davasında Hakim Yeni Kira Bedelini Nasıl Belirler?

5 yıllık sürenin sona ermesiyle birlikte açılan kira tespit davalarında hakim, kira bedelini belirlerken birden fazla faktörü göz önünde bulundurur:

Emsal Kira Bedelleri: Mahkeme, aynı bölgedeki benzer niteliklere sahip taşınmazların kira bedellerini dikkate alarak bir değerlendirme yapar.

TÜFE Oranı: 5 yıl ve sonrasında açılacak kira tespit davalarında TÜFE oranının dikkate alınması şartı bulunmaz. Ancak mahkeme, diğer piyasa koşullarıyla birlikte TÜFE oranını da göz önünde bulundurabilir.

Hakkaniyet İndirimi: Uzun süreli kiracılar için mahkeme, belirlenecek kira bedelinden %10 ile %20 arasında hakkaniyet indirimi uygulayabilir. Bu, özellikle kiracının aynı taşınmazda uzun süre bulunması ve kira bedelinin belirli bir artış oranıyla güncellenmesi halinde, kiracıya aşırı yük getirilmemesi amacıyla uygulanır.

6. Kira Tespit Davalarında Islah Mümkün müdür?

Kira tespit davalarında ıslah, yani davanın sonradan değiştirilmesi veya artırılması konusu önemlidir. Özellikle kira bedelinin belirlenmesi davalarında, davacının başlangıçta talep ettiği kira bedelini sonradan artırmak veya dava dilekçesinde değişiklik yapmak istemesi durumu ortaya çıkabilir. Ancak Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, kira tespit davalarında ıslah mümkün değildir.

Yargıtay, kira tespit davalarında davacının fazlaya ilişkin haklarını saklı tutamayacağını ve ıslah talebinde bulunamayacağını açıkça belirtmiştir. Örneğin, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/2792 E. ve 2021/267 K. sayılı kararında, kira bedelinin tespiti davalarının niteliği gereği ıslahın mümkün olmadığı, davacının dava dilekçesinde açık ve net bir kira bedeli talep etmesi gerektiği belirtilmiştir.

Bu doğrultuda, kira tespit davası açarken talep edilen kira bedelinin dikkatle belirlenmesi ve başlangıçtan itibaren net bir miktar olarak dava dilekçesinde belirtilmesi gerekmektedir. Çünkü bu tür davalarda dava açıldıktan sonra bedelin artırılması veya değişiklik yapılması imkanı bulunmamaktadır.

Pratik Tavsiye: Kiraya verenlerin bu davalarda kira bedeli taleplerini en baştan doğru belirlemeleri ve süreci titizlikle yönetmeleri önemlidir. Özellikle emsal kira bedellerinin dikkatlice araştırılması ve talep edilecek kira miktarının piyasa koşullarına uygun bir şekilde belirlenmesi gereklidir. Uygulamada, ıslah hakkının bulunmaması nedeniyle fazlaya ilişkin hakların saklı tutulamaması, kiraya verenler için hak kaybına yol açabilmektedir.

7. Kira Tespit Davasında Arabuluculuk Zorunlu mu?

1 Eylül 2023 itibarıyla, kira tespit davalarında arabuluculuk sürecine katılım zorunlu hale getirilmiştir. Bu düzenlemenin amacı, tarafların mahkeme sürecine başvurmadan önce bir uzlaşmaya varmalarını sağlamaktır. Artık, kira tespit davası açmadan önce kiraya veren ve kiracı arabulucuya başvurmalı ve bu süreci tamamlamalıdır.

Arabuluculuk süreci genellikle üç hafta sürer, ancak anlaşmaya varılamaması durumunda bu süre bir hafta daha uzatılabilir. Arabuluculukla çözüm sağlanamazsa, taraflar mahkemeye başvurabilir. Bu yeni zorunluluk, kiraya veren ve kiracının, süreci hızlandırarak anlaşmazlıkları daha kısa sürede çözme olanağı sunar ve mahkeme yükünü hafifletir. Dolayısıyla, 5 yıllık süresi dolmuş kira sözleşmeleri için kira tespit davası açmayı düşünenler önce arabuluculuğa başvurmalıdır. Makale önerisi.

Sonuç

5 yıllık sürenin dolmasıyla birlikte açılacak kira tespit davalarında, kiraya verenin ihtar çekmesine gerek olmadan doğrudan mahkemeye başvurma hakkı vardır. Bu tür davalarda, mahkeme tarafından belirlenecek yeni kira bedeli, dava açılma zamanına ve ihtar süresine göre değişiklik gösterebilir. Kiracının eski kiracı olması durumunda ise hakkaniyet indirimi uygulanarak, kiracının aşırı yükle karşılaşması önlenir. Ayrıca, kira tespit davalarında ıslahın mümkün olmaması, kiraya verenlerin taleplerini baştan doğru ve eksiksiz bir şekilde yapmalarını gerekli kılmaktadır. Bu nedenle, mülk sahiplerinin dava açmadan önce süreci detaylı olarak değerlendirmesi ve gerekirse hukuki danışmanlık alması önem taşır.

Neden Uzman Görüşü Alınmalı?

Kira tespit davaları, teknik bilgi ve hukuki deneyim gerektiren davalardır. Kira bedelinin doğru belirlenmemesi, eksik ya da hatalı emsal sunulması veya dava sürecinde usul hatası yapılması, mülk sahibinin ciddi hak kaybına uğramasına neden olabilir. Bu sebeple sürecin başında alanında uzman bir avukattan hukuki destek alınması, mülk sahibinin lehine en doğru sonuca ulaşılmasını sağlar.

Özellikle İstanbul genelinde ve ilçeleri olan Tuzla, Maltepe, Pendik, Kartal ile Kocaeli’ne bağlı Gebze, Çayırova ve Darıca gibi nüfus yoğunluğu yüksek, gayrimenkul piyasası hareketli bölgelerde, kira bedelleri her yıl değişkenlik gösterebilmekte ve bölgesel emsal araştırmaları büyük önem taşımaktadır. Bu bölgelerde açılan kira tespit davalarında mahkemelerin farklı değerlendirme kriterleri kullanması mümkündür.

Anahtar kelimeler: Kira tespiti, 5 yıllık süre, Avukat, Kira, Kiracı, Kiralayan, Tuzla, İstanbul

ÖNEMLİ HATIRLATMA: Kira tespit davaları ve arabuluculuk süreci, hassas ve teknik detaylar içeren işlemlerdir. Bu süreçte yapılacak herhangi bir hata veya eksiklik, hak kayıplarına yol açabilir. Bu nedenle, uzman desteği almak, hak kaybı yaşamamak ve en doğru sonuca ulaşmak adına kritik bir adımdır. Profesyonel bir danışmanla çalışmak, bu sürecin sorunsuz bir şekilde ilerlemesini sağlayacaktır.

Read More