
Giriş
Deniz alacağı, deniz ticareti hukukunun temel kavramlarından biri olup, alacaklıya geminin ihtiyati haczini talep etme gibi önemli bir yetki tanıması nedeniyle kritik bir öneme sahiptir. Türk Ticaret Kanunu (TTK), 1999 Cenevre Konvansiyonu’nu esas alarak deniz alacaklarını 1352. maddesinde 22 bent halinde sınırlı sayıda (numerus clausus) saymıştır. Deniz alacağı ifadesi, TTK’nin 1352’nci maddesinin birinci fıkrasının ilâ benlerinde sınırlı sayıda düzenlenmiş yirmi iki alacağı ifade eder. Bu sınırlı sayı ilkesi, hangi taleplerin bu özel korumadan yararlanıp yararlanamayacağı konusunda çeşitli tartışmaları beraberinde getirmektedir.Bu çalışma, Deniz Alacağı Kavramındaki Tartışmalı Kalemler Ve İçtihat Eğilimleri başlığında sağlanan hukuki metinler ışığında, deniz alacağı olup olmadığı en çok tartışılan kalemleri, bu tartışmaların kaynaklandığı kavramsal farklılıkları ve doktrin ile yargısal içtihatların hangi yönde şekillendiğini analiz etmeyi amaçlamaktadır.
Kavramın Çift Anlamlılığı: “Deniz alacağı” terimi, hem gemilerin ihtiyati haczine imkân veren alacakları (1999 Cenevre Konvansiyonu) hem de donatanın sorumluluğunu sınırlandırabileceği alacakları (1976 LLMC) ifade etmek için kullanılmaktadır. Ancak bu iki listedeki alacaklar birbiriyle tam olarak örtüşmemektedir, bu da uygulamada karışıklığa yol açmaktadır.
Parasal Olmayan Deniz Alacakları: Özellikle geminin mülkiyeti ve zilyetliğine ilişkin taleplerin “alacak” olarak nitelendirilmesi, Kıta Avrupası ve Türk hukuk sistematiğinde tartışmalıdır.
Gemi Alacağı ile Deniz Alacağı Ayrımı: Yeni TTK ile bazı alacakların “gemi alacağı” (gemi üzerinde kanuni rehin hakkı veren imtiyazlı alacak) statüsünden çıkarılıp yalnızca “deniz alacağı” olarak düzenlenmesi, özellikle yük ve bagaj hasarlarından doğan alacaklar için önemli bir statü değişikliği yaratmıştır.
Gemi Adamı Alacaklarının Kapsamı: Gemi adamının iş sözleşmesinden doğan her türlü talebinin deniz alacağı sayılıp sayılmayacağı, özellikle haksız fesih tazminatı gibi kalemler açısından en belirgin tartışma alanlarından biridir.
Haksız Fiilden Doğan Zararların Sınırı: Haksız fiilden kaynaklanan alacakların deniz alacağı sayılması kabul edilmekle birlikte, dolaylı zararlar, çevre zararları ve manevi tazminat taleplerinin bu kapsama girip girmediği tartışmalıdır.
1. Deniz Alacağı Kavramsal Farklılıklar ve Uluslararası Sözleşmelerden Kaynaklanan Uyumsuzluk
Deniz alacağı kavramının en temel tartışma kaynağı, farklı amaçlara hizmet eden uluslararası sözleşmelerde farklı içeriklerle tanımlanmasıdır.
İhtiyati Haciz ve Sınırlı Sorumluluk Ayrımı: Deniz alacağı’ terimi, deniz ticareti hukukunda iki farklı anlama sahiptir. Deniz alacağı bir yandan, donatanın sınırlı sorumluluğunu benimseyen sistemlerde, sınırlı sorumluluğun ileri sürülebileceği alacakları ifade eder, diğer yandan gemi haczini mümkün kılan alacaklar olduğunu belirtir. 1976 tarihli Deniz Alacaklarına Karşı Sorumluluğun Sınırlandırılması Hakkında Milletlerarası Konvansiyon ile 1952 tarihli Brüksel Konvansiyonu’nda belirtilen deniz alacakları tümüyle aynı değildir. Bu durum, bir alacağın donatanın sorumluluğunu sınırlandırmaya tabi bir “deniz alacağı” olmasına rağmen, ihtiyati haciz hakkı veren bir “deniz alacağı” olmayabileceği veya tersi bir durumun ortaya çıkabileceği anlamına gelir. Bu ikilik, hukuki öngörülebilirliği azaltan bir faktördür.
