Giriş

Bu çalışma, “Velayet davasında çocuğun isteği dikkate alınır mı?” sorusunu, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi ve Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilmiş çeşitli kararlar ışığında yanıtlamak amacıyla hazırlanmıştır. İncelenen tüm yargı kararları, soruyu temel olarak “Evet” şeklinde yanıtlamakta, ancak bu yanıtın mutlak olmadığını ve belirli ilke ve koşullara tabi olduğunu ortaya koymaktadır. Çalışma, çocuğun görüşünün hukuki dayanağını, bu görüşün değerlendirilmesindeki temel ilkeleri, uzman görüşünün rolünü ve mahkemelerin bu konudaki yükümlülüklerini detaylı bir şekilde ele almaktadır.

1. Velayet Davasında Çocuğun Dinlenilmesi Bir Hak ve Yükümlülüktür 

Tüm kararlarda ortak olarak vurgulanan en temel nokta, idrak çağındaki çocuğun kendisini ilgilendiren velayet davalarında dinlenilmesinin hem çocuk için bir hak hem de mahkeme için bir yükümlülük olduğudur. Bu yükümlülüğün kaynağı, iç hukukun bir parçası sayılan uluslararası sözleşmelerdir.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi (Madde 12) ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi (Madde 3 ve 6), istisnasız tüm kararlarda temel referans noktası olarak gösterilmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, bu durumu Anayasa’nın 90. maddesine atıfta bulunarak uluslararası sözleşmelerin öncelikli uygulanması gerektiğini belirtmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2017/3488 sayılı kararında bu ilke şöyle özetlenmiştir: “Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3 ve 6. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. maddesi idrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve görüşlerine gereken önemin verilmesini öngörmektedir.”

Çocuğun dinlenilmemesi, bir usul eksikliği ve kararın bozulması için yeterli bir sebep olarak kabul edilmektedir. Yargıtay’ın 2016/22353 sayılı kararında, “ortak çocuk dinlenmeden hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir” denilerek bu yükümlülüğün altı çizilmiştir.

2. Velayet Davasında Temel İlke “Çocuğun Üstün Yararı” Her Zaman Önceliklidir

 Çocuğun isteği önemli bir faktör olmakla birlikte, hiçbir karar bu isteğin tek başına ve mutlak belirleyici olduğunu kabul etmemektedir. Mahkemelerin nihai kararını verirken gözettiği temel ve en önemli ilke, “çocuğun üstün yararı”dır.

Anayasa Mahkemesi kararında, Çocuğun üstün yararının ne olduğuna ilişkin tespit, bu tür davalarda dikkate alınması gereken en önemli unsurdur” ifadesiyle bu ilkenin merkezi rolü vurgulanmıştır.

Çocuğun isteği ile üstün yararının çatıştığı durumlarda, mahkeme üstün yarar lehine karar vermekle yükümlüdür. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin birçok kararında tekrarlandığı gibi: Çocuğun üstün yararı gerektirdiği takdirde, görüşlerinin aksine karar verilmesi de mümkündür.” (Örn: 2015/24504 E., 2017/3575 K.) Bu ilke, çocuğun “bedensel, fikri ve ahlaki bakımdan en iyi şekilde gelişebilmesi” amacını taşır ve ebeveynlerin çıkarlarından önce gelir.

3. Uygulama: İdrak Çağı, Uzman Raporları ve Mahkemenin Değerlendirmesi 

Çocuğun isteğinin dikkate alınması sürecinde “idrak çağı” kavramı ve uzman desteği kritik bir rol oynar.

İdrak Çağı: Mahkemeler, çocuğun görüşlerini oluşturma ve ifade etme yeteneğine sahip olduğu “idrak çağı”nda olup olmadığını değerlendirir. Kararlarda genellikle 8 yaş ve üzeri çocuklar için bu kabulün yapıldığı görülmektedir.

Uzman Raporları: Mahkemeler, çocuğun isteğinin samimiyetini, olası yönlendirmelerden etkilenip etkilenmediğini ve hangi ebeveynin yanında kalmasının çocuğun üstün yararına daha uygun olduğunu tespit etmek için “psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı gibi konusunda uzman bilirkişiler” tarafından hazırlanan sosyal inceleme raporlarına başvurmaktadır. Anayasa Mahkemesi, kararların “bilimsel görüş ve raporlar ile… elde edilen somut, nesnel verilere dayandırılması” gerektiğini belirtir.

Dinleme Yöntemi: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2018/1072 sayılı kararı, çocuğun dinlenmesinin ille de mahkeme huzurunda olmak zorunda olmadığını, “diğer şahıs ve kurumlar vasıtasıyla da çocuğun fikrinin alınmasının sağlanabileceğini” belirtir. Önemli olan, çocuğun kendisini güvende hissettiği ve görüşünü özgürce ifade edebildiği bir ortamın yaratılmasıdır.

