Mobbinge Uğrayan Kamu Çalışanı Ne Yapmalı?

 Mobbinge Uğrayan Kamu Çalışanın Ne Yapmalı? İncelenen yargı kararları doğrultusunda, mobbinge (psikolojik taciz) maruz kalan kamu çalışanlarının başvurabileceği idari ve yargısal merciler, eylemin niteliğine, failin statüsüne ve talep edilen hukuki korumanın türüne göre çeşitlilik göstermektedir. Başvuru yolları aşağıda detaylandırılmıştır:

1. Mobbing İdari Başvuru Yolları

Kamu çalışanları, yargı yoluna gitmeden önce veya yargı süreciyle bağlantılı olarak idari makamlara başvuruda bulunabilirler:

Kurum İçi Başvurular: Çalışanlar, mobbing teşkil eden eylemlerin sonlandırılması, çalışma şartlarının düzeltilmesi veya sorumlular hakkında işlem yapılması talebiyle kendi kurumlarına (Örn: Müdürlük, Rektörlük, Bakanlık) dilekçe ile başvurabilirler. Danıştay 12. Dairesi kararlarında, çalışma şartlarının düzeltilmesi istemiyle kuruma yapılan başvurunun reddi üzerine dava açıldığı görülmektedir.

Üst İdari Merciler: Kurum içi hiyerarşide sonuç alınamaması durumunda, Kaymakamlık, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü veya Yükseköğretim Kurulu (YÖK) gibi üst mercilere şikâyet başvurusu yapılabilmektedir.

ALO 170 ve İletişim Merkezleri: Danıştay 5. Dairesi tarafından atıf yapılan 2011/2 sayılı Başbakanlık Genelgesi uyarınca, çalışanlar “Çalışma ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi, ALO 170” üzerinden psikologlar vasıtasıyla yardım ve destek alabilirler.

Sivil Toplum Kuruluşları: Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararında, bir davacının mobbing iddiasıyla ilgili olarak bir derneğe başvurduğu ve bunun sürecin ilk adımı olarak kabul edildiği belirtilmiştir.

2. Mobbing Yargısal Başvuru Yolları

Yargı kararlarında, mobbinge karşı açılacak davalarda görevli mahkemenin belirlenmesinde “hizmet kusuru” ve “kişisel kusur” ayrımı belirleyici olmaktadır.

A. İdari Yargı (İdare Mahkemeleri) Kamu çalışanları (memurlar), mobbingin idari işlem ve eylemlerden kaynaklandığı durumlarda idari yargıya başvurmalıdır.

Başvuru Kapsamı: Hukuka aykırı disiplin cezaları, atama/atamama, nakil, geçici görevlendirme, görevden alma gibi idari işlemler yoluyla uygulanan mobbing hallerinde “görev kusuru” kapsamında doğrudan idare aleyhine dava açılmaktadır.

Dava Türü: İptal davası (işlemin iptali için) ve Tam Yargı Davası (maddi ve manevi tazminat için).

Ön Başvuru Zorunluluğu: Danıştay 2. Dairesi’nin bir kararında, mobbingin idari işlemlerden kaynaklanması halinde, 2577 sayılı Kanun’un 12. maddesi uyarınca doğrudan tam yargı davası açılabileceği, idareye ön başvuru (ön karar alma) zorunluluğunun bulunmadığı belirtilmiştir. Ancak Danıştay 8. Dairesi’nin başka bir kararında, tazminat talebiyle önce idareye başvurulduğu, zımni ret üzerine dava açıldığı süreçler de yer almaktadır.

Uyuşmazlık Mahkemesi Görüşü: Memur statüsündeki personelin mobbing iddiasıyla istifa etmesi veya tazminat talep etmesi durumunda, davanın çözüm yerinin İş Mahkemesi değil, İdari Yargı olduğu hükme bağlanmıştır.

B. Adli Yargı (Hukuk Mahkemeleri) Mobbingin idari bir işlemden ziyade, kamu görevlisinin kişisel husumeti, hakareti ve haksız fiili niteliğindeki davranışlarından kaynaklandığı durumlarda adli yargı yolu gündeme gelmektedir.

Kişisel Kusur Ayrımı: Danıştay 8. Dairesi ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesi kararlarına göre; çalışanın aşağılanması, küçümsenmesi, dışlanması, kişiliğinin zedelenmesi gibi eylemler doğrudan kamu görevlisinin kişisel davranışlarıyla (kişisel hırs, öfke) gerçekleşiyorsa, bu durum “kişisel kusur” sayılır. Bu hallerde doğrudan fail olan kamu görevlisi aleyhine Adli Yargıda (Asliye Hukuk Mahkemesi) manevi tazminat davası açılabilir.

İş Mahkemeleri: Kamu kurumunda çalışmakla birlikte “işçi” statüsünde olan personel (Örn: İl Özel İdaresi işçisi), mobbing iddiaları için İş Mahkemelerine başvurabilir.

C. Ceza Yargılaması (Cumhuriyet Başsavcılıkları) Mobbing teşkil eden eylemlerin Türk Ceza Kanunu kapsamında suç (eziyet, görevi kötüye kullanma, hakaret vb.) oluşturması halinde, çalışanlar Cumhuriyet Başsavcılıklarına suç duyurusunda bulunabilirler.

Etkili Başvuru Yolu Uyarısı: Anayasa Mahkemesi kararlarında, mobbing mağdurlarının yalnızca ceza yoluna başvurmasının yeterli olmayabileceği vurgulanmıştır. AYM, hukuk veya idari yargıda açılacak tazminat davalarının, zararın giderimi açısından ceza davasına göre daha etkili bir yol olduğunu ve “başvuru yollarının tüketilmesi” kapsamında bu davaların açılmasının beklendiğini belirtmiştir.

Özetle; Mobbinge uğrayan kamu çalışanı;

Öncelikle kurumuna veya ALO 170 gibi destek hatlarına başvurabilir.

Mobbing idari işlemlerle (atama, ceza vb.) yapılıyorsa İdare Mahkemesi’ne (İdare aleyhine),

Mobbing, amirin hakaret, küfür, aşağılama gibi kişisel eylemlerinden oluşuyorsa Adli Yargı’ya (Şahıs aleyhine),

Eylemler suç teşkil ediyorsa Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurabilir. Bir yazı önerisi.

Uzman Avukat Desteği Neden Gereklidir? (İstanbul, Tuzla, Pendik, Kartal, Maltepe, Kadıköy, Ataşehir, Ümraniye, Gebze ve çevresi için)

Mobbing vakaları, kamu çalışanları açısından hem idari işlem hem kişisel kusur hem de ceza hukuku boyutu olan çok yönlü ve teknik süreçlerdir. Özellikle;

Hangi yargı yolunun seçileceği (İdari Yargı / Adli Yargı / Ceza),

Mobbingin ispatı için hangi delillerin toplanacağı,

Dava dilekçelerinin hukuki argümanlarının doğru kurulması,

Sürelerin (iptal davası süreleri, tazminat talepleri, suç duyurusu zamanlaması) kaçırılmaması,

Kurum içi ve kurum dışı başvuruların stratejik olarak sıralanması,

profesyonel hukuki destek gerektiren konulardır.

Danıştay, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi kararları incelendiğinde; mobbing iddiasının doğru hukuki zeminde ele alınmaması halinde, çalışanların hak kaybı yaşadığı, davaların zaman aşımı veya yanlış başvuru nedeniyle reddedildiği çok sayıda örnek bulunmaktadır.

Bu nedenle mobbinge uğrayan bir kamu çalışanının;

Ön başvuruların tespiti,

Delil stratejisinin belirlenmesi,

Tazminat talebi ve manevi zarar hesaplaması,

Ceza ve idari süreçlerin eş zamanlı yönetilmesi,

İşlem ve eylemlerin hukuki nitelendirilmesi,

Soruşturma ve savunma sürecinin takip edilmesi,

gibi aşamalarda mutlaka alanında deneyimli bir avukattan danışmanlık alması önem arz eder.

Read More

İdari Gözetim Kararı Nedir, Hangi Şartlarda Verilir, Yasal Süreler ve Usuli Güvenceler Nelerdir?

Giriş

İdari Gözetim Kararı Nedir, Hangi Şartlarda Verilir, Yasal Süreler ve Usuli Güvenceler Nelerdir? Bu çalışma idari gözetim kararının ne olduğu, hangi koşullarda verildiği, karar ve geri gönderme merkezine sevk süreçlerindeki yasal süreler, merkezde kalış süresinin azami sınırları ve bu sürece ilişkin usuli güvenceler hakkında kapsamlı bir inceleme sunmaktadır. Analiz, ağırlıklı olarak Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarına dayanmaktadır.

1. İdari Gözetim Kararının Tanımı ve Gerekçeleri

Yargı kararlarında idari gözetim, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) uyarınca, haklarında sınır dışı etme kararı alınan yabancıların, bu kararın uygulanabilmesi amacıyla valilikler tarafından geri gönderme merkezlerinde (GGM) tutulması olarak tanımlanmaktadır. Bu karar, kişinin özgürlüğünü kısıtlayan idari bir tedbirdir.

Kararların verilebilmesi için kanunda sayılan belirli koşulların varlığı aranmaktadır. İncelenen kararlarda en sık tekrar eden gerekçeler şunlardır:

“Kaçma ve kaybolma riski bulunan,”

“Türkiye’ye giriş veya çıkış kurallarını ihlal eden,”

“Sahte ya da asılsız belge kullanan,”

“Kamu düzeni, kamu güvenliği veya kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar.”

Bu koşullardan bir veya birkaçının varlığı halinde, valilik tarafından sınır dışı etme kararına ek olarak veya bu karardan sonra idari gözetim kararı alınabilmektedir.

2. Karar ve Merkeze Götürme Süreçleri

Yargı kararları, idari gözetim kararının alınması ve kişinin geri gönderme merkezine sevk edilmesi süreçlerine ilişkin net yasal süreler olduğunu ortaya koymaktadır.

Karar Verme Süresi: Kolluk birimleri tarafından yakalanan ve sınır dışı edilmesi gerektiği değerlendirilen yabancılar hakkında valiliğe derhal bildirim yapılır. Birçok kararda vurgulandığı üzere, “Değerlendirme ve karar süresi kırk sekiz saati geçemez.” Bu süre, valiliğin yabancının durumunu değerlendirip idari gözetim kararı alıp almayacağına karar vermesi için tanınan azami süredir.

Merkeze Götürme Süresi: İdari gözetim kararı verildikten sonra kişinin geri gönderme merkezine sevki için de yasal bir süre öngörülmüştür. Kararlarda bu durum, “Hakkında idari gözetim kararı alınan yabancılar, yakalamayı yapan kolluk birimince geri gönderme merkezlerine kırk sekiz saat içinde götürülür.” ifadesiyle netleştirilmiştir. İncelenen somut olaylarda bu sürece riayet edildiği, kararın verildiği gün, ertesi gün veya en geç 48 saat içinde kişinin merkeze teslim edildiği görülmektedir.

3. İdari Gözetim Süresi ve Uzatılması

Geri gönderme merkezlerinde kalış süresi belirsiz değildir ve kanunla sıkı sürelere bağlanmıştır.

Azami Süre: Yargı kararlarında istikrarlı bir şekilde belirtildiği üzere, “Geri gönderme merkezlerindeki idari gözetim süresi altı ayı geçemez.” Bu, idari gözetimin ilk aşamadaki yasal üst sınırıdır.

Sürenin Uzatılması: Belirli istisnai durumlarda bu altı aylık sürenin uzatılması mümkündür. Kararlarda bu durum şu şekilde ifade edilmektedir: “…bu sürenin, sınır dışı etme işlemlerinin yabancının iş birliği yapmaması veya ülkesiyle ilgili doğru bilgi ya da belgeleri vermemesi nedeniyle tamamlanamaması hâlinde en fazla altı ay daha uzatılabileceği…” belirtilmiştir.