2. Gemi Alacağından Deniz Alacağına Statü Değişikliği
“Gemi alacağı” (maritime lien), sahibine gemi üzerinde kanuni bir rehin hakkı tanıyan ve gemi kimin elinde olursa olsun ileri sürülebilen çok güçlü bir haktır. Tüm gemi alacakları aynı zamanda bir deniz alacağıdır. Ancak yeni TTK, eski kanundan farklı olarak bazı alacakların bu imtiyazlı statüsünü kaldırmıştır. Bu durum, özellikle yük alacaklıları için önemli bir hak kaybı anlamına gelmektedir. Bir sözleşme sözleşmesi uyarınca gemide taşınan eşya ve bagaja gelen zararlar nedeniyle oluşan alacaklara ise gemi alacağı hakkı verilmemiş, bu alacaklar sadece deniz alacakları arasına alınmıştır. Ettk m.1235 f.1, b.7 uyarınca yük ve bagaj taşımadan kaynaklanan tazminat alacaklılarına da gemi alacaklısı hakkı tanınmış idi. Yeni TTK düzenlemesiyle gemi alacaklarının sayısı azaltılmış ve uluslararası düzenlemelere paralel olarak, bu istemler gemi alacağı olmaktan çıkarılmıştır. Bu durum, navlun sözleşmesinden kaynaklanan yük hasarı taleplerinin artık sadece bir “deniz alacağı” olduğunu, dolayısıyla gemi alacağının sağladığı güçlü teminattan mahrum kaldığını göstermektedir. Bu değişiklik, doktrinde en çok tartışılan ve eleştirilen konulardan biridir.
3. Gemi Adamı Alacaklarının Sınırlarının Belirlenmesi
TTK m. 1352/1-(a) uyarınca gemi adamlarının iş sözleşmesinden doğan alacakları bir deniz alacağıdır. Ancak “iş sözleşmesinden doğan alacak” ifadesinin neleri kapsadığı en pratik ve tartışmalı konulardandır. Şayet iş sözleşmesine Türk hukukunun uygulandığı tespit edilirse, duruma göre Deniz İş Kanunu veya Türk Borçlar Kanunu’na göre doğacak aylık ücret, fazla mesai ücreti, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı… gibi her türlü alacak düzenleme kapsamına girer. Buna mukabil, Türk Borçlar Kanunu’nun 434’üncü maddesinde düzenlenen fesih tazminatı… maddî ve manevi tazminat taleplerinin gemi alacaklısı hakkı ve deniz alacağı düzenlemelerinin dışında kaldığı kabul edilmelidir. Zira bu alacaklar, doğrudan bir iş görme ediminin ivazı niteliğinde değildir. Keza, iş sözleşmesine gemi adamı lehine kararlaştırılmış olan cezai şart düzenlemeleri de… gemi alacaklısı hakkı ve deniz alacağı kapsamında değerlendirilmemelidir. Bu yoruma göre, doğrudan iş görme ediminin karşılığı olan ücret ve benzeri alacaklar deniz alacağı sayılırken, sözleşmenin haksız feshinden doğan tazminatlar veya cezai şart gibi yan edimler bu kapsamın dışında tutulmaktadır. Bu ayrım, gemi adamlarının hangi alacakları için gemiyi haczettirebileceği konusunda kritik bir filtre görevi görmektedir ve uygulamada sıkça uyuşmazlığa konu olmaktadır.