4. İnceleme ve Farklı Perspektifler

Kararlar bütünüyle incelendiğinde, çocuğun isteğinin velayet davalarındaki yerinin statik bir kuraldan ziyade dinamik bir değerlendirme süreci olduğu görülmektedir.

Çocuğun İsteğinin Belirleyici Olduğu Durumlar: Bazı kararlarda, çocuğun net, ısrarlı ve samimi beyanı, uzman raporları ve diğer delillerle de desteklendiğinde, velayet kararında belirleyici olabilmektedir. Örneğin, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi’nin 2017/2654 sayılı kararında, çocuğun annesinin yanında kalmayı kesinlikle istemediğini, kendisini güvende hissetmediğini” beyan etmesi ve bu beyanın uzman raporuyla tutarlı olması, velayetin babaya verilmesinde önemli bir etken olmuştur. Benzer şekilde, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2020/2825 sayılı kararında, çocuğun babasıyla kalma isteğine “önem verilmemesini gerektiren, menfaatine aykırı bir husus bulunmadığı” gerekçesiyle velayetin babaya verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Çocuğun İsteğinin Göz Ardı Edildiği Durumlar: Diğer yandan, çocuğun isteğinin üstün yararına açıkça aykırı olduğu durumlarda mahkemeler bu isteğin aksine karar vermekten çekinmemektedir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2012/14342 sayılı kararında, çocuğun beyanlarının çelişkili olması ve annenin boşanmaya sebep olan tutumu gibi faktörler nedeniyle, çocuğun isteğine rağmen velayet babaya verilmiştir. Bu, mahkemenin sadece çocuğun beyanına değil, beyanın verildiği koşullara ve çocuğun genel menfaatine odaklandığını göstermektedir.

Kardeşlerin Ayrılmaması İlkesi: Bazı kararlarda, kardeşlerin birbirinden ayrılmaması ilkesi, çocuğun bireysel isteğiyle birlikte değerlendirilen bir diğer önemli faktör olarak öne çıkmaktadır. Mahkemeler, zorunlu bir neden olmadıkça kardeşleri ayırmama eğilimindedir.

Sonuç

İncelenen yargı kararları ışığında, “Velayet davasında çocuğun isteği dikkate alınır mı?” sorusunun yanıtı kesin bir “Evet”tir. Ancak bu, basit bir tercih beyanının ötesinde, hukuki ve psikososyal boyutları olan karmaşık bir değerlendirme sürecini ifade eder.

Özetle:

Dinleme Yükümlülüğü: İdrak çağındaki çocuğun dinlenilmesi, uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış ve mahkemeler için bir zorunluluktur.

Üstün Yarar Önceliği: Çocuğun isteği, tek ve mutlak belirleyici faktör değildir. Nihai karar, her zaman “çocuğun üstün yararı” ilkesine göre verilir.

Kapsamlı Değerlendirme: Mahkeme, kararını verirken çocuğun beyanını; uzman raporlarını, ebeveynlerin sosyal ve ekonomik koşullarını, çocuğun kardeşleriyle ilişkisini ve diğer tüm delilleri bir bütün olarak değerlendirir.

Gerekçeli Karar: Mahkeme, çocuğun isteğine uysun veya uymasın, verdiği kararın çocuğun üstün yararına neden daha uygun olduğunu somut ve yeterli gerekçelerle açıklamakla yükümlüdür.

Sonuç olarak, Türk yargı sistemi, çocuğu velayet davasının pasif bir nesnesi olarak değil, sürece katılması gereken, görüşlerine değer verilen aktif bir birey olarak kabul etmektedir. Ancak bu katılım, çocuğun omuzlarına nihai kararın sorumluluğunu yüklemeden, onun en iyi çıkarlarını koruyacak şekilde dengelenmiştir. Bir yazı önerisi.

Neden Tuzla Avukat Desteği Gereklidir?

Velayet davaları, sadece duygusal değil aynı zamanda teknik ve hukuki süreçler içerir. İstanul Tuzla, Pendik, Kartal, Maltepe, Gebze, Aydınlı ve Orhanlı gibi bölgelerde açılan davalarda, yerel yargı pratiğine hâkim bir Tuzla avukat ile çalışmak, davanın sonucunu doğrudan etkileyebilir.

Uzman avukat, çocuğun ifadesinin alınması sürecinde usul hatası yapılmamasını sağlar. Yerel tecrübeye sahip İstanbul Pendik avukat, Tepeören Avukat, Orhanlı Avukat, Darıca Avukat, Aydınlı Avukat, Bayramoğlu avukat veya Maltepe avukat, uzman raporlarına nasıl itiraz edileceğini bilir. Kartal avukat ve Gebze avukat desteği, gerekirse istinaf aşamasında dosyanın teknik açıdan güçlü sunulmasını sağlar. Aile hukuku alanında çalışan bir Tuzla boşanma avukatı, davayı başından itibaren doğru yönlendirerek hem zamandan hem de hak kaybından tasarruf edilmesini sağlar.