Bu iki düzenleme bir arada değerlendirildiğinde, idari gözetim altında kalış süresinin toplamda on iki ayı (6+6 ay) geçemeyeceği anlaşılmaktadır. Nitekim bir Anayasa Mahkemesi kararında, “Başvurucu 12 aylık azami idari gözetim süresinin dolması üzerine 31/7/2020 tarihinde salıverilmiştir” ifadesiyle bu azami sürenin sonunda kişinin serbest bırakılması gerektiği teyit edilmiştir.

Yargı kararlarının incelenmesi, idari gözetim sürecine ilişkin önemli usuli güvenceleri ve farklı uygulamaları ortaya koymaktadır:

Aylık Değerlendirme Zorunluluğu: İdari gözetim süresinin keyfi bir şekilde uzatılmasını önlemek amacıyla kanun koyucu önemli bir denetim mekanizması öngörmüştür. Birçok kararda atıf yapılan bu kurala göre, “İdari gözetimin devamında zaruret olup olmadığı, valilik tarafından her ay düzenli olarak değerlendirilir.” Bu değerlendirme sonucunda gözetimin devamında bir zorunluluk görülmezse, altı aylık sürenin dolması beklenmeksizin karar derhal sonlandırılır. Bu aylık değerlendirmelerin yapılmaması veya sonuçlarının gerekçesiyle birlikte yabancıya tebliğ edilmemesi, kararın hukuka aykırı bulunarak kaldırılmasına neden olabilmektedir.

Yargısal Denetim: İdari gözetim kararı, idari bir işlem olmasına rağmen doğrudan yargı denetimine tabidir. İdari gözetim altına alınan kişi veya avukatı, bu karara karşı sulh ceza hâkimliğine başvurabilir. Yargı kararlarında, hâkimin bu başvuruyu beş gün içinde sonuçlandırması gerektiği belirtilmektedir. Bu, keyfi tutulmalara karşı hızlı ve etkili bir başvuru yolu sağlamaktadır.

Farklı Tutulma Yerleri: Kararlar, idari gözetimin her zaman geri gönderme merkezlerinde başlamadığını göstermektedir. Bir vakada, karar verildikten sonra kişinin yaklaşık 24 gün boyunca bir spor salonunda tutulduğu, daha sonra GGM’ye sevk edildiği görülmüştür. Başka bir kararda ise, resmi bir idari gözetim kararı olmaksızın yabancının havalimanının “kabul edilemez yolcu salonu”nda aylarca tutulması, fiili bir özgürlükten yoksun bırakma olarak değerlendirilmiştir. Bu durumlar, uygulamanın yasal çerçeve dışına çıkabildiğini göstermektedir. Bir makale önerisi.

Sonuç

Yargı kararları ışığında, idari gözetim; hakkında sınır dışı etme kararı bulunan yabancılar için YUKK’ta belirtilen katı gerekçelere, sürelere ve usullere bağlı olarak uygulanan istisnai bir tedbirdir. Süreç, valiliğin 48 saat içinde karar vermesi ve kararı takiben 48 saat içinde kişinin geri gönderme merkezine sevk edilmesiyle başlar. Geri gönderme merkezindeki kalış süresi kural olarak altı ayı geçemez ancak yabancının iş birliği yapmaması gibi nedenlerle en fazla altı ay daha uzatılarak toplamda on iki aya ulaşabilir. Bu süreç, valiliklerin aylık zorunlu değerlendirmeleri ve sulh ceza hâkimliklerinin hızlı yargısal denetimi gibi önemli güvencelerle çevrelenmiştir. Bu yasal çerçeveye uyulmaması, idari gözetim kararının kaldırılmasına ve hak ihlali iddialarına zemin hazırlamaktadır.

Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli? (Tuzla Geri Gönderme Merkezi – İstanbul Göç İdaresi)

İdari gözetim kararları, kişilerin özgürlüğünü doğrudan kısıtlayan son derece ağır idari tedbirlerdir ve hem süre hem usul yönünden çok sıkı kurallara tabidir. Yargı kararlarında, sürecin tek bir usule aykırılık nedeniyle bile hukuka aykırı sayılabildiği görülmektedir. Bu nedenle idari gözetim altında bulunan yabancılar için uzman bir avukatla süreci yürütmek hayati önem taşımaktadır.

Özellikle Tuzla Geri Gönderme Merkezi, İstanbul Göç İdaresi ve diğer geri gönderme merkezlerinde uygulanan idari gözetim süreçlerinde; karar verme süreleri, 48 saatlik sevk süresi, aylık değerlendirme yükümlülükleri, 6+6 aylık azami süre, tebligat zorunlulukları ve sulh ceza hâkimliğine yapılacak başvurular gibi çok sayıda kritik aşama bulunmaktadır.

Bir avukatın uzman desteği şu nedenlerle gereklidir:

48 saatlik karar ve sevk süresinin ihlali, kararı hukuka aykırı hâle getirebilir.

Aylık değerlendirmelerin yapılmaması veya gerekçesiz yapılması, gözetimin kaldırılması sonucunu doğurabilir.

Sulh ceza hâkimliğine yapılacak başvuruların süresi 5 gün gibi çok kısadır; bu nedenle usul hatası hakkı tamamen ortadan kaldırabilir.

Kamu düzeni – kaçma riski – sahte belge gibi gerekçelerin hukuki denetimi ancak uzman bir avukat tarafından başarıyla yapılabilir.

Fiili gözaltı niteliğindeki durumlar (havaalanı salonu, spor salonu vb.) ancak hukuki uzmanlıkla tespit edilip hak ihlali iddiasına dönüştürülebilir.

Hazırlanacak itiraz dilekçeleri, başvuru formatları ve delillerin sunumu teknik hukuk bilgisi gerektirir.

İstanbul, Tuzla, Pendik, Kartal, Gebze ve çevresinde geri gönderme merkezlerinde yürütülen işlemlerde, idari gözetim kararının kaldırılması, sürenin kısaltılması veya kişinin serbest bırakılması ancak profesyonel hukuki destek ile mümkün olabilmektedir.

Read More

Tutuklu öğrencinin üniversiteden kaydı silinebilir mi?

Giriş

Tutuklu öğrencinin üniversiteden kaydı silinebilir mi? Bu çalışma, tutuklu bir üniversite öğrencisinin, tutukluluk hali nedeniyle üniversite tarafından kaydının silinip silinemeyeceği, bu işlemin hukuki şartları, öğrencinin dava açma hakkı ve davanın başarı koşullarını analiz etmek amacıyla hazırlanmıştır. Analiz, sunulan Danıştay ve Bölge İdare Mahkemesi kararlarının incelenmesiyle oluşturulmuştur. İnceleme, öğrencinin Anayasal eğitim hakkı ile üniversite yönetmeliklerinden doğan idari ve akademik yükümlülükleri arasındaki dengeyi ortaya koymaktadır. Çalışma, kayıt silme işlemlerini iki ana kategori altında incelemektedir: disiplin cezası olarak kayıt silme ve akademik/idari yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeniyle kayıt silme.

Tek Başına Tutukluluk Kayıt Silme Nedeni Değildir: Yargı kararları, bir öğrencinin sadece tutuklu olmasının üniversiteden kaydının silinmesi için yeterli bir gerekçe olmadığı konusunda tutarlıdır. Kayıt silme işlemi için ek koşulların varlığı aranmaktadır.

Kayıt Silme Nedenleri İkiye Ayrılmaktadır:

Disiplin Cezası Olarak Kayıt Silme: Bu tür bir kayıt silme (yükseköğretim kurumundan çıkarma) için öğrencinin, Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nde sayılan belirli suçlardan (örneğin, terör örgütü üyeliği) dolayı hakkında verilmiş ve kesinleşmiş bir mahkumiyet kararının bulunması zorunludur. Devam eden bir soruşturma veya kovuşturma bu işlem için yeterli değildir.

Akademik/İdari Nedenlerle Kayıt Silme: Öğrencinin tutukluluk hali nedeniyle ders kaydını yenilememesi, azami öğrenim süresi içinde derslerini veya tezini tamamlayamaması gibi akademik yükümlülüklerini yerine getirememesi durumunda kaydı silinebilir.

Öğrencinin Aktif Rolü Kritik Önem Taşır: Tutuklu öğrencinin, durumunu üniversiteye bildirerek kayıt dondurma talebinde bulunması hayati önemdedir. Bu talebi yapmayan öğrenci, akademik yükümlülüklerinden sorumlu tutulmakta ve bu nedenle kaydının silinmesi hukuka uygun bulunmaktadır.

Tutukluluk Haklı ve Geçerli Bir Mazerettir: Birçok yargı kararı, tutukluluk halini kayıt dondurma, kayıt yenileyememe veya sınavlara katılamama için haklı ve geçerli bir mazeret olarak kabul etmektedir. Üniversitenin bu mazereti keyfi olarak reddetmesi hukuka aykırıdır.

Dava Açma Hakkı ve Usuli Şartlar: Kaydı silinen öğrencinin idare mahkemesinde iptal davası açma hakkı vardır. Ancak davanın başarısı, kayıt silme nedenine ve öğrencinin izlediği hukuki yollara bağlıdır. Özellikle, öncelikle kayıt dondurma talebinin reddi gibi ara işlemlere karşı zamanında dava açılmamış olması, nihai kayıt silme işlemine karşı açılan davayı olumsuz etkileyebilmektedir.

1. Disiplin Cezası Olarak Kayıt Silme ve “Kesinleşmiş Mahkumiyet Kararı” Şartı

Yargı kararları, disiplin cezası olarak okuldan çıkarma işleminin en temel şartının, öğrenci hakkında verilmiş kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı olduğu konusunda nettir. Sadece tutuklu olmak, hakkında soruşturma yürütülmesi veya KHK ile kamu görevinden ihraç edilmiş olmak dahi bu işlem için yeterli değildir.

Danıştay 8. Dairesi’nin 2018/5813 E., 2020/3849 K. sayılı kararında bu ilke, “…davacının suç işlemek amacıyla örgüt kurmak… fiillerinden herhangi biri ya da hepsini işlediğine veya bu yönde eylemde/faaliyette bulunduğuna dair adli yargı mahkemelerince verilen kesinleşmiş bir karar bulunmadığı, dolayısıyla ortada Yönetmeliğin 9/1-a maddesi uyarınca verilmiş böyle bir karar olmadan yükseköğretim kurumundan çıkarma cezası verilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır” şeklinde ifade edilmiştir. Benzer şekilde, 2021/3240 E., 2022/114 K. sayılı kararda, sonradan temyiz yolu açıldığı için kesinleşmediği anlaşılan bir mahkumiyet kararına dayalı kayıt silme işlemi de hukuka aykırı bulunmuştur.

Ayrıca, disiplin cezasının uygulanabilmesi için suçun öğrencinin öğrencilik statüsü devam ederken işlenmiş olması gerekmektedir. Danıştay 8. Dairesi’nin 2023/2769 E., 2024/3513 K. sayılı kararında, “…mahkumiyet kararının kesinleştiği tarihte davacının üniversite öğrencisi olmadığı, dolayısıyla öğrencilik dönemi içerisinde gerçekleşmeyen eylem nedeniyle davacının disiplin cezası ile cezalandırılmasının mümkün olmadığı…” belirtilerek, öğrencilik öncesi eylemlerden dolayı kayıt silinemeyeceği hüküm altına alınmıştır.

2. Akademik ve İdari Gerekçelerle Kayıt Silme

Bu kategori, tutukluluk halinin dolaylı olarak kayıt silmeye yol açtığı durumları kapsar ve yargı kararlarında farklı yaklaşımlar görülmektedir.

Öğrencinin Yükümlülüğü: Kayıt Dondurma Talebi En sık karşılaşılan durum, öğrencinin tutukluluk halini üniversiteye bildirerek kayıt dondurma talebinde bulunmamasıdır. Bu durumda mahkemeler, öğrencinin pasif kalmasını aleyhine yorumlamaktadır. Danıştay 8. Dairesi’nin 2021/5364 E., 2021/3699 K. sayılı kararında, öğrencinin “mazeretli olduğu yönünde davalı idareye dilekçe vermediği” ve “kayıt dondurma gibi haklardan yararlanabilmesinin talebine bağlı olduğu” gerekçeleriyle, akademik başarısızlık nedeniyle yapılan kayıt silme işlemi hukuka uygun bulunmuştur. Benzer şekilde, 2022/2425 E., 2024/2906 K. sayılı kararda da “tutuklu bulunan davacının, doktora programı kaydının dondurulması istemiyle davalı idareye herhangi bir başvurusunun bulunmadığı” vurgulanarak dava reddedilmiştir.