4 Haksız Fiilden Doğan Alacakların Kapsamı
Geminin işletilmesiyle ilgili haksız fiillerden doğan zararların tazmini talepleri de birer deniz alacağıdır. Ancak, hangi tür zararların bu kapsama gireceği tartışmalıdır. Buradaki zarar kavramı, doğrudan maddi zararları ifade etmektedir. Dolaylı zararlar, çevre zararları ve manevi zaralar bu kapsama girmez. Bu yorum, özellikle büyük deniz kazalarında ortaya çıkan dolaylı ekonomik kayıpların, çevresel rehabilitasyon masraflarının veya manevi tazminat taleplerinin, TTK m. 1352 kapsamındaki deniz alacağı korumasından yararlanamayacağı anlamına gelmektedir. Bu durum, özellikle çevre hukuku ve tazminat hukukunun gelişimiyle birlikte, kanunun lafzının güncel ihtiyaçlara cevap verip vermediği konusunda ciddi bir tartışma yaratmaktadır.
Sonuç
Sağlanan kaynaklar ışığında, “deniz alacağı” kavramının durağan ve net sınırlara sahip olmadığı, aksine dinamik ve tartışmalı bir alan olduğu görülmektedir. Tartışmaların temelinde; Kavramın ihtiyati haciz ve sınırlı sorumluluk bağlamında farklı anlamlar taşıması, Türk hukuk sistematiğine yabancı olan parasal olmayan taleplerin “alacak” olarak nitelendirilmesi, Kanun koyucunun bilinçli tercihiyle bazı alacakların imtiyazlı “gemi alacağı” statüsünün kaldırılarak sadece “deniz alacağı” sayılması, Gemi adamı alacakları ve haksız fiil tazminatları gibi kalemlerin kapsamının dar yorumlanma eğilimi yatmaktadır.
İçtihatların ve doktrinin eğilimi, TTK m. 1352’deki listenin sınırlı sayı (numerus clausus) ilkesi gereğince katı ve dar yorumlanması yönündedir. Özellikle alacağın niteliğinin şüpheli olduğu durumlarda, talebin deniz alacağı kapsamı dışında bırakılmasına yönelik bir eğilim gözlemlenmektedir. Bu durum, bir yandan deniz ticaretindeki kredi ve finansman güvenliğini sağlamayı amaçlarken, diğer yandan bazı hak sahiplerinin alacaklarını teminat altına alma imkanını kısıtlamaktadır. Bu nedenle, bir talebin deniz alacağı niteliği taşıyıp taşımadığı, her somut olayın özelliklerine göre titizlikle değerlendirilmesi gereken, deniz hukukunun en karmaşık ve çekişmeli konularından biri olmaya devam etmektedir. Bir makale önerisi.

Neden Tuzla Avukat Desteği Gerekli?
Deniz alacağı, gemi üzerinde ihtiyati haciz hakkı tanıması nedeniyle deniz ticareti hukukunda büyük öneme sahiptir. Ancak Türk Ticaret Kanunu’nda sınırlı sayıda düzenlenen bu alacak türünün kapsamı, uygulamada sıkça tartışmalara yol açmaktadır. “Deniz alacağı” kavramı hem ihtiyati hacze konu olabilen hem de donatanın sorumluluğunu sınırlandırabileceği alacakları ifade eder; bu iki kapsam örtüşmediğinden hukuki yorumda dikkatli olunmalıdır. Gemi alacağı ile deniz alacağı arasındaki farklar, yük hasarları ve gemi adamı alacakları gibi alanlarda hak kaybı doğurabilecek statü değişikliklerine yol açabilir. Ayrıca çevre zararları ve manevi tazminat gibi kalemlerin deniz alacağı sayılıp sayılmadığı da tartışmalıdır.
Bu gibi teknik ve yoruma açık konularda hatalı hukuki değerlendirmeler ciddi sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle, deniz hukuku uygulamalarının yoğun olduğu bölgelerde Tuzla avukat, Pendik avukat, Kartal avukat, Gebze avukat, Çayırova avukat, Maltepe avukat, Orhanlı ve Tepeören avukat gibi ticaret hukuku alanında uzman avukatlardan profesyonel destek alınması, hem hak kayıplarını önlemek hem de sürecin TTK’ya uygun şekilde yürütülmesini sağlamak açısından büyük avantaj sağlar.