Tutukluluğun “Haklı ve Geçerli Mazeret” Olarak Kabul Edilmesi Buna karşın, birçok karar tutukluluk halini kendiliğinden geçerli bir mazeret olarak kabul etmektedir. Samsun BİM 4. İdari Dava Dairesi’nin 2020/417 E., 2020/733 K. sayılı kararında, “öğrencinin tutukluluk halinin de, kayıt dondurmak için haklı ve geçerli görülen mazeretler arasında sayıldığı açıktır” denilerek, üniversitenin kayıt dondurma talebini kabul etmesi gerektiği belirtilmiştir. Danıştay 8. Dairesi’nin 1996/5242 E., 1999/2738 K. sayılı eski ancak istikrarlı kararında ise “tutukluluk halinin kabul edilir mazeret kapsamında olduğunun tartışmasız olduğu” ifade edilmiştir. Daha güncel olan 2022/124 E., 2023/8141 K. sayılı kararda da öğrencinin kayıt dondurma talebinde bulunmamasının, tutukluluğun geçerli mazeret sayılmasına engel olmayacağı hükme bağlanmıştır.

Farklı Yaklaşımlar: Vekaletle İşlem Yapma ve İdarenin Takdir Hakkı Bazı kararlarda, kayıt yenileme gibi işlemlerin vekaletname ile yapılabileceği, bu nedenle tutukluluğun mutlak bir mazeret olmadığı savunulmuştur. Danıştay 8. Dairesi’nin 2021/247 E., 2023/2910 K. sayılı kararında, “tutukluluk halinin kayıt yenilemeye engel bir mazeret olmadığı, tutukluluk durumunda da kayıt yenileme işlemlerinin vekâletle yapılabileceği” belirtilerek kayıt silme işlemi onanmıştır. Bununla birlikte, 2019/3938 E., 2022/6430 K. sayılı kararda Danıştay, bu yaklaşımı eksik bularak, öğrencinin tutuklanma tarihleriyle kayıt tarihlerinin fiilen çakışıp çakışmadığının araştırılması gerektiğini belirterek kararı bozmuştur. Bu durum, mahkemelerin somut olayın koşullarını detaylıca incelediğini göstermektedir.

3. Dava Açma Hakkı ve Dikkat Edilmesi Gereken Usuli Koşullar

Kaydı silinen öğrencinin idare mahkemesinde iptal davası açma hakkı saklıdır. Ancak davanın başarısı için bazı usuli noktalara dikkat edilmelidir:

Doğru İşleme Dava Açılması: Danıştay 8. Dairesi’nin 2022/1178 E., 2024/718 K. sayılı kararında vurgulandığı üzere, öğrencinin öncelikle kayıt dondurma talebinin reddi işlemine karşı dava açması gerekmektedir. Bu ara işleme karşı zamanında dava açılmazsa, sonradan azami süre sonunda yapılan kayıt silme işlemine karşı açılan davada bu husus ileri sürülememekte ve dava reddedilmektedir.

Dava Açma Süresi: İdari işlemlere karşı dava açma süresi, işlemin tebliğini veya öğrenilmesini izleyen günden itibaren 60 gündür. Danıştay 8. Dairesi’nin 2024/107 E., 2024/5975 K. sayılı kararı, e-posta ile yapılan bildirimin ve buna verilen cevabın “öğrenme” (ıttıla) tarihi olarak kabul edilebileceğini ve süreyi başlatacağını göstermektedir.

Mazeretin İspatı: Davanın kazanılmasında, akademik yükümlülüklerin yerine getirilememesinin tutukluluk gibi haklı bir mazerete dayandığının ispatı esastır. Danıştay 8. Dairesi’nin 2021/7515 E., 2024/2947 K. sayılı kararında mahkeme, Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan müzekkere ile öğrencinin tutukluluk tarihlerini teyit etmiş ve bu durumu ispatlanmış bir mazeret olarak kabul ederek kayıt silme işlemini iptal etmiştir. Bir yazı önerisi.

Sonuç

İncelenen yargı kararları ışığında, bir üniversite öğrencisinin sadece tutuklu olması nedeniyle okuldan kaydının silinmesi hukuka aykırıdır. Kayıt silme işlemi, ya Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nde belirtilen suçlardan kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı bulunması (disiplin cezası) ya da öğrencinin tutukluluk hali nedeniyle yerine getiremediği akademik yükümlülükleri (azami sürenin dolması, kayıt yenilememe vb.) sonucunda (akademik/idari nedenler) gerçekleşebilir.

Disiplin cezası olarak kayıt silme işlemlerinde “kesinleşmiş mahkumiyet kararı” ve “suçun öğrencilik döneminde işlenmesi” mutlak şartlardır. Akademik nedenlerle kayıt silme durumunda ise en kritik faktör, öğrencinin tutukluluk halini üniversiteye bildirerek proaktif bir şekilde kayıt dondurma talebinde bulunmasıdır. Tutukluluk hali genel olarak geçerli bir mazeret kabul edilse de, bu hakkını kullanmayan öğrencinin açtığı davalar genellikle aleyhine sonuçlanmaktadır. Kaydı silinen bir öğrencinin dava açma hakkı bulunmakla birlikte, davanın başarısı, doğru idari işleme karşı zamanında dava açılmasına ve mazeretin somut delillerle ispatlanmasına bağlıdır.

Neden Uzman Avukat Desteği Gereklidir?

Tutukluluk nedeniyle öğrenci kaydının silinmesi işlemleri; disiplin hükümleri, kesinleşmiş mahkumiyet şartı, azami öğrenim süresi, kayıt yenileme yükümlülükleri, mazeret değerlendirmesi ve dava açma süreleri gibi son derece teknik ve hata kabul etmeyen idari yargı süreçlerinden oluşmaktadır. Yargı kararlarının gösterdiği üzere, yanlış işleme karşı dava açılması, kayıt dondurma talebinin zamanında yapılmaması, tutukluluk tarihleriyle kayıt dönemlerinin örtüşmesinin ispatlanamaması gibi küçük görünen hatalar bile davanın reddine yol açabilmektedir.

Bu nedenle, özellikle İstanbul, Tuzla, Pendik, Kartal, Maltepe, Kadıköy, Ataşehir, Ümraniye, Gebze, Dilovası, Çayırova gibi yüksek öğrenci nüfusunun ve yoğun üniversite kampüslerinin bulunduğu bölgelerde, kayıt silme işlemleriyle ilgili idari davaların bir uzman avukat tarafından yürütülmesi hayati önem taşır.

2M Hukuk Avukatlık Bürosu, tutukluluk – kayıt dondurma – kayıt silme – disiplin süreci – iptal davası – yürütmenin durdurulması aşamalarının tamamında profesyonel hukuki destek sağlayarak öğrencinin eğitim hakkını korumayı hedefler. Uzman bir avukatın sağlayacağı katkılar:

Tutukluluğun “haklı mazeret” olarak doğru şekilde sunulması

Kayıt dondurma/yenileme süreçlerinin mevzuata uygun takibi

Hangi işleme karşı hangi sürede dava açılacağının tespiti

Üniversitenin işlemlerindeki usul hatalarının ortaya çıkarılması

Tutukluluk tarihleri ve akademik dönemlerin delillendirilmesi

Yürütmenin durdurulması talebiyle öğrencinin kaydının yeniden aktif hale gelmesinin sağlanması

Eğitim hakkı Anayasal bir hak olup, hukuki hatalarla kaybedilmemesi için sürecin başından sonuna kadar uzman bir avukatla ilerlemek öğrencinin lehine en doğru ve güvenli yaklaşımdır.

Read More

Yabancılar İçin İdari Gözetim Kararına İtiraz Süreci ve Başvuru Usulleri Nelerdir?

Giriş

6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) öncesi dönemde, yabancıların idari gözetim altına alınmasına ilişkin yasal bir çerçeve bulunmaması, özellikle bu tedbire karşı etkili bir itiraz yolunun öngörülmemiş olması önemli bir hukuki boşluk yaratmaktaydı. Bu eksiklik, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından da birçok kararda Türkiye aleyhine ihlal kararı verilmesine neden olmuştur. YUKK’un yürürlüğe girmesiyle birlikte idari gözetim kararına karşı bir itiraz mekanizması kurulmuş ve bu hak yasal güvence altına alınmıştır. Bu çalışmada, mevcut literatürdeki paragraflar ışığında idari gözetime karşı itiraz hakkının nasıl kullanılacağını, başvuru mercii, süreleri ve sürecin işleyişini detaylı olarak incelemektedir.

1.İdari Gözetim Kararına İtiraz Hakkı ve Başvuru Mercii

Literatür, idari gözetim kararının niteliği itibarıyla bir idari işlem olduğunu kabul etmekle birlikte, bu karara karşı itiraz merciinin genel idari yargıdan farklı olarak özel olarak belirlendiğini vurgulamaktadır. İdari gözetim kararı, “kamu kurumu olan valiliklerce verilmesi, idarenin bu işlem neticesinde gözetim altına alınacak kişiden bağımsız olarak tek taraflı olarak vermesi, bu işlemin re’sen uygulanması” gibi unsurları taşıması nedeniyle bir idari işlemdir. Ancak bu idari işleme karşı başvuru yolu, idare mahkemeleri değil, sulh ceza hâkimlikleridir.

YUKK m.57/6 ve m.68/7 uyarınca, “idari gözetim altına alınan kişi veya yasal temsilcisi ya da avukatı, idari gözetim kararına karşı sulh ceza hâkimine başvurabilir”. Bu düzenlemenin gerekçesi olarak, “denetimin etkili olabilmesi için Türkiye’de sulh ceza mahkemelerinin idare mahkemelerine göre daha yaygın olması gösterilmiştir”. Bu durum, doktrinde eleştirilmekle birlikte, kanun koyucunun etkin bir denetim sağlama amacını yansıtmaktadır.

2. İdari Gözetim Kararına Başvuru Süresi

İdari gözetim kararına karşı sulh ceza hâkimliğine yapılacak itiraz için kanunda belirli bir süre öngörülmemiştir. Bu durum, literatürde net bir şekilde ifade edilmektedir: “İdarî gözetim kararına karşı sulh ceza hâkimliğine yapılacak itirazlar, YUKK’ta bir süreye bağlanmamıştır. Dolayısıyla, YUKK’ta belirtilen süreler dâhilinde idarî gözetim altında tutulan her an, idarî gözetim kararına itiraz edebilecektir” . Bu esneklik, kişi özgürlüğünü kısıtlayan bu tedbirin devam ettiği her aşamada yargısal denetime tabi tutulabilmesini sağlamaktadır.

3. İdari Gözetim Kararına İtiraz Sürecinin İşleyişi

İtiraz süreci, yabancının adalete erişimini kolaylaştıracak şekilde düzenlenmiştir:

Başvuru Yapanlar: İtiraz, idari gözetim altına alınan kişi, yasal temsilcisi veya avukatı tarafından yapılabilir

Başvuru Usulü: Dilekçe doğrudan yetkili sulh ceza hâkimliğine verilebileceği gibi, idareye de sunulabilir. “Dilekçenin idareye verilmesi hâlinde, dilekçe yetkili sulh ceza hâkimine derhâl ulaştırılır”

İnceleme Süresi: Sulh ceza hâkimi, başvuruyu “beş gün içinde” sonuçlandırmakla yükümlüdür. Ancak bir kaynak, “ilgili valilikten evrakların gönderilmesi gibi işlemler için süre göz önüne alındığında sulh ceza hakiminin 5 gün içerisinde karar vermesi fiilen mümkün olamamaktadır”

İtirazın Etkisi: Yapılan başvuru, idari gözetim tedbirinin uygulanmasını durdurmaz. “Başvurunun yapılmış olması idari gözetim işlemini durdurmaz”

Bilgilendirme Yükümlülüğü: Yabancının avukat tarafından temsil edilmemesi durumunda, “kararın sonucu, itiraz usûlleri ve süreleri hakkında bilgilendirilecektir”. Bu bilgilendirmenin kişinin anladığı dilde yapılması esastır.

4. Sulh Ceza Hâkimliğinin İnceleme Kapsamı

Sulh ceza hâkimliği, itirazı incelerken yalnızca şekli bir denetim yapmaz, kararın esasını da denetler. Hâkimlik, “kararın alınma usulü, idari gözetimin kanunda öngörülen süreyi aşıp aşmadığı, idari gözetimin ölçülü olup olmadığı, idari gözetimin devamında zaruret bulunup bulunmadığı gibi birçok hususu dikkate almaktadır”. İnceleme, idari işlemin unsurları olan yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden de yapılabilir. Örneğin, “idari gözetim kararının gerekçesinin somut sebeplerle ortaya koyulmadığını, idari gözetimin gerektiğine ilişkin herhangi bir delil ve emare bulunmadığı gerekçesiyle idari gözetim kararının hukuka aykırı olduğuna karar vermiştir” şeklindeki bir mahkeme kararı, bu kapsamlı denetimi göstermektedir.

5. Kararın Niteliği ve Sonraki Hukuki Yollar

Sulh ceza hâkiminin itiraz üzerine verdiği karar YUKK uyarınca kesindir. “Sulh ceza hâkiminin kararı kesindir”. Bu karara karşı başka bir olağan kanun yoluna başvurulamaz.

Ancak bu kesinlik, tüm hukuki yolların tükendiği anlamına gelmez:

Yeniden Başvuru: İtiraz reddedilse dahi, “idari gözetim şartlarının ortadan kalktığı veya değiştiği iddiasıyla yeniden sulh ceza hâkimine başvuru yapılabilir”

Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru: Sulh ceza hâkimliğinin kararının kesin olması, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuru yolunu açar. “Sulh ceza hâkimliklerinin idarî gözetim kararına yapılan itirazlara karşı verdiği kararların AYM’ye bireysel başvuru konusu olarak götürülmesi söz konusu olabilecektir”

Tam Yargı Davası: AYM, bireysel başvuruyu incelemeden önce diğer başvuru yollarının tüketilip tüketilmediğini değerlendirmektedir. Hukuka aykırı idari gözetim nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idare mahkemesinde tam yargı davası açılması bir ön koşul olarak görülebilmektedir. “AYM kişi özgürlüğü ve güvenliği ihlali iddialarına ilişkin güncel kararlarında; … idari gözetim kararı kaldırıldıktan sonra tam yargı davası açılmadan AYM’ye bireysel başvuru yapılması hâlinde başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar vermektedir”

Sonuç

Literatürdeki kaynaklar, YUKK ile birlikte idari gözetime karşı etkili bir itiraz mekanizmasının kurulduğu konusunda hemfikirdir. Bu hak, idari gözetim altında tutulan yabancı, yasal temsilcisi veya avukatı tarafından, herhangi bir süreye tabi olmaksızın, gözetim devam ettiği sürece kullanılabilir. Başvuru mercii, idari işlemin niteliğine aykırı gibi görünse de kanun koyucunun etkin denetim amacıyla belirlediği sulh ceza hâkimliğidir. Sulh ceza hâkimi, başvuruyu 5 gün içinde esastan inceleyerek karara bağlar ve bu karar kesindir. Başvurunun idari gözetimi durdurmaması önemli bir usuli özelliktir. Sulh ceza hâkimliğinin kesin kararı sonrası, şartların değişmesi halinde yeniden başvuru veya Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolları açıktır. Ancak AYM’ye başvurudan önce, hukuka aykırılık iddiasına dayalı bir zararın tazmini için idare mahkemesinde tam yargı davası açma yolunun tüketilmesi gerekebileceği unutulmamalıdır. Bir yazı önerisi.

Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

İdari gözetim kararına karşı başvuru süreci, şekli olarak sade görünse de, özgürlük ve güvenlik hakkı gibi temel insan haklarını doğrudan ilgilendirdiği için son derece karmaşık bir hukuki süreçtir. Özellikle İstanbul, Tuzla Geri Gönderme Merkezi, Kartal, Pendik, Tepeören, Gebze, Çayırova ve Darıca gibi bölgelerde fiilen idari gözetim altında bulunan yabancıların, sürecin teknik detaylarını bilmemesi, dil engeli ve hukuki terminolojiye hâkim olmaması, hak kayıplarına yol açabilmektedir.

Bu nedenle, uzman bir avukatın sürece dâhil olması hem başvurunun şekli ve içeriği açısından hem de Sulh Ceza Hâkimliği nezdinde etkili bir savunma yapılabilmesi açısından büyük önem taşır.

Birçok durumda, avukatlar itiraz dilekçesini yalnızca “gözetime itiraz” şeklinde sunmakla kalmayıp, aynı zamanda şu hususlarda da savunma stratejisi geliştirir:

İdari gözetim kararının dayandığı somut sebeplerin bulunup bulunmadığı,

Gözetim süresinin kanuni sınırları aşıp aşmadığı,

Alternatif tedbirlerin (idari para cezası, yükümlülük kararı, belirli adreste ikamet gibi) uygulanabilir olup olmadığı,

Gözetim altında tutulan kişinin sağlık, aile birliği veya insani durumlarının dikkate alınıp alınmadığı.

Tuzla Geri Gönderme Merkezi başta olmak üzere, Pendik, Kartal, Tepeören, Gebze, Çayırova ve Darıca çevresinde faaliyet gösteren avukatlar, uygulamada idari gözetim kararlarının gerekçelendirilmesindeki eksiklikleri, iletişim sorunlarını ve sulh ceza hâkimlikleri arasındaki uygulama farklılıklarını yakından bilmektedir. Bu bölgesel bilgi birikimi, hem dilekçenin içeriğinin doğru hazırlanmasını hem de sürecin hızla sonuçlanmasını sağlar.

Ayrıca, itirazın reddedilmesi hâlinde yeniden başvuru, tam yargı davası açılması veya Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru gibi aşamalarda yapılacak hukuki değerlendirmeler, yalnızca konuya hâkim bir hukukçu tarafından sağlıklı biçimde yürütülebilir.

Kısacası, idari gözetim kararına itiraz süreci, yalnızca bir dilekçe vermekten ibaret olmayıp, çok katmanlı bir yargısal denetim mekanizmasını içerir. Bu nedenle, özellikle Tuzla Geri Gönderme Merkezi’nde tutulan yabancılar açısından, deneyimli bir idare hukuku veya yabancılar hukuku avukatının desteği, özgürlüğün geri kazanılması için kritik öneme sahiptir.

Read More

Sınır Dışı Kararlarına Karşı Yargı Yoluna Başvurmak Mümkün Mü ve Süreç Nasıl İşler?

Giriş

Bu çalışma, sınır dışı (geri gönderme) kararlarına karşı yargı yoluna başvurulup başvurulamayacağı, bu davalarda görevli ve yetkili mahkemenin hangisi olduğu, dava açma süreleri ve davanın işleme etkisi gibi usuli konuları, sunulan yargı kararları analizleri ışığında incelemektedir. Analiz edilen kararlar, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri ve İlk Derece İdare Mahkemeleri tarafından verilmiş olup, konuya ilişkin bütüncül bir hukuki çerçeve sunmaktadır.

1. Sınır dışı kararında Dava Hakkı ve Görevli Mahkeme

İncelenen tüm mahkeme kararları, sınır dışı etme kararının idari bir işlem olduğu ve Anayasa’nın 125. maddesi uyarınca yargı denetimine tabi olduğu konusunda hemfikirdir. Anayasa Mahkemesi’nin 30.12.2015 tarihli kararında bu durum, “Anayasa’nın 125. maddesi uyarınca bu karara ilişkin idari işlem de diğer tüm idari işlemler gibi yargı denetimine tabi olduğundan bu işleme karşı idari yargı yoluna başvurulması mümkün bulunmaktadır.” şeklinde açıkça ifade edilmiştir.

Görevli mahkemenin idare mahkemesi olduğu hususu da tüm kararlarda istikrarlı bir şekilde vurgulanmaktadır. Danıştay, Bölge İdare Mahkemesi ve ilk derece mahkemesi kararlarında davaların “İdare Mahkemesi”nde açıldığı ve karara bağlandığı görülmektedir.

2. Sınır Dışı Kararında Yetkili Mahkemenin Belirlenmesi

Danıştay 10. Dairesi’nin 17.09.2024 tarihli ve 2024/3653 E. sayılı kararı, yetkili mahkemenin belirlenmesine ilişkin kuralı net bir şekilde ortaya koymaktadır:

“…yetkili idare mahkemesinin, dava konusu idari işlemi… yapan idari merciin bulunduğu yerdeki idare mahkemesi olduğu kurala bağlanmıştır.”

Bu doğrultuda, örneğin İstanbul Valiliği tarafından verilen bir sınır dışı kararına karşı açılacak davada yetkili mahkeme İstanbul İdare Mahkemeleri olacaktır. Nitekim Danıştay, aynı kararda, işlemi tesis eden idarenin İstanbul Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğü olması nedeniyle davanın görüm ve çözümünde İstanbul İdare Mahkemesi’nin yetkili olduğuna hükmetmiştir.

3. Dava Açma Süresindeki Değişiklik

Karar analizlerinde dava açma süresinin bazı metinlerde 15 gün, bazılarında ise 7 gün olarak belirtilmesi dikkat çekmektedir. Bu farklılık, 6458 sayılı Kanun’un 53. maddesinde yapılan değişiklikten kaynaklanmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin 15.05.2020 tarihli kararında bu değişikliğe işaret edilerek, dava açma süresinin yedi (7) güne indirildiği belirtilmiştir: “6458 sayılı Kanun’un 7196 sayılı Kanun ile değiştirilen 53. maddesine göre, bu dava kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde açılmalıdır.” Bu nedenle, güncel hukuki duruma göre sınır dışı etme kararının tebliğinden itibaren dava açma süresi yedi gündür.

4. Yürütmenin Otomatik Olarak Durması Güvencesi

Sınır dışı kararına karşı dava açılmasının en önemli sonuçlarından biri, işlemin yürütmesini kendiliğinden durdurmasıdır. Bu, yargısal denetim tamamlanmadan kişinin sınır dışı edilmesini önleyen temel bir güvencedir. Neredeyse tüm karar özetlerinde bu kurala atıf yapılmıştır: “Yabancının rızası saklı kalmak kaydıyla, dava açma süresi içinde veya yargı yoluna başvurulması hâlinde yargılama sonuçlanıncaya kadar yabancı sınır dışı edilmez.” Anayasa Mahkemesi’nin 31.12.2020 tarihli kararında bu durumun etkinliği, “…söz konusu karara karşı iptal davası açıldığı için sınır dışı etme işlemi kendiliğinden duracak, dava sonuçlanıncaya kadar icra edilemeyecektir.” ifadesiyle vurgulanmıştır.

5. Yargılamanın Hızı ve Kararın Kesinliği

Kanun koyucu, yabancılarla ilgili bu tür uyuşmazlıkların süratle çözülmesini amaçlamıştır. Bu nedenle, mahkemelerin davayı on beş (15) gün içinde karara bağlaması öngörülmüştür. Verilen kararın kesin olması ise bir diğer önemli özelliktir. Danıştay 10. Dairesi’nin 06.10.2021 tarihli ve 2016/2078 E. sayılı kararında bu durum somutlaşmıştır. Danıştay, idare mahkemesinin sınır dışı işlemine ilişkin verdiği kararın “kesin olması nedeniyle kararın bu kısmının temyizen incelenmesine hukuken olanak bulunmadığını” belirterek temyiz istemini reddetmiştir. Bu, idare mahkemesi kararının nihai olduğunu ve üst yargı mercilerine taşınamayacağını göstermektedir.

Sonuç

Yargı kararları analizleri neticesinde, Türkiye’de sınır dışı etme kararlarına karşı etkin bir yargı yolu bulunduğu anlaşılmaktadır. Hakkında sınır dışı kararı alınan yabancılar, kararın kendilerine tebliğinden itibaren yedi (7) gün içinde, kararı veren idarenin bulunduğu yerdeki İdare Mahkemesi‘ne iptal davası açabilirler. Dava açılması, yargılama sonuçlanana kadar sınır dışı işlemini otomatik olarak durdurur. Mahkeme, davayı on beş (15) gün içinde karara bağlar ve bu karar kesindir. Bu usuli güvenceler, sınır dışı gibi ağır sonuçları olan bir idari işleme karşı hak arama özgürlüğünün etkili bir şekilde kullanılmasını temin etmektedir. Bir yazı önerisi.

Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

Sınır dışı (geri gönderme) kararı, yabancının Türkiye’deki özgürlüğü, ailesi, işi ve tüm yaşam düzeni üzerinde doğrudan etki doğuran en ağır idari işlemlerden biridir. Bu nedenle, kararın iptali için açılacak davanın uzman bir yabancılar hukuku avukatı tarafından yürütülmesi hayati önem taşır.

Öncelikle, bu tür davalarda süre son derece kısadır: kararın tebliğinden itibaren sadece 7 gün içinde dava açılması gerekir. Bu sürenin kaçırılması, kişinin geri gönderme merkezinde (örneğin Tuzla Geri Gönderme Merkezi) tutulduğu halde, sınır dışı edilmesine yol açabilir. Bu noktada, süreci iyi bilen bir Tuzla avukatı veya İstanbul’da göç hukuku alanında uzman bir hukuk bürosu, zamanında ve eksiksiz başvuru yaparak kişinin sınır dışı edilmesini fiilen önleyebilir.

Ayrıca, dava açıldığında yürütme kendiliğinden durduğu için, avukatın hazırladığı dilekçe ve sunacağı belgeler, bu korumanın etkin şekilde sürmesini sağlar. Kartal, Pendik, Gebze ve Beykoz bölgelerinde bulunan idare mahkemelerine yapılacak başvurularda, her bir belgenin hukuka uygun hazırlanması, müvekkilin lehine önemli fark yaratır.

Uzman bir avukat, yalnızca dilekçeyi hazırlamakla kalmaz; aynı zamanda Göç İdaresi’nin kararının dayandığı gerekçeleri, uluslararası koruma statüsünü, aile birliği hakkını ve Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihatlarını dikkate alarak savunma stratejisi oluşturur.
Böylece hem sınır dışı kararının iptali sağlanabilir hem de kişi, Türkiye’deki yaşamına yasal olarak devam etme imkânını korur.

Sonuç olarak, sınır dışı kararıyla karşılaşan bir yabancı için İstanbul, Tuzla veya çevresinde faaliyet gösteren deneyimli bir avukatın hukuki desteği, yalnızca bir tercih değil, hak kaybını önlemenin zorunlu bir yoludur.

Read More

Yabancılar Hakkında İdari Gözetim: Tanımı, Karar Süreci, Süresi ve Usuli Güvenceler

Giriş

Bu çalışma, avukatların talebi üzerine “idari gözetim” kurumunun tanımı, karar süreci, süresi ve sona erme hallerini, sunulan akademik literatür çerçevesinde analiz etmektedir. İdari gözetim, ceza hukuku alanındaki tedbirlerden farklı olarak, hakkında sınır dışı etme kararı alınan yabancıların, bu kararın icrası amacıyla kişi özgürlüklerinin idare hukuku kapsamında kısıtlandığı bir tedbir olarak tanımlanmaktadır. 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) öncesinde yasal bir zemine oturtulmamış olan bu uygulama, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından Türkiye aleyhine verilen ihlal kararlarına neden olmuştur. YUKK’un yürürlüğe girmesiyle birlikte idari gözetimin şartları, süresi, itiraz yolları ve usuli güvenceleri yasal bir çerçeveye kavuşturulmuştur.

1. İdari Gözetim Kararının Tanımı, Hukuki Niteliği ve Şartları

İdari gözetim, bir “müeyyide” (yaptırım) değil, sınır dışı etme işleminin gerçekleştirilebilmesi için başvurulan bir “tedbir” olarak kabul edilir. Bu tedbir, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını doğrudan kısıtladığı için istisnai nitelikte olup son çare olarak başvurulması gereken bir yoldur. Çeşitli uluslararası kurumlar sığınmacıların idari gözetim altına alınmasının daima son çare olarak başvurulabilecek istisnai bir tedbir olması gerektiğini vurgulamaktadırlar” (911074).

YUKK uyarınca, hakkında sınır dışı etme kararı alınan her yabancı idari gözetime alınmaz. Karar verilebilmesi için kanunda sayılan belirli şartların varlığı aranır. İdari gözetim kararı, “hakkında sınır dışı etme kararı alınanlardan kaçma ve kaybolma riski bulunan, Türkiye’ye giriş veya çıkış kurallarını ihlal eden, sahte ya da asılsız belge kullanan, kabul edilebilir bir mazereti olmaksızın Türkiye’den çıkmaları için tanınan sürede çıkmayan, kamu düzeni, kamu güvenliği veya kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar hakkında” verilir.

2. Karar Verme, Tebliğ ve Merkeze Götürme Süreci

İdari gözetim kararı valilik tarafından verilir. Kararın alınması öncesinde idarenin bir değerlendirme yapması gerekmektedir. Kanun kişinin idari gözetim altına alınıp alınmayacağına karar verilebilmesi için kırk sekiz saatlik bir değerlendirme süresi öngörmüştür. Bu süre içerisinde kişi idari gözetim altında bulunmasa da kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı kısıtlanmış durumdadır.

Karar verildikten sonraki aşama, yabancının geri gönderme merkezine sevkidir. Bu süreç de kanunla belirli bir süreye bağlanmıştır. Hakkında idari gözetim kararı alınan yabancılar, yakalamayı yapan kolluk birimince kırk sekiz saat içinde geri gönderme merkezlerine götürülür. Ayrıca, kararın ve sonuçlarının ilgiliye tebliği yasal bir zorunluluktur.

3. İdari Gözetim Süreleri

Literatürde idari gözetim süreleri genel kural, uzatma hali ve özel durumlar olarak üç başlıkta ele alınmaktadır:

Genel Süre (6 Ay): YUKK’a göre temel kural, idari gözetimin altı ayı geçemeyeceğidir. YUKK m. 57/3’te idari gözetim kararının en fazla 6 ay süreyle uygulanabileceği ifade edilmektedir.

Uzatma Süresi (Ek 6 Ay): Bu altı aylık sürenin uzatılması mümkündür ancak keyfi değildir. Uzatma, yabancının sınır dışı sürecini kendi kusuruyla engellemesine bağlıdır. Bu süre, sınır dışı etme işlemlerinin, yabancının iş birliği yapmaması veya ülkesiyle ilgili doğru bilgi ya da belgeleri vermemesi nedeniyle tamamlanamaması hâlinde, en fazla altı ay daha uzatılabilecektir. Böylece azami süre on iki aya ulaşmaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin Abdulkadir Yapuquan başvurusunda, on ikinci aydan sonraki fiili tutmanın anayasal ve yasal bir dayanağı olmadığı gerekçesiyle ihlal kararı vermesi, bu sürenin kesinliğini göstermektedir.

Uluslararası Koruma Başvuru Sahipleri İçin Süre (30 Gün): Sınır dışı edilmek üzere idari gözetime alınanlardan farklı olarak, uluslararası koruma başvurusunda bulunanlar için çok daha kısa bir süre öngörülmüştür. Başvuru sahibinin idarî gözetim süresi otuz günü geçemez.

4. Gözetimin Gözden Geçirilmesi ve Sona Ermesi

İdari gözetim, süresi boyunca statik bir tedbir değildir. Valilik, gözetimin devam edip etmemesi gerektiğini düzenli olarak denetlemekle yükümlüdür. Devam eden idari gözetimin ihtiyaç olup olmadığına dair bir değerlendirme, gerektiğinde bir ay beklenmeden her ay valilik tarafından değerlendirilir.

İdari gözetimin devamında zaruret görülmeyen hallerde tedbir derhal sonlandırılır. Sınır dışı etme kararının, yabancının idari gözetime alınmasından itibaren altı ay içinde yerine getirilemeyeceğinin öngörülmesi”, “kaçma ve kaybolma riskinin ortadan kalkması” ve “Yabancının gönüllü geri dönüş desteğine başvurması. Gözetimi sonlandırılan yabancılara, idari gözetime alternatif olarak belirli bir adreste ikamet etme veya bildirimde bulunma gibi yükümlülükler getirilebilir.

Sonuç

Sunulan literatür kaynaklarına göre, idari gözetim kararı, YUKK ile belirli usul ve esaslara bağlanmış, kişi özgürlüğünü kısıtlayan istisnai bir idari tedbirdir. Özetle süreç şu şekilde işlemektedir:

Karar ve Değerlendirme: Valilik, kanunda sayılan şartların varlığı halinde, yakalanan yabancı hakkında 48 saat içinde idari gözetim kararı verebilir.

Merkeze Sevk: Kararın ardından yabancı, kolluk tarafından en geç 48 saat içinde Geri Gönderme Merkezi’ne götürülür.

Süre: Gözetim süresi kural olarak en fazla 6 aydır. Yabancının iş birliği yapmaması halinde bu süre 6 ay daha uzatılarak toplamda 12 aya tamamlanabilir. Uluslararası koruma başvuru sahipleri için bu süre 30 gün ile sınırlıdır.

Denetim ve Sona Erme: Gözetimin gerekliliği her ay valilik tarafından denetlenir ve şartların ortadan kalkması halinde derhal sonlandırılır.

YUKK öncesi dönemde yasal dayanaktan yoksun olan ve AİHM tarafından sıklıkla eleştirilen idari gözetim uygulaması, mevcut düzenlemelerle hukuki bir çerçeveye kavuşmuştur. Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının da gösterdiği gibi, uygulamanın keyfiliğe yol açmaması, ölçülülük ilkesine uygun olması ve kanunda öngörülen sürelere ve usuli güvencelere (itiraz hakkı, periyodik denetim vb.) titizlikle riayet edilmesi esastır. Bir yazı önerisi.

Neden Uzman Avukat Desteği Gereklidir?

İdari gözetim kararları, kişinin özgürlüğü ve güvenliği hakkını doğrudan kısıtlayan istisnai tedbirlerdir. Bu nedenle hem hukuki denetim mekanizmalarının etkin işletilmesi hem de bireysel hakların korunması açısından profesyonel avukat desteği büyük önem taşır. Özellikle İstanbul, Tuzla, Pendik, Tepeören ve çevresinde bulunan Tuzla Geri Gönderme Merkezi gibi yerlerde uygulanan idari gözetim süreçleri, hem YUKK hem de uluslararası insan hakları standartları bakımından sıkı şekil şartlarına tabidir.

Bu süreçte;

İdari gözetim kararına itiraz,

Sulh Ceza Hakimliği’ne başvuru,

Gözetim süresinin uzatılmasına karşı yasal denetim,

AİHM ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarına uygun savunma hazırlanması,
gibi adımların her biri uzmanlık gerektirir.

Bir idari gözetim avukatı, hem sürecin yasal çerçevede yürütülmesini sağlamak hem de yabancının kişi özgürlüğü üzerindeki kısıtlamanın ölçülü ve denetlenebilir olmasını temin etmek açısından hayati bir rol üstlenir.

Tuzla, Pendik ve Tepeören bölgesinde faaliyet gösteren uzman yabancılar hukuku avukatları, idari gözetim altındaki yabancılara ve yakınlarına sürecin her aşamasında hukuki destek sunar. Bu sayede, hem hak kaybı yaşanmasının önüne geçilir hem de itiraz ve tahliye süreçleri hızlandırılır.

İstanbul Yabancılar Hukuku Avukatı

Tuzla Geri Gönderme Merkezi Avukatı

Read More

Yabancılar İçin Oturma İzni, Çalışma İzni ve Vatandaşlık Başvuru Süreçleri Nasıl Yapılır?

Giriş

Bu çalışma, yabancıların Türkiye’de oturma izni, çalışma izni ve vatandaşlık başvuru süreçlerine ilişkin olarak sunulan yargı kararları analizlerinden derlenmiştir. İncelenen kararlar, başvuru süreçlerinin nasıl yapılacağına dair adım adım bir rehber sunmaktan ziyade, bu süreçlerde aranan temel şartları, idarenin yetkisini, başvuruların reddedilme veya iptal edilme nedenlerini ve başvuru sahiplerinin dikkat etmesi gereken kritik noktaları ortaya koymaktadır. Rapor, bu dağınık bilgileri bir araya getirerek başvuru süreçlerinin hukuki çerçevesini ve yargısal denetimdeki önemli unsurları aydınlatmayı amaçlamaktadır.

Yargı kararlarının analizi, oturma izni, çalışma izni ve vatandaşlık süreçlerinin birbiriyle yakından ilişkili olduğunu ve özellikle geçerli bir ikamet statüsünün diğer tüm başvurular için temel bir ön koşul olduğunu göstermektedir.

1. Çalışma İzni Başvuruları

Kararlar, çalışma izni başvuru usulüne ilişkin temel çerçeveyi çizmektedir. Başvurunun yapılacağı yer, yabancının Türkiye’de bulunup bulunmadığına göre değişmektedir.

Başvuru Yeri: Türkiye dışında ikamet eden yabancılar için genel kural, başvuruların “bulundukları ülkelerdeki Türkiye Cumhuriyeti temsilciliklerine” yapılmasıdır. Buna karşılık, “Türkiye’de geçerli ikamet izni olan yabancılar veya bunların işverenleri başvurularını doğrudan Bakanlığa yapabilirler” (uyusmazlik-Hukuk Bölümü-2008/155; danistay-10. Daire-2021/4351).

İzin Sonrası Süreç: Çalışma izni alan bir yabancının süreci tamamlanmış sayılmaz. Anayasa Mahkemesi’nin bir kararında belirtildiği üzere, “Çalışma izin belgesini alan yabancıların, bu belgeyi aldıkları tarihten itibaren en geç doksan gün içinde ülkeye giriş vizesi talebinde bulunmaları, ülkeye giriş yaptıkları tarihten itibaren en geç otuz gün içinde İçişleri Bakanlığına ikamet tezkeresi almak için başvurmaları zorunludur” (aym-2010/30-2012/7).

İznin Niteliği: 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca, geçerli bir çalışma izni aynı zamanda ikamet izni sayılmaktadır (danistay-10. Daire-2017/144).

Özel Durumlar: 2527 sayılı Kanun, Türk soylu yabancıları, normalde sadece Türk vatandaşlarına hasredilmiş meslekleri icra etme konusunda “Türk vatandaşı olma” koşulundan istisna tutmaktadır (danistay-10. Daire-2009/13017).

2. Oturma İzni Başvuruları

Oturma izni, yabancıların Türkiye’deki yasal kalışlarının temelini oluşturmakta ve birçok davanın merkezinde yer almaktadır. Kararlar, başvuruların reddi veya iptali konusunda idarenin (özellikle Valiliklerin) geniş yetkisine, ancak bu yetkinin hukuka uygunluk denetimine tabi olduğuna işaret etmektedir.

Yetkili Makam: Kararlar, “Türkiye içinden yapılan ikamet izni talebinin reddi, ikamet izninin uzatılmaması veya iptali ile bu işlemlerin tebliği valiliklerce yapılır” hükmünü vurgulamaktadır (danistay-10. Daire-2016/106).

Red ve İptal Nedenleri: Yargı kararlarında sıklıkla karşılaşılan ret ve iptal gerekçeleri şunlardır:

Muvazaalı (Anlaşmalı) Evlilik: Aile ikamet izni alabilmek amacıyla yapıldığı tespit edilen evlilikler, iznin reddine veya iptaline sebep olmaktadır. Ancak bu tespitin “somut bilgi ve belgelere dayalı olması gerektiği” vurgulanmaktadır (danistay-10. Daire-2016/522).

Gerçeğe Aykırı Beyan: Başvuru sırasında verilen adres bilgisinin gerçeği yansıtmaması gibi idareyi yanıltıcı bildirimler, ikamet izninin iptali için hukuka uygun bir gerekçe olarak kabul edilmektedir (bim-İstanbul BİM 10. İdari Dava Dairesi-2018/1755).

Amacı Dışında Kullanım: Özellikle öğrenci ikamet izninin, öğrenim amacı dışında “sadece Türkiye’de kalabilmek ve Türk vatandaşlığına geçmek için” kullanıldığına kanaat getirilmesi, başvurunun reddine yol açabilmektedir (danistay-10. Daire-2016/711).

Kamu Düzeni ve Güvenliği: Yabancının kamu düzeni açısından sakıncalı bulunması, ikamet izninin uzatılmamasına gerekçe olabilir (danistay-10. Daire-2015/113).

3. Türk Vatandaşlığı Başvuruları

İncelenen kararların en net şekilde ortaya koyduğu bulgu, Türk vatandaşlığı başvurularında geçerli ve uygun türde bir ikamet iznine sahip olmanın mutlak bir zorunluluk olduğudur.

Kesintisiz İkamet Şartı: 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 11. maddesi uyarınca temel şartlardan biri, “başvuru tarihinden geriye doğru Türkiye’de kesintisiz beş yıl ikamet etmesi” ve “Türkiye’de yerleşmeye karar verdiğini davranışları ile teyit etmesi” gerekliliğidir (bim-Ankara BİM 10. İdari Dava Dairesi-2017/600).

Geçerli İkamet İzni Türleri: Vatandaşlık başvurularında her ikamet türü geçerli sayılmamaktadır. Bir kararda, İçişleri Bakanlığı genelgesine atıfla; çalışma izni, kısa dönem ikamet izni, aile ikamet izni ve uzun dönem ikamet izni gibi türlerin geçerli olduğu belirtilmiştir (bim-Ankara BİM 10. İdari Dava Dairesi-2017/600). Buna karşılık, “geçici koruma kimlik belgesinin ikamet izni yerine geçmediği ve Türk vatandaşlığına başvuru hakkı sağlamadığı” Anayasa Mahkemesi tarafından vurgulanmıştır (aym- – -02.10.2024).

Evlilik Yoluyla Vatandaşlık: Bu yolla başvuran ve Türkiye’de ikamet edenlerden de “en son tarihli ikamet tezkeresi” istenmesi, yabancının yasal kalışını teyit amacı taşıyan doğal bir gereklilik olarak görülmektedir (danistay-10. Daire-2019/10218).

Yatırım Yoluyla Vatandaşlık: Danıştay kararı, taşınmaz edinimi yoluyla vatandaşlık başvurusunda aranan asgari değerin, taşınmazın satın alındığı tarihe göre değiştiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır: “12/01/2017-18/09/2018 tarihleri arasında satın alınmış taşınmazlar için… en az 1.000.000 Amerikan Doları; 19/09/2018 tarihi ve sonrası satın alınmış taşınmazlar için… en az 250.000 Amerikan Doları tutarında olması gerekmektedir” (danistay-10. Daire-2020/3336).

İnceleme ve Değerlendirme

İncelenen yargı kararları, yabancılara ilişkin idari süreçlerin katı kurallara ve şartlara bağlandığını göstermektedir. Başvuru süreçleri, bir “hak” olmaktan çok, kanunla belirlenen şartların eksiksiz yerine getirilmesine bağlı bir “imkan” olarak şekillenmektedir. Mahkemeler, idarenin takdir yetkisini denetlerken, işlemin yasal dayanağının olup olmadığına, usul kurallarına uyulup uyulmadığına ve kararın somut, objektif gerekçelere dayanıp dayanmadığına odaklanmaktadır. Özellikle aile ikamet izni ve vatandaşlık gibi özel hayata ve aile hayatına derinlemesine etki eden başvurularda, idarenin muvazaa veya kamu düzenine aykırılık gibi iddialarını somut delillerle ispatlaması gerektiği yönündeki kararlar dikkat çekicidir.

Sonuç

Yargı kararları analizine dayalı bu rapor, yabancılar için oturma, çalışma izni ve vatandaşlık başvurularının nasıl yapılacağına dair doğrudan bir usul kılavuzu sunmamakla birlikte, bu süreçlerin başarıyla tamamlanması için hayati önem taşıyan hukuki gereklilikleri ve potansiyel engelleri ortaya koymaktadır. Öne çıkan temel sonuçlar şunlardır:

İkamet İzninin Merkezi Rolü: Geçerli ve amaca uygun bir ikamet izni, Türkiye’de yasal olarak kalmanın, çalışmanın ve nihayetinde vatandaşlık başvurusunda bulunmanın temel taşıdır.

Şartların Eksiksiz Sağlanması: Başvurularda kanun ve yönetmeliklerde belirtilen (kesintisiz ikamet süresi, yatırım miktarı, geçerli sağlık sigortası vb.) şartların eksiksiz olarak yerine getirilmesi zorunludur.

Doğru ve Dürüst Beyan: Başvuru sırasında verilen bilgilerin (adres, medeni hal vb.) gerçeğe uygun olması kritik öneme sahiptir. Gerçeğe aykırı beyanlar, kazanılmış hakların dahi iptaline yol açabilmektedir.

İdarenin Takdir Yetkisi ve Yargısal Denetim: İdarenin, özellikle kamu düzeni ve güvenliği gerekçesiyle başvuruları reddetme konusunda geniş bir takdir yetkisi bulunmakla birlikte, bu yetkinin kullanımı yargı denetimine tabidir ve somut gerekçelere dayanmalıdır. Bir yazı önerisi.

Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

Türkiye’de yabancıların oturma izni, çalışma izni ve vatandaşlık başvuruları hukuki açıdan oldukça teknik ve detaylı süreçlerdir. Her aşamada farklı kurumlar devreye girmekte, süreler ve belgeler değişmekte, küçük bir hata dahi başvurunun reddine veya mevcut iznin iptaline yol açabilmektedir. Bu nedenle, sürecin doğru yönetilebilmesi için yabancılar hukuku alanında uzman bir avukatın desteği büyük önem taşır.

Özellikle İstanbul, Tuzla, Gebze, Pendik, Tepeören, Aydınlı, Orhanlı, Mercan Mahallesi, Şifa Mahallesi ve Bayramoğlu gibi bölgelerde yaşayan yabancılar için, yerel uygulamaları ve idari prosedürleri bilen bir avukat, başvuru sürecinin eksiksiz yürütülmesini sağlar. Avukat desteğiyle; gerekli belgelerin hazırlanması, başvuru türünün doğru seçilmesi, olası ret gerekçelerine karşı hukuki savunmanın yapılması ve yargı yoluna başvuru süreçleri profesyonel biçimde takip edilir.

Uzman bir avukat, yalnızca başvuru aşamasında değil, başvurunun reddi veya iptali halinde de müvekkilinin haklarını koruyarak yargı mercilerinde gerekli itirazları yapar. Bu nedenle, hem zaman hem de hak kaybı yaşanmaması adına yabancılar için en güvenli yol, sürecin başından itibaren profesyonel bir avukat desteğiyle ilerlemektir.

Read More

Sınır Dışı (Deport) Kararına Karşı Dava Açma Hakkı ve Yargılama Süreci Nasıl İşler?

Giriş

Bu çalışma, sınır dışı (geri gönderme) kararına karşı yargı yoluna başvurulup başvurulamayacağı, bu başvurunun hangi mahkemeye, ne kadar sürede ve hangi usulle yapılacağı konularını, sunulan akademik kaynaklar çerçevesinde analiz etmektedir. Çalışma, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) merkezli mevcut hukuki rejimi, dava açma süresi, yetkili mahkeme, davanın yürütmeye etkisi ve yargılama sürecinin özelliklerini detaylandırmaktadır.

1. Sınır Dışı Kararına Karşı Yargı Yolu

Literatür, sınır dışı etme kararının idari bir işlem niteliğinde olduğunu ve Anayasa’nın 125. maddesi uyarınca yargı denetimine tabi olduğunu oybirliğiyle belirtmektedir. YUKK öncesi dönemde genel hükümlere tabi olan bu denetim, YUKK’un yürürlüğe girmesiyle özel usul kurallarına bağlanmıştır.

Mevcut Yasal Dayanak: Sınır dışı kararına karşı yargı yolu, temel olarak 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun (YUKK) 53. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenmiştir.

2. Dava Açma Süresi

Sınır dışı kararına karşı dava açma süresi, YUKK ile özel olarak düzenlenmiş ve genel dava açma sürelerinden kısaltılmıştır.

Süre: Kaynakların büyük çoğunluğu, dava açma süresinin yedi gün olduğu konusunda hemfikirdir. Yabancı veya yasal temsilcisi ya da avukatı, sınır dışı etme kararına karşı, kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde idare mahkemesine başvurabilir.

3. Görevli ve Yetkili Mahkeme

Sınır dışı kararına karşı açılacak davalarda görevli mahkeme idare mahkemesidir. Yetkili mahkemenin belirlenmesinde ise YUKK’ta özel bir düzenleme bulunmadığından genel hükümlere başvurulur.

Görevli Mahkeme: Tüm kaynaklar, görevli mahkemenin idare mahkemesi olduğunu belirtmektedir.

Yetkili Mahkeme: YUKK’ta yetkili mahkemeye ilişkin özel bir hüküm bulunmadığı için 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (İYUK) genel yetki kuralı uygulanır. İYUK’nın m. 32 hükmüne göre… yetkili idare mahkemesi, dava konusu olan idari işlemi… yapan idari merciin bulunduğu yerdeki idare mahkemesidir. Buradan hareketle sınır dışı kararına karşı yapılan itirazı incelemeye yetkili idare mahkemesi, sınır dışı etme kararını veren valiliğin bulunduğu ildeki idare mahkemesidir.

4. Dava Açmanın Sonuçları ve Yargılama Usulü

Dava açılması, sınır dışı işleminin icrası üzerinde doğrudan ve önemli sonuçlar doğurur. Yargılama süreci ise ivedi yargılama usulüne benzer özellikler taşır.

Yürütmenin Otomatik Olarak Durması: Literatürdeki en önemli bulgulardan biri, dava açmanın sınır dışı işlemini kendiliğinden durdurmasıdır. Sınır dışı kararına karşı açılacak davaya durdurucu etki tanınmıştır. Bu yönüyle az sayıda örnekten biridir. Yabancı kendi rızasıyla ülke topraklarını terk etmediği sürece, dava açma süresi içinde veya yargı yoluna başvurması hâlinde yargılama sonuçlanıncaya dek sınır dışı edilemez.

İdareye Bildirim Yükümlülüğü: Dava açan kişinin, bu durumu kararı veren makama (valiliğe) bildirmesi gerekmektedir. Bu yükümlülük, YUKK m. 53/3’te açıkça belirtilmiş.

Sonuç

Sunulan literatür, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun, sınır dışı etme kararlarına karşı yargı yolunu etkin bir güvence mekanizması olarak düzenlediğini göstermektedir. Sınır dışı kararı, idari bir işlem olarak yargı denetimine tabidir ve bu denetim için özel, süratli bir usul öngörülmüştür.

Sonuç olarak, kullanıcı sorularına ilişkin net bulgular şunlardır:

Dava Açma Hakkı: Sınır dışı etme kararına karşı, kararın yabancıya, yasal temsilcisine veya avukatına tebliğinden itibaren yedi gün içinde iptal davası açılabilir. Yetkili ve Görevli Mahkeme: Dava, kararı veren valiliğin bulunduğu yerdeki idare mahkemesinde açılmalıdır. Davanın Etkisi: Dava açılması, yargılama sonuçlanıncaya kadar sınır dışı etme işleminin icrasını otomatik olarak durdurur.

    Bu düzenlemeler, yabancılara sınır dışı edilme gibi ağır sonuçlar doğuran bir işleme karşı hızlı ve etkili bir hukuki korunma sağlama amacını taşımaktadır. Bir yazı önerisi.

    Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

    Sınır dışı (geri gönderme) kararına karşı dava açma süresi yalnızca yedi gün olup, bu süre içinde yapılacak başvuruların usule uygun şekilde hazırlanması gerekir. Özellikle İstanbul, Tuzla (Tuzla Geri Gönderme Merkezi), Pendik, Kartal, Gebze, Tepeören ve Çayırova gibi bölgelerde yabancılar hakkında sıkça sınır dışı kararları alınmaktadır.

    Bu tür işlemlerde uzman bir avukat desteği almak, hem hak kaybını önlemek hem de sürecin doğru yönetilmesi açısından kritik öneme sahiptir. Avukat desteği olmadan yapılan başvurular eksik veya hatalı olabilmekte, bu da davanın reddine veya sınır dışı işleminin uygulanmasına yol açabilmektedir.

    Deneyimli bir avukat, dava dilekçesinin hazırlanmasından, yürütmenin durdurulması sürecinin takibine, idareye yapılacak bildirimlerden yargılamanın tüm aşamalarına kadar süreci profesyonelce yürütür. Bu sayede yabancıların sınır dışı edilme riskine karşı etkili bir hukuki koruma sağlanmış olur.

    Read More

    Sınır Dışı Kararı Alınan Yabancılar Uluslararası Koruma Başvurusu Yapabilir Mi?

    Giriş

    Bu çalışma, uluslararası koruma başvuru hakkının kapsamı, özellikle geri gönderme merkezinde veya hakkında sınır dışı etme kararı alındıktan sonra bu hakkın kullanılıp kullanılamayacağı sorularını, sunulan literatür kaynakları temelinde analiz etmektedir. Çalışma, başvuru hakkının temelini, sınır dışı kararı ile ilişkisini, geri göndermeme ilkesinin rolünü ve başvuru sürecinin hukuki sonuçlarını incelemektedir.

    1. Uluslararası Koruma Başvuru Hakkının Niteliği ve Kapsamı

    Literatür, devletlerin egemenlik yetkilerinin uluslararası koruma talep etme hakkı ile sınırlandığını kabul etmektedir. Yabancının ülkeye yasal olmayan yollardan girmiş olması veya hakkında giriş yasağı bulunması, bu temel hakka erişimini engellemez. Devletlerin yabancının ülkesine girişini denetleme ve yabancıyı kabul etmeme üzerindeki egemenlik yetkisinin, sığınmacılar söz konusu olduğunda en azından sığınma talep etme hakkına erişebilmesi gerekliliği ile sınırlandırıldığı kabul edilmektedir. Hukukumuzda da Türkiye’ye girişine izin verilmeyecek kişilerden olan veya yasa dışı giren yabancıların uluslararası koruma başvurusu yapmaya hakları olduğu ve başvuru yapmaları halinde, başvurularına ilişkin değerlendirme sonuçlandırılana kadar ülkeden gönderilmeyecekleri düzenlenmiş ve uluslararası koruma başvurusu yapabilmeleri güvence altına alınmıştır.

    Bu yaklaşım, 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin ruhuna uygun olup, sığınma arayan kişinin her zaman yasal giriş şartlarını sağlayamayacağı gerçeğine dayanmaktadır. YUKK m. 8 de ülkeye yasal giriş şartlarının uluslararası koruma başvurusuna engel teşkil edecek şekilde uygulanamayacağını belirtir.

    2. Sınır Dışı Kararı Varlığında veya Geri Gönderme Merkezinde Başvuru Yapılması

    Hakkında sınır dışı etme kararı alınmış olması veya bu karar uyarınca geri gönderme merkezinde idari gözetim altında tutuluyor olmak, uluslararası koruma başvurusu yapma hakkını ortadan kaldırmaz. Hakkında sınır dışı etme kararı verilen yabancılar da uluslararası koruma başvurusunda bulunabilirler. Hakkında sınır dışı etme kararı verilip gerekli görüldüğü için idarî gözetim uygulamasına tâbi tutulanlar, bu süre zarfında uluslararası koruma başvurusunda bulunabilirler. Bir yabancının sığınma hakkının korunması, o yabancı hakkında alınan sınır dışı etme kararının dayandığı ülkesel egemenlik ilkesine kıyasla uygulama önceliğine sahip olmalıdır. Dolayısıyla, hakkında sınır dışı etme kararı alınsa dahi, bir yabancının uluslararası koruma başvurusunda bulunması engellenememelidir.

    3. Başvuru Sürecinin Sınır Dışı İşlemine Etkisi ve Geri Göndermeme İlkesi

    Uluslararası koruma başvurusunun yapılması, sınır dışı etme sürecinde kritik bir hukuki sonuç doğurur: Geri göndermeme ilkesi devreye girer. Bu ilke, YUKK m. 4’te temel bir ilke olarak düzenlenmiştir ve bir kişinin işkence, insanlık dışı veya onur kırıcı muameleye ya da zulme uğrayacağı bir yere gönderilmesini yasaklar. Bu ilkenin bir sonucu olarak, başvuru süreci sonuçlanana kadar yabancı sınır dışı edilemez.

    Genel kural kapsamında yabancıların, sığınma işlemleri devam ederken sınır dışı gerekçesiyle idari gözetim altına alınması yasal değildir ve taleplerine ilişkin nihai karar verilene kadar sınır dışı edilemezler.

    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı da bu görüşü desteklemektedir.  S.D. v. Yunanistan ve R.U. v. Yunanistan kararlarında AİHM, sığınma başvurusu hakkında nihai bir karar alınana kadar sığınmacının sınır dışı edilemeyeceğini ve bu amaçla gözetim altında tutulmasının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu tespit etmiştir.

    4. Uluslararası Koruma Sürecinin Olumsuz Sonuçlanması

    Uluslararası koruma başvurusunda bulunma hakkı mutlak olsa da, bu hakkın kullanımı kişiye süresiz bir kalış hakkı tanımaz. Başvuru sürecinin olumsuz sonuçlanması durumunda, sınır dışı etme prosedürü yeniden gündeme gelir. YUKK m. 54/1-i bendi bu durumu düzenlemektedir. “…uluslararası koruma başvurusu reddedilen, uluslararası korumadan hariçte tutulan, başvurusu kabul edilemez olarak değerlendirilen, başvurusunu geri çeken, başvurusu geri çekilmiş sayılan, uluslararası koruma statüleri sona eren veya iptal edilenler haklarında verilen son karardan sonra, YUKK’un diğer hükümlerine göre Türkiye’de kalma hakkı bulunmayanlar hakkında sınır dışı etme kararı alınmalıdır.” Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir detay, sınır dışı kararı için sadece başvurunun olumsuz sonuçlanmasının yeterli olmamasıdır. Yabancının ayrıca “YUKK’un diğer hükümlerine göre Türkiye’de kalma hakkının bulunmaması” (örneğin geçerli bir ikamet izni olmaması) gerekmektedir.

    Sonuç

    Sunulan literatür kaynakları ışığında, uluslararası koruma (mülteci statüsü/asylum) başvurusunda bulunma hakkının, yabancının ülkeye giriş şekline veya hakkında bir sınır dışı kararı bulunup bulunmadığına bakılmaksızın var olduğu sonucuna varılmaktadır. Geri gönderme merkezinde idari gözetim altındayken veya hakkında sınır dışı kararı verildikten sonra dahi bu hak kullanılabilir.

    Başvuru yapılması, geri göndermeme ilkesi uyarınca, başvuruya ilişkin nihai karar verilene kadar sınır dışı işleminin fiilen ve hukuken durmasını sağlar. Ancak, uluslararası koruma başvuru süreci nihai olarak olumsuz sonuçlanırsa ve yabancının Türkiye’de kalmasını sağlayacak başka bir yasal dayanağı yoksa, YUKK m. 54/1-i uyarınca hakkında sınır dışı etme kararı alınması yasal bir zorunluluk haline gelmektedir. Bu süreç, devletin egemenlik hakları ile bireyin temel hakları arasındaki dengeyi yansıtmaktadır. Bir yazı önerisi.

    Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

    Uluslararası koruma başvurusu, kişinin ülkeye giriş şekline veya hakkında sınır dışı kararı bulunmasına bakılmaksızın her zaman yapılabilir. Özellikle İstanbul Tuzla Geri Gönderme Merkezi gibi idari gözetim altında tutulan yabancılar için bu hak, sınır dışı işlemine karşı en önemli güvencelerden biridir.

    Başvuru yapıldığında, geri göndermeme ilkesi gereği, başvuru sonuçlanana kadar yabancının sınır dışı edilmesi mümkün değildir. Ancak sürecin yanlış yürütülmesi, eksik başvuru veya usule ilişkin hatalar, hem başvurunun reddine hem de hızlı bir şekilde sınır dışı işleminin uygulanmasına yol açabilir.

    Bu nedenle, uluslararası koruma başvurularının ve sınır dışı kararlarına karşı itirazların mutlaka alanında uzman bir avukat tarafından takip edilmesi büyük önem taşır. Uzman avukat desteği, hak kayıplarının önlenmesini, sürecin hukuka uygun yürütülmesini ve kişinin Türkiye’de kalma hakkını koruyabilmesini sağlar.

    Read More

    Geri Gönderme Merkezlerinde İdari Gözetim Altında Tutulan Yabancılar Hangi Haklara Sahip ve Tutulma Süreleri ile Serbest Bırakılma Koşulları Nasıl Belirleniyor?

    Giriş

    Bu çalışma, geri gönderme merkezlerinde (GGM) idari gözetim altında tutulan yabancıların tutulma süreleri, bu süreçteki temel hakları, serbest bırakılma koşulları, idari gözetime alternatif tedbirler ve kararların tebliğ usullerine ilişkin Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri ve Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarının analizini sunmaktadır. Çalışma, avukatların hukuki araştırmalarında kullanması amacıyla, ilgili yasal çerçeveyi ve yargısal içtihatları derleyerek bütüncül bir bakış açısı sağlamayı hedeflemektedir.

    Tutulma Süresi: İdari gözetim süresi kural olarak altı ayı geçemez. Ancak yabancının iş birliği yapmaması veya ülkesiyle ilgili doğru bilgi vermemesi gibi nedenlerle bu süre en fazla altı ay daha uzatılabilir.

    Periyodik Değerlendirme: Valilik, idari gözetimin devam edip etmeyeceğini her ay düzenli olarak değerlendirmek zorundadır. Gözetimin devamında zorunluluk görülmeyen yabancılar derhal serbest bırakılır.

    Temel Haklar: İdari gözetim altındaki kişilerin avukata erişim, ücretsiz adli yardım, tercüman, ücretsiz acil ve temel sağlık hizmetleri, aile ve konsolosluk yetkilileriyle görüşme gibi kanunla güvence altına alınmış temel hakları bulunmaktadır. Ancak bazı kararlarda, özellikle barınma koşullarının “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele” düzeyinde olduğu tespit edilmiştir.

    Serbest Bırakılma ve Alternatif Tedbirler: İdari gözetim, valilik değerlendirmesi veya Sulh Ceza Hâkimliği kararıyla sonlandırılabilir. Serbest bırakılan kişilere “belirli adreste ikamet etme”, “bildirimde bulunma (imza yükümlülüğü)”, “teminat” ve “elektronik izleme” gibi idari gözetime alternatif tedbirler uygulanabilir.

    Tebliğ Usulü ve Hak Arama: Tüm kararların (idari gözetim, uzatma, aylık değerlendirme) gerekçeleriyle birlikte yabancıya veya avukatına tebliği zorunludur. Tebliğin, kişinin anladığı bir dilde ve tercüman aracılığıyla yapılması, itiraz usulleri ve süreleri hakkında bilgilendirme içermesi esastır. Usulsüz veya yapılmamış bir tebligat, hak düşürücü nitelikteki başvuru sürelerinin işlemeye başlamasına engel olur.

    1. Geri Gönderme Merkezinde Tutulma Süresi, Uzatma ve Değerlendirme

    Yargı kararları, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na atıfla idari gözetim süresinin çerçevesini net bir şekilde çizmektedir. Kural olarak, “Geri gönderme merkezlerindeki idari gözetim süresi altı ayı geçemez. (Uyuşmazlık Mahkemesi, 2022/385; AYM, 2/5/2019). Bu sürenin aşılması ancak istisnai durumlarda mümkündür.

    Uzatma Koşulları: Sürenin uzatılması keyfi değildir ve belirli koşullara bağlanmıştır. Kararlarda bu durum, …sınır dışı etme işlemlerinin yabancının iş birliği yapmaması veya ülkesiyle ilgili doğru bilgi ya da belgeleri vermemesi nedeniyle tamamlanamaması hâlinde, en fazla altı ay daha uzatılabilir” (Uyuşmazlık Mahkemesi, 2023/625; AYM, 16/1/2020) hükmüyle açıklanmaktadır. Bu, toplam sürenin azami on iki ay olabileceğini göstermektedir.

    Aylık Değerlendirme Zorunluluğu: İdari gözetimin devamının bir zorunluluk olup olmadığı, valilik tarafından “her ay düzenli olarak” değerlendirilmelidir (Danıştay, 16.11.2020; Uyuşmazlık Mahkemesi, 2022/225). Bu değerlendirmenin yapılmaması veya sonuçlarının kişiye tebliğ edilmemesi, idari gözetim kararının kaldırılması için bir gerekçe teşkil etmektedir. Nitekim bir Anayasa Mahkemesi kararında, Sulh Ceza Hâkimliğinin “…idari gözetim kararından itibaren her ay idari gözetimin uzatılması… gerekirken… uzatılmasına dair kararın bulunmadığı anlaşılmakla… gözetim kararının kaldırılmasına…” yönelik kararı alıntılanmıştır (AYM, 7/2/2019).

    2. İdari Gözetim Altındaki Temel Haklar

    Kararlar, idari gözetim altındaki kişilerin sahip olduğu temel hakları detaylandırmaktadır.

    Avukat, Tercüman ve Bilgilendirilme Hakkı: Yabancının “yakınlarına, notere, yasal temsilciye ve avukata erişme ve bunlarla görüşme yapabilme” hakkı temel bir güvencedir (AYM, 2/5/2019). Ayrıca, avukatlık ücretini karşılama imkânı olmayanlara talep etmeleri halinde adli yardım sağlanır (Uyuşmazlık Mahkemesi, 2022/225). Tercüman hakkı, özellikle ifade alma ve karar tebliği süreçlerinde kritik öneme sahiptir.

    Sağlık Hizmetleri ve İnsani Barınma Koşulları: Yabancı tarafından bedeli karşılanamayan “acil ve temel sağlık hizmetleri ücretsiz verilir” (AYM, 2/6/2020). Bununla birlikte, özellikle 6458 sayılı Kanun öncesi döneme ilişkin kararlarda, barınma koşullarının yetersizliği sert bir şekilde eleştirilmiştir. Anayasa Mahkemesi, aşırı kalabalık, hijyen eksikliği ve açık havaya çıkma imkanının kısıtlı olması gibi nedenlerle tutulma koşullarının “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele” düzeyinde olduğuna hükmetmiştir (AYM, 20/1/2016; AYM, 17/2/2016).

    İletişim ve Ziyaret Hakları: Telefon hizmetlerine erişim, aile bireyleriyle, konsolosluk yetkilileriyle ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği görevlisiyle görüşme imkânı da kanunla tanınan haklar arasındadır (AYM, 6/10/2022).

    3. Serbest Bırakılma ve İdari Gözetime Alternatif Tedbirler

    İdari gözetim, son çare olarak uygulanması gereken bir tedbirdir. Serbest bırakılma, hem idari makamların aylık değerlendirmeleri sonucunda hem de yargı kararıyla mümkündür. Birçok kararda, Sulh Ceza Hâkimliğinin itiraz üzerine idari gözetim kararını kaldırarak kişiyi serbest bıraktığı görülmektedir (AYM, 20/4/2020; AYM, 29/12/2021).

    İdari gözetim sonlandırıldığında veya hiç uygulanmadığında, yabancı hakkında alternatif yükümlülükler getirilebilir. Bu tedbirler arasında;

    Belirli bir adreste ikamet etme,

    Belirlenecek şekil ve sürelerde bildirimde bulunma (imza yükümlülüğü),

    Teminat yatırma,

    Elektronik izleme

    gibi uygulamalar yer almaktadır (Uyuşmazlık Mahkemesi, 2020/651; İlk Derece, 2020/359).

    4. Kararların Tebliği ve Hak Arama Hürriyetinin Korunması

    Tebliğ usulü, hak arama hürriyetinin kullanılabilmesi için en temel güvencedir. Yargı kararları, tebliğin şekli ve içeriği konusunda hassasiyet göstermektedir.

    Dil ve Anlaşılırlık: Tebliğin yalnızca kişinin ana dilinde yazılı olması yeterli değildir. İzmir Bölge İdare Mahkemesi’nin bir kararında vurgulandığı üzere, yaptırımın sonuçları, itiraz usulleri ve süreleri hakkında kişinin anladığı bir dilde bilgilendirilmeksizin, salt kendi dilinde yazılı olarak yapılmış… tebligatın… yabancının anladığı dilde ayrıca bilgilendirilmesi yöntemine aykırı” olduğu belirtilmiştir (İzmir BİM, 06.04.2017).

    Tebliğin Sonuçları: Usulüne uygun bir tebliğ yapılmadan dava açma gibi hak düşürücü süreler işlemeye başlamaz. Mahkemeler, usulsüz tebligat durumunda dava açma süresinin, kişinin durumu avukatı aracılığıyla öğrendiği tarihten itibaren başlatılması gerektiğine hükmetmiştir (İzmir BİM, 06.04.2017; AYM, 3/12/2020). Bu ilke, idarenin usulsüz işlemleriyle kişinin hak arama hürriyetini engellemesinin önüne geçmektedir.

    Sonuç

    İncelenen yargı kararları, Türkiye’de geri gönderme merkezlerindeki idari gözetim rejiminin yasal sınırlarını, denetim mekanizmalarını ve bireylere tanınan temel hakları ortaya koymaktadır. İdari gözetimin süresinin 6+6 ay kuralıyla sınırlandırılması ve zorunlu aylık değerlendirmelere tabi tutulması, keyfi ve süresiz alıkoymaları önlemeyi amaçlamaktadır. Avukat, tercüman, sağlık ve iletişim gibi temel hakların kanunla güvence altına alınmış olması önemlidir. Ancak, özellikle barınma koşullarına ilişkin geçmiş tarihli Anayasa Mahkemesi kararları, yasal güvenceler ile fiili uygulama arasında farklılıklar olabileceğine işaret etmektedir. Yargı içtihatları, özellikle tebligatın kişinin anladığı dilde ve tüm yasal haklarını içerecek şekilde yapılması gerektiği ilkesini benimseyerek, hak arama hürriyetinin etkin bir şekilde kullanılmasını teminat altına almaktadır. Bir yazı önerisi.

    Neden Uzman Avukat Desteği Gerekli?

    Geri gönderme merkezlerinde idari gözetim altında tutulan yabancıların haklarını koruyabilmesi, sürelere ve itiraz yollarına dikkat etmesi hayati öneme sahiptir. Özellikle İstanbul ve çevresinde yer alan Tuzla Geri Gönderme Merkezi, çok sayıda yabancının tutulduğu bir merkez olarak öne çıkmaktadır. Burada alınan kararların süresinde ve doğru şekilde itiraz edilmemesi, kişilerin uzun süre özgürlüklerinden mahrum kalmalarına yol açabilir.

    Bu noktada bir uzman avukat desteği, sürecin etkin bir şekilde yürütülmesi açısından kritik rol oynar. Avukatlar, idari gözetim kararlarının hukuka uygun olup olmadığını denetler, usulsüz tebligatları tespit eder ve gerekli itirazları zamanında yapar. Ayrıca yabancıların avukata erişim, ücretsiz adli yardım, sağlık hizmetleri ve tercüman gibi temel haklarının fiilen kullanılabilmesi için hukuki girişimlerde bulunur.

    Unutulmamalıdır ki, geri gönderme merkezlerinde yaşanan süreçler karmaşık ve süreye bağlıdır. Yanlış veya eksik başvurular, hak kayıplarına neden olabilir. Bu nedenle Tuzla Geri Gönderme Merkezi’nde tutulan yabancılar için avukat desteği, sadece bir tercih değil, çoğu zaman hukuki güvencelerin kullanılabilmesi için zorunluluktur.

    Read